Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 4 ŞUBAT1996 PAZAR
8 PAZAR KONUGU
TGCBaşkanı Nail Güreli, basının bugününü anlatırken bağımsızlığın önemini vurguladı:
Promosyonyerineinsanayatınm
aIkemizde her şey karışık. llişkiler vıcık vıcık. Kim kimle, ne amaçla, nasıl işbirliği vapıyor?
Basın ve medyamn bugün geldigi noktada neleryapılmalı? Olkenin içinde bulunduğu esas
meselelerden dikkatleri saptırmak için suni gündemler varutıldığı eleştirileh artıyor. Birtakım
medya mensupları da gazeteci olduklarım urtutup kendilerini birer Ulubatlı Hasan ya da sualtı
komandosu sanarak Ege açıklarmda Kardak kayalıklarına çıkıp oradaki Yunan bayrağını söküyor,
yerine Türk bayrağını dikiyor. Oysa bizim çeyrekyüzyıl önce ögrendiğimiz kural, gazetecinin
görevinin bayrak dikmekdeğil, dikilen bayrak haberini dogru biçimde vermek olduğu... Bir
televizyonda, polislerce öldürülen gazeteci Metin Göktepe örgüt militam, çalıştıgı Evrensel gazetesi
de örgüt organı olaruk gösteriliyor. Istanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar dq devletin
televizyonundan Metin Göktepe için, "Mahkûm olduğunu sanıyorum "gibi belirsiz bir ifade
kuüamyor. Göktepe cinayetinin ardından kamuoyunun tepkisiz değil, tepkili duruma dönûşmesini
sağlayan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 'nin Başkanı Nail Güreli 'yle bütün bu konuların yanı sıra
basın ve medyadaki tekelleşme, gazetelerde başını alıp giden promosyon furyası ve arastırmacı
gazetecilige yatınm yapılmamasını konuştuk.
SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU
PAZAR
KONUGU
bilakis kurumun güçlenmesine, aklanmasına yöne-
lik... Ama varsa kişiler elbette cezalannı çekecek-
lerdir. Kişilerin cezalannı çekmelerinden de daha
önemli olan, bu zihniyetin, demokratik hukuk dev-
letiyle bağdaşmayan bu çağdışı anlayışın silinme-
si, artık durdurulmasıdır.
nedir?
Sonuç olarak bu olayda geünen n'okta
Basın ve medyamn bugün geldiği bir
nokta var. Medyadapolisgözetimindeyken öldürü-
len gazeteci Metin Göktepe sol militan, çalıştıgı
Evrensel gazetesi de örgüt organı olarak gösteril-
di. Göktepe 'nin militan oluşu santyorum maksat-
lı olarak kullandıyor. Yangısız infazdan yakınan
basın vemedya mensupları, sizceşimdineden "hu-
kuk devletine saygı" çağrılannı biryana itip "yar-
gısız infaz "a böylesine destek çıkabiliyorlar?
GÜRELİ- Metin Göktepe olayına bizim Türkiye
Gazeteciler Cemiyeti olarak baştan beri bir bakış
açımtz var. Yani demokrasiye inanmış, çokseslili-
ğe inanmış, her türlü düşüncenin serbestçe söylen-
mesi gereğine inanmış, halkın gerçeklen öğrenme
hakkının kutsallığına inanmış bir ınsan, bir kurum
olarak bu olaya bakıyonız.
Bir gazetecinin, gazetecilik kimligiyle öldürül-
müş olmasını, bir insanın, yargısız öldürülmüş ol-
masını hiçbir bahanenin arkasına saklamak müm-
kün değıldir. Kı bugün yargtda dahı idam cezasının
olup olmadığı artık tartışılıyor. Ne Metin'ın mili-
tanlığı, ne gazetenin siyasal görüşü bu hukuk dev-
letine yöneîtilmiş vahşi cinayeti mazurgösteremez.
Aynca bunlan söyleyenler yasalar çerçevesinde
konuşmak zorundadırlar. Yasal olarak, militanlık-
tan kaynaklanan bir suçu varsa, bu iddia, bunu söy-
leyenlerin görevlerini ihmal ettiklerinin delilidir.
Bugüne kadar onlar yasa adamı, icra adamıydılar.
Kanunlar çerçevesinde niçin o militam yakalayıp da
suçu varsa cezasını vermediler?
Bu gazete, yasalar çerçevesinde yayımlanmakta-
dır. Yayınlan yasalar çerçevesinde suç teşkil ediyor-
sa yargı yolu açık. Yargıya bir şey söy lemiyoruz. A-
ma kalkıp da yargısız infaz olarak bu suçlamalan
yapmak hukuk devletiyle. demokrasiyle bağdaş-
maz. Biz buna karşıyız.
Metin'in öldürülmesi, öldürülüş biçimi çok vah-
şice, bir insanlık suçu. Ama bunun ötesinde, bu an-
layış çok daha vahim. Zaten bu anlayış bugüne ka-
dar faili meçhul kalmış bine yakın cinayetin faili.
Olay çok açıktı, gözümüzün önündeydi, üstelik
Metin meslektaşımızdı. Bütün kanıtlanyla ortada
bir olaydı. Bunun da faili meçhulJer rafına gitmesi
çok daha vahimdi. Bu faili meçhuller gidişine bir
yerde son vermek, karşısına çıkmak gerekiyordu. Ve
biz bunu yapmaya çalıştık. Başlangıçta baktık ki
resmi ağızlardan "Gözaltmaalınmadı" diyebeyan-
lar, yine resmi ağızlardan "DuvardandüşereköMü"
gibi gayri ciddi söylemler geliyor, bu da insanı deh-
şete düşürüyordu.
Biz de cesaretle bu olaym üzerine gittik. Görgü
tanıklan açık, meydanda. Biz de sadece kendi gö-
rüşümüz olarak bu işin üzerine gitmedik. Elimizde
çok somutdeliller vardı. Adli Tıp'ın raporu ortaday-
dı. Çok yakın görgü tanıklan, Metin'in gözaltına
alındığını doğruluyorlardı. Sonunda Başbakan da
bunu doğrulamak zorunda kaldı. Biz haklıydık ve
hakkımızı cesaretle savunduk. Bunu savunurken de
hukuk devletinin üstünlüğünü egemen kılmayı, gün-
den güne zedelenen hukuk devletini bir ölçüde tek-
rar geriye getirme çığınnı açmayı ve kamuoyunda
bunun umudunu yaratabilmeyi hedefledik. Nitekim
bu oldu. Dûşüncemiz yanlış çıkmadı. Savaşımımız
sonuç verdi.
Burada şunu da belirtmek isterim:
Biz tepki göstermeyen bir toplum olmaktan ya-
kınınz. "Komışan Türkiye'' deriz, ama "konuşan
Türkjye" boş laftan öteye gidemez.
••^•B Bir anda böylesine büyük bir kamuoyu
desteği nasd oluşabildi?
GÜRELİ-Buaslında,birpotansiyelin varlığınm
da kanıtıdır. Bu, gerçekten de pek çok kimsenin de
söylediği gibi Türkiye'de ilk defa olan bir olay. Ka-
muoyunun böylesine bir faili meçhul cinayette. böy-
lesine hukuk dışı bir olayda böylesine birleşmesi,
tepki ve dayanışma göstermesi, sanıyorum bu çap-
ta ilk defa oluyor. Ve sonuç veriyor ya da sonuç ver-
me aşamasına geliyor. Bu, bizim haklı olarak ve
başka hiçbir düşünceye sahip olmaksızın insan hak-
lan, hukuk devleti açısından ve de cesaretle olayın
üzerine gitmemiz çok etkili olmuştur. Başlangıçta
basının bu olaya az yer vermesınden yakınıldı. Ye-
terli ilgiyi göstermediği söylendi. Ben buna tam
olarak katılmıyorum. Geçmişteki buna benzer, bu-
na yakın olaylara bakarsak başlangıçta onlarda bu
kadar bile ilgi yoktu, ama bu defa oldu. Basın men-
subu olarak siz de ben de biliriz ki basında yer bu-
labilmek için yer bulmaya değermalzeme de olma-
sı lazım. Tepkinin yer bulacak değerde olması ge-
rekir ki o tepki kendine yer bulsun.
Burada sanıyorum. bizim takipçiliğimizin tarzı da
etkili oldu. Örneğin ıki büyük televizyon progra-
mında yaptığımız konuşmalar kamuoyunda büyük
ilgi topladı. Orada haklılığımız, çok tarafsız, hukuk
devletınden yana çıkışımız görüldü. Bu da kamu-
oyundan. sokaktaki vatandaştan çok büyük destek
aldı. Bizim yolumuzu çevıren nice tanımadığımız
vatandaşlar ve tanıdığımız kişiler hep bunun altını
çizdiler. Konuşan Türkiye'nin sonuç almaya, mu-
hatap bulmaya varacak noktaya gelmış olması mem-
nunlukla karşılandı. Bu. topluma bir umut ışığı da
verdi. "Demek ki bu da olabiliyormuş. Arbk bu tür
olaylar hasıraltı edilmeyecek, cinayetier faili meçhul
kalmayacak, bunlann suçlusu. sorumlusu \argi önü-
ne çıkanlabikcek" umudu belirdı.
• • • • Başlangıçtagerçeklerigizlemeye,gerçek-
leri saptırmaya çalışan "resmi ağızlar"dan negibi
tepkiler aldınız?
GÜRELİ - "Resmi ağızlar" o tepkilerini halen de
sürdürüyorlar. Görüyorsunuz, yakın zamanlarda
Metin'in militanlığını ortaya çıkanyorlar.Bakın,ne
kadar gayri ciddidir; benim dikkatimi çekiyor. Is-
tanbul Emniyet Müdürü Sayın Taşanlar devletin te-
levizyonunda çıkıp dıyor ki:
"Metinin 1991 ya da 1992 yılında otomobil yak-
ma oiayında mahkûm olduğunu zannediyonım."
Efendım, ne demek zannediyorum? Adam zanla
suçlanır mı? Mahkûm olmuşsa, cezasını cekmişse,
çekmiş demektir. Orada gözaltına alındı, burada gö-
zaltına alındı diyor... Gözaltına alınmak nedir? Si-
zin gözaltına aldığınız yüzlerce kişinin hepsi mah-
kûm mu olmuştur? Hukuk devletinin kurailannı bir
yana bırakıp kendi kafanıza, kendi dünya görüşü-
nüze göre insan mahkûm ediyorsunuz. Olur mu bu?
NAİL GURELI
Istanbul, 1932doğumlu. 1952'de gazetecilige
Hizmet gazetesinde stajyer muhabir olarak
başladı. Gazeteciliğin her kademesinde, genel
yayın müdürlüğüne kadar görev yaptı. 1955-83
arası Istanbul Gazeteciler Sendikası. Türkiye
Gazeteciler Federasyonu ve Türkiye Gazeteciler
Sendikasf nın (TGS) çeşitli kademelerinde
çalıştı. 1983'te SODEP kurucu üyesi olması ne-
deniyle yasa gereği TGS Başkanlığf ndan istifa
etti. Kurucu üyeliği Milli Güvenlik Konseyi
tarafından veto edildi. Veto dönemi sona erdik-
ten sonra SODEP MKYK'sinde görev yaptı. HP
ve SODEP'in birleşmesiyle kurulan SHP'nin Is-
tanbul ll Yönetim Kurulu'nda görev aldı. 1987
seçimleri öncesi SHP Istanbul Milletvekili adayı
oldu, ancak önseçimi kazanamadı. Yayımlanmış
12 kitabı, gazetecilik dalında kazandığı 11 ödülü
var. 1988'den beri Türkiye Gazeteciler Cemiyeti
(TGC) Yönetim Kurulu üyesi. 1994'te TGC
Başkanhğı'na scçildi.
GÜRELİ - Bu çabalanmızla elde edilen önemli
sonuçlardan biri, böylesine bir olayda böylesine bir
kamuoyu duyarlılığınm ve desteğinin sağlanmış ol-
masıdır. Bir yandan meslek örgütünün öncülüğü ve
kararlı takipçiliğiyle kamuoyu oluşturulabileceği
görülmüş; bir yandan kamuoyu desteği olunca bel-
li bir sonuç alınabileceği ortaya çıkmıştır.
Bununla bağlantılı olarak size, satga-
zeteciye düşen görevi sormak istiyorum...
GÜRELİ - Siz de çok iyi biliyorsunuz. Biz Tür-
kiye Gazeteciler Cemiyeti olarak basına en ciddi
özeleştirileri yapan bir kurumuz. Kimi zaman üye-
lerimizin Cemiyet'ten isrifasına varacak ölçüde
özeleştirimizi yapmış bir kurumuz. Çünkü meslek
kurallannın çok ciddi, içtenlikli savunucusuyuz.
Meslek kurallannın daima geçerlı olmasını, her
olayda, çeşitli vesilelerle ortaya koymuşuzdur.
Bizim yasal yaptınm olanaklanmız yok. Bizim
meslek odası statümüz yok. Yani, gazeteciliği bu ya-
par, bu yapmaz diye bir vize vermemiz söz konusu
değil. Öbür sektörlerde kalite kontrolü çok kolay. A-
ma burada içenk bakımından kalite kontrolü çok
zor. Klasik, çok evrensel, geleneksel meslek kural-
lanna uyulması için çeşitli çalişmalar yapıyoruz.
Bu amaçla yedi tane seminer düzenledik.
Bunlara uymayan arkadaşlanmızın, meslektaş-
lanmızın olduğunu da üzülerek kabul ediyoruz. On-
lan eleştiriyoruz. Kurum olarak da basının büyük
hatalan var. Son dönemlerde basın gerçekten, her-
kesin de söylediği gibi. kamuoyu önünde, çeşitli
kesimlerdegüvenilirliğini,saygın!ığını büyük ölçü-
de zedeledi. Ne yazık, ama böyle...
• İ ^ ^ M Basın tarafından Ege 'deki Kardak kaya-
lıkları olayt yaratddu Türkiye'yle Yunanistan ne-
redeysesavaşın eşiğineçekilmek istendL Sizce dört
tane gazeteci helikopterle o kayalıklara gidip bay-
rak dikmegibi birgöreve sahip midir?
GÜRELİ - Son söyleyeceğimi baştan söyleye-
yim. Bunu bizim bıldiğimiz evrensel. klasik gaze-
tecilik kurallanyla bağdaştırmak çok zor. Bir gaze-
tecinin görevi oraya gidip bayrak dikmek değil, di-
kilen bayrağın fotoğrafını çekmek. haberini dogru
olarak vermektir. Gazetecinin görevinin bu olması
gerekir.
Bir gazeteci olayın faili değil, izleyicisi, araştın-
cısı, gerçekleri olduğu gibi kamuoyuna yansıtan ki-
şidir. Ben doğrusu bu bayrak dikme olayını yadır-
Asıl vahimi bu. Bunu durdurmak lazım.
Bizim mücadelemizin özünde bu var. Bunun ar-
dından gazetenin meşrebinden söz ediliyor. Ben de
Evrensel gazetesinin savunduğu görüşlerin çoğuna
katılmıyorum. Ama bu başka; çoksesü demokrasi-
lerde bu görüşler savunulacak ve yasa çerçevesin-
de savunulacak. Bunun da altını çiziyorum.
Işte Terörle Mücadele Yasası... Tartışıldı, iyi kö-
tü bir değişiklik yapıldı. Neden? Demokratikleşme
yönündebirdeğişıklik ihtiyacı hissedildi. Bunu ka-
bul etmemiz lazım. Demek ki çokseslilikte aykın
görüşlerin söylenmesmi de kabul ediyoruz. Ama
kalkıp da hele bir devlet görevlisinin böyle konuş-
ması caiz değil. Elinde yasaya göre suç varsa o in-
sanı sağ salim yakalarsın, götürür, yargıya teslim
edersin.
"Polisin üstüne bu kadar çok gidcrseniz oünaz"
diyorlar... Biz polisin üstüne gitmiyoruz, biz bu zih-
niyetin üstüne gidiyoruz. Bu zihniyet polise, hukuk
devletine zarar veriyor. Bu işlerin sorumlulannı alıp
yargılamak, cezasını vermek, ne polisi, ne devleti
yıpratır. Bilakis hukuk devletine güven sağlar.
Sayın Başbakan, "bireysel hata" diyor. Ama bi-
reysel hatayı yapanı cezalandınn ki kurumu kurta-
rasınız. Bireysel hatayı yapanı korudukça, kanat
gerdikçe kurumu zedelersiniz. Bizim eleştirimiz,
gadım. Sanıyorum önce Yunanh meslektaşlanmız
oraya gitmişler, sonra bizimkiler gitmiş. Karşıhklı
bir bayrak yanşı olmuş. Zaten kamuoyunda da öy-
le geçiyor.
Bu yanlış. bunun öbürörneklerini de zaman için-
de görüyoruz. Demin, sorumluiuk, dedim. Bu olay-
da, sorumJuluk da kendini çok belirgin biçimde gös-
terdi. Başta belki gazetecilik anlayışının serbestçe
yorumlanmasıyla bayrak dikme yanşının iki ülke
arasında nasıl ciddi bir bunalıma yol açtığını gör-
dük.
Bu olayda, gazetecinin nasıl sorumlu, ileriye dö-
nük düşünmesi, meslek ilkelerine bağlı İcalması ge-
Gazeteciler son zamanlarda suni gün-
dem yaratmakla da eleştiriliyorlar. Özdemir Sa-
bancı cinayetiişlendi, Metin Göktepegözaltında 61-
dürüldü, Derken birdenbire Avrasyaferibotu ola-
yıpatlak verdi Birgrup terörist, Rus askerleriyle
savaşan Çeçenlere destek vermek için eyleme geç-
mek gibi birfikre kapdddar. O olay bitti, ardından
Ingiliz kızıSarah Cook'la Kahramanmaraşlı Mu-
sa'nın aşkı adeta milli dava halinegetirildL Esas
sorunlardan dikkatlerin saptırılması içingerçekten
sunigündemyaratdmak istenmesi eleştirilerinisiz
nasıl karşıltyorsunuz?
GÜRELİ - Suni gündem yaratmayı, ben kafam-
daki dığer olaylarla da karşılaştırarak iki yönüyle de-
ğerlendıriyorum. Birincisi. Ozdemir Sabancı cina-
yeti, Metin Göktepe'nin öldürülmesi, Avrasya'nın
kaçınlması, Sarah'nm aşkı, somut olaylar her şey-
den önce... Bu olaylarla basının kendi tercihme gö-
re ilgilenmesi. değerlendirmesi bence doğal. Her
gazete farklı değerlendirecektir, öyle de olması ge-
rekır. Kimisi haberi büyük, kimisi küçük verir.
Burada. "Bu olaylann ardındaki gerçek araştın-
lıp da arasında bağlantı \ar nu, yok mu? Başkâlan
tarafından suni bir gündem yaratmak için mi bun-
lar organize ediliyor" diye sorulduğu zaman devre-
ye arastırmacı gazetecilik giriyor.
Asıl gündem saptırma, bazı siyasi odak noktala-
n tarafından yapılıyor. Boş sözler ortaya atılıyor ve
bunlar gündemin baş köşesine geçirilerek gündem
oluşturuluyor. Bunun en son örnegini Başbakan
Tansu Çilkr'de gördük. "Bu aşamada başbakanı
halkseçsin" dedi, çıktı. Bir bölüm basın hemen bu-
nun üstüne atılıp tartışmaya başladı. Bir-iki gazete,
"Buciddiyealınmaz" dedi. Çok da isabetli yaptılar.
Ama dediğimiz gibi, medyamızın büyük bölümü
ciddiye aldı, tartıştı. Yani boş laftan ibaret bir şey-
dı bu. Somut bir olay da yok. Gündem saptırmak.
gündem oluşturmak işte bu...
• • • i Basın ve medyamn üstyöneticüerineden
insanayatınm yapacak yerde promosyona, çanak
çömleğe, yatak çarşafmayatınm yapıyoriar?
GÜRELİ - O noktaya gelişin bir nedeni var. Ba-
sına dışardan büyük sermaye girdi. Teknolojik ge-
lişim gibi büyük yatınm ısteyen nedenlerden bu ge-
rekri. Onu yadsımıyorum. Büyük sermaye gelsin. A-
ma basının ve medyamn dığer sektörlerden farklı bir
yanı var. Beyaz eşya, otomotıv, tekstıl sektörüyle kı-
yaslanmaması gerekir. Aynı ticari koşullar içinde
mütalaa edilmemesi gerekir. Elbette basının da,
medyamn da ticari bir yanı var. Ama öbür sektör-
lerden farklı olarak kamu göre\ i yapıyor. Halka ger-
çekJeri duyurmaklayükümlü. Bağımsızlığı vetaıaf-
sızlığı önemli. Her tican kuram gibi basın da tica-
ri kredi alabilir, deniyor. Alsınlar tabii. Ama taraf-
sızlığına ve bağımsızlığına halel getirmeyecek nok-
tada alması lazım.
Burada çoksesliliği zedelemeyecek düzenin sağ-
lanması gerekir. Belli bir-iki grup yaratırsanız, bu
hem haksız rekabete yol açar, bir yandan da tekel-
leşmeye götürür. Bu. çoksesliliğe, basının temel il-
kesi, temel işlevine aykın. Bunlann. Batı ülkelerin-
de de görüldüğü gibi düzenlenmesi lazım. Bu dü-
zenlemelerin de işlerliği olması gerekir. Başka ül-
kelerde de görüyoruz. Sınırlayıcı yasalar var.
Ama oralarda da bu yasaların delindiğini ya da
kılıfına uydurulduğunu görüyoruz. Ama olsun...
Bunun mücadelesi yapılır. Bu bir asgari müşterek-
tir. Tamamen başıboş kalmaması gerekir.
Tekelleşme konusunu alın. Böylesine bir başı-
boşluk tekelleşme iddiasını ortaya getiriyor. Bu as-
lında o büyük sermaye sahiplerini de bir yerde töh-
met altında bırakıyor.
Kurumsal olarak baktığınız zaman, o sermayenin
elbette sahibi olduğu gazeteyi, televizyonu yönlen-
dirmesi mümkündür.
Bunu yasal olarak da yapabilir, uygulama açısın-
dan da... Bu demektir ki günü geldiğinde, o büyük
sermayenin çıkannın söz konusu olduğu noktada o
grubun yayın organlannın yönlendirilmesi mümkün
olabılir. Böylesine bir töhmet altında bireysel ola-
rak dürüstçe davranmak insanı tamamen aklamaz.
Yasal düzenlemeye uyularak buna bir çerçeve geti-
rilirse sermaye de bu töhmet altında kalmaktan kur-
tulur.
İnsanayatınm yapdması gereğinden söz
GÜRELİ - Arastırmacı gazetecilik çok önemli.
Ama bu arada yeni teknoloji geldi. koca koca bina-
lar dikildi. Masraflar çok arttı. Bu masraflann ya-
yın yoluyla karşılanamayacağı görüldü. Bunun üze-
rine öteden beri var olan ve genelde bir tanıtım ara-
cı olarak kullanılan promosyona ağırlık verilmeye
başlandı. Giderek de bu uyuşturucu bağımlılığı gi-
bi promosyon bağımlılığı haiine geldi. Satışı veona
bağlı olarak da ilan gelirini koruyabilmek için pro-
mosyon öne geçti. Tabii bunun sonucunda yayıncı-
lık ihmal edildi.
İ^İMH Peki, niçin yapıtmtyor?
GÜRELİ - Çünkü yayıncılıktan alınacak sonuç
uzun vadelidir. Eleman yetiştireceksiniz, tecrübeli
eleman kullanacaksınız, yatınm yapacaksınız...
Haîbuki kuponu koyduğunuz zaman ertesi gün so-
nuç alıyorsunuz.
G Ü N D E M MUSTAFA BALBAY
• Baştarafı 1. Sayfada
yacık varmış.
Günlerden bir gün, bu kayacıklardan
birine, Dakdak kayalıgına gemi çarpmış.
Kaptan telaşta. Her iki tarafın kurtancı-
lan işe koyulmuşlar. Koyulmuşlar ama,
ortaya önemli bir sorun çıkmış:
Bu kayalar kimin?
Üç gün geçmiş, beş gün geçmiş, iki
taraftan haberyok. Yöneticileryerinden,
diplomatlarderinden koşuyor. Ama, ka-
yalıklara gidip gelen yok.
O memlekette, hükümet kurup boz-
maya, naklen gemi kaçırmaya, teröris-
tin iyisini-kötüsünü saptamaya alışmış
olan medya konuya el atma gereği duy-
muş.
İki foto muhabiri, üç muhabirden olu-
şan birliklerart arda adaya çıkarma yap-
maya başlamış.
Ardından kamera birlikleri, naklen ya-
yın komandolan...
Kayalıklara bayrağı dikip gelmişler.
Öbür tarafın medyası durur mu, onun
berıkinden daha az komik bir yanı mı
Masallar Ülkesı (2) Dakdak
var?
Hemen papaz destekli kamera birlik-
leri harekete geçmiş, karşı bayrak hare-
kâtına girişmiş.
Bakmışlar ki iş tutuyor, her iki taraf da
boş kayalık arayışına girmiş. Kayalara
bayrak çıkarma harekâtı o kadar çok
tutmuş ki, televizyonlann izleniliriik oran-
ları birden yükselmiş.
Kendisini en çok tehlikeye atan tele-
vizyon övünerek ızleyicilerine bunu bil-
dirirken, reklamlann artması da keyifle-
rine keyif katmış. Karşı taraf da aynı şe-
kilde memnun devam ediyormuş.
Bazı kanallar hemen 900'lü telefonlar
kurup izleyiciye sonmuşlar:
- Bayrak dikmekle doğru yaptığımızı
düşünüyorsanızşu telefona, yanlışyap-
tığımızı düşünüyorsanız bu telefona...
Bu hattan da gelir fena değilmiş...
Ne demişler, ben krize kriz demem,
kerizi bol olmayınca. Bunca millet nefe-
sini tutmuş, doğru mu yaptık, yanlış mı
diye düşünürken, bundan para kazanıl-
mazmı?
Her iki tarafın medyası kayalıklara yı-
ğınak yapmaya devam ederken, mem-
leketin kara, hava ve deniz kuvvetlerine
yeni bir güç daha katılmış:
Medya kuvvetleri...
Her televizyon-gazete kuruluşunun
başındaki kişiyede "harekât komutanı"
unvanı verilmiş.
Bütün bu komutanlar bir araya gelip,
"medya kuvvetleri komutanlığını" oluş-
turmuşlar...
Bu durum ister istemez her iki tarafın
askerlerini de harekete geçirmiş. Med-
ya kuvvetleri öncülüğünde başlatılan
harekât, deniz ve hava kuvvetlerinin
desteğiyle 3 millik büyük bir taarruza
dönüşmüş.
'Döverim ha!..'
Bir gün sabaha karşı taraflardan biri
diğerine kurşun sıkmış ve büyük bir sa-
vaş başlamış. Her iki taraftaki yönetici-
ler, "Yaşasın" demişler, "güçlü olduğu-
muzu kantlayacağız..."
İlk iki gün içinde iki taraf da binlerce
kayıp vermiş. Başbakan övünçlerle do-
lu bir basın toplantısı düzenlemiş:
"İşte biz can verdik mi böyle veririz.
Karşı taraf bizim yanmız kadar bile şe-
hit veremedi..."
Bunu duyan karşı tarafın yöneticileri
büyük bir telaşa kapılmışlar:
"Olamaz, olamaz. Biz niçin şehit ve-
remiyoruz? Yoksa korkak mıyız..."
Taraflar büyük bir yanşa girerken, kul-
landıklan silahlar yetersiz kalmaya baş-
lamış. ikisi birden o gezegendeki silah
ticaretinin yüzde 55'ini elinde bulundu-
ran Büyük Reis'e gitmişler. Büyük Reis
söze, "Ben çok adil, adaletli, hümanist
biriyim" diye başlayıp devam etmiş:
"ıkinize de eşitsilah veriyorum. Bakın
aynm yapmadım. Birinize çok, diğerini-
ze az verebilirdim. Ama bu benim ba-
nşseverliğime sığmazdı. Silahlannızı gö-
türün, önümüzdekiyılın bütçesini bana
verirsiniz, anlaşmz.."
İki taraf da çok sevinmişler:
"Yaşasınnn, yeni silahlanmız oldu!.."
Daha da güçlenen taraflar, son bir
hamleyle, Dakdak adasına çıkmayı ba-
şanmışlar. Ama ikisi de eşit miktarda ka-
yayı ele geçirebilmiş.
Büyük Reis tam bu sırada devreye gir-
miş. İki tarafın da aldığı kayayla yetinme-
sini söyleyip, banşı saglamış...
Arada bir sınır çizmişler. Gel zaman
git zaman, bakmışlar ki Dakdak'ta keçi-
lerden başka bir canlının yaşaması ola-
naksız; iki taraf da daha çok keçi yetiş-
tirip "Benim keçim daha fazla" yanşına
girmişler...
Günün birinde keçiler o kadar çoğal-
mış o kadar çoğalmış ki, Dakdak'ı ikiye
bölen sının dinlemez olmuşlar.
Sonunda iki taraf da sının şaşırmış,
bütün keçileri kaçırmış...
Haaa.. barıştan sonra Büyük Reis ne
mi demiş:
"Arada bir tepişin. Ben gelip durumu
idare ederim. Uslu durursanız döverim
haaa..."
OLAYLARIN
ARDINDAKİ
GERÇEK
• Baştarafı 1. Sayfada
türlü hükümet önerisini
ortaya koymuştur. Yılmaz,
bunlan kabul etmemiştir.
Böylece, bütün yollar ka-
panmıştır" havasındaydı.
Başta Çiller olmak üzere
tüm liderlerin, "Bizyoksak
bir şey yapılamaz, ülkeyi
ancakbizkurtannz" hava-
sından kurtulması gereki-
yor. Artık "kurtancısız" bir
demokrasi istiyoruz.
•••
ÇAĞDAŞ YAŞAMI
DESTEKLEME
DERNEĞl'nde
sizi, özlediğiniz
sorumlulukJar
bekliyor.
Tel.: 275 50 82