Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 9MAYIS1995SALJ
12 KULTUR
Gençlere yeni alan:
Kağıt işler sergisi
CANAN BEYKAL
Mısırliların papırüsünden sonra
Çinliler. bızım bugün bıldiğimiz kâğı-
dın buluculandırlar. Çinliler. bu yeni
buluşlannı büyük bır titizlıkle sakla-
maya çalışmışlarsa da Batılılar, yine
de bu Çin icadım 8 yüzyıldan itibaren
kendi ülkelerine taşıyıp, vaymayı ba-
şarmışlardır.
O zamandan beri gerek günlük ya-
şamımızda gerekse sanatsal çalışmala-
nmızda tükenmez olanaklanyla kâğıt.
vazgeçilmez bır araç olmuştur. Japon-
lar, çok özel usüllerle ürettiklen kâğı-
dı olaöanüstü sanatsal anlamda kul-
şaklığı ya da sertligiyle, renkli ya da
renklendirilmeye elverişli oluşuyla,
eğrilip bükülebılme. katlanıp kesile-
bilme, doluluğu taşıyıp boşluğu ken-
disiyleoluşnırabilmeözellikleriyle kâ-
ğıt, tekniğın bu denli gelişmesine kar-
şın hâlâ sanatın en vazgeçilmez mal-
zemesı olmayı sürdürmektedir.
Kâğıdın bütün bu özellıklerinin ya-
m sıra son derece ekonomık oluşu da
sanat yapımının kâğıt üzerine yoğun-
laşmasına neden olmuştur. Ülkemizde
bunu dikkate alan îstanbul Resim ve
Heykel Müzeleri Derneği yöneticıle-
rı. geleneksel olarak sürdürdükleri
'Günümüz Sanatçılan Sergisi'nın \a-
lanmışlar. hatta Picasso'nun kolaj ça-
lışmalanndan çok çok önce Waka tar-
zındaki şiirlerini renkli kâgıt kolajlar-
la süsledikieri zeminler üzerine yaz-
mışlardır.
Bir kâğıt kırptntısının resim yüzeyi-
ne yapıştınlmasıyla başlatılan sanat-
taki yeni devrim. bu klasik resim mal-
zemesini, yeni deney malzemesi duru-
muna getirmiş ve Picasso'nun bir res-
mine yapıştırdığı gazete kâğıdı; kola-
jın, giderek asamblajın ve kâğıt hey-
kellerin doğmasına neden olmuş, kâ-
ğıt da bugün klasik kolaj malzemesi
olarak sanat tarihi içinde yerini alıştır.
Son derece zengin kâğıt üretiminin
yanı sıra kâğıdın tükenmez olanaklan
düş gücünü kışkırtan. deney olanalda-
n sağlayan özellikler sunar; organik
dokusuyla. sıcaklığı, esnekliği. yumu-
nı sıra yeni bır etkinlikle genç sanatçı
adaylanna bir olanak, bir zemin daha
hazırlamayı düşünmüşlerdır.
llki 24 nısan-6 mayıs tarihlerinde.
müzenin Osman Hamdi Salonu'nda
gerçekleştırilen 'kâğıt işler' yanşmalı
sergisi 30 yaş sınırlamasıyla gençlerin
yaratı, deney ve düş güçlenni kışkırt-
mayı, desteklemeyi ve değerlendirme-
yi amaçlamaktadır.
Dernek Başkanı Leyla BeUi, amaç-
lannın. 'genç yarahcılığa yeni bir zemin
daha hazırlamak' olduğunu belırtır-
ken derneğin iki sanatçı üyesi Tomur
Atagök sergiyi düzenlemış ve Mer-
yem Ancan serginin afiş ve davetiye
tasanmını üstlenmişlerdir. Görülen
odur ki: gençler için bir fırsat daha ha-
zırlanmış ve onlann yeni yaratılan için
zorianan maddi olanaklanna uygun
son derece ekonomik malzemeyle dü-
şünmelenne bır zemin oluşturulmuş-
tur.
Her ne kadar bu yıl ilki gerçekleştı-
rilen 'kâğıt işler' sergisine katılım; ya
gerekli duyurulann yeterli yapılama-
masından ya da gençlerin bu sergi ko-
nusunda başlangıçta çekingen davran-
malanndan dolayı. daha çok Müze
Derneği'ne devam eden öğrencilerce
sağlanmıştır. Kentin iki üniversitesi-
nın güzel sanatlar fakültelerinde oku-
yan ya da yeni mezun olan genç sanat-
çı adaylannın profesyonelliğe adım
atacakları çalışmalannın bu sergide
bulunamayışı yukanda belirttiğim ne-
denlerden ötürü olsa gerek.
Umut ediyorum ki ikinci
'kâğıtişler' sergisi, tıpkı 'Gü-
nümüz Sanatçılan' sergisi
gıbi gelenekselleşir; gençler
kendıleri için hazırlanmış
olan bu fırsatı ve bu alanı de-
ğerlendirmek için kollannı
sıvarlar.
Göreceklerdirki kâğıt, hâ-
lâ tükenmez bır deney mal-
zemesıdır, inanılmaz yaratı
olanaklan sunacaktıronlara.
Sergide jürinin hazırladığı
rapora göre, kâğıdın gele-
neksel anlamda kullanırruna
uygun, yani; kâğıt üzerine
yapılmış resimler ile kâğıdın
doğrudan bir sanatsal çalış-
ma malzemesi olarak kulla-
nımına uygun işler bir arada
değerlendinlerek ödüllendı-
nlmiştir.
Buna göre daha önceki ba-
zı sergilerden de anımsadı-
ğım \e sürekli olarak kâğıtla
düşünen Hakan Pehlivan,
Antakya'dan gönderdiği yapıtıyla ba-
şan ödülünü kazanmıştır. Hakan Peh-
livan, üzerlerini ruloyla boyadığı kâğıt
konılerini yerleştirmeyle sunmuştur.
Hakan'ın yanı sıra ZeynepErgin ve
Fatma Binnaz Akman başan ödülüy-
le değerlendirilmişlerdir. Zeynep, da-
ha önceki dokusal ve derinliğı boya
katmanlanyla araştırdığı çalışmalann-
daki tarzını, bu kez yeni bir materyale
aktarmıştır. Zeynep'in serginin dikkat-
leri çeken bir diğer yapıtını tasarlamış
olduğunu görmek beni de aynca se-
vindirmiştir.
Fatma Binnaz Akman, hazrrladığı
bir abaküse tuvalet kâğıt rulolannı asa-
rak oyunsu bir muziplik sunarken ge-
lecekteki genç sanatçılann kâğıtla ne-
lertasarlayabileceklerini düşlemek de
hayli heyecan verici olacaktır.
Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü alan Osman Hakan A:
'Kitabım, şıirin
hasret burcunda...
PELİNÖZER
Behçet Necatigil Şiir Ödülü'ne bu
yıl "Gül Odası" adlı kitabıyla Osman
Hakan A. değer görüldü. Kitabının
'Ben' başlıklı ilk bölümüne Necati-
gil'in "Ben, bana bep bu/gün'ü haOr-
totir* dizesiyle başlayan Hakan A., us-
talanndan NecatigiFi "Turk Şiiri de-
nen o büyük vederin deltanın, ana kol-
kanndan, ana damaıianndan biri" ola-
rak tanırnlıyor.
Son kitabı "Gül Odası"nı, Necatigil
Ödülü'nü alması nedeniyle, daha ay-
ncalıklı bir yere oturtan Hakan A., bu-
nun. -şiirimizin ustalanna olan bir bor-
cu ödemenin getirdiği rahatlık \e iç hu-
zurunun doğal bir sonucu" olduğunu
söylüyor. "Gül Odası"nın, ilk iki kita-
bı "Göç ve Ölüm Şarkdan" ve "Yol
Şarlulan"nı tanımlayan bir kitap ol-
duğunu düşünüyor.
Bu kitabın "şiirin hasret burcu"nda-
ki bir kitap olmasını uman Hakan A.
ile bir söyleşi yaptık:
- Behçet Necatigil'in Türk şiirindeki
yeri nedir sizce?
Şıınmızi, eski ve yeni Türk Şiiri ola-
rak kabaca ikiye ayırmak mümkün.
Tıpkı eskı yazı (Osmanlıca) ve yeni
yazı (Türkçe) gibi. Ben Yataa Kemal
ve Ahmet Haşimı. Yeni Türk Şıiri'nin
başlangıcındaki iki büyük şans olarak
görürüm. Bugün bu iki ismin yanına,
bir isim daha ko\ mam istenseydi ben-
den: bu ısim hiç şüphesiz Behçet Ne-
catigil olurdu.
Ama. 'yekpare', parçalanamaz bir
Türk Şiiri "nden bahsediyorsak: ''Beh-
çet Necatigil üpkı Yunus. Me\lana, Ba-
kı, Necati, Nef i. Nedim. Fuzuli. Şeyh
Galip. Yahya Kemal. Ahmet Haşim,
Ahmet Hamdi Tanpınar, Asaf Halet
Çelebi, Oktay Rifat, tlhan Berk, Hıl-
mi Yavuz gibi, Türk Şiiri denen o bü-
yük vederin deltanın. ana koUanndan,
ana damarlanndan biridir."
- Ödül töreninde "Ben Necati-
gil'im" demiştiniz. Behçet Necatigil şi-
irinin sizin şiirinize etkilerinden söz
eder misiniz?
Bır *şiir", yatnızca o şairlenn yazdı-
ğı şiırlenn bir toplamı olarak algılan-
mamalı. Bir şainn "şiir'i. genelde 'Şi-
ir Sanatı". özelde kendi "şiir"ı üzeri-
ne söyleyıp yazdıkları ile bırlikte etki-
ler kenûinden sonra gelenleri. Necati-
gil, bu has şaırlerden biridir.
Necatigil'in "Yaz Dönemi", "Ara-
da", "En/Cam" ve *Kareler"deki şi-
ir serüvenini oldukça önemlı bulurum.
Dahası onun bu kitaplardaki deneyim-
lerinden çok ciddi bir biçımde etkilen-
mişimdir. Onun "Yaz Dönemi"nden
önceki şiirlerini 'inkâr'etmesi, "Kare-
ler"in bir 'Açık Yapıt' olarak görülme-
si muhteşemdir.
- Başlangıcından bugüne şiirseriive-
ninizden söz eder misiniz?
Lise yıllannda Attila İlhan'ın yaz-
dıklanna benzeyen şiirler yazardım.
Üniversite yıllannda pek çok ustayla
tanışma şansım oldu. Can Yücel, Tur-
gut L yar, Edip Cansever, Kemal Özer
vedahabaşkalan...
Ama benim şiirimdeki asıl büyük
dönüşüm, 80'li yıllann başında Hılmi
Y'avuz'la başladı. Hılmi Yavuz'la be-
nim aramdaki usta-çırak ilışkisine ben-
zeyen bu ilişki. şiinmle birlikte haya-
tımı da değiştiren mutlu birtesadüftür.
Yine aynı yıllarda. Vural Bahadır Bay-
nl'la tanışmam ve onunla birlikte Şiir
Atı'ndaki yolculuğumuz; sonradan
Seyhan Erözçelik, Haydar Ergülen, Ali
Günvar ve diğer şair dostlanmızın bi-
ze katılmasınının; hem hayatımın, hem
de şiirimın zenginleşmesine olumlu
katkılan olmuştur.
- Şiirlerinizde sözcüğün, giderek he-
cenin olanaklannı araştıran şiirler ya-
nyorsunuz. Sözcüğün bölünerek zen-
ginleştiğini kanıtlar gibisiniz...
Aslında yapmak ıstediğim tam ola-
rak bu değil. Kelımeleri yalnızca bana
ait olduğunu sandığım bir biçimde,
noktalama imleriyle bölmeye çalışma-
mm bır kaç tane nedeni var. Bunlann
ilkı benim şiinmin 'semantik1
yapılan-
masıyla ilgilidır.
Bu söylemiş olduğunuz şeyi, benim
şıirimin tasanm öğelerinden yalnızca
biri olarak görmelisiniz. Şiirimin bi-
çimsel yapısını etkileyen, ritmle ilgili
bir durumdur bu.
Aynca Necatigil'in "Kareler"de
yaptığına benzer. anlanu 'okuma'ya
bağlayan bir etkinliğin başka biçimi
olarak da düşünebilırsiniz bunu.
- Miizik ve Divan Şüri'nin, şiirinize
dolav lı da olsa etkilerinden söz edebili-
riz_.
Geleneğe bağlanmaya çalışan bir şi-
ir yazmaya çalıştığım düşünülecek
olursa. şiirimin Divan Şiiri ile kurdu-
ğu ilişkiler üzerinde durmak kaçmıl-
maz olacaktır. Bu dönemin şairleri, Di-
van Şüri'nin bütün şiir yazma biçim-
lerini, 'mecaz','mana've 'söz' sanatla-
nnı bilmek zorundaydılar ve ensele-
rinde bu bilgilerle yazılmış 'kusursuz'
eserlerin soluğunu hissediyorlardı.
Şüphesiz bugün bizler birer 'IMvan'
şairi değiliz. Ama onlann buluşlann-
dan ve şiirtekniklerinden yararlanabi-
leceğimiz koskoca bir okyanusun mi-
rasçılanyız. Batı müziği için. yirmin-
ci yüzyıl bir deneyler çağıdır. Bu çağ-
da müzik dili ve grameri yenilenjr ve
aynı anda birden fazla tonalitenin kul-
lanılmasına başlanır. Bununla da ka-
lınmaz. tonalitenin düzeninden aynlı-
nır, ritmler 'üstüste* ve a>Tiı anda kul-
lanılmava çalışılır. Bu. yirminci yüz-
yıl Batı Müziği için, belirli bir düzene
bağlı olmayan 'özgür' bir 'yaa' oluş-
turmak gibidir. Bu anlayışa yakın
ürünleri nedeniyle sozün burasında tl-
han Usmanbaş'ın çalışmalannı anmak
ısterim. Aynca Türk Müziği'ndeki
'Saz Semaisi'. her an değişik karakter-
ler kazanabilmesi özelliğiyle, hep dik-
katimi çekmiştir.
- "Ben, O ve Biz" adlı üçbölümden
oluşan kitabınızda; Necatigil, Rılke ve
Hilmi Y'avuz'dan alıntUarla başlıyor
her bölüm. Kitap içinde de pek çok
alındya rastbyoruz. Bu, bazı şairlere ve
yazarlara saygı duruşu mudur?
Haklısınız, böyle de düşünülebilir.
Bir açıdan öyledirler. Tabii bu alıntı-
lann başka nedenlerinin de olduğunu
eklemeliyim. "Gül Odası", "Baa şa-
ir veyazarlarla'' teke tek yapılan, "Giz-
li" konuşmalann ardından, "Onlar"a
söylenmiş şiirlerden oluşan bır kitap.
Dolayısıyla "Gül Odasf'ndan 'On-
lar'ın metinlerine. ya da 'Onlar'ın me-
tinlerinden "Gül Odası"na yapılan
göndermelerin ve 'Benim'le 'Onlar'ın
arasındaki konuşmalann yeraldığı gö-
rünmeyen 'SözSandığı'nın, 'Goriinen'
anahtarlan gibidir bu alıntılar.
Formlann
imparatoruKühür Servisi- Romen asıllı ünlü
Fransız heykeltıraş Constanrin
Brancusi'nin bir yüzyıla damgasını
vuran heykelleri Paris'te. Centre
George-Pompidou'da sergiteniyor. 14
nisanda açılan sergi 21 ağustos tanhine
dek sürecek ve ölümünden 38 yıl sonra
bu büyük ustanın gençler tarafindan da
tanmmasını sağlayacak. Fransız Le
Monde gazetesinin kültür sayfalannda
bu sergıye iki tam sayfa aynlmış.
Genevieve Breerette yazısında.
Brancusi'nin Fransa'da ilk kez
böylesine görkemli bir retrospektifinın
düzenlendığını söylüyor: "YüzJerce
heykeiin yer akiığı bu sergiyi Fransızlar
yıllardır beklivordu. Brancusi geniş
kitkler tarafindan tanınmasa da
modern heykeiin en önemli isimlerinden
biri olarak anılıyor bugün sanatçı ve
sanatseverler tarafindan. Margit
Rowell'in ilk, belld de son kez
düzenlediği sergi oldukça kapsamb ve
heyecan verici."
Beaux Arts dergisi de Brancusi'ye
geniş yer ayırmış nisan sayısında.
Eltsabeth Verdenne'in yazısı sanatçının
yaşamına ve yapıtlanna ayna tutuyor.
Bu yazıdan bölümler sunuyoruz: Savaş
sırasında Brancusi'nin en önemli
yapıtlannı satın alan Peggy
Guggenheim. Montparnasse'da bulunan
sanatçının atölyesini şu sözlerle
tanımlıyor:
"Brancusi'nin atötvesi bir çıkmaz
sokağa benzer. Dev boyutlardaki
heykeUeıie dolu inanılmaz derecede
bü>ük bir atölye... Bir mezariığa da
benzetilebilir bu atöKe. ancak hevkeller
mezarlıklann üzerinde sergilense çok
daha büyük önem kazanuiardı. Bu
büyük atöhenin yanı sıra bir de küçük
odası vardır Brancusi'nin. Bu odanın
ortasında. sanatçının bronz çalışırken
kullandığı aletltri ısırmak için bir ftnn
bulunurdu. Aynı katta kendine ait
oldukça mütevazı de bir odası vardı.
Her taraf çakşmasından dolav ı. bevaz
bir dumanla kapuydı. Brancusi keskûı
solgun bakışlı. ufak tefek sakallı bir
adamdı: Bir bUge ve kumaz bir köytü
kanşunı..." Bu metin Brancusi "yı
anlamak için oldukça önemlıdir.
Buradan yola çıkarak onun asıl
atölyesinin birden fazla atölyenın
birleşiminden oluştuğunu görüyoruz.
Yaşamının sonlanna doğru Brancusi.
beş odayı birleştirdi. Tüm atölyeye
egemen olan beyaz renk. her yeri
cilalayan bitmek bilmez kıreç tozu.
beyazlaşan sakalı. beyazlaşan giysileri,
beyazlaşan kedisi... Camlarda
duvarlarda hiçbir şe> yoktur. vahşi bir
şekilde dagılmış bir heykel ormanı
görünümündedır ortalık.
Brancusi, atölyesinin kendisine pek çok
olanak tanıdığının farkındadır. Bu
atölye sayesinde mekân içinde bır
düzen yaratabılır, hareket ettirdiği
heykellerle yeni hevkeller üretir, onlan
birbırinden ayınr. yerlerini değiştirir,
zaman zaman da birbirinin yerini
tutabilen he>kelleryaratır. Böylece
atölye düşüncelerinin yoğunlaştığı bir
mekâna dönüşür. 1921 yılmda IVfan
Ray. Brancusi "ye bır fotoğraf makınesi
hedıye eder ve sanatçının yaşamının
değişmesine neden olur. Bu eğilimi
bize Brancusi "nin 'kaide' ve 'heykel'
arasında fark gözetmemesinin
nedenlerini de ortava çıkanr. Sunuluş
biçimleri ve çevre düzenlemesiyle
çekilen fotoğraflar atölyeyi çok özel bir
yere dönüştürür, böylece çok başanlı
bır tanıtım yapılır. Heykeller derinlik
kazanır. kendi ıçlerine kapanır. Oval,
spiral. küp. silindir. üçgen...
Sanatçının yaratısında önemli yere
sahip olan tüm formlar, kariyerinin
başında Paris'te doğar. 1907 yılında az
bulunur bır teknıkle yarattığı heykeller,
ortaçağdan sonra unutulmuş ancak o
günlerde bunun modern bir üslupla
birleştirilebıleceğini kanıtlayan
yapıtlardır aynı zamanda. Picasso gibi
sanatçılann tersine Brancusi'nin
yapıtlannı sınıflandırmak oldukça
zordur. Zamana bağlı olarak
tasarlamadığı yapıtlannda Brancusi
sürekli olarak form ve temalarda
sadelilığe özen göstermiştir. 30 yıla
yayılan serilerinde sonu olmayan bir
duygunun peşinden gitmiştır sanatçı.
Parlak, sakin ve sonsuza doğru kanat
çırpan bir kuşun heykelini yapan
Brancusi, "Ben kuşun değil, uçuşun
heykelini yapüm" der bır gün. Brancusi
her zaman yapıtlannın kaynağının
raslantıda değil. malzemenin içinde
saklanıp kalmış köşelerden ortaya
çıktığını savunur.Bu bakış açısı o
dönemdekı Pansli avangardlara özgü
acı değıldir. Sanatçı, o dönemin
minimalistlerinden nefret ettıği de
açıktır. Onun şu sözleri onun sanat
anlayişını oldukça net bir biçımde
açıklar: "Nesndlik. insanı kızdıracak
derecede zor sorunlan çözmek ve farkh
formlan tek bir form içinde
birteştirmekrir."
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
n
"Neyyork'ta Türk
Paviyonu
30 Nisan 1939 pazargünü, Yedigün dergisinin 322.
sayısında saptandığı gibi, "Nevyork"ta bir sergi açı-
lır. "Amerika isiiklâli"n\n yüz ellincı yıldönümüne rast-
layan büyük sergiyi "Cumhurreisi Roosvelt" açmış-
tır.
Amerika'nın kara, deniz ve hava kuvvetleri bando
mızıkalı bir geçıt töreni yaparlar. Altmış yabancı ülke-
nin seçkin temsilcileri de, milli kıyafetleri ve bayrak-
larıyla bu törene katılırlar. Amerikan halkı coşkun al-
kışlarla geçit törenini izlemiş ve törenden pek mem-
nun aynlmıştır.
New York sergısınde bir de "Türk paviyonu" açıl-
mıştır. Yedigün artık haftalar boyu, Türk pavyonunun
Amerika'daki başansından, Amenkalılar üzerindeki
etkisinden uzun uzadıya söz açacak, bundan milli gu-
rur duymamız gerektiğini belirtecektir: Pavyon şark
mimarisi tarzındayapılmıştır. "Buranın sergide birçok
ziyaretçi çekeceği" tahmın olunmaktadır. Aynca 24
Temmuz sergide "Türkgünü" ilân edilmiştir.
Amerika'dan çok geçmeden öteki fotoğraflar gelir
ve yayınlanır: Büyükelçımiz kürsü başında nutuk söy-
lemekte: sağındasolunda, besbelli OlgunlaşmaEns-
titüsü kökenli, stilize milli kıyafetler giymiş, her biri aşı-
n güler yüzlü genç kızlanmız durmaktadır. Bu milli kı-
yafetlerimizin Avrupa ve Yeni Dünya modasının be-
ğeni ölçütlerine göre yeni baştan biçimlendirilmiş ol-
duğunu söylemeye gerek yoktur. Bir başka fotoğraf-
ta "banş timsali olan güvercinlerimiz" pavyonun bah-
çesınde, duvar üstünde, dalgın dalgın durmaktadır-
lar. Beyaz güvercinlerin Amerika'ya yurdumuzdan
götürülüp götürülmediği açıklanmamıştır.
iç mekân fotoğraflarındaysa, "Devlet Paviyo-
nu "nda "Milli Şef'in güzel bir büstü" görülmekte; bir
başkasındaysa, "Asya ile Avrupa'yı birleştiren Tür-
kiye" denilerek, hayli kaba, sıhhat ve kabalıkta ben-
zeri örneklerini İkinci Dünya Savaşı Almanya'sında
bol bol göreceğimiz çıplak bir erkek heykeli saptan-
maktadır. Ne var ki, örf ve âdetlerimiz gereği olacak,
dev cüsseli heykeiin mahrem organı estetik orantı
dışı tutulmuştur.
Sergideki pavyonumuzun süksesi noktalanacak
gibi değildir. Türk pavyonu "yüz binlerce" kişi tara-
findan her gün ziyaret edilmektedir. Bütün izleyiciler,
ziyaretçiler "fotoğraf montajları" aracılığıyla "yeni
Türkiye'nin içtimaîhayatı"n\, kürtür etkinliklerini öğ-
renme fırsatı bulmaktadırlar.
Yeni bir hafta, Yedigün'ün yeni bir sayısı: Bu kez fo-
toğrafta bir "fotoğraf montajı" görülmekte. bize gö-
re sol üst köşede "Towards Democracy" yazmakta-
dır. Demokrasiye doğru -o zaman da- giden Türki-
ye'de, Atatürk karatahtada Latin harflerini göster-
mekte, milli şef ismet inönü saçlanna beyaz tafta
kordela iliştirilmiş bir kız çocuğunun yanağını okşa-
makta, geleceğin Cumhurbaşkanı Celâl Bayar'sa
birtakım şapkalı, boneli hanımlarla bir şeyler konuş-
maktadır...
New York'taki sergi için Inhisar Idaresi nefis likör
ve tütünlerini göndermiştir. Şekerci Hacı Bekirzade
Muhittin dünyaca meşhur lokumlannın ambalajıyla
bizzat meşgul olmakta, ilgili alıcıya izahat vermekte-
dir. Amerika'daki Türk lokantası her gün nefis Türk
yemekleri hazırlamakta. bunlar ziyaretçilere taze ta-
ze sunulmaktadır. "Hereke'nin güzel seccadeleri,
Kütahya'nın çinileri, Erzurum ve Eskişehir taşlann-
da mamul her nevi güzel işler, Kızılay'ın elişi kadın
eşyalan..." hepsi sergilenmektedir. Etibank pavyo-
nundaAmerikairiarınticarıilgisinesunulmuşmaden-
lerimiz gözler önündedir. Nihayet altın ve gümüş, el
yapımı kuyum eşyalan vitrinlerdedir...
Bugünün bakış açısıyla okunduğunda -deyiş ye-
rindeyse- nostaljik bir ironiye bunca açık bu bilgiler,
heyecanlar, fotoğraflar, bir yandan da yürek yakıcı,
geçmiş göçmüş umutları, özlemleri, özenışleri akla
getiriyor. Türkiye o zamanlar genç bır cumhuriyettir.
Batı dünyasında saygınlığını korumakta, gelecek için
batıyla tecimsel ilişkiler hayali kurmaktadır. Her biri
belki de ayn bir iyi niyeti temsil eden o Sümerbank'lar,
Etibank'lar, Inhisar Idareleri dünya piyasalarında yer
alacakları günü, besbelli, sabırsızlıkla beklemekte-
dir.
Gelgelelim elli. elli beş yılda bu rüya çöker. 1lerle-
me adına düşlenmiş bütün tasarılar batkıya uğramış,
o günün genç Türkiye Cumhuriyeti de bugünün çık-
mazlar içindeki hazin ülkesine evrilmiştir. Değişme-
yen tek şey, Avrupa ve Yeni Dünya karşısındaki, o ka-
dar acıklı kompleks tutumdur: Türkiye ille kendini be-
ğendirme çabası içındedir. Bunu yaparken de. öz
kültürünün değerlerinı kendi hayatından apar topar
kovmakta, sözkonusu değerleri turistik eşyaya dö-
nüştürmektedir. Kimin, hangimizın evinde Kütahya çi-
nisi var bugün; akide şekerine ne oldu; Kızılay'ın eli-
şi kadın eşyaları nerede... Hepsi bırçırpıda ithal ma-
lı porselenle, lolipop şekerle, makina işi kadın eşya-
ayla yüz yüze gelerek sönüp gitmiştir.
Olup bitene teknoloji çağının zorunlu sonucu diye
bakmak, Türkiye'de uzun yıllardan ben, pek kendi-
ne özgü bir ilericilik sayılıyor. Öyle bakmadığımı şu sü-
tundan açıkca ilân ettiğime göre, benim de gerici sa-
yılmam gerekiyor.
TÜYAP Kitap Fuarı, İzmir'de de
açılacak
• İZMİR {AAy TÜYAP Kitap Fuan'nın İzmir'de de
kurulması için Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş (TÜYAP) ile
5 yıllık bir anlaşma yapıldı. Izmir Fuarcılık Hizmetleri,
Külrür ve Sanat Etki'nliklen A.Ş (İZFAŞ) Yönetim
Kurulu Başkan Vekili lrfan Erol, tzmir'de kitap
fuannın kurulmamasının bugüne dek büyük kayıp
olduğunu ifade ederek fuann kurulabilmesi için 5
yıllığına bir anlaşma yaptıklannı söyledi. 1996 yılının
mart ayında açılacak olan kitap fuanna katılacak olan
ziyaretçi sayısını arttırmak için 2. Üniversite Şenliği'ni
de aynı tarihe denk getirmeye çalıştıklannı belirten
Erol, "Fuar alanındaki 9 ve 10 numaralı pav^onlan
kitap fiıan için ayırdık" dedi. Toplam 4 bin 500
metrekare alanda kurulacak olan kitap fuan için
TÜYAP'ın İZFAŞ "a 58 bın 500dolarödeyecegini
söyleyen Erol. "Kitap Fuan'na ginş ücretinin yüzde
40'ını da İZFAŞ alacak" dedi.
Kültür elçilerimiz Fransa'ya
gidiyop
•ANKAR4(AA)- Külrür Bakanlığı. Paris'te faaliyet
gösteren Türk tşçileri Derneği ve Göçmen Dernekleri
tarafindan gerçekleştirilecek kültür programı
çerçevesinde konser \ermek üzere . Türk Müziği
Topluluğu sanatçılannı Fransa'ya gönderiyor. 12-17
mayıs tarihleri arasında Fransa'nın Paris. Lyon ve
Nansy kentlerinde düzenlenecek programa katılacak
sanatçılann yasal harcırahlan ve Toplu Konut Fonu
giderleri Bakanlık tarafindan karşılanacak. Necdet
Yaşar. Sadrettin Özçimi. Göksel Baktagir. Ferruh
Yarkın, Sevgi Limboz, Nurettin Çelik. llhan Yazıcı ve
Derya Türkan'dan oluan Türk Müziği Topluluğu, 18
lma\ ısa dek Fransa'da kalacak.