14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
30 TEMMUZ1994 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Yıllar önce fotoğrafı terk eden Henri Cartier Bresson, gelecek yıl resimlerini sergileyecek 'An ve sonsuzhiktanbaşka birşeyyok 9 Kfiltiir Servisi - Fotoğraf sa- natı söz konusu olunca. Henri Cartier Bressoa adı, kesin bir referans, mükemmellik anlaıru- na geliyor. Bresson, 1972 yüından beri pek fotograf çek- miyör, ama resimle ilgileniyor. Yapüğı resimlen 15ocak 1995'- te Valence'de sergileyecek. Ge- nelde söyleşileri kabul etmeyen sanatçı, Louvre'a bakan evinde Le Figaro gazetesinin soru- lannı yanıtladı: - Hindistan'a ilgi duyuyorsun değümi? Evet, hem de çok. Yaşamı- mın bir bölûmûnö Uzakdoğu'- da geçirdim. Okunabilecek her şey - Ve bu ilginç bir deneyim' ol- du... Daha da fazla. Ben Fenelon'- da okudum, katolik okulu. Daha ilk başladığım günlerde, derste Rimbaud ya da Mallarme okurken gözetmene yakalanı- yordum. Bir gün 'Dersin düze- nini bozma" dedi. bana 'sen' dıye hitap ederek. Genelde 'sen' dendiğinde dayak yerdık. Ama sözüne şöyle devam etti: "Getip benim çaİtşma odamda okur- sun". Bunu tekrarlamasına fır- sat vermeden hemen gittim ve bir yıl boyunca okudum. Bu yüzden sınıfımı bir türlü geçe- medım, ama okunabilecek her şeyı okudum: Proust, Rus ro- manalan. Nietche... Schopen- hauer hakkında okuduğum bir kitap, beni Romain Rolland ve Brahma dinine yöneltti. Çok et- kilenmiştim. Hiçbir zaman iyi bir Hıristiyan olmadım. Fotoğraf bir hobidir - Sanatçı bir çevrede yaşıyor- dun... Tamamıyla. Babam çok iyi resim yapardı. Büyükbabam ise Tbeodore Rousseau tarzı de- senler. Ben Afrika'dan dönüşte fotoğraf çekmeye başladım. Buna hastalık derecesinde düş- kündüm. Babam çok rahatsız olmuştu, çünkü bu bir meslek değildi. Gerçekten de fotoğraf bir meslek değil... - Ne öyleyse? Bir hobi. Zaman geçirmek ıçin. Zaman önemlidir. Zaman konusunda takıntılanm var. Budizmde de zaman kavramı aynı değil. Boş inançlan olan biri değilim, ama rasyonalistle- rin görmezden geldikleri başka bir dünya da var. Bilimin müt- hiş şeyler yaptığını yadsımıyo- rum. Ama kalıtımbilimi ve onun yol açtığı sıkınt'lan. tüm kargaşayı gördükçe: yaşadığı- mız dünya, mahkum edılmış bir dünya diyorum. Şirodi herkes sanatçı - Değişecektir... Evet, ama bunun küllerinden doğacaktır. Ve küller birikir, birikir... Dinle. Ben 86yaşında- yım ve bundan çok mutluyum. Nostalji duymamak gerekiyor. önemli olan, o andır. Bu yüz- den fotoğraf çekmeyi çok sevi- yorum; çünkü fotoğraf, o an- dır. Benim için, an ve sonsuz- luktan başka bir şey yok. Neden 'Mahkum edilmiş bir dünyadayız' dedim, biliyor mu- sun? Çünkü artık kimse üretmi- yor. Benim için bu, hassas bir dünyarun temeli. Bu temel yok artık. Şimdi herkes sanatçı. Yanlış! Fotoğraf. zanaattir. Ben fotoğrafçı olarak tanın- dım, ama benim tutkum fotoğ- raf çekmek yalnızca, ortaya çıkan sonuç çok fazla ilgilendir- miyor. Üç yıl boyunca Doğu*- da kaldım ve bu süre içinde çek- tiğim fotoğraflann kontak- lannı görmedim bile. Bazen bir göz atıyordum, ama ikincisine ıhtiyaç duymuyordum. Kimi arkadaşlanm. tüm zamanlannı kontaklanna bakarak geçin- yorlar. Neden olmasın? Hepi- miz farklıyız neyse ki... Beni il- gilendiren, var olmak. Şipşak fotoğrafı keşfettim - Fotoğraf, kafada oluşan bir şey... Hem zihinsel hem fiziksel bir şey... Şöyleyecek çok şey var. Dediğim gibi, benim için fotoğ- raf, o an var olmanın mutlulu- 8"- - Dünyada var obnanın raı? Evet, bu yüzden fotoğraf çekmeye başladım. 1940'ta hapse girmiştim. bir arkadaşla birlikte kaçtık. Birbirimize gele- cekte ne yapacağımızı sorduk. Ben "Ressam oiacağım" demış- tim. Bir an bile fotoğrafçı' de- mek gelmedi aklıma. Oysa ki fotoğraf çekmeye başlamıştım daha önce. - Merak ettiğim bir şey de, gençliğinde resimde sürrealist akımdan etkilendiğin halde ne- den ders almak için Lhote'un atölyesini sectiğin... Olağanüstü bir üğretmendi, benim için kübizmi simgeliyor- du. - Bundan sonra, 23 yaşınday- ken Afrika'ya gktiniz. Niye? Bresson, fotoğrafı terk edeli 20 yıl oluyor. Hızlı, ksa yazmayı seviyor, üç kelime. Bu yüzden fotoğrafı ve resmi seviyor. Askerlikten sonraydı. Iki yıl için gittim. Şonu olmayan bir gönül ilişkisi yüzündendi. Ve Andre Lhote'un teorisyen ya- nından sıkılmıştım. önce 'Ressam olacağm' di- yordum, ama kalemden daha hızlı bir şey olduğunu, şipşak fotoğrafı keşfettim. Resim be- nim için bir tür meditasyon. Fotoğraf öyle değil, sezgisel bir şey. Fotoğraf üzerinde fazla dü- şünmem. Cezanne'ın mektubu harikadır, der ki: "Resm yapar- ken düşünürsem her şey defolup gküyor". - Pekiyi, ama eğer sanat 'zi- hinsel bir şey 1 ise akıl ya da dü- şüncenin de yer alması gerek, öyle değil mi? Öyle çok akıl türii var ki! - Munkaci'ninki örneğin? Ondan sık sık söz edentin. Evet, o benim bir ileri gıtmem için bir tür ateşleyici oldu. - Senin için Kertesz'den daha mı önemliydi? Kesinlikle öyle. Kertesz'i de çok severim. Munkaci'run fo- toğraflannı gördüğümde "Böy- le bir şey nasd yapdabilir? Bu plasrik güzellik ve bu doğallık aynı anda!" demıştim. Kertesz'- inkileri gördüğümde ise "Evet, yapdabilir bir şey" dedim. Ben yola, Lhote'tan öğrendiklerim ve pek çok ressamın etkisinde çıktım. Gençliğimde zamanımı resim görerek geçirirdim. Bun- lar beni çok etkiledi - Sinemanın hayatındaki yeri ne? Birlikte Magnum'u yarattığı- mız Chim ve Capa'yı tanıma- dan önce, üç yıl Renoir'la çalış- mışum. Ona çok şey borçlu- yum. İkınci asistandım. Ikinci asıstan olunca her işle ilgıleni- yorsunuz. Diyaloglan ezbere biliyordum. Renoir: anlayış, ze- ka demekti. - Arles'da senin resimlerini gördöm. Bana en ilginç gelen, silgiyi kullanışın oldu. Sanki hiç bitniemiş, bitmeyecekmiş gibi... Hıç bitmez zaten. Ama bu söylediklerin beni yüreklendir- di. Çünkü fotoğraf sanki üstü- me yapıştı, artık dayanamıyo- rum. Neyse ki ressam arkadaş- lanm varda başka şeylerden de konuşuyoruz. - Kim bu ressam arkadaşlar? Bir ara Sam Szafran'la çalışnnş- tm... Fotoğrafı terk etmek çok zor oldu. Sam bana yardım etti. Onun evinde çalışırdım bazen. "Tuğla bir duvar böyle olmaz. Bir daha dene!" derdi, ben de sı- lip tekrar yapardım. Ona çok şey borçluyum. "Henri, gerekli yapıya sahipsin, ama kendinı di- sipline etmeyi öğrenmen gerek* 1 derdi. Resim, tüm dünyam şimdı. Dün Londra'da bütün öğleden sonramı UceUo'nun "La Batail- le"ı üzerinde calışarak geçir- dim. Goethe, bir tabloyu an- lamanın tek yolunun onu kop- ya etmek olduğunu söyler. ön- ceki gün de, Cezanne'ın 'Ba- igneuses'ünün krokilerini yap- tım. Artık fotoğraf çekmiyo- rum. Sadece portreler. Bu beni çok eğlendirıyor. Ya da manza- ralar... Ama yollarda, hayır. Bunun pek de eksikliğıni çek- miyorum. Sadece bir yerden ge- çerken, burada iyi fotoğraf çe- kılebilirdi diyorum, hepsı bu. Önemli olan hissetmektir - Fotoğrafı ne zaman bırak- tm? Yirmi yıl oluyor. Teriade, ba- na 1972de "Bırak artüt, söyle- veceklerinin hepsini sövledin. Bundan sonra ancak düşüşe ge- çersin" dedı. Doğruydu. Ama beni rahak bırakmıyordu, iki yıl daha devam ettim. - Senin için fotoğraf. dünyada var olmakla ilgili. Bu, sanırım senin dünyanda önemli bir veri. Kesınlıkie. - Resim. dediğin gibi, daha tin- sel. Düşünce de var duygular da. Ikisi de önemli. Biri için diğerini reddetmeye gerek yok. Çok haklısın. Bıktım! Bık- tım! Bıktım! İkisini de zevkle yapıyorum. Resimlerim fotoğ- raflanmdan daha iyi mi bilmi- yorum, fark etmez. Ne demek bu? Bütün bunlar ün!ü olmakla ilgili. Şimdi. herkes fotoğrafçı. Kendi Leica'mı yeni makineler- le karşılaştınnca! Önemli olan, bakıştır. Hissetmektir. Sana Chim'le ilgili kitabı göstereyim, orada onunla ilgili birkaç satır yazdım. Hızlı, kısa yazmayı se- viyorum, üç kelime. -Yine'şipşak' Bu yüzden fotoğrafı ve resimi seviyorum... 1 Audrey: Gerçek Öyküsü' adlı kitapta ünlü oyuncunun geçmişindeki izlere değiniliyor Gülümsemesinin ardındaki sırKüitür Servisi - Beyazperdenin masum yüzlü oyuncusu Audrey Hepburn hakkı- nda olumsuz duygular taşıyan kımse var mıydı acaba? Humphrey Bogart'ın Aud- rey'in hayranlanndan olmadığı bir ger- çek. Hepbum'le "Sabrina Fair" filminde başrolü paylaşan Bogart, yakışıklı WilB- am Holden'ın kendismi geri plana itmesi- ne fena halde ıçerlemişti. Alfred Hitcbcock ise fılmlerinden bi- rinde bir tecavüz kurbanını canlandı- rmayı kabul eden, ancak daha sonra fık- rini değiştiren Audrey'i hiçbir zaman af- fetmedi. Audrey'e ilişkin diğer anüarda ise yalnızca tathlığı ve zarafeti ön plana çıkıyor. Alexander VValker Audrey'in yaşa- möyküsünü yazdığı "Audrey: Her Real Story - Audrey: Gerçek öyküsü" adlı ki- tabmda aktrisin geçmişindeki Nazi izle- rine de değiniyor. Anne ve babası Nazi hayramydı 1929 yılında Belçika'da doğan Aud- rey'in anne ve babası Hitier'in hayran- lanndandı. Amhem'da malikaneleri olan aristokrat bir Felemenk aileden gelen annesi Barones FJIa van Heemstra, Naa- lerin Almanya'dakı toplantılanna kaüü- yordu. Baronesin ikınci eşi, Audrey'in babası olan Anthony Hepburn-RustoD ise esrarengız bır adamdı. Sözde uıgilizdi. Irlan- dalı olması da olasıydı. İşadamı ola- rak tanınıyordu. Ger- çekte hakkında kuş- kular bulunan bir ki- ralık askerdi. Audrey 6 yaşınday- ken babası, onu ve an- nesini terk etti. Audrey, babasına çok düşkündü. Hep- burn-Ruston'ın bir- denbire, veda bile et- meden hayatlanndan çıkıp atmesi onu çok Audrey Hepburn, fotojenik, za- rif, kırılgan ve masumdu. Nazi yanbsı olduğu için pışmanlık duyan ve babasından boşanan annesıyle birlikte Arnhem'da Alman ıstilasını yaşıyordu. Alexander Walker. Audrey'in faşizmle isteği dışındakı bağlantısını hoşgörusüz Amerikan basımndan saklamaya gerek duymasını, onun az rastlanır özdenetimi- ne ve savaş sırasında çek- tiği acılann izlerinden yaşamı boyunca kurtula- mamasına bağbyor. Audrey Hepburn, savaş- tan sonra bale eğitimi gö- rerek kötü anılannı unutmaya çalıştı. Bu ona beyazperdenin kapılannı açu. Önemsiz İngiliz filmlerinin sıradan oyun- cusuyken. bir gün Monte Carlo'da gezmeye çık- kendisini sokaktamış. sarstı.lkinci Dünya Savaşı sırasında Hep- gören Cotette, hıç tanışmadıklan halde bum-Ruston Ingilizler tarafından gözlem altında tutulurken, Audrey bir zamanlar Tşte benim Gigim' diye bağırmışt ı. O sıra- larda Hollywood'da VV'illiam VVyler'ın Kültür • Sanat ALKAZAR'IN SEÇTIKLERI Tel: 245 73 83-245 75 38 BUGÜN ÜSTU AŞIKLARI Yön: Leos Carax JUUETTE BKOCHE-DEMS LAVANT 12.00-14.15-16.30-18.45-21 .OO THE WALLYön: ALAN PARKER 12 15-14 30-16.45-19.00-21.15 YARIN: AVAZDA BİR YÖREK - THE DOODS BULUNMAZ TIYATRO İ S T A N B U L Pol^ık TİYATBO d e g l ( Yaz veYön.H.H4nı Bulmmaz Oynayan Nuray Yavuz Cumartest 20.00 Istıkül Cad. No: 186 2 Beyoglu Tel: 513 74 31 -522 65 85. 2S1 60 90 • 638 14 84 Kültür Sanat ılanlarınız ıçın 293 89 78 (3 hat) İKİ HINZIR ADAM Beyazperdede butün zamartann en mutıteşem ıkılısı olan Jack Lemmon ve Watler Matthau "Grumpy Old Men-lkı Hınzır Adam' ile 29 Temmuz'dan ıtıbaren beşıncı kez sınemaseveriefin karşısındalar Donald Petrıe nın yönettığı fılrrnn konusu kısaca şöyle Mınnesota'da ûç mevsım olduğu söylenır Hazıran Temmuz ve Kış Mınnesota'nın küçük bır kasabasında oturan John Gushafsor (Jack Lemmon) ile Max Goldman (VValter Matthau) arasında ise yaklaşık 56 yıldır kış mevsımı hukum surmektedır Bu ıkı yaşlı adanmn en bûyûk zevklerı ise çeşıtlı şakalar yaparak bırbırierını zor ve komık durumiara dûşürmektır 8ır gün caddenın karşısındakı eve gûzeller guzelı genç bır dul taşınır Artık bu tkı yaşlı adam. onu elde etmek ıçın zafere gıden her yolu mubah görmektedırler "Ikı Hınzıf Adam' sınema salonlannı kahkahaya boğacak 'Roman Holiday - Roma Tatili' filminde prensesi canlandıracak. tanınmamış bir yıldız adayı aranıyordu. Bu rolü alan Audrey. bir yıl içinde yıldız oldu. Modacı Hubert de Givenchy ile kur- duğu dostluk ve ışbirliğj. her ikisinin de kariyerinde önemli rol oynadı. Hepburn hem beyazperdede hem de özel yaşamında Givenchy'nin kendisi için hazırladığı son derece zarif giysileri giydi. İkisi, savaş sonrası yıllann en etkili moda devrimini başlattılar. Hepburn, kuşağının en çok kazanan yıldızı olmasına karşın yetenekleri smırlıydı. Oyunculuğu teknikten çok, do- ğallığa dayanıyordu. Hiç de erotik değildi. Ancak son derece fotojenik, zarif ve kınlgandı. Masum görünümünden hiçbir zaman sıynlamadı. 'Breakfast at Tif- fanyV filmindeki fahişe rolünde bile... Truman Capote aslında bu rolü Marilyn Monroe ıçin yazmıştı. 'Sabrina' fılminin çekimi sırasında evli aktör Wiliiam Holden'la yaşadığı gönül macerası dışında Hepbum'ün kariyeri skandalsız geçti. Aktör Mel Ferrer ve Ital- yan psikolog Andrea Dotti ile evlendi. İki ^ ^ ^ ^ ^ — — ^ ^ ^ ^ ^ ™ — evliliğı de yürümedi. Son yıllannı O O 1 Q O 7 0 / <s U«.«\ Merk Oberon'ın dul eşi Robert / y ° 8 y ' • l J n m l VVokfers'la birlikte mutiu bir şe- kilde geçırdi. UNICEFin iyi niyetelçisi Hepbum, 1988 yılında 60 yaş- lanndayken UNICEF'in 1yi ni- yet elçisi' oldu. Savaş ve açlık kurbanı çocuklann durumuna dünya kamuoyunun dikkatinı çekebilmek için Bangladeş, El Salvador, Guatemala. Kenya ve Sudan'a gitti. UNICEFeduydu- ğu gönül borcunu ve bu görevi üstienmesininnedenini"Çocuklu- ğumda HoOanda'da açlık çeker- ken UNICEF hayatınıı kurtardı" sözleriyle açıklamıştı. Bu göreve, oyunculuk kariyerinde görül- meyen bir tutkuyla sanldı. Kolon kanserine yakalanan Hepburn, Los Angeles'da ba- şansız bir operasyon geçirdikten sonra. yaşamının son günlerinı geçirmek üzere İsviçre'deki evine döndü. Cenazesine katılanlar arasında Fransız aktör Alain Dekm da vardı. Törene son dakikada yeti- şen Deion, Audrey'le olan bütün randevulanna hep son dakikada geldiğini söyledi. İkisinin zaman zaman buluştuklannı daha önce duyan olmamıştı. Yoksa Aud- rey'in hala gızli kalan bazı sırlan mı vardı? 1988den beri böyle bir protest müzik dinlemediniz! ekrem ataer MARE NOSTRÜM (Bizim "Deniz") Madımak'ta YananBeı • He Canım •Semah (Done Done) • Sardunyaya Ağıi • Mayıs Aylann Guludur ÜŞÜDÜŞÜNCEYE SA YGI MEMET FUAT Şiirde Savrulmalar... 1930lardan bu yana, Türk şiirinde yaşanan savrulma- lar gözden geçirilince, bir insan ömrünü bile aşmayan kısacık bir süreye, böylesine birbirine karşıt anlayışla- rın, bunca aşırı değişikliğin nasıl sığdığına şaşmamak elden gelmiyor.Yüzyıllarca süren bir durukluğa, Divan şiiri geleneğine, Tanzimat'la birlikte başlayan tepkinin en yüksek noktasını mı yaşadık? Yetmiş yıllık çağcıl şiir serüvenimizdeki renkliliği şaır- lere bölüştürmeyi denesek, ona da pek olanak yok. Tek tek şairler de değişik anlayışlarla çok çeşitli ürünler or- taya koydular. Arayışlar içinde olan, özledıği şiire bir türlü ulaşama- dığı için anlayıştan anlayışa geçenler bir yana, çok ba- şarılı, beğenilen, övülen, el üstünde tutulan ünlu şairler de sürekli değiştiler, gelişmeyi aşan savrulmalar yaşa- dılar, bir uçtan öbür uca gittiler ya da gidip geldıler. Yanlış anlaşılmasın, düşüncelerden değil, sanat anla- yışlarından söz ediyorum. ikisi birbirinden ayrılabilir mi? Ayrılmadığı söylenırse de gerçekte ayrıldığı görülü- yor. Hasan Hüseyin de toplumsalcı, Cemal Süreya da, ama sanat anlayışları bambaşka. Mellh Cevdet Anday'- ın Telgrafhane'den Guneşte'ye toplumsal ya da sıyasal duşüncelerınin değışmediğinı yazılarından bilıyoruz. Birçok eleştirmen toplumsal olaylarla sanat anlayışla- rı arasındaki ilişkiyi incelemiş, altyapının üstyapıyı etki- leyişini sergilemiştir, ama sanatçılar ayrıntılara girerek düşündükleri için, bu yaklaşımdan pek hoşlanmazlar, her sanatın kendi Özellikleri çerçevesinde, toplumsal olaylardan bağımsız olarak geliştiğine inanırlar örnekse, 1980 sonrasında Türk şiirinin sorumsuzluk bataklığına saplanmasını, baskı döneminin etkisi diye yorumlamak kolaydır, ama bunu o sorumsuzluğu yaşa- yan şairlere onaylatamazsınız. Onlara göre, varılan yere şiirin doğal gelişmesiyle va- rılmıştır... Şiirde düz anlatım konusu da böyle... Günumüzun genç şairleri o konuya çoktan aşılmış bir konu diye bakıyorlar. Oysa şiırimizin büyük ustalarından biri olan Oktay Rl- fat, Perçemli Sokak, Aşık Merdiveni gibi kitaplarının ar- kasından şöyle bir şiır yazabiliyor: FADIME KIZ İki elinde su dolu ikı kova Bahçe dibi serviye doğru Fadime kız geliyordu Anası çamaşırları yumuş Çitin üstüne seriyordu Ağası çömelmiş duvar dibine Çenesı dızlerine dayalı Tütun içiyor. Bu şiirde değil ıç biçim sanatları, sıradan bır benzet- me bile yok. Şair gördüklerini düpedüz betimlemiş. Aslında düz anlatım için böyle bir örnek seçmem ge- rekmezdi Düz anlatımda da iç-dış bütün şiirleştirme sa- natları kullamlabilır Neden kullamlmasın! Sorun o sanatların günümüzde amaç olarak görülme- sinden kaynaklanıyor.. Böyle bir örnek seçmemin nedeni, şiirin her türlüsünü yazmış büyük bir şairin, aşırı bir kapalılık deneyinin ar- kasından, düz anlatımın en uç örneği denebılecek bir yalınlığı bile eskımış, aşılmış saymadığını göstermek is- tememdi. Genç şairler kolay yolu seçip özgünlük, aykırılık der- ken biçimsel kaygılar bataklığına saplanıyorlar. Oysa çetın yolu, yaşamdaki, düşuncelerdeki, duygu- lardaki şiiri aramayı zorunlu kılacak düz anlatım yolunu seçip, orta malı özgünlüklere, aykırılıklara ortak olmak yerine, kendi kişisel özgünlüklerine, aykırılıklarına ulaş- manın savaşımını vermeleri gerekir. Deniz Müzesi'nde Kayacan Sergisi • tstanbul Haber Servisi - tstanbui'dakı evmde öncekı yıl Devrimci Sol örgütü tarafından düzenlenen silahlı suikast sonucu öldürülen emekli Oramiral Kemal Kayacan'ın anısına. Beşiktaş'takı Deniz Müzesi'nde hayatını anlatan bir fotoğraf sergisi açıldı. Sergi açılışına katılan Kayacan'ın kızı Fatoş Hatayh, babasının sosyal demokrat bir insan olduğunu. bu yüzden de sol bir örgüt tarafından öldürülmüş olacağına inanmadığını söyledi. Kayacan, ölüm yıldönümü olan dün. Edirnekapı Şehiüığı'ndeki mezan başında da anıldı. Deniz Müzesi Resim ve Sanat Galerisi'nde dün açıhşı y apılan fotoğraf sergisine Kayacan"ın eşi Feriha Kayacan. kızı Fatoş Hatayh, Emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral İrfan Tınaz, Kuzey Deniz Saha Komutanı Oramiral Salih Dervışoğlu ve üst rütbeli subaylar katıldı. Fatoş Hatayh, babasının anısını yaşatmak istediklerini, bu serginin her yıl açılacağını belirtti. 14 ağustos tarihine kadar sürecek olan sergi, her gün 09.30 ve 20.00 saatleri arasında gezilebılecek. Öte yandan Kayacan. ölüm yıldönümünde Edirnekapı Şehitlıği'ndeki kabri başında anıldı. Japon kaligrafi sergisi • Kültür Servisi-Japonya'nın Ouyuu Kaligrafi Derneği ile Türk -Japon Halklararası İlişkıler Derneği. Japony a Başkonsolosluğu'nun desteğiyle 5-8 Ağustos tarihleri arasında Topkapı Sarayı Müzesi sergi salonunda bir sergi düzenleyecek. Sergi, 9 00-17.00 saatlen arasında ızlenebılecek. Aynca sergi süresince her gün 10.00-12.00 arasında kaligrafi sınıfı açılacak. Evrensel Kültür Merkezi'nde panel ve film gösterimleri • Kfiltiir Servisi - Evrensel Kültür Merkezi'nde bugün saat 15.00'te Haşim Demir'in yöneteceği. "Gebze Direnişi Değerlendirmesi" konulu panel var. Saat 19.30'da ise Sergie Eisenstein'ın "Ekim" filmi gösterilecek. 31 temmuz pazargünü saat 19.00"dakı kısa metrajlı film gösteriminde Önder Yetkin'ın "Hayalimdeki Resim' adlı filmi var. Saat 19.15'teise 'Paris Komünü Belgeseh' izlenebilir. Melih Görgün'ün Sinop sergisi • Kültür Senisi - T. Melih Gprgün. çalışmalannı Sinop Şehir Müzesi'nde sergiliyor. M.S.Ü.'deöğretimelemanı olan sanatçı. özgün baskı teknolojısinden de yararlanarak ürettıği yapıtlannda tarihe bir gönderme yapıyor. 1992-94 dönemi içinde dizi olarak gerçekleştırilen yapıtlardaki ana form "TORS" kültürler arası bır ilişkinin kesişme noktasını teşkil ediyor. Burada Batı ve Doğu kültürleri arasmda anonim bir yapı olarak kullanılan form, kaligrafık, simgesel yazıtlarla tasanmlanıyor ve antik objelere dönüşüyor. İmge. burada metal mektuplar, harfler. şifreler gibi öğelerle görselleşir. Düzenleme. oluklu mukavva, ahşap, metal ile de desteklenen ana form "TORS'un 'İKON'a dönüşerek zaman-biçim paydası alünda. mekân içindeonjiniylebuluşması üzerinekurgulanıyor. • Benim Kabem İnsandır • Sol Kolum Yanlı | •Yuru Bre Hızır Paşa • Snxs Ellennde bazını Çalınır • lscı Marşı MAJÖR PLAK (O 212) 527 61 28 VEFAT FEHMİOCAKTAR 29.7.1994 günü vefatetmiştir. Cenazesi, bugün öğlen Moda Camisi'nden alınarak Maltepe Başıbüyük Mezarlığı'nda toprağa verilecektir. AİLESİ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear