25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
17 EYLÛL1994 CUMART1Sİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Elizabeth Taylop'dan NBC'ye dava • Kuhûr Semsi - Elizabeth Taylor'ın, yaşamrtun bir mini dizi yapılmasına engel olmak için NBC televizyonu aleyhinde açüğı davarun düşebileceği bildirildi. Mahkeme, aktristin zarar görmesi halinde yasal yollara başvurabileceğini, ancak hayatının dizi yapılmasına engel olamayacağını açıkladı. Ancak Taylor'ın avukaünın buyönde yeni adunlaı atacağı belirtiliyor. Muharebe konulu resim sergisi •KüjtürServisi- Harbiye'deki Askeri Mûze ve Kültür Sitesi Salonu'nda muharebeleri konu alan bir resim sergisi açıldı. Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanı Korgeneral Cumhur Asparuk, serginin açıhşında yaptığı konuşmada, asker kişilerin sanattan soyutlanmalannın mümkün olinadığını söyledi. Serginin tarihsel bir nitelik tasıdığıru vurgulayan Korgeneral Asparuk, askerlik ve sanatı bir arada geliştirmeyi hedeflediklerini de sözlerine ekledi. Açılışını, Genelkurmay îkinci Başkanı Orgeneral Ahmet Çörekçi'nin yapüğı sergide, 32'si ülkemizdeki çeşitli askeri kurumlardan, 57 tanesi ise askeri müze koleksiyonundan seçilmiş toplam 89 eser yer aüyor. Tamamına yakını Türk sanatçılannın eserlerinden oluşan sergi, 15 ekim tarihine kadar gezilebilecek. SOÇAKyararına resim sergisi •KülnîrServisi- Haydarpaşa Numune Hastanesi Geliştirme Vakfi Sosyal Çalışmalar Komitesi (SOÇAK)yaranna düzenlenen karma resim sergisi, 22 eylül-9 ekim tarihleri arasında, pazar hariç hergün 10.00-18.00 saatleri arasında Sandoz Sanat Galerisi'nde izlenebilir. Çittçtve Vaytaş'dan ebru sergisi • KffltürServisi-Köksal Çiftçi ve Vedat Vaytaş'ın 'bez üzerine ebnı gösterisi' 24 eylül cumartesi günü Istanbul Büyükşehir Belediyesi Karikatûr ve Mizah Mûzesi'nde izlenebilir. Aynı zamanda bir ebru ustası olan karikatûrcü Çiftçi ve Vaytaş'ın yetiştirdiği öğrencilerin sergisi 22 eylül-10 ekim tarihleri arasında yine Karikatûr ve Mizah Mûzesi'nde izlenebilir. Komedyen George Burns yoğun bakımda •LOSANGELES- (AFP)Komedyen George Burns'ûn Los Angeles'taki Cedars-SinaiTıp Merkezi'nde geçirdiği bir operasyondan sonra yoğun bakıma alındığı bildirildi. Hastane sözcûsü yaptığı açıklamada, operasyonun iyi geçtiğini ve 98 yaşmdaki Bums'ün yaklaşık 1 hafta hastanede kalacağını belirtti. 91 yülık.kariyerinevodvil, radyo, televizyon ve sinemayı sığdıran aktör, geçen temrnuz ayında Las Vegas'taki evinin banyosunda düşmüş ve o zamanhastaneye kaldınklığında herhangj bir sağbk sorunu bulunmamıştı. TRT'den doğa belgeseli dizisi KühûrServisi-TRrnin 'Kaybolan Dünya' adlı dizi doğa belgeseli 18 eylül pazar günü saat 20.30'da TRT 2'de yayınagjriyor. Yönetmenliğini, kameramanhğını ve seslendirmesini Fatih Orbay'ın, özgûn müziğini ise Rıza Silahhpoda'nın yaptığı belgesel, 30'ar dakikahk 9 bölûmden oluşuyor. 'Kaybolan Dünya', Anadolu'da yaşayan kuşlar ve onlann yaşama ortamlannı anlatıyor. Ülkenin en batı ucu Enez'den en doğu ucu Doğubeyazıt'a ve en kuzeyi Arhavi'den en gûneyi Göksu'ya dek en önemli sulak alanlar her mevsirnde yeniden keşfedilerek Anadolu'da yaşayan 440 tür kuşun, alt türleri hariç hemen hepsi doğal ortamlannda görûntülendi. CEZİNTİ: KONURERT;QP, Kitapseverlik, gazetelerimizin geçmişiyle bugünü ve dilimiz... Köşe dönmeye, bir koyup yirmi almaya özendirilen insan- lann "An Emiri Efendrieri an- laması, onlann değerini kavra- ması güçtür. Bu eski zaman adamı bütün yaşamında kendı parasıyla biriktirdiği kitaplarla Faüh'teki MUIet Kitapuğı'nı kurdu. Tarih, edebiyat tarihi, biyografya, bibliyografya dal- lannda uzmandı. Dicle Üniver- sitesi öğretim üyesı Dr. Kemal Çefik'in "Tarih ve Tophan" der- gisindeki yazısı onun bilim ve kültür dûnyamıza katkılanyla ilgili. Yazıda dikkati çeken nokta geçen yüzyıhn ortalann- da Diyarbakır gibi başkente uzak bir yerleşim alanının bilim ve kültür çevresi olarak sahip olduğu birikim. Bir çocuk gitti- ği evlerde 3-4 bin kitapla karşı- laşıyor; okula gitmeksizin ken- dini yetiştirebiliyor. Çevresinde ona özel dersler verebüecek derin bilgrli pek çok insan var. Başkalanyla paylaş- masını bilen bu insan, oluştur- duğu zengin kitaphğı halkının hizmetine sundu. Elindeki önemli yazmalardan kimilerini değerli bilgiler ekleyerek bastırdı. "Tarih ve Edebiyat", "Os- manlı Tarih ve Edebiyatı Mec- muası" gibi önemli dergileri yayımladı. (Yazıda bunlardan ilkine ait resmin altına ikincinin adı yazılmış; "tahüs" kurtarma diye okunan sözcük de "tahal- lûs" takma ad edinme olacak!) Türkçenin en eski ansiklopedik sözlüğü Divanü Lugat-it-Türk'- ün değerini ilk kestiren, yayım- lanmasını sağlayan, böylece bi- lim dünyasının Türkçeyle ilgili bilgilerinin alabildiğine zengın- leşmesine yol açan da odur. önemli olan şu: Ali Emiri bu yazmayı bugünkü parayla 80-85 milyon lira vererek satın alıyor. Macar Akademisi'nin 25 milyarlık öne- risini geri çevirerek kitabın kendi ülke- sinde basılmasına yardıma oluyor. Ta- lat Paşa'nın bu hizmete karşılık gönder- diği 750 milyonu da kabul etmeyerek paranın yardıma muhtaç ailelere dağıtı- lmasını istiyor... Geçmişteki insanlarla medyarun bugünkü kralİan arasında ne derin aynlıklar var!.. Basm tarihimizden Kitap dünyamızla ilgili "Mûteferri- ka" dergisinin altbaşlığmda "kitabiyat" gibi çağdışı bir sözcüğe yer verilmese ne iyi olacakmış! Dergide Mustafa Nihat Özöo'ün "Yüz senelik gazeteciliğimiz" başhklı yanm kalmış bir incelemesi var. "Basının ağzını kapamak milletin ağzını kapamak demektir. Ağzı kapanmış milletin ise kollannı bağlamak pek kolay olup bundan yararlanacaklar ise basının ağzını kapamaya cüret eden küçük bir azınlıktir." "Aym Tarihrnin 1928-1931 yıllann- daki sayüanndan aktanlan uzun yazı, basın tarihimizin başlangıç dönemini aynntılanyla anlatıyor. özön'ün tek tek gözden geçirdiği eski gazetelerden uzun- lu kısah alınülar çok Uginç. Örneğin res- mi "Takvim-i VakayTde (1849) riişve- tin dünyada ve ahretteki kötü sonuçlan anlatüıyor Meclis-i Vala'da rûşvet ve hediye alınmasıru önleyecek bir yemin hazırlanmış. Dostlar arasında ahnıp ve- rilecek hediye miktan belirlenmiş: Yağm ancak 5 kıyyesi; kayun karpu- zun, tavuğun, kuzunun, kâseyle tatlı- lann, sûrahiyle şerbetlerin 5-6 tanesine izin var!.. "Ceride-i HavadB n te (1861) lstanbul'daki gezinti yerleriyle ilgili bir hükümet tenbihnamesi kadınlarla er- keklerin aynı yerde, aynı gûn gezip eğ- lenmelerini yasaklamakta. özön'ün incelemesinin eski harfli bö- lûmü yeni yazıya çevirilirken yanlışh- klarolmuş: Bir dipnotta sûreli yayınlarla ilgili araştırmalar gösterilmek istenmış, ama adlannın oraya eklenmesi unutulmuş! Ay adı "Cenıaziyelewel?'nin doğrusu "cümadelûla", bir kitabın adı olan "Kü- re-i Mastaha"nın doğrusu "Küre-i Mu- sattaha" (Düzlemkûre) olacak. "Vav" harfıni doğru okutmak için ûstüne ya da altına eklenen "7, 8 rakamlan"nın eski yazıdaki işaretler olduğu haürlatı- lmalı ve şekli gösterilmeliydi! Özön'ün anlattıklannda gazeteciliği- mizin ilk 30 yılı var. Ya sonrası? İşte, HakanTuncel'in "Bi- rikim"deki "Bab-ı Ali'den tkiteUi'ye" yazısı günümüzdeki gelişmelerle ilgili: "Bab-ı AH'yi tkiteüiye dönüştüren basındışı sermaye, beraberinde agresif patronlan, profesyonel yöneticikri, ikti- dar duygusunu pekiştirici gösterişli bina- lan ve yüksek teknolojiyi de getirmiştir... Köşe dönmeye, bir koyup yirmi almaya özendirilen insanlann "Ali Emiri Efendi"leri anlaması, onlann değerini kavraması güçtür. Bu eski zaman adamı bütün yaşamında kendi parasıyla biriktirdiği kitaplarla Fatih'teki Millet Kitaplığı'nı kurdu. MÜTEFErflKA Dört Aylık Kitabiyat Dergisi TURK Endüstriyel ve tkari ilişkilerin çoğun- luğu şirketlerle devlet arasında. Gazete ya da TV kanalı sahibi olmak bu üişkiler- de büyûk avantaj sağlıyor." Gazetelerin işadamlan, holdingler, bankalar, TV kanallanyla ilişkilerini sergjleyen yazıda okurun niteliği. gaze- tesinden beklentileri, gazetelerin içeriği üzerinde durulamamış. Bu yüzden ser- gilediği tablo örneğin Cumhuriyet'in Türk basını içindeki konumunu açıkla- gücü). S. 212'deki "temlik" (mülk ola- rak verme) de "temeBûk" (mülk edin- me) olacak!) Dil kirlenmesi Dil Derneği'nin düzenlediği "Dfl dev- rimi yolunda adımlar" yanşmasının ko- şullan açıklanırken 12 Eylül'den sonra- ki bir gelişmeye parmak basılmakta: "12 Eylül yönetimince, yasalar çiğnene- "De" bağlacının ayn yazılacağına öğretmenlerin %30'u dikkat etmiyor, % 18'i bazan bitişik, bazan ayn yazıyor. %23'ünün yazılannda yanlış kuruluşlu cümleler var. Bu öğretmenlerin, katıldıklan programla eksiklerini giderecekleri düşünülebilir. Ya ötekiler? makta yetersiz kalmış. "Müteferrika"ya aktanlan yazılar- dan biri de basın özgürlüğüyle ilgili. Mehmet Asaf 1908de. "Matbuat nizam- namesi yapanlara yuf borusu!" başhklı yazısında şöyle demiş: "Basının ağzını kapamak mületin ağzmı kapamak de- mektir. Ağzı kapanmış milletin ise kol- lannı bağlamak pek kolay olup bundan yararlanacaklar ise basının ağzını kapa- maya cüret eden küçük bir azınlıktir." (Bu yazıda da yanhş okumalar var: "Zor bazu" değil "zûr-i bazu" (kol rek kapatılan Türk Dil Kurunnı yerine oluşturuhnuş yeni kurum, oluşturulduğu günden bu yana dil devrimi karşıtlannın yuvası olmuştur." Bu dönemde dilimiz yeni-eski, ileri- geri, Osmanlıca-Türkçe tartışmalannı aşan yeni sorunlarla karşı karşıya kaldı: Medya, büyük ölçekli bir dil kirlenmesi- ni hızla yaygınlaşünyor!.. MuzafTer Uy- guner, "Türk DUi Dergisi"nde son gün- lerde yabana eklerle türetilen bazı tuhaf sözçüklere dikkat çekiyor: "İşkoUk, caykolik, bankamatik, dokunmatik!.." Yazıda "The Marmara, The Ankara" gibi "the"lı adlar, rek- lamlardaki "Number one, me- ga, leasing" gibi sözcükler, "Fa- ' vori, Aqua Resor, Kiriş Worid, Sea Garden, Mega Saray" gibi otel adlan sıralanıyor. Demokrasiye aykın Uyguner'in anlattığma göre bir ara Belediye Gelirleri Ya- sası'nda yabancı sözcüklerin bulunduğu levhalar için daha fazla "levha resmi" alınmasıru öngören bir madde varmış; de- mokratik bulunmadığı için kal- dınlmış! MarkalannTürkçeol- ması yolunda 1959'daçıkanlan yönetmelik de "yan aydn bir kişi" tarafından gene"demokra- siye aykm" sayılarak kaldınlmış. Bu örnekler de- mokrasiye ne kadar da bağlı ol- duğumuzu, onu nasıl titizlikle koruduğumuzu doğrusu pek güzel gösteriyor! Batı kaynaklı sözcükler TDK'nin dergisi "Türk Düi"- nde Doç.Dr. Halil Ersoylu'nun aynntılanyla ele aldığı bir ko- nu. Yazısında vitrinleri, tabela- lan kaplayan, günlük yaşama sızan örnekler vermiş: "Fast fo- od, Pascha Disco, Taxim's..." Dilimiz yeni-eski, ileri-geri, Osmanlıca-Türkçe tartışmalannı aşan yeni sorunlarla karşı karşıya kaldı: Medya, büyük ölçekli bir dil kirlenmesini hızla yaygınlaştınyor! Artık dergilere gazetelerin eklenne "Pop Corn, VValkman, Ekono- mik Trend, Oto Show Fame, Teterama" gibi adlar verildiğine değinen araştı- rmacı "din, tarikat konulannda yaym yapan" dergilerin ise şu tûrden şaşırua adlar taşıdığını gösteriyor: "Değişûn, Yöribıge, İzteıdm, BUgi..." Bozuk Türkçelen yüzünden ağır eleşti- riler alan TV ve radyo kanallannın yay- dığı yabancı sözcükler arasında şunlar var: "Talk Show, ReaUty Show, Plastip SH>W, Gol Show." İşyerleri de aynı özentinin oyuncağı: "Plaza, Capitol, Center, Country, GaUeria..." Doç. Dr Ersoylu'nun önerisi Uyguner'in sözünü ettiği uygulamalardan farkh değil: "Kişi- nin nüfusa kaydı yapılırken konulacâk adın Türkçeye uygunluğu üzerinde göste- rilen titizlik(...) işyeri açma izni ile ilgili başvurularda, kayıtlarda, ruhsat ve ben- zeri betge vermelerde de söz konusu edil- mdi..." "Hem dersini bilmiyor..." Yine o dergide Doç. Dr. Mukim Sağır'ın yazım yanbşlannı ele alırken üzerinde durduğu nokta Türkçe öğret- menlerinin bu konudaki beceri ve alı- şkanlıklan! Bir lisans tamamlama prog- ramına kaülan 60 öğretmene konuyla ilgili sorular yönelülmiş, bir sayfalık bir yan yazdınlmış. Araşürmaya göre "de" bağlacının ayn yazılacağına öğretmenlerin %30'u dikkat etmiyor, % 18'i bazan bitişik, ba- zan ayn yazıyor. %23'ünün yazılannda yanlış kuruluşlu cümleler var. Bu öğret- menlerin, katıldıklan programda eksiklerini giderecekleri düşünülebilir. Ya ötekiler, üstün körü öğrenimle yıllardır işi sürdürenler, kapılannı oku- ma-yazmaya, kitaba, dergiye, çağdaş düşünceye kapamış "edebiyat memuria- Dilini eşekansı soksun! Öğretimin başa çıkamadığı dil yanlı- şlannı medya özendiriyor ve yaygı- nlaştınyor. Gükan Seçkin'in "Birikim"- deki "Medya; abe yes, abe no' ve dilimiz" başlıklı yazısı bununla ilgili. Seçkin, medyanın Türkçeyi kullanılıp atılan bir metahalinegetirdiğini belirtiyor. "İnsan- lar, özeUikle de gençler ve çocuklann ko- nuşurken kullandığı sözcük sayısı gide- rek azalıyor. Basmakalıp, sığ ve sıradan bir dil kuİlanonı ya\gınlaşıyor (...) Genç- ler temiz, özenli, estetik cümleler kuramı- yor (...) Laubah'lik, bir külhanbey ağzı, İaçkalık..." diyen Seçkin'in verdiği ör- nekler ("Koçum, şekercim, kendine iyi bak, umarnn..") dilimize, edebiyaümıza sevgisi, saygısı olanlann tüylerini diken diken eden şeyler... Yazıda Türkçe pop, rap parçalannın dilindeki perişanlık gösterilirken buna yol açan toplumsal nedenler de gözden uzak tutulmamış: "Pop müzik yazarları kırdan kentiere ge- len ve kent kültürünü sindiremeyen ma- ganda. zonta. kıro diye etküenen -bövük- bir insan kesiminin kültürünü, altkültür- lerin yaşaytş, konuşma ve davranışlannı alaya aur, eleştirirken (...) bozuk, şiveli, aksanlı bir dil kullanunına yöneidUer." Böylece, eşekanlannın işi de alabildi- ğine zorlaştı!.. ÜŞÜDÜŞÜNCEYE SAYGI MEMET FUAT Düşunduğunu Yazmak».Yıllar önce Anlamsız Şiir tartışmaları sürerken Va- lery'nin birsözü üzerinde durulmuştu: "Şiirlerime ne anlam verilirse anlamları odur. Benim onlardan çıkardığım anlam bana göredir, kimsenin on- lara başka anlamlar vermesine engel olmaz." Buraya kadarı güzel de, arkasından gelen şu sözler ortalığı biraz karıştırrmştı: "Şiirin amacı, hiçbir zaman belirli bir şey anlatmak değildir. Bunu düzyazı yapar." Şiir ile okur arasındaki ilişkiyi irdelerken, bir gerçeğt gönüllerince abartarak anlamı bütünüyle düzyazıya postalamak isteyen şairlere karşı ben de şöyle demiş- tim: "Bana kalırsa, düzyazı da yapamıyoronu. Yazdığımız eleştiri yazılarından okuyucular bizim dediklerimizi mi anlıyorlar tıpatıp?" Anlamsız Şiir günleri çok geride kaldı. Bugün şairier de, düzyazı yazarları da, kendi anlayışları çerçevesin- de, 'belirli bir şey anlatmak' için yazıyorlar. Ama kim, ne anlıyor, orası karışık!.. Yazılarımı eleştiren çok ilginç mektuplar alıyorum: Söylemediğim sözler, sorumlusu olmadığım konular üzerine görüşler, değerlendirmeler... Herkesin kendine göre bir dünyası var... Yapılan bir neden yaratıp o dünyayı yansıtmak... Dün aldığım tertemiz yazılmış, pırıl pırıl bir mektupta genç bir yazar şöyle diyor: "Yani siz, kapitalistleri az arsızlar, çok arsızlar olarak ayırıyor, az arsızların insana yararlı olacağını düşünü- yorsunuz zannederim." Bu sanıya nasıl varmış olabilir? Mektuptan çıkarmaya çalışıyorum: Yazdığım kültür sayfasında bir kuruluşun sanat etkinliklerinden söz edi- liyormuş, o kuruluş ilerici bir dergiye verdiği kredinin fa- izini yükseltmiş, ödenmediğini görünce de haciz koy- durtmuş. "Belki bilmiyorsunuz", diyor genç yazar. Nerden bile- yim! Ama bilsem de bir şey yapamazdım. Düşünmek, dü- şündüklerini yazmaktan öte bir gücü yok yazarların. Ayrıca anamalcı düzenin ne kadar acımasız bir düzen olduğunu anlamam için bunu öğrenmem de gerekmi- yordu. Insanlar dünyayı cehenneme çeviren bu düzenin elinde her gün çok daha ağır olaylar yaşıyorlar. Sonra da gidip o düzeni ayakta tutan partilere oy veri- yorlar... Asıl sorun burada... Kültür sayfalarında neyin ne kadar yer aldığında değil... Genç yazar mektubuna bir yayınevinin yöneticileriyle yapılmış bir konuşmayı da kesip eklemiş: "Ekte gönderdiğim yine Cumhuriyet'ten kesilmiş ha- ber, sizlerin de kültürü, sanatı, felsefeyi bir ticaret konu- su, meta pazarı, parası çok olanın borusunu öttürdüğü bir serbest rekabet ortamı olarak gördüğünüz yolundaki kuşkulan arttırmaktadır." Haberde çevresi çizilmiş yeri okuyorum: "Her ticari meta gibi o ticari ürüne yönelik profesyonel pazarlama teknikleri geliştirmek lazım. Kitabı nerede, nasıl ve hangi yöntemlerle satanz?', bunun pesinde koşmak lazım. Biz bu işe ticari de bakıyoruz. Umarım bir gün herkes bu işe ticari bakar, hatta bir gün başkaları bir sanayi diye bakar. Çünkü Batı 'da bu bir sanayi'' Serbest piyasa ekonomisini değişmesi so*. konusu edilemeyecek bir gerçek olarak gorüp oyunu onun ku- rallanna göre oynamak gerektiğini savunan bir yayım- cının sözleri bunlar... 1980'lerde yeni bir yayımcı kuşağı çıktı ortaya... Çoğu iyi öğrenim görmüş, aydın kişiler... Kesinlikle düşçü de- ğiller, toplumsal düzenin dayattığı koşullar içinde kendi- lerince iyi bir şeyler yapmaya çabalıyorlar... Bizim kuşağımızın yayımcılığı böyle değildi. HÛM- mettin Bozok, Vedat Günyol, Şükran Kurdakul hep gö- nül adamlarıydılar. Ayakta durmak için ellerinden ge- leni yaptılar, ama bir yerden sonra çalıştıkları alana anamalcılık bütün ağırlığıyla yüklenince, ortadan silin- meleri kaçınılmaz oldu... Günümüzün koşulları çok değişik, artık anamalsız yo- la çıkılmıyor. Bankadan kredi alınıyor, faiz ödeniyor, ödenemezse haciz geliyor. Bunlar bizim kuşağımızın bilmediği, akıl erdiremediği şeyler. De Yayınevi'ndeyken yazdığım yazılarda başımıza geleceklerden söz etmiş, yazarların özgürlüklerini koru- yabilmek için yayım kooperatifleri kurmaları gerektiği görüşünü savunmuştum. Bugün de öyle düşünüyorum. Gerçi arada Yazko gibi çok acı bir deney yaşandı. Na- sıl sona erdiğini de biliyoruz. Ama başka çözüm yok... Ne olursa olsun, bu konuda içine düşülen umutsuzluğu aşmak gerekir... Yoksa yazarlar gittikçe daha ağırlaşacak koşullar al- tında, kitaplarını büyük holdinglerin yan kuruluşları olan yayınevlerinde bastırmak zorunda kalacak, bu olanağı yitirmemek için de, dışardan bir uyarı almasalar bile, bir özdenetimle ister istemez törpüleneceklerdtr. Genç yazar mektubunun sonunda, yazılarımdaki dü- şüncelere uygun tavır almamı, kendilerini destekleme- mi istiyor: "insanlara, entelektüellere küfür etmek hiç de zevkli bir şey değil. Ama küfürse küfür, kavgaysa kavga." Böyle düşünenler çoktur... Bir boşalma yolu... Ama ben bu anlayışın hiçbir yararı olacağına inanmıyorum. Kanımca, bağımsız bir yazarın işi düşünmek, düşün- düklerini yazmaktır... Alman televizyonunda Nazım Hikmet belgeseli KÖLN (ANKA) - Nazım Hikmet'in yaşamını konu alan 'Türküleriınizden Korkuyor- lar-Şair ve Devrimci Nazm Hikmet' adlı belgesel fılm, 18 Eylül pazar akşamı, Alman radyo televizyonu WDR ta- rafından Türkçe ve Almanca ola- rak iki kanalda gösterilecek. WDR yapıma- lanndan Osman Okkan ve Diter Oeckl'in 8 yılbk bir çahşma so- nunda tamamladıklan fılmin daha son- ra Avusturya, Rusya, tsviçre, Italya, Küba, Fransa ve Yu-, nanistan'da da yayımlanacağı bildirildi. Yapımcı Osman Okkan, Nazım Hikmet için ilk kez der- li toplu bir belgesel haa- rlandığını belirterek. bunun Türk kültürü için de bir ka- zanım olacağını söyledi. Bel- geselin Nazım'ın yaşamöykü- sü ekseninde 20. yüzyıhn çeliş- ki ve çaüşmalannı içeren bir özgeçmiş niteliği taşıdığını kaydeden Osman Okkan, filmde Yaşar Kemal, AbMfa Dino, Sovyet şairi Yevgcni Yevtuşenko ve Naam'm Rusya'- daki ilk arkadaşı Galina Koksniko- vai'nın da aralan- nda bulunduğu çok sayıda kişinin tanıklığına başvu- rulduğunu belirt- li.Belgeseldeayn- ca Stalin'i eleştir- mesi nedeniyle KGB'nin Nazım'a karşı gi- riştiği suikast gûn ışığına çı- kanhyor ve Komintern arşi- vindeki belgelere dayamlarak Nazım'ın Türkiye Komûnist Partisi (TKP) ile ilişki ye görüş aynlıklanna değiniuyor. Nazım Hikmet belgeselınin müziklerini ZüHü Livaneli ve Mikis Theodorakis yaptı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear