23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3 EKİM 1995 SALI 12 KULTUR Video katnerah göçmen UIISUUURASİ İSTANIUI IİENHLİ yaşamını ABD'de ve Almanya'da sürdüren Nam JunePaik, 1959 yılında ilk kez 'Hommage â John Cage' ismini verdiği deneysel Happening müziğini yazdı. Bu çahşmasının ardından 1962'deyaptığı 'One for Violin Solo' isimli çalışmasında ise bir kemanı parçalarken çıkan sesleri ve görüntüleri video yardımıyla belgeleyerek kendisine uluslararası ün getirecek olan deneylerine başladı. P aik katıldığı bienallerde, Documenta sergilerinde gerçekleştirdiği çalışmalanyla yeni bir görsel felsefenin temel kavramlannı ileri sürmüş, bunlan zengin düş gücüyle destekleyerek son derece ilginç 'görüntüler'(vision) oluşturmuştur. NECMI SONMEZ 'Video Sanatı". 'Elektronik Sanat', 'MedyaSanatı' gibi başiiklar altında top- lanmaya çahşılan çağdaş sanat eğılimle- ri. gelişen teknolojınin sanatçılara tanı- dığı imkânlann kullanılmasıyla oiuşan. alışılmışın dışında farklı birestetik söy- lemi gündeme getiriyorlardi. 1960'lardan günümüze dek uzanan ve 1990 başlannda ayn bir sanat disiplini olarak kendini kabul ettiren 'Medya Sa- natı'nın en önemli temsilcilerinden biri de 1932 Seul doğumlu olan Nam June Paik'tir. Tokyo ve Köln'de müzik eğiti- mı aldıktan sonra John Cage'in etlcisi al- tında çağdaş müzik yazmaya yönelen Paik, Beuys, YostelL, Kaprovv gibi sanat- çılarla bırlikte ünlü Fluxus akımı içinde yer almış ve giriştiği ilginç deneylerle bu akımın önde gelen temsilcilennden biri olmuştur. Yaşamını ABD'de ve Almanya'da sür- düren Paik. 1959 yılında ilk kez 'Hom- mage â John Cage' ismini verdiği de- neysel Happening müziğini yazdı. Bu çalışmasının ardından 1962'de yaptığı 'One for Violin Solo' isimli çalışmasın- da ise bir kemanı parçalarken çıkan ses- leri ve görüntüleri video yardımıyla bel- geleyerek kendisine uluslararası ün ge- tirecek olan denevlerine başladı. Kemancı Charlotte Moorman'la bır- likte yaptığı çalışmalannda kullandığı video tekniöiyle skandallar yaratan Pa- ik, 1969 da"T\ Bra for Living Sculptu- re' isimli ortak projesinde Moorman'ın çıplak göğüslennin üzerine yerleştirdi- ği monitörleriyle büyük bir ılgi uyandır- dı. Çünkü böylece'Video Sanatı'nın en önemli tekniklerinden biri olan 'mterak- tifeylem' kavTamı devreye giriyordu. Pa- ik'in video çalışmalannda hareket, mü- zik, dans ve sürekli olarak tekrarlanan anlamlı/anlamsız sözcüklerin birleşme- sinden oluşan 'çok-boyutlu-kompozis- yon-anlayışı" önemli bir rol oynar. Zira sanatçının birçok teknik deneylere gire- rek ürettiği çalışmalannda Uzakdoğu kültürünün yanı sıra endüsrn toplumu- nun çok renkli. hareketlı. güncel yaşamı bir tür aynştıncı (katalizatör) görevini üstlenir. Paik, Warhol'un daha 1960'lar- da haber verdiği 'herkesin beş dakikab- ğma meşhur olacağı" medya çağırun tüm özelliklerini çalışmalanna konu ederek büyük boyutlu 'installation'lar. video- heykelleri üretmiştir. 1980'lere dek sanatçı değişik yer ve zamanlarda çektiği videolan birbinne ekleyerek bunlan hergörüntünün binler- ce kez arkası arkasına tekrarlandıği mo- nitörlere. televizyon ekranlanna taşıya- rak adeta elektronik imgelerden oluşan bir göl, sınırsız bir ımge denizi yaratıyor- du. Televizyon ekranlannın yan yana. alt alta, üst üste konulmasıyla insan-ro- bot formunu andıran şekillerinı dev bo- yutlu projelerinde kullanan sanatçı ön- ce bunlan kendi başlanna ya da bir grup olarak sergiliyordu. Ancak 1980'lenn ortasından itibaren monitörlenni tropikal botanik bahçele- nnin içine, toprak altına. araba mezarlık- lanna, süpermarketlere ve 'elektronik sanaün' gündeme gelmediği mekânlara taşıyarak son derece ilginç deneylere gi- ren sanatçı, 1992 Seul Olimpiyatlan sı- rasmda gerçekleştirdiği kıtalararası inte- raktıf projeleriyle bu alana damgasını vurdu. 1990'lardan itibaren Paik'in çalışma- lannda ölmüş olan arkadaşlannın (Be- uys, Cage, Moorman vb.) görüntülerini kullanarak elektronik epitaflar gerçek- leştirmektedir. Özellikle sanat fuarlannda sergilenen çalışmalannda ise sanatçının telev izyon- ların üzerine anadiliyle yazılar yazdığı- nı, kalm boyala.'la son derece kaba saba boyadığını görüyoruz. Korece yazılı ve ne anlama geldiğini bilmediğimız esra- rengiz işaretler. monitörlerin altından büyük bir hızla geçen görüntülerle bir- leşince ortaya çok boyutlu bilmece tü- riinden son derece garip, sanat tarihçile- rinin tasnifleyemediği çalışmalar ortaya çıkıyor. Paik katıldığı bienallerde. Documen- ta sergilerinde gerçekleştirdiğı çalışma- lanyla yeni bir görsel felsefenin temel kavramlannı ileri sürmüş. bunlan zen- gin düş gücüyle destekleyerek son dere- ce ilginç 'görüntüler' (vision) oluştur- muştur. Video kameralı bu göçmen sa- natçının İstanbul serüveninın oldukça renkli geçeceğını tahmın etmek için kâhin olmak gerekmiyor. 'Kore Savaşı'ndaki TürkAskerlere Ağıf AYŞE GÖNÜLLÜLEROĞLL Bienalde ızlenecek yapıtlar ve özel projeler arasında video sanatçılannın yapıtlan (Nam June Paik ve Japon eşi Shigeko Kubota, Makedonyalı Zaneta Vangeügibi), düşünce ve dilın kullanımıyla ılgili çalışmalar (Lawrence Weinergibi), ışığı nesne olarak kullanan sanatçılann yapıtlan (neonlu işleriyle tanınan ltalyan sanatçı Maurizio Nannucci gibi) ve projeksiyonlu yapıtlar (Finlandiyalı Henrietta Lethonen gibi) yer alıyor. Ünlü Koreli TV. video ve madva sanatçısı Nam June Paik'in bienaldeki işı, Amenka'dan gelecek 90 monitörle Antrepo'da oluşturacağı "Reqtıem for Turkish Soküers in the Korean War'(Kore Savaşı'ndakı Türk Askerlere Ağıt). Bu yapıtta Paik'in Türk izleyıcilere sürpnzlen olabilır. Çalışma, Kore'nin bağımsızlığının 50. yıldönümüne de denk geliyor. Sovyetler Bırliği'nin ele aldığı ironık ve anlatıcı. bol yazılı enstalasyonlanvla tanınan 'resmi olma\an' Rus sanatçılann en ünlülennden llya Kabakov, Yerebatan Sarnıcında 'The First Image of the Car' (Begining in the 5th Century BC): "Arabanın İlk İmajf (Milattan Önce 5. Yüzyıldan Başlayarak) ve Aya Irini'de 'l nusual Incident' 'Olağandışı Olay" adlı mekâna özel ıki düzenleme yapıyor. Yerebatan Sarnıcı'nda aynca, insanın sınırlannı zorlayan tehlikeli performanslanyla tanınan. Hollanda'da yaşayan Sırp asıllı sanatçı Marina Abramovicin 'Dragon Heads'; "Ejderha Başlar' adlı. başında yılanlarla göründüğü video enstalasyonu, ABD'de yaşayan Çinli sanatçı IVlaya Lin'in yapıtı ve diğer ışık, ses ve suyla ilgili işler yer alacak. İlginç bir özel proje de, Sovyetler Birliği'nden Batı'ya ilk göç edenlerden olan ve Sovyet resmi konusunda ıronileriyle tanınan ünlü 'sanatçı-provokatör' ikili Komar&Melamid'in 1994'teABD, Rusya ve Danımarka içın yapmış olduklan. halk arasında bır anket sonucunda o ülke insanlannın en beğendikleri resmi (most wanted paıntıng) yapma fikirlerini Türkiye içın de uygulayacak olmalan. Aslında 209 soruluk bu anketi kısaltılmış olarak Türkiye'de bir halkla ilişkıler şirketı yapacak. Resim. anket sonuçlanna göre Amerika'da gerçekleştırilecek. Japon sanatçı Tatsuo Miyajima'nın ' RunningTime'; 'İlerleyen Zaman' adlı. sanatçının 'U-Cars' (Uncertainty Cars); 'Belirsizlik ArabalarT dediğı. karanlıkta üzerlennde dijital sistemde sürekli değişen rakamlarla birbirlenne çarpmadan ilerleyen arabalardan oluşan yapıtında ise "zamanın sonsuzluğu' aynı zamanda mekânda da hareket edıyor. Yıldız Teknik Üniversitesi YükselSabancı SanatMerkezi'nde dörtsanatçının dörtişıyeralıyor Sr CANOKUYAZ. K Ü Z Ü Y A Z K U f T * l -: 1 1 O t * » • » I H tS CANUYUSUN, DEDEMBANA 08ü YA2 DA ADAM Ot. Dt&: • t » ot o ı • r •• M m •Ş UYÜt UYÜ! Şf_ îî YAT 0 Y U & SEH D I *2 i I3¥ M OKÜCAN, Ç < 1 t } { O 1 O II •*t* ' 3 OKU! K U , K o : ı « r » i s I 1 Aydan Murtezaoğhı, AİDS ile görüntüde alfabeden birkaç sayfayi resimlemiştir. ama dikkatleri dola\ lı bir yolla günümüz dünyasının korkulu hastakğına çeken Farkh anlayışlarla genç sanatçılar PROF. TOMUR ATAGÖK Teknolojik devrimler ve bu bağlamda fotoğraf ile baskı yöntemlerinin gelişimi, hiç kuşkiısuz 1900'lerin başında resim sanatının tekniğinde olduğu kadar konulannın değişiminde de etkili olmuştur. Bir yandan mekânın ve devinimin bir yanılsama mı yoksa sanatın kendi gerçeği mi olduğu tartışılırken önce resimsel doku (izlenimciler) sonra kolaj ve grafik öğeler (kübizm) 1920'de Dada ile fotomontaj ve fotoğraf, en sonunde nesnenin kendisi tuval resminin klasik anlamını değiştirdi. Berlinli Dadacılar "Sanat öldü, çok yaşasm Tatttn'in yeni makine sanatı" sloganını afişe ederken fotomontaj boyasallığın yerini almaya başlamıştı bile. Bu yüzyılın peş peşe gerçekleşen sanatsal dil farkJılıklan bazen boya, bazen biçim, bazen de renkte odaklaşırken resimsel dil sanatçının kendi iç dünyasının dışa vurumundan, toplumun anlayabileceği ona ulaşan ve onun ürettiği kültürel yapıyı konu alan. daha sonra da eleştiren tavırlara yöneldi. 1960- 70İerdeki pop sanatı ve foto- gerçekçilik, hatta minimalizm gibi imgeleşen dünya dilinin evrensel anlatımında kendi plastik anlayışlan ile Hakan Onur, Berna Erkün, Aydan Murtezaoğlu ve Taner Ceylan'ı 14 Ekim 1995 tarihine kadar Yıldız Teknik Üniversitesi Yüksel Sabancı Sanat Merkezi'nde izlemeyi unutmayın. akımlar kavramsal kanatm ve neo- dadanın etkileşimiyle fotoğrafla başlayan video ve bilgisayarla süren "yonımsuz". "dola>sız", "belgeser ve •'nesnel" bir yaklaşımla ruvale yerleştirdi. Herkesin bildiği nesneler hatta klasik başyapıtlar tekrarlanarak çoğunlukla giydirildikleri boyasal dokudan soyulup grafıkleştirilerek hatırlanır, tekrarlanır sımgesel nitelikler kazandılar. Grafiksel dünvamızdaki hızlı algılama yöntemleriyle sanatsal ve gülerek kabul edebileceği bir anlatım dili sanata yerleşti. Sanat artık olağan günlük nesneler ya da çizgi roman gibi sanatçının bu dil ile anlatmayı tercih ettiği, imgeler ve sımgeler ile mimesis ve betimleme, yani görsel dünyaya benzetilmeye çalışmanın ötesınde çok daha kolay algılanır şematık bir dile ulaştı. Bu dil ile bır noktada harf. sözcük ve unutulmayan haiku şiiri ya da atasözlerinin özlülüğünde söz ile görsel sanat nihayet buluştu. Son yıllarda Türk resmindeki bu gelişimi pop sanatının bir ardılı olarak değerlendirmek doğaldır_ ancak yalın, şematık anlatım biçıminin halı. nakış, minyatür gibi geleneksel sanatlanmızda yüzyıllardan beri var olduğu; yine düz boyalı yüzeylerin sanatımızın bir başka özelliği olduğu unutulmamalıdır. Batı resminin etkisinde gelişen resim sanatında Türk sanatçısının belirgin bir biçim sorunu olduğu dikkate alınırsa, 1980'li yıllardan itibaren genç sanatçılann, belki birtepki, belkı bir gereklilik olarak sahiplendikleri resim dilini etkileşımin, taklidin ötesinde biryere oturtmakta. hatta önemsemekte yarar vardır. 2-14 Ekim 1995 tarihleri arasında Yıldız Teknik Üniversitesi Yüksel Sabancı Sanat Merkezi'nde gerçekleştırilecek olan Genç Sanatçıiar Sergisi'nde Hakan Onur, Berna Erkün, Aydan Murtezaoğhıve Taner Ceylan'ın işleri bu bağlamda. onlarla beraber alınabilecek birkaç sanatçı ile Jcendilerine eğitimde verilenin dışında, bir teknik tercihte birleşmektedirler. Hakan Onur bu sergide ıktidar ve güç konulannı vurgulayan 'Totem'leri ile yer alıyor. Koltuk, klozet, günlük eşya. iktidann güçlü simgelerine dönüşür sanatçının ışlerinde. Berna Erkün, Mona Lisa'dan bilgisayaroyunlanna uzanan Aile Oyunlanndan Bozulmamış Güzellikler'inde bireyin hızla değişen çevrenin içindeki yaşam biçimini konu olarak seçer. Taner Ceylan bir başka yaşam biçimini ele alır. Genç Osman'ın yaşamöyküsünün anlatıldığı resimler, aslında cinselliği ve kabul edilenin dışındaki bir ayınmı ifade eder. Aydan Murtezaoğlu AIDS ile görüntüde alfabeden birkaç sayfayı resimlemiştir, ama dikkatleri dolaylı bır yolla günümüz dünyasının korkulu hastalığına çeker. Başlangıçta her ne kadar bir tema çerçevesinde yepyeni bir sergi yaratılması amaçlanmayıp, kullandıklan dil ile yöntem nedeniyle bu sergide bir araya getırilmışlerse de sanatçılann farklı konumlardan toplumu gözlemledikleri, masalsı, mitolojik, tarihsel öğelerden yola çıkmalan kadar güncel nesnelerle de kendilerini ıfade ettıkleri dikkatlere gelir. Seçtikleri imgeler belleğimizin birer parçasıdır. Onlan daha da netleştırirken ortak teknikte buluşurlar. Hatta boyasal yaklaşımı yok eder, bir kez daha kişiselden toplumsala ulaşmayı denerler. Modlajın yok edildiği çalışmalarda kapalı biçimler. renk farklılıklan önemli plastik özelliklerdir. Simgeleşen dünya dilinin evrensel anlatımında kendi plastik anlayışlan ile Hakan Onur, Berna Erkün, Aydan Murtezaoğlu ve Taner Ceylan 14 Ekim 1995 tarihine kadar Yıldız Teknik Üniversitesi Yüksel Sabancı Sanat Merkezi'nde izlemeyi unutmayın. YAZI ODASI SELİM İLERİ Üç Piyes... Tiyatro adamlanmızla konuştuğunuzda, yeni oyun yazannın yetişmemesinden yakınıyoriar. Sık sık söy- ledikleri içten biröneri vardır: "Oyunyazsana..." Giz- li gizli iki oyun yazdım. Bir üçüncüsü nabız yokluyor. Tiyatroyu gerçekten çok seviyorum. Bir defa anı- lanmdaki tiyatro günleri, tiyatro geceleri büyüleyici geliyor bana. Beyoğiu'ndaki Yeni Komedi'de önce çocuk oyunları seyretmiştim. Ablamla biriikte gider- dik. Sonra, büyükler içın yazılmış, sahnelenmiş oyunlarla esriyip gittim. Yeni Komedi'nin gardenya beyazı ahşap koltuk- ları, biri gökmavisi, ötekisi dore iki perdesi, yan kü- bik lambaları bunca yıl sonra bile aklımdan çıkmaz. Oyunun başlayacağını haber veren sesi hâlâ kulak- larımda çınlayıp duruyor. Yanan Tepebaşı Dram Tiyatrosu çocukluğumun ve ilkgençliğimin hayal yurduydu. Oyunları seyret- tikten sonra eve döner, gözlerimi kapar, bu oyunla- rı bir kez daha - bir kez daha seyrederdim. Oranın kendine özgü lavantalı bir ahşap kokustl vardı. Ora- da hayatımda ilk kez operaya gittim. İstanbul tiyatroya sadakatinden vazgeçmemişti. Şehrin seçkin kadrolu özel tiyatrolarında tiyatro sev- gim büsbütün artmıştır. Her biri kendi üslubunu, çiz- gisıni yakalayabilmiş bu özel tiyatrolar, yetişmekte olan genç kuşağa ufuklar açtılar. Şehir Tiyatrosu 'nun ağırbaşlı, edalı oyunlarının yanı başında Küçük Sah- ne rengârenk bir dünyayı yansıtırdı. Haldun Dor- men'in müzikallere açılışı, seyirciyi de farklı bir mü- zikal anlayışıyla yüz yüze getirmiştir. İstanbul Tiyat- rosu'na gelince, usta aktörleriyle geleneksel çizgıye oturtulabilecek bir vodvil dünyası yansıtırdı. Kent Oyunculan,Ankara'dan Istanbul'a bambaşka bir an- latımı taşımışlardı. Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyat- rosu, hepimizin merak ettiği 'Ferhatile Şirin'i oynu- yordu... Doğrusu sayılacak, özetlenecek gibi değil. Bunlar birer ikişer kayboldular. Kaybolmayanlar ise ayakta kalma savaşı veriyor. Bir heyecanın usul usul sona erişi, tiyatro yazarlanmızı da coşkusuz kı- lıyor olmalı. Öte yandan, geçmişte tiyatro eseıine emek ver- miş Türk yazarlannı tiyatro adamlanmız gündeme getırebiliyorlar mı? Çoğu oyun hepi topu bir mevsim sahne tozu yutabiliyor. Bazılarından bu kadan da esirgeniyor. Büyük çoğunluğu kitap niteliği edinemi- yor. Son yıllarda Boyut Yayınlan bir ölçüde haksızlı- ğı giderdi. Örnekse, Vasrf Öngören, Oktay Arayı- cı gibi değerli tiyatro yazarlarımızın butün eserleri bir arada yayımlandı. Aklıma hemen Ulvi Uraz'ın göz kamaştırıcı biryo- rumla başrolde göründüğü 'Zabit Fatma'nın Kuzu- su' geliyor. Oktay Rifat'ın başyapıtları arasındaki Zabit Fatma'nın Kuzusu neyenıden sahneleniyor, ne de Oktay Rifat oyunlannın toplu basımında yer ala- bildi. Tiyatro öğrenimi gören öğrencilerin, yarının ti- yatrocularının böyle birçok eserden yoksun bırakıl- maları esef vencidir. Kültürün her alanındakı boşver- mişlik burada da hükmünü koruyor. Şimdilerde yitık eserine yeniden dönülüp bakılan Nahit Sım Örik'ın pıyesleri var. Özellikle pıyes di- yorum, Nahit Sım öyle nitelemiş. Dört piyesinden tek perdelik 'Muharrir'e bir türlü erişemedim. 1933'te kalemealınmış 'Sönmeyen Ateş' Halkevleri'ndeoy- nansın ereğiyle kaleme alınmış. Imparatorluğun son günleriyle Kurtuluş Savaşı'nı, cumhuriyetin ilk yılını işliyor. Otuzlu yılların ülküsel coşkusunu Sönmeyen Ateş'te hemen yakalıyorsunuz. Ama Nahit Sırn'nın o aşın serinkanlı eleştirelliği yer yer görünmekte. Bir de piyesin olumlu kişisi Belkis Hanım'ın birsözü var ki, günümüz Türkiyesi'ni, günümüz Türkiyesi'nin bel- li bir kesimini yakından ilgilendirecek: "Ben memleketimin sayesinde kazanılmış para- lan memleketım bedbaht olunca Avrupa 'ya gidip yi- yenlerden olmak ıstemem..." Diğer iki piyes, 1950'lerde Ankara Devlet Tiyatro- su'nda oynanan 'Alınyazısı'yla galiba hiç oynanma- mış 'Para Uğrunda'. llki yaşlı kız dünyasında içe atıl- mış ıstekleri, kırılan umutları, hiç uğruna geçip git- miş gençliği, kemikleşmış ahlaki yargılan adeta bir Tennessee Williams duyarlılığıyla işliyor. Ikincisiy- se jigolo kurumunun istanbul'daki ilkörneklerinden biri üzerine tuhaf, irkılticı bir eser. Vaıiıklı, geçkin dul hanımların paylaşamadıkları, bu hanımlara kendini pazarlayan bir genç adam, bugünün kolay yoldan para kazanma özlemini simgeler gibi... Sönmeyen Ateş yeni, güncel bir yorumla sahne- ye konabilır mi, bilmiyorum. Ama Alınyazısı'yla Pa- ra Uğrunda ıçin böylesi olanaklar söz konusudur. Ye- ter ki tiyatro adamlanmız ilgilensinler. Tabii böylesi görevler yalnız tiyatro adamlanmıza düşmüyor. Türkiye'nin kültür politikası bir tımarha- ne manzarası gösterdiği sürece, Nahit Sırrı Örik gi- bi sanat adamlarının adı bile anılmayacaktır. Üç beş kişi maziden gelen seslere kulak verip anıyorsa, bu anış kimsenin ilgisini çekmeyecektir. Zavallı Sönmeyen Ateş şunlan da söylüyor: "Bü- tün dünyaya karşı yan aç ve yan çıplak harbeden bu milletin ikiyüz bin lirasını nasıl alabiliriz? Hem ne için, düşünsene! Avrupa 'nın büyük şehirlerindeki mükel- lef otellerde debdebe ile yaşamak, kanlanmıza da- ha ağır kürkler giydirip daha iri elmaslar takmak için değil mi?" işte hepsı tıpatıp oluyor. Nâznn Hikniet özel sayısı Kültür Servisi - 1990 yılı Eylül ayında yayına başlayan, ıkı ayhk şiir dergisi Sombahar, 6. yılına adıtnını attı. Dergi bu yıldönümü nedeniyle yeni sayısını, Nâzım Hikmet'e ayırdı. Derginin özel sayısı, Nâzım Hikmet şiirleri arasından seçilen on şiirle başlıyor. Bunun ardından Haydar Ergülen'in "O Nâzım Değil, Nâzım Hikmet'rir", Metin Celal'ın "Nâzım Hikmet, Putlar, Gelenek ve Gelecek", Oktay Taftalı'nın "Çağın Ruhu ve Nâzım Hikmet", Metin Cengiz'in "Nâzım Hikmet ve 1980 Sonrası Şiirimiz", Mehmet Yalçın'nın "*Nâzım Hikmet Olayı ve Nâzım Hikmet Şiıri", Gülseli tnal'ın "Süpernova'ya Doğru Yolculuk", Hakkı Engin'in "Nâzım Hikmet Şiiri Hakkında", Tuğrul Tanyol'un '"Nâzım Üzerine On Not", Cıhan Oğuz'un "Nâzım'da Göremediğimiz", Küçük Iskender'in "Nâzım'a Kenardan Requiem", Sezai Sanoğlu'nun "Fevkalade Nâzım Eleştıri, Yasasın Nâzım!..Ateş !" ve Evren Erem'in "Nâzım Hikmet Şiirinde Tayyare" isimli yazılan yer alıyor. Zamanda yolculuk olabilîr mi? LONDRA(AA)- "Zamanın Kısa Tarihi" adlı kitabı, bilimsel kitaplar arasında best-seller olan ünlü lngiliz yazar Stephen Havvking, zamanda yolculuk yapmanın mümkün olacağına inanı>or. Havvking, tngiltere'de yayımlanan Sunday Times gazetesinde yer alan demecinde, zamanda yolculuk düşüncesini uzun yıllar "gülünç" bulduğunu, ancak bu düşüncesinin artık değiştiğini söylüyor. Hawking, zamanda yolculuk teorisine inanmakla kalmayıp, lngiliz hükümetinin bu konudaki araştırmalara maddi destek vermesini de istiyor. Havvking, tşıktan hızlı yolculuk yapılabilecegini ve yıldızlararası hızlı yolculuğun bir sonucunun da zamanda yolculuk olabileceğini belırtiyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear