23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
3SAYFA CUMHURİYET OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 30 HAZİRAN 1994 PERŞEMBE Tarihsel veriler içinde Prof.BAHRİSAVCI Ç ağdaş Türkiyemizde, tam demokratik bir anayasa aranıyor. 12 Eylül'ün, za- lim ve de zavallı bir yön- temle ve içerikle doğmuş 82 Anajasası'ndan, annıl- mak isteniyor. Öyleyse, yeni bir anaya- sa, hem vöntemiyle hem içerigiyle de- rnokrasinin sivil toplum kurallan için- de aranmalı, bulunmalı, taknin edilme- Li (hukuk üslubuna kavuşturulmalı) de- gil mi? Bunun da doğrudan ve en basit yolu, bir kurucu Meclis (assamblee ^onstituante) niteliğinde bir Meclis ile 32'yi toptan kaldırmaktır. Oysa anayasayı, hep. aslında, anaya- «syı yapma istenci öne alınmadan yapıl- •nış bir seçimle kurulmuş Meclis içi bir •conu olarak düşünmekteyiz: Bu Mec- îs ki seçimden gelen, ama doğal olma- »ına karşın, sıradan bir yasama'sal (teş- -îi) Mecüs'rir. Anayasa yapma istenci le donatılmış bir kurucu Meclis (as- >amblee constituante) değildir, ama ınayasa değışikliği yapmaya yetkilidir. 3u yetkisi de sınırlı değildir. Fakat tam ?ir anayasa yapma istencine de vekil ve :emsitci değildır. Aynca, demokrasinin bütün siyasal, ıııkuksal ve de felsefesel kurallan ve kurumlanyla bütünleşme sınavında olan halkın özlemi nedir? Yapılış biçi- mi ve getirdiği içerigiyle Tûrk demok- rasisinin bir zulüm ürünü olan 82'den tümüyle kurtulmaktır. Onun yerine, si- yasal gelişim tarihimizin genel parla- menter laik çizgisine uygun öğeleriyle yepyeni bir anayasal kurumlaşmaya ulaşmaktır. Bu yeni anayasal kurumlaşma için- de Tanzimat'tan, Meşrutiyetlerden, Mustafa Kemal'in anayasacılığından. 27 Mayıs'ın "çogufcu toplum yapısıör- gütknmesine aç ılnuş geniş yelpazeli öz- gürlükler" anayasalannın, öğeleri bu- lunabilir; hatta 82'nin kimi öğeleri bi- le bulunabiiir; çünkü bunlar, Türki- ye'nin gerçek malı olmuş siyasal ku- rumlardır; ye hiçbirisi, 12 Eylül darbe- cilerinin "Âli ve lütufkâr" karihalann- dan gelmiş armağanlar değildir. Bunla- nn hepsi de "siyasal gelişim süreci- miz"in doğal, laik ve demokratik ürün- leridir; kökünü, 12 Eylül'ün bile kazı- yamadığı kalıcı kalıtlardır. Onlan 12 Eylül bile yok edememiştir; kimse de yok edemez. Işte bugünkü sorun, de- mokrasi ile kökten bütünleşmecilerin bu özlemine, gerçekten tümden bir ye- ni anayasa ile yanıt vermektir. Fakat, irdelenmesini buraya sığdıra- mayacağımız bir olgu da vardır, Türki- yemizde... Bugünkü koşullar, zihniyet- ler, siyasal tutkular, "Kurucu Meclis" nitelikli biryeni Meclis'e ulaşmaya ola- nak vermiyor; bizi, ancak, elimizdeki parlamenter mekanizma ile yetinmeye zorluyor. Biliyoruz ki, bu Meclis, ana- yasayı tümüyle değiştirme, yepyeni bir anayasayı kurma istenci ile seçilmiş bir Meclis değildir. O, halktan, temel amaç olarak yeni bir anayasa yapmak üzere değil, günlük (ruz-u merre) yasama, yürütmeyi denetleme işlevini görmek üzere vekâlet ve istenç almıştır. Yani o, bir "Kurucu Meclis"olarak oluşturul- mamıştır; bir legal yasama'sal "teşrii Meclis" olarak kurulmuştur. Ama, ana- yasal düzenimizgereği, ivedi ve zorun- iu konularda "kısmi anayasa değişiklik- leri" yapma hakkı da vardır. böyle bir kısmi istence de sahiptir. Işte anayasada değişiklik yapmak üzere başlatılan son girişim, yapılan ça- lışmalar, bu parlamentoda olan partiler- ce ve Meclis Başkanı 'nca yürütülen ça- lışmalar, kimi ivedi sayılan konularda o partilerce bir konsensüse vanlarak bugünkü parlamentarizmimiz içinde, yapılabilecek olanı yapma girişimidir. Bu girişim ve çalışmalar, bugünkü ko- alisyonun. ne bir lütfu ve bağışıdır; ne de yürütmenin siyasal ve ekonomik ba- şansızlıklannı örtmek için kamuoyu- nun zihnini kanştırma (tağşiş-i ezhan) yoluyla, halkı uyutma kurnazlığıdır. O, demokratikleşme sürecimizdeki kimi ivedi zorunluluklann, siyasal kadrola- n bir itişi'dir Bu yüzden, kimi siyasal kadrolarda ona, sudan nedenlerle, kök- süz politika cambazlıklanyla, karşı gel- me hakkına da sahip değillerdir. Bu, konsensüscülüğe direnme oluşturur. Anayasa uyuşmacılığı, yan çizileme- yecek, ciddi bir iştir; tarihsel gelişim sürecimiz gerektirdiği zaman, büyük düşünsel özverilere de razı olmayı ge- rektiren ciddi bir iştir. tşte, bunun da tam zamanıdır. Yalnız, burada, şimdi bu işe tekel halinde soyurunuş Meclis içi siyasal dinamiklerimizin unutma- malan gereken hususlar da vardır. Bir kez: Türkiye'nin gelişim süreci- nin bir "bütün" oluşturduğu; herhangi bir ivedilik bahanesiyle, bütün dina- miklerin bir bölümünün, bu bütünlük dışında tutulmasına cevaz verilmeme- si gereği unutulmamalıdır. Oysa ki Meclis'teki partilerimizde, kendilerinin yeter dinamikler oldukla- n konusunda, yanlış bir duyulan var. Bu, geniş yelpazeli bir konsensüs yeri- ne, yalnızca Meclis'teki partilerden ku- rulu bir eksik konsensüscülüğe yol açı- yor. Sonra, atılacak her adımı, ancak 82'den, bütünüyle kurtulmanın bir ön evresi saymak gerektiği de unutulma- malıdır. Asıl amaç ve ereğin, 82'den, toptan annmak olduğu, göz ardı edil- memelidir. En son, geJecek genel seçimlerin, bir Kurucu Meclis niteliğinde de olacak olan bir parlamento olması gereğini, şimdiden kafalara sindirmek gerekir. Ve sonra, demokrasileşmedeki tarih- sel sürecimizi, şimdi çağdaş bir "ekono- mik ve sosyal konsey" ile zenginleştir- me yolunu tutmalıyız. Böyle bir orga- nizmin, özellikle iş dünyasını, emek öğesini "çağdaş bir sosyal devlet" koru- masına kavuşturucu nitelikte olmasını hiç göz ardı etmemelıyız. Bir finans- kapital gerçeği varsa, emeğin de sırf pi- yasa değerlerine kurban edilmemesi gerçeği de vardır. Daha sonra, 82'de olduğu gibi, cum- hurbaşkarunı güçlendirici değil, halkın katılımını sağlayıcı ve bu katılımı, laik bir rasyonalizasyon içinde tutucu nite- likte bir referandum konusu, bütün di- namiklerce düşünülmelidir. Parlamen- tarizmin, devlet başkanının gerçek par- lamentarizme sığmayan yetkilerini, baş- ta şu mahut 104. madde olmak üzere, rasyonalize etme işi de savsaklaıuna- malıdır. Devlet başkanına, 82'de tanı- nan yetkiler, parlamentarizmimizin başına dert olma istidadında haşivler- dir ki parlamentarizme hiç sığmaz. ARADABIR SELAHATTIN BALTA Devlet Denetim Elemanlan Dernekleri Eski Genel Başkanı Kafalar Karışık! Ibadet, Siyaset, Ticaret... Sonlan ET'le biten üç söz- cük. Bu sözcükler tek tek elbette bir anlam ifade eder. Ibadet, Islami esaslara göre yaşam biçimini; Siyaset, de- mokratik kurallara göre söylem biçimini; Ticaret, ekono- minin bulunduğu koşullanndaki sonuçlarını anlatır. Bü- tün bunlar böyle de, bu üç sözcük, toplumumuzun bu- gün geldiği noktada çok ayrı yapıyı ve çelişkileri anlatır. Türkiye, 12 Eylül sonrası bilimsel düşün ve kavramlar- dan bilinçli olarak uzaklaştınlarak bu üç sözcüğün sar- malına alınmıştır. Denmiştir ki: Ibadetini yap, kânnı sağ- la, sana bunları kim veriyorsa onun siyasetini yap. Işte bu ilkesizlik, toplumumuzu öyle bir açmaza sürüklemiş- tir ki; sonuçta buna inanan bütün kesimler kafasını ka- yaya çarpmıştır. Dört egilimin biriikte siyaseti bunun en çarpıcı örneğidir. Neden? Çünkü ibadet yapanlar da, siyaset yapanlar da, ticaret yapanlar da görmüşlerdir ki ilkesiz davranış- lann sonu gelmiştir. Çıkara dayalı, özünde ilke bulunma- yan, toplumun tüm kesimlerinin sorunlanndan annmış bir anlayışın iflas ettiğini görmüşlerdir. Ülkemizin bugün gel- diği nokta budur. Ulkemizde kurulu bütün siyasal kadrolann büyük bir bölümü, bu üçlü sarmanın etkisinde kalarak siyaset yap- tıklanndan, siyasal kadrolara olan güven bütün boyutla- rıyla sarsılmış bulunmaktadır. Sol partiler, sendikalar, si- vil toplum örgütleri, toplumun içıne düştüğü bu hastalı- ğa yazık ki öncü olamamaktadır. Sisteme dayalı siyasal partilerin hemen hepsinin ibadeti siyasete, siyaseti tica- rete kanştırarak zaman zaman uygulamalanyla ve politi- kalarıyla bazen ibadeti, bazen de ticareti öne çıkarmala- rı, toplumun sorunlanna tanı-tedavi olan siyaseti çok ge- rilerde bırakmıştır. Toplumda bozulan genel dengelerde dürüstlükerc/em olmaktan çıkarılmış; sahtekârlık meziyet olmuştur. De- mokrasi toplumu değil, teokrasi toplumu oluşturulma gayretleri öne çıkmıştır. Oysa siyaset, toplumbilimcilerin tanımlamasına göre sorunlan saptama, yönlendinme ve çözme sanatıdır. Bugün ulkemizde bütün kesimler, bu anlamda uygu- lanan siyasetten de, ticaretten de, ibadetten de bıkmış- tır. Toplumun gündemini kayram karışıklığı, belirsizlik, enflasyon, devalüasyon, işsizlik, yolsuzluk, demokrasi karşıtı güçlerin eylem haberleri ile anarşi ve terör oluş- turmaktadır. Bu ortamda güvensizlik, toplumun genel hastalığı ol- muştur. Siyasal partiler, ülkemizin en temel sorunlarında bile birlikteliği sağlayamamaktadır. Parlamento bu olup bitenlere dışandan seyirci kalmaktadır. Bütün bu söyle- nenleri basın ve öbür yayın organlan sürekli yinelemek- tedir. Ama gerçek anlamda çözüm öneren, toplumun di- namik kesimlerini harekete geçiren hiçbir eyleme rastlan- mamaktadır. Hatta çoğu yorumcu; belki de bilmeden bu durumu teşvik bile etmektedirier. Kara tablo çizmek, eleş- tirmek, ama çıkış yolunda çözüm önermemek, adeta toplumsal kural haline gelmiştir. Toplumun hastalığı bellidir. Bu hastalıkda, inatla yıllar- dırsürdürülen veönüne birsürü engel konulan veyasak- laria beslenen örgütsüzlük hastalığı'd\r. Toplumun bütün kesimlerinin önündekı örgutlenme engelleri kaldınlmadan toplum, sorunlannı çözemez; çözüm öneremez, tedavi yapamaz duruma gelir. Toplumun bu sorunlanyla kendi sorunlannı çözemeyen kişilerin ve grupların elinde kalır. Demokrasi denilen şey de, örgütlü toplumun hep bir- likte kendi evrensel kurallanna uyarak yaptığı savaşımın adıdır. Gelin, hep biriikte, örgütlü toplum yaratmada hiç kork- madan, yılmadan, üzerimize düşeni yaparak ülkemizi ve toplumumuzu, içine düştüğü bu yılgınlıktan, bezginlikten ve becerisizlikten kurtarmanın yollarını ve kanallarını açalım. Korkunun ecele faydası yoktur. Yaşadığımız or- tam bunu gerektiriyor. Özel TV kanallannın yapımcı ve sunuculanna Ellerinde tuttuklannı 'vehmettikleri' terazinin bir kefesine demokratik düzen savunuculannı, öbürüne demokrasi karşıtı olduklannı saklamaya bile gerek duymayan şeriatçılan yerleştiriyorlar. îkisinin birbirine denk olduğunu ilan ediyorlar! EDtBE MIHÇIOĞLU£w^/ Biyoloji Öğrvtmeni kesılenler, Sayın Erbakan'ın karşısına çık- madan dut mu yiyorlar?.. Kimseyi kandıramayan yapay bir yansız- lığa sığınıp, ülke gerçekleri adına düzenle- nen izlencelerde, niçin ülkenin 'din'le ve 'dinciler'le ilgili iki apaçık gerçeği "SJSB" bı- rakılıyor?!.. I) Türkiye yurttaşlannın çoğunluğu lslam inancına bağlıdır: ancak, şeriat kurallannca biçimlendirilecek bir baskı toplumunda ya- şamak istememektedir. Şeriatçı kesim, Tür- kiye Müslümanlannın temsilcisi değildir; olamaz. Müslümanlar adına konuşmaya kal- kışan şeriatçıya, bu gerçeği anımsatmak, su- nucunun doğal görevidir! Bu görev ısraria ihmal edilmektedir... II) Şeriat düzeni ve bu düzenin ana çizgi- leri ve aynntılan -örneğin "örtûnme" (teset- tür)- konusunda. ülkemizin din bilginleri henüz kencji aralannda görüş birliğine va- ramamışlardır. Çeşitli görüşlerin yalnızca bir tanesinin "tek hakikat" olarak izleyici kitlesine iletilmesi, gerçeğin (sözcüğün hem toplumsal hem dinsel bağlamında) ortaya çıkanlmasına değil, kaybolmasına hizmet etmektir! Ben sayın patronlann, yapımcı ve sunu- culann aptal olduklannı sanmıyorum; yasa- dışı parasal ilişkiler içinde olduklan söylen- tilerine de doğrusu inanmıyorum; kendile- rini tenzih ederim... Ancak bu sayın bayla- nn duygulannda ve sezgilerinde bazı yanıl- gılar olduğu kanısındayım. Kjşi bir olgunun etkisini gövdesinde his- setmedikçe, o olguyu tam kavrayamıyor. Biz çağdaş kadınlar, şeriatçı düzenin tehdi- dini çok daha derinden kavrayabiliyoruz, çünkü ilk hedef biziz. Erkekler kendilerini de tehlikelerin beklediğini belki düşünemi- K apitalizm acımasız bir dü- zen; önce, "kâr" tannsına teslim olmayan kapitalistle- ri kahrediyor! Özel TV ka- nallannın ilk ve temel ama- cı elbette kâr, yani reklam gelirleri... Toplumun yaşamsal sorunlannı, kıvılcımlı konulan beyaz cama getiren tar- tışmalar, araya reklam sıkıştırabilmek için ideal izlenceler... Bu durum, sistemin doğal gereği; ancak acaba kapitalizm, bencil "kâr" ilkesinin dışında, toplum yaranna dö- nük bazı ilkeleri de benimsemezse ayakta kalabilir mi? özel TV'ler, toplum yarannı hiçe sayarak, bindikleri dalı kesiyorlar. "Hayat-memat meseieleri" tartışılırken, yapımcılann, sunuculann tavn karşısında, en iyi niyetli, hoşgörülü izleyici bile şaş- maktan, kuşkuya kapılmaktan, sormaktan kendini alamıyor: Bu sayın baylann aklı mı yok; yoksa kapitalizmin yasal yüzünün dı- şındaki ilişkileri mi var?.. Baylann tavırlanna bakılırsa, kendilerini ülkenin "çamurunun" çok üstüne yerleştir- mişler; oradan aşağıya, lütfedip bakışiar atı- yorlar; ellerinde tuttuklannı "vehmettikleri" terazinin bir kefesine demokratik düzen sa- vunuculannı, öbürüne demokrasi karşıtı ol- duklannı saklamaya bile gerek duymayan şeriatçılan yerleştiriyorlar. Îkisinin birbiri- ne denk olduğunu ılan ediyorlar! Bay Me- zarcı'lara, Bn. Şenlikoğlu'lara gösteri olana- ğı sunuyorlar bol bol... Ne şeriatçı kesimin varlığını, ne de demokratik çerçevede kal- mak koşuluyla kendi propagandasını yapma hakkını yadsıyorum. Ancak merak ettiğim bir konu var: Mustafa Kemal Atatürk'e sö- verken, Bay Turgut Özal'ı överken bülbül yorlar. Hele de refahın ve serbest ilişkilerin sağladığı "güvenli birortamda" yaşıyorlar- sa... Oysa bu ortam bir yanılsamadan iba- rettir; kör inancın rüzganna, "iskambfl ka- ğrtlanndan kurulu bir şato" kadar bile da- yanamaz... Neden mi? Açıklamaya çalışayım. Ulke- mizde okur yazarlann bilgisiz kalmayı alış- kanlık haline getirdiklen konulardan bindir, insan gövdesinin anatomisi ve fizyolojisi... Oysa uygarlık gövdemizle iç içedir. tnsan- lığın tarihi inanan (çok kapsamlı bir duy- gusal durum olan inanç, dinsel çerçeveyle sınırlandınlamaz elbette) ve eyieminöykü- südür bir bakıma. öyle gizemli bir öykü de- ğildir bu aslında; gövdenin işleyişi bağla- mında bile anlaşılabilir. Yapıcı, sevecen, üretken inanç ve atılganlık; aynı zamanda yıkıcı, nefret dolu, yok edici inanç ve atıl- ganlık... İnanç ve atılım gücünü sağlayan, organizmalanmızın ürettiği biyokimyasal maddeler, yani "biyojenaınin"lerdir. Biyo- jenaminleri kanımızda çoğaltan ise duygu- sal uyanlardır; bol yemek, alkol, cinsel do- yum (orgazm) biyojenaminlerin kan düzey- İerini düşürür. 1920'lerin sonlannda, '30'lann başlann- da, 1. Dünya Savaşı vurgunlanyla cüzdan- lan iyice şişmiş azınlık kapitalistler, aydın- lık salonlannda "kaüte konyak"lannı yu- dumluyorlardı. Palazlanan Nazizm, tırpa- nıyla geldi. Nazizm de neydi? Bir kukla, korkulan "proleterde\Tİmi"ne karşı engel... Ipler nasılsa kabank cüzdanlılann elindey- di. Gevşek kaslan, bağnaz inancın şahlanı- şııu duyumsayamadı... Doygun rahatgövde- lerinin, 10 yıl sonra "krematoryum" baca- lanndan püsküren kara dumanlann külüne dönüşeceğini düşleyemediler bile... "Se- zar'uı hakkını Sezar'a verelim." Nazi cani- leri, kıyımlardüzenlerken, kurbanlannın di- risini değil ölüsünü yakarlardı! Kitleyi da- ha az acıiı bir ölümle, zehirli gazla kurban ederlerdi önce... Bu tarihsel yangın öyküsü, size hiçbir şey çağnştınyor mu? Ateşi derinizde duyumsa- yabiliyor musunuz?.. TART1ŞMA Bodrum, Bodrum! ecen bayram tatilinde g ; laıklığınvc ^ m ^ Atatûrk ılkelerinin. anık. en azından Bodrum'da asla yıkılmayacağını gördüler. Bodrum Belediyesi bahçesindeki. Türkiye'nin en "sivil Atatûrk" heykehnın ıkı metre önüne; onu ve ilkelerini korumak üzere. bronzdan dökülmüş. atlı bir "asker Atatûrk" hevkelı yerleştirilmişti. Özensizce mermer kaplanmış; önü, kötü bir kabartma ile süslenmiş >oiksek bir altlık üzerinde; ileriye uzattığı sağ eliyle Yunan adalannı gösteren: güçlü. asker, fatih bir Atatürk heykelivdi bu. NusretSuman'ın: Bodrum'un beyazlığına u\an. beyaz betondan yaptığı Atatürk heykelini bilenler, anımsayanlar:bırulus>aratıp bircumhuriyet kuran; ama. Türkiye'de kesinlikle herkesten çok tatil yapmaya hakkı olduğu halde dinlenemeden ölen Atatürk'ün. (en azından heykelinin) Bodrum'un güzel doğasını alçakgönüllülükle. başı hafıf önde. huzur içinde izlediğini düşünerek, se\ giyle gülümserlerdi eminim. Belki de. bu insanlar; Atatürk'ün; sonradan görmelerin istilasıyla küflenen bu güzel doğaya acıdığı için ya da kendi kurduğu partinin uzantısının da ortak olduğu bir hükümetin. nasıl olup da Gökova Teımik Santralını işletmek için fırsat kolladığına şaştığı için başını öne eğdiğini düşünerek üzülürlerdi. Kısacası. Suman'ın heykeli. insanı mutlandıran. hüzünlendiren, düşündüren belki de tek Atatürk heykelidir ülkemizdeki. Şimdi onun önünde. Canonica'nın İzmir'deki atlı Atatürk heykelini çağınştıran (belki üzerinden kop\a ahnarak baş ve kol duruşu değiştirildi ve pelerin eklendi). estetik düzeyi düşük. ka\ ramsal açıdan yoksul. çevresine son derece zıt bir heykel var. Kara cahillere; anlayamadığı. beğenemediği sanatın içine tükürmecesareti veren toplumsal ve siyasa! düzeysizliğe ulaşmamızda; Atatürkçülüğünü kanıtlamak için iki heykele sahip olmaktan başka çare bulamamış geçen yıhn SHP'lı Bodrum Belediyesi'nin de birazpayı olma olasılığı bile çok aadır. Üstelik bu kez içine tükürülen yalnızca bir heykel değil, Türkiye'nin en büyük turizm merkezi Bodrum'dur. Şimdi göreceğiz bakalım: Bodrum'un ANAP'lı yeni belediyesi hangı he\ keli ncreye kaldıracak. K.imbil'ir, belki bir heykel de onlar diker. Doç. Mehmet Zaman Saçlıoğlu PENCERE 2 Temmuz Yarından Sonra.. 2 Temmuz bir yıldönümü.. İyi yıldönümleri vardır.. Ama insan, kötü olayların yıldönümlerinde de belleği- ni tazeleyip düşünmekten kendisini alamaz. 6 Ağustos 1945'te, bir Amerikan uçağı, Hiroşima'ya atom bombası atmıştı. Kent haritadan silindi. Bu toplu kırım ve bilinçli cinayeti insanlık unutamaz, her yıl acı törenler yapılır, bellekler tazelenir. 2 Temmuz 1993'te Sıvas'ta Madımak Oteli'ne sığınan aydınları, sanatçıları, şairleri, 'kara yobazlar' diri diri yakmışlardı; bu 'kara olay'ın ilk yıldönümü yarından sonra yaşanacak.. • Pir Sultan Abdal Kültür Derneği'nden bir mektup al- dım, okurken altını çizdiğim satırları aktarıyorum: "2 Temmuz 1993'te Sıvas'ta, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ile Kültür Bakanlığı ortaklaşa 'Kültür Şenlikleri' düzenledi. Bu şenliklere tanınmış yazar ve ozanlar, ka- rikatürcüler, semah ekipleri katılmışlardı, kitaplar imza- lanıyor, söyleşiler yapılıyor, sanat etkinlikleri sergileni- yor, sazlar çalıyor, semahlar dönüyordu. Ülkemizi 'ortaçağkaranlığı'na sürüklemek isteyen şe- riatçı örgütler, bu etkinlikleri içierine sindiremediler, saldırıya geçtiler, Kültür Bakanlığı 'nın girişimiyle diki- len 'Halk Ozanları Heykeli'n/ yıkarak yaktılar, Atatürk heykelini sökerek gözlerini tornavidayla oydular; bu- nunla da yetinmeyen şeriatçılar, aydın ve sanatçılarm kaldıkları Madımak Oteli'ne saldırdılar. Otelin önünde güvenlik güçleri vardı, durum devletin en ust yetkilileri- ne duyurulmuştu, tam sekiz saat kurtuluşu bekleyen in- sanlar aonunda yakılarak öldürüldüler. Olaydan sonra yüzbinlerce insan bu vahşeti kınadı. Pir Sultan Abdal Derneği'ne binlerce faks, mektup, telg- raf, telefon yağıyordu. Bu acılı ortamda, Pir Sultan Abdal Derneği'nin organı olan dergide Çanakkale E Tipi Ce- zaevi'nde yatan Kemal AHuntaş ile Ibrahim Halit Elçl - nin protesto mektubu da yayımlandı. Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde mektupta bölücülük propagandası yapıldığı iddiasıyla dava açıldı. Davaya bakan DGM heyeti, aynı zamanda Sıvas Kat- liamı davasına da bakmaktadır. Davasonunda; Pir Sultan Abdal Kültür ve Sanat Dergisi'nin dernek adına sahibi ve derneğin başkanı Murtaza Demir e 6 ay hapis ile 6 milyar para cezası, dergiyi basan yayınevi sahibi Burhan Günel 'e 6 ay hapis ile 5 milyar para ceza- sı, derginin Yazıişleri Müdürü Metin Kuzugüdenlioğlu - na 6 ay hapis ile 3 milyar lira para cezası, mektubu yazan Altuntaş ile Elçi'ye ikişer yıl hapis ile 250 milyon para cezası verildi." • Yasalar yasakladığı için dava konusunda bir şey ya- zamıyorum; verilen kararın yürürlükteki kanunlara uy- gun olup olmadığı bir ayrı konudur. Türkiye'de fikir özgürlüğünden yoksunluk sürüp git- mektedir; bu utanılacak durumdan bir türlü kurtulama- dık; daha iki gün önce Haluk Gerger bu yüzden Ankara Merkez Cezaevi'ne girdi; içerde yatan aydınlara ve bi- lim adamlarına katıldı. Sıvas'ta insanlar diri diri yakılırken seyirci kalan dev- let, insanları düşünceleri yüzünden hapis cezalarına çarptırmakta gücünü gösteriyor. Bir ülke başbakanlığa bir kadın seçildi diye uygarlığa kavuşamaz. Kadın başbakan, fikir özgürlüğüne karşı mı, değil mi? ölçü budur. insanları düşüncelerinden ötürü cezaevine kapatan bir ülke nasıl çağ atlayabilir?.. 2000 yılının eli kulağında, bizim aydınlarımız hapisha- nede... 3'üncü Binyıl'\ böyle mi karşılayacağız?.. HA YDARPAŞA GİRİŞ GÜMRÜK MÜDÜRLÜĞÜ Gümrüğümüzce Özüm Şekerleme Bisküvi Çikola Gıda San. Ltd. Ştı. adına tescıllı 24455 sayılı 8.6.1992 günlü giriş beyannamesinden aranılan 62 501.000- TL. (altmışıkımılyonbeşyüzbirbin) geliı eksiği ile ilgili olarak tebligatımız adres değışikliği nedeniyle iade edildiğin- den ve tebligata sarih en son adresi tespit edilemediğinden ödeme emri yerine kaim olmak üzere 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 28 ve 29. maddelen gereğınce ılanen teblığ olunur. Basın: 29991 GÜNEŞ, DENİZ, KUMSAL, EĞLENCE, DİNLENCE... MELODIE OTEL "DE BEŞİBİR YERDE. ANTALYA/KAŞ MELODİE OTEL 7 gece/8 gün konaklama 2.900.000 * Denize sıfır * İki kişilik odalar (duş/WC/sıcak su) * Yüzme havuzu, havuz bar * özel plaj, plaj bar * Restaurant * Kahvaltı * Akşam yemeği (salata büfesi eşliğinde) * KEKOVA ögle yemeği (balık ve salatalar bize ait) * PATARA kumsalında (17 km) denize giriş öğle yemekleri bizden * Otelimizin deniz kenarı barında ilk ickilerfree Cumartesiden cumartesiye programımız devam etmektedir. REZERVASYONLARINIZI, LÜTFEN DlREKTOtARAK OTELIMIZDEN YAPTIRINIZ TEL 02428361650-02428361584 ALAADDIN HOTEL•*•• İncckum Alaaddin Hotcl. Türkiye'nin yeşil turizm beldesi Antalya'nın Alanya ilçcsı Avsallar kasabasmda Akdeniz'in berrak kıyılannda huzur. spor, eğlence dolu bir ortama sahiptir. Antalya Ha%aalanı'na 98 km. uzaklıkta olan İncekum Alaaddin Hotcl 232 oda, 500 vatak kapasitelidir. Yılın .İOOgününiin güneşli geçtiği ve deniz sezonunun 8 ay sürdüğü Akdeniz'in bu şirin yöresindeki otelimi- 7İn odaları ile tüm kapalı alanlan merkezi ısıtma. soğutma ve havalandırma sistemi ile donatılmıştır. Ö/el ban\olu odalanmı/ otomatık lclelbn. 4 kanal müzik vı\ını. u\du \a>ın TV siitemi ile otelimi/ tatilde cvınızı aralmj>acakiır. İncekum Alaaddin Hotel'de aynca açık ve kapalı barlar. sauna. kondısyon merkezi, disco, 2 yüzme havuzu, özel plaj alanı. ıskele, su sporlan mcrkezi. tenis kortu bulunmaktadır. Otelimiz 150 kişilik simültane çevin sistemi toplantı salonu, 500 kişilik restoran. alakart restoran, pasta salo- nu. televi/yon salonu. ovun odası. alışveriş mağazalan. ve man/ara teraslan ile unutamayacağınız bir tatil sun- maktadır. İncekum Alaaddin Hotel'ın mutl'ak usialurı da gecc nıü/ığı eşliğinde /engın açık büfclcrı ile Fürk yemeklcn- nin lezzetıni sizlerc bir kez daha tattıracaktır. ALAADDI1V OTEL • • • • Rezervasyon için: (0242)517 1491(6hat) İncekum-ALANYA
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear