22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
26 OCAK 1996 CUMA CUMHURİYET »1 SAYFA KULTUR 15 Polanski'nin Schubert'le başlayıp biten son filmi, hümanist bilinç üstüne meditasyon Befld 1mğışlaııalMKI; ama ınıııhılaıııaz Yaklaşık on yıl kadar önce, Fehmi Yaşar'm senaryosundan Zeki Ökten'ın çektiği, Tank Akan, Kamuran Ushıer, Nur Sûrer'in oynadığı ve 1980'li yıllann sonlannda sökûn etmiş, yakın geçmişle hesaplaşmaya girişen 12 Eylül filmleri akımının önemli yapıtlanndan "Ses"i çagnştırdı görür görmez, Roman Polanski'nin iki aydır 'gösteriliyor, gösterilecek' teraneleriyle bir türlü salon bulamayan, son yapıtı "ÖlümveBaJdre". Neredeyse aynı öykü denebilecek konu bütünüyle evrensel. Çünkû nasılsa kurbanını pes ettirip dilini çözmeye uğraşan işkenceciler, modern dünyanin her yanında, her ülkesinde mevcut günümüzde. Eski kurbanlann, işkencecileri ya da cellatlanyla yüzleşmelerine her yerde rastlanabiliyor nicedir. Sürgündeki Şilili yazar Ariet Dorfman'ın hemen hemen bütün dillere çevrilip çoğu ülkede sahnelenen ünlü oyunundan sinemaya uyarlanan "ÖKim ve Bakire". uzunca sürmüş bir dikta rejiminden, demokrarik yönetime henüz gecmiş görünen bir Güney Amerika ülkesinde (Şili), yagmurlu, firtmalr, kâbus gibi bir gecede, deniz kenanndaki bir evde geçiyor. Rahatsız edici, gergın, kapalı bir atmosferin seyırciyi adeta esir aldıgı fîlm, tesadüfen karşılaşan, ikisi kan-koca, ötekı ıssız arazide lastiği patlamış arabasında kalakalmış kocayı evine getiren, iyiliksever bir yabancı olan üç . kahramanın, bütün bir geceye ve şafağa yayilan, zorunlu beraberlikJerini ve kaçınılmaz bir 'dunışmayı' aktanyor. Üç kahramanın (şahsen bana) en yaktn geleni, yıllar önce genç bir öğrenciyken iktidan protesto yûrûyüşünde içeri alınıp işkence ve tecavüze uğramış, ancaİc sonradan kocası olacak solcu örgüt liderinin adını, onca acıya, elektriğe, copa lcarşın, sorgulayıcılanna vermemiş, ilişki zarar görmesin diye kocasına bundan dahi bahsetmeyerek içine gömmüş, sert. dirençli kadın-kurban Paulina. Sigourney VVeaver'ın 'en iyi performansım' dediği oyunuyla canlandırdığı bu kurbanın dinmemiş öfkesi. yıllar sonra işkencecisinin Ölüm ve Bakire (Deattı and the Maiden) VöneOnen: Roman Poianski/ Senaryo: Rafaei Vglesias, Ariel Dorf- man. A. Dorfman'ın aynı adlı ovunundan / Kamera: Tonino DettiColh/Miink: VVojciech Kibr/ Oyuncular: Sigour- ney Wea\er, Ben Kingslev, Stuart Wil- son/1995İng.OVB) Beyoğiu Fitaş, Bakırköv Avşar, Al- tunizade Capitoi sinemaiannda. sesini duydugunda öyle bir şiddetle patlıyor ki kadın anında intıkam isteğiyle yanıp tutuşan, amansız bir amazona dönüşüyor. Sonrası, elektrikJe telefonun kesik olduğu ıssız evde kurulan, savcıyla suçlu-kurban rollerinin yer değiştirdiği, gerilimli, izleyicisiz bir oda mahkemesinin, makul, insancıl bir fmalde bağlanan safhalandır... Dehşetengizbir intikam öykfisü tlkin Paulina'nın yanında yer aldığımız. giderek kadınla kocasının, kocayla yabancının, yabancıyla kadının ikili sahnelerini izledikçe, tesadüfen bu eve gelmiş, esrarengiz yabancının, kadının yörekten inanarak yönelttiği, yıllar önce gencecik Paulina'ya işkence ve defalarca tecavüz etmiş, gaddar bir doktor olup olmadığına ilişkin kuşku duymaya başladıgimız, sonunda üçünün de bulunduğu uçurumun tepesınde. kadının istediği itirafnameyı almastyla (ve özellikle fınal sahnesindeki Schubert konserinde, baştanben kadının söylediklerinin uydurma olmadığını sezdiren bakışmalar nedeniyle) yabancının suçluluğunu sezinler gibi kaldıgımız filmin sonu, bazı sorulara cevap veriyor açık seçik. İki zıt kutbun arasında kahp kansının suçladığı, kurban rolüne oturmuş yabancının savunmasını üstlenmiş, muhalif geçmışine karşıt bir yükselişle, devlet başkanının el üstünde ruttuğu hukuk danışmanına dönüşmüş, geleceğın müstakbel adalet bakanı koca Gerardo Escobar (Stuart VVibon) ise bu tedırgın edici irade savaşımı öyküsünün denge uzmanı sanki. Seyirci sempatisinin, birinden ötekine. üç kahraman arasında dolanıp finalde kadına odaklandığı filmde, hepimizde, derinlerde giz/i saklı var olan şiddetle cinsel, tensel ıtkiler ve iktidar oyunlannın somutlandığı üç kahramanın ilışkisini, sürekli tırmanan fiziksel ve psikolojik gerilim sahneleriyle veren Poianski, seyircisini birgüzel yoğuruyor 1.5 saatliğine; ışkenceciyle kurbanı arasındaki trajik ilişkiye yoğunlaşıp aynı zamanda, anlatılanın gerçeğın göreceligine ilişkin bir öykü olduğunu da duyumsatarak. Vlizansen, oyunculuk, dramatrzasyon bakımından birinci sınıf bir çalışma ve ustalık eseri diyebileceğimiz "Ölüm ve BakBne"de, öylesine sakin ve uygar görünüşlü, doktor Roberto Miraoda'nın (yani her zamanki basanlı oyunu yineleyen Ben Kingsiey'nin), kafası sapık tecavüz saplantılanyla dolu, gaddar, hain bir işkenceci olup-olamadığına da bir türlü emin olamıyoruz öte yandan. Elektrik kablosu, tabanca. bıçak, gözbağı, vb aksesuvarla kapıldığımız dehşet duygusu, sürekli ayağımızın altından kayan bir pist, feleğin sillelerinden nasibini bolca almış, çocukluğundan itibaren Nazi postallanyla gelen hayatın darbelerini sık sık yemiş, Polonya kökenli 'yaşayan efsane' sinemacı Polanski'nin gözde temalanna uygun, alışılmıştan farklı, konuşma ağırlıklı, üç kahramanın da kaderleriyle yüzyüze geldiği, oldukça klostrofobik, dehşetengiz bir intikam öyküsü. Polanski'njn son döneminin en otnrakh çahşması MerakJısınm kesinliide es geçmeyeceği cinsten sürükJeyici bir '4 duvar arası action'u "ÖKim ve Bakire" Schubert'in fîlme adını veren eserinden, kokusundan, kullandığı tipik sözcüklerinden tanıdığı, donuyla ağzına tılcaç yaptığı, çişini bile yaptırdığı işkencecisinden sonunda pişmanlık itirafinı alan, paranoyak ama demir gibi sert kadın Sigoumey VVeaver'den başanlı bir sonuç alan Polanski'nin, ünlü "Sudaki B*çak"tan "RepulskHTa, *Cul-de-Sac''a kadar, vaktiyle gördüğümüz ilk dönem filmlerini de anımsatıyor. Ötedenberi olağandışı psikolojik takıntılara, gerilim ve şiddete, uyumsuz, tedirgin karakterlere yakın duran, sıkı bir atmosfer sinemasının gözalıcı biçemine bulanmış filmleriyle özel hayranlar edinmiş, çektiklerini dogal olarak eserine de yansıtmış Polanski'nin, yaklaşık 40 yıllık meslek yaşamının ustalıgını yansıtan "Ötöm ve Bakire", yönetmenin tematik birltğine de uygun düşen sarsıcı bir psikolojik gerilim çeşitlemesi, özetle. Küçüklüğünden yerişkinliğine kadar, başı beladan kurtulmamış, bir başka "Boyah Kuş"un dehşetengiz ve tozpembe yaşamına talim etmiş Polanski'nin, "Konaniar", "ÇügnT, "Acı Ay" gibi sınırlı başanlardan öteye gidemediği son döneminin, şimdilik en oturakJı çalışması sayılabilir belki de "ÖKimve Bakire" 'Hayat bir kâse kirazdır' 0femeyen de kerizdir!) "Kızarmış YeşilDomatesler"inyönetmeninden, yeni bir dramatikaile öyküsü daha... En yakın arkadasını kurtaramayıp ölüme terk et- mek zorunda kaldığı Vietnam cehennemınden kafa- yı üşütmüş bir halde dönen, 2 çocuklu. aile babası, gûneyli bir Amerikan gazısiyle, ailesi için uğraşıp di- dinen özverili kansı ve yeniyetme çağlanndaki iki çocugunurı 197O'lı yıllann başındakı ilışkileri veacı- masız dünya koşullanna karşı mücadeleleri, Kevin Costner'ın da rol aldığı "The War-Savaş"ın konusu- nu oluşturuyor. Okullann şubat tatiline girmesiyle or- talıgı kaplayan çocuk filmlen arasında kuşkusuz Ke- vin Costner'ın varlığı nedeniyle gıdip seyretmek du- rumunda kaldığımız "Savaş"ın, kü- çük sinemaseverler kadar yetişkinle- re de hitap ettiği söylenebilir. 1970 yazında Missıssippi'de, sa- vâş dönüşü evini de kaybetmiş, işsiz kalmış, yoksul güneyli Vietnam ga- zisi Kevm Costner'ın geriye dönüş- lerle verilen, kâbus gibi savaş anıla- nnı anlattığı küçük oğluyla (EHjah VVtood) arası çok iyi. Zaten çocukîar- la öteden beri çok iyi geçinır hazret bilindigi gıbı. Son seyrettiğimiz, en pahalı film olarak sinema tanhinege- çen "Watenvt)rM-Su Dün>F ası" ma- cerasında, küçük kıza biraz haşin davransa da "Robtn Hood"dan "Kurtlaria Dans"a ve polis Cfint Eastwood'dan kaçarken rehin aldığı küçük oğlanla mendil ıslatan bir iliş- kiyi koyulttuğu "A Perfect Wbrid- Kusursuz Bir Dünyan ya kadar ço- :uklara karşı hep sıcak ve sevecen alagelmiştir Kevin Costner'ımız. Uzaktan uzağa Phil AJdcn Robin- »n'ın 68 kuşağma güzelleme düz- iügü "FieldofDreams-Dö^JerTarla- a"ndakı unutulmaz baba kompozis- 'onunu çağnştıran bir rolde kendini 'ineleyen Costner, bu kez "Bu dûn- ada uğnına mücadele edilmesi gereken kavga-dövfif leğil sevgjdir" mesajını venyor küçük oğluna. "•Kızarmiî YeşiJ Domare$ler''le dikkah çekmiş ya- ımcı-yönetmen Jon Avnet'ın yine "Domateder"ın izgısinde, insancıl, duygusal, dürüst ve hüzünlü bir ykû anlattığı "Savaş", iki ayn öykücük üstüne yayı- p gelişiyor. Çocuk bakış açısından ve hayatın acı ger- ;klenni gögüslemek zorunda kalmış babayla (kıs- len)annenin gözûnden bazı geriye dönüşlere haşvu- ılarak anlatılan öykû, tema ve karakterler, alabildi- netanıdık ve bildik. Babayla kızı (KL Costner, Leri andall), babayla oğlu (K.C., E. VVood), babayla an- : (K.C., Mare Wînningham) ve iki kardeşin, hem rbirleriyle hem de kendı arkadaş gruplanyla olan Savaş Yönetmen: Jon Avnet / Senaryo: Katny McW»rtber / Kamera: Cwrrrev Smith Müzik: Thomas Newman / Oyuncular Kevin Costner, EJijab W«)d,Mare VVinningham, Leri Randall. Christine Baranski. Bruce A. Youog, Nick Searcny / 1995ABD(U1P).' Beyoğlu Fitaş, Kadıköy Süreyya, Osmanbey Gazi, Etiler Akmerkez, (stanbul Princess, Teşvikiye AFM, Altunizade Capitoi, Bakırköy Carousel ve Incirli sinemaiannda. ılişkilennden bütünlenen "SavaşT> ta. herkes, geçen yıl 'hain, körü' MacauJey Culkin'in karşısinda iyi ço- cuğu oynadıgı "'The Good Son" ya da Rob Reiber'in "North* filmlenyle parlayan Elijah Wood'un yetene- ginden dem vurdu: benım ilgimi ise agaç evin mal- zemesini kaba güç \e şıddet timsali sevimsiz, çok ço- cuklu, düşman kornşu ailenin hurdalığından sağla- yan, ırkçılığa karşı duran, akıllı ve kişilıkli, güneyli küçük abla rolündekı Lexi Randall çekti daha çok. Hiç ışlenmemış anne rolündekı Mare Winningham'ın da göz doldurduğu fılmın başka becerisi de 'deja vu' ol- masına karşın, güneyın yoksul kırsal kesim atmosfennı verebilmesi, Tom Savvyer - Huck Fınn afacanJılıklanm kat kat aşan kavga-dövüşlerle sürege- len mahalle arası çete savaşlannın ta- raflan olan çocuk karakterlen ve ıliş- kılerinı. bellı ölçüde yansıtabilmesi sa- yılabilir. Maddi-manevi büyük darbeleryedi- ği savaştan dersını alarak yoksulluğa talim eden ailesını yeniden bir araya toplamanm yollannı ararken bir türlü iş bulamasa da oglunu sürekli sevgi- banş cephesıne yöneltmeye çabalayan, öte yandan arkadaşının Vietnam'dakı ölümü nedeniyle duyduğu vıcdan aza- bının bedelini. yeraltındaki kazada zenci ış arkadasını kayalann altından canından olma pahasına kurtararak ödeyen, özverili, sevgi dolu baba-Ke- vın Costner, çocuklannın yetişmesini kendininkinden daha az sancılı kılma- ya uğraşan, sıcak ve duygusal. pırlan- ta gibi bir güneyli gazi-kahraman "Sa- vas"ta. "ForrestGump"ın çıkolata te- kerlemesinı çağnştıran 'Hayat bir kâ- se kirazdır' (Yemeyen kerizdir!) türün- den sığ Amerikan özdeyışleri de içe- ren, alışılmış 'Kahrolsun kötfi savaş - yaşasıii sevgili bartş ve aşk, dostiuk, kardeşdk vs.' yü- zeyselliğinin yinelendıği malum dersler veren bu 'hfe- si, terbi>evi ve ailevi' film giderek basmakalıp 'Tan- n'nın yantanuyla ber şeyi basarabilir insan!' mesajı- nın sığ sularına demır atıyor sonuçta. Duygu bezirgânlığında kararlulmışa benzeyen Jon Avnet'in bu fiîmı, duygusallığı gıtgide yükselerek göz pınarlannı harekete getırse de fazla alışılmış ve dıdaktik kaçsa da yer yer iç baydıncı msancıllığıyla gönül tellerini koparasıya tıtretse de şimdiye dek yı- ğınla benzerinı seyretmış olduğumuz cinsten, bildik gelsede hassas, sade ve sıcak birçalışma sonuçta. Ke- vuı Costner fanlannın kuşkusuz es geçmeyecegi bir film "Savaş". Hayvan dedektifininyeni serüvenleriyle Himalayalar'dan Afrika 'ya, neşeli biryolculuk Doğaıun çağnsıyJa Jim Carrey işbaşmda... Günümüzün uçuk kaçık son po- pülerkomedyenlennden, "19901a- ruı Jerry Lenis'i" Jim Carrey'in son güldiirüsünü seyredıp "Sö- cnestr filmierinden nasibiîni aia- yım"diyerek nıcedıryolumundüş- mediği Emek Sınemasf na yollan- dıgımda. sevgilı Hiiunet Be\'ı memnunıyetınden ellerinı oluştu- rurken buldum. Oç günde yedi bın seyirci çeken "Budala Dedektif.Af- rikaYla" ve çocuklann yeni sevgı- lisi Jim Carrey, 12 seansını yarı ya- nya doidurmuştu dısardakı sulu kar tipiye, karakış a>azına ragmen. Be- ni görünce utana sıkıla hâlâ "Pos- taa"yı göremediğini itiraf eden Hikmet Bey'e, "II Postino"nun özellikle onun gibi bir gönül ada- mını mest edecek türden kaçınlma- ması gereken, güzelım bir Italyan filmi oldugunu. naçizane hatırlat- tıktan sonra çoluk çocuk cümbür cemaaı son Jim Carrey şamatasına dalıverdik v idalan gevşeterek. İki yıl kadar önce kimsenin tanı- madıgı oysa peşpeşe seyrettiğimiz "Ace \entura: Pet Detecthe-Buda- la Dedektif, "The Mask". "Dumb and Dumber-Salakb Avanak" ve "Batman Forever" gıbı gışede pa- ra basan filmierinden sonra şımdı Holh/wood gezegeninın en çok ka- zanan ve rağbet gören yıldızlan arasına kanşan 1990"lann Jerry Le- wis'i ya da Hollyvvood'un yeni kahkaha makinesi gibi nitelemeler- le anılan Jim Carrey'e ilgisiz kal- mak zordogrusu. Yıllarca stand-up Budala Dedektif Afrika'da Yönetmen ve senaryo: Steve Odkrt komedyeni olarak TV ekranına ter akıtmış, şaklabanlık becensi ve re- pertuvan zengın, gag ve mımık us- tası, bir müzısyenin 1962 Toronto dogumlu oğlu olan Kanadalı bu modem cevval palyaço, olaganüs- tü esnek bir ıfade yeteneğıne, haşa- n, hınzır birçocugun dur durak bıl- tnez dinamızmine, sarsak ve pata- vatsız bir sevimlilige sahıp gerçek- ten. Şekifden şekle soktuğu lastık suratı ve kendıne özgü ağız-göz büzmelerinden, abartıh ve şamata- lı yüz ve beden ifadelerine kadar tüm özellikJerini bir kez daha ser- gilemek fırsatını iyi degerlendın- yor "Ace Venhıra: HTıen Nafure Calls-Budala Dedektif AfH- ka'da'tla hazret yıne. Bırlikteçalış- tıklan TV yıllanndan arkadaşı, es- ki senaristi Steve Oedekerk'in de ilk yönetmenlik denemesi olan bu hareketli, zıpır güJdürüde yine kı- np geçiriyor hayranlannı Jim Car- rey, yerçekimıne karşı dikilmiş, kuş yuvası modeli saçlan, düzeni, ku- rallan, geleneklen iplemeyen afa- can bir zamane veledi tavırlan, abartıh minikleri, cakalı yürüyüşü ve her anı komik bir serüvene çe- vıren sarsakJıklanyla. Küçük hay- ranlannı yer yer uçurduğu da ileri sürülebilir. Bu Hawaii rişörtlü, yeni gözde komedyenin marifetlerini göstere- bilecegi şekilde kurulup tezgâhlan- mış, hareketli, renkJi ve cümbüşlü bu yepyeni Amerikan eglenceligi, kayıp hayvanlan bulma uzmanı, Kamera: DonaM E. Thorin Müzik: RobertFoflc/ Oyuncular: Jim Carrey, lan Mc Neice, Simon Calknv. Maynard Kziashi. Bob Gunton. Sophie Okonedo/1995 ğ Emek, Harbiye As. Etiler Akmerkez, Çemberlita$ Şafak, Bakırköy 74, Istanbul Princess, Kadıköy Kadıköy, Altunizade Capitot, Kadıköy BroaoVay, Fenerbahçe Pyramid, Erenköy Apoflon. Ataköy Prestij, Avcılar Standart sinemaiannda. çevreci, hümanist, doga ve hayvan- sever dedektif kahramanımızın abuk sabuk, gülünçlü serüvenlen- ni, Himalayalar'ın doruklanndan Afrika'nın egzotik derinlıklenne taşıyor bu kez. Seriye dönüşeceğı bellı "Aptal Dedektif-Ace Yenru- ra"nın yeni serüvenlen, yüksekhk korkusu uyandıran bir parodıyle açılıyor. fki yıl öncesinin gösteriş- lı, ama kof actionlanndan, Sylves- terStallone'un "Cfifihanger-Dağ- cı" fılmiyle dalgasını geçen baş- langıç sahnesınde. boşluğa düşü- ntp hayatını kurtaramadıgı btr ra- kunun vıcdan azabı içinde buluyo- ruz kahramanımızı, ilk filmde bı- raktıgımız yerden. Kapandıgı Ti- bet manastınnda rahiplere hayatı dar ederek(!) meditasyona çekilmiş budala dedektifimizin yeni görevi Afrika'dadır ve banşçı kabilenin kaybolan kutsal hayvanını (beyaz bir yarasadır bu), kabilenin güzel göğüslü prensesiyle (Sophie Oko- nedo) savasçı kabilenin. dedektifi- mize de esaslı bir kötek atan pren- sının (TomıtıyDavidson) düğûn tö- reninden önce bulmaktır. Manhk- tan uzak. tuhaf, çılgın kahrarnanı- mız, degerli bir magarayı ele geçir- mek içın aslında kabilelerara&ı sa- vaşı körükleyen kötüleri, başta maymun Spıke olmak üzere çeşit- lı hayvan dostlannınyardımıyla en- gelliyor tabiı ki. Bakire prensesle mercirnegi fin- na verdığıni de fınaldeki kovala- macadan anladıgımız, Himalaya- lar'da seksin yeralmadığı bir çilekeş yaşamıyla saf bir ru- ha ve ışığın çocuğuna dönüş- mü$ken görev aşkıyla yeni- den hayvan dedektifliğine dönüp zekâsı ve dostlannın da katkısıyla kendi hariç, herkes için mutlu sonu sağla- yacaktır en kahraman Jim Carrey'imız, bu önemsiz, ama neşe ve eğlence vaat eden komik filmde. Tükü- rüklü, balgamlı, gübreli, mastürbasyonlu, zıpu- ve hi- noglu hin Jim Carrey güldü- rüsünü biz ne kadar önemse- mesek de sonuçta kıkır kıkır gülücüklerle bir çırpıda tü- ketilivercn, hareketli, egzo- tik, şamatadan geçilmeyen, sulu ve şen şakrak bir eglen- celık "Budala Dedektif Afri- ka'aa''. ABD'de hasılat re- korlan kırdığı bildinlen, bır- kaç gerçekten cuk oturmuş katıksız komedı sahnesi de içeren, oyuncusundan dekor- cusuna herkesin Jim Car- rey'e çahştıgı bu matrak, de- lıdolu film, günümüzde ko- medinın yeni kralının gücü- nü ve hünenni bol tarafından ömeklemesiyle seyre deger. Neşeli dakikalargeçirmek is- teyenlerle küçük büyük tüm Jim Carrey tutkunlanna salık verilir. KEDt GÖZÜ VECDt SAYAR Yarm Yanağmdan Gayrı... Fransız dostlar, öpücükleri ile karşıladılar göçmen ke- diyi. öncesol, sonra sağ, sonratekrarsol.Tam üçeröpü- cükle... Üç kez öpiişme geleneginin nereden geldiğini anım- sadı. "Katharlar"ır\ "banş öpücüğü" idi bu; üç kez diz bükerek setem veren Oksitanyalı Karharlar'dan geliyor- du ve Languedoc bölgesinin insanlanndan ("O/r"dilini konuşanlar anlamına geliyor, (yani bir zamanlann Oksi- tanyalılanndan) tüm Fransa'ya yayılmıştı. Göçmen kedi, bütün bunlan bir kitaptan öğrenmişti. Mlne Saulnier'nin "Gülün ötekiAdı"r\) yeniden okudj Fransa'ya gelmeden. 3 Paris'teki kralın yasalanna kırk yıl süren "Kathar" savaşlan sonucu boyun eğen OC ül- kesinin serüvenini anımsamak için. Mine'nin, nice bilim adamına parmak ısırtacak çalışması inanılması güç bir köprü koruyordu Fransa ile Türkiye arasında. "On üçün- cû yüzyıldan başlayarak on dördüncü yüzyılda Güney Fransa'nın Oksitanya bölgesinde etkili olmuş Kathar doktrini ile 1417'de asılaraköldürûlen Şeyh Bedreddin aras/no!a"şaşırtıcı bırakrabalık bağı kurmuştu Mıne (Gü- lün öteki Adı, 1989). Katharlann inancı ile üçuncü yüz- yılda Iran'da yaşayan Manes in yaydığı Manikeizm ve Balkanlar'da yaşayan Bogomil öğretisi arasındaki bag- lantılan, on dördüncü yüzyılda Balkanlar'da dogan Bed- reddin'deki Bogomil etkılerinı araştırmış, dünyanın dört bir yanında "yarin yanağmdan gayn heryerde, hep be- raber, her şeyi paylaşmak "isteyen insanlann evrensel ortak paydasını ortaya koymuştu. Mine Saulnier, Katharlar'ıp adlannın Yunancada "fe- miz", "an" anlamına gelen (Özal'ın anlan ite bir ilişkisi ol- madığı kestn) "/caf/7ar"sözcüğünden geldiğini söylüyor ve "Bundanyediyüzyılönce kadın-erkekeşitltğıni, inanç ve düşûnce özgürlüğünü, ortak mülkiyeti savunan; kö- teliğe karşı çıkan ve ölüm cezasını kaldıran, kul değil in- san olmayı işleyen bir öğretinin uygulayıctlannm" engi- zisyon tarafından nasıl yakılarak yok edildiğini anlatıyor. Insanoğlu, uygariıkta nice aşamalar kat etti, ama efen- dilerle kardeşliûj savunanlann savaşımı hiç brtmedi. Tarih bilincınin kediler ıçın ne denli gerekli oldugunu vurgulamaya gerek var mı? Yeşim Dorman'ın, bu gü- zel malzemeden yola çıkarak yazdığı "Kardeş Sofra- »tarihsel bir perspektifle günümüze ışık tutan bir ya- pım. Yeşim'in bu güzet oyununu Rutkay Aziz yorumla- mış. Galiba, son yıllardaki en iyi çalışması bu Rutkay'ın. Oyunu birAlevi Semah'ıyla bitiriyor Rutkay, Sıvas'ta ya- kılan ateşe "hayır" dercesine. Yeşim, oyununda tarih boyunca u yenilmişler"e bir se- lam gönderiyor. Oksıtanya'dan yola çıkarak Bedred- din'in ülkesine uzanırken bu serüvene yeni bır boyut ek- leyiveriyor. Katharlı genç rahip, Cluny manastınnın mu- hasebecisi Niko'nun eline bir tarih kitabı veriyor ve mi- lattan önceki yıllara, Roma'da ezilenlerin sözcülüğünü üstlendiği için katledilen Romah Senatör Katilin'in öykü- sünü de katryor oyuna. Niko, çağının ötesine uzanarak Seytı Bedrettin'in müritleri arasına kanşyorveonunla ay- nı yazgıyı paylaşıyor... Bedreddin gülümsedi. Aydınlandı içı gözlerinin, dedi: - Madem ki bu kerre mağlubuz netsek, neylesek zaid. Gayri uzatman sözü. Madem ki fetva bize aid Verin ki basak bağnmıza mührümüzü..." (Nâzım Hikmet, "Simavne Kadısı oğlu Seyh Bedred- din Destanı") Göçmen kedi, elinde bır kırmızı gül -oyunun kahrama- m Niko'nun elindeki gül mü bu yoksa?- Ankara'yı düşü- nüyor şimdi. Artan Erkekli'nın, Erol Demiröz'un, Ko- ray Ergün'ün ve öteki gençlerin (Yaşar, Ebru, Özlem,' Hakan, Malik, Burak, Nuri, Şebnem'in coşkulu yorum- lannı, Hakan Dizdar'ın yalın ve etkili sahne tasanmını ve hepsınden öte Yeşim'in oyunundan yükselen kar- deşlikçağnsını... Ankara Sanat Tıyatrosu'ndan (AST), "Kardeş Sofra- sı"ndan söz açınca, btr başka oyun, bir başka n'yatro gel- di aklıma. Genco Erkal'ın derlediği "Içimdeki Çığlık" da aynı temanın bir çeşitlemesi değil miydi? O da başkal- dtnyı anlatıyordu. Arna bu kez odak noktasında kadın vardı. Antigone'den, Ulrike Meinhoff'a, Jeanne d'Arc'tan Medea ya, Nâzım'ın Tanya'sından Meri- m^e'nin Carmen'ıne, Ikinci Dünya Savaşı'nın Anna Frank'ından Bosnalı Zlata'ya... özgûr Yahm ve Mehmet Uiusoy'un yönetiminde Jü- »de Kural olağanüstü bir oyun sergiliyordu. "Böyle bir oyuncu Fransa 'da olsaydı kimbilir nasıl değerlendirirdi, onu ülkesi" diye düşündü. (Onu ilk kez "Kardeş Ka- nı"nda izlemiş ve nezaman sinema yapacaksın diye sor- mamrş mıydı?) Türkiye'de tiyatro dünyasınm zenginliği ile gurur duy- du göçmen kedi, bir de "hayır" demeyi unutmamış ke- dilerin varlığı ile. Elinde bir kırmızı gül, Paris'in ışıltlı sokaklanna daldı. 14. Müzikovizyon Fuan TÜYAP'ta açıldı Kühör SenisJ- TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. ve Rönesans A.Ş. tarafından birlikte düzenlenen Multimed- ya 96 ve 14. Müzikovizyon Fuan, dün saat 11.00'de Kül- tür Bakanı Fikri Sağiar tarafından Tepebaşı-lstanbul Sergi Sarayı'nda açıldı. Külfür Bakanı Fikri Sağiar, yaptığı açı- lış konuşmasuıda TÜYAP ve onun gibi kuruluşlann ülke- nin gerek ekonomi, gerek kültür, gerekse sanat hayatında önemli bir yeri oldugunu vurgu- layarak bunlann desteklenmesi ve özendirilmesi ge- rektiğini söyledi. Çağdaşlaşma ko- nusunda büyük adımJar atmaya kararlı bir ülke olarak, devletin küçültülerek sıvil toplumungelişti- Aç*smı Kühûr Bakanı Sağiar yapn. nlmesine ve gin- şimcilerin desteklenmesine önem verilmesi gerektiğinı söy- leyen Fikri Sağiar, devletin ise kültür, sanat ve bilim ya- şantısına yönlendirici olarak değil destekieyicı olarak ka- tılması gerektiğinı söyledi. Fikri Sağiar teknolojiye, bili- me değer vermeyen ülkelerin geleceklerinin aydınhk ola- mayacağını, ancak teknolojiye bilime sahip çıkan toplum- lann ilerleyip, uygarlaşabileceğini belirterek, sanatın bilim ve teknolojiyle olan yakın ılişkisine değindi. 24 ülkenin en yeni ürün ve en yeni teknolojilerini sergıleyecekleri fuar- da, bilgi, görüntü ve ses dünyasında teknolojık ve estetik gelişmeler tanıblacak. Fuar, 28 ocak pazar günü saat 19.00 kadar açık olacak. GOSTERIMDEKI RLIVİLERII\I DEGERLEİUDIRMESI ••• • •••• •• • • ••• • Budala Dedektif Afrika'da Carrinçıton Dokuz Ay Güneş Yanıdjı Postacı Savaş ShovvGirls Suikast Çemberi ölüm ve Bakire Türk Tutkusu Yargıç
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear