Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
17 EYLÛL1994 CUMART1Sİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Elizabeth
Taylop'dan
NBC'ye dava
• Kuhûr Semsi - Elizabeth
Taylor'ın, yaşamrtun bir mini
dizi yapılmasına engel olmak
için NBC televizyonu
aleyhinde açüğı davarun
düşebileceği bildirildi.
Mahkeme, aktristin zarar
görmesi halinde yasal yollara
başvurabileceğini, ancak
hayatının dizi yapılmasına
engel olamayacağını açıkladı.
Ancak Taylor'ın avukaünın
buyönde yeni adunlaı
atacağı belirtiliyor.
Muharebe
konulu resim
sergisi
•KüjtürServisi-
Harbiye'deki Askeri Mûze ve
Kültür Sitesi Salonu'nda
muharebeleri konu alan bir
resim sergisi açıldı.
Genelkurmay Askeri Tarih
ve Stratejik Etüd Başkanı
Korgeneral Cumhur
Asparuk, serginin açıhşında
yaptığı konuşmada, asker
kişilerin sanattan
soyutlanmalannın mümkün
olinadığını söyledi. Serginin
tarihsel bir nitelik tasıdığıru
vurgulayan Korgeneral
Asparuk, askerlik ve sanatı
bir arada geliştirmeyi
hedeflediklerini de sözlerine
ekledi. Açılışını,
Genelkurmay îkinci Başkanı
Orgeneral Ahmet
Çörekçi'nin yapüğı sergide,
32'si ülkemizdeki çeşitli
askeri kurumlardan, 57
tanesi ise askeri müze
koleksiyonundan seçilmiş
toplam 89 eser yer aüyor.
Tamamına yakını Türk
sanatçılannın eserlerinden
oluşan sergi, 15 ekim tarihine
kadar gezilebilecek.
SOÇAKyararına
resim sergisi
•KülnîrServisi-
Haydarpaşa Numune
Hastanesi Geliştirme Vakfi
Sosyal Çalışmalar Komitesi
(SOÇAK)yaranna
düzenlenen karma resim
sergisi, 22 eylül-9 ekim
tarihleri arasında, pazar hariç
hergün 10.00-18.00 saatleri
arasında Sandoz Sanat
Galerisi'nde izlenebilir.
Çittçtve
Vaytaş'dan
ebru sergisi
• KffltürServisi-Köksal
Çiftçi ve Vedat Vaytaş'ın 'bez
üzerine ebnı gösterisi' 24
eylül cumartesi günü Istanbul
Büyükşehir Belediyesi
Karikatûr ve Mizah
Mûzesi'nde izlenebilir. Aynı
zamanda bir ebru ustası olan
karikatûrcü Çiftçi ve
Vaytaş'ın yetiştirdiği
öğrencilerin sergisi 22
eylül-10 ekim tarihleri
arasında yine Karikatûr ve
Mizah Mûzesi'nde
izlenebilir.
Komedyen
George Burns
yoğun bakımda
•LOSANGELES-
(AFP)Komedyen George
Burns'ûn Los Angeles'taki
Cedars-SinaiTıp
Merkezi'nde geçirdiği bir
operasyondan sonra yoğun
bakıma alındığı bildirildi.
Hastane sözcûsü yaptığı
açıklamada, operasyonun iyi
geçtiğini ve 98 yaşmdaki
Bums'ün yaklaşık 1 hafta
hastanede kalacağını belirtti.
91 yülık.kariyerinevodvil,
radyo, televizyon ve sinemayı
sığdıran aktör, geçen temrnuz
ayında Las Vegas'taki evinin
banyosunda düşmüş ve o
zamanhastaneye
kaldınklığında herhangj bir
sağbk sorunu bulunmamıştı.
TRT'den doğa
belgeseli dizisi
KühûrServisi-TRrnin
'Kaybolan Dünya' adlı dizi
doğa belgeseli 18 eylül pazar
günü saat 20.30'da TRT 2'de
yayınagjriyor.
Yönetmenliğini,
kameramanhğını ve
seslendirmesini Fatih
Orbay'ın, özgûn müziğini ise
Rıza Silahhpoda'nın yaptığı
belgesel, 30'ar dakikahk 9
bölûmden oluşuyor.
'Kaybolan Dünya',
Anadolu'da yaşayan kuşlar
ve onlann yaşama
ortamlannı anlatıyor.
Ülkenin en batı ucu Enez'den
en doğu ucu Doğubeyazıt'a
ve en kuzeyi Arhavi'den en
gûneyi Göksu'ya dek en
önemli sulak alanlar her
mevsirnde yeniden
keşfedilerek Anadolu'da
yaşayan 440 tür kuşun, alt
türleri hariç hemen hepsi
doğal ortamlannda
görûntülendi.
CEZİNTİ: KONURERT;QP,
Kitapseverlik, gazetelerimizin
geçmişiyle bugünü ve dilimiz...
Köşe dönmeye, bir koyup
yirmi almaya özendirilen insan-
lann "An Emiri Efendrieri an-
laması, onlann değerini kavra-
ması güçtür. Bu eski zaman
adamı bütün yaşamında kendı
parasıyla biriktirdiği kitaplarla
Faüh'teki MUIet Kitapuğı'nı
kurdu.
Tarih, edebiyat tarihi,
biyografya, bibliyografya dal-
lannda uzmandı. Dicle Üniver-
sitesi öğretim üyesı Dr. Kemal
Çefik'in "Tarih ve Tophan" der-
gisindeki yazısı onun bilim ve
kültür dûnyamıza katkılanyla
ilgili. Yazıda dikkati çeken
nokta geçen yüzyıhn ortalann-
da Diyarbakır gibi başkente
uzak bir yerleşim alanının bilim
ve kültür çevresi olarak sahip
olduğu birikim. Bir çocuk gitti-
ği evlerde 3-4 bin kitapla karşı-
laşıyor; okula gitmeksizin ken-
dini yetiştirebiliyor.
Çevresinde ona özel dersler
verebüecek derin bilgrli pek çok
insan var. Başkalanyla paylaş-
masını bilen bu insan, oluştur-
duğu zengin kitaphğı halkının
hizmetine sundu. Elindeki
önemli yazmalardan kimilerini
değerli bilgiler ekleyerek
bastırdı.
"Tarih ve Edebiyat", "Os-
manlı Tarih ve Edebiyatı Mec-
muası" gibi önemli dergileri
yayımladı. (Yazıda bunlardan
ilkine ait resmin altına ikincinin
adı yazılmış; "tahüs" kurtarma
diye okunan sözcük de "tahal-
lûs" takma ad edinme olacak!)
Türkçenin en eski ansiklopedik
sözlüğü Divanü Lugat-it-Türk'-
ün değerini ilk kestiren, yayım-
lanmasını sağlayan, böylece bi-
lim dünyasının Türkçeyle ilgili
bilgilerinin alabildiğine zengın-
leşmesine yol açan da odur.
önemli olan şu: Ali Emiri bu
yazmayı bugünkü parayla
80-85 milyon lira vererek satın alıyor.
Macar Akademisi'nin 25 milyarlık öne-
risini geri çevirerek kitabın kendi ülke-
sinde basılmasına yardıma oluyor. Ta-
lat Paşa'nın bu hizmete karşılık gönder-
diği 750 milyonu da kabul etmeyerek
paranın yardıma muhtaç ailelere dağıtı-
lmasını istiyor... Geçmişteki insanlarla
medyarun bugünkü kralİan arasında ne
derin aynlıklar var!..
Basm tarihimizden
Kitap dünyamızla ilgili "Mûteferri-
ka" dergisinin altbaşlığmda "kitabiyat"
gibi çağdışı bir sözcüğe yer verilmese ne
iyi olacakmış! Dergide Mustafa Nihat
Özöo'ün "Yüz senelik gazeteciliğimiz"
başhklı yanm kalmış bir incelemesi var.
"Basının ağzını kapamak
milletin ağzını kapamak
demektir. Ağzı kapanmış
milletin ise kollannı
bağlamak pek kolay olup
bundan yararlanacaklar
ise basının ağzını
kapamaya cüret eden
küçük bir azınlıktir."
"Aym Tarihrnin 1928-1931 yıllann-
daki sayüanndan aktanlan uzun yazı,
basın tarihimizin başlangıç dönemini
aynntılanyla anlatıyor. özön'ün tek tek
gözden geçirdiği eski gazetelerden uzun-
lu kısah alınülar çok Uginç. Örneğin res-
mi "Takvim-i VakayTde (1849) riişve-
tin dünyada ve ahretteki kötü sonuçlan
anlatüıyor Meclis-i Vala'da rûşvet ve
hediye alınmasıru önleyecek bir yemin
hazırlanmış. Dostlar arasında ahnıp ve-
rilecek hediye miktan belirlenmiş:
Yağm ancak 5 kıyyesi; kayun karpu-
zun, tavuğun, kuzunun, kâseyle tatlı-
lann, sûrahiyle şerbetlerin 5-6 tanesine
izin var!.. "Ceride-i HavadB
n
te (1861)
lstanbul'daki gezinti yerleriyle ilgili bir
hükümet tenbihnamesi kadınlarla er-
keklerin aynı yerde, aynı gûn gezip eğ-
lenmelerini yasaklamakta.
özön'ün incelemesinin eski harfli bö-
lûmü yeni yazıya çevirilirken yanlışh-
klarolmuş:
Bir dipnotta sûreli yayınlarla ilgili
araştırmalar gösterilmek istenmış, ama
adlannın oraya eklenmesi unutulmuş!
Ay adı "Cenıaziyelewel?'nin doğrusu
"cümadelûla", bir kitabın adı olan "Kü-
re-i Mastaha"nın doğrusu "Küre-i Mu-
sattaha" (Düzlemkûre) olacak. "Vav"
harfıni doğru okutmak için ûstüne ya
da altına eklenen "7, 8 rakamlan"nın
eski yazıdaki işaretler olduğu haürlatı-
lmalı ve şekli gösterilmeliydi!
Özön'ün anlattıklannda gazeteciliği-
mizin ilk 30 yılı var.
Ya sonrası? İşte, HakanTuncel'in "Bi-
rikim"deki "Bab-ı Ali'den tkiteUi'ye"
yazısı günümüzdeki gelişmelerle ilgili:
"Bab-ı AH'yi tkiteüiye dönüştüren
basındışı sermaye, beraberinde agresif
patronlan, profesyonel yöneticikri, ikti-
dar duygusunu pekiştirici gösterişli bina-
lan ve yüksek teknolojiyi de getirmiştir...
Köşe dönmeye, bir koyup yirmi almaya özendirilen
insanlann "Ali Emiri Efendi"leri anlaması, onlann
değerini kavraması güçtür. Bu eski zaman adamı bütün
yaşamında kendi parasıyla biriktirdiği kitaplarla
Fatih'teki Millet Kitaplığı'nı kurdu.
MÜTEFErflKA
Dört Aylık Kitabiyat Dergisi
TURK
Endüstriyel ve tkari ilişkilerin çoğun-
luğu şirketlerle devlet arasında. Gazete
ya da TV kanalı sahibi olmak bu üişkiler-
de büyûk avantaj sağlıyor."
Gazetelerin işadamlan, holdingler,
bankalar, TV kanallanyla ilişkilerini
sergjleyen yazıda okurun niteliği. gaze-
tesinden beklentileri, gazetelerin içeriği
üzerinde durulamamış. Bu yüzden ser-
gilediği tablo örneğin Cumhuriyet'in
Türk basını içindeki konumunu açıkla-
gücü). S. 212'deki "temlik" (mülk ola-
rak verme) de "temeBûk" (mülk edin-
me) olacak!)
Dil kirlenmesi
Dil Derneği'nin düzenlediği "Dfl dev-
rimi yolunda adımlar" yanşmasının ko-
şullan açıklanırken 12 Eylül'den sonra-
ki bir gelişmeye parmak basılmakta:
"12 Eylül yönetimince, yasalar çiğnene-
"De" bağlacının ayn yazılacağına
öğretmenlerin %30'u dikkat etmiyor, % 18'i
bazan bitişik, bazan ayn yazıyor. %23'ünün
yazılannda yanlış kuruluşlu cümleler var.
Bu öğretmenlerin, katıldıklan programla
eksiklerini giderecekleri düşünülebilir.
Ya ötekiler?
makta yetersiz kalmış.
"Müteferrika"ya aktanlan yazılar-
dan biri de basın özgürlüğüyle ilgili.
Mehmet Asaf 1908de. "Matbuat nizam-
namesi yapanlara yuf borusu!" başhklı
yazısında şöyle demiş: "Basının ağzını
kapamak mületin ağzmı kapamak de-
mektir. Ağzı kapanmış milletin ise kol-
lannı bağlamak pek kolay olup bundan
yararlanacaklar ise basının ağzını kapa-
maya cüret eden küçük bir azınlıktir."
(Bu yazıda da yanhş okumalar var:
"Zor bazu" değil "zûr-i bazu" (kol
rek kapatılan Türk Dil Kurunnı yerine
oluşturuhnuş yeni kurum, oluşturulduğu
günden bu yana dil devrimi karşıtlannın
yuvası olmuştur."
Bu dönemde dilimiz yeni-eski, ileri-
geri, Osmanlıca-Türkçe tartışmalannı
aşan yeni sorunlarla karşı karşıya kaldı:
Medya, büyük ölçekli bir dil kirlenmesi-
ni hızla yaygınlaşünyor!.. MuzafTer Uy-
guner, "Türk DUi Dergisi"nde son gün-
lerde yabana eklerle türetilen bazı tuhaf
sözçüklere dikkat çekiyor: "İşkoUk,
caykolik, bankamatik, dokunmatik!.."
Yazıda "The Marmara, The
Ankara" gibi "the"lı adlar, rek-
lamlardaki "Number one, me-
ga, leasing" gibi sözcükler, "Fa-
' vori, Aqua Resor, Kiriş Worid,
Sea Garden, Mega Saray" gibi
otel adlan sıralanıyor.
Demokrasiye aykın
Uyguner'in anlattığma göre
bir ara Belediye Gelirleri Ya-
sası'nda yabancı sözcüklerin
bulunduğu levhalar için daha
fazla "levha resmi" alınmasıru
öngören bir madde varmış; de-
mokratik bulunmadığı için kal-
dınlmış! MarkalannTürkçeol-
ması yolunda 1959'daçıkanlan
yönetmelik de "yan aydn bir
kişi" tarafından gene"demokra-
siye aykm" sayılarak
kaldınlmış. Bu örnekler de-
mokrasiye ne kadar da bağlı ol-
duğumuzu, onu nasıl titizlikle
koruduğumuzu doğrusu pek
güzel gösteriyor!
Batı kaynaklı sözcükler
TDK'nin dergisi "Türk Düi"-
nde Doç.Dr. Halil Ersoylu'nun
aynntılanyla ele aldığı bir ko-
nu. Yazısında vitrinleri, tabela-
lan kaplayan, günlük yaşama
sızan örnekler vermiş: "Fast fo-
od, Pascha Disco, Taxim's..."
Dilimiz yeni-eski,
ileri-geri,
Osmanlıca-Türkçe
tartışmalannı aşan
yeni sorunlarla karşı
karşıya kaldı:
Medya, büyük
ölçekli bir dil
kirlenmesini hızla
yaygınlaştınyor!
Artık dergilere gazetelerin
eklenne "Pop Corn, VValkman, Ekono-
mik Trend, Oto Show Fame, Teterama"
gibi adlar verildiğine değinen araştı-
rmacı "din, tarikat konulannda yaym
yapan" dergilerin ise şu tûrden şaşırua
adlar taşıdığını gösteriyor:
"Değişûn, Yöribıge, İzteıdm, BUgi..."
Bozuk Türkçelen yüzünden ağır eleşti-
riler alan TV ve radyo kanallannın yay-
dığı yabancı sözcükler arasında şunlar
var: "Talk Show, ReaUty Show, Plastip
SH>W, Gol Show." İşyerleri de aynı
özentinin oyuncağı: "Plaza, Capitol,
Center, Country, GaUeria..." Doç. Dr
Ersoylu'nun önerisi Uyguner'in sözünü
ettiği uygulamalardan farkh değil: "Kişi-
nin nüfusa kaydı yapılırken konulacâk
adın Türkçeye uygunluğu üzerinde göste-
rilen titizlik(...) işyeri açma izni ile ilgili
başvurularda, kayıtlarda, ruhsat ve ben-
zeri betge vermelerde de söz konusu edil-
mdi..."
"Hem dersini bilmiyor..."
Yine o dergide Doç. Dr. Mukim
Sağır'ın yazım yanbşlannı ele alırken
üzerinde durduğu nokta Türkçe öğret-
menlerinin bu konudaki beceri ve alı-
şkanlıklan! Bir lisans tamamlama prog-
ramına kaülan 60 öğretmene konuyla
ilgili sorular yönelülmiş, bir sayfalık bir
yan yazdınlmış.
Araşürmaya göre "de" bağlacının
ayn yazılacağına öğretmenlerin %30'u
dikkat etmiyor, % 18'i bazan bitişik, ba-
zan ayn yazıyor. %23'ünün yazılannda
yanlış kuruluşlu cümleler var. Bu öğret-
menlerin, katıldıklan programda
eksiklerini giderecekleri düşünülebilir.
Ya ötekiler, üstün körü öğrenimle
yıllardır işi sürdürenler, kapılannı oku-
ma-yazmaya, kitaba, dergiye, çağdaş
düşünceye kapamış "edebiyat memuria-
Dilini eşekansı soksun!
Öğretimin başa çıkamadığı dil yanlı-
şlannı medya özendiriyor ve yaygı-
nlaştınyor. Gükan Seçkin'in "Birikim"-
deki "Medya; abe yes, abe no' ve dilimiz"
başlıklı yazısı bununla ilgili. Seçkin,
medyanın Türkçeyi kullanılıp atılan bir
metahalinegetirdiğini belirtiyor. "İnsan-
lar, özeUikle de gençler ve çocuklann ko-
nuşurken kullandığı sözcük sayısı gide-
rek azalıyor. Basmakalıp, sığ ve sıradan
bir dil kuİlanonı ya\gınlaşıyor (...) Genç-
ler temiz, özenli, estetik cümleler kuramı-
yor (...) Laubah'lik, bir külhanbey ağzı,
İaçkalık..." diyen Seçkin'in verdiği ör-
nekler ("Koçum, şekercim, kendine iyi
bak, umarnn..") dilimize, edebiyaümıza
sevgisi, saygısı olanlann tüylerini diken
diken eden şeyler... Yazıda Türkçe pop,
rap parçalannın dilindeki perişanlık
gösterilirken buna yol açan toplumsal
nedenler de gözden uzak tutulmamış:
"Pop müzik yazarları kırdan kentiere ge-
len ve kent kültürünü sindiremeyen ma-
ganda. zonta. kıro diye etküenen -bövük-
bir insan kesiminin kültürünü, altkültür-
lerin yaşaytş, konuşma ve davranışlannı
alaya aur, eleştirirken (...) bozuk, şiveli,
aksanlı bir dil kullanunına yöneidUer."
Böylece, eşekanlannın işi de alabildi-
ğine zorlaştı!..
ÜŞÜDÜŞÜNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Düşunduğunu Yazmak».Yıllar önce Anlamsız Şiir tartışmaları sürerken Va-
lery'nin birsözü üzerinde durulmuştu:
"Şiirlerime ne anlam verilirse anlamları odur. Benim
onlardan çıkardığım anlam bana göredir, kimsenin on-
lara başka anlamlar vermesine engel olmaz."
Buraya kadarı güzel de, arkasından gelen şu sözler
ortalığı biraz karıştırrmştı:
"Şiirin amacı, hiçbir zaman belirli bir şey anlatmak
değildir. Bunu düzyazı yapar."
Şiir ile okur arasındaki ilişkiyi irdelerken, bir gerçeğt
gönüllerince abartarak anlamı bütünüyle düzyazıya
postalamak isteyen şairlere karşı ben de şöyle demiş-
tim:
"Bana kalırsa, düzyazı da yapamıyoronu. Yazdığımız
eleştiri yazılarından okuyucular bizim dediklerimizi mi
anlıyorlar tıpatıp?"
Anlamsız Şiir günleri çok geride kaldı. Bugün şairier
de, düzyazı yazarları da, kendi anlayışları çerçevesin-
de, 'belirli bir şey anlatmak' için yazıyorlar.
Ama kim, ne anlıyor, orası karışık!..
Yazılarımı eleştiren çok ilginç mektuplar alıyorum:
Söylemediğim sözler, sorumlusu olmadığım konular
üzerine görüşler, değerlendirmeler...
Herkesin kendine göre bir dünyası var... Yapılan bir
neden yaratıp o dünyayı yansıtmak...
Dün aldığım tertemiz yazılmış, pırıl pırıl bir mektupta
genç bir yazar şöyle diyor:
"Yani siz, kapitalistleri az arsızlar, çok arsızlar olarak
ayırıyor, az arsızların insana yararlı olacağını düşünü-
yorsunuz zannederim."
Bu sanıya nasıl varmış olabilir?
Mektuptan çıkarmaya çalışıyorum: Yazdığım kültür
sayfasında bir kuruluşun sanat etkinliklerinden söz edi-
liyormuş, o kuruluş ilerici bir dergiye verdiği kredinin fa-
izini yükseltmiş, ödenmediğini görünce de haciz koy-
durtmuş.
"Belki bilmiyorsunuz", diyor genç yazar. Nerden bile-
yim!
Ama bilsem de bir şey yapamazdım. Düşünmek, dü-
şündüklerini yazmaktan öte bir gücü yok yazarların.
Ayrıca anamalcı düzenin ne kadar acımasız bir düzen
olduğunu anlamam için bunu öğrenmem de gerekmi-
yordu. Insanlar dünyayı cehenneme çeviren bu düzenin
elinde her gün çok daha ağır olaylar yaşıyorlar.
Sonra da gidip o düzeni ayakta tutan partilere oy veri-
yorlar... Asıl sorun burada... Kültür sayfalarında neyin
ne kadar yer aldığında değil...
Genç yazar mektubuna bir yayınevinin yöneticileriyle
yapılmış bir konuşmayı da kesip eklemiş:
"Ekte gönderdiğim yine Cumhuriyet'ten kesilmiş ha-
ber, sizlerin de kültürü, sanatı, felsefeyi bir ticaret konu-
su, meta pazarı, parası çok olanın borusunu öttürdüğü
bir serbest rekabet ortamı olarak gördüğünüz yolundaki
kuşkulan arttırmaktadır."
Haberde çevresi çizilmiş yeri okuyorum:
"Her ticari meta gibi o ticari ürüne yönelik profesyonel
pazarlama teknikleri geliştirmek lazım. Kitabı nerede,
nasıl ve hangi yöntemlerle satanz?', bunun pesinde
koşmak lazım. Biz bu işe ticari de bakıyoruz. Umarım bir
gün herkes bu işe ticari bakar, hatta bir gün başkaları bir
sanayi diye bakar. Çünkü Batı 'da bu bir sanayi''
Serbest piyasa ekonomisini değişmesi so*. konusu
edilemeyecek bir gerçek olarak gorüp oyunu onun ku-
rallanna göre oynamak gerektiğini savunan bir yayım-
cının sözleri bunlar...
1980'lerde yeni bir yayımcı kuşağı çıktı ortaya... Çoğu
iyi öğrenim görmüş, aydın kişiler... Kesinlikle düşçü de-
ğiller, toplumsal düzenin dayattığı koşullar içinde kendi-
lerince iyi bir şeyler yapmaya çabalıyorlar...
Bizim kuşağımızın yayımcılığı böyle değildi. HÛM-
mettin Bozok, Vedat Günyol, Şükran Kurdakul hep gö-
nül adamlarıydılar. Ayakta durmak için ellerinden ge-
leni yaptılar, ama bir yerden sonra çalıştıkları alana
anamalcılık bütün ağırlığıyla yüklenince, ortadan silin-
meleri kaçınılmaz oldu...
Günümüzün koşulları çok değişik, artık anamalsız yo-
la çıkılmıyor. Bankadan kredi alınıyor, faiz ödeniyor,
ödenemezse haciz geliyor. Bunlar bizim kuşağımızın
bilmediği, akıl erdiremediği şeyler.
De Yayınevi'ndeyken yazdığım yazılarda başımıza
geleceklerden söz etmiş, yazarların özgürlüklerini koru-
yabilmek için yayım kooperatifleri kurmaları gerektiği
görüşünü savunmuştum. Bugün de öyle düşünüyorum.
Gerçi arada Yazko gibi çok acı bir deney yaşandı. Na-
sıl sona erdiğini de biliyoruz.
Ama başka çözüm yok... Ne olursa olsun, bu konuda
içine düşülen umutsuzluğu aşmak gerekir...
Yoksa yazarlar gittikçe daha ağırlaşacak koşullar al-
tında, kitaplarını büyük holdinglerin yan kuruluşları olan
yayınevlerinde bastırmak zorunda kalacak, bu olanağı
yitirmemek için de, dışardan bir uyarı almasalar bile, bir
özdenetimle ister istemez törpüleneceklerdtr.
Genç yazar mektubunun sonunda, yazılarımdaki dü-
şüncelere uygun tavır almamı, kendilerini destekleme-
mi istiyor:
"insanlara, entelektüellere küfür etmek hiç de zevkli
bir şey değil. Ama küfürse küfür, kavgaysa kavga."
Böyle düşünenler çoktur... Bir boşalma yolu... Ama
ben bu anlayışın hiçbir yararı olacağına inanmıyorum.
Kanımca, bağımsız bir yazarın işi düşünmek, düşün-
düklerini yazmaktır...
Alman televizyonunda
Nazım Hikmet belgeseli
KÖLN (ANKA) - Nazım
Hikmet'in yaşamını konu alan
'Türküleriınizden Korkuyor-
lar-Şair ve Devrimci Nazm
Hikmet' adlı belgesel fılm, 18
Eylül pazar akşamı, Alman
radyo televizyonu WDR ta-
rafından Türkçe
ve Almanca ola-
rak iki kanalda
gösterilecek.
WDR yapıma-
lanndan Osman
Okkan ve Diter
Oeckl'in 8 yılbk
bir çahşma so-
nunda
tamamladıklan
fılmin daha son-
ra Avusturya,
Rusya, tsviçre,
Italya, Küba, Fransa ve Yu-,
nanistan'da da yayımlanacağı
bildirildi.
Yapımcı Osman Okkan,
Nazım Hikmet için ilk kez der-
li toplu bir belgesel haa-
rlandığını belirterek. bunun
Türk kültürü için de bir ka-
zanım olacağını söyledi. Bel-
geselin Nazım'ın yaşamöykü-
sü ekseninde 20. yüzyıhn çeliş-
ki ve çaüşmalannı içeren bir
özgeçmiş niteliği taşıdığını
kaydeden Osman Okkan,
filmde Yaşar Kemal, AbMfa
Dino, Sovyet şairi Yevgcni
Yevtuşenko ve
Naam'm Rusya'-
daki ilk arkadaşı
Galina Koksniko-
vai'nın da aralan-
nda bulunduğu
çok sayıda kişinin
tanıklığına başvu-
rulduğunu belirt-
li.Belgeseldeayn-
ca Stalin'i eleştir-
mesi nedeniyle
KGB'nin
Nazım'a karşı gi-
riştiği suikast gûn ışığına çı-
kanhyor ve Komintern arşi-
vindeki belgelere dayamlarak
Nazım'ın Türkiye Komûnist
Partisi (TKP) ile ilişki ye görüş
aynlıklanna değiniuyor.
Nazım Hikmet belgeselınin
müziklerini ZüHü Livaneli ve
Mikis Theodorakis yaptı.