14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12 EYLÜL1994 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 'Banşiçinsen de birşey yap'CANANBEYKAL Gazetelerini akşamlan okuma abşkanbğı- ndaki bir dostum bana "Arbk senin yazdanm göremiyonnn gazetede" diyordu. "Yazacak ne var ki" dediğjmde, "Sen de banş için birşey yaz" derruşti. Bildik laflan mı sıralayacaktım. banş için bir şey yazmak kolay mıydı? Banş var nııydı ki? Tam bunlan düşündüğüm sıra- da 9 yaşındaki oğlum yere serdiği koca koca kağıtlara her zamanki gibi savaş sahneleri re- simliyordu. Haberlerden, televizyon görüntülerinden, bilgisayar oyunlanndan ve çizgi fılmlennden etküenip esinlenerek, ölûm anında bedenin hareketlerini dizi halinde, üpkı sinemadaki gibı olağanüstü bıçımde arahyor, çeşitli sesler eşliğinde roketler, gûdümlü füzeler, bazu- kalar, toplar, tûfeklerle saçılan şiddetin ve kanlı sahnelerin çarpıcı görüntûlerini döktü- rüyordu kağıda. Yaptığı resmin nasıl olduğu- nu sorduğu anda " lyi de biraz banşa değgin bir şeyler yapsana" deyiverdim. Sıkıntılı biraz düşündü "Naal yam?" dedi. Düşünmek sıkası bendeydi. Banş nasıl bir şeydi? Dost- luk, kardeşlik, sevgi deniyordu ya, ama bü- tün bunlar nasıl resimlenebilirdi? El sıkışan iki insan, içiçe iki kalp, öpüşen iki minik ço- cnk, gûlen insan yüzleri ile olabilir miydi banştn anlatımı? Hepsi son derece basma- kahp bu imajlann altıtıa açıklayıa yaa yaz- masanız bin çeşit başka anlamlar çıkartılabi- lirdi. Bu fıkirİeri oğlum da begenmedi, güldü geçti. Birlikte biraz daha düşündûk. Güneşin parlattığı çayırlar, çağıl çağıl akan sular. se- vinçli insanlar, danseden, oynayan, kucakla- şanlar...u Ama bunlar kır manzaralan, piknik miknik gibi şeyfcr" diye mızmız bir ses yüksel- di. Giderek iş daha sembolik anlatunlara kaymaya başladı. Haritalardan kollaruzata- rak birbirini kucaklayan iki ûlke, kardeş gibi elele tutuşmuş bayraldar, çiçekler açmış gû- len bir dünya yuvarlağı, insanlaşünlmış bir sürü sembolik nesne, hele güvercinden söz et- tiğimde oğlum çileden çıktı, "Çevre günü için yapılan afişlere benzedi" dedi. Gerçekten banşı nasıl resımleyebilirdik? Lafa gelınce iyi de, "yapsana" deyince iş o kadar kolay değil- dı. Bırden UNICEFin puzzle kutulanndan birinin üstündeki resim dikkatimi çekti. tyi bir kopya aldığım kanısıyla sevinçle bağırdım. "Tamam, buldum, bütün ûlke ço- cuklannıo elele tutuşarak oluşturduklan bir dünya!..Ne dersin bu düşunceye?"Ne yani, dünya çocuk gûnü ya da 23 Nisan Çocuk Bayramı resmi mi bu? Evet, bu anlama da ge- lebilirdı. 'Barışın resmini yapabflir misin?' Biraz umutsuzlaşmaya başladım. "Siz okuMa 23 Nisan'ı böyle mi anİatıyorsunuz" diye sordum. "Böyle olsa daha iyi. Kalıp şey- ler yapıyorum, öyle istiyoriar. Ömeğin Cumk- huriyet Bayramrnda askerierin geçit törenini, 10 Kasım'da kürsü önünde şür okuyan çocuk ya da Anıtkabir'i, öğretmenler Günü'nde çi- çek alan bir öğretmeni, 19 Mayıs'ta birbirinin omuzuna konmuş kuie yapan atletleri, Okuma Bayramı'nda karatahtanın iizerinde alfabe ya- zısı ve siyah öniülüû sıra sıra çocukları v apıyo- rum. En iyisi Yangın Haftası ve Trafık Günü. Los Angeles,Ingilizsanaünıkuüuyor tki ay sürecek festivalde 400 saoatçımn yer aidığı 284 gösteri gerçekJeştirilecek. Kültür Servisi - Los Angeles bu sonbahar, Amerikaklann Ingilizlere bakışına meydan okuyan bir festivale ev sahipliği yapıyor. The Royal Shakespeare Company', 'The Royal NarJonal Theatre' gibi tiyatro topluluklanyla Halle Orkestrası. vurmalı çalgüardan oluşan bir başka orkestra bu festivale kaübnak ûzere Los Angeles'a gıdiyor. 'tngfliz sanatmm kutlanması' amaanı taşıyan ve iki ay sürecek olan festival, Kuzey Amerika'da şimdiye dek gerçekleştirilen bu tür festivaller içinde en büyüğü olma özelliğini de taşıyor. 'UK/LA 1994' adını taşıyan festivalde 46 değişik yerde, yaklaşık 400 sanatçının kaüldığı 284 gösteri yer alacak. Festival, 'Los Angeles bugûne dek Ingiltere için ne yaptı ki, tngüizler bir borç öder gibi davranıyorlar?' sorusunu akla getiriyor. Bundan 2 yılönce Los Angeles'ın o zamanki Belediye Başkanı Tom Bradley Galler Prensi Charks'ı 1992'deki şiddet olaylannın ardından kentin yeniden yapılanmasını izlemek ûzere Los Angeles'a davet etmişti. Prens Charles bu ay festival çerçevesindeki bazı etkinlikleri izlemek ûzere kente gidiyor. 'UK/LA 1994', derleme bir programdan oluşuyor. Festivalin sanat komitesine başkanlık eden Los Angeles Operası'nın Jngilizdirektörü Peter Hemraings'e göre, kültürel açıdan temel hedef 'tngiltere'nin biftek viyenterden ve Londra Kulesi'nden biraz ileri gittiğini göstemıek". Los Angeles Ingiltere'yi sanıldığından daha iyi tanıyor. • Ingiliz sanatının kutlanması' amaanı taşıyan ve iki ay sürecek olan festival, Kuzey Amerika'da şimdiye dek gerçeklestirilen bu tür festivaller içinde en büyüğü olma özelliğini de taşıyor. Hemming'in kendisinin de açıkça belirttiği gibi Ingütere ve Güney California arasındaki kültürel bağlar, Heathrow'dan gelen uçaktan inip, 'green card'ı olmaksızm ABD göcmen bürosunun önünden geçip giden her İngilızle biraz daha güçleniyor. Güney California'da yaklaşık 500 bin tngiliz bulunuyor. Bu insanlar, Stephen Frears, NeU Jordan, Mike Leigh gibi tngiliz yönetmenlerin filmleriyle birlikte, Los Angelesklara tngilizlerincırcır böceği gibi öten kibarlık budalalan ya da Michael Caine aksanıyla konuşan alçaklar olmadıklannı göstermeye başladılar. Gündelik yaşamındaki çeşitlilik yüzünden can sıkıntısına kapılan Los Angeles klişelerden hoşlanıyor. Budaçeşitlilikten başka bir şey sunmayan festivalin izlenmesini güçleştirebilir. Festival görsel sanatlar, tiyatro, opera, müzik, grafik, mimarlık, sinema. televizyon ve radyo olmak ûzere pek çok bölüm içeriyor. 'Los Angeles Times'ın editörlerinden John lindsay bütün etkinüklerin nitelikli olduğunu, ancak insanlann bütûn bunlann tek bir festivale ait olduğunu anlamayabileceklerini belirtiyor. Ancak festivalin direktörü Bruce Joseph "Biz Ingiliz toplumunun değişik kültürleri banndırdığıru, bu bakımdan Los Angeles'dan farklı olmadığını göstermek istiyonız" dıyor. The Royal Shakespeare Company de Los Angeles'a gidecek. TRT,Dublin'deki Eurovision'akatûıyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) -TRT, 1995 yıhnda Irlanda'nın Ehıblin kentinde gerçekleştirilecek 40. Eurovision Şarkı Yanşması'na katılma şansını elde etti. Avrupa Yayın Birliği(EBU)'nin, Tûrkiye'nin katılmasına ilişkin karan, TRT kurumuna bildirildi. öneriye sıcak bakan TRT yetkilileri, olumlu yarut verilmesi amaayla karan, TRT Yönetim Kurulu'na sundu ve onay aldı. Bu gelişmeye göre.TRT önümûzdeki günlerde, yanşmanın ön eleme ve seçmelerini belirlemek amaayla bir toplann yapacak. Hazırlanacak yanşma şartnamesi birduyuru ile tüm kanallardan kamuoyunu duyurulacak. Bu arada, Avrupa Yayın Birliği, 1995 yılı Eurovision Şarkı Yanşması'na katılım ücretini 133 bin isviçre franfa (3.5 milyar lira) olarak belirledi. Buna göre.TRTnin de aralannda bulunduğu yanşmaya kaülacak ülkelerin bu miktan ödemesi gerekiyor. TRT yetkilileri, belirlenen ücretin ödeneceğini ve TRTnin katılmakaran aldığını ifade ettiler. Finansör aranıyor Yetkililer, bu kapsamda TRTnin, ülkemizi temsil edecek şarkı ve şarkıcılann belirlenmesi için düzenlenecek ulusal seçmeler ve Avrupa finaline gidecek grubun yurt dışı seyahat giderlerini finanse edecek kurum ve kuruluşlann araşünlacağını kaydederek, finansör kurum ve kuruluşlar bulunmadığı takdirde, kurumun kendi imkanlanyla yanşma giderlerinin karşılanacağını bildirdiler. Eurovision Şarkı Yanşması'na TRT, 1975 'ten bu yana kaülıyor. 1994'te Avrupa Yayın Birliği'nin 1993 yüı yanşmasına katılan ûlkelerden sıralamada son yedi sırayı alan ülkelerdahil etmemesi nedeniyle TRT katılamamıştı. 'Görünmezadannoynamak konuşmaktandaha zor' Paul Auster, son kitabı 'Mr. Vertigo' ile Deauville Festivali'nin Edebiyat Ödülü'nü kazandı. Bir kitabı bitirmek için iki, üç yıla gereksinimi olduğunu belirten Auster, 'kendi halinde bir yaşam' ] sürdürüyor. Kûttür Servisi-Amerikah ya- zar Pad Auster. "Mr. Vertigo" adlı son kitabı ile DeauviDe Fes- tivali'nin Edebiyat ödülü'nü kazandı. Ülkemizde de "Haya- feder", "Cam Kent", "Kflhfi Oda", "Ay Sarayı", "Yalmzhğm Keşfi", "Son Şeyler L'Tkesinde", "Şans Müziği" adlı kitaplan yayımlanan Paul Auster'le Figaro gazetesinde yapılan kısa söyleşi, yazar üzeri- ne ipuçlan taşıyor: - Nasıl yaşıyorsunuz? Manhattan'a fazla uzak ol- mayan Brooklyn'de yaşıyorum. Gökdelen olmadığı için burayı çok seviyorum. Her sabah çalı- şmalanmı sürdürdüğüm stüd- yoya gitmek üzere yola çıkanm. Çahşüğırn mekanı görmelisiniz, öylesine izbe bir yer ki, sigara dumanından ve pislikten geçilmiyor. - Bir çahşma sisteminiz var mı? Ben çabşırken eski yöntemler kullanınm. Bilgisayarla çalı- şmam. önce herhangi bir kalemle yazar, akşam olunca bu yazdıklanmı daktiloda temize çekerim. - GeneMe zamamnmızı nasıl geçirirsiniz? Çinli Wayne VVang'ın fılmi "Smoke"un senaryosunu yazdım. Arkadaşlık ve aile ile ilgili olan bu senaryoyla, ya- şadığım bölgenin insanlanna saygımı sundum. New York'a döndükten sonra montaj çalı- şmasma da katıldım, yani fılmin diğer yaraüm aşamalannda da bulundum. Ardından daha önce yazmaya başlamış olduğum bir roman üzerine çalıştım. Bir kitabı bitirmek için iki, üç yıla ıhtiyacım oluyor. - Diğer Amerikalı yazarlarla iüşki kuruyor musunuz? Hayır. Çok kendi halinde bir hayat sürüyorum. Bu yüzden de 30 yıl kimseyi görmeden yaşamak isteyen Salinger'in tutumunu çok iyi anlıyorum. Bir de Thomas Pynchon var. İkimiz de Viking Yayınevi ile çahşıyoruz. O son yazdığı kitabı yayınevine getirdiğinde tanı- nmamak için tipini degiştirmiş. Zaman zaman benim de yaptığım gibi, görünmez adamı oynamak, konuşmaktan daha zor. - Siz Fransızcayı çok iyi biH- yor ve Fransız edebtyatmı yakı- ndan tanıyorsunuz. Bugün, Fransız külrürünü nasıl değerleo- diriyorsunuz? Fransız kültürü bugün en parlak kültürlerden kanımca. Amerika'da fazla tanınma- masının nedeni de son yıllarda edebiyata duyulan ilginin ol- dukça azalması. Bu da bizim sorunumuz zaten. Bu durum hiç kuşkusuz, bu yüzyılın sonunda- ki genel durumla da yakından ilgili. Ama ben herşeye karşın. bu durumun değişeceğine, hala iyi kitaplann geleceğı olduğuna inanıyorum. Orada hayalimdekini de katabüiyorum. Ya- rancdık var yanL.." Sonra yeniden düşünmeye başhyor banşı nasıl anlatabileceğini, kalıp göstergeleranyor sarunm, savaşı anlattığı gibi. "Banş; tıpkı sa- hip oldğumuz güzel ve değerii şeylerin, kisilerin sevilip el üstünde tutulması gibi bir şeydir"- diyorum. Aslında zor bir alana saptığınıı anlıyorum ama iş işten geçmiş oluyor, "Nasıl yani? Bat- man serim, Ninja Turtİe'lanm gibi mi" diye soruyor. "Hayır, ömeğin sevdikkrtaıiz...", "Yani sen mir Böylesi bir soru beni gururlandınp, sevin- diriyor ama benim portrem ile banşm ilişkisi- ni kurmak olası gelmıyor bana. "Mesela ar- kadaşlık, banşı daha iyi anlatabilir, anlatabüi- yor muyum?" Bu kez soğuk soğuk bakıyor, elbette anlatamıyorsun der gibi. Artık sıkı- lmaya başlıyorum. "Canrnı savaş deyince he- men aklma geb'yor da, banş için bir şeyler ya- pamıyor musun yani7"Pohpohluyorum beni bu dertten kurtarsın diye, "Senin gibi akıllı, duyariı, sevecen, çiçekleri, bütün hayTanlan, batta sohıcanlan bile seven hassas bir çocuk.» "Pes etmıyor, aamasızca inadını sürdürüyor. "lyi ama ben savaşı bitiyorum." - Ne yani sa- vaşı yaşıdın mı kı? "Yaşamama gerek yok ama yaşıyorum tabii, biliyonım işte. Hitterl biliyomm, Dachau'yu gezdim ya. Olenleri gö- rüvorum, annelerini kaybetmiş. kendilerini kay bolmuş çocuklan biliyonım. Savaş olunca neler olacağını biliyonım ben" dıyor kesin bi- çimde. Savaşın somut göstergelerini biliyor oğlum diye düşünüyorum ve savaşın ne tür acılar ge- tirdiğini, aanın ne olduğunu kü- çücük yüreğinde duyuyor, kendi- sini bunlan yaşamasa da, diğer çocuklann yaşadığı acıyı hissede- biüyor ve aanın savaşla kardeş olduğunu anhyor küçücük ka- fasıyla diye dûşünüyorum. Bir- den onunla geçirdıgimiz iki saat- lik banş konuşması sırasında banşa ait somut göstergelerin ne- ler olduğunu ona anlata- madığımı. onun da banş sözcü- ğünü somutlaşbramadığını hay- retle görüyorum. Sonra Nazım Hikmet'in ressam Abidin Dino'ya söyledığı ünlü sözünün ne kerte umutsuzluk taşıdığını, belki de bu sözün Nazım'ın en umutsuz anında söylediği bir söz olabıle- ceğini ve artık bana basmakalıp gelen bu sözün aslında bir başka açıdan bakıldığında ne büyük bir olumsuzlama taşıdığını saptıyo rum. Bu sözü çevınp "Sen banşın resmini yapabilir misin oğlum" diye sorduğumda, aslında "elbet- te yapamazsın" anlamında kul- landığımı farkediyorum. O ıse bana "Banş için kimse bir şey yapmıyor ki! Savaş \ apanlar banş istiyor, banş yapanlar yine savaş istiyor" diyor ve çekip odasına gi- diyor, giderken de "Zaten biraz- dan ikimiz arasında bir savaş çıka- cak banş jüzünden" demeyı ıh- mal etmiyor. Savaşlann nedeni Bır çocuk için banşın somut göstergeleri nedir? Banş neden hep sembolik olarak anlanhr ki? Olmayan şeyler. somutlaşmamış şeyler simgelerle ıfade edilirler. Sembol dili gizlenenler, dolayb anlatımlar için kullanıhr. Oglum için banşm en somut göstergesi arkadaşının adı, onunla da iyi ge- çınemiyor. Çünkü o her zaman gelip. onun oyuncaklanyla oynu- yor ama o nedense benimkini hiç davet etmiyor. Aralannda pay- laşmaktan çıkan kavgalar; eve gelen konuğa saygı göstermesi paylaşmayı öğrenmesi gerektıği uyanlanyla sona erdiriliyor. O ise, sadece kendisine ait olanlann değil, başkalanna ait olanlann da paylaşılmasının doğru olduğunu haklı olarak düşünüyor. Ve "Bir gün ben de sana geleyim de bu kez senin oyuncaklannı paylaşalım" demeyi gunıruna yedıremıyor. Diyememesinin bir diğer nedeni de, bir daha Banş gehnezse... Haksızüğı, eşitsizliği göre göre, suskunlukla buna raa olması onu öldürüyor biliyonım ama yine de arkadaşlığını sürdürmek- ten yana. Sevginin, dostuluğun, karşılıksız kişinin sevilmesinden değil, oyuncaklanndan geçtiğini biliyor artık. O yüzden savaşlann nedenini de biliyor. "İşte bu ka- dar basit" diyor. "Birindekini, karşdığında bir şey vermeden zor- la almaya kalkmak sataşlan çı- kartıyor" diye deneyleriyle bili- yor. Birden ona "Banş; sahip ol- duğumuz, sevdiğimiz değerii şeyle- rin..." diye başlayan tanfımin ne kadar yanüş olduğunu anlıyo- rum. Bir yanda olumlu, değerii ama gerçek yaşamda geçerli ol- mayan düşünceler. ülküler, diğer yanda temeli çok basıte dayanan savaşlar, kısaca haksızlıklar ve eşitsizlikler. O yüzden okulda başka resim yapıyor, evde başka. Karşılıksız sevmek ve sevilmek istiyor ama sevginin böyle ol- madığını görüyor arkadaşı Banş'tan dolayı. O yüzden kap- lumbağasını daha çok seviyor. Çatalca'da dikili 7 fıdanhk or- manının varlığı onu mutlu edi- yor, yağmurun yağmasını sırf on- lar için istiyor ve bol bol yangın resimleri ekleniyor savaş alan- lanna. Savaş resimleri ne zaman bitecek ve banş için de bir şeyler yapacak, bilemiyorum. Sanınm savaş da, tıpkı banş gibi tanımla- namaz hale geldiğinde bitecek. Göstergelerini bulamadığımız, sadece bir kavram olarak sözcü- ğün kala- kaldığı anda savaş re- simleri bitecek. O nedenle banş hala onun için yok, tanımlana- maz bir şey. Dünya yüzünde tek bir çocuk için bile banş yoksa eğer, bu böyle sürecek. Sadece bir sembol olarak resmi yapılabile- cek. BUASAMADA SÜKRAN KURDAKUL Ölümünün 20. Ydında Celal Sılay "Zincirlerle çekiyor işçiler Güneşi, yatağımm başına. Ben nasıl çıkanm bu yüzle Güneşin karşısına." Okuduğunuz dizelerin şairi Celal Sılay'ı 7 Eylül 1974 günü yitirdik. Altmış yaşındaydı ve yaratma tutkusunun üstüne gölge düşmemişti daha. Behçet Necattgil'in de- diği gibi "şiirini tek başına ayakta tutma çabası" gösteri- yordu. Celal Sılay, hece döneminde altı kitap (1932-1937) çı- kardıktan sonra inkılapçı Gençlik (194041) ve Yücel (1940-43) dergilerindeki şiirleriyle yeni edebiyat hareke- tine katıldı. Kendini ev, sokak, eşya sınırları içinde kapanmış gibi duyan insanın varlık ve hiçlik sorunlanna sorarak yak- laşma çabası... Celal Sılay'ın şiirinde belirgin tema olarak görünen budur. "Çekerim yorganı burnumun ucuna kadar Her gece yatarım: - Sonra?. Açarım yorganı güneşe kadar Her sabah kalkarım: -Sonra?." (XII. Sonra) Yineliyor olabilirim. 1940 kuşağı şairlerinin birincil özellikleri şiirlerine, ki- şiliklerinin damgasını basmaktan çekinmemiş olmaları- dır. Celal Sılay'ın da şiirlerındeki sorunsal, yaşamını sık- boğaz eden sorunlardan kaynaklandığı için, okuyanda tedirginlik yaratır. "fıkandı düşüne düşüne alemi Boğazıma kadar içim, Harpse harp, sulhsa sulh, insansa insan Yeter.." (Yeter) Bu türden şairce başkaldırının örnekleri çoktur Celal Sılay'ın şiirinde. Kendisini daraltıcı toplumsal kuralların, insanı tahrip eden çıkışsızlıkların ortasında duydukça, özünden "Ben sizin bildiğiniz kişilerden değilim.." iletisi duyumsana- cak dizeler koyar ortaya. "Madem ki ağlayıştır çocuğun Hayata ilk seslenişi, Söyle, ey gözyaşı İçinde ne var?." (Madem kı) Babıali'nin çok seslı adamlarından biriydi Celal Sılay. Yaşamını sürdurebilmek için gazetelerde sekreterlik, yazı ışleri mudurlüğü yaptı. Hergün ve Yeni Gazete'de, Ahmet Selami Sel takma adıyla köşe yazıları yazdı. İşte (1944), Doğu-Batı (1952-56), Esi (1956-57), Yeni İnsan (1967-71) gibi çağdaş sanat ve edebiyatımızda önemli yerleri olan dergilerçıkardı. Ûlümünün 20. yıldönümünde sözümü, Yelken dergisi- ni yönetirken bir konuşma yapma isteğime karşılık ver- diği yazıdan (Eylül 1959) seçtiğim tümceyle bitirmek isti- yorum: ' Ozan sesi işitmek için, köpek havlamasını susturmak gerekir." Altın Portakal önjürisi belirlendi ANTALYA (AA) -31. Antalya Alun Portakal Film Festivali'ne kaülacak fıhnleri seçecek önjün üyeleri belirlendi. Festival Yürütme Kurulu Başkan Vekili Yaşar Sobutay, yaptığı açıklamada, önjürinın. 1-5 ekim tarihlennde yapılacak festival için başvuran 19filmarasından yanşmaya kaülacak filmleri saptayacağını söyledi. Yanşmaya kaülacak film sayısının 8-10 civannda olacağını bildiren Sobutay, çalışmalarmı İstanbul'da yürütecek ön jüri üyelerinin Şener Gezgen, Ümit Efekan, Yılmaz Atadeniz. Bülent Kayabaş ve Ali Ulvi Uyanık'tan oluştuğunu açıkladı. Önjüri film izlemeye 19 eylül tarihinden itibaren başlayacak. Şükpü Gümûş Roman Ödülü'nü Murat Tuncel aldı Kültür Servisi - Genç yaşta yitirdiğimiz, Zap Boylan adlı yapıtıyla Milliyet gazetesi 1974 roman yanşmasında derece sahibi yazar Şükrü Gümüş'ün anısına, ölümünün 10. yıldönümü nedeniyle Kıyı dergisinin düzenledıği Şükrü Gümüş Roman Ödülü yanşmasında Murat Tuncel, 'Maviydi Adalet Sarayı' adlı yayınlanmamış romanıyla birincilik ödülü aldı. Yanşmanın seçicikurulu Talip Apaydm, Burhan Günel, Muzaffer Gündoğar, Öner Yağcı ve İrian Yalçın'dan oluşuyordu. Antalya'da sergi etkinlikleri ANTALYA (AA) - Antalya'da bu ay, değişik dallarda 12 sergi açılacak. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde bugün Ali Cıvıl'ın tezhip-mınyatür sergısı açılacak. 10 gün açık kalacak bu serginin yerini, Hatice Kuzgun'un resim sergisi alacak ve bu sergi de ay sonuna kadar gezilebilecek. Galeri Ansan'da açılan Grigori Kıknadze'nin resim sergisi, 15 eylül perşembegününe kadar izlenebilecek. 16 eylül cuma günü ise 'insan' konulu karma fotoğraf sergisi açılacak. Ferit özsen'in Falez Sanat Galerisı'ndeki heykel sergisi, 23 eylül tarihine dek gezilebilecek. TÜTAV Sanat Galerisi'nde ise 15 eylüle kadar Mehmet Işıklfnın, 16 eylül-4 ekim tarihleri arasında ise Oruç Çakmaklfnın resim sergileri izlenebilecek. Efe Afacan'nın Antalya Müzesi'nde ay başında izlenime sunulan sergisi. 16 eylülde sona erecek. Azen ressamlar Rövşen Hemailoğlu Abdülzade, Seyidov Mir Celal. İrada Mülayım, Asimov Samedov ve Töfik Mövsimov'un karma sergisi, 18 eylül pazar gününe kadar Sheraton Oteli'nde açık kalacak. Eylül ayında aynca çeşitli dia gösterileri de izlenebilecek. Yusuf Tuvi'nin 'Puşkar Panayın" adlı dia gösterisi 27 eylül; Tahir Ün, Tuğrul Çakar ve Velı Kuvanlık'ın karma dia gösterisi ise 29 eylülde Antalya FotoğrafAmatörleri Derneği'nde yapılacak. 16eylül cuma günü ise Ahmet Tezel'in "Bulutlar Ülkesi Kaçkar' konulu dia gösterisi izlenebilecek. Kıyı'da'H.İzzettin Dinamo'ya saygı' Kültür Servisi - Kültür ve sanat dergisi Kıyı'nın eylül sayısı çıktı. Derginin bu sayısında tsmet Kemal Karadayı'nm 'Hasan Izzettin Dinamo'ya Saygı', Abdullah Aşçı'nın 'Yadırganmak', İbrahim Yıldız'ın 'Kimbilirkim'e Mektuplar', Nazif Evren'in 'Üç Gömütlüklü Köy', Ali Mustafa'nın 'Kıyı Şöleni', Muhsine Helimoğlu Yavuz'un "Masal Kadınlan', Muzaffer Uyguner'in 'Antilaikliğin önlenmeyen Yükselişi Üzerine', Mehmet Güler'in 'Tek Kişilik Ordu: Muhsin Ertuğrul', Ömer Nida'nm 'Mobilyacı Remzi Bey'. Gülseren Engin'in 'Ayvr alık'ta Öğlen Güneşi", M. Güner Demiray'ın 'Salah Birsel'in Bütün Şiirleri', Süîeyman Şenel'in 'Çanakkale Türküsü ve Kastamonu Mektubu'na Bir Mektup' başlıklı yazılanyla; Filiz Oskay Leloğlu'nun Nurullah Can'la ve Abdülkadir Paksoy'un A. Kadir Bilgin'le yaptığı söyleşileryer alıyor. Bu sayıda aynca Zekeriya Saka'nın 'Sıradaki Gelsin' adlı öyküsüyje, Serdar Ünver'in 'Hüzün' ve 'Pencereden', Osman Bolulu'nun 'Acunbayrak', Nezih Hah'm Neyzi'nin 'Sıvas', Çiğdem Sezer'in 'Merdivenaltı Günlüğü', Ahmet Özer'in 'Dunışma', Gündoğdu Sammer'in 'Zambak Yangınlan', H. Ertan Tokinan'ın 'Istenmemek' adlı şiirleri yer alıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear