Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
10EKİM1995SALI CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
4. Uluslararası İstanbul Bienali'ne katılacak yontucu ve enstalasyon sanatçısı Olaf Metzel:
Şiddetin estetize edflmesi gerek• Olaf Metzel,
yapıtlannda birincil
olanın estetik biçim
olduğunu, ikincil
olarak şiddetin
geldiğini belirterek,
"Şiddet
toplumumuzun özel
bir ifade biçimi ve
sanatta da daima olan
bir konu. Şiddet
uyarlandığı,
yüceltıldiği zaman
kendine özgü
özellikler içerebilir.
Örneğin Stanley
Kubrick'in
"Mekanik
Portakal"filminde
şiddet en yüksek
biçimde estetize
ediliyor. Bu anlamda
ele alıyorum.
Şiddetin estetiği
değil. estetize
edilmesi" diyor.
AYŞE
GÖNÜLLÜLEROĞLU
Yontucu ve enstalasyon
sanatçısı Olaf MetzeL sana-
tın sadece "bagJamsaT bir
olay olarak anlaşılabıleceği
görüşünde. "Sanat tama-
nıen farklı olan şev değildir.
Farklarının hepsi birer mas-
kedir. Sanatı günlük vaşam-
la birliktedüşünmekten kor-
kuvoruz. Fakat sanat ve ya-
şamın biriiği getecekte değil,
şimdkür" dıye düşünen
Metzel yapıtlannda "bağ-
lamsallığT özellikle "mekâ-
na bağnlık"la sağlıyor. Sa-
nata ait konular yanında
önemli politik ve toplumsal
konulan, bazen medyadan
bazen günlük yaşamdan ve-
ya "sokaktan" edindiğı bil-
gi ve izlenımlerden etkile-
nerek yansıtan sanatçı bir-
çok yapıtını sergıleneceğı
>erle bağlantılı olarak yap-
mış, bazen de yapıtın gerek-
tırdiği yeregitmış. Kalıcı ol-
malanndan fedakârlık ettığı
yapıtlarının bir bölümü yok
edılmış, sadece fotograflan
kalmış.
Sanat dergilennde, hatta
"der Spiegerde kendisi
hakkında yapılan "politik ve
toplumsal eleştirmen" ta-
nımlamalannı doğrulama-
yan sanatçı bazı "bağu-an"
yapıtlannda bile aslmda hıç-
bır yorumda bulunmadığını,
sadece bır olgu veya olay ke-
sıtınden etkilenip kendı ba-
kış açısıyla yapıtlaştırdığını
belırtıyor. Bırstil içın uğraş-
mayan \e "Çekmecelenme-
ye"de karşı koyan Metzel'e
dergi yazarlannın "dekonst-
rüktivist soyut ekspresyo-
nist, brutalist" ve bunun ya-
nında "provokatör, punk!,
korkutucu. yıkıcı" yapıtla-
Sanatçının 140x50x130 boyııtlanndaki "Roter Beton" isimli çalışması şimdiye kadar iki sergide yer aldı.
nnda "die Süddeutsche Ze-
itııng" hıssedilıyor. alaycı.
sinist, realıty shovvcu. mu-
habir stılli gıbı veya yapıtla-
n ıçın "anıt" türünden ya-
kıştırmalan da boşuna ola-
biliyor. Metzel bir analızcı
veya ahlak hocası da değil
ve Amenkalı yazar Tom
WoHe'un bııgünkü sanatçı-
lan sardığını belırttiğı abar-
tılı "poKtikdognıluk"teori-
si için de uğraşmıvor.
Metzel çok yönlü yapıtla-
nndan örneğin "Stammhe-
im"ı, 1984'te Stuttgart Sa-
nat Kurumu'nun Stammhe-
im'deki bir sergisıne çagnl-
dığında "der Spiegel" de
okuduğu bir makale üzerine
yapmış. Alman RAF terö-
ristlerinin yargılanmalan,
bazılannın buradakı tutuke-
\inde ölmeleri ve diğerleri-
nin hâlâ burada bulunmala-
n ile tanınan Stammheim
banliyösündekı sergi bina-
sının terasında bir duvara 3
metre çapında ve 2 ton ağır-
lığında bır beton çelenk koy-
muş ve büyük harflerle
"Stammheim" yazmış.
1982'de gerçekle'ştirdıği
"Türkenv\ohnung, Abstand
12.000,-DMVB"adlı çalış-
ması içınse Berlin. Wed-
ding'de, bırTürk aılenın zor-
la çıkanldığı tek odalı bır
daireyi kıralayan Metzel ön-
ce evdekı eşyalan kesicı ale-
tiyle parçalamış ve bunu vı-
deoya çekmiş. Ardından
odanm bütün bir duvannı
kaplayan siyah boyalı. be-
tondan bır gamalı haç yap-
mış Bu daıreyi iki önemli
gazeteye verdiği "TürkKo-
nutu, Depozhe 12.000 DM"
şeklindekı küçük ılanlarla
duyurmuş. Metzel'in diğer
yapıtlan arasında kımyasal
teknolojinin egemenliğı.
elektronık nüfiıs sayımında
devletın egemenliği. medya.
spor ve boş zamanlardaki
günlük savaşlar ve can sıkın-
tısı ya da sığınmacıiar gıbı
konulan ışleyenler yanında
1991de Lenin ve Mareşal
Kutuzov'un fotoğraflarını
kazıdığı bır ışı de bulunu-
yor
Bugünkü sanatçıların pek
kullanmadıklan geleneksel
yontuculuk temelinde çalış-
malar. olan sanatçı enstalas-
yonlannda da malzemelen-
ni gerçek yaşamdan alıyor.
fakat çogunu büyülterek ye-
nıden yapıyor. Günümüzde
önemli olan çabukluk ıçin
her türlü makineyı kullanan
sanatçının değişik aletleri
arasında çok dikkatli kulla-
nılması gereken tahta veya
taş kesen elektriklı testereler
(flex) ve tabii vınç de yer alı-
yor.
Geçen hafta 4 Uluslara-
rası tstanbul Bıenalfndekı
yapıtına yer seçmek içın İs-
tanbul'a gelen Olaf Met-
zel'e sorular yönelttik
- "Şiddet" sizin başlıca ko-
nunuz gibi göriinü>t>r.
METZEL - Herkesın yo-
rumudeğışıkoluyor Yontu-
culuğun çalışma biçimi açı-
sından (çekiçle vurmak, ke-
sici aletlerle çalışmak gibı)
örneğin resimden çok daha
brutal olduğu unutulmama-
lı. Üç boyutlu \e somut ola-
rak izlenen yapıtlarda şid-
det. bir film veya fotograf-
takınden daha çok göze çar-
pıyor. Fakat bu sadece yü-
zeysel bir durum. Sanatın
yapaylığı Yapıtlanmda bi-
nncil olan estetık biçımdir,
ardından kınlmış biçımler
ve ıkıncıl olarak şiddet geli-
yor. Şiddet toplumumuzun
OLAF METZEL
Münih
Akademisi
fahri
doktoru
1952 Berlin
doğumlu olan
OlafMetzel
Münih 'te
vaşıvor. 1984
ve İ990 da
Sidney
bienallerine ve
8.
Docıtmenta 'ya
katdmış olan
Metzel 'in
"Kurt
Eisner" ve "Arnold Bode" ödülleri
bulumıyor. 1990dan beri Münih
Akademisi 'nde heykelcilikprofesörü olan
Metzel 1995 Nisanı 'ndan beri bu
akademinin fahri rektörii
ALINTILAR
TAHSIN YUCEL
CMaf MetzeTin "13.4.1981" isimli çalışması av nı gûn Beıiin'e yapılan ola\ lı bir yürüv üş
sonrası caddelerdeki görüntünün bir özümlemesi savılabilir.
özel bir ifade biçimi ve sa-
natta da daima olan bır ko-
nu. Fakat bu kadar tek yön-
lü görülmemeli
- "Eleştirici" tanımlama-
sına biie niye karşısınız?
METZEL-Ben sanatı se-
v iyorum ve başka hiçbir şey
değılim. Plastik sanatçı top-
lumda hemen hemen hiçbir
şey değil. Örneğin müzıs-
yenler ıçin durum çok fark-
lı. Fakat onlann da bazılan
gerçekten yaratıcı oluyor.
Aynca neden hep eleştinden
söz ediliyor? Pozitif, güzel
bir şey de olabilir.
- Şiddet güzel olabilir mi?
METZEL - Tabii. Şiddet
uyarlandığı. yüceltildıği za-
man kendine özgü özellikler
içerebilir. Ömegın Stanley
Kubrick'in "Mekanik Por-
takal" fılminde şiddet en
yüksek biçimde estetize edi-
liyor. Bu anlamda ele alıyo-
rum. Şiddetin estetiği değil,
estetize edilmesi Tabii bazı
ışlenmde şiddeti uyarlama-
ya çalıştım. örneğin spor
karşı laşmalannda.
- "Türk Konutu" işiniz
için Almanya'daki Türkler-
den övgü aldınız mı?
METZEL - Sanınm far-
kında olmadılar. Daha çok
sanat çevresinde kaldı. Fa-
kat pek çok Türk arkadaşım-
la sürdürdüğüm ilişkilerim
\ar, ışçıler, öğrencıler...
- Bir basketbol sahasının.
tahtalan ve potalanyla bir-
birinegirdiği" 112:1Ö4" ad-
lıyapıtınıziçin bir sanat der-
gisi yazan 19. yüzyıl ressamı
Caspar Davıd Friedrich'in
buzlara çarpan bir gemivi
gösteren "Karaya Oturan
Umut" resmindeki kompo-
sizyonu yaprjğınızı yazmış.
METZEL- Bu bır yorum.
Olabilir. fakat düşünerek
vapmadım. Bütün Alman lar
romantiktır. Bu harika re-
sımlerden ınsanın içıne işle-
mişanlar olabilir
- tstanbul Bienali'ndeki
çalışmanızı öğrenebilir mi-
yiz?
METZEL - Henüz somut
bır şey söyleyemiyorum,
çünkü tstanbul'daki sergı
mekânları birinı seçemeye-
ceğım kadar güzel. Spora
olan ilgım bilınıyor. özellik-
le futbola. Almanya'daki bü-
tun maçlan, aynı zamanda
Türkiye'deki durumu ve Av-
rupa kupalannı izliyorum.
Sporun bırleştirici bir unsur
oluduğunu düşünüyorum.
Bienalde futbolla ılgili bir
yapıtım olabilir.
- Münih Akademisi Rek-
törii olarak vapnıak istedi-
ğiniz neler var?
METZEL- İki yıl için bu
fahri göreve seçildım. Aka-
demide birçok ülkeden öğ-
rencilerin olduğu büyük bir
sınıfım var. Benim için hep-
sini bir araya getırmek
önemli. Bütçe kısıtlaması
nedeniyle sponsor bulmak
yanında akademide öğren-
cilerin gece 1 'e kadar çalışa-
bilmeleri (çünkü aralannda
çalışarak okuyanlar\'ar). ya-
ratıcı bir atmosferin sağlan-
ması. iyi sanatçılann ders
vermesı ve teorik tartışma-
lar en önem verdiöim konu-
lar. _
- Oğrenim sırasında og-
rencilerin sanat pazanna
vönlenmelerinden yana ol-
duğunuzu belirtiyorsunuz.
Bunun sanatsal açıdan ya-
raıiı olmadığını düşünenler
var.
METZEL - Zararlı oldu-
ğunu düşünmüyorum. yok-
sa yapmazdım. Ben de bi-
rincil olarak sanatımdan ge-
çinıyorum Plastik sanatla-
nn durumunun çok yönlü
olduğunu düşünüyorum.
Buna galenler. müzeler. kü-
ratörler, eleştirmenlerle ku-
rulacak ilişkilerdahil.
Yazı ve Gerçek
Kızıl ile Kara'nm unutulmaz kahramanı Julien Sorel,
Mathilde de La Mole'la evlenmesine engel olan eski •
sevgilısi Madame de Renal'i kilisede tabancayla yara-
ladıktan sonra, tutukevınde kendisıni sorgulamaya ge-
len yargıcı bir an önce başından savmaya çalışır, "Ce-
za Yasası'nın 1342'ncı maddesı açık, ölümü hakettim,
beklıyorum", dıyerek kapatmak ıster konuyu. Ama
Fransız Ceza Yasası'nda bır 1342'nci madde yoktur.
Eleştirmen de durur mu, durumun aynmına vanr var-
maz, Stendhal'ın özensizliğinden sözeder. Örneğin en
ünlü Stendhal uzmanlanndan Georges Blin, büyük ro-
mancı içın, "Gerçeğe öylesıne az başvurur ki, Julien
Sorel'i ceza yasasının 1342'ncı maddesıne göre ce-
zalandınr, oysa bu yasanın maddelerınin sayısı beş yü-
zü geçmediğine göre, böyle bir maddeyi kapsaması
olanaksızdır"öey\p çıkar işın ıçınden. Ancak küçuk bir
noktayı gözden kaçınr: Julien Sorel, ceza yasasının
"olmayan "1342'ncı maddesı uyarınca gönderilmez gı-
yotne, ceza yasasının 1342'ncı maddesınden sözeden
de "roman yazan" Stendhal değil, "roman kişisi" Juli-
en Sorel'dir.
Korkanm, geçen hafta yayımlanan "Yolculuk" baş-
lıklı yazımı okuyanlar arasında da, "Peki, koalisyona ne
diyorsun? Daha çoksürer mı" sorusunun "Sürer, abi,
sürer. Seninkıler öyle kıyak bır sağırlar dıyaloğu kur-
muşlar kı, seçım olmasa, kıyamete kadar sürer" diye
yanıtlandığını görunce, Georges Blin'in tepkısıni gös-
terenler olmuştur. Kimi "Neredeyaşıyorbu adam? Bu-
gûn günlerden 3 ekım, ama o 20 eylülde olup bıten-
lerden haberi yokmuş gıbı yazmış, gazete de bu yan-
lışı düzeltmemış!" diye homurdanmış. kımı de "Gaze-
te yazısı yazdığını unutmuş bu adam, 3 ekımde çıka-
cak yazıyı 20 eylülden önce yazmış; 20 eylülde kesın-
leşen aykınlığı düzeltmek ıçın bol bol zamanı varken,
bunu bıle yapmamış!" demıştir.
Hemen söyleyeyim, bu yazıyı gazeteye 20 eylülden
çok önce, "yapay aydın" konusuna ılişkin yazılarla bir-
likte verdim. Sonra 20 eylul geldi. Deniz Baykal, o
onurlu çıkışı yaptı, kımı arkadaşlannın altından "daya-
nılmaz" koltuklarını çekerken. bizim alçakgönüllü yazı-
mızdaki otobüs şoförunün 20 eylul sabahına dek ba-
yağı doğru gıbı görunen yanıtını da geçersiz duaıma
düşürdü. Hiç kuşkusuz, gözlemi çıkanp atmak ya da
düzeltmek ıçin bol bol zamanım vardı. Ne var kı, biraz
düşünülecek olursa, kaptanın bu sözleri de Julien So-
rel'in sorgu yargıcına verdığı yanıt türündendı: yazann
değil, anlatı içi bır kışinın sozuydu; hıç değılse, doğru-
luk/yanlışlık açısından, sorumluluğu doğrudan yazara
yüklenemezdı
Ne olursa olsun, varsaydığımız okur tepkileri, yazar-
la kişilerini birbirine karıştırma alışkanlığını sezdırmek-
le kalmıyor, yazı-dışı oluntuların yazılıp bitmış yazılan
bile nasıl etkileyebileceğinı, ıçerığını nasıl yeniden yon-
lendirebıleceğıde gosteriyor. Öyle ya, "Yolculuk" baş-
lıklı yazı, ornegin 12 Eylul'de yayımlanmış olsaydı, en
azınan Cumhuriyet okurları arasında, kaptanın sözle-
rine hiç kımse tepki göstermeyecektı. Ote yandan, par-
tisinin kendinden öncekı başkanları gıbı Denız Baykal
da bayan Çiller'e boyun eğmış olsaydı, bizim yazının
3 ekimde yayımlanması durumunda da aynı biçimde
doğal karşılanacaktı. Ama araya o 20 eylul kopması gi-
rince, sonucu bile değışıverdı.
Bir kez daha Kızıl ile Kara'ya donersek, olmayan bır
1342'nci maddeden sozettı dıye Julıen'ı suçlayamayız:
bu söz bır yanılgının sonucuysa, belleğının güçlulüğuy-
le ün yapmış olan kahramanımızın şaşkınlığını göste-
rir; meydan okumayla kanşık bır alay ısteğınden kay-
naklanmışsa, en zor dakıkalarda bile, her şeye ne den-
lı dışandan ve yukarıdan bakabıldığını. Kısacası, yantl-
gı her iki durumda da yazann özensizlığinın değil, ben-
zersiz ustalığının kanıtıdır. Benzetmek gibı olmasın, be-
nım alçakgönüllü yazıdaki kışınin, yazı yazıldıktan son-
ra kesinleşmiş gorünen yanılgısı da böyle: 20 Eylül
1995'te DYP-CHP koalisyonu bozulduğuna göre, bu
yazıyı 20 eylülden önce yazılmış bır yazı dıye okuma-
mız durumunda, kaptanın. attığı havaya karşın, yakın
geleceğı kestinnekte yaya kaldığını söylememiz gere-
kir, 20 eylülden sonra yazılmış bir yazı dıye okumamız
durumunda da, politıkayla çok ılgili görunmesıne kar-
şın, çok önemli olaylardan bıle habersız kalabildığıni ya
da DYP-CHP koalısyonunun enınde sonunda yeniden
kurulacağına ınandığını, ama küçük öykünün yazannın
okuruna güvenerek bu durumu aynca belirtmek gerek-
sınımıni duymadığını gosterir. Öyleyse, her uç durum-
da da, yazının sonucu aynı sonuç değildir artık: yazı,
ana çizgılerinde, kaptanla anlatıcı arasında bır tur "iş-
letme", yanıltma ve yanılma yanşı biçiminde eklemlen-
diğıne gore, birincı ve ıkınci durumda, yazı-dışı olayla-
nn yardımıyla 2-1 anlatıcı öndedır; üçüncü durumday-
sa, kesin sonucu gelecek belırleyecektir. Oysa, geçen
ayın başlannda, ben "Yolculuk" adlı yazıyı bıtırdiğım za-
man, kaptanla anlatıcı ödeşmiş, yani 1 -1 berabere du-
rumdaydı.
Belki tüm yazdıklarımız zaman içinde süreklı değişip
duruyor da biz aynmsamıyoruz.
Maurizio Nannucci: Imgenin sınırsız gücü
• Nannucci'nin
sanatında soyutlamaya
bağlı olan imgeler çok
önemli bir rol
oynamaktadır. 1978'de
üzerinde "lmage du
Ciel" yazılı pankartı
küçük bir uçağın arkasına
bağlayarak belirli
aralıklarla Venedik
üzerinde uçuran
sanatçının çalışmalannda
•'Görmek", "Okumak"
ve "Duymak" eylemleri
eşzamanh bir boyutta
devreye girerek izleyiciyi
sanat yapıtıyla yaratıcı bir
diyaloğa davet eder
NECMİ SÖNMEZ
196O'lı yıllardan beri uluslara-
rası sanat ortamında farklı akım-
lar çerçevesinde değerlendirilen
Maurizio Nannucci, 1939'da ha-
len yaşamakta olduğu Floransa
şehnnde doğmuştur. Sanatçının
çalışmaları yazılı, sözlü, görsel
formlarda çok geniş bir perspek-
tif içinde mcelenebilır. Otodidakt
olan Nannucci, uluslararası karı-
yenne 1964-73 yılları arasında
yoğunlaştığı tipografik işleriyle
başlamıştır. Tuval üzerine resim
yapmak yerine Olivetti marka
daktilosuna değişik renkli kâğıtla-
n takarak. bazen sadece bu kâğı-
dın rengini bazen de anlamlı an-
lamsız sözcükleri Fütüristlerin de
kullandıklan tekniklerle. değişik
formu ön plana çıkaracak şekilde
çalışmıştır. "Dattilogrammi" is-
mini taşıyan bu dizılennde sanat-
neroneroneronero
neroneroneronero neroneronersnero
neroneroner oneroneror.eroneronero
neroneroneroneneroneroneronero
neroneroneroneroneroneroneruneru
• - neroneroneronero
ro
nerone
neron
nene
ronerori.eron.ero
neronenenerteneneronero
neroneroneroneronero
nenenenenerenenero
neroneroneronero
necenenenenenenero
neroneroneroneronero
neroneneneneneneronero
neroneroneroneroneronero
neroneroneneneneroneronero
neroneroneroneroneroneronero
neror.eroneroneneroneroneronero
_ _ neroneroneronero
neröneroneroneroneroneroneronero
neroneroneroneneroneroneronero
neroneroneroneroneroneronero
neroneroneneneneroneronero
neroneroneroneroneronero
neroneneneneneneronero
neroneroneroneronero
nenenenenenenenero
neroneroneronero
nenenenenenenanero
neroneroneroneronero
ni?S§lrğğil§gir§gİr8nironeroneroneneneneroneronero.
neroneroneroneroneroneror.eronero
neroneroneronero
neroneroneronero
eroneroneronero
roneroneronero
oneroneronero
neroneronero
eroneronero
roneronero
oneronero
neronero
ro
jrönerönero
neroneronero
eroneroneronero
neroneroneronero
neroneroneronero
oneroneronero
roneroneronero
eroneroneronero
neroneroneronero
neröneröneronero neroneroneronero
neroneroneroneroneroneronercnero
neroneroneroneneroneroneronero
neroneroneroneroneroneronero
neroneroneneneneroneronero
neroneroneroneroneronero
neroneneneneneneronero
neroneroneroneronero
nenenenenenenenero
neroneroneronero
nerenenenenenenero
neroneroneroneronero
neroneneneneneneronero
neroneroneroneroneronero
neroneroneroneroneroneroneronero
neroneroneroneçgroneroneronero
neroneroneneneneroneronero
neroneroneroneroneroneronero
neroneroneroneneroneroneronero
neroneroneroneroneroneroneronero
neroneroneronero neroneroneronero
ierönefönefönefoneron
Tieroneronenenenerone:
neroneroneroneroneronero
rönero
onero
neroneneneneneneronero
neroneroneroneronerc
n enenenenenenecero
___Iro
lero
îro
snero
ror-"-
neroneronerc
neroneroneronefön efo
neroneneneneneneronero
neroneroneroneroneronero
neroneroneneneneroneronero
neroneroneroneroneroneronero
neroneroneronero
neroneroneronero
neroneroneroner
neroneronerone
neroneroneron
neroneronero
neroneroner
neronerone
neronercn
neronero
neroneron
neronerone
neroneroner
neroneronero
neroneror.eron
neroneronerone
neroneroneroner
neroneroneronero
neroneroneronero
neföneföneföneroneroneroneronero
neroneroneroneneroneroneronero
neroneroneroneroneroneronero
neroneroneneneneroneronero
neroneroneroneroneronero
neroneneneneneneronero
neroneroneroneronero
nenenenenenenenero
neroneroneronero
nenenenenenenenero
neroneroneroneronero
neronenenenecenerocero
neroneroneroneroneronero
neroneroneneneneroneronero
neroneroneroneroneroneronero
npTnnflrnnprnnfiftflrfmfirnnflrnTiftrn
Maurizi Nannuccini'nin 'Dattilogrammi' ismini taşıyan dizileri grafık disiplinini taşıyor.
çı çoğu kez bir grafıker dısıpli-
niyle çalışarak. sözcüklenn anla-
mıyla daktılosundan çıkardığı
formlan birlikte yorumlamayı de-
nemiştir.
1960'larda dünyanın birçok ye-
rinde sanatçılar klasik anlamda
sanat yapmak yerine. sanatın bil-
dik sınırlannı aşan, farklı metot-
larla çalışmaya başlamışlardı.
Yalnızca toplumun bellı kesımle-
nne açık olan elit sanatı günlük
yaşama yakınlaştırmak ve sanatı
"maddeseüikten" uzaklaştırmayı
denemişlerdir Nannucci'nin dı-
yalog kurdugu bir grup öncü sa-
natçının bırhedefı de. 1968 Paris
öğrencı olaylannda sloganlaşan
"Düşgücünü iktidara getirnıe"
fikrine uygun düşen sanat eylem-
leri yapmaktı. Parmaggiani.Chi-
ari, Higging, Filliou,Gerz, Ander-
sen. \Villiams, Yautier. Johnson.
De Vries, Byars, Kolar, Finlav; Ul-
richs gibı etkinlıklerını hâlâ sür-
düren sanatçılar, sanatın "fikirle-
re", "düş ve düşünce" gücüne açık
olan ve sanat pıyasası tarafından
tüketılmemış metotları kullanı-
yorlardı. Nannueci'nin bu yıllar-
daki tavnnı sergıleyen en önemli
çalışmalanndan bıri de "'Scrivere
suH"acqua"dır. Sanatçıyı su üze-
rine parmağıyla yazı yazarken
gösteren 1973 tarihli MJZ konusu
fotoğraf. "imge"nın maddeselleş-
meden de sanat ortamına sunula-
bıleceğınin en önemli kanıtlann-
dan bıridir. Nannuccı'nın kendine
özgü metotlargeliştirerek, fotoğ-
raf. müzik. vıdeo ve neon teknık-
lerinde gerçekleştirdığı çalışma-
larının ıkı temel özellıgi dikkatı
çeker. Bunlardan ılki sanatçı-
nın">-ariotk>nr>
larla fikırlerinı ye-
nılemekten kaçınmaması. dığe-
nvse "vvork in progress*' olarak
nıtelendırılen tamamlanmamış.
bir ucu sürekli olarak açık kalan
işler üretmesidir.
Kendısıne uluslararası bir ün
getiren Neon- Enstalasyon "lann-
da ise sanatçı, 1968'den itibaren
bu malzemeyi halka açık alanlar-
da gerçekleştirdiği projelerinde de
kullanarak çok boyutlu bir algı
sisteminin yardımıyla izleyiciyi
son derece bılinen kavramlar üze-
rine tekrar düşünmeye davet eder.
1970'li yıllann sonundan itibaren
Neon- Enstalasyon'lannda
"renk" olgusu üzerine eğilen sa-
natçının Barnet !Newman'ın
"Hlio afraid of red, vellow and
blue" ısımlı resmınden yola çıkıp
Nevvman'ın el yazısını neonla
tekrar yazdırarak "kendine ait bir
çalışma" oluşturmasıyla ünlü ya-
zar G. Drofles'e göre "Ka\ram-
sal sanata yeni kromatik bir yön
vermiş" oliıyordu. (1973)
Nannucci'nin sanatında soyut-
lamaya bağlı olan imgeler çok
önemli bir rol oynamaktadır.
1978'deki Venedik Bienali sıra-
sında üzerinde "İmage du CieT
yazılı pankartı küçük bir uçağın
arkasına bağlayarak belirli aralık-
larla Venedik üzerinde uçuran sa-
natçının çalışmalannda "Gör-
mek",•'Okumak" ve "Duymak"
eylemleri e^zamanlı bır boyutta
devreye girerek izleyiciyi sanat
yapıtıyla yaratıcı bır diyaloğa da-
vet eder 1980'lerden günümüze
gelene dek Happening'den Video
Sanatı'na, Konkret Poesi'den Ses
Enstalasyon'larına dek birbirin-
den farklı birçok teknikle çalışan
Nannucci'nin Marcel Duc-
hamp'tan ödünç aldığı "bmk al-
tından gülümseme", ister Mını-
malizm ısterse K.avramsal Sanat
çerçevesinde değerlendirilsın iş-
lerine güncel yaşama ait birtaze-
lıği katmaktadır.
'KızılPrenses'Londm'da
Külrür Servisi- Şıddetı bir mizah unsuru
olarak kullanmak, günümüz genç sanatçılan-
nın buluştuğu ortak nokta. Geleneksel deger-
lerin çöktügü. ahlaksal olarak tutunacak bırte-
melin kalmadıgı bır ortamda. yaratıcılıklan
da yaşadığımız post-modern durumlara göre
belirleniyor. Ancak. sözünüettığımız genç sa-
natçılar arasında. bugünün sanat anlayışına
karşı çıkanlarda yok değil. Nkrholas Mclnerny
de bunlardan bın. 34 yaşındaki sanatçı çağdaş
Ingiliz tıyatrosunun önemli ısımleri arasında
yeralıyor. Oyun yazan olan Mclnerny'nın son
yapıtı "Red Princess" bugünlerde Londra Red
Shift Company tarafından oyuncu Fiz Mar-
cus'un yorumuyla sahneleniyor.
"İroninin. \erini her şt'\c karşı duvulan bir
kuşkuculuğabıraktığı günümüzde,tnatroala-
nında da olumsuz bir değişim yaşanıyor. Bu
olumsuiduğtı en belirgin olarak hevecanın ve
tutkunun vok oluşundagöriiyorum " dı yen sa-
natçı, son çalışması olan "Red Princess"de.
tam anlamıyla bır moral çöküntünun yaşandı-
ğı eskı Sovyetler Bırlığı'nı konu alıyor."Rus-
ya'da aydın kesimin ikilemi, kendisinin havat-
ta kalabilmesi için halkın ezilmesine sev irci kal-
masıdır'' dıyen Mclnemy'nın oyunu ünlu Sov-
yet lıder Brejnev'ın kızı Galina'nın yaşamı
üzerine kurulu. Galina, Komünıst Partisı'nin
en güçlû adamlanndan bınnın kızı olmanın
yanı sıra bohem >aşam bıçımiyle de ilgi top-
layan birkarakter. Başından geçen sayısızev-
lilik ve yaşadığı aşklarla oldukça sıradışı bir
yaşam süren Gahna. Bolşoy Balesı starlann-
dan tutun da Sovyet polıs örgütünün genel mü-
dürüne dek uzanan kabank bır sevgılı lıstesi-
ne sahıp. Babasının ölumünden sonra durulan
Galina, daha mütevazı bır vaşam bıçımı seç-
mış kendisıne. Halen Moskova dışında ufak
bır evde oturan Galina'nın, katı bır komünist
olan babasının aksıne son derece genış bir ha-
yalgücüne sahip oluşu. sözünü ettıgımız oyu-
nun temel çıkış noktasını oluşturmuş. Oyun-
da. Galina dışındaki bır önemli unsur da
"Moskova SirkL" Sırkı bır metafor olarak dü-
şünen Mclnenıy. bu ıkı unsurun birbınnden
hıç de bağımsız olmadığı görüşünde.
Sırk, bir bakıma. komünıst ıdeolojının ya-
sakladığı düşgücüne davalı yaratıcılığı. dola-
yısıyla Galına'vı temsıl edıyor Mclnerny'e
göre Moskova Sırki'nin geçmışı. Rusya'nın
geçmışivle şaşırtıcı derecede benzerlıkler ta-
şıyor "fik zamanlarda Marksizm de insanla-
rın yaşamlanm kökten değiştirecek bir yaşam
biçimi olarak algılanıvordu. Ama öv leoİmadı-
ğı ortada" dıven Nıcholas Mclnemy. zaman-
la son derece katı. tutucu bır hal alan komü-
nıst ıdeolojının her türlü yaratıcı etkınlığın
karşısında yer alan. hatta msanlann düş kur-
malarını bile kısıtlayan bır dıktatoryava dö-
nüştüğünü sav unuvor