Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 7 MART 1996 PERŞEMBE
14 KULTUR
Kadın Kuruluşlan Bitiiği'nin desteğiyle düzenlenen "Bir Sofra " sergisi, dün BM Çağdaş SanatMerkeri'nde açüdı
12 marta dek sürecek sergide, Ebnı Acar, Ayb Aksungur(3), Hale Arpacıoğlu, Elvan Alpay, SeMa Asal Bala Andunı, Fabna Başoğlu, Hülya Botasun, Sebia Eczacıbası, Nilüfer Ergin, Esra Ersen (2 \ Tuba Ersen,
lnci Eviner, Anna Fairchild, Candeğer Furtun (4), Suzy Hug-Levy, Şeyma Reisoğiu Nalça, Leyla Sakpınar, Gonca Sezer, Şehnaz Sayar, Seyhun Topuz ve Müşereref Zeytinoğlu'nun tabaklan yer alıyor.
Kachnlar 8 Mart için sofra kurdu
Sergininyapımcısı
BeralMadra
- Türk sanaünda bir ka-
dın hareketinden söz edile-
büirmi?
Türkıye'de geçırdığımız
aşamalann her binnde ka-
dınlann rolü var. Ancak bu
rol hep gen planda kaldı.
Mesleklenn dağılımına
baktığımız zaman, kadın-
laraçısmdan yaygınbırda-
ğılım görüyoruz... kadın
polis, kadın muhtar.. Ka-
dınlar farklı alanlarda bir
toplumsal ağ oluşturuyor-
lar ama dığer bütün alan-
larda olduğu gıbı, bir ıletı-
şım kopukluğu var Sanat-
çı kadınlann da bu ag ıçın-
dekı rolü yadsınamaz. Da-
ha Batılılaşma sürecının
başında kadınlann sanatçı
olarak ısımlen ortaya çık-
mıştır özellıkle resım ala-
nında. scksenlı vıllannba-
şına kadarpek çok değerlı
kadın sanatçımız var Ta-
bu bunlar da yaşadığımız
babaerkıl sıstem ıçınde
toplumun kendılenne izın
verdığı kadar ortaya çık-
mışlardır. Ama Batıya
baktığımız zaman, orada
da kadınlann sanat alanın •
da öyle bızım bekledığım
kadar öne çıkmadıklannı
görüyoruz. Sözgelımı, bu-
gün •dünyanın en önemlı
heykeltıraşı olarak günde-
me gelen Louise Bourge-
ois, ancak seksenlı yaşla-
rında tanıtıldı dünyaya
Bütürı bunlar tabıı toplum-
sal altyapılann. cınsellığın
getırdığı sınırlann ıçınde
değerlendınlecek olgular
- Amerika'da özellikle
1970'li yıllar, kadmlar açt-
sından çok verimli oldu.
Türk sanaünda da bövle
bir dönemden söz edilebi-
lirmi?
Belırgm bır dönem ya-
şadığımızı sanmıyorum.
Eğer böyle bır dönem geç-
tı dıyecek olursak, bu an-
cak seksenlı yıllann orta-
sından sonra olabılır. Tür-
kıye'de genel olarak sanat.
bır düşünce sıstemı olarak
sunulmadığı ıçın burada
kadının da düşünce sıste-
mının bu sanat ıçınde ye-
nnın tartışması yapılmıyor
tabıı.
Ülkemızde sınema ve tı-
yatrodakı kadın sanatçıla-
nn daha ön plana çıktığını
görürüz. Sınemamızıda
sultanlar vardır.. Oysa
plastık sanatlar, zaten çok
genış kıtleye ulaşmayan
bır alandır. Ama yıne de
buna karşın son yıllarda
kadın sanatçılann sayılan
çogalıyor Ürettikleri ışler
de ılgı çekıcı. Cesur,eleştı-
rel bakış ıçeren resımler,
enstalasyonlar görüyoruz.
- Türkiye'de kadmlar
açtsından yaşanan sorun-
lann kadın sanatçılartara-
findan yeterince irdelen-
mediğini söyleyebiliriz»
Türkıye'de "öO'lı, 7O'lı
ve 8O'lı yıllann başında
bütün toplum çok büyük
baskılar altında yaşadığı
ıçın, kadmlar da bundan
yetennce payını aldı Bü-
tün bu baskı ıçınden bır sa-
natın dogabılmesı gerçek
anlamda demokrası ve öz-
gürlüğün olabılmesı gere-
kıyordu.
Bız de bılıyoruz kı de-
mokrası ve özgürlükler
yok Bır de şu var, ashnda
özgürlüklenn sınırlanma-
sı plastık sanatlar alanına
yansımamışir Bu alanda
kımse hapse gırmemıştır
yaptığı ışlerden doiayı Bu
daha çok yazın alanında
olmuştur. Fakat sanıyorum
kı edebıyatçılanmızın, dü-
şünürlenmızm, yaratıcı
gazetecılenmızın yargı-
lanması. dığer sanat alan-
lannda üretımı kısıtlamış-
tır Bu psıkolojık bır şey-
dır O alandakı kısıtlama-
lar, öteki alanlarda sanat
üreten ınsanlann süreklı
otosansür ıçınde üretmele-
nne neden olmuştur, nıte-
kım plastık sanatlar ala-
nında bu çok yaşanan bır
şey dıye düşünüyorum.
Ali Poyrazoğlu
Tiyatrosu'nda
hoşgörü oyunlan
Kfiltür Servisi - Her yıl belırlı bır başlık atarak oyunla-
nnı sergıleyen Ali Poyrazoğlu Tryatrosu'nun bu yılkı tema-
sı "Hoşgörü". Bu yıl" seçılen ıkı oyunda da bazı ınsanlann
farklı olduğunu, ama toplum ıçınde var olduklannı ve bu ol-
guyu ınsanlann görmezden gelemeyeceklen ele alınıyor.
Da oyunda da farklı bıçımlerde, toplumumuzda eksık olan
hoşgörüden söz edıiıyor.
Ali Poyrazoğlu Tıyatrosu'nun yen. oyunu TJoknnunca
Söyterim" duygusal bır güldürü. Yaşamm önünü tıkayan
bütün engellen sev-
gıyle aşmaya çalı-
şanlann ve onlann
önünü tıkayanlann
öykülen anlatıhyor
' "Dokununca Sövfc-
rim"de.
"Oğhım Çiçek
Açü" ıse genel ıstek
üzenne yenıden
sahnelenıyor. "Oğ-
lum Çiçek Açü",
taşralı bır aılenın cö-
küşünü, eşcınsellığı
seçmış oğlunu doğ-
ru yola döndürmek
ısteyen babanın,
güldürü öğeleri ile
ışlenmış dramını
anlatıyor. Oyun,
Ankara ve lzmir'de
sahnelendığınde
tartışmalaryaratmış, ıçenğı nedenıyle yasaklanmıştı. Ardın-
dan açılan mahkemeyı tıyatro kazanmış, mahkeme karan
oyunun eğıtıcı ve öğretıcı bulunduğu yönünde olmuştu.
Ron Clark ve Sam Bobrkk'ın yazdığı "Oğlum Çiçek Aç-
ü"yı. Ali Poyrazoğlu dılımıze çevırdı ve yönettı. Oyunda AB
Poyrazoğlu, Setma Sonat, Nur Gürkan ve Çağlayan Sevin-
çer rol alıyorlar "Dokununca Söyterim"ın ıse yazan Le-
onard Gershe, çevıren Levent Kaiak, yöneten Cüneyt Ça-
nşkur Oyunda Levent Kazak, Selma Sonat ve Nur Gürkan
rol alıyor. "Dokununca Söylerim". perşembe ve pazar gün-
len, "Oğhım Çiçek Açü", çarşamba ve cumartesı günlen
Kadıköv Halk Eğitim Merked'nde sahnelenecek.
'Oğhım Çiçek Açü'
(Fotoğraflar:
DEVRİM
BARAN)
AHU ANTMEN
Bugün Batı eğıtım kurumlannda
yaygın olarak okutulan femınıst sanat
kurslannı ılk başlatan (Calıfomıa
Ünıversıtesı'nde) heykeltıraş Judy
Chicago. 1978 yılında San Francısco
Modem Sanatlar Müzesi'nde düzen-
ledığı "Dinner Parry" (Yemek Dave-
tı) adlı enstalasyonuyla yüz kadın sa-
natçıyı bıraraya getırmıştı. Bu yemek
davetınde, ortak bır masada her kadı-
nın ayn bır yen vardı, her bın kendı
düşüncelen doğrultusunda 'yemek
yapü.' Yıllar boyu "Ben kimim?" so-
runsalıyla yaşamış bu kadınlann, ar-
tık "Bizkimiz?"ın muhasebesını yap-
tıklannı ortaya koyan bır örgütlenme-
nın ıfadesı'ydı "Yemek Daveü'."
197O'lı yıllar, pek çok kadın sanatçı-
nın köktencı bır tavırla, sosyal ko-
numlannı ırdeleyen ışler ortaya koy-
duklan, 'feminist sanat'ın önemlı çı-
kış yaptığı dönemdı Chıcago'nun
"Yemek Daveti", bu dönemın sımge-
sı halıne gelmış ışlerden bın
Nışantaşı'ndakı BM Çagdaş Sanat
Merkezı'nde. Türk kadınlan da yann
kutlanacak 8 Mart Dünya Kadmlar
Günü ıçın bır 'sofra' kurdular. Aslın-
da Türkıye'de kurulan ılk sanat sof-
rası değıl bu. Yaşamını Amenka'da
sürdüren sanatçı Gülşen Çahk. 1976
yılında Galen Baraz'da bır sofra ser-
gısı açmıştı. Çalık'ın sofrası, bıreysel
bır çalı^ma>dı BM'dekı "Bir Sofra"
ıse, daha çok Chıcago'nun "Yemek
Da>«ti"nı andıran, sanatçılann bır
atölye atmosfen ıçınde ve ortak bır te-
ma çevresınde bıraraya geldıklen bır
etkınlık. Sergıyı düzenleyen Beral
Madra. "Bu sofranın bir biçimsel, bir
de düşünsel vanı var" dıyor "Bir bü-
tünliık sağlamak gerekiyordu. Her sa-
naçının çok farklı bir dünvası var, bu-
nu nasıl birçerçeve içindc sunabilirim
diye düşündüm, biçim bu şekilde orta-
ya çıktı. Sonra kadının işlev leri üzeri-
ne düşündüm... her akşam her evde
bir sofra kuruluvor. Bunu divelim. bir
kadın polis de vapı>or. sanatçı kadın
da yapıyor, köylü kadın da. Sofra, or-
tak bir düzlem kadmlar için."
Sanatçılann bırer beyaz porselen
tabaklatemsıl edildığı sergide, herbı-
rı bırbınnden farklı malzemeler kul-
lanan sanatçılardan. farklı çağnşım-
larla yüklü, ancak ortak bır duyarlılı-
ğın yansıması olan ışler görülüyor
Tabaklann üzennde farklı farklı 'ye-
mekler' var, BM'nın basın bültenın-
debelırtıldığı gıbı, "Yemekleriçinya-
şamda var olan her çeşit malzeme"
kullanılmış. Bu açıdan bakıldığında,
kımı sanatçılann biçimsel özellıkler
üzennde daha çok durduğu, kımısının
malzeme üzenne yoğunlaştığı, kımı-
nın de düşünsel ıçenğını vurgulaya-
bılmek ıçın bıçım-malzeme ka>gısı-
nagırmedıklen görülüyor. Ancak, sa-
natçının 'Irini' (ya da ımzasını) taşı-
yan tabaklar hepsı.
Beyaz porselen tabaklann kendı
yuvarlak formu, anlıği çağnştıran be-
yaz rengı. pürüzsüz yüzeyı gıbı ken-
dı özellıklennın de bır açıdan kadına
gönderme yaptığı sergide, Türk dılı-
nın sofraya, yemege. yemek yemeye
daırne çok deyım ıçerdığını ornekle-
yecek şekilde, bazı sanatçılar deyım-
lerden, deyışlerden yararlanıyor
Gövdenın ışlevlennı ırdeledığı ışle-
rıyle dıkkat çeken Candeğer Fur-
tun'un tabağında, yemekler bıtmış,
ama yemeğın lezzetınden 'yenecek
parmaklar' kalmış.
Genç sanatçı Esra Ersen, erkek
egemenlığını tek bır horoz ıbığıyle
sımgelıyor. Jbığın sıvn uçlannm taba-
ğın beyaz yüzeyıni kırdığı, rengıyle
kan, şıddet çağnştıran. gerçeklığıyle
de bır parça mıde bulantısı uyandıran
bu horoz ıbığıyle Ersen, "ta karnın-
da taşıma aşamasından hibaren erke-
ği karnmda kanla besleyen" kadının
bekâretıne, regl donemlenne. maruz
kaldığı şıddete öte yandan doğurgan-
lığına ışaret edıyor.
Sergıde yer alan bır başka genç sa-
natçı Ebnı Acar ıse, kadının toplum
ıçınde düştuğü çelışkılı durumlan,
kullandığı malzemenın doğasından
yolaçıkarak anlatıyor. Acar, kaba ış-
lerde kullanılan. ama kendı başlanna
bırer ınce, estetık görüntüye sahıp çı-
vılerle bezelı, kendı etrafmda dönen
bır tabak koymuş sofraya. Kullandı-
ğı malzeme, heykellennın geometnk,
sert hatlan ve belkı de bır ölçude 'so-
ğuk'. mesafelı duruşlan nedenıvle
yıllarca erkek sanılan (!) Sevhun îb-
puz'un tabağı ıse sıyah-beyaz karşıt-
lığı üzenne kumlu. sanatçının deyı-
mıyle göndennesız, ama tabıı yoru-
ma açık.
Ayla Aksungur. Pandora'nın kuru-
sunu açıyor ve tüm kötulükler dünya-
ya yayıldıktan sonra. "Kutudaki Pan-
dora" adını verdığı ışıyle, gerıde
umudu ıfade eden, ve tüm kadınian
sımgelemek ıçın seçtığı bır Bereket
tannçası heykelcığı bırakıyor Suzy
Hugh-Levy. üzenne bıremzık yapış-
tırdığı kâseyıe 'anagöğsüne' gönder-
me yaparak, tabakta 'sunulan' cınsel-
lığe (örneğın, bekâret vermek, al-
mak ..) tepkısını görsel bırdılle ıfade
edıyor. İnci Eviner, "Ms. Oedipus"
adını verdığı den kaplı tabağına yer-
leşırdığı fallık sembolle, şu sıralar Ja-
ponya'dakı "Tut" sergısının ana te-
masını oluşturan, tenın bclleğme gön-
derme yapıyor
Gonca Sezer'm tabağında. sembo-
lık gunlenn anlamsızlığını vurgula-
yan bır 8 Mart takvım yaprağı var.
Hüha Botasun'un en az dığerien ka-
dar ıronık tabağında ıse. bır klozet.
sofra kurmakla, sofraya otunnakla
başlayan eylemın enınde sonunda
ulaşacağı yere ışaret edıyor
Piyale Vladra ıse projeden haber
aldığı günden bu yana renklı kanka-
türlen ıçın bır palet olarak kullandığı
tabağıyla. "Bugün yemek yapama-
dım kocacığun" dıyor. Şeyma Reisoğ-
iu Nalça da kadının ev ıçı konumunu
ırdeledığı "Yuvayı Dişi Kuş Yapar"
yazılanyla dolu tabağında, ev dekı hu-
zuru korumak adına alnına basılan
'özveri' damgasıyla yaşayan kadının
konumunu 'şirince' ıfade eden bu
cümle yapısını bozmak, yok etmek,
tersyuz etmek ıstıyor.
"Bir Sofra" sergısının önemlı bır
özellığı, Türkıye'de kadınlann yaşa-
dığı sorunlar, ıkılemler, çelışkıler, ka-
tı gerçekler ölçüsünde bır sanatsal
üretımın neden olmadığını sorgula-
maya başlamamız olabılır Sergıye
katılan pek çok sanatçının dıle getır-
dığı gıbı, Türkıye'de salt sanatçı ol-
mak berabennde varlık sorunlan ge-
tınyor elbette, ancak bu, kadınlann
kendı meselelelenne. kendı meselesı-
ne eğılmesıne bır engel mı? Sergıye
katılan bırkaç sanatçı dışında çoğu,
ılk kez bu sergiyle kadın meselesıne
eğilıyor Oysa 8 Mart, öncelıkle ka-
dın sanatçılar ıçın bır takvım yaprağı
olmaktan çıkmalı
6
Koç Müzesi^ genç ama zengin bir
lngiltere'deki "Bilim Müzesi'nin yöneticLsi Sir Neil Cossons ile Rahmi
Koç Saıuryi Miizesi yöneticisi Selçuk KoJ^. (Fotoğraf: UĞURGÜNYÜZ)
Külrür Servisi - Dünyanın en önem-
lı müzecılennden. lngiltere'deki "Bi-
lim Müzesi"'nın yöneticisi Sir Neil
Cossons. "Rahmi Koç Sanayi Müze-
si"nı görmek ve fıkır alışvenşınde bu-
lunmak ıçın müze yönetıcılennın da-
vetlısı olarak Türkıye'ye geldı
Rahmi Koç Sanayi Müzesı yöneti-
cisi Selçuk Kolay. müzeyı ıçenîc ve bı-
na olarak genışletmeye karar verdık-
lennı. Rahmi Koç'un bu konuda ol-
dukça kararlı olduğunu ve bu amaçla
çalışmalaryürüttüklennı söyledı. Ge-
nışleme çalışmalannın ılk aşaması
olarak, müzenın karşısında, denız ke-
nanndakı arazıyı satın aldıklannı söy-
leyen Kolay, Sir Neil Cossons'u, mü-
zecılık konusundakı deneyımlenn-
den, bılgılennden yararlanmak ve ış-
bırlığı olanaklannı araştırmak ama-
cıyla davet ettıklennı belırttı.
SırNeıl Cossons, Rahmi Koç Sana-
Tuncel Kurtiz Tiyatrosu'ndan "Son Tanrıça"
Kültür Servisi - "Denilmemiş olanın asıl
sembolü, tannçadır. Tannçanın sonsuz sı-
fatlan ve binlerce ismi var, O birçok meca-
zın ardındaki gerçekliktir. O, gerçekliktir,
tüm canlılarda her insanda, her yerde var
olan Tann'dır. Tannça evrenden ayn olma-
yıp o evrendir ve o, onun içinde her şeydir:
Ay, güneş, toprak. >ıldızlar. taşlar. tohum-
lar, akımlar. rüzgâr, dalga, yaprakve daL to-
hum ve çiçek, pençe ve etobur dişi, kadın ve
erkek. Cadı inancında vücutve ruh birdir."
/Starhank
Tuncel Kurtiz Tıyatrosu, "Son Tann-
ça"yı, perşembe akşamı saat 19.00'da Roxy
Bar'da sahnelıyor Hasan Oztiirk'ün yazdığı oyunda Tun-
cel Kurtiz, Sema, Hakan Tuner, Safak Okayto, Hasan
Arslan, Funda ve Ebnı rol alıyor. Oyunu Tuncel Kurtiz
sahneye koyuyor
Oyun, Fngya'nın ana tannçası Kıbele'nın öyküsünü
anlatıyor: Oğlu ve sevgilısı Attıs, Fngya kralının kızı ile
yaşadığı bır aşk macerasından doiayı Kıbele'ye bağlılı-
ğmı göstermek ıçın hayalannı keserek can
vermıştır. Kralın kızı bu acıya dayanama-
yıp kendmı öldürünce, Fngya kralı Kıbe-
le'yı topraklanndan kovar.
Amazonlann desteğı ile bereketlı güney
topraklanna göç eden Kıbele, Efes'te Ar-
temıs ve Apollon ile karşılaşır. Baba Ze-
us'un yönetımıne getırdığı ıkı kardeşe kar-
şı gınştığı ıktıdar savaşında Kıbele kaybe-
der Efes Tapınağı'nın aşk mabedınde hız-
metle görevlendırilır. Bu onur kıncı durum-
dan kurtulmak ve eskı gücüne kavuşabıl-
mek ıçın, türlü komplo ve entnkalarla ra-
kıplennı yok etmeye çalışır
Fakat kaybeder
Oyunun yazan Hasan Ozrürk, oyunun konusunun tan-
nlar ve tannçalar olduğunu söylüyor ve "Efes'te yıllar-
ca beraberyaşadığını için tanıyordum onlan" dıyor. Tan-
nçalann kışılığınde kadını yazan Öztürk. "Kadın, ana
tannçakktan Zürafa Sokak anahğuıa nasıl düstü" soru-
sunu soruyor ve yazdıklarıyla bunu sorguluyor.
yı Müzesı'ndekı koleksıyonun genış-
lığının kendısını şaşırttığını, ılk ızle-
nımının bu olduğunu söyledı ve böy-
le bır müzenın Türkıye ve dünya mü-
zecılığıne katılmasından doiayı mut-
luluk duyduğunu belırttı
Kendısı şu anda yüz ellı yıllık bır
geçmışı olan Bılım Müzesı'nı yöne-
ten Cossons, Rahmi Koç Sanayi Mü-
zesı'nın çok kısa bırgeçmışı olması-
na rağmen, genış ve değerlı bır bınkı-
mı banndırdığını gördüğünü söyledı.
Cossons'a göre "Rahmi Koç Sanayi
MÜ7CSİ.çokgenç olmasına rağmen bü-
yük bir eğitici ve kültürel değer taşı-
yor."
Müzelen zıyaret eden ınsanlann bir
ülkenın kültürel gelışmışlığının gös-
tergesı olduğunu düşünen Cossons,
muze zıyaretını "etkUeyki, eğlendiri-
d ve eğitici" olarak tanımlıyor
lngıltere'de, müzelen yılda on sekız
mılyon kışı zıyaret edıyor ve bu sayı
da gıderek artıyor. Ancak bununla ye-
tınmeyerek müzelenn ve zıyaretçıle-
nn sayısını arttırmaya çalışıyorlar.
Dünya müzelennın ışbırlığının de
zıyaretçı sayısının arttınlması konu-
sunda yararlı olacağını düşünüyor
Cossons ve ekonomık, kültürel olarak
bırbırlerıne yardım edebıleceklennı,
bunun yanı sıra ortak etkınlıklerle ın-
sanlara çok daha zengin bır bırıkım
sunabıleceklennı söylüyor.
Müzecılık açısmdan çok zengin bir
potansıyele sahıp olan bır ülke Türkı-
ye. Ancak bunun yetennce değerlen-
dınldığı ve amaçlanan zıyaretçı sayı-
sına ulaşılebıldığı söylenemez Cos-
sons, müzelenn sayısının artmasının
ve var olan müzelenn genışletılmesı-
nın bu potansıyelı açığa çıkartacağını
düşünüyor Ancak, ınsanlan müzele-
re çekebılmek ıçın müzelenn sadece
bakılan yerler olmaması gerekıyor.
Cossons'un önensı :"İnsanlann kan-
labileceği etkinlikler düzcnlenmeli ve
uygulamalı çalışmalar arttınlmalı.
Böv lesi daha v arariı ve daha çekki."
IŞHJ)AKVE YELPAZE
ATİLLA BİRKİYE
Yüreğimizi, Nasıl
AnlatabilirdJk
Çoğu zaman "artık sözcükler anlatmaya yeterli
değil" deyip geçeriz. Rahatlamanın bir başka biçı-
midir bu; sözcük dağarcığımızın, kültür ve beyın da-
ğarcığımızın yetersızliğı değil; durumun karışıklığı
değıl, sözcüğün yetersızliğıdir.
Anlatamamanın özru sözcüktür. Büyük bir gü-
vensizlığımız vardır.
Ne büyük haksızlık.
•
Sozcüğe güvenmedığımız gibı sözden de korka-
nz.
Öylesıne ıçımıze ışlemıştır kı yedıden yetmişe,
"görmesınler, aman söz olur" denz. Aman ha söz
olmasın.
Kimilerine göre önce söz vardı; kimilerine göre ise
önce 'eylem.' Eylemı de bır anlatım bıçımı olarak
alabılınz pekâlâ...
Hanı bazen bır bakış; öyle bir bakıştır ki bizi de-
nnlemesıne sarsar.
Ya âşık olmuşuzdur, ya korkmuşuzdur, ya çekin-
mışızdır, ya denn denn düşünmüşüzdür, ya kaygı-
lanmışızdır, ya kuşkulanmışızdır, ya sevmışizdır, ya
nefret etmışızdır, ya üzülmüşüzdür, ya kederlenmı-
şızdır, ya sevinmışızdır, ya hüzünlenmışizdır, ya vb.
vb.
Görüldüğü üzre uzayıp gıder.
•
Ne hikmetse sözcük ile aramız iyi değildir. Söz-
cuklerı pek fazla sevmeyız. Fazla yenı sözcük öğ-
renmeyi de düşünmeyız; nasıl olsa el kol hareket-
lenyle derdımızi anlatabilınz.
El kol hareketlen de bır sözdür, ama sözcük de-
ğildir. Bizim derdımiz, sözden çok sözcükle ilgili.
Hele hele sevdık mi; bu o kadar büyük sevgi, o
kadar bır aşktır ki anlatılması olanaksızdır; onun
anlamını taşımak ıçın dilımız yetersız kalır.
Suç zaten hep dilimızın yetersızlığındedır!
Bızim yetersızlığımız hıç değıl!
Nâzım Hikmet, Behçet Necatigil, Melih Cev-
det Anday, Oktay Rrfat, Salah Birsel, Attilâ llhart,
Can Yücel, llhan Berk bır turlu kendılerını anlata-
mamışlardır!
Orhan Veli'nın "kelimelerin kıfayetsızlığı"de bu-
radan gelır. Yoksa üstat, böylesine bır duruma ni-
ye ıronık baksın ki!
•
Neden sözcüklenn gücunü görmemezlikten ge-
lirız, ışte bu pek bılınmez. Sözcüklerın ulaştığı guç
ınsanoğlunun gücü değil mıdır?
Oysa insanoğlunun gücüne ovgüler yağdırmayı
bir türlü savsaklamayız.
Bır dilın, hangı dıl olursa olsun; büyük bır geçmı-
şı yok mudur? Her ne kadar yabancı sözcüklenn
bombardımanı altındaysa da...
Sözün, sözcüğün büyük bir serüveni vardır. In-
sanoğlu kadar eskıdır. Her sözcüğün açık gızlı bır
nedensellığı vardır. Bu nedensellık sıradan değil;
tam tersine, asıl onun büyûk bır derinliği vardır.
insanlar sözcüğü sevselerdi; yeryüzünde bu ka-
dar kan dökülür müydü?
Hanı şımdı diyeceksınız kı, savaşlann altında ya-
tan nedenlerın başında çıkar ilışkilen gelır. Doğru-
dur; ekonomiktir, şudur budur; ama öylesıne şıd-
det durumları vardır kı konuşamamanın eksıklıği
yuzundendır.
Yolda gıderken arabasına arkadan çarpan bınnın
üzenne sılahını çekıp yurüyen adamın durumu gı-
bı.
Hıç kuşkusuz kı silahını çekme, bır tur kendinı an-
latma bıçımıdır. Ne var kı bu tür rfadelendırmelerı
kaçımız benimsenz, hoşgörüyle bakabilinz. Adamın
ötekı cebındekı cep telefonunun teknolojısıne uyar
mı!
Belinden ruhsatlı silahını çeken adamın, zaten
kendıni başka türlu anlatması olanaklı mıdır?
Kendinı anlatamadığı ıçın mı silahını çeker; sila-
hını çektığı için mi anlatamaz. Neyse, bu kanşık bır
sorun...
•
Sözcükleri öğrenmeye de, söylemeye de çok ge- •
reksınımımız var. Zaten varoldugumuzdan berı var-
dı. Şimdıye kadar önemsemedık, ama artık, hanı
önemsesek dıyorum.
Hem sözcüklen öğrenmeyı önemsesek hem de
kullanmasını öğrensek.
Kım demış kı sözcükler yetersız kalıyor. Sözcük-
lenn yetersızliğı hıç de ınandıncı gelmıyor; hele
Türkçenın.
Öyle olmasaydı; nasıl dışarı vururdum yureğımın
ıçındekilerı. Dilımin sözcüklen nasıl taşırdı: Boğa-
zın hüznünü; acının rengını; sevıncı kokusunu; mut-
luluğun sesını...
Sözcüler iyi ki var. En çok onlan sevıyorum...
BUGUN
SINEMA
8. Uluslararası Istanbul Kısa Film Günleri kapsamında
bugün Fransız Kültür Merkezı'nde saat 11.00'de
Hollanda'dan 'Solina', 'Tanık', 'Bloodv Mar>',
îspanya'dan 'Alsasua 1936', saat 14 30'da Ispanya'dan
'Saguachlerin Toprağı', 'Konuşmazsan Daha İyi Olur',
'Gece Kuşlan'. 'Carranze', 'Mükemmel Öpücük', saat
17 00'de Italya'dan 'Özürlü N'ampir', 'Kan', 'Selam
SevgUim', 'Gece Yansma Üç Dakika". KJinik Demirci',
'Solo', saat 19.30'da ıse Fransa'dan 'Küçük Balo',
'Değerli İnci', 'Kapı', 'Angel, Bedenin Toprağı',
'Sunmanm Hoşnutluğu', "Av ın Beyaz IştğV, 'Aşk, Tutku
ve Duygular', "Tavşanlan Kurtann' adlı fılmler
göstenlecek
SERGİ
Hülya Düzenli'nin "Olmuş, Olan, Olacak" adlı resım
sergisi bugünden başlayarak AKM Sergı Salonu'nda
gezilebılir.
SÖYLEŞİ
Adnan Tönel'in yönettıği Seda Güler, EKan Omay ve
Şebnem Paker'in katılacağı"Kültür Hayatımıza Yön
Veren Kadmlar" adlı söyleşi saat 18.30'da Aksanat'ta
ızlenebılır.
MÜZİK
Aksanat'ta laser-dısc'ten "The Beatles In A Hard
Night" adlı konser saat 12 30'da ızlenebılır
SEMİNER
BİLSAK'ta Prof Dr. Üstün Korugan'ın katılacağı
"Sağlık Konusunda Bazı Temel Kavramlar" konulu
semıner saat 16 30"da ızlenebılır BILSAK'ın "Büiikte
ÜreteUm" semıner dızısı ıçınde yer alan semıner
perşembe günlen gerçekleştınlmek uzere4 hafta
sürecek.