23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
13 KASIM 1996 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 ALLECRO EVİN fLYASOĞLU Odamüzi n bir tadı var...JulliardYaylıÇalgılarDörtlüsü 50. > ıl lcutlamalan turnesinde Istanbul'a da uğ- radı. Plaklan \e gelenekleriyle bır tarih \azmı,\ sanatçıları yakından dınlemek «»üzel birduyguydu. Programdaki ilk vapıtı. Haydn'ın Hob:II! 46 kuvertetıni bıraz ısınma ka- fcul etsek de Bartok'un 5 numaralı dön- lüsünde ve Beethoven'in op 132 dörîlü- .•sündesaydam vezengin sesyoğunluğu- nun ıneeîıklerini öv memiz gerekir. Beethoven'in yaşamındaki son yapıt- l-ardan biri olan op. 132 yay lı çalgılar ku- •varteti. St. Petersburglu Prens Nicholas Calitdntarafından besteciye ısmarlanmış- tır. Galıtzın. 1 S22'de kendisi ıçin bırkaç k.u\artei\azmasını isterbesleciden. Be- etboven'ınünüartıktüm Avrupa \eRus- v a'yı sarmiştır. Ismarlama yapıt bestele- me\ i pek se\ nıeyen, patroıılann hınıaye- sinden nefret edeıı Beethoven'ın iyi bir gününe çatmış olacak ki uzun zamandıı aklında olan kimı taslakları bu son ku- v artetlerine uygulamay ı \e Galitzin ıçm t»u besteleri tamanılamayı aklına koyar 8 u arada ikı dev başyapit girmiştır ara- ya: Missa Solemnrs ve Dokuzuncu Sen- foni. Büyük korolann, geniij orkestranın yer afdığı. uzun çalışmalann ürünü olan yapıtlar. ısnıarlanan ku\artetlerden birı- ni. op. 127 yaylı çalgılar kuvartetini 1825'in şubatında tamamlar. Veay m yaz op 130 ileop 132 kuvanetlerintaslağı iis- tüneçalışmaya başlar. onlan da biryıl t'çin- de tamamlar. 25 Mart 1827'de ölen bes- teci bundan sonra üç ku\artet daha bes- teleyecektir. Op 130. op 131 \eop 135. (Baskı sırası değil besteleniş sırasıdır.) Son kuvartetlerin zorluğu veçağına göre faz- la yenilikte birdil getirmiş olması. o gün- lerdeanlaşılamadığından yıllarca kimse bu yapıtlann da birer romantik çağ öıı- tüsii olarak değerleri anlaşılıp dağarcı- ğa alınırlar. 6 Kasım 1826 tarihli op 132.15 numa- ralı kuvarteti. tamamlandığı giinden tam yüz yetmiş \ıl sonra 9 Kasım 1996 ge- cesi Cemal Reşit Rey Salonu'nda dinle- mek ayrı bir coşkuydu. Şiırsel içerigı, bestecinin olgunluk döneminden kay- naklanan ağırbaşlılığı. çağının çok öte- sindeki bılgeliği. derin düşüncenin yan- kısı ve büy ük anıtlar ortaya çıkartmış sa- natçının özenli bır minyatür işçiliği Jul- liard Yay lı Çalgılar Dörtlüsü y le bütün bu Julliard Yavlı Çalgılar Dörtlüsü elli > ıllık bir geçmişi kutluvordu. Ayla Krduran'ın solist olarak katıldığı Akbank Oda Orkestrası da veniden yapüanmıştı. özelliklen yaşadık. Bu hafta da oda müzığı dağarcığında dinlediğimiz iki topluluğun ilginç birer özelliği vardı: Julliard Yaylı Çalgılarku- \arteti elli yıllık birgeçmişi kutluyordu. Birliktesoluk alıp vermeninalişkanlığı, biraıleolmanıngeleneği müziklerinede yansımıştı. Öte yanda Akbank Oda Orkestrası ye- niden yaptlannıış. şekli ile ilk kez konser \eriyordu. Topluluğun içındekı nıcegenç üye. ilk kez bırlıkte soluk alıp \ermenın deneyıminı yaşıyordu. L'manzbu iki coş- kunun sev ınci hiç yıtmez \e giderek ge- leneğı olan bir topluluğun söylemine dö- nüşür. Odaorkestralannınsıcakveseve- cen ortamına herzaman gereksinim \ar, I. lonescu Galati'nin bılge y önetiminde- ki Akbank Oda Orkestrası. Corelli'nin op 6. no. 4 re nıajör konçerto Grosso sun- da zeııgin bir sonorite yakalamış. Barok dönemin özelliklerini ve konser salonu- nunniteliklerinidegözetmişti. Ça\kovs- ki'nın Yaylı Çalgılar Serenadı ıle bu ye- ni orkestra başanlı bır sinavı tamamla- 11115 oldu. Konsertmay ster AyşeBölükba- şı \e birinci çellist Reyent Bölükbaşı'm \e tüm üyeleri kutlanz. Konserin solist- lerıııdeıı A\la Erduran, J.S. Bach'ın La minör konçertosunda \e \'i%aldi"nın Op 3. 110 8 La minör İkı Keman Konçerto- su'nda giinlerdir sahnede olmanın yor- gunluğunu ara sira sezdiriyordu. Geçen hafta ve bu hafta Ayla Erdu- raıı'ın tüm konserleri pe^pe^e gelmiştı. Önce Londra'daki Cem Mansuryöneti- minde Bruch'un konçertosunu çalmış. ardından bir resıtal. ardından ikı gün üst ûste Prokofî>ef \e şımdı de Baeh \e \'i- \aldi konçertolan hem de Istanbul. Aıı- kara. Izmirolmak üzere üç gün üst üste. Bu arada ikıncı kemanların ba^ındaki di- namikönderliği \e Yivaldi konçertosun- daki canlı scnleşisiyle Hakan Erdoğan da Akbank konserinin yıldızlarından bi- nydi. Geçen hafta sonu Erol Erdinç >ö- netinıindeki İDSO eşlığinde Ayla Erdu- ran'dan Prokofiyef'in ikıncı kenıan kon- çertosunu \eÇayko\ski"ııın Patetiksen- fonisini dinledik. Prokoti\et*te. Erdu- ran içinden gelen şarkıvı. kendı yapısı- na yara^aıı romantizmini yirminci yüz- yıllabirle*tirerek\ea>rıntılaraözengös- tererek sergiledi. Cumartesı sabahki kon- serde solist-orkestra arasındaki diyalog- larda \er yer tempo sorunları yaşandı. Özellikle final ölçülerındekı tempo kar- gaşası biraz değişik bir >apıt haline ge- tirdı bu konçertoyu. Bu arada orkestra. solısti gölgelemeven bır eşlik sunnıava özengösterdi.Çavkovski'nin PatetikSen- fonisi iseyınebırcumartesi sabahının coş- kusuzluğunda. tonlama sorunları \e çel- loların sessizliği ile birlc^mışti. 15-16 kasım İDSO konserlenne gü- nümüzün çok önemli bir flütçüsü konuk olacak. Fransa'da son yıllarda Ramparden sonra en ünlü fKitçülerden biri olarak anılan PatrickGallois. Dünyanın her\e- rinde adından söz ettiren bu sanatçı. bel- ki de İDSO konserlenne bu y ıl katılan en ünlüisim. Yineeskılerdentanıdıüıniızbir ijefin. Erich Bergd"in yönetiminde Ibert'in konçertosunu çalacak. V'eaynı konserde. orkestramız için tarihi değeri olan 1945"teki ilk konsennin eseri Franck'ın re minör senfonisi yer alacak. Önümüzdeki çarşambaya dek Istan- bul "dakidiğermüzik ekinliklerinegelin- ce; yarın akşam (14 perşembe) Cemal Reşit Rev salonundaki **(solisti İtaliani"\ i özellikle dün>anın önde gelen fagot- çularından Milan Türkoviç'i dinlemek ıçin kaçırmamanızı öğütlerim. Bol Vival- dili. zarif bir program. Aynı salonda 19 kasım salı akşamı Paganiniikilisi (keman- gitar) yer alacak. Paganini ve Bach'ın yapıtlannı seslendirecekler. Bu arada 19 kasım salı günü. 13. Istanbul Gitar Fes- tivali basjıyor. Istanbul Filarmoni Der- neği'nin düzenlediği festivalin. AKM konser salonundaki ilk konuklan Meren- gue de Cordoba Flamenko İJçlüsü, 21 kasım perşembe günkü Gilbert Biberian- resitali kaçırılmaması gereken biretkin- lik. Kınlmış mutlulıığıın taşıdığı umut AHMETSAV - Insânbğfu tâ^ rih boyunca zaman zaman ö> - lesineyıkımlarauğramıştırki aslında bunlara birer "insan- hkvıkınnsı" demek dogru olur. Yüzvılımızın en önemli dü- şünürlerinden Adorno, savaşın bitiminde s.övle divordu: "•Ausch«itz Toplama Kam- pı'ndan sonra şiir falan vazı- tamaz." Birkaç yıl sonra Ador- no "sanat"a veni bır tanım ge- tirecek ve sanatın "kınlmış mutluluklann taşıdığı \aat" oldugunu sövleyecektı. Tür- kive'de aydınlarolarak biz "kt- nİmış mutluluklar'a çoktan razıyız. Hergün birvenisi da- yatıİan toplumsal çüriimüşlük örnekleri karşısında sadece mutsuz değil. rencide oluyo- ruz. kahroluvoruz. diipedüz aşağılanıyoruz. Bız. verdege- zînen böcek değiliz. mav danoz veva köpekbalığı değiliz. \led- yanın bağırarakaçıkladığı iğ- rençliklen aval aval sevretme durumunda değiliz. Nelerden kaçınacağımızı. nereye vöne- leceğinıizi bilıriz. Mütriiş bir çaresizîiğe sürüklendiğimiz anlarolmordoğrusu. ama ne- yin **>aat taşıdığrnı görüvo- ruz. Elimiz kolumuz bağlan- sa da biz müzik dinliyoruz. Önce haberlerden özetler: Türkiyede koro müziğine bü-, yük emekleri geçen Prof. Dr. Muzaffer Arkan'ın önderli- ğindeki Çoksesli Müzik Der- neği. Bilkent Müzik ve Sah- ne Sanatlan Fakültesi 'nin des- tegiyle uluslararası bır koro ~yarışması düzenledı. Solo trompetçimiz Erden Bilgen. Meksika'da verdiği konserler- de büyük başan kazandı. Genç vi>olacımız Görkem Çalgan, Cenevre Konsenatuvan'nın .tt raükenuneflik'r smav ını birin- icilıkle kazanarak ünlü vıyo- lacı Nicolas Pashe'ın öğrenci- si oldu. British Council tara- jfırdan gerçekleştırilen "Ydın CençMûzikçisr yanşması bu îyıl bakır üflemeli çalgılar ala- :nında yapılıvor: 25 yaşını dol- durmamış olan komo. trompet. trcmbon ve tuba sanatçılan- •mız, 23 ocak gününe kadar 'Bntish Council'ebaşvurmalı (Tel.0312 468 61 92). Fede- ral Almanya Büyükelçiliği 'nin ıkatkılany la 15 kasım cuma günü Gazi Müzik Eğitimi Bö- liimü konser salonunda din- le>eceğimiz genç Alman mü- zikçilerin. yarışmalarda ödül- ler kazanmış 18-20 yaş ara- sırdaki üstün veteneklerden oİLştuğunu belırtmeliyim. Bu ak-am operada Mozart'ın **Si- •hirii Flüfü sahneleni>or. Senfonik bir orkestranın. yıl ık programına renk ve çe- şit katacak popüler yapıtları serpiştirmesi doğru bır yak- •lajimdır. Klasik müziğe sanat deieri açısından en vakın çe- şit "caz" olduğu için v e caz sa- namın çağdaş klasik çızgiy- le iaynaştığı ortadayken. hat- V^sc'SO'da "solist olarak, dinlediğimiz piyanist Jeffrey Biegel'in seslendirmeye çabaladığı "Rhapsody in Blue'daki haline bakılırsa, cazın c'sini bilmediği anlaşılıyordu. Konservatuvar öğrencilerimizden Gershwin dersi alsa iyi olur. İkinci yanda yorumlanan şef Gürer Aykal'ın özeniyle yorumlanan Bartok"un derin \ e duyarlıklı "Orkestra Konçertosu'nda ancak kendimize gelebildik. Orkestramız da gerçek kimliğine böylelikle kavuştu. ta müzik olarak cazın klasık- leştıgi bılindiğine göre, prog- ramlara arada bir orkestral caz varatılannı almanın çok >ön- lü yararlan v ardır. Geçen haf- ta Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın konserıne bu beklentilerle gittik. Mönüde Lenn Anderson'dan do majör pıvano konçertosu. George GersliHİn'den ünlü '•Rhap- sody in Bluc" ve çağdaş. mü- ziğın başta gelen bestecilerin- den Bela Bartok'tan "Orkest- ra Konçertosu"" bulunuyordu. Anderson'un konçertosunu tanımıvorduk. "Rhapsod> in Blue"Tiun paralelinde bir caz yapıtıyla karşılaşacağımızı dü- şünüyorduk. Oysa dinlediğimiz yapıt. 195Ö'li yıllann popüler müzi- ğindeki tecimsel anlaytş.la va- zılmış. düzevsiz. ilkel. ucuz bir orkestra parçasıvdı. Zaten 1953'te bestelendikten sonra ilk yıllarda tanınmamış or- kestralartarafından bırkaç kez seslendirilmiş ve unutulmuş- tu. Bestecisı de bıı yapıtından hoşnutolmadığııçınbazıver- iennı çıkarrnış. değiştırme ola- nağmı bulamadan 19" 7 5 "te öl- müştü. Anderson'un çıkardı- ğı 48 ölçüden olus.an boşluk ise cuma akşamı "solist" ola- rak dinlediğimiz piyanist Jeff- re\ Biegel tarafından doldu- rulmuştu! Bay Bıegel besteci mivdı. araniörmüvdü? Seslen- dirmeye çabaladığı "Rhap- sod\ in Blue'daki haline ba- kılırsa. cazın c'sini bilmediği anlaşılıyordu. Konservatuvar öğrencilerimizden Gershvvin dersi alsa iv i olur Bu ba> Tür- kıve'ye bir daha "phanist/ besteci" olarak değii. belki "piyanist/şantör" olarak ge- lebılir. Peki. koskoca Cum- hurbaşkanlığı Senfoni Orkest- rası'nı bu duruma düşürmeye kimin hakkı var'.' Amerika'dan kalkıp gelen öv üncümüz or- kestra şefi GürerAykal'a böy- le bir orkestra parçasını da- vatmava kimin hakkı var'.' ""Program haarbmak'"tan so- rıımlu yönetim kurulu üyesi Nejat Başeğmezler'e soruyo- rum. CSO bu düzeyde bir par- çavı olsa olsa pıkniğe gider- ken "eğlencelik** diye kulla- nır. Başeğmezlerdinîe\iei dü- zev ini aşağı çekmek ıçin aca- ba başka ne gıbi kolavlıklar düşünüvor? Burada "dinleyi- eidüze>i"ni özellikle belirti- vorum, çünkü 7 kasım cuma akşamı konser salonunu dol- duran bır kısım sözde dinle- yicı, Gershuin'den sonra sa- İondan avnldı: kalanlann bır bölümü ise Bartok'un nefis yapıtınınseslendinlişisırasın- da dışan kaçtı. bir bölümü de orkestranın yorumunu sabote etmek amacıyia alkış tutma- yayeltendi. L'tanç verici bırdu- rıım! Gerçek konser dınlevi- cisinin, gerçek müzikseverin giderek konser salonundan uzâkfâştığı belli olmuyormu? Bu konserde ikinci yanda yorumlanan Bartok'un derin ve duyarlıklı "Orkestra Koa- çertosıTnda ancak kendimize gelebildik. Orkestramız da gerçek kimliğine bövlelikle kav uştu. Bu çağdaş yapıtın ol- dukça zorlu yorumundaki özen dolayısıyla Gürer Aykal'ı, so- lo ezgı lerde entonasv on tutar- lılığı gösteren tahta üflemeli çiftlerini. trompetlen ve vur- malı çalgılarda dikkatli müzik yapan degerlı orkestra üyele- rini kutluyorum. Şef Gürer Aykal da aynı bi- çimde düşünüyor olmalı ki. konzertmeister MuratTamer ve v iyolonselgrup şefi Fngin Sansa ile el ele tutuşarak din- leyiciyı selamlamakla kalma- dı. konserin başansına katkı- da bulunan yaylılar. üflemefi- ler ve vurmalı gruplannı tek tek tamtarak müziğin "orkest- ra dayanışması" temelinde yükseldiğıni vurguladı. Duy- gudanduyguyageçişin ilginç bir serüvenini yaşadık: Kon- serin ilk yansında başımızdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibiydik.ağ1amaklı olmuşruk. ikinci yarıda ise iyi birorkest- ra müziğinin tadıyla gönen- dik. Yabancılarla 'Atatiirk'ü anma'dinletisi• İZDSO'nun "Atatürk'ii Anma Konseri" başlığını taşıyan dinletisini Azerbaycanlı şef Yalçın Adıgüzel yönetti. Solocu, Rus piyanist Nikolai Petrov. Prokofiyef'in Op. 26 do majör 3. piyano konçertosunu çaidı. İkinci yarıda ise Kara Karayev'in "Leyla ile Mecnun" başlıklı senfonik şiiri ve Manuel de Falla'nın "Üç Köşeli Şapka" bale süiti seslendirildi. ÖNDER KLTAHYALI Konserin Azerbav canlı şefi Adıgüzel'in yorumu canlıydı. İZMİR-Devlet Operasfnın temsil- len dışında geçen hafta izmir'de önem- li bir müzik olayınatanıkol unmadı:yal- nızca İZDSO'nun "Atatürk'ü Anma Konseri" başlığını taşıyan dinletisı var- dı \e burada iki yabancı sanatçıyı tanı- ma fırsatını bulduk. Atatürk,yaptığı müzik devriminin so- nucunugöremedi. Lstelik,onun müzik- le ilgili olarak ortaya attığı görüşler. ken- disinden sonra bütünüyle uygulanama- dı. Dev riminin özü, çağdaş Türk müzi- ğiydi. Bestecılerimiz. kendi müziğimiz- den aldıklan verileri. "geneLson musi- kikurallannagöre'isleyeceklerdi. 19"un- cu yüzyılın ikinci yansında çoksesli Türk müziğinı yaratma yolunda bazı ye- tersiz uy gulamalar y apılmış. 20'nci y üz- yılda Ziva Gökalp, onlan. müziğımızin Batı musikisı kurallarına göre armoni- ze edılmesi olarak formülleştirmışti. Atatürk'ün gösterdiği yol ise Cuınhuri- yetin ilk on yılı içinde yapılan uvgula- malann kurallaştınlmasıydı veGökalp'e kıyasla büyük bir atılımdı. Böyie olun- ca "Atatijrk'ü Anma Konseri" başlığı- nı taşıyan bır sanat olayında bu büyük ınsanın müzik düşüncesine yer \enldi- ğınigörmekısterdik. Lluönder.müzik- tedeğişımin ulusçaalgılanabilmesıni. kal- kınmayı algılamanın ölçüsü saymıştı. Bu da insanıınızın her fırsatta çağdaş müzikle tanıştınlması demekti. Geçen haftaki dinletınin Atatürkçü yanı. belki de buydu. Müzıkseverlenmiz Prokofi- yef ıleKarayev'den birer vapıtı tanıma- nın mutluluğunu duydular. Dinletiyi. Azerbaycanlı şef Valçın Adı- güzel yönetti. Solocu. Rus piyanist Ni- kolai P"trov*du. S. Prokofi>erin Op. 26 do majör 3. piyano konçertosunu çaldı. Dostlanmız, ekim ayında dinlediğimiz başka bir Rus piyanist olan Moguili- o»vsk> "nin tonunu sert bulmuşlardı. Pet- rov. onlannbuyargısını güçlendirmişol- malıdır. Su varki Prokofiyef'in konçer- tosu. piyanonun vurma çalgılara yak- laştırılmasını gerektiriyor. Lstelik Pet- rov. birıncı bölümde, ana temanın deği- şik biraçıdan ele alındığı kesımde ve ikin- ci bölümdeki çeşıtlemelerin bazılannda. yumuşak bırtuşey lelırik bıranlatım or- taya koymayı başardı. Sanatçmın tekni- ği sağlam: legato geçıtleri parlak ve et- kilı çalıyor. Bestecinin ınce \e kalın ses bölgelerine yazdığı vırtüözce geçitler- den göz alıcı renkler çıkanyor. Ne var ki aynı zamanda senfoni sayılan kon- çertoda orkestray 1 rahat dinleyemedim. Seslendırme temızdi; ama piyanoyia kayna.'jiııa doyurucu değıldı. Petro\. bıs olarak çaldığı Bach'ın koral prelüdün- de sol pedal yoluyla piyanonun tınısını 180 derece değiştirdi; fakat tuşe tekni- ğındeki sertlik, bu ince tını ortamında bi- lebelirgindi. Anlaşılan Rus piyano oku- lunun bir özelliği de sertliktir. İkinci yanda önce Kara Karayev'in "Leyla ile Mecnun" başlıklı senfonik şi- in seslendirildi. Karayev'in senfonik şiiri. 1947 gibi erken birtarihteçalınmış olmasına karşm bazı yürekli kesimleri içeriyor: ancak zaman zaman Haçatur- yan ve 19'uncu y üzyıl etkileri. öbür Aze- ri bestecılerde olduğu gibi burada da karşımıza çıkıyor ve tedirginlik yaratı- yor. Ay rıca kuruluşta dengeli olma kay - gısı içerikle çelişerek. vapıtı senfonik şiir kavramından uzaklaştınyor. Adıgüzel'in yorumu canlıydı. Giriş- te. kemanlarla viyolonsellerin aynı ok- tavda çaldığı duygulu müzik dolgun ve etkiliydi. Coşkulu vedev inimli Mecnun temasının sunuluşuyla geliştirimi. büyük bir heyecan. zaman zaman da ürperti yaratacak nitelikteydi. Orkestra ustaca çaldı. Sevj temasıyla getirilen zıtlık da başanylayansıtıldı: yaylı çalgılar güzel tınladı. Eİtuğrul Karanıenderes'ın. bı- tıriş kesimindeki korno solosu ise hay- ranlık venciydi. Dinletınin son vapıtı. Manuel de Fal- la'nın "Cç Köşeli Şapka" bale süitiydi. Adıgüzel, bınnci bölümü ("Komşulâr") hafif bir orkestra dokusuyla epey hızlı bir akışla başlattı. Anlaşılan. sonraki cümlelerin gerektirdiği ağırlaşmaları. belirgin bir biçimde v urgulamak iste- mişti. Orkestra. onun bu yaklaşımını iyi yansıtamadı. ikinci bölümde SinanOf- cay'ın korangle solosu. bazı notalann biraz kaba tınlaması dışında oldukça gü- zeldi. En renkli seslendırme. "Son Dans" ydı. Ispanyolfolklörüneve çağdaş mü- ziğe özgü tınılar başanyla yansıtıldı. DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Demokrasili Yaşam Toplumsalcı tutumbilimin bekleneni vermediğinı gösteren yetmiş yıllık bir deneyımden sonra. ABD örneğine bakarak başımıza neler gelebileceğım acı acı düşünürken, "Insanoğlu toplumsalcılığa ayak uy- duracak değerde değil." dememe, yetmışlik dost- larımdan öfkelenenler olmuştu... O gün bugündür öyle oiay\ar yaşıyoruz ki. şura- ma kadar geliyor, ama yutkunup duruyorum... Kendimi bildim bileli bu yaratığa yağcılık ederiz... Giderayak öğrenmek istiyorum: "Bana söyler misınız, şu ınsanoğlu neye ayak uy- duracak değerde?" Toplumsalcılığı köşeye koydu. şimdı de demok- rasıyı. özgürlükleri, ınsan haklarını benzetme yo- lunda... Yirminci yüzyılın ABD'si yirmı bırde daha neler gösterecek bilinmez, ama bugüne kadar göster- diklenyle de çağlar boyu anlatıla anlatıla bıtırileme- yeceği kesin... Bu güçlü ülkenin demokrasili yaşama biçtıği gıy- silerı kurmacanın aynasından izliyoruz. Abartılmış- tır, belli yerlerine biraz fazla ışık tutulmuştur dıye du- şünmek doğal da, "Kurmaca! Kurmaca!" derken şıd- detin doyumsuz izleyicıterıne dönüştük. Ne var ki Küçük Amerika oluşumuzun ürünlerinı toplayanlann karşımıza çıkardıkları görünümler kur- maca degil: Yasa koyucu. yasayı çığneyen. yasayı çiğneyenleri kovuşturmakla görevli olan, herkes sarmaş dolaş. Gazeteleri açıyorsunuz: Çeteden geçilmıyor... Üyeleri arasında yedi ordu. ikı emnıyet görevlisi bulunan yirmi üç kişilik çete... Üyeleri arasında bir emekli yüzbaşı. bir emniyet görevlisi bulunan yirmi yedi kişilik çete... Üyeleri arasında bir üsteğmen, ikı astsubay, bir uzman çavuş, bir emniyet müdürü. bir başkomiser. dört polis, iki bekçi bulunan otuz üç kışılık çete.. Üyeleri arasında bir subay, beş emniyet görevli- si bulunan otuz kişilik bir çete... Üyeleri arasında korucular, özel tim görevlileri, bir PKK itirafçısı bulunan... Durun hele... Ne yapıyor bu çeteler?.. Öldürme, yaralama, gözdağı verip para toplama. adam kaçınp kurtulmalık isteme. silah alım satımı, kaçakçılık... Yasadışı ne varsa... Sakın yanlış anlaşılmasın: Cezaevi kaçkını katillerden, hırsızlardan. dolan- dıncılardan söz etmıyoruz... Ülkeyi korumalan, yasalan yapma/arı, uygulama- ları için görevlendirdigimız kişılerden söz ediyoruz... Kendi oylarımızla... Filmin kötüleri değil, iyileri bunlar... Demokrasiyi, özgürlükleri, insan haklarını savu- nacak olanlar... Evet... Ne diyorsunuz? Yıllar yılı söylediğimizi mi? "Insanlar iyidir, aralanndan doğal olarak kötüler de çıkar..." Gelin şunda küçük bir değışiklik yapalım: "Insanlar kötüdür, aralanndan doğal olarak iyile- ri de çıkar..." Insanoğlunun temelde iyi oldugunu, koşulların onu kötülüğe çektığini söylemek, bence. iyi düşü- nülmüş, çok ince bir dümen. Böylece hem umut ka- pıları açık tutuluyor hem de ınsanoğlu iyılığe zorla- nıyor. Aslında dinler binlerce yıl önceden saptamışlar du- rumu. Sayısız günah, cennet cehennem nıçin? Kul iyi olsa ne gerek duyulurdu bütün o baskıla- ra? Başlangıçtaki amaç insanı kötülüğünden arındır- mak, sürüye katılmasını sağlamak. Şimdi gelelim beni şaşalatan bir duruma: İki tanıdığım var: Biri, "Insanlarkötüdür," diyor, ama iyimser... Obüru, "Insanlar iyidir," diyor. ama kö- tümser... lyimserin savı: "Dünya battı batacak diye aylarımız, yıllanmız üzüntüyle geçiyor, sonra durup bır ıçınde yaşadı- ğımız güne, bir de geçmişe bakıyoruz ki, eskisiyle ölçüştürülemeyecek kadargelişmiş, ilerlemışız. Na- sıl oluyor bu iş bilemiyorum, ama oluyor." Kötümserin yanıtı ise şöyle: "Geliştiğimiz ilerlediğımiz filan yok. sen kendini kandmyorsun, hergün biraz daha batıyoruz." Türkiye gerçekten çok umut kırıcı günler yaşıyor. Çocuklara sözüm yok, ama bu çılgın gidışın en azın- dan oylanyla sorumlusu olan insanlanmız tam an- lamıyla dökülüyorlar. işıni bilen bilene. Devletin de. ulusun da soyuluşu hiç bu boyutlara varmamıştı. Işte bu "ahval ve şerait içinde'' bır düşünün ba- kalım, ınsanlar kötü mü, iyi mi? Sonra siz^de iyim- ser misiniz, yoksa kötümser mi? BUGUN • RherDance: Özgün îrlanda. İspanyol tlanıeııkosu. Nevv Orleans cazı, Bolşoy danslannın perfonnans göstensi 18.30- 20.00 ve 21.00- 22.30 saatlerı arasında Jazz Stop Beyoğlu Sahnesi'nde. (252 93 15) • Aksanat'ta saat 12.30'da video'dan "Utopia" adlı film izlenebihr. 1252 35 00) • Yurttaş Kane saat 18.30'da Beksav "da izlenebilir. Gandisaat 15.00'de Evrensel Kültür Merkezi'nde (243 08 03) • Şiirin Nüfuz Cüzdanı başlıklı söyleşi<saat 18.00'de Sahaf Çafe Kültür Merkezi'nde. (4l"4 42 06) • 12. Istanbul Fotoğraf Günleri kapsamıııda A. Samı Tepeciklioğlu'nun 'Lstalar- Retrospektıf başlıklı sergisi bugün 18.30'da Atatürk Kitaplığı'nda açılıyor. Binsel ve Murtezaoğlu Tel Aviv'de • KültürServisi- Ortadoğu ve Akdeniz'in en gelişmiş çağdaş sanat ağına sahip oian İsrail'de 1994 yılında başlayan ve bienal niteliği taşıyan An Focus etkinliğinin ikincisi bu ay gerçekleştiriliyor Selim Birsel ve Aydan Murtezaoğlu'nun da katılaeağı çağdaş sanat sergisi kapsamında Tel Aviv 'den Türkiye'ye giden Yahudilerin yaşadığı Bat-Yam'dakı DavidBen Ari Müzesi Art Focus Ilde müze müdürü Hily Govrin ve sergi yapımcısı Beral Madra'nın düzenlediği "Riskler İçinde Tepkıci Düşünceler" başlıklı bir sergi sunuluyor. Birsel ve Murtezaoğlu bu sergiye ikışer yapıtla katılıyorlar. Kültür Servisi - Ingılız gençliğının gözdesi. 90'lanıı Beatles'ı Oasis grubunun solisti Liaın Gallaglıer üzerinde kokain taşıdığı gerekçesiyle Londra polisi tarafından gözaltına alıııdı. The Observergazetesinin duyurduğu haberde Gallagher'ın son günlerdekı asabı tav ırlanna dikkat çekilerek geçen haftaki konserde bır hayrana saldırdığı öne sürüldü. Liam \e kardeşi Noel'in sahne üzerinde sık sık kavga etmelerı ve çevrelerine karşı hırçın davranışlarının ardında yatan nedenin uyuşturucu kulianmaları olabılcbıleceğı belirtilivor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear