Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 10 MAYIS 1995 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Çocuğa bakışımızdaki gerilik
Yürürlükteki çocuk hukukumuzun ayıbı, sadece evlilik dışı
çocuklar zaranna sıntan çarpıcı adaletsizlikten ibaret
değildir. Ülkemizde geçerli çocuk hukukunun tablosu,
erkeğin kadın, babanın da çocuk üstündeki baskısının
kapkalın hatlanyla çizilmiştir.
Prof. Dr. RONA SEROZAN îstanbul Hukuk Fakültesi
M
eclis'te dört yıldır
onay bekleyen "Bir-
leşmiş Mületler Ço-
cuk Hakları Sözleş-
mesi''', azınlıkçocuk-
lannın kültürel hak-
lanna ilişkin anlamsız bir çekinceyle göl-
gelenmiş biçimde de olsa, sonunda onay-
lanıp. bizde de bağlayıcı bir hukuksal
güç kazanmış oldu (Resmi Gazete,
27.1.1995). Dansı, yıllardır sirada bek-
leyen insan haklanna ilişkin öteki sözleş-
melerin başına! Acaba bu gibi sözleşme-
terin onaylanabilmeleri için hep yaban-
cılann uyanlannı beklemek zorunda mı
kalacağız?
Her neyse, artık, en başta terkedilmiş
kimsesiz çocuklar ve evlilik dışı çocuk-
lar olmak üzere, elverişsiz durumdaki
tüm çocuklann bu durumlannı düzeltip
iyileştinnek. onlan koruyucu kanatlan
altına almak. yasamanın, yürütmenin ve
yargının "boynunun borcu" olmuş du-
rumda. Helebu "23 Nisan Ulusal Ege-
menlik ve Çocuk Bayramrnı da yaşa-
dıktan sonra. Atılacak ılk adım, akla ve
ahlaka aykın evlilik dışı - evtilik içi çocuk
ayınmını tûm aynntılan ve uzantılan ile
kökûnden kaldırmayönünde olmalı. Mi-
ras, nafaka ve velayetrejimlerinde,evli-
lik dışı çocuğun yaranna ters düşebilecek
en küçük bir ayınma yer kalmamalı. Kö-
keninde küçük mülkiyet ve miras hesap-
lannın yattığı bu cağdışı ayınmcılığın tu-
tulacak yanı kalmamıştır artık. Evlilik
dışı ilişkınin faturası, her şey kendi bil-
gisi ve oluru dışında gerçekleşen çocuğa
nasıl çıkartılabilir ki?
Ama bu kadarla yetinilemez. Yürür-
lükteki çocuk hukukumuzun ayıbı, sade-
ce evlilik dışı çocuklar zaranna sıntan
çarpıcı adaletsizlikten ibaret değildir. Ül-
kemizde geçerli çocuk hukukunun tablo-
su. erkeğin kadın, babanın da çocuk üs-
tündeki baskısının kapkalın hatlanyla çi-
zilmiştir. Çocuklar üstündeki velayet, ba-
banın denetimsiz, despotik diktası olarak
işler.
Bu arada velayetin yürütülmesinde ba-
banın oyunun üstün sayılması, sadece
ananın onurunu zedelemekle kalmaz; ay-
nı zamanda çocuğun, özellikle de kız ço-
cuğun gelişimini olumsuz yönde etkiler.
Eski Roma'da "ataerki", çocuğubaş-
kalanna devretme, hatta onu öldürme
yetkisini bile içerirdi. Bizde bugün baba-
nın yetkesi bu boyutlara ulaşmasa da, ala-
bildiğine geniştir; düpedüz ölçüsüzdür.
Baba bu dozu kaçmış geniş kapsamlı yet-
kesini yaşama geçirirken, çoğu zaman
çocuğa söver, onu döver, ona eza ve ce-
za verir. Gitgide ağırlaşan maddi yaşam
koşullan yüzünden çocuğa bir "nimet"
gözüyle değil de bir "küMet" gözüyle ba-
kılınca, daha da sertleşir bu acımasız tu-
tum.
Oysa, çağdaş eğitim bilim, sevecen-
likten uzak böylesine otoriter bir tutu-
mun çocukta ruhsal bozukluklara yol aç-
tığını ve kendisinden güçlü kişilere ke-
sin bağımlılık eğilimlenni, kendisinden
güçsüz kişilere karşı da keskin saldırgan-
lık eğilimlenni geliştirdiğini ortaya koy-
maktadır.
Otoriter ve militarist kişilerle özdeş-
leşmeye yatkın bu gibi nevrotik ve sal-
dırgan (agresif) bireylerin toplumumu-
zun özgürlükçü ve katılımcı demokratik
yaşamı açısından ne denli sakıncalı bir
toplumsal güç oluşturabileceğini kavra-
yabilmek için uzun boylu bilimsel araş-
tırmalara dalmaya gerek yoktur. Ne acı-
dır ki "Dayak atılan yerde gül bıter" ve
"Kızuu dövmeyen dizini döver" diye, ba-
banın çocuğu uslandmp yola getirme
yetkisinin sınınnm çocuk "cennettençık-
ma dayak" ile bayıltılmadıkça ya da
"hastaneük" edilmedıkçe aşılmamış ol-
duğunu kabul eden mahkeme kararlan-
na rastlanır. Işte kapkalın bir kırmızı ka-
lemle düzeltilecek çocuk hukuku rejimi-
nin başında bu çağdışı velayet düzeni yer
alır.
Bu arada, ana babanın çocuk mallafı-
na ilişkin aşın yönetim ve yararlanım
yetkileri de sınırlanmalı ve velinin çocu-
ğu temsil yetkisine de çocuktan yana da-
ha dartutulmuş yeni bir çerçeve geçiril-
melidir. Öte yandan, çocuğa önemli iş-
lerde görüşünü bildirme olanağı tanın-
malı, hatta kişi varlığını yakından ilgilen-
diren işlerde onun olurunun alınması zo-
runluluğu getirilmelidir. Çocuk hukuku-
nu katılımcı demokratik öğelerle dona-
tıp zenginleştirmenin gerekleridir bun-
lar.
Batı'da çoktan kotanlmış olan bu ço-
cuk yanlısı iyileştirmeler hep "özd hu-
kuk" alanına ilişkindir. Ama "kamu hu-
kuku" alanında da sanlacak çok yara var-
dır. Özellikle, sanki bir meta imişçesine
pazarlanan, işyerinde insafsız baskı ve
sömürü altında ezilen, öğretimde kök-
tendinci ya da ırkçı şartlandırmalarla ter-
temiz beyinleri karartılan ve çağdışı, akıl
dışı disiplin yönetmeliklerinin cendere-
sinde kişilikleri örselenen çocuklar yara-
nna yepyeni koruyucu düzenlemeler
oluşturulup geliştirilmelidir.
Çocuğun düşünce ve inanç özgürlü-
ğünün anayasal ve yasal sınırlanna gelin-
ce: Avrupa hukuk geleneğinde temel
haklann kullanılması açısından herhan-
gi bir "ergmlik yaşt" aranmaz. Orta öğ-
renim aşamasındaki çocuk da pekâlâ dü-
şüncelerini serbestçe açıklayabilir, dü-
şüncelerini bir örgüt çatısı altında, hatta
bir toplantı ve gösteri yürüyüşünde dile
getirebilir, kendi inanç dünyasını da öz-
gürce oluşturabilir. Bizdeyse, bir "ulusal
disiplin yönetmeliğrni andıran anayasa-
da, aynca öze! yasalarla yönetmelikler-
de adamakıllı sınırlanmıştırbu temel ço-
cuk haklan. Ergin yurttaşlan için on beş
yıl öncesinin askeri diktatörlüğünce kon-
muş anayasal ve yasal özgürlük sınırla-
malannı kaldırmaya hiç de niyetli gö-
zükmeyen devletin, çocuklar için öngö-
rülmüş sınırlamalan kaldıracağını bekle-
mek aşın bir iyimserlik midir dersiniz?
Sonuç
Nüfusumuzun yaklaşık dörtte üçünü
oluşturan on sekiz yaşından küçük ço-
cuklanmızın ne lobisi vardır ne de örgü-
tü. Çoğu zaman, besinsiz ve eğitimsiz bı-
rakılan, ezilip sömürülen, tere, tinere ve
gözyaşına bogulan bu arkasız ve çaresiz
çoğunluğun kurtuluşu için erginler azın-
lığının kararlı, dayanışmalı ve özverili
savaşımı kaçınılmaz olmuştur. Yasal dü-
zeltmeler için siyasal mücadele, yöne-
timde çocuktan yana kararlı tavır, yargı-
sal uygulamada çocuklar yaranna yürek-
li atılım, öğretide de yasamayı ve yargı-
yı çocuklardan yana demokratik yönde
etkileme çabalan... Bütün bunlar, hep bir
arada, çocuklanmızın hukuksal durumu-
nun iyileştirilmesine katkıda bulunabilir
ARADA BtR
MEHMET UĞURLU
Ankara Barosıı Avukatlanndan
Demokratlık Adına İlkellik!
Tarihi, kültürü ve gelenekleri ortak olan toplumlar,
ana dilleri farklı da olsa, yaşadıkları topraklar üzerin-
de siyasal bir örgütlenmeye gitmişlerdir. Kurulan bu
siyasal örgütün adı devlet; onu oluşturan toplum ise
ulustur. Devlet tarafından ulus adına kullanılan bir
yetki ve güç vardır ki bu da, halk iradesine dayanan
ulusal egemenliktir.
Osmanlı döneminde teokratik-monarşik egemen-
lik sistemi geçerliydi. Tann'ya ait sayılan bu egemen-
lik hakkı, Tann adına fiilen halife-sultan tarafından kul-
lanılırdı. Dinsel hukuktan kaynaklanan bu monarşik
egemenlik yerine, bugün ülkemizde cumhuriyetle
birlikte ulusal egemenlik sistemi benimsenmiştir.
Nitekim, birinci Büyük Millet Meclisi tarafından ya-
pılan 1921 Anayasası "Egemenlik kayıtsız şartsız mil-
letindir. Yönetim usulü halkın kendi kendisini bizzat
ve fiilen yönetmesi esasına dayanır" der. Esasen,
demokrasinin hedeflendiği Türkiye Cumhuriyeti'nin
bu ilk anayasasının gerekçesini, misak-ı milli sınırla-
n içinde her yöreden temsilcinin katıldığı Amasya
Genelgesi, Erzurum ve Sıvas kongre kararları ile Ulu-
sal Kurtuluş Mücadelesi oluşturmuştur.
Ulusal egemenlik ve demokratik sistemin vazge-
çilemez öğelerinden olan TBMM'nin 23 Nisan
1920'de açılış yıldönümleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin
ilk ulusal ve resmi bayramı olarak kabul edilmiştir. Bu-
nunla birlikte Çocuk Esirgeme Kurumu'nun 1930'lar-
da gelenekselleştirdiği "Çocuk Haftası'nm da aynı
günlere rastlaması nedeniyle, 27 Mayıs 1935 tarihin-
de kabul edilen bir yasa ile bu iki bayram "23 Nisan
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" biçiminde bir-
leştirilerek daha da anlamlı hale getirilmiştir.
Ne acıdır ki, 12 Eylül döneminde "Ulusal Egemen-
lik", bayram kutlamalanndan çıkarılarak, sadece "23
Nisan Çocuk Bayramı"na dönüştürülmüştür. Oysa
bu bayrama gerçek anlamını veren ve çocuklanmı-
zın bilincinde yer etmesi gereken "Ulusal Egemen-
lik" kavramıdır. 12 Eylül'cüler halk iradesini ve de-
mokrasiyi çağnştıran ulusal egemenlik sözünden ra-
hatsızlık duyduklan için bu anlamdaki bayramı orta-
dan kaldırmak istemişlerdir. Ancak toplumsal baskı
sonucu o büyük bayram yeniden gerçek anlamıyla
kutlanmaya başlamıştır.
Bu dönemde, devleti ve cumhuriyeti kuran parti de
içinde tüm kitle partileri ve öbür demokratik kurum
ve kuruluşlar kapatılmış ve o boşluğu bölücü, dinci,
ırkçı, meztiepçi ve kapkaççı örgütler doldurmaya ça-
lışmıştır. Ulusal egemenlik bilincinden doğan "va-
tan-millet" deyişi, bazı entel takılanlar ile 2. cumhu-
nyefç/ler tarafından sonuna "Sakarya" sözcüğü ek-
lenerek alay konusu edilmiştir. özellikle Özal döne-
minde toplumun iyice yozlaştırılıp uyuşturulması ça-
balarında kısmen de olsa başarı sağlanmıştır.
Ulusal egemenlik sistemine karşı çıkan 2. cumhu-
riyetçilerin kiminin kafasındafederasyon, kiminin ka-
fasında da Medine Sözleşmesi içerikli şer'i düzen-
ler yatmaktadır. Oysa ne dinsel ve ne de ırksal bö-
lünmüşlükler bu ülke insanına mutluluk getirir.
'• Medine Sözleşmesi özlemiyle Türkiye Cumhuriye-
:ti yurttaşları arasında gruplaşmalar yaratılarak farklı
iyasal uygulamalar istenilmektedir. 1400 yıl önce Me-
idine'de yapılmış olan bir sözleşmeyi demokratlık
adına savunmanın attmda yatan gerçek, gericilik ve
bölücülüktür. Kaldı ki, bu sözleşmenin taraflan Müs-
lümanlar ve Yahudiler hâlâ birbirlerine büyük acılar
vermektedirter. Kendisine, 1400 yıl öncenin kavim-
lerine ait düzenlerin önerildiği ülkemiz insanı, bu sis-
temleri ve "Tebaa Vafandaş"lığı kabullenir mi?
• Arkası 17. Sayfada
Tedavi hizmetlerinde yaşanan sorunlar
Dr. KAYIHAN PALA Bursa Tabip Odası Genel Sekreteri
T
edavi edici sağlık hizmetleri, kendi
kendine bakım, birinci basamak,
ikinci basamak ve üçüncü basamak
tedavi hizmetleri olarak bölümlen-
dirilebilir. Buyazıdayalnızca birin-
ci basamak, ikinci basamak ve
üçüncü basamak tedavi hizmetlerine değinile-
cektir.
Türkiye'de sağlık hizmetlerinin sunumunda ya-
şanan en önemli sorun insanlanmızın bu alanda
gerekli ve yeterli bir eğitimi alamamış olmalan-
dır. Bu nedenle geleneksel hekimlik uygulama-
lan halen yaşantımızda önemli bir yer tutmakta-
dır.
Birinci basamak tedavi hizmetlerinde en önem-
li sorun, burada çalışan personelin ebesinden he-
kimine kadar birinci basamak sağlık hizmetine
uygun bir eğitim görmemesinin yanı sıra finan-
sal ve yönetsel destekten yoksun olarak çalışan
sağlık ocaklannın halka yeterli hizmeti sunama-
masıdır. Bu nedenle insanlanmız, kamu hastane-
lerini birinci basamak olarak kullanmakta, bu du-
rum hem sağlık ocaklannın atıl kalmasına hem
de asıl işlevi ikinci basamak sağlık hizmeti sun-
mak olan kamu hastanelerinin kapasitelerinin çok
üzerinde hasta akınına uğrayarak gerçek işlevle-
rini yerine getirememelerine yol açmaktadır.
Birinci basamak ve ikinci basamak tedavi hiz-
metlerini yakından ilgilendiren önemli bir diğer
sorun. kamu hastanelerinde çalışan ve büyük ço-
ğunluğunu uzmanlann oluşturduğu hekimlerin
özel muayenehanelerini açarak hasta bakmalan-
na olanak sağlanmış olmasıdır. Böylece hastalar
sistemin tıkanıklığını aşmak amacıyla önce he-
kimin muayenehanesine, oradan da hastaneye
yönlenmektedirler.
Üçüncü basamak tedavi hizmeti sunan eğitim
hastanelerinde de olgulann diğer basamaklardan
süzülerek gelmemeleri nedeniyle birikim yaşan-
makta, kimi zaman sağlık ocaklannda tedavi edi-
lebilecek basit bir üst solunum yolu enfeksiyonu
bile bu kurumlarda tedavi edilmektedir. Aynca
özellikle eğitim hastanelerinde olmak üzere yurt
çapında teknolojik bir savurganlık yaşanmakta-
dır.
Ülkemizde gerek GSMH'den, gerekse genel
bütçeden sağlığa aynlan pay yeterli değildir. An-
cak tedavi hizmetlerinin sunumunda, her üç ba-
samakta da temelinde kötü yönetimler yatan bir
sorunlar yumağı karşımıza çıkmaktadır. Sağlığa
aynlan pay iyi planlanmadan tüketilmekte, kimi
zaman milyarlarca lira aktanlan biryatınm işe ya-
ramamakta, atıl kalmaktadır.
Öncelikle halkın sağlık yönünden eğitimine
önem verilerek, sağlık sistemimiz tanıtılmalı, ne-
relerden ne ölçüde sağlık hizmeti alabilecekleri
insanlanmıza iyice açıklanmalıdır. Sağlık mü-
dürlüklerinin hertürlü şarlatan ve geleneksel he-
kimlerle etkin bir biçimde savaşmalan sağlan-
malı, bu alanda çok sıkı denetimler yapılarak,
halkın sağlığı ile oynanmasının önüne geçilme-
lidir.
Eczanelerden reçetesiz ilaç satımı engellenme-
lidir. Eczanelerin yalnızca sağlık hizmeti sunan
kurumiar biçimine dönüşmeleri sağlanmalı. ec-
zacı kalfalannın iyi bireğitimden sonra kalfalık
yapabilmelerine ilişkin yasal bir düzenleme ge-
tirilmelidir.
Sağlık ocaklan, birinci basamak tedavi hizme-
tini gereği gibi sunabilen kurumiar biçimine ive-
di olarak getirilmelidir. Bunun için tüm sağlık
ocaklannda yeterli bir laboratuvar kurmak ilk
adım olabılır. Sağlık ocaklannda bugün artık per-
sonel sorunu olmadığı bilinmektedir. Personelin
bilgisini ve deneyimini arttırmak, yeniliklere açık
olmasını sağlamak amacıyla etkin bir 'hizmetiçi
sürekli eğitim' yapılmalıdır. Sevk zincirinin işle-
mesi sağlanmalıdır. Birinci basamaktan yöneltil-
meyen hiçbir hasta, yataklı tedavi kurumlanna
kabul edilmemelidir.
Hekimlerin hem kamuda hem de kendi mu-
ayenehanelerinde çalışmalan önlenmelidir. Bu
amaca yönelik olarak kamu çalışanlanna grevli-
toplusözleşmeli sendikal hak tanınmalıdır. He-
kimlik mesleğini kamuda ya da özel olarak uy-
gulayan her hekimin bölgesindeki tabip odasına
üye olma zorunluluğu getirilmeli, Türk Tabiple-
ri Birliği ve Tabip Odalan Yasası değiştirilerek,
tabip odalannın yetkileri ve yaptırımlan arttınl-
malıdır.
Yataklı tedavi kurumlannda kullanılacak tek-
noloji, gereksinimlere ve ülkenin koşullanna gö-
re bölgenin nüfusu gözetilerek sunulmalıdır. Te-
davi edici sağlık hizmetlerinin her basamağı için
düzenli olarak, gerek hizmetin sunumuna gerek
kullanılan teknolojiye ve gerekse çalışanlann
ürettikleri hızmete ilişkin araştırmalar yapılmalı
ve bir sonraki yılın sağlık hizmetleri bu araştır-
malann bulgulanna göre planlanmalıdır.
Tedavi edici sağlık hizmetlerinin sunumunda
yaşanan en önemli sorunlardan biri olan "kötü yö-
netim" sorununu çözmek amacıyla üst kademe-
lerde halen çalışmakta olan personelin sağlık yö-
netimi alanında eğitim alması sağlanmalı; bu ka-
demelere atanacak olanlarda sağlık yönetimi
eğitimi almış olmak önkoşulu aranmalıdır. Aynca
üst kademelerde çalışanlann sık sık değişmeleri
önlenmelidir.
TARTIŞMA
Kurban derisi ve vatandaşlık görevi
~^~ -w- er geçen
• I gün
^ ^ ^ ^ B çevremizde
^ ^ ^ ™ J devleti ve
I I yönetimi
M J^. eleştiren
insanlann sayısı hızla
artmaktadır. Hemen her
konuda bilinçli ya da
bilinçsiz yapıcı olmaktan
uzak eleştiri yapanlar hem
devleti, hem de kendilerini
yıpratmaktadırlar. Bu
insanlann çoğu ise toplum
menfaati ve düzeni için
kanun ve kurallann bir
çoğuna uymamaktadırlar.
Orneğin: trafık kurallanna
uymakta, vergilerini
vermemekte ve askerlikten
kaçmaktadırlar. Kısacası,
ülkenin yani kendilerinin
ve çocuklannın geleceği
için yapmalan gereken
vatandaşlık görevlerini
yerine getirmemektedirler.
Bütün bunlar yurt içi birlik
ve baraberliği sabote etmek
için yapılan bilinçli
çalışmalann sonucunda
ortaya çıkmaktadır. Bu
sadece kendi menfaati için
yurdu bölmek isteyenlerin
işine gelmektedir. Son
yıllarda Kurban
Bayramı"nda yaşanan
durum buna en güzel
ömektir.
2860 Sayılı Yardım
Toplama Kanunu'na
göre ülkemizde herkes belli
bir amaç için yardım
toplayabilir ve herkes
istediği yere bağışta
bulunabilir. Bu kanuna
göre, ülkenin her yerinde
yapılacak olan her türlü
bağış devletin malı olarak
kabul edilmektedir. Bu
bağışlar hiçbir suiistimale
yer vermeyecek şekilde
amacma ulaşıncaya kadar
devletin koruması ve
kontrolü altında
bulunmaktadır.
Bunu sağlamak için bağış
toplamak isteyenlerin
öncelikle maksatlannı
açıklayarak devletten izin
almalan gerekmektedir.
Daha sonra ise toplanacak
bağışlar karşılığında
verilmek üzere makbuz
bastırmalıdırlar. Ancak bu
makbuzlar karşılığında
toplanan bağışın miktan
belirlenebılir. Bunun
önemi; bağışı
toplayanlann,
topladıklannı fatura
karşıhğında amaçlanan
işlere harcadıklannın kanıtı
olmasıdır. Bunun
denetimini devlet bizim
verdiğimiz vergilerin
karşılığı olan bir hizmet
olarak, memur ve
müfettişleri aracılığı ile
yapmaktadır.
Kurban derisi ve diğer her
türlü bağış konusunda bir
vatandas olarak bize güşen
görev, yaptığımız her
bağışın karşılığında devlet
tarafindan onaylanmış
makbuzu almaktır. Son
zamanlarda kurban derileri
konusunda yaygara
yapanlar bu makbuzu
vermeyen ve hayır için
yapılan bağışlan kendi
karanlık emelleri ve
menfaatleri için kullanmayı
amaçlayan birtakım bölücü
çevrelerdir.
Bu yıl ülkemizde tahminen
4 milyon adet kurban
kesilecektir. Bunlann deri
ve bağırsaklannın yaklaşık
tutan 2 trilyon TL
civanndadır. Eğer bu yıl da
geçen yıllardaki gibi, aşın
dini gruplar, Hizbullah ve
PKK bu miktann %80'ine
ulaşabilirse kendisine çok
önemli bir mali kaynağa 2-
3 gün içinde ulaşmış
olacaktır. Burada devletin
trilyonluk kaybının yanı
sıra 600 milyar TL
tutannda bir de vergi kaybı
söz konusudur.
En basit bir vatandaşlık
görevini yerine getinnemiz
milli birliğimize
kastedenlerin en önemli
mali kaynaklanndan birini
kurutacaktır. Atatürk'ten
günümüze benliği
bozulmadan kalan son
kurum olan Türk Hava
Kurumu bu bağışlan
makbuz karşılığında
toplamaktadır. Topladığı
bağışlan Çocuk Esirgeme
Kurumu, Sosyal
Yardımlaşma ve
Dayanışma Vakfı, Türkiye
Diyanet Vakfı ve Kızılay
arasında paylaştırmaktadır.
Türk gençlerine, dünyanın
en pahalı eğitimini ücretsiz
olarak vermeye gayret eden
ve her sene yurt çapında
onbinlerce gence disiplinli
bir eğitim veren Türk Hava
Kurumu'na bağışta
buhınarak en hayırlı
bağışlardan birini yapmak
olacaktır. Karar. yüce Türk
milletinin vicdanına
kalmıştır.
M. Erhan Ekmen
Ziraat Mühendisi
PENCERE
Bayramlık...
Şirazlı Şeyh Sadi demiş ki:
"İki odun birlikte olursa güzel yanar."
Hele kuru iseler...
Uyumsuzlann bir araya gelmesinden ise alev de-
ğil zınltı çıkıyor.
Bir papağanla bir kargayı aynı kafese kapatmış-
lar, papağan sıkılmış, kargaya bakarak:
- Ne sevimsiz yaratık, demiş, ne çirkin yüz!.. Hey
uğursuz karga, seninle bir kafese düştük, ama keş-
ke aramız mağrıp ile maşrık kadar olsaydı. Her kim
sabah gözünü açtığında seni görse selamet günü-
nün sabahı akşam olur. Senin arkadaşlığına senin
gibi uğursuz gerek. Ancak senin gibi uğursuz ne-
rede bulunur!..
Karga da papağanın konuşmasından bıkmış, dur-
madan 'lahavle' çekiyor:
- Bir bilgeyi ayyaşlann arasına katmak, ona ye-
terli zindan azabıdır. Ben acaba ne günah işlemi-
şim ki ceza olarak boşboğaz bir ahmağın arkadaş-
lığı belasına uğradım. Benim şanıma layık olan, bir
bahçenin duvarı üstünden kendim gibi bir karga ile
gezip söylenmekti. Bir duvara bu papağanın sure-
tini nakşetseler o duvann dibine kimse gelmez.
Kim doğruyu dile getiriyor?..
Papağan mı?.. Karga mı?..
Zengin ve güzel eşi gözlerini hayata kapayınca,
kaynanasıyla birlikte oturmak zorunda kalan koca-
ya sormuşlar:
- Sevgili eşinden aynldın, ne haldesin?..
Adam bilgece bir laf etmiş:
- Eşimi görmemek, kaynanamı görmekten daha
güç gelmiyor. Gülüm gitti, diken kaldı, define gö-
türüldü, yılan kaldı...
Şeyh Sadi, yalnız eşi ölen kocanın lafını aktanyor;
ama, damadıyla yaşamak zorunda kalan kaynana
ne düşünüyor?.. Işin orasını pek kurcalamıyor...
Arap padişahlanndan Abdülmelik Ibni Mervan'a
Leyla ile Mecnun arasındaki serüveni anlatmışlar,
demişler ki Mecnun iyi şairdir; ama, perişan oldu,
çölleredüştü...
Melik buyurmuş:
- Mecnun'u bulun getirin!..
Mecnun'u bulup huzura çıkarmışlar, padişah şa-
iri ayıplayarak sormuş:
- Insanlık onunjnda ne kusur buldun ki hayvanlık
huyunu tuttun?.. Insanlarla yasamayı bırakıp ne di-
ye hayvanlaha birlikte düşüp kalkarsın?..
Mecnun inlemiş:
- Nice dost, Leyla 'yı sevdiğim için beni ayıpladü..
Leyla'yı bir gören yok mu ki bana hak versin?.. Ey
gönlümü çalan güzel, benim ayıbımı arayanlar bir
kez olsun senin yüzünü göreydiler.
Arap padişahı buyurmuş:
- Leyla ne surette imiş ki bunca olaya yol açmış,
şunun cemalini bir de ben göreyim!..
Leyla'yı bulup padişahın sarayına getirmişler; Ab-
dülmelik Ibni Mervan bakmış ki karşısında esmer
benizli, zayıf endamlı bir kız duruyor. Padişahın ha-
remindeki cariyelerin en kötüsü, Leyla'dan daha gü-
zel...
Mecnun, padişahın Leyla'ya bakarken gözünün
kesmediğini anlamış:
- Eypadişahım, demiş, Leyla'ya Mecnun'un gö-
züyle bak!..
Hacca giden bir dervişe, Arap emirlerinden biri
yüz altın vermiş. Haface kabilesinin hırsızlan yolda
dervişin de katıldığı kafileyi basıp ne var ne yok gö-
türmüşler. Herkes ağlayıp sızlanmaya koyulmuşken
derviş hiç istifini bozmuyormuş.
Sormuşlar: ... ."
- Hırsızlar senin 100 altını almadıla'r mı ki böyle
umursamaz duruyorsun?..
Derviş:
- Hayır, demiş, alıp götürdüler, ama ben paraya
alışık olmadığım için gitmesine üzülmedim.
TEŞEKKÜR
Böbrek taşımın ağnsız olarak
kınlmasını sağlayan ve
sağlığıma kavuşturan
Biosan Sağlık Merkezi'nin kurucusu
çok değerli insan
Dr.MAHMUT
TOLON'a
ve tüm Biosan Sağlık Merkezi
çalışanlanna candan
teşekkür ederim.
ALEV COŞKUN
SIK SIK ARÇELİK... Ekonomiki
Arçelik'te çok şık var. Biri de ön ödemeli! Arçelik'ler, size daha uygun ödeme koşullarıyla,
daha ekonomik... Bugünden ödemeye başlıyor, Ağustos ya da Eylül'de sabit fiyat
garantisiyle teslim alıyorsunuz. 1 6 0 0 Arçelik Yetkili Satıcısı'nda
Şık Şık Arçelik'ler sizi bekliyor!