23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 EKİIM 1996 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SATTM KULTUR 15 ALLECRO EVİN ILY4SOĞLU DUŞUNCEYESAYGI Zeld Müren ve Beldr S. Sezgm'm ardmdan esinin özellıkJe ilk .zamanlardaki saflığı, kusursuz birdiksiyon ile her sözcüğün tiim harflenni duyurusu. artikülasyon becerisi ile söz ve ses arasındaki prosodi uygunluğunu yansıtması ve söylediği her şarkıdaki duygu yoğuraluğunu. sesinin dramatik gücü ile anlatma yeteneği. onu ayncalıklı kılan nıtelikleriydi. Biz Zeki Müren'i sanatının doruğundaki sesiyle kulaklanmızda saklamak isteriz. Bu durumda TRT"ye çok önemli bir görev düşmekte. Zeki MürerTin cenazesi on binlerce kişinın katılımıyla kaldınldı. Halkın nab- zını yakalavabilmis,. gönlündeki duygu- ları halkın gönlüne aktarabilmiş bir sa- natçıydı. Onun toplumda yarattığı kanz- matik gücü. "derin Türkiye" kavramına örnek oluşturması pek çok vazann sütu- nunda veraldı. Toplumda simgeoluşturması bir yana. bize bu sürunlarda onu Zeki Müren ya- pan müziksel nitelıkleri yazmak düşer. Sesinin özellıkle ilk zamanlardaki saflı- ğı. kusursuz bir diksnon ile her sözcü- ğün tüm harflerini duşuruşu. artikülas- yon becerisi ile söz ve ses arasındaki pro- sodi uygunluğunu yansıtması \e söyle- diği her şarkıdaki du\gu yoğunluğunu sesinin dramatik gücü ile anlatma yete- neği. onu avrıcalıklı kılan nıtelikleriydi. Halkın sanatçısı olmuş kişiler. insanın saf duygulanna seslenmesini bilenlerdir. Zeki Müren'in bu bilıncine eklenecek bırdekültürbirikinıı \ardı:Güzel Sanat- lar Akademisi'nde aldığı kültür. edebi- yat vemüzik bılgisı ilepekışmişti. Uzun yıllarTürk makam \e usullerinı soysuz- laştıranlarla savaştı. Son destanlannda ayn bir arayış. içindeydi. Ye sesinin yıp- ranmaya başlamaM, dığer sağlıksal ne- denlerle birleşince mıkrofondan çekil- mesini bildi. Biz Zeki Müren'i sanatının doruğundakı sesiyle kulaklanmızda sak- lamak istenz. Bu durumda TRT'\e çok önemli bir göre\ düşmekte. Kaset pivasasının kurtlan durumu fır- satbilıpbuldukları her türlü Zeki Müren bandını çoğaltacaklardır. Şimdi TRT'nin görev ı ar^i\ indeki eski Zeki Müren şar- kılarını tarayıp sesinin en güzel olduğu dönemden seçmeler yaparak kompakt diskler üretmektir. TRT'de başladığı sa- nat \ aşamını yine TRT stüdyolannda ta- mamlayan bir bü\ük sanatçı için TRT'nin bir sa> gı gösterısı. bir vefa bor- cudur bu. Artık "mevzuat müsaadesi" halledilıp TRT'nin ürettiğı kayıtlar gün yüzüne cıkanlmalıdır. Böylesı bir baş- İangıçla TRT'nin arşı\ i halka açılıp bun- ca yıldır gizlenen nice bant değerlendı- rilmi^ olur. Günümüzde Türk sanat \e halk müziğinın yozlaştığından. makam \e usul bilmeyenlerin piyasavı sardığın- dan yakınıvoruz. TRT. elindeki nitelikli icraları ortava sürmekle genç sanatçı adaylanna örnek belgeler sunmuş ola- cak \ebuprodük;.ü>onlar. dünvanın her ülkesınde oiduğu gıbi de\let radvobuna da gelir sağlavacaktır. Zeki Müren'in ardından çıkan çeşitli ö\gü yazıları arasında Hürriyet gazete- sınde Hadi Uluengin'in 26 evlül günkü yazısı bir ayncalık taşıyor. Yazının öznel ve nesnel ıki yönü var: Birıncisi sübjek- tif bir yargı ile Zeki Müren'in sesini ve müziğinıhiçbır zaman sevmediğinı.sun- duğu şahsivetten de hazzetmediğini be- lirtiyor. Ikinciobjektifyargısındaonubir modern efsane. özgürleşme sürecindebir dönemeç olarak kabul ediyor. "Üzeri dantel örtülii rad>olaria iyiden iyive ta- nışan müte\-azı mahalleler. Üsküdar Mu- siki Cemiyeti kadar bilgin olmayan bir şarkı. "v urttan sesler korosu' kadaryerel olmayan bir türkii ve L'l\ i Cemal Erkin oratonası kadar vabancı olma\an yeni birmüziklebütünleşiyor." Butümce için- de konumuzla ılgilı ıkı şev ı düzeltmek is- tenz. Ulvi Cemal Erkin hiçbir zaman oratoryo bestelemedi. Burada değinilen sanırım Ahmet Adnan Savgun'un Yunus Emre Oratorvosu'dur. Ve bu müzik bi- çiminin adı oratorva değil. oratoryodur. Uhi Cemal Erkin. Köçekçegibi bir sen- fonik yapıtı ile Türk halk müziğınden can alıcı motifler derlemiş \e uluslara- rasi dildeki çokseslilikle halka sunmuş bir besteciydi. Türkiye gibi değişik kül- tür birikimi olan insanlann aynı ortamı paylaştıkları bir ülkede her sanatçının kendi dalında ayn bir mısyonu. ayn bir görev i olduğu kanısındav ız. Yurttan Ses- ler'indebirgörevi vardı. Zeki Müren'in de. Uhi Cemal Erkin'ın de. Bu seslerin tümü birleşince demokratık sistem işler- lik kazanmıyor mu° Bekir Sıtkı SezginM yitirdik Önceki hafta Türk sanat müziği dün- yasından çok önemli bir yıldız kaydı. Tambur ve ses sanatçısı Bekir Sıtkı Sez- gin. Sahnede ve televizyon ekranlannda boy göstermediği için ancak radyo din- leyicilerinin \e Türk müziğini koruma- >a almış kişılerın tanıdığı bir isimdi. 1936 doğumlu sanatçı Istanbul Beledi- ye Konseryatuvan'nda eğitim görmüş, I959'da İzmir Radyosu'na girmiş, 1967'den sonra öğretmenliğe başlamış ve I973'te İzmir Radyosu klasik korosu- nun şefi olmuş, 1976'dan beri İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Kon- ser\atu\an'nda öğretım üyesı ıdi. Avn- ca İstanbul Radyosu'na da büyük hiz- metleri geçmışti. Ses sanatçılığının yanı sıra koro şefliği. repertuvar ve denetleme kurulu üyeliği olmuştu. Bekir Sıtkı Sezgin. Türk müziğinde üslup. repertuvar ve dini müzik dersleri verıyordu. Geriye elli kadar yapıt bırak- tı. Bunların bir bölümü dinsel içerikli. İlahi.durak. beste. ağırsemai. vürükse- mai ve şarkı formunda çalışmalan var. Hollanda Radvosu'nun isteği üzerinebir dizi eser seslendirmişti. Aynca Yapı \e Kredi Bankası'nın klasik Türk müziği CD'lerinde danışmanlık >apıp seçilen yapıtlan yönlendirmiş. kimi şarkıyı da kendisi seslendirmişti. Bekir Sıtkı Sezgin'in en önemli özel- lıği makam ve usul açısından doğruotan- tiğe bağlı bir yorumu getirmesidir. TRT arşıvinde Bekir Sıtkı Sezgin'in de nice ses bandı bulunmakta. Umanz Zeki Müren'in özgün bantlarıyla birlikte Bekir Sıtkı Sezgin'in sesı de değerlen- dirilir. gün ışığına çıkanlır. Biz içimizden marşlar söylüyoruz AHMETSAV ANKARA- Yeni sezon açılırken henı Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasi, hem Ankara Devlet Opera ve Balesı. din- leyicinin olağanüstü coşkusuyla karşı- lalîdı. Özünde 1920'li. 3O'Iu yılların coş- kusuydu bu. Biz "se\inç~ten "ağ)ama">ı üretebilen insanlarız. "Çagdaş mgarlik düze>i"nin güzel bir örneğiyle karşıla- şmca artık kendimizi tutanııyor, geçmiş- ten ka> naklanan özlemleri n geleceğe ko- şan duyarlılığını vansıtıvoruz. Cumhur- başkanlığı Senfoni Orkestrasf nın 27 ey- lül günü "yeni dinleyiciler" için verdığı eğitsel amaçlı konserde gördük kı. bi- zimdinleyicimız "salondayerinialmak- la \etinen" bir konser dinleyicisi değil, çoksesli müziğin "bekçisi"dir ve "Biz kurduk,biz\aşatacağız" coşkusu ıçınde- dir. CSO. Albinoni'nin "Adagio"sunu seslendirırken biz içimizden marşlar söylüyoruz. Bu olgunun bu v ükselışin değerini bi- lelim: Atılımların kavnağında heyecan vardır. CSO yenı sezonda kabına sığma- yan dinleyicısiyle binlerce kişilik salon- İarda. on binlerce Ankaralının akıp gel- diğı "açıkhava konserleri"nde sıkça bu- luşmalıdır Geri kalmışhğın antitezi 29 eylül pazar günü ise Atatürk Spor Salonu'nda bu kez Ankara De\ let Ope- rasrnınkonseri\ardı. K.onserekoşullan- mış bir insan. beş bin kişilik bir spor sa- lonuna girince kendıni olimpiyat stad- NTimunda sanıyor. Orkestranın arkasmda bulunan dar tribün koroya aynlmıştı ve bu tribünün sağındaki ince şerit. dinle- yiciye çekici gelmediği için boştu; öteki üç tribün bütünüyle doluydu: aynca spor alanı tabanına yerleştirilmiş koltuklarda birkaç yüz kişi oturuyordu. \ ann siz he- saplayın. salonda kaç dinleyici olabilir'1 Peki bu binlerce dinleyici. toplumun hangi katmanlanndan. hangi kesimlerin- den geliyordu? \erilen kısa aralarda. tri- bünlerin arka^ındaki geniş koridorlara çıkan insanlann arasında dolaştım: bü- yük çoğunluğu gençlerdi. Önemli bir De> let Opera \e Balesi gecen sezon içinde Balıkkesir'den Kan'a, Denizli'den Divarbakıra. Samsun'dan Mersin'e dek çok savıdail ve ilçemizde. 70 etkinlik gereekleştirnıiştir. yeni sezon açılırken hem Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, hem Ankara Devlet Opera ve Balesi, dinleyicinin olağanüstü coşkusuyla karşılandı. CSO'nun 27 eylülde yeni dinleyiciler için eğitsel amaçlı konser verdi. 29 eylülde Atatürk Spor Salonu'nda, bu kez Ankara Devlet Operasf nın konseri vardı. noktayı daha belirteyim: Konseri dinle- yen binlerce genç. bir "spor karşılaşma- sı" koşullanmasının tam tersine. "konser dinlevicisi" ağırbaşlılığı içinde davranı- vordu. Şan solistleri Cemali>e Kıyıcı, Nilgün .Akkerman. Pekin Kırgız v e Ğökhan Ak- yiiz'ün katıldığı "Operalardan Se\ilen Bölümler" başhğı altmda sunulan kon- seri Antonio Pirolli vönetti. Yüz kişilik koronun ve yüz kişilik orkestranın eşli- ğinde solo şancılann estirdiği görkemli müzik rüzgârı. dikkatle hazırlanmış ses düzeni sayesinde dinlev ici\ i sardı. Kon- ser salonundaki sürekli alkışlar. bu kıt- lesel müzik akşamına dinlev icinin doya- madığını gösteriyordu. Sözü uzatmadan yargımı açıklayayım: Yapınca oluyor. Son yıllarda kitlelere ulaşmav ı amaçlayan tüm konserler. ope- ra v e bale gösterileri başarıyla sonuçlan- mıştır. Ankara'daki hipodrom konserle- rine elli bin. Aspendos ve Efes antik ti- yatroianndaki gösterilere on bin. \ed\- kule Zindanlan önündekı konsere sekiz bin. "Vılbaşr ve "Bahar"1 konserleri adı altmda Atatürk SporSalonu'ndaki etkin- liklere beş bin kişi gelmiştir. Bu nicel görünümün nitel açıdan da anlam taşıdı- ğı açıktır: On binlerce insan. sonuçta "müzik'" dinlemeye. "opera" ve "bale" gösterilerini izlemeye koşuyorlar. Geri kalmışhğın "antitez"i sa>ılabilecek il- ginç örnekler. Kitlesel etkinlikleri bir yana bıraka- lım. müzik \e sahne sanatlan kurumla- nnın gerçekleştirdiğı yurtiçi rurneler yo- luvla Anadolu'nun yüzlerce kent ve ka- sabasına gidilmiş. buralarda sergilenen etkınlıkler geniş ilgi görmüştür. Sadece Devlet Opera ve Balesi. geçen sezon içinde Balıkesirden Kars'a. Denizli'den Div arbakıra. Samsun'dan Mersin'e de- ğin çok sayıda il \e ilçemizde 70 etkin- lik gerçekleştirmiştir. Örneğin Kavse- ri'de bale sanatının "beldenaşağı" değil. "beyinveyürekişi" 1 olduğu. insanın ken- di bedenıne egemen olan gücün "bilinç \eahlak~tan kaynaklandığı örneklendı- rılmiş. Kastamonu'da "şapka devri- mi"nin yıldönümü firsatıyla. Van'da. Gi- resun'da, Antalya'da. Adana'da. Marma- ris'te. daha nice kentimiz ve kasabamız- da anlamlı fırsatlar yaratılarak opera. operet, bale temsilleri verilmiştir. Bu planlı ve ısrarlı turnelerin miman. hiç kuşkusuz Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Hasan Hüseyin Akbulut'tur. 29 evlül akşamı Ankara'daki Atatürk Spor Salonu konsennde bir kenarda oturmak- ta olan Akbulut'un, şan solistleri tara- fındanincelikgösterilereksahneyedavet edilmesi üzerine binlerce dinleyicinin coşkun alkışlanyla karşılanması olgusu. ayrıntı gibi gözüken bazı gerçeklerin gözden kaçmadığını belirlemektedir. Dinleyicinin verdiği bu destek. sanıyo- ruz futbol seyırcisinin "Bilmem kim baş- kan. bizim takım şampiyon" yollu bağı- nşlanndan farklı bir nitehği sergilemek- tedir. Bilim ahlakı Dokuz ay önce Hacettepe Üniversite- si'nin rektör seçimi dolayısıyla Ankara Devlet Konservatuvan'na rektör adayı olarak gelen ve "demokratikbir üniver- site" için yöneticilerin "seçimle" işbaşı- na gelmesi gerektiğini söyleyen, bu ko- nuda bir de bildiri dağıtarak altına imza- sını atan "dokuz ay sonrası"nın rektörü Prof. Dr. Süleyman Sağlaın,sözünde dur- mamıştır: Konservatuvarda yeni müdü- rün belirlenmesi için "seçim" değil, "atama" yolunu benimsemiştir. Ne diye- biliriz? Ba\ Sağlam rektördür. diledıği gibi dav ranabilir: "bilim ahlakı"nı. "de- mokratik üniversite"yı, "insanbk erde- mi"ni. "akademik gelenekleri" bizden iyi bilir. Lygulamasını "L'dönüşü". "O virajr gıbı trafık ışaretlenyle nıteleye- cek değilız. Çünkü o bir kamyon. otobüs gibi bir araç değil. "üniversiter 1 " dizge> i temsil eden bir rektördür. Doğruyu bilir: Konservatuvann müdürünü konservatu- varamı soracaktı? IZDSO'da yeni mevsimin getirdikleri ÖNDER KLTAH\ AL1 İZMİR- 1996-97 sanat mevsiminin programınabakıldığı zaman IZDSO'nun alışılmış kalıplan bir olçüde kırmaya ça- hştığı görülmektedir. Bazı \eniliklere ta- nık oluyoruz. ama kuşkusuz eksikler de var. En önemli yenilık. küçük bir broşür yenne kapsamlı bir yıllık tanıtım kitabı- nın basılmasıdır. Burada 33 dinletinin programlan aynntılanyla \enlmiş. Or- kestranın v önetici kadrolanna. solistleri- ne. sanatçılarına. konuk şeflere. konuk soloculara ve seslendirılecek yapıtlara ilişkin olarak. müzikseverin işini kolav- laştıran bılgiler sıralanmış. Aynca başa- nh Günev Kore gezisi başta olmak üze- re. kurumun 1977'den ben yaptığı gezi etkinliklen belgelerle sergıleniyor ve bu yaz \ itirdiğimiz kurucu müdür rahmetli Slükerrem Berkanıln or. Kitapta yer alan 33 dinletivi 19 şef vönetiyor. Bunlardan beşj bizim sanatçılanmızdır (oran yüzde 26.31); ancak R.Gökmen*ın 6. E. Sakpı- nar'ın4ve H.Şimşek'in2dinletisi saye- sinde Türk şeflerinin yönettiği dinletile- rin savısı 14'e. bunun toplam dinletı sa- yısına oranı da yüzde 42.4'e ulaşmakta- dır. Katılan 42 solocudan yalnızca 14'ü (yüzde 33.3) bizimdir. Bövlece meydan büyük ölçüde yabancılara bırakılmış ol- maktadır. Bunlann arasında. \ akından ta- nıdığımız değerlı kişiler var: ancak ya- bancıların çokluğu. dinleti mevsiminin sanat düzeyini vükseltme bakımından gü- \ence savılamaz. İZDSÖ'nun "solist" sanat- çıları (Hüsevin Sermet. Şefı- ka Kutluer. Mehveş Emeç. \eşim Gökalp. Tunca\ Vıl- maz ve Tuluyhan L'ğurlu). bu yılın dinletılerinde yer al- mıyor. Senfoni orkestralan- mızdaki "solist"lerin duru- mu. ıki yıldır gündemde ru- tulan konular arasındadır. "Solist" un\ anı. olağanüstü bir yeteneğe \e karivere. devlet yetkililerinin mevzu- atı zorlayarak yarattığı bırödüldür. İZD- SO'da. bu kadrolan işgaJ eden Hüseyin Sermet dışındaki sanatçılann uluslarara- sı kanyerleri ve sanat deneyimleri rahat- ça sorgulanabilir. Bunlar. yönetim kuru- lunun çoğu kez olumsuz görüş bildirme- Hüse\in Sermet sine karşın kuruma atamavla getirilmiş müzikçilerdir. Orkestramızın yaklaşımı küçük bir tepkidir v e haklıdır. "\'eniyü" ve "Kapanış" dışındaki 31 dinletide 89 \ apıt seslendirilıv or: bunlar- dan 11 tanesi çağdaşTürkbestecilennin- dir: oran ise yüzde 12.4"tür. Türk yapıtlartnın oranını. en az yüzde 20'ye çıkarmak ge- rek. Müziğin genel gelişi- minde ver edinebılmenin. sanat kimliğimizi tartışabıl- menin bincik yolu budur. Genç olmastna karşın beste- cilerimizin yapıtlannı güzel yorumlamasıvla ünlenmiş bulunan orkestramız. böyle bırmısvonukolaycaüstlene- bılir. Çajkovski'nin konçerto- ları. Beethoven'in, Brahms'ın ve Cay- kovski'nın baz\ senfonılen, bu yılın din- letilerine de anlam kazandıracak. Aynca Ravel'in Bolero'suveGers\vin'in "Rhap- sodj in Blue"su gibi gençlen coşturan ya- pıtlar da çeşitli dinletilere serpiştirilmiş: ama asıl yenilik, bazı yapıtlan bu yıl ilk kez tanıyacak olmamızdır. Geçen yazını- da verdiğim ömeklere küçük birek yap- mak isterım: O. Respıahi: "Saba Melikesi Belkıs" (18-19 ekım. A. Pirolli) 0. Respihgı: "Roma Çamlan" 125-26 ekim. Y. Osawa) K. Karavev: "Leyla ile Mecnun" (8-9 kasım. Y. Adıgüzel) D. Şostakov ıç: Senfoni No. 10(6-7 ara- lık. A. Rudin) 1. Stravinskı: Petruşka Süitı (21-22 şu- bat. E. Erdinç) A. Adnan Saygun: "İnci'nin Kitabı" (21-22 mart. R. Gökmen) Yukanda sıralanan Strav inski v e Say- gun dışındaki bestecıler çağdaş müziğin ılımlı yaratıcılarıdır. Orkestramız. mü- zikteki bu köklü değışim döneminin be- lırgın yapıtlarına da ver \ermelı, Schön- berg, VVebern, Bartok, Penderecki gibi ünlülerden örnekler seslendirmelıdir. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da okul öğrencıleri bazı cuma pro\alanna çağn- lacak; prova başlamadan önce kendileri- ne orkestra ka\ ramı. çalgılar v e çalınacak yapıtlar hakkında bilgi verilecektir. Ki- taptaki resimlerden de anlaşılacağı gibi bu etkınliğin yaran olmuştur: ancak asıl çalışma. gençlerin anlıvabileceği kolay yapıtlarla ve gerektiğinde onların ayağı- na gidilerek düzenlenecek açıklamalı dinletilerdir. LZDSO. eylül ve hazıran ay- lannda İzmir gençliğine yönelik açıkla- malı açık hava dinletilerini düşünmeli ve projelendirmelidir. Aslında. orkestramızın müdürü Sayın NumanPekdemir,düzenleyeceğibiraçı- koturumla, hem bu konunun hem de or- kestramızı ilgılendiren öbür sanat konu- larının, geniş bir ortamda tartışılmasını sağlarsa. çok yararlı bir hizmet yapmış olacaktır. Bir kez daha halk etkinlikleri üzerinde durarak son bir değerlendirme > apmak isterim. Devlet senfoni orkestralanmız yakın zamana değin verilen görev i yapmakla yükümlü ıdiler. Günümüzde ise bu değer- li sanat kurumlanmız. kara örtünün. ka- fesli pencerenin \ e çıplak insan bedeni- ne insafsızca vuran kırbacın sımgelediği sanat karşıtı bir dünya görüşünün önün- de varlığını korumak ve sürekli kılmak durumundadır. Bu da ancak kalabalık halk kıtlelerinin kazanılmasıyla gerçek- leşebilir. MEMET FUAT Yaşlı Bir Şaire Mektuplar (3) Sevgili Ş, "Önyargısız gır şiir dünyasına, kendini de unut bi- raz". demiştim. Gerçekten merak ediyordum izle- nimlerini. Ama sen, inanılmaz şey, şiir nedir. ne de- ğildir. onu anlatıyorsun... Dergilerde birkaç güzel şiir gördüğünü söylesen, yazdıkları okunmaya değer birkaç gencin adını ver- sen ne kadar sevinecektim. Ömekse "Adam Sanaf'ta çiçeği burnunda iki genç şair var: Hakan Savlı, Ergin Yıldızoğiu... Hıç ilgini çekmiyorlar mı? Beğenine güvendiğim için soruyorum. içtenlikle... Hiçaldırmıyorsun... işın gücün bana iaf sokuşturmak... Aynca, yaptığın tanım senin son iki kitabındaki şi- irlerin tanımı... Belli bir şiir anlayışının tanımını, genel olarak şiirin tanımı dıye öne sürmekle ne kadar çok şey dışarda bıraktığını düşünmüyorsun. Yeryüzünde- ki sayısız şair bütün yapıtlarıyla, bu arada senin da- ha önceki kitapların hep şiirin dışında kalıyor. "Şiir deyince bugün akla gelen" diye başlamış- sın... Demekki söylediklerin "bugün" için geçerti.es- kiden böyle değilmiş, gelecekte de ne olacağı bilin- mez... ilgınç bırdurum... Şiirin, gerçekten, öncesiniyok eden, üstündeyük- seldiği örnekleri değersiz kılan bir gelişmesi mi var, yoksa çeşitlenmesiyle ortaya çıkan değişik anlayış- lar birbirlerini yok saymaya mı çabalıyorlar? Ya da şöyle soralım: Şiir bireylerle. şairlerle mi gelişıyor, değişiyor, çe- şitleniyor, yoksa gelişmesi uygulayıcılarından bağım- sız mı? "Bugün şiir öyle yazılmıyor" diyenler, şiirin, şair- lerden bağımsız, gizemli bir gelişmesi olduğuna ina- nıyorlar demektir... Sence de öyle herhalde... "Şiir deyince bugun akla gelen" diye kendi yazdı- ğın şiıri tanımladığına göre de o gizemli gelişmeyi sen sezmış oluyorsun. Neden senin yazdığının tam tersi anlayışta şiir ya- zan biri değil de sen? Diyelim tek değilsın... Sana benzeyen şairler ço- ğunlukta... Biliyorsun, sanatlardaoy çokluğu hiçbir zaman tek değerlendirme ölçütü olamaz. Tıpkı okurun oyu gi- bi. şairlerin oyu da, ölçütlerden yalnızca biridir. Heleşiir konusunda... Sen, "Şiir deyince bugün akla gelen" diye kendi şiirini tanımlarken, bak, başka bir şair, nerdeyse şi- irin her türlüsünü yazmış deneyımli bir şair. Melih Cevdet Anday ne dıyor: •'Bılınmeyen şiir, 'Bilinemez' mi deseydim yoksa? Bu kadaryakın ve bu kadar bilinemez olan başka bir konum yok benim. Şiiri duyuyorum, hatta görüyo- rum, dokunuyorum sanki ona, yıllardır yapıyorum da, ama onunla her karşılaşmamda bir şaşkınlığa dü- şüyorum. Bütün tarıhte, bütün dünyada şiir var, ama onun ne olduğunu bir bilen yok. Uğraşacaksınız, di- dineceksiniz, sizi sevindırdiğini görüvereceksıniz, tanmmış gibi olacaksınız, ama yitiverecek o, başka sefer başka bir kılıkta çıkacak karşınıza. Son günle- rim daha çok bunu düşünmekle geçiyor." Melih Cevdet Anday'ın ilk şiiri "Ukde "den bu ya- na yazdığı şiirlerin çeşitliliğini bir düşün. tutturduğu düzeyi duşün, sonra yukardakı sözlerıni bir daha oku... "Başka sefer başka bir kılıkta çıkacak karşınıza"' sözünü es geçmeden... Şiir bir şaire böyle kılıktan kılığa girerek geliyorsa, değişik şairlere aynı kılıkta gelir mi? Deneyimli bir şairin bu saptaması üzerinde biraz kafa yorunca şııre ancak sınırları çok geniş, üstelik de uygulamada pek bir işe yaramayacak tanımlar ya- pılabileceği ortaya çıkıyor. Demek ki bir şair, belli bir dönemde, belli bir anla- yışla yazdığı şiirlerin tanımını, değil ortak bir şiirin ta- nımı diye, kendinın öncesi sonrasıyla bütün şiirleri- nin tanımı diye bile öne sürmemeli... Bu arada şu da belirleniyor: Şiirde başarı kesinlikje anlayışlara bağlı değil... Herkes istediği gibi yazmakta özgür... Şiirle bulu- şabilirse sorun yok... Şu anlayışla yazılmış şiirler iyidir, şu anlayışla ya- zılmış olanlar kötü diye önceden bir şey söylene- mez... Şimdilik bu kadar... Bak, sana iki gencin adlannı daandım... Mektubunu merakla bekliyorum... Sevgiler, selamlar... Z Hlm Atölyesi'nde yeni dönem Kültür Servisi- \ önetmen Yavuz Özkan'ın kurduğu Z Film Atölyesi genç sinemacı adaylannı yetiştirmek üzere yeni dönem çalışmalanna başlıyor. Genç sinemacı adav larının bir yaratıcının sahip olması gereken bilgi ve birikimi sağlayabilmelerine olanak vermek amacından hareketle kurulan atölyede. teorik ve pratık olarak yürütülen çalışmalar. senaryo diyalog. kamera. ışık. çevre düzeni. prodüksiyon set. montaj ve reji konulannda. haftada 5 gün 10.00 - 17 00 saatleri arasında gerçekleştirilecek. \azılı ve mülakat olarak vapılacak iki aşamalı sınavla atölyeye alınacak adaylannın 5 ekime dek Sıraselviler Cad. Aslanyatağı sokak. no:5'teki atölye binasına başvuruda bulunması gerekıvor. Grup Kafka'dan Kadın Oyunları' Kültür Servisi - Grup Kafka. Dario Fo ve France Rame'nin yapıtından Füsun Demirel'in çevirisini yaptığı "Kadın Oyunlan'nı. Hülya Karakaş'ın rejisivle ekim ayının her cuma günü saat 20. 00'de Martı Sanatevi'nde sahneleyecek. Oyun. Dano Fo ve Franca Rame'nin "Kadın Oyunları' adlı kitabından. 'Alice Harikalan Olmayan Diyannda". "E\e Dönüyorum'. "Akıl Hastahanesindeki Bir Fahişenin Monoloğu' \e "Tecavüz" episodlanndan oluşuyor. Oyunda rol alan sanatçılar. Çiçek Dilligil. Hülya Karakaş, Esin Umulu Karabağ ve Dolunay Soysert. BUGUN AKBANK 6. LLLSL.\R.\R.\SI CAZ FESTİVÂÜ kapsamında bugün saat 13.00'te caz tarihinin en değerli seslerinden kabul edilen Billie Holiday'in yaşamını anlatan belgesel film videodan gösterilecek. Filmde sanatçının nadir konser kayıtlannın yanı sıra. Carmen McRae. Anie Ross. Count Basie ile söyleşıler de yer alıyor. 252 35 00-01-02 SAHAF CAFE KÜLTÜR MERKEZİ nde saat 18.00'de İstanbul'un Nazım Planf şiir söyleşisi yer alıyor. Sunay Akın'ın şiirlerine besteleriyle Cem \e Oğuz eşjik edecekler. 414 42 06 FOTOGRAFEVİ'nde saat 19.00'da Mahmut Doğan'la "Hint Felsefesi" üzerine söyleşi yer alıyor. 251 05 66 EYTIENSEL KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 15 00 te "Rusya'da İç Savaşın Tarihi' konulu belgesel film gösterimi yer alıyor.243 08 03 ALMAN KÜLTÜR MERKEZİ nde saat 18.30da Mustafa Altıoklar'ın 'İstanbul Kanatlanmın Altında" adlı filmi aöstenlecek. 249 45 82
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear