23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 4 ŞUBAT1996 PAZAR 8 PAZAR KONUGU TGCBaşkanı Nail Güreli, basının bugününü anlatırken bağımsızlığın önemini vurguladı: Promosyonyerineinsanayatınm aIkemizde her şey karışık. llişkiler vıcık vıcık. Kim kimle, ne amaçla, nasıl işbirliği vapıyor? Basın ve medyamn bugün geldigi noktada neleryapılmalı? Olkenin içinde bulunduğu esas meselelerden dikkatleri saptırmak için suni gündemler varutıldığı eleştirileh artıyor. Birtakım medya mensupları da gazeteci olduklarım urtutup kendilerini birer Ulubatlı Hasan ya da sualtı komandosu sanarak Ege açıklarmda Kardak kayalıklarına çıkıp oradaki Yunan bayrağını söküyor, yerine Türk bayrağını dikiyor. Oysa bizim çeyrekyüzyıl önce ögrendiğimiz kural, gazetecinin görevinin bayrak dikmekdeğil, dikilen bayrak haberini dogru biçimde vermek olduğu... Bir televizyonda, polislerce öldürülen gazeteci Metin Göktepe örgüt militam, çalıştıgı Evrensel gazetesi de örgüt organı olaruk gösteriliyor. Istanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar dq devletin televizyonundan Metin Göktepe için, "Mahkûm olduğunu sanıyorum "gibi belirsiz bir ifade kuüamyor. Göktepe cinayetinin ardından kamuoyunun tepkisiz değil, tepkili duruma dönûşmesini sağlayan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 'nin Başkanı Nail Güreli 'yle bütün bu konuların yanı sıra basın ve medyadaki tekelleşme, gazetelerde başını alıp giden promosyon furyası ve arastırmacı gazetecilige yatınm yapılmamasını konuştuk. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU PAZAR KONUGU bilakis kurumun güçlenmesine, aklanmasına yöne- lik... Ama varsa kişiler elbette cezalannı çekecek- lerdir. Kişilerin cezalannı çekmelerinden de daha önemli olan, bu zihniyetin, demokratik hukuk dev- letiyle bağdaşmayan bu çağdışı anlayışın silinme- si, artık durdurulmasıdır. nedir? Sonuç olarak bu olayda geünen n'okta Basın ve medyamn bugün geldiği bir nokta var. Medyadapolisgözetimindeyken öldürü- len gazeteci Metin Göktepe sol militan, çalıştıgı Evrensel gazetesi de örgüt organı olarak gösteril- di. Göktepe 'nin militan oluşu santyorum maksat- lı olarak kullandıyor. Yangısız infazdan yakınan basın vemedya mensupları, sizceşimdineden "hu- kuk devletine saygı" çağrılannı biryana itip "yar- gısız infaz "a böylesine destek çıkabiliyorlar? GÜRELİ- Metin Göktepe olayına bizim Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olarak baştan beri bir bakış açımtz var. Yani demokrasiye inanmış, çokseslili- ğe inanmış, her türlü düşüncenin serbestçe söylen- mesi gereğine inanmış, halkın gerçeklen öğrenme hakkının kutsallığına inanmış bir ınsan, bir kurum olarak bu olaya bakıyonız. Bir gazetecinin, gazetecilik kimligiyle öldürül- müş olmasını, bir insanın, yargısız öldürülmüş ol- masını hiçbir bahanenin arkasına saklamak müm- kün değıldir. Kı bugün yargtda dahı idam cezasının olup olmadığı artık tartışılıyor. Ne Metin'ın mili- tanlığı, ne gazetenin siyasal görüşü bu hukuk dev- letine yöneîtilmiş vahşi cinayeti mazurgösteremez. Aynca bunlan söyleyenler yasalar çerçevesinde konuşmak zorundadırlar. Yasal olarak, militanlık- tan kaynaklanan bir suçu varsa, bu iddia, bunu söy- leyenlerin görevlerini ihmal ettiklerinin delilidir. Bugüne kadar onlar yasa adamı, icra adamıydılar. Kanunlar çerçevesinde niçin o militam yakalayıp da suçu varsa cezasını vermediler? Bu gazete, yasalar çerçevesinde yayımlanmakta- dır. Yayınlan yasalar çerçevesinde suç teşkil ediyor- sa yargı yolu açık. Yargıya bir şey söy lemiyoruz. A- ma kalkıp da yargısız infaz olarak bu suçlamalan yapmak hukuk devletiyle. demokrasiyle bağdaş- maz. Biz buna karşıyız. Metin'in öldürülmesi, öldürülüş biçimi çok vah- şice, bir insanlık suçu. Ama bunun ötesinde, bu an- layış çok daha vahim. Zaten bu anlayış bugüne ka- dar faili meçhul kalmış bine yakın cinayetin faili. Olay çok açıktı, gözümüzün önündeydi, üstelik Metin meslektaşımızdı. Bütün kanıtlanyla ortada bir olaydı. Bunun da faili meçhulJer rafına gitmesi çok daha vahimdi. Bu faili meçhuller gidişine bir yerde son vermek, karşısına çıkmak gerekiyordu. Ve biz bunu yapmaya çalıştık. Başlangıçta baktık ki resmi ağızlardan "Gözaltmaalınmadı" diyebeyan- lar, yine resmi ağızlardan "DuvardandüşereköMü" gibi gayri ciddi söylemler geliyor, bu da insanı deh- şete düşürüyordu. Biz de cesaretle bu olaym üzerine gittik. Görgü tanıklan açık, meydanda. Biz de sadece kendi gö- rüşümüz olarak bu işin üzerine gitmedik. Elimizde çok somutdeliller vardı. Adli Tıp'ın raporu ortaday- dı. Çok yakın görgü tanıklan, Metin'in gözaltına alındığını doğruluyorlardı. Sonunda Başbakan da bunu doğrulamak zorunda kaldı. Biz haklıydık ve hakkımızı cesaretle savunduk. Bunu savunurken de hukuk devletinin üstünlüğünü egemen kılmayı, gün- den güne zedelenen hukuk devletini bir ölçüde tek- rar geriye getirme çığınnı açmayı ve kamuoyunda bunun umudunu yaratabilmeyi hedefledik. Nitekim bu oldu. Dûşüncemiz yanlış çıkmadı. Savaşımımız sonuç verdi. Burada şunu da belirtmek isterim: Biz tepki göstermeyen bir toplum olmaktan ya- kınınz. "Komışan Türkiye'' deriz, ama "konuşan Türkjye" boş laftan öteye gidemez. ••^•B Bir anda böylesine büyük bir kamuoyu desteği nasd oluşabildi? GÜRELİ-Buaslında,birpotansiyelin varlığınm da kanıtıdır. Bu, gerçekten de pek çok kimsenin de söylediği gibi Türkiye'de ilk defa olan bir olay. Ka- muoyunun böylesine bir faili meçhul cinayette. böy- lesine hukuk dışı bir olayda böylesine birleşmesi, tepki ve dayanışma göstermesi, sanıyorum bu çap- ta ilk defa oluyor. Ve sonuç veriyor ya da sonuç ver- me aşamasına geliyor. Bu, bizim haklı olarak ve başka hiçbir düşünceye sahip olmaksızın insan hak- lan, hukuk devleti açısından ve de cesaretle olayın üzerine gitmemiz çok etkili olmuştur. Başlangıçta basının bu olaya az yer vermesınden yakınıldı. Ye- terli ilgiyi göstermediği söylendi. Ben buna tam olarak katılmıyorum. Geçmişteki buna benzer, bu- na yakın olaylara bakarsak başlangıçta onlarda bu kadar bile ilgi yoktu, ama bu defa oldu. Basın men- subu olarak siz de ben de biliriz ki basında yer bu- labilmek için yer bulmaya değermalzeme de olma- sı lazım. Tepkinin yer bulacak değerde olması ge- rekir ki o tepki kendine yer bulsun. Burada sanıyorum. bizim takipçiliğimizin tarzı da etkili oldu. Örneğin ıki büyük televizyon progra- mında yaptığımız konuşmalar kamuoyunda büyük ilgi topladı. Orada haklılığımız, çok tarafsız, hukuk devletınden yana çıkışımız görüldü. Bu da kamu- oyundan. sokaktaki vatandaştan çok büyük destek aldı. Bizim yolumuzu çevıren nice tanımadığımız vatandaşlar ve tanıdığımız kişiler hep bunun altını çizdiler. Konuşan Türkiye'nin sonuç almaya, mu- hatap bulmaya varacak noktaya gelmış olması mem- nunlukla karşılandı. Bu. topluma bir umut ışığı da verdi. "Demek ki bu da olabiliyormuş. Arbk bu tür olaylar hasıraltı edilmeyecek, cinayetier faili meçhul kalmayacak, bunlann suçlusu. sorumlusu \argi önü- ne çıkanlabikcek" umudu belirdı. • • • • Başlangıçtagerçeklerigizlemeye,gerçek- leri saptırmaya çalışan "resmi ağızlar"dan negibi tepkiler aldınız? GÜRELİ - "Resmi ağızlar" o tepkilerini halen de sürdürüyorlar. Görüyorsunuz, yakın zamanlarda Metin'in militanlığını ortaya çıkanyorlar.Bakın,ne kadar gayri ciddidir; benim dikkatimi çekiyor. Is- tanbul Emniyet Müdürü Sayın Taşanlar devletin te- levizyonunda çıkıp dıyor ki: "Metinin 1991 ya da 1992 yılında otomobil yak- ma oiayında mahkûm olduğunu zannediyonım." Efendım, ne demek zannediyorum? Adam zanla suçlanır mı? Mahkûm olmuşsa, cezasını cekmişse, çekmiş demektir. Orada gözaltına alındı, burada gö- zaltına alındı diyor... Gözaltına alınmak nedir? Si- zin gözaltına aldığınız yüzlerce kişinin hepsi mah- kûm mu olmuştur? Hukuk devletinin kurailannı bir yana bırakıp kendi kafanıza, kendi dünya görüşü- nüze göre insan mahkûm ediyorsunuz. Olur mu bu? NAİL GURELI Istanbul, 1932doğumlu. 1952'de gazetecilige Hizmet gazetesinde stajyer muhabir olarak başladı. Gazeteciliğin her kademesinde, genel yayın müdürlüğüne kadar görev yaptı. 1955-83 arası Istanbul Gazeteciler Sendikası. Türkiye Gazeteciler Federasyonu ve Türkiye Gazeteciler Sendikasf nın (TGS) çeşitli kademelerinde çalıştı. 1983'te SODEP kurucu üyesi olması ne- deniyle yasa gereği TGS Başkanlığf ndan istifa etti. Kurucu üyeliği Milli Güvenlik Konseyi tarafından veto edildi. Veto dönemi sona erdik- ten sonra SODEP MKYK'sinde görev yaptı. HP ve SODEP'in birleşmesiyle kurulan SHP'nin Is- tanbul ll Yönetim Kurulu'nda görev aldı. 1987 seçimleri öncesi SHP Istanbul Milletvekili adayı oldu, ancak önseçimi kazanamadı. Yayımlanmış 12 kitabı, gazetecilik dalında kazandığı 11 ödülü var. 1988'den beri Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Yönetim Kurulu üyesi. 1994'te TGC Başkanhğı'na scçildi. GÜRELİ - Bu çabalanmızla elde edilen önemli sonuçlardan biri, böylesine bir olayda böylesine bir kamuoyu duyarlılığınm ve desteğinin sağlanmış ol- masıdır. Bir yandan meslek örgütünün öncülüğü ve kararlı takipçiliğiyle kamuoyu oluşturulabileceği görülmüş; bir yandan kamuoyu desteği olunca bel- li bir sonuç alınabileceği ortaya çıkmıştır. Bununla bağlantılı olarak size, satga- zeteciye düşen görevi sormak istiyorum... GÜRELİ - Siz de çok iyi biliyorsunuz. Biz Tür- kiye Gazeteciler Cemiyeti olarak basına en ciddi özeleştirileri yapan bir kurumuz. Kimi zaman üye- lerimizin Cemiyet'ten isrifasına varacak ölçüde özeleştirimizi yapmış bir kurumuz. Çünkü meslek kurallannın çok ciddi, içtenlikli savunucusuyuz. Meslek kurallannın daima geçerlı olmasını, her olayda, çeşitli vesilelerle ortaya koymuşuzdur. Bizim yasal yaptınm olanaklanmız yok. Bizim meslek odası statümüz yok. Yani, gazeteciliği bu ya- par, bu yapmaz diye bir vize vermemiz söz konusu değil. Öbür sektörlerde kalite kontrolü çok kolay. A- ma burada içenk bakımından kalite kontrolü çok zor. Klasik, çok evrensel, geleneksel meslek kural- lanna uyulması için çeşitli çalişmalar yapıyoruz. Bu amaçla yedi tane seminer düzenledik. Bunlara uymayan arkadaşlanmızın, meslektaş- lanmızın olduğunu da üzülerek kabul ediyoruz. On- lan eleştiriyoruz. Kurum olarak da basının büyük hatalan var. Son dönemlerde basın gerçekten, her- kesin de söylediği gibi. kamuoyu önünde, çeşitli kesimlerdegüvenilirliğini,saygın!ığını büyük ölçü- de zedeledi. Ne yazık, ama böyle... • İ ^ ^ M Basın tarafından Ege 'deki Kardak kaya- lıkları olayt yaratddu Türkiye'yle Yunanistan ne- redeysesavaşın eşiğineçekilmek istendL Sizce dört tane gazeteci helikopterle o kayalıklara gidip bay- rak dikmegibi birgöreve sahip midir? GÜRELİ - Son söyleyeceğimi baştan söyleye- yim. Bunu bizim bıldiğimiz evrensel. klasik gaze- tecilik kurallanyla bağdaştırmak çok zor. Bir gaze- tecinin görevi oraya gidip bayrak dikmek değil, di- kilen bayrağın fotoğrafını çekmek. haberini dogru olarak vermektir. Gazetecinin görevinin bu olması gerekir. Bir gazeteci olayın faili değil, izleyicisi, araştın- cısı, gerçekleri olduğu gibi kamuoyuna yansıtan ki- şidir. Ben doğrusu bu bayrak dikme olayını yadır- Asıl vahimi bu. Bunu durdurmak lazım. Bizim mücadelemizin özünde bu var. Bunun ar- dından gazetenin meşrebinden söz ediliyor. Ben de Evrensel gazetesinin savunduğu görüşlerin çoğuna katılmıyorum. Ama bu başka; çoksesü demokrasi- lerde bu görüşler savunulacak ve yasa çerçevesin- de savunulacak. Bunun da altını çiziyorum. Işte Terörle Mücadele Yasası... Tartışıldı, iyi kö- tü bir değişiklik yapıldı. Neden? Demokratikleşme yönündebirdeğişıklik ihtiyacı hissedildi. Bunu ka- bul etmemiz lazım. Demek ki çokseslilikte aykın görüşlerin söylenmesmi de kabul ediyoruz. Ama kalkıp da hele bir devlet görevlisinin böyle konuş- ması caiz değil. Elinde yasaya göre suç varsa o in- sanı sağ salim yakalarsın, götürür, yargıya teslim edersin. "Polisin üstüne bu kadar çok gidcrseniz oünaz" diyorlar... Biz polisin üstüne gitmiyoruz, biz bu zih- niyetin üstüne gidiyoruz. Bu zihniyet polise, hukuk devletine zarar veriyor. Bu işlerin sorumlulannı alıp yargılamak, cezasını vermek, ne polisi, ne devleti yıpratır. Bilakis hukuk devletine güven sağlar. Sayın Başbakan, "bireysel hata" diyor. Ama bi- reysel hatayı yapanı cezalandınn ki kurumu kurta- rasınız. Bireysel hatayı yapanı korudukça, kanat gerdikçe kurumu zedelersiniz. Bizim eleştirimiz, gadım. Sanıyorum önce Yunanh meslektaşlanmız oraya gitmişler, sonra bizimkiler gitmiş. Karşıhklı bir bayrak yanşı olmuş. Zaten kamuoyunda da öy- le geçiyor. Bu yanlış. bunun öbürörneklerini de zaman için- de görüyoruz. Demin, sorumluiuk, dedim. Bu olay- da, sorumJuluk da kendini çok belirgin biçimde gös- terdi. Başta belki gazetecilik anlayışının serbestçe yorumlanmasıyla bayrak dikme yanşının iki ülke arasında nasıl ciddi bir bunalıma yol açtığını gör- dük. Bu olayda, gazetecinin nasıl sorumlu, ileriye dö- nük düşünmesi, meslek ilkelerine bağlı İcalması ge- Gazeteciler son zamanlarda suni gün- dem yaratmakla da eleştiriliyorlar. Özdemir Sa- bancı cinayetiişlendi, Metin Göktepegözaltında 61- dürüldü, Derken birdenbire Avrasyaferibotu ola- yıpatlak verdi Birgrup terörist, Rus askerleriyle savaşan Çeçenlere destek vermek için eyleme geç- mek gibi birfikre kapdddar. O olay bitti, ardından Ingiliz kızıSarah Cook'la Kahramanmaraşlı Mu- sa'nın aşkı adeta milli dava halinegetirildL Esas sorunlardan dikkatlerin saptırılması içingerçekten sunigündemyaratdmak istenmesi eleştirilerinisiz nasıl karşıltyorsunuz? GÜRELİ - Suni gündem yaratmayı, ben kafam- daki dığer olaylarla da karşılaştırarak iki yönüyle de- ğerlendıriyorum. Birincisi. Ozdemir Sabancı cina- yeti, Metin Göktepe'nin öldürülmesi, Avrasya'nın kaçınlması, Sarah'nm aşkı, somut olaylar her şey- den önce... Bu olaylarla basının kendi tercihme gö- re ilgilenmesi. değerlendirmesi bence doğal. Her gazete farklı değerlendirecektir, öyle de olması ge- rekır. Kimisi haberi büyük, kimisi küçük verir. Burada. "Bu olaylann ardındaki gerçek araştın- lıp da arasında bağlantı \ar nu, yok mu? Başkâlan tarafından suni bir gündem yaratmak için mi bun- lar organize ediliyor" diye sorulduğu zaman devre- ye arastırmacı gazetecilik giriyor. Asıl gündem saptırma, bazı siyasi odak noktala- n tarafından yapılıyor. Boş sözler ortaya atılıyor ve bunlar gündemin baş köşesine geçirilerek gündem oluşturuluyor. Bunun en son örnegini Başbakan Tansu Çilkr'de gördük. "Bu aşamada başbakanı halkseçsin" dedi, çıktı. Bir bölüm basın hemen bu- nun üstüne atılıp tartışmaya başladı. Bir-iki gazete, "Buciddiyealınmaz" dedi. Çok da isabetli yaptılar. Ama dediğimiz gibi, medyamızın büyük bölümü ciddiye aldı, tartıştı. Yani boş laftan ibaret bir şey- dı bu. Somut bir olay da yok. Gündem saptırmak. gündem oluşturmak işte bu... • • • i Basın ve medyamn üstyöneticüerineden insanayatınm yapacak yerde promosyona, çanak çömleğe, yatak çarşafmayatınm yapıyoriar? GÜRELİ - O noktaya gelişin bir nedeni var. Ba- sına dışardan büyük sermaye girdi. Teknolojik ge- lişim gibi büyük yatınm ısteyen nedenlerden bu ge- rekri. Onu yadsımıyorum. Büyük sermaye gelsin. A- ma basının ve medyamn dığer sektörlerden farklı bir yanı var. Beyaz eşya, otomotıv, tekstıl sektörüyle kı- yaslanmaması gerekir. Aynı ticari koşullar içinde mütalaa edilmemesi gerekir. Elbette basının da, medyamn da ticari bir yanı var. Ama öbür sektör- lerden farklı olarak kamu göre\ i yapıyor. Halka ger- çekJeri duyurmaklayükümlü. Bağımsızlığı vetaıaf- sızlığı önemli. Her tican kuram gibi basın da tica- ri kredi alabilir, deniyor. Alsınlar tabii. Ama taraf- sızlığına ve bağımsızlığına halel getirmeyecek nok- tada alması lazım. Burada çoksesliliği zedelemeyecek düzenin sağ- lanması gerekir. Belli bir-iki grup yaratırsanız, bu hem haksız rekabete yol açar, bir yandan da tekel- leşmeye götürür. Bu. çoksesliliğe, basının temel il- kesi, temel işlevine aykın. Bunlann. Batı ülkelerin- de de görüldüğü gibi düzenlenmesi lazım. Bu dü- zenlemelerin de işlerliği olması gerekir. Başka ül- kelerde de görüyoruz. Sınırlayıcı yasalar var. Ama oralarda da bu yasaların delindiğini ya da kılıfına uydurulduğunu görüyoruz. Ama olsun... Bunun mücadelesi yapılır. Bu bir asgari müşterek- tir. Tamamen başıboş kalmaması gerekir. Tekelleşme konusunu alın. Böylesine bir başı- boşluk tekelleşme iddiasını ortaya getiriyor. Bu as- lında o büyük sermaye sahiplerini de bir yerde töh- met altında bırakıyor. Kurumsal olarak baktığınız zaman, o sermayenin elbette sahibi olduğu gazeteyi, televizyonu yönlen- dirmesi mümkündür. Bunu yasal olarak da yapabilir, uygulama açısın- dan da... Bu demektir ki günü geldiğinde, o büyük sermayenin çıkannın söz konusu olduğu noktada o grubun yayın organlannın yönlendirilmesi mümkün olabılir. Böylesine bir töhmet altında bireysel ola- rak dürüstçe davranmak insanı tamamen aklamaz. Yasal düzenlemeye uyularak buna bir çerçeve geti- rilirse sermaye de bu töhmet altında kalmaktan kur- tulur. İnsanayatınm yapdması gereğinden söz GÜRELİ - Arastırmacı gazetecilik çok önemli. Ama bu arada yeni teknoloji geldi. koca koca bina- lar dikildi. Masraflar çok arttı. Bu masraflann ya- yın yoluyla karşılanamayacağı görüldü. Bunun üze- rine öteden beri var olan ve genelde bir tanıtım ara- cı olarak kullanılan promosyona ağırlık verilmeye başlandı. Giderek de bu uyuşturucu bağımlılığı gi- bi promosyon bağımlılığı haiine geldi. Satışı veona bağlı olarak da ilan gelirini koruyabilmek için pro- mosyon öne geçti. Tabii bunun sonucunda yayıncı- lık ihmal edildi. İ^İMH Peki, niçin yapıtmtyor? GÜRELİ - Çünkü yayıncılıktan alınacak sonuç uzun vadelidir. Eleman yetiştireceksiniz, tecrübeli eleman kullanacaksınız, yatınm yapacaksınız... Haîbuki kuponu koyduğunuz zaman ertesi gün so- nuç alıyorsunuz. G Ü N D E M MUSTAFA BALBAY • Baştarafı 1. Sayfada yacık varmış. Günlerden bir gün, bu kayacıklardan birine, Dakdak kayalıgına gemi çarpmış. Kaptan telaşta. Her iki tarafın kurtancı- lan işe koyulmuşlar. Koyulmuşlar ama, ortaya önemli bir sorun çıkmış: Bu kayalar kimin? Üç gün geçmiş, beş gün geçmiş, iki taraftan haberyok. Yöneticileryerinden, diplomatlarderinden koşuyor. Ama, ka- yalıklara gidip gelen yok. O memlekette, hükümet kurup boz- maya, naklen gemi kaçırmaya, teröris- tin iyisini-kötüsünü saptamaya alışmış olan medya konuya el atma gereği duy- muş. İki foto muhabiri, üç muhabirden olu- şan birliklerart arda adaya çıkarma yap- maya başlamış. Ardından kamera birlikleri, naklen ya- yın komandolan... Kayalıklara bayrağı dikip gelmişler. Öbür tarafın medyası durur mu, onun berıkinden daha az komik bir yanı mı Masallar Ülkesı (2) Dakdak var? Hemen papaz destekli kamera birlik- leri harekete geçmiş, karşı bayrak hare- kâtına girişmiş. Bakmışlar ki iş tutuyor, her iki taraf da boş kayalık arayışına girmiş. Kayalara bayrak çıkarma harekâtı o kadar çok tutmuş ki, televizyonlann izleniliriik oran- ları birden yükselmiş. Kendisini en çok tehlikeye atan tele- vizyon övünerek ızleyicilerine bunu bil- dirirken, reklamlann artması da keyifle- rine keyif katmış. Karşı taraf da aynı şe- kilde memnun devam ediyormuş. Bazı kanallar hemen 900'lü telefonlar kurup izleyiciye sonmuşlar: - Bayrak dikmekle doğru yaptığımızı düşünüyorsanızşu telefona, yanlışyap- tığımızı düşünüyorsanız bu telefona... Bu hattan da gelir fena değilmiş... Ne demişler, ben krize kriz demem, kerizi bol olmayınca. Bunca millet nefe- sini tutmuş, doğru mu yaptık, yanlış mı diye düşünürken, bundan para kazanıl- mazmı? Her iki tarafın medyası kayalıklara yı- ğınak yapmaya devam ederken, mem- leketin kara, hava ve deniz kuvvetlerine yeni bir güç daha katılmış: Medya kuvvetleri... Her televizyon-gazete kuruluşunun başındaki kişiyede "harekât komutanı" unvanı verilmiş. Bütün bu komutanlar bir araya gelip, "medya kuvvetleri komutanlığını" oluş- turmuşlar... Bu durum ister istemez her iki tarafın askerlerini de harekete geçirmiş. Med- ya kuvvetleri öncülüğünde başlatılan harekât, deniz ve hava kuvvetlerinin desteğiyle 3 millik büyük bir taarruza dönüşmüş. 'Döverim ha!..' Bir gün sabaha karşı taraflardan biri diğerine kurşun sıkmış ve büyük bir sa- vaş başlamış. Her iki taraftaki yönetici- ler, "Yaşasın" demişler, "güçlü olduğu- muzu kantlayacağız..." İlk iki gün içinde iki taraf da binlerce kayıp vermiş. Başbakan övünçlerle do- lu bir basın toplantısı düzenlemiş: "İşte biz can verdik mi böyle veririz. Karşı taraf bizim yanmız kadar bile şe- hit veremedi..." Bunu duyan karşı tarafın yöneticileri büyük bir telaşa kapılmışlar: "Olamaz, olamaz. Biz niçin şehit ve- remiyoruz? Yoksa korkak mıyız..." Taraflar büyük bir yanşa girerken, kul- landıklan silahlar yetersiz kalmaya baş- lamış. ikisi birden o gezegendeki silah ticaretinin yüzde 55'ini elinde bulundu- ran Büyük Reis'e gitmişler. Büyük Reis söze, "Ben çok adil, adaletli, hümanist biriyim" diye başlayıp devam etmiş: "ıkinize de eşitsilah veriyorum. Bakın aynm yapmadım. Birinize çok, diğerini- ze az verebilirdim. Ama bu benim ba- nşseverliğime sığmazdı. Silahlannızı gö- türün, önümüzdekiyılın bütçesini bana verirsiniz, anlaşmz.." İki taraf da çok sevinmişler: "Yaşasınnn, yeni silahlanmız oldu!.." Daha da güçlenen taraflar, son bir hamleyle, Dakdak adasına çıkmayı ba- şanmışlar. Ama ikisi de eşit miktarda ka- yayı ele geçirebilmiş. Büyük Reis tam bu sırada devreye gir- miş. İki tarafın da aldığı kayayla yetinme- sini söyleyip, banşı saglamış... Arada bir sınır çizmişler. Gel zaman git zaman, bakmışlar ki Dakdak'ta keçi- lerden başka bir canlının yaşaması ola- naksız; iki taraf da daha çok keçi yetiş- tirip "Benim keçim daha fazla" yanşına girmişler... Günün birinde keçiler o kadar çoğal- mış o kadar çoğalmış ki, Dakdak'ı ikiye bölen sının dinlemez olmuşlar. Sonunda iki taraf da sının şaşırmış, bütün keçileri kaçırmış... Haaa.. barıştan sonra Büyük Reis ne mi demiş: "Arada bir tepişin. Ben gelip durumu idare ederim. Uslu durursanız döverim haaa..." OLAYLARIN ARDINDAKİ GERÇEK • Baştarafı 1. Sayfada türlü hükümet önerisini ortaya koymuştur. Yılmaz, bunlan kabul etmemiştir. Böylece, bütün yollar ka- panmıştır" havasındaydı. Başta Çiller olmak üzere tüm liderlerin, "Bizyoksak bir şey yapılamaz, ülkeyi ancakbizkurtannz" hava- sından kurtulması gereki- yor. Artık "kurtancısız" bir demokrasi istiyoruz. ••• ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞl'nde sizi, özlediğiniz sorumlulukJar bekliyor. Tel.: 275 50 82
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear