14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 HAZİRAN 1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 ALLECRO EVİNİLYASOĞLU Haftanın Portresi: Soprano Yelda KodaDı Bugünsaat 19.30'daAya Irini'de (Yapı ve Kredi Ban- kası Gençlik Festivali çer- çevesinde) Vekla Kodalh'yı dinlerseniz, yıllar sonra "Beno$eal995Ukbahann- da diııknıiştiııı" diyeceksi- niz. Önümüzdeki sezon La Scala'da Lucia ile perdeleri açacak. Aynı zamanda Chi- cago Lirik Operası, Paris Bastille Operası ve Salz- burg Festivali'nde sesini du- yuracak. Leyla Gencer, "Ben o yaşunda iken böyte- 9 birdenbire ürmanmamış- tım" detniş. Gencer, Kodal- h'ya hep yol gösteriyor. Olağanüstü bir sese sahıp olduğunu söyleyerek kendi- ne gûvenini de son derece beğeniyor. Onu iki yıl önce ilk din- lediğımizde tutkulu, güven- fi ve opera dünyasındaki tûm engelleri başarmayı ak- îına koymuş bir sanatçı ola- râk tanımlarrnştık. Ada- na'da dogmuş. Müzik öğret- meni olan annesi Yelda'ya ve ablasma ilk notalan öğ- fetmiş. Dört yaşında dört sesli akorlan d u y m a y a başlamış. Mandolin, flüt çalmış. tlkokulda beş yıl bo- yuncabirko- ro yönetmiş. Koroya öğ- renci seçi- yormuş, sı- riıf arkadaş- lannı yöne- öponlaraye- rtî ezgiler ça- iştmyor- rnuş. Liseyi de Adana'da bitirip Ankara Devlet Konservatuvan'nın şan bölûmüne girmiş. An- riesinin Safranbolulu, baba- shnın Kilisli olduğunu söy- lfiyor. "BİKrsinizSafranbo- hılulann sesi güzei ohır. En önemli kanıtı da I^eyta Gen- cer. Onun ailesi de Safran- Dotu'dan" diyerek, bu yöre- ye pay çıkanyor. Ankara'da aört yıl yatılı okumuş. Bu arada bestecimız Nevit Ko- dalh'mn oğhı Murat ile ev- lenmiş. Murat, hem Yel- da'ya piyanosu ile eşlik edi- yor, hem repetitörlük üstü- rte uzmanlaşıyor ve de bes- tecilik çalışmalan yapıyor. Yelda Kodallı'yı şanda yönlendiren tek bir hocası ölmuş:Mustafa Yurdakul. Viyana'ya gittikten sonra da bu sınırlar, kalıplar tamma- yan, her şeyi tartışarak, fel- sefesini araştıran hocayla çalışmasını sürdürmüş. "VTyana'da başka hoca- larla çahşmak istemedim. Leyla Cencer de yiııe arka çıkarak, başkalannı kanş- ürmamamı öğütfedi." Böy- lece Ankara "daki öğretme- ninin telefondaki yönlendir- mesini teybe alıp kendi ken- dini eğitmeyi sürdürmüş. Sanatçı ünlü Belvedere yanşmasına kahldığında 18 yaşındaymış ve 300 kişiyi elemiş, hemen Essen opera- sindanteklifalmış. 1990 yı- lında Ankara Devlet Kon- servahıvan'ndan mezun olunca, Viyana'daki yaşa- nuna başlanuş. "Hiçbir destek almadan Viyana'ya gekiik. lld yıl pa- ra biriktirmek için uğraş- ok." 1991 yihnda 3 ay Izlan- da'da çalışmış: Carreras'ın Lösemili Çocuklar Vakfı yaranna düzeniedıgi konser turnelerine katıldığında Vi- yana operası müdürlerinin dikkatini çekmiş. Şef Hottzstein'ın önensı ile Vi- yana operasına alınmış. tlk iş olarak hemen Mozart'ın Sihirii Flüt operasından Ge- ce Knaliçesi'nin aryasını söylemek için diretmeye başlamış. Viyanaoperasının müdü- rû de "tşte inatçı Türk kanı akıyor bu kmn damariann- da" diyerek kabul etmiş. Ve Yelda Kodallı, önce Viyana Halk Operası'nda, sonra da Viyana Devlet Operası'nda "büyük bir yüdK" olarak nı- telendirdigi Gece Kraliçe- si'ni başanyla sürdürmüş. Bugün, neredeyse Sihirii Flüt'ün Gece Kraliçesi uz- manı olarak Avrupa'yı do- laşmakta. "Birçok ünlü operacmm yülarca ope- ralarda kû- çfik roDer üstlenerek yavaş yavaş donığa ür- mandığını vedeçokza- tnan kaybet- t i k l e r i n l okudukça, insamn he- men büyük bir rol Ue kendini ka- nrtiamasıge- reğini akb- ma koymuş- tum", derken, kendini ka- bul ettirse bile zaman za- man kıskançlıklar sürtüş- meler yaşanmakta. Müca- deleyi sürdürecek yürek ge- rekiyor. Bir ara Viyana operasının yeni müdürü ile anlaşama- yınca kadrodan istifa etmiş. Ve ilginç olan şu kı, bu sa- vaşımlan yaşam boyu veren deneyimli sopranomuz Ley- la Gencer'den bir öğüt daha almış; "Stk dişiıri. Orada kaLSemkaybetsderbirbaş- kasını bulurlar. Öyie çok sa- natçı, öyle geniş rekabet var fcj!" Şimdi Yelda Kodallı sözleşmeli olarak aynı ope- ranın sanatçısı. Bu statü onu biraz da özgürlüğe kavuş- turmuş. Artık Avrupa'nın her sah- nesinde diledıği gibi söyle- yebilecek. Düsseldorf, Mü- nih, Paris, Torino derken La Scala'ya da prima donna rollerle çağnlmış. Yelda Kodalh'nın iki yıl önce Ce- mal Reşid Rey salonunda düzenlediği programdan bir başka koloratur soprano belki ıkı, hatta üç program yaratabilirdi. Herbiri birbi- rinden çok cambazlık iste- yen, sesin en üst sınırlarda hünerini bekleyen arya ve liedlerdi. Bu kez Yapı Kre- di 'nin Gençlik Festivali 'nde tstanbullular'a özel bir ar- mağan paketi sunuyor. Yine baştan sona soprano cam- bazlığının özelliklerini ser- gileyen aryalar. Ve de tabii ki Gece Knrfiçesinin Aryası ile başlıyor işe! 23 yaşmda İstanbul Müzik Festivali ekonomik sorunlar yüzünden bir değişim geçiriyor Festival ldnıBk mi değiştiriyor? İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nm en eski etkinliği olan Müzik Festivali, bugün diğer festivalleri doğuıma- nın onurunu yaşıyor. Sine- ma, tiyatro derken caz festi- valleri... Ancak 23 yaşına gi- ren bu festivalin kimliği ekonomik sorunlarla öncekı yıllara göre bir değişim ge- çirmekte. Artık, onca yıldır alışageldiğimiz bir dolu yüksek kaşeli sanatçı bu yıl yer almıyor. Sıra sıra resital- ler, çeşit çeşit büyük orkest- ralar, dünyanın en büyük ba- le ve dans gnıplannın sayı- lan çok azalmış durumda. Bu yıl yaşanacak en bü- yük olay kuşkusuz "Saray- dan Kız Kaçırma" operası- nın Topkapı Sarayı önünde Türk-Ingiliz sanatçılannın kanşımı ve dünyanın ünlü Mozart uzmanlan tarafın- dan oyrıanması. Daha da önemlisi, bu temsiller için yurtdışındaki sanat merkez- lerinde bilet satılmış olması. Böylece festival, başlığında- ki uluslararası sözcüğünün özelliğini ilk kez yaşayacak. Bugüne dek katılan sanatçı- lar ve çalınan besteciler de- ğişik ülkelerin insanlanydı. Ancak gerçek uluslararası olma niteliği degişik ülke- lerden gelecek dinleyiciler- le sağlanacak. Sir Charles Mackerras gi- bi özellikle opera yöneti- minde dünyanın alkışladığı bir ünlü şefin yönetimi; Ghııdebourne operası yö- netmenlerinden Aidan Lang'ın sahnelemesi; aynca gündemdekı ünlü Mozart yorumculan ile Ankara Devlet Operası korosunun katılımı ve Osman Şenge- zer'in dekor ve kostümleri, 1995 yılının bu operasını unutulmaz kılacak. Böylece 1995, "Türkoperasınınyıir olacak. Umanz bu uluslara- rası gelenek yerleşir ve bun- dan böyle her yıl dünyaca ünlü başka sanatcıların ve yabancı dinleyicilerin katılı- mıyla da genişleyerek ses bulur. Festivalin önde gelen diğer etkinliği, çağımızın büyük şefı Kurt Masur yö- netiminde New York Filar- moni gibi 153 yıllık dev bir orkestranın Istanbul'a gel- mesi. Daha önce Zubin Mehta ile dinlediğimiz top- lulugun bu konseri tarihi bir olay olarak anımsanacak. Tokyo Ya\t Çalgdar Dört- lösfi bu yılın en önemli oda müziği topluluğu. 26 yıllık biraile. Başkemancılan Ka- Çağımızın büyük şefl Kurt Masur (Solda), 153 yılhk dev bir orkestravı, New York Filarmoni'yi (üsrte) yönetecek. nadalı, diğerleri Japon. Ve Istanbul'da çalacaklan ya- pıtlar belki de festivalin en alımlı düzenlenmiş progra- mını oluşturuyor Mozart'ın Do Majör dörtlüsü; Bar- tok'un ıkinci dörtlüsü ve Schubert' in "Ölüm ve Genç Kız" başlıkli dörtlüsü. Bir başka lezzetli oda mü- ziği programı da Brahmsile örülmüş: Oistrakh ailesine, ailenin pek de yabancısı ol- mayan Ayla Erduran ile VVailter Notas katılacak. Ju- lian Bream, yabancımız ol- mayan ünlü gitarist. hem bir resital veriyor, hem de Gü- rer Aykal yönetimindeki İs- koç Oda Orkestrası nın so- listi oluyor. lskoç Oda Orkestrası'nı bir başka konserde Sir Charles Mackerras yönete- cek ve flütçümüz Şefika Kutluer Mozart'ın ünlü flüt konçertosu ile solist olacak. Festivale katılan üç büyük orkestradan biri Avusrurya- Macaristan Ha\dn Orkest- rasL Adam Fischer yöneti- mindeki üç konserden birin- deki solist tdil Biret Diğer- leri korolu konserler. The Philarmonia Chorus, tngil- tere'nin saygın bir toplulu- ğu. Bubirleşimle Mozart'ın "Taç Giyme Mess"ini ve Haydn'ın Mevsimler Ora- toryosu'nu dinleyeceğiz. Büyük korolann katıldığı yapıtlan her zaman dinleme firsatımız olmadığından fes,- tivalin her yıl böylesi kon- serlere özen göstermesi öv- güye değer. Bale ve dans grubunda Amerikan Bale Tiyatrosuyeralıyor Butop- luluğun da diğer birçok top- luluk gibi iki temsili olacak. Yol parası ödenmişken, bu ekonomik kriz içinde iki temsil. iki konser istemek akılcı bir yol. Bu yılki festi- vali Ankara Cumhurbaşkan- lığı Senfoni Orkestrası. Gü- rer Aykal yönetiminde açı- yor. Açılış konserinde ünlü piyanistimiz Hüseyin Ser- met, Ravel'in sol majör pi- yano konçertosunu çalacak. Gürer Aykal festival boyun- ca yönettiği her iki konsere de bir Türk bestecisi yerleş- tirmeye özen göstermiş, Saygun ve Rey'den yapıtlar yönetecek. Gençler ve geienekler Caz festivali ayn bir fes- tival olarak bağımsızlığını ilan etmiş durumda. Ve fes- tivalin geri kalan zamanı içinde iki ayn başlık daha var: Genç solistler, gelenek- sel müzikler. Giderek her yıl bu iki baş- lık altındaki gösteri ve din- letilerin sayılan artıyor. Genç solistler deyince, ge- nelde profesyonelliğe adım atmış, artık sesini uluslara- rası düzeyde seslenebilir ha- le getirmiş solistler değil Amerikan Bale Topluluğu da iki gösteri sunacak. bunlar. Çoğu ancak ileri sı- nıflardaki konservatuvaröğ- rencileri. Önceki yıllarda onlara aynlan üç dört prog- rama (ki öncekiler artık pro- fesyonel dünyaya adım at- mıştı) festival izleyicisi pek ilgi göstermemişti. Bu yıl daha bir müsamere havasın- da üç dört kişi birleştirilmiş. Onlar için özgeçmişlerine "23. İstanbul Festrvalinde çaldım"" övüncü ileriye açı- lan kapılar için çok önemli. Doğal ki tstanbul Müzik Festivali, Avrupa Festivaller Birliği'nin yıllardır üyesi olan saygın bir kuruluş. Bu genç sanatçılar dizisine on- lann yaşıtlan olan Avrupa- lı, Amerikalı ya da Uzakdo- ğulu gençler de çağnlsa, bir kaynaşma ortamı yaratılsa! Aynı sınıflardaki öğrencile- rin yorum yetenekleri bir re- kabet dünyası doğursa! Ge- leneksel Sanatlar çerçeve- sinde Kudsi Erguner'in "Tarih Boyu Hoşgörü" ve sultanlann gazellerinden derlenmiş programlan çok ilginç. Kudsi Erguner gibi her biri kendine özgü bir sentez arayışında olan thsan Ozgen, Necdet Yaşar ve Ru- hi Âyangiltopluluklan dışın- da, bilinen korolar yer alı- yor. Temaseçimi Geçen yıl, 22. festivalin teması Dvorak idi. Konser- ler arasındaki bu tema birli- ğine diyecek yoktu. Dvo- rak'ın bildiğimiz, bilmedi- ğimiz her çeşit yapıtını din- ledik. Bu yılki temalar ço- ğalmış. Mozart'ın Saraydan Kız Kaçırma operasının ya- ratacağı büyük etki düşünü- lerek, önce Mozart, sonra onunla etkileşen Haydn te- masal hj^tecilcr olarak başı çekmişTurcefl 500. ve Bar- tok da 50. ölüm yıldönüm- leri nedeniyle temasal beste- ciler olarak önerilmiş. An- laşılan topluluklardan pek azı bu son iki besteciye rağ- bet etmiş. TheVVallaceCot- lectkm adlı Ingilız toplulu- ğu, Türk müziğinin Batı'ya etkisini yansıtan bir prog- ram demeri hazırlamış. Fır- sat ele geçmişken, Mo- zart'ta Türk etkileri; 18. yüzyıldan bu yana Doğu- Batı müziğindeki etkileşim- ler, vurma çalgılanmızın Batı orkestralanndaki yeri; ritimlerimizin etkinliği ve akla hemen gelmeyen nice benzer konu üstüne sempoz- yumlar, açıkoturumlar, kon- feranslar düzenlenemez miydi? Uluslararası müzik uzmanlan İstanbul'da "TürkOperası"nın Topkapı Sarayı ortarrundaki görkem- li temsili ardından neler an- latırlardı acaba? Evet, istan- bul Müzik Festivali, ekono- mik koşullann biçimlendir- diği ölçüde kimlik değişi- yor. Saygınlığından, niteli- ğinden ödün vermeden geç- mesi gereken çok duyarlı bir dönem kendisıni beİcliyor. "Herşey bir yana, iyi ki İstanbul Müzik Festivali kurulmuş, iyi ki İstanbul 22 yıldan beri bu ilkyaz coşkmsunu müzikle yaşa- makta" Burası Linz6 sanal dünya'ya hoş geldiniz! MURAT SES LİNZ- Uluslararası saygınlığı oldukça yüksek olan ve kendi alanında bir 'fflc' olma niteliği taşıyan Ars Electronica Festivali, giderek konuklann katılımını te- mel alan bir nitelik kazandı. 70'li yıllann sonlannda, Avustırya'nın Linz kentine gelmeme denk düşen bu etkinlıkler dizisi, özellikle benim açımdan çok hoş bır rastlantı idi... Teknolojinın, 'demokratikteşmesine' koşut olarak, ilk Itez burada synthesızer'larla nelerin yapılabilece- ğine birinci elden tanık olmanın yanı sıra, bir kentin kültüâinün çağdaş bağlamda nasıl degerlendihlebile- ceğirt görme olanağı buldum. . Festival ilk yıllannda, Berlin (Tangerine Dream, Klaus Schulze...) ve Düsseldorf (Krafrvverk) okullan- nın yau sıra, Avrupa dışı (Tomita/Japonya) yaklaşım- lan dı içererek geleceğine ilişkin ilk işaretlen vermiş- ti. Kjeatin geloıeksel çelik üretimi dikkate alınarak, çe- llk ûEtim binmlerinde çalışan işçilerin de kahlımıy- la, oriann çalışmalan sırasında çıkan seslere synthe- sizeriarla eşl-kedilerek bir tür doğaçlama yapıbnış ve bu eser "Çelk Operası" olarak adlandınlmıştı. Bu ölay, sende deoldum olası süregelen, bizlerden bır şey- leri evrensel boyutlarda sunma kaygısını körüklemiş ve t»ı baglaıtdaki çahşmalanma ıvme kazandırarak, u Aı»BmatDn" çalışmasına neden olmuş, geçen günler- de üknci aya&nı tamamladığım üçlemeye yol göster- mişrt; Adından da anlaşılacağı gibi tam bir "Elektro- nik Sanab" festivali niteliğinde olan bu etkinlikler di- zisi , •y\ı bağlımda ABD'den önce uygulanmaya ko- nuİKiuş, ender 'Avnıpah' ışlerden bır tanesı... Vılar boyunca, dünyadaki gelişmelere koşut düşü- nenk \rs Electronica'nın hazu"layıcılan, 1995 yılı et- kinîklerini (20-23 haziran arası) "Bilgi Söylencesi*' baş T|ı altındî topluyorlar ve konuklara "Sanal dün- yayahoş gektaiz!" diyorlar. •=;stival ymericilerine göre en öncelikli güncel ko- nu, (ünyanır giderek tek bir bilgi/iletişim ağı haline geltiı bunlarn yarattığı ve yaratacagı sorunlar... Bazı dü^iaürlere iakılırsa, "B%i/lletişim Otoyahrnun top- lunave sana>ıye etkisi, zamanında demıryolu, elekt- rik ve telefonun neden olduğu toplam etkıden daha faz- la... lnternet olgusu, sanal evren kavramı, bunlann tıp- tan sanata genişlikte bir yelpazede iyi ve kötü niyetli kullanımlan da irdelenecek konular arasında... Bilın- dıği gibi lnternet olgusuna olumlu yaklaşıldığında, coğrafı. dinsel ve ulusal sınırlann ötesınde, önyargı- lardan annmış, ortak deyenimlerin tartışıldıgı bır 'etektronik toplum' söz konusu olabiliyor (uluslarara- sı bilgisayar ağı yardımı ile Çın'dekı insan haklan so- runlannınduyurulabilmesi, Güney Meksika'dakı hak- sızlıklardan, rüşvete başkaldından uluslararası boyut- larda bilgi sahibi olunması ve bu konularda sınır tanı- mayan bir tartışmanuı gündeme gelebılmesi gibi...) Diğer bir deyışle bu gelişmeler, önyargılardan ba- ğımsız "Yeni Çağ (New Age)" iletişim biçiminın ön- Laurie Anderson, multimedyal boyutta, son aşamasına erişmiş bir tekno-dûnyanın öyküsünü anlatırken, Japon dans sanatçısı Saburo Teshigavvara, aynı bağlamda bir gösteri sunacak. Son yıllann ilginç mekânlanndan biri olan "Elektronik Kahvehane"de ise kahve ve pasta tüketiminin yanı sıra 'sanal evren'in nimetlerinden yararlanılacak. koşullanndan en önemlisini de yerine getiriyor. Başladığı yıllardaki geleneğe uyarak, halkın katılı- mını sağlamak, deyim yenndeyse sıradan vatandaşın bilgisayar korkusunu ortadan kaldırmak için uluslara- rası bilgi/iletişim ağına bır tür basit oyun oynar gibi. tek bir düğme kullanarak veya yalnızca dokunarak ka- tılma olanağı var etkinlikler çerçevesinde. Çok kolay yöntemlerle 'sanal evren'e girmek. olaylann, öyküle- rin gelişmelerinı etkılemek ve bu yolla teknoloji kor- kulannı ortadan kaldırmak, bu yılki etkinliklerin ana hedefi olarak belırlenmış. Teknolojinin gerçek anlamda demokratikleşmesini sağlamanın ve bu konuda sıradan yurttaşa da destek vermenin ilke edinildiği etkınliklerde. bu yıl çok ilginç sanatçılar yer alıyor: Laurie Anderson, multimedyal boyutta, son aşamasına enşmiş bir tekno-dünyanın öy- küsünü anlatırken, Japon dans sanatçısı Saburo Teshi- gavvara. aynı bağlamda bir gösteri sunacak. Son yılla- nn ilginç mekânlanndan biri olan "Elektronik Kah- vehane"de ise kahve ve pasta tüketiminin yanı sıra 'sanal evren'in nimetlerinden yararlanılacak. Diğer ilginç bir etkinlik de, 'bilgi ya da iletişim köp- rûsü'olayı bu yıl... Linz kenti, geçen yıllarda da kent- lerarası/uluslararası boyutlarda, görsel ve işitsel ileti- şim ağlan kurmuştu. Örneğin MTV, 3SAT televizyonu konuklan anında Linz, Berlin ve diğer Avrupa kentlerindeki konuklar- la iletişime gecmiş, çagın çeşitli sorunlannı tartışmış- lardı. Bu yıl olayın kapsamı geruşleyecek ve multimed- yal bir yaklaşımla Moskova-Linz-New York iletişime geçecek. Sempozyumlarda ise özellikle aşağida sıralayaca- ğım sorulara cevaplar aranacak: Bilginin maliyeti gelecekte ne olacak (parasal olan/olmayan)? Bu işi kim(ler) yönetecek ve belirle- yecek? Burada 'dünyaköyü' ve Bırinci Dünya'nın da- yatnğı ve dayatacağı söylemler (geçmişteki Körfez krizi, tüm dünyanın görüşü olarak tezgâhlanan 'en kö- tfi adam'Saddam imajı, elden geldiğince uzatılan Bos- na krizi, ancak birkaç Batılı öldüğünde veya yaralan- dığında geçici olarak 'kötü' konumuna itıliveren Sırp- lar) bunlara gereğinde nasıl karşı konulabileceği ko- nulan (bu bağlamda Türkiye türü ülkelerin başına örü- lebilecek olası çoraplarla başedebılme olanaklannı ve bunlann irdelenmesini aynca vurgulamama bilmem gerek var mı?) ağırlık kazanıyor... Başka deyişle "ffilgi OtaN«lu"nun kullanıcılan, ege- menleri kimler olacak? Bu işin polisliğinı kımler, ne şekilde ve hangi kıstaslarla yapacak? Deyim yerin- deyse 'sanal ayakfarunız'la bu yollardaki çukurlara, engebelere takılmadan nasıl gideceğiz? Bugünlük bu kadar... Gelecek kez aynntılı bir şekilde, teknolojinin de- mokratikleşmesini, bu olgunun müzikteki ızdüşümle- rini, konunun tarihçesini (ilk 'somut müzik' yaklaşım- lannı, ilk synthesizer'ı, Vangelis'ten Ozric Tentacles'a uzanan sürecı) irdelemeye çalışacağım. En kısa zamanda görüşmek üzere... DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Beştirimiz Hiçbir yazımda, ya da söyleşimde eleştirmenlerin sanatçılarca eleştiriimesine karşı çıkmış olamam. Çünkü böyle bir görüşü savunabilmek için eleştiri- nin yaranna inanmamak gerekir. Oysa ben eleştiri- nin yaranna inanıyorum. Sanatçılann başka sanat- çılaria olduğu gibi, eleştirmenlerie tartışmalanndan da çok olumlu sonuçlar ortaya çıkabilir. Benim belirtmeye çalıştığım şu: Bir sanatçının de- ğerinin ölçülmesinde son sözü eleştirmenler söyle- mez. Bir sanatçı, eleştirmenler övdüğü için büyük, ya da övmediği için küçük değildir. Eleştirmenler, başanlı başansız, birtakım çalışma- lar, çözümlemeler, açıklamalar yaparlar. Zaman za- man sanat alıctlannın ilgilerini bazı yapıtlara çekebi- lirier. Ama bütün bunlann sanatçılann ünlenmesin- de fazla bir etkisi görülmez. Çünkü eleştirmenlerin okurları görece azdır. aynca o okurlann çoğu da ken- dileri değerlendirme yapacak kadar seçkın kişilerdir. Eleştirmen onlann önünde nerdeyse sınava girmiş gibidir. Anlıyor mu, anlamıyor mu? Sanat yapıtlarını değerlendiren, kaynağı bilinme- yen bir kamuoyudur... Kimlerin etkisiyle, nasıl oluş- tuğu anlaşılmaz bu kamuoyunun... Ote yandan bir tanıtım işini kitle iletişim araçlan üstlenip bu arada eleştirmenleri de kullanırlarsa, sa- natçının daha çok kişiye ulaşabilmesinde eleştirinin büyük yaran görülebilir. Ama bu söylediklerim, genellikJe, kitle iletişim araç- lannın desteğtyle şişirilen, olduğundan büyük gös- terilen, bir süre sonra da modası geçip sönen orta çapta sanatçılar için... Gerçekten büyük sanatçılar, birtakım sanat dışı il- ginçlikler yapıp kitle iletişim araçlannın gücünden yararlanmazlarsa, adlarını duyurmaları claha geç olur; gene de yavaş ama sürekli bir gelişme göste- rerek sağlam temeller üstünde yükselirler. Onlan kit- le iletişim araçlannın ilgisizliği de, eleştirmenlerin an- layışsızlığı da engelleyemez. Kanımca sanatçılann olduğu gibi, eleştirmenlerin de eleştirilmesinde hiçbir sakınca yoktur. Eleştiri hiç- bir durumda son belirieyici değildir, ama düşünce- lerin, görüşlerin ortaya dökülmesi açısından çok ya- rarjıdır. Özdemir Ince "Variık" dergisinin Haziran 1995 sayısında, şiirimizin, romanımızın dünyaya açıldığı- nı, çok sayıda yapıtın başka dillere çevrildiğini belir- terek eleştirimizin neden yabancılann ilgisini çek- mediğini sorguluyor. En kestirme yanıtı verelim: Demek ki eleştirimız başka ülkelerdeki okurlan il- gilendirecek düzeyde değil. Öyleyse eleştirmenlerimize şöyle diyebiliriz: Türk şiiri, romanı dünyaya açıldı, Yaşar Kemal, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Melih Cevdet Anday gibi sanatçılanmız Nobel'e aday gösteriliyor. Sizin yaz- dıklannıza ise dönüp bakan bile yok. Bu durumda, eleştirmek neyinize, siz bu dev gibi şairlere, roman- cılara "ancak hayran olabilirsiniz!" Bir süre önce Türk Yazınından Seçilmiş Eleştiri Yazılan ile Türk Yazınından Seçilmiş Denemeleraö- lı iki seçki yayımlamıştım. En azından ne kadar çok yazann, ne kadar değişik yaklaşımlarla eleştirımize, denememize katkıda bulunduklannı gösteren o ki- taplarda, bize özgü bir anlaytşı sergileyenlerin yanı sıra, başka ülkelerdeki eleştiri uygulamalanna çok yakın düşen örnekler de vardı. Öyleyse neden yabancılann eleştirimize bu ilgP sizliği? Nrtelikte bir yetersizlik mi söz konusu? 1. Eleştiri kitaplannın başka dillere çevrilmesi için, önce o kitaplarda ele alınan yaprtlann, o dillerde yay- gın olarak okunması gerekir. Örnekse Fethi Naci'nin Bir Hikâyeci I Bir Roman- cı adlı kitabının başka bir dile çevrilmesi için önce o dilde Sait Faik ile Yaşar Kemal'in yapıtlan yayım- lanmış, büyük ilgi görmüş olmalıdır. 2. Deneme kitaplarına gelince: Onlar sanat yapıt- lannı konu alabilecekleri gibi, doğrudan yaşamı da konu alabilirier. İyi deneme yazarlannın önünde ye- tersizliklerinden başka bir engel olduğunu sanmıyo- rum. Yalnız bir de söylem sorunu var. Yazının içinde oluştuğu kültür... Çağnşımlar, alın- tılar, kaynaklar, özel terimler... Ama kimi denemeyazarianmız, örnekse Mehmet Rifat, Enis Batur, Ozdemir ince, Hasan Bülent Kahraman Batılı ülkelerdeki deneme söylemine hiç de uzak değiller. Yazıları başka dillere çevrilse yadır- ganmaz sanınm. Yabancı dergilerde de pekâiâ ya- zabilirler. Aynca Tahsin Yücel'i, Nedim Gürsel'i de unut- mayalım. Biliyorsunuz, onlann eleştirel çalışmalan Fransızca olarak da yayımlanıyor. Açidıava'da BulutsuzJuk Konseri Buhıtsuztuk Özlemi, B Kültür Servisi- 16 Haziran gecesi Açıkhava Tiyatrosu'nda vereceği 'Yaşamaya Mecbursun' adlı konsere hazırlanıyor. Saat 21 OO'de başlayacak konserde eski ve yeni bestelenni seslendırecek grup yaklaşık 25 parçalık konser repertuvannı kayıt edecek ve istenilen kalite elde edilirse bunlan bir 'unplugged albüm'de toplayacak. Biletleri (100 bin TL.) Atatürk Kültür Merkezi ve Açıkhava Tiyatrosu gişelerinde, Vakkoramalar'da ve büyük kitapçılarda satılan konsere Bulutsuzluk Özlemi şu kadroyla çıkacak: Nejat Yavuşoğullan (gıtar ve vokal), Sina Koloğlu (kuyruklu piyano), Akın EWes (gitar), Murat Tükenmez (bass), Ohangir Bıyıkoğlu (dâvul), Murat Kargıh (vurmalı çalgılar). Aynca Moğollar"dan Serhat Ersöz de Hammond orguyla Bulutsuzluk Özlemi'ne eşlik edecek. Kadıköy Anadolu Usesi'nde DeH Dumrur • Kültür Servisi- Güngör Dilmen'in yazdığı, Melahat Özay'ın yönettiği "Delı Dumrul" adlı oyun yann saat 20.00'de Kadıköy Anadolu Lisesi'nde izlenebilır. Kadıköy Anadolu Lisesi öğrencılennin sahneye koyduğu oyunda başlıca rolleri Emrah Vırlan, Seda Taşkın, Eser Bayram, Kurtul Gülenç, Esra Güney ve Eser Bayram, Sinem Ülgen, Nevnız Sümer, Ayhn Gürses, Şeyma Karahan paylaşıyor. Oyunun kostümlerini Havva Tortop, ışıklannı ise Fuat Keçelı ve Emre Gürkan gerçekleştirmiş. Piyanist Michelangeli öldii • LUGANO (AFP) - Italyan piyanist Arturo Benedetti Michelangeli, Isvıçre'nin Lugano kentinde birsüredir tedavi görmekte olduğu hastanede öldü. Italyan orkestra şefı Carlo Maria Gıulıni, sanatçının ölümü üzerine Roma'da yaptığı açıklamada "O, dünyanın en büyük piyanistiydi, benzersiz ve taklit edilemez bir sanatçıydı" dedi. Italya'nın kuzeyinde, Orzinuovi'de doğan Michelangeli 20 yıldır Lugano yakınlarında yaşıyordu. Aksanafta 'The Wages of Fear' H Kültür Servisi-Aksanat'ta bugün saat 12.30 ve 17.30'da Henri- Georges Clouzot'nun "The Wages of Fear" adlı filmı Fransızca orijınalinden Ingılizce altyazılı olarak laser- disc'ten büyük ekranda gösterilecek. Filmın başrollerini Yves Montand ve Charles Vanel paylaşıyor. Aksanat'ta yann ise saatt 12.30 ve 17.30'da Schubert'in "Senfoni no. 9- The Great"ı laser- disc'ten büyük ekranda gösterilecek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear