22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
29 HAZİRAN 1995 SAU CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 19. yüzyılın ünlü fotoğrafçısı Nadar'm fotoğraflan, ilk kez Fransa dışında, New York'ta sergileniyor Fotoğrafta farkh bir estetikOZGEN ACAR NEW YORK - Sanat dünyasına 19. yüzyılın ortalannda imzasııu atmış Fran- sız fotoğrafçısı Nadar'ın. aralannda 15 • kendi özgün baskısının da yer aldığı, 100 kadar fotoğrafi, Metropolitan Sanat Mü- . zesi'nde sergileniyor. tnsan, Nadar'ın fotograflannı görün- ce, tarihin özgûn tuğlalan durumundaki 'fotoğrafın belgeselliği ile ister istemez bır kez daha bütünleşiyor. Fransa dışın- da ilk kez düzenlenen bu sergiyi gezer- . ken gcrçek adı Gaspard-Feüx Tburnac- .hon<l820-1910) olan Nadar'ın sadece . fotbğrafçıhgı değil, sanatçı kımliğinin ı çeşitli boyutlan da görülüyor. Ünlfiler resmi geçidi Nadar, her şeyin başında kuşkusuz eş- siz bir portre fotoğrafçısı. Stüdyosundan kımler geçmemiş ki... Baudelaire, Dore, Gautier, Nervai, Duma, DelacroK, Da- ubigny, Millet. BerHoz, RossinL. Ünlü Zarflı Pierrot fransız şairi Charles Baudelaire, Nadar hakkındaki bir yazısmda "Caniıhğı en hayretvcrk-ibiçimdeanlatankişrdiyor Metropolitan Muzesı Müdürü Phüip- pe de MontebeUo ise sergı için özel ola- rak hazırlanan ve 60 dolara (2.6 milyon liraya) satılan Nadar kataloğunda. sanat- çı hakkında şöyle yazıyor: "Smırsızener- ji, yetenek. merak dolu bir sanatçı... Fo- tografçılıgu istisnai bir estetik anlatım dü- zeyineçıkaran Nadar'ın öniinde poz ver- mek için devrin efsanevi sanatçılan ade- ta yanşmışlardı." Fotoğraf icat edildiginde Felix, 19 ya- şındaydı. O gûnlerde yazarlığa özeniyor- du. 'La Boheme'in etkisinde romantik bir yazar olma umudunu taşıyan Felix, daha sonra solcu bir gazeteci, huysuz bir karikatûrist olacaktı. 1954'te fotoğrafa merak saldı. Küçük kardeşi Adrien ile birlikte çalıştı. Fotoğraflanna attığı im- zalarda 'Nadar' takma adını kullanma- ya başladı. Soytan Pierrot Kardeşi Adrien ile birlikte dönemin ünlü mim sanatçısı Charles Debrurau'yu görüntüleyerek 'Pierrot' adlı bir soytan tiplemesini yaraftı. Pierrot tıplemesi, ser- gılerin aranan fotoğraflanndan oldu. Bu tipleme, insandaki şıirsel anlatımcılığın fotoğrafla belgelenmesi olarak kabul cdildj. Kardeşi Adrien, Pierrot tipleme- sinin altına 'Nadar Jeune-Genç Nadar' imzasını atıp karıldığı bir yanşmada al- tın madalya kazanınca iki kardeşın ara- sı açıldı. Felix, kardeşinin kendi ticari unvanı olan 'Nadar'dan yararlanma yo- luna gitmesine büyük tepkı gösterdi. Ad- nen'i mahkemeye verdi. Mahkemenin ilk aşamasını kaybetti. Bu arada Adrien, Fransız Fotoğrafçı- lık Derneği'ne üye olarak kabul edildi. Ancak mahkeme, 1957'de'gerçekvetek Nadar'ın Felix olduguna karar verdi. Ay- nı dernek, bu kez Felix'i üyeliğe kabul edecekti. Iki kardeş artık stüdyolannı ayırmış- lardı. Bir yıl sonra Adrien iflas etti. An- Şaşkın Pierrot cak Felix, kardeşinin borçlannı ödeyerek Adrien'i kurtardı. Sergide bulunan. bu dönemden 'Pierrot' ağırlıklı 15 özgün baskı, görenleri gerçekten büyülüyor. Bu 15 özgün baskı, 1855 dünya ftıannda 'al- tm madalya' kazanmıştı. lnsan. 'Pierrot' fotoğraflanna baktık- ça; 19. yüzyılın ortasında yaratılmış bu karakterdeki antatımı, 29. yüzyılın orta- sında daaynı canlılıklaalgılayacağından hiç kuşku duymuyor. Pierrot, her fotoğ- rafla kendisine bakanlann karşısına ob- jektifın belirli zaman aralığı içınde gö- rülebılen değişık bir büyü ile çıkıyor. Nadar, fotoğrafçıhğın yeniliklerinden sürekli olarak yararlanmış ve yaratmış bir sanatçıydı. 'Yapay ışık hakkı'nı 1861'de kendi adına tescil de ettirmişti. Duygular sonsuza taşımyor Adrien"den aynldıktan sonra Paris'te kendi adına açtığı yeni stüdyosu, sosye- tenin gözdesi oldu. Ünlüler, fotoğrafla- nnm Nadar tarafından çekilmesini bir onur sorunu yapar olmuşlardı. Yazar Du- mas. besteci Rossini gibi arkadaşlannın 'sadece kişiliklerini değil. duyguiannı dondurarak sonsuza taşıma becerisini gösterdiğinden' söz edilıyordu. Monet, Pissaro, Sisley, Renoir, Gtıilla- umin, Cezane ve Degasgibi ünlü ressam- lar stüdyosunda sergiler açtılar. 1889'da oğlu Paul ile açtığı ortak fotoğraf sergi- siyle 'büyük ödül'ü kazandı. Fotoğraflannın artan tecimsel değeri karşısında rahatsızlık duyan Nadar, artık stüdyosuna pek girmez olmuştu. Çok en- der kişiler için kamerasının arkasına ge- çiyordu. BunlararasındaChopin'in sev- gilisı ünlü kadın yazar George Sand ve Fransız tiyatrosunun dev artisti Sarah Bernhardt vardı. Hiç kuşkusuz bu iki ünlü kadın sanatçıya bir ayncalık yap- masının nedeni, kendilerine duyduğu gerçek ilginin büyüklüğü idi. Mesleğinin başında, genç sanatçılık döneminin bu portresi ile Bernhardt pek çok insanı bü- yüleyecekti. Nadar, stüdyosunu bir süre sonra asis- tanlannabıraktı. 1860'taelektriğinyayıl- ması üzenne Paris'in sokaklannda ve çok katlı mezarlıklannda geceleri çekti- ği fotoğraflarla büyük olay yarattı. Bu fo- toğraflan görünce, bunlann o dönemde neden olay olduğu kolayca anlaşılıyor. Balon fotoğrafçıhğı Ünlü bilimkurgu yazan Jules Veroeile arkadaşlığı, balonlara ilgi duymasınayol açtı. Hatta, 1870-71 Fransız-Rus Sava- şı'nda balonla ilk hava fotograflannı çekti. Gazeteci kökenli fotoğraf sanatçı- sı Nadar, ilk kez hava fotoğrafçıhğı ile fotomuhabirliği olgusunu da aynı anda yaratmış oluyordu. Kardeşi Adrien, 1903'te bir akıl has- tanesinde öldü. Sergide, kardeşi Adri- en'in birpsikoloğun etkisiyle çektiği in- san yüzlerinin anlatımını gösteren fotoğ- raflarda yeralıyor. Bu fotoğraflarda in- san yüzünde sürpriz, acı. memnuniyet- sizlik, dehşet ve zevk görüntüleri ger- çekten çarpıcı. Bu arada Felix de solunum yetmezli- ği, astım ve böbrek taşlanndan acı çek- mektedir. Iki kez ameüyat olmuştur. Bir doktor arkadaşının çağnsı üzenne gitti- ği bir hastanede çektiği bir hastanın 'her- maafrodit'liğini gösteren fotoğraf, tıp dünyasında önemli ilgi uyandırmakta- dır. Erkek ve kadın cinsel organlannın birlikte göründüğü bu hasta, daha sonra ameliyatla kadın olacaktır. 1886'da Na- dar, dünyanın ilk fotomülakatını gerçek- leştirir. Konusu ünlü kimyager Dr. Euge- ne Chevreul'un 100. doğum günüdür. 90 yaşında öldükten 40 yıl sonra oğ- lunun ikınci eşi Anne Nadar, kayıpede- rinin 60 bin negatifıni Fransa'nın 'Uhı- sal Tarihsel Amtlar ve SfT'ler Örgiitü'ne satacaktır. Fransız Ulusal Kütüphanesi de Nadar'ın tüm baskılannı, arşivini ve belgelerini satın alacaktır. New York'ta 7 temmuza kadar açık kalacak sergi, Fransız müzelerinin des- teği ile bu koleksiyonlardan derlenmiş- tir. Pierrot fotoğrafçL Bu sanâtın bir sözlüğe ihtiyacı varGAMZEVARIM Tekstil tasanmcısı Suhan- dan Ozay, dokuma resimle- rini 'lif sanatı" kapsamında Vakko Beyoğlu Sanat Gale- risi'nde sergiliyor. Özay, klasik goblenlerden günü- müze kadar gelen bir doku- ma türü olarak tanımladığı, son yıllarda dünyada yay- ginlasan lif sanatmın, çağ- daş kent uygarlığmın önem- li sanat dallanndan bin ha- line geleceğini düşünüyor. Viyana Tatbiki Güzel Sa- natlar Akademisi'ndedeko- ratif sanatlar ve tekstil öğre- nimi gören, yüksek lisansı- nı Prof. Rader Soulek atöl- yesinde tamamlayan sanat- çı, 1972'de Viyana Devlet Akademi Ödülü'nü aldı. Türkiye'de iç mekân ve mo- da alanında plastik baskı, batik, işleme, aplikasyon ve özgün dokuma uygulamala- n yapan Özay, halen Doku- z Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde Mo- da Aksesuvarlan Tasanmı Programı'nı yönetiyor. Ozay, dokumadaki en önemli öğenin ritim olduğu- na inanıyor ve dokuma rit- mini caz müziğiyle eşleştiri- yor: "Bu, bence ritimsel bir Tekstil tasanmcısı Suhandan Özay'm 'Lif Sanatı-Fiber Art II' başhklı sergisi Vakko Beyoğlu Sanat Galerisi'nde. olay. Bu figürler, devam et- meyen atkılaria ortaya çıkı- yor. Mor gidiyor, geri geliyor, pat di> earkasından kaba bir jüt veya kenevir geliyor. Kı- nklıklar var tasanmlanm- da. Renk benim için çok önemli. En olmayacak renk- leri bir arada kullanmak en önemli özelliğim. İkinci özel- liğim, olmayacak iki malze- mc kategorisini yan yana kullanmak." Suhandan Özay'la lif sanatı ve 'Lif Sa- nab-Fiber Art IT başlığı al- tında sergilediği yapıtlan üzenne konuştuk: - lif sanan konusunda bfl- gj verir misiniz? Lif sanatmın evrensel adı 'fiber art'. Eski, klasik gob- lenlerden günümüze kadar gelen dokuma türü. Ameri- ka ve Avrupa'da tapestry sa- natı, resimden evvel röne- sansa kadar tarihi ortaya ko- yan birtakım dokuma belge- lerini içeriyor. Bunlara, klasik dokuma olarak tapestry adı veriliyor. I.Ö. 8000 yıllanna dayanı- yor. En çok ortaya çıkmış olam, Mısır hat sanatı. Yani resimli ve figürlû dokuma- lar olarak tanımlanan doku- malann çağdaş anlamdaki soyutlaması. Yeni bir olay değil. 8000 yılından evvel var olan, o uygulamaya da- yanan dokuma sistemini, kendi sanatsal, görsel algıla- mamı bu tarzda ortaya çıka- nyorum. Lif sanatı, klasik tapestry dokumalannm günümüze kadargelen soyut çalışmala- nnı içeriyor. Ben 'duvarha- lısı* tanımını kullanmıyo- rum. Fakat halı ve kilim, bi- zim Anadolu kültürümüzde çok ağır basan bir olgu. Yurtdışında ve yurtiçinde halı ve kılim ağırlıklı gidi- yoruz. Çağdaş bir dokuma sanatına önem verilmemiş, sanatsal çalışmalar hep ikin- ci planda kalmış. Ben buna karşıyım. Bi- zim dokumalanmız, kilim ve halmın dışında müzelere sanat yapıtı olarak girme ça- basında. Bunlar birer sanat şaheseri. Artık yaygı olarak algılamamak lazım. Bunun için ben, yaptığım çalışma- lara tamamen sanatsal bir parça olarak bakıyorum. lmajlanmı, grakfıİclerimi liflerle dokuyarak veriyo- rum. Bizdeki galerilerde ancak resim ve üç boyutlu parçala- ra yer veriliyor. Tekstil, gün- lük yaşamla iç içe olduğun- dan lif sanatı bizde pek sa- nat bazında değerlendiril- medi. Ben kullandığım mal- zemeleri kendim boyuyo- nun, tasanmlannı kendim çiziyorum ve dokuyorum. - Lif sanatmın diinyadaki yerinden söz eder misiniz? Sanat olarak çok kendine has bir yeri var. Galerileri, eleştirmenleri ve bu konuda çıkan mecmualar var. Ame- rika'nın özellikle Batı yaka- sında. Seattle. San Fransis- co, New Mexico'ya kadar Suhandan Ozay, dünyada yaygnılaşan lif sanatmın, çağdaş kent uygarnğmm önemli dallanndan oJacağını savunuyor. olan şerit, dolfumacılann toplandığj bir yer. Orada da bir savaş var. Çünkü olduk- ça pahalı bir teknik. Sponsor olacakfırmalararanıyor. Fa- kat tabıi ki bizden çok ileri- deler. En eski dokuma tek- nolojisinin Anadolu'da ol- masına rağmen. diğer sanat dallannda olduğu gibi bir geri atılmışlık var. Avru- pa'da, özellikle Almanya, Polonya, Macaristan'da Bu- dapaşte ve Fransa'da Paris en eski dokuma atölyeleri- nin bulunduğu yerler. Eski, klasik goblen atölyeleri özellikle Fransa'da yaygın- laşmış. - Yapıdannızda hangi te- maiara agırhk veriyorsu- nuz? Geleneksel, yerel motif asla yok. Geleneksel doku- malann özelliği. şimdiye dek hiçbir şekilde değişime uğramamış olmalan. Bun- lar, günümüze dek gelmiş ve şimdi de yenileri yapılarak devam ettirilmeye çalışılı- yor. Beı.de geleneksel motif saplantısı yok. Ama vermek istediğim birtakım imajlar var. - Dünyada üretilen lif sa- naü ömeklerinde, kullanı- lan motifler açısıdan yerel bir karakter var mı? Polonya ve Isviçre'de es- ki, folklorik temalar hâlâ do- kunuyor. New Meksiko'da Navaho gibi bölgelerde ye- rel dokumalardevam ediyor. Bizim eski halılanmızın Na- vaho dokumalanm etkiledi- ği tartışması vardı. Butartış- malar daha çok Amerika'da oldu. Bir iki önemli yazann saptaması var. - Lausanne BicnalL lif sa- natuun günümüze dek izle- diği geleneksel dokuma ku- ramlannui kalıplaruuyıkan bir etkinlik olarak değerlen- dirili\or. Biraz bu bienalden söz eder misiniz? Lausanne Bienali, çok önemli bir kriter. 68'de ya- pıldığında bütün tekstil sa- natçılan bir adım atıyor. Hepsine, tekstil sanatlann- da doğaçlama gibi, serbest resim gibi, bır hürriyet öne- riliyor. Bugün Lausanne Bi- enali'ndeki sanat, çatılara kadar çıkan tekstil enstalas- yonlanna kaymış. tki bina arasında, çatılarda, televiz- yon antenleri arasında teks- tiller sergileniyor, uçurtma- lar yapılıyor. Oldukça hür bir baza sahip Bizim gele- neksel dokumalanmızdan kilimler, son derece geç or- taya çıktı. Önce halılar ortaya çıktı. Halılar zaten Avrupalı in- sanlann tablolannda deko- ratif eleman, yaygı, masa ör- tüsü olarak ortaya çıkıyor. Kilimler de hippi devrimin- de ortaya çıkıyor Hippilerin felsefesi ve özgün dokuma- lar, çerçeveyi yıkan bir dü- şünce sistemi... Bütün deko- ratörler de bir hippi felsefe- si ve yorumuyla yollara düş- meye başlıyorlar. Sade, ba- sit bir soyutlama başlıyor. Kilimlerimizin de ortaya çı- kışı, moda oluşu böyle. Bunlar da bir-iki yurtdışı sergisinde ortaya çıkıyor. Lausanne Bienali de 1968'de bir sempozyum ve uluslararası bir sergi düzen- liyor, boyutlan ve tekniği tespit ediyor. Böylece her- kes resim yapar gibi, çerçe- vesini yırtacak, renklerini soyutlayacak. 1968'in teks- til sanatına bakarsanız, son derece modern çalışmalar göreceksiniz. - Dokuma sanatında gete- Tiyatro sezonu ENKA f da sürüyorKfiltür Servisi - ENKA Vakfı'nca düzen- lenen 1995 Yaz Dönemi Kültür Programı Sa- nat Etkinlikleri ve Film Göstenleri, 26 ağus- tosa dek ENIC^ Vakfi Sadi Gülçelık Spor Sı- tesi'nde sürüyor. Bu yıl yedincısı uygulanan programla, sanat ve spor bırleştınlerek bir kültür hizmeti sunulması, gençlığin kültür ve sanat etkınliklerine yöneltilmesi amaçlanı- yor. Program, yıl içinde izlenemeyen, sezo- nun popüler gösterilen ve fllmlennden olu- şuyor. Etkinliklere gıriş ücreti, zorunlu gi- derlere katkı olmak üzere, vakıf bağış mak- buzu karşılığında alınıyor. Hadi Çaman-Ye- ditepe Oyunculan'nın sunacagı "Matruşka" adlı oyun 23 haziran cumartesı günü izlene- bilir. Tuncer Cücenoğlu'nun yazdığı. Belma Ozdemir, NUgün Belgün ve Hadi Çaman'ı rol aldığı oyunun yönetmenı Kenan Işık. fTÜ-rÜ Çoksesli Korolan ve Müzıkal Ji- yatro Topluluğu'nun sunacagı, Cenk Öz- türk'ün yönettiği "Yahva Kenud ve tstanbul" başhklı beş bölümlük gösteri 25 haziranda ız- lenebilir. Tiyatro Istanbul, Bemard Slade'in yazdığı "Seneye Bugün" adlı o>unu 27 hazi- randa sahneleyecek. Gencay Cîürûn'ün dili- mıze kazandırdığı ve yönettiği oyunda Nur- seli Idiz ve Can Görzap rol alıyor. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konser- vatuvan Tiyatro Bölümü, 29 haziranda Zeli- ha Berksoy'un yönettiği, Woody .41Ien'ın "lManhattan" adlı oyunuu sahneleyecek. Kent Oyunculan, IVluzaffertzgö'nun "Lüt- fen Kızunla Evlenir misiniz'' adlı oyununu 2 temmuzda sahneleyecek. Yddız Kenter'in yönettiği oyunda başhca rolleri Yıldız Ken- ter, Kadri>e Kenter, Şükran Güngör.Mehmet Birkite ve Bekir Akio> paylasıyor. Bakırköy Beledıye Tıyarrolan'nın sahne- leyeceği. Pekcan Koşar'ın yönettiği, Cevat Fehmi Başkut'un "Haayatmaz" adlı oyunu 6 temmuzda izlenebilir. Alı Poyrazoglu Tiyat- rosu 18 ve 19 temmuzda Ron Clark ve Sam Bobrick'ın yazdığı 'Şık Cina>et Palas' adlı oyunu sahneleyecek. Oyunda Bülent kaya- baş, l-evet Kazak ve Dıiygu Ankara rol alı- yor. fstanbul ŞehırTıyatrosu "Gözterimi Ka- panm Vazifemi Yapanm" adlı oyunu 5 ağus- tosta sunacak. HaMun Taner'in yazdığı oyu- nu Savaş DiDçeJ sahneye koydu. Istanbul Üniversitesi Devlet Konservatu- van Tiyatro Bölümü öğrencileri "Vişe Bab- çesi"adlı oyunu 8 ağustosta, tstanbul Üniver- sitesi Devlet Konservatuvan Yaz Tiyatrosu "Yaygara Yetmiş" adlı oyunu 10 ağustosta. "Kaç Baba Kaç"ı ıse 12 ağustosta sahnele- yecekler. Program çerçevesinde aynca 8 tem- muzda "Forrest Cump", 11 temmuzda "Maske", 15 temmuzda "Leon", 22 temmuz- da "Mavi Gök". 25 temmuzda "Açık TehB- ke", 29 temmuzda "Ucuz Roman". 1 ağus- tosta "Kata Doğanlar", 15 ağustosta "Çügm A$k", 19 ağustosta "thtiras Rüzgârlan", 22 ağustosta "Size de Çıkabilir" ve 26 ağustos- ta "Gizli Gerçek" adlı fılmler gösterilecek. neksel tekniklerin, >vni vees- ki malzemeleıie büiosmesiy- le nasıl bir kanşım oluştu? Aslında benim yaptığım bir sentez. Akdeniz mimari- sini aldım, bizim mimariyı aldim. Bir de değişik atkılı yeryaygılannı abarttım, uç- lara getirdim, kaba malze- meyle yaptım. Malzeme ve teknik olarak geleneksele yeni bir yorum getirdim. Geçen sene San Fransis- co'ya davetliydim. Orada birdizi tanıtım sergisi hazır- landı. Ben de bir koleksiyon hazırladım: 'GdenektenGe- çişler'. Tasanm konusu ola- rak bize özgü motifleri aJ- dım ve onlan kendi motifle- rimle bütünleştirdim. - Lif sanatmı çağdaş kent uygarlığmın önemli sanat dallanndan biri olarak yay- gmJaşacak potansiyeldf gö- rüyorsunuz-. Evet. Çünkü aslında 1968 Lausanne Bienali dedik, ama çok önemli başka olay- lar da var. Mesela Bauhaus okulunun kuruluşu var. Çok önemli tasanmcı ve mimar- lardan Le Corbusier var. Bu dokumalan yaptırmış önemli ressamlar var. Yurt- dışmda görüyorum, yeni ya- pılan iç mekân tasanmlann- da az ve öz eşya var. Değişik malzemeler öne- riliyor. Daha soyut mekânsal görünümlergelecek. Metal- ler, çelikJer, yani 2000 yılı- nın mimarisi ve iç mekânla- n... Dokuma, buna tezat olarak sıcak bir malzeme. Bir yerde dokumayla mima- ri özdeşleşecek. Lif sanatı- nın müzesinin olması, yay- gınlaşması lazım. Bol bol görüntüyle medyanın önem vermesiyle galerilerin kapı- lannı açmalanyla yayginla- şır. Bu sanatın görsel bir lü- gate ihtiyacı var. Bir kere sözcüğün oturtulması lazım. Halı, duvar halısı, kilim te- rimleri itıci. ALEVTILAR TAHSÎN YÜCEL Kavram Kargaşası Arada bir kızışır bu iş: Birden herkes kavram kar- gaşasından yakınmaya başlar. Kimi komünistlerin ya da faşistlerin üstüne yıkar bu durumu, kimi toplum- da bilgi düzeyinin düşmesine, kimi dilimizin yoksul- laşmasına. Ama yaşanan döneme özgü bir yozlaş- ma, yani yeni bir olgu olduğunda nerdeyse herkes birleşir. Oysa bellek ya da belge düzeyinde, ne den- li gerilere gidersek gidelim, kavram kargaşası her yerde karşımıza çıkar; hatta denilebilir ki, tüm Sok- rates söyleşimleri kavram kargaşasına son verme yolunda bir zorlu çabadır. Biliriz, terimler üzerinde bir uzlaşım yokluğudur kavram kargaşası, genellik- le de herkesin belli terimlere kendince bir anlam vermesinden, böylece terim aynı kalırken gönder- gelerin ya da gönderge aynı kalırken terimlerin de- ğişmesinden kaynaklanır. Herkes kendi bilgisinin, kendi inancının, kendi uğraş alanının, kendi dil düz- leminin, hatta neden olmasın, kendi dil evresinin içinden konuşunca, başka türlü olması da zordur. Ozgürlük, bağımsızlık, dürüstlük gibi çok yaygın sözcükler söz konusu olduğu zaman bile, çağdaş bir hukukçuyla birdin adamı, birekonomi uzmanıy- la bir felsefeci, bir çevrebHimciyle bir arsa pazarla- yıcısı aynı göndergelere yönelmez; kısacası, biraz eksik, biraz fazla, kargaşa hep sürer. Ama insanlar arasında gerçek bildirişimin olanak- sız olduğunu da söyleyemeyiz. Kişiler, karşılıklı bir çabayia, olabildiğince eksiksiz bir bildirişimin koşul- larını yaratabilir, bilim de, her birimi aynı zamanda birer tanım olan dizgesel bir terimler bütünüyle, her şeyden önce eksiksiz bir bildirişimin koşullannı ha- zırlamaya yönelir. Ancak, sorun hiçbir zaman tek yönlü değildir, ömeğin yalnızca insanlann bilgisizli- ğinden ya da kötülüğünden kaynaklanmaz, tam ter- sine, aynı zamanda, hem dilsel, hem toplumsal, hem de bireysel düzlemlerde eklemlenir. Burada daha çok dilsel düzlemde kalalım dersek, dil Benveniste'nin söylediği gibi, "kullanımı sırasın- da, tarihsel hiçbir gönderge tanımaz, bütün söyle- diklehmiz güncel bir bağlam ve her zaman eşsü- remsel olan söylemler içinde anlaşılır." Ne var ki, herkesin günceli aynı değildir, üstelik, kimi insanlar, bildirişimin gereğince gerçekleşmesini önlemek pa- hasına, işin içine ille de sözcüklerin kökenini ya da artık taşımaz olduklan anlamlan sokmak isterler. Bi- zim yan okumuştanmızda bu eğilim oldukça güçlü- dür. Kökenin araya girmesinin dilin güncel kullanı- mında bir aksaklık öğesi olması bir yana, belirsizli- ği işleri büsbütün kanştınr. Bu da bizi Türkçenin öz- leşmesintn genellikle göz önüne alınmayan bir baş- ka yaranna getirir; dilimizdeüretilmişterimlenn hem çıkış ve vanş noktalannı daha iyi biliriz, hem genel dil dizgesi içinde anlamsal ve biçimsel konumlannı belirlemek daha kolaydır. Yabancı dillerden alınmış terimlerin uzamsal ve süremsel konumlanysa başlı başına bir sorundur. Bir yabancı sözcüğü ben bir bağlamdan alınm, siz başka bir bağlamdan, ben hiç bilmediğim dillerden rastgele sözcük apartınm, siz de tutar, Ingilizceden ya da Italyancadan aldığı sözcüğü Fransızca biçimiyle aktanrsınız, sonra bi- çim aynıdır diye, göndergesinin de aynı olmasını bekler, karşınızdaki bu sözü başka bir göndergeye bağlayınca, bilgisizlikten ya da saptırmadan söz edersiniz. Ünlü iktisatçı Galbrarth, "Fransa'da libe- ral bir tutucudur, oysa Birieşik Devletler'de liberal bir adam tehlikeli biçimde soldadır" derken, bunu çok güzel belirtir. Sözcüğü biriniz Fransızcadaki, bi- riniz Ingilizcedeki anlamıyla biliyorsanız, buyurun anlaşın! Doğrusunu isterseniz, en tehlikeli kavram karga- şaian da gene yabancı kökenli sözcüklerte yaratılır. Işte şu Amerika'da başka, Fransa'da başka anlam- la gelen "liberal" ve "Hberalisme'sözcüMeri. Orneğin, Fransa'da XIX. yüzyılın ortalanna doğ- ru, "so/"u yedeğine alarak krallığın karşısında yer alır gibi görünür; ama, gerçekte yolundan saptmlmış bir büyük devrimin kalıtı üstüne çöreklenip onunla semirmiş bir kenter sınrfının başlıca savsözlerinden biri, paranın egemenliğinin savunucusudur. Bal- zac'ın ünlü kişilerinden Etienne Lousteau, "Kralcı yazartar romantiktir, liberallerse klasik" derken, bu çelişkiyi dile getirir. Gerçekten de, kurulu düzene karşı bir büyük başkaldırı akımını başlatan roman- tikler, dönemin kuşkulu solu karşısında, önce mo- narşinin yanında yer almışlar, ancak "Restauration" (1814-1830) ve "Temmuz Monarşisi" (1830-1848) dönemlerini yaşadıkça, krallık yönetiminin de ken- ter düzenine tutsak olduğunu gördükçe, gerçek so- la yönelmiş, ama "liberalizm"öen hep uzak kalmış- lardır. Dönemi en ince aynntılanna dek incelemiş bir yazar, Pierre Barberis, "Temmuzdan sonra, libe- ralizm ılımlılık denilen şeyle kanşır, iktidardadır, ik- tidara gelmiş kenter sınıfıdır" der; hemen arkasın- dan da bir yandan barikatlarda ölenleri kutsayıp bir yandan aynı barikatlarda bu ölülerte birlikte sava- şanları zindanlara süreklediğini ekler. Liberalizm kavramını bugün de sözcükler anamalcılıkla birleş- tirir, üç aşağı beş yukan "para kazanma özgühüğü" olarak tanımlarlar. Özgürlüktür hiç kuşkusuz, Fla- ubert'in Foureau'su gibi, "Namuslu adamın özgür- lüğe gereksinimi yoktur!" diyenlerin özgüriüğüdür. 1995 Türkiyesi'nde, bu sözcüğü ozgürlük anlamın- da kullanmanın, çogu kez kavram kargaşasını aşıp düpedüz kavram saptırmasına girdiğini mi söylüyor- sunuz? Siz de haklısınız, saptıran saptırana, hem de ta 1950'den beri! Kuşadası 2. Uluslararası : Jazz Festivali • Kültür Servisi- Kuşadası'nda 3 Boğa Jazz Club öncülüğünde düzenlenen 2.Uluslararası Jazz Festivali bugün başhyor. Beş gün sürecek festivale Charlie Parker'm eşi Chan Parker, ünlü saksofoncu Peter King ve rrompetçi Jean Loup Longnon onur konuğu olarak katılıyor. Kuşadası Yat Limanı Tesisleri'nde gerçeldeştirilecek festival çerçevesinde bugün Yıldız îbrahimova, yann Catia Carvalho Dörtlüsü ve Önder Focan Dörtlüsü, perşembe günü Tuna Ötenel Beşlisi ve Peter King, cuma günü Ahmet Gülbay Beşlisi ve Jean Loup Longnon, cumartesi ise Alfredo Rodriguez Cuba Altılısrmn konserleri yer alıyor. Chan Parker'ın yaşam öyküsünü anlattığı Fransızca kitabını imzalayacağı bir imza gününün düzenleneceği festival kapsamında her gece 3 Boğa Jazz Club'da jam session yapılacak. 'Seneye Bugün9 KKTC'de • LEFKOŞA(AA) Tiyatro tstanbul, Gencay Gürün'ün yönettiği, Nurseli Idiz ve Can Gürzap'ın rol aldığı "Seneye Bugün" adlı oyunu KKTC'de sergileyecek. Bernard Slade'in yazdığı oyun, yirmi beş yıl boyunca her yıl aynı gün buluşan bir kadınla bir erkeğin ilişkilerini konu alıyor. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın himayesinde Meral Tekin Birinci Eğitim Kültür ve Spor Vakfi'nın organize ettiği gösteriler 30 haziranda Lefkoşa'da, 1 temmuzda Gime'de, 2 temmuzda da Lefke'de gerçekleştirilecek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear