14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
9 MAYIS1994 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Yaşamını Amerika'da sürdüren Bilge Friedlaender'in son sergisi Galeri Nev'de 'Rumi'nin Ay Bahçesi'K ^^ riavalı kıiltîirlerrip a CANANBEYKAL Uzun yıllardan beri yaşamını Amerika'nın çe- şitlı kentlerinde sürdüren Bilge Friedlaender'in son sergisi "Rumi'nin Ay Bahçesi" adıyla Galeri Nev'de açıldı. 23 mayısa kadar sürecek olan ser- gi iki ayn bölümden oluşuyor gibi. Galerinin arka bölümünde daha önceki işleri (doğal kağıt yapımıyla oluşturulmuş bitki, çiçek ve hayvan moüflerini betimleyen kağıt üzerine çerçeveli de- senler) galerinin ön bölümündeki enstalasyonun minik çerçeveleri içindeki resimlerle üslup bağı kurabiu'yorlar. Kağıt yapımının tekniğiyle bu motifleryapım sırasında doğrudan kağıdın içine (keçe yapımı- ndaki gibi) geç- miş oluyorlar. Galerinin ön ta- rafında sergiye adım veren ve "enstalasyon" olarak nitelendi- rilmiş asıl çalı- şma sunuluyor. Karşılıkb iki du- var ve sütunlar bahçeyi (galeriyi) yer ve gök olarak ikiye ayınyor. Yer kısmında duvar ve sütunla- ra serpiştirilmiş minik çerçeveler içinde kuş, nehir, yılan, bitki, ay, çiçek gibi semboller resimlenmiş. Bahçenin gök bölümünde ise siyah ve beyaz mermerden oluş- turulmuş "ay"ın gelişim evreleri, belli arahklarla mermer çanaklar içinde baharatlar bulunuyor. Oldukça simgesel anlamlarla yüklü bu çalı- şmasında Bilge Friedlaender'in kişisel ilgi odağı olan doğu kültürlerinin mit düzenindeki simge- sel anlam çözümlemeleri yer alıyor. Ay genellikle dişiyi simgeler Bu doğrudan ayın simgesel anlamıyla yüklü anaerkil bir kültürün yansımasıdır. Ama ay'ın bilinen bütün simgeleri yanında bir simgesel an- lamı daha vardır ki, o da Mevlana Celaleddin Rumi'nin kendisidir. Mevlana'ya kutsal aşkın • Oldukça simgesel anlamlarla yüklü bu çalışmasında Bilge Friedlaender'in kişisel ilgi odağı olan doğu kültürlerininmit düzenindeki simgesel anlam çözümlemeleri yer alıyor. yolunu açmış olan ve Mevlana'nın bir güneşe benzettiği Şems-i Tebrizi karşısında, kendisinin onun ışığını yansıtan "ay" oluşudur. "Suret su- retsizlikten doğdu" der Mevlana. kendisi de Şems-i Tebrizi'den doğmuştu. Bilindiği gibi ay'ın kendi ışığı yoktur, o güne- şin ışığını yansıtandır. Bu nedenledeay genellik- le dişiyi simgeler. Doğu Budist inanışına göre ay, yin'dir. Güneş ise erkek ve Yang'dır. Özellikle tanma dayalı kültürlerde ay her zaman dişi bir tannça olarak seviüp, sayılmıştır. Çünkü onda dişiye özgü doğum vardır. Her ay hilalden dolunay'a kadar doğar ve sonra dolunaydan hilale kadar tekrar ölümü yaşar ama bu sürekliliktir, yeniden diriliştir, doğanın diyalektiğinin mitsel simge- sidir. Havva ve Adem söyleninde baş motiflerinden biri olan yılanın ay'la birlikte anılmasında da aynı benzeşim söz konusudur. Çünkü yılan da kendisini tıpkı ay gibi yeniler, şaşılası biçimde eski derisinden çıkarak yeniden doğar. Ay motifı mermerle somutlaştınlmeş Ayın simgeselliği her zaman güneşle bağıntılı olmuştur. Tez ve antitez gibi, birbirini tamam- layan ama birbirine karşı olan. Biri kalptir, diğe- ri beyin, biri sağgöz, diğeri sol göz, biri ruh, öbü- rü akıl, biri dişi, öbürü erkek, biri aydınlık ve gündüz, diğeri karanlık ve gece, biri yin, diğeri yang, biri Şems-i Tebrizi, diğeri Mevlana Cela- leddin-j Rumi. Tüm evren ve doğa işte böyle çö- zümlenmeye çalışılmıştır ilksel dönemlerde. Rumi'nin bahçesinde ay motifi Anadolu top- rağından çıkanlan bir gereçle, mermerle somut- laştınlmıştır. Mermerin ışığı içine hapsetmiş parlaklığı, pü- rüzsüz yüzeyi, işlemeye elverişli hem sert, hem yumuşak olma özelliği, damarlannı görebilece- ğimiz kadar saydamlığı, gecirgenliği. emiciliği ona inanılmaz zengin özellikler vermiştir. Bu ne- denle Anadolu'daki her kültür, mermeri sanat yapıtlannda vazgeçilmez bir gereç olarak kul- lannruştır. Mermer çanaklar da Bilge Friedlaender'e göre dişi formu ve içindeki baharatlar da Doğu- nun dişi ve ay'a inanan kültürlerine uzanan ipek ya da baharat yolunu işaret etmektedir. Bugün mitsel simgelerin ve C.LJStrtuss'un deyimiyle yabanıl kültürlerin sembolik gönder- melerinin yani mit düzeninin söyleminin bize anlamsız gelmesi doğaldır. Ama şurası da bir gerçektir ki bugünkü inanışlanmız, alışkanlı- klanmız hatta kutlamakta olduğumuz ban bay- ramlann bile o yabanıl, eski, mitsel düzenden kalma olduğunu Frazer'in ünlü yapıtı "Altm Dal"ı okuduğumuz andan itibaren biliyoruz artık. Bütün bu simgesel dille iletilen söylenler doğa ve evren karşısında gözlem yaparak bir yarut bulmaya çabalayan insanoğlunun yazısız tarihidir. Mekanla içiçe 'IstanbıılRetrospektifi' Çağdaş Fransız sanatçısı Morellet'nin ülkemizdeki ilk kişisel sergisi MaçkaSanatGalerisi'nde NECMİSÖNMEZ Çağdaş Fransız sanatının en önemli temsilcilennden biri olan François Mo- reüet (1926) Maçka Sanat Galerisi'nde ülkemizdeki ilk kişisel sergisini açıyor. Bu serginin en önemli özelliği tstanbul'a 1955-94 tarihleri arasmda altıncı kez ge- len sanatçının. Maçka Sanat Galerisi'- nin mekanından yola çıkarak kendi sa- nat serüvenini de çok iyi biçimde özetle- yen çalışmalan içermesi. Aslında İstan- bullu sanatseverler için yabancı bir isim değil Morellet. 1987de " 1 . İstanbul Bie- naH" nedeniyle Aya İrini Kilisesi'nde büyük boyutlu resimlerini sergileyen sa- natçı bu kez 4 tuvalini, serigrafı, gravür, litografı teknikleriyle basılrruş 9 grafık çalışmasını ve biri galerinin dış mekanı- nda ötekiyse iç mekanmda yer alan 3 (instalation) yerleştirmesini îstanbullu sanatseverlerin ilgisine sunuyor. Bu ser- ginin kapsadığı geniş hacim. uluslararası sanat ortamında 1950'den beri aktif ola- rak yer alan ve çalışmalanyla geniş çaplı tartışmalar açan bir sanatçının ülkemiz- de de tanınmasına yardımcı olacak bir nitelikte. Çağdaş sanat ürünlerine yazılrruş he- men tüm kitaplarda ismi geçen Morellet öncelikle geometriyle ilgilenen sanatçı- lar grubu içinde yer almaktadır. 1960'- tan buyana OP - Art, Hard-Edge-Pain- ting, Minimal- Art, Kavramsal Sanat gibi farklı akımlan son derece başanyla yorumlayan, çalışmalar üreten sa- natçının bugün dek izlediği yaşam ve sa- nat serüveni gerçekte "akımlar üstü'" bir Morellet'nin sanatı kendinden yana de- ğil, yaşamın sürekli olarak değişen temposunnda ''ölçüleri yitirmeden" yeni çağın sıcak soluğunu ırdeleyen bir yakla- şım açısına sahip. 2O.yüzyıhn Post- Modernizm bataklığında çırpındığı bir özelliğe sahip olması bakımından ilginç- tir. Bunun en önemli nedeni Morellet'- nin tüm dönemleri boyunca zamanın ru- huyla (Zeitgeist) çakışan bir sentez çizgi- si geliştirmesi ve anlatım olanaklann zorlamasıdır. Anlatım olanaklan der- ken sanatçının tuval res- minden yola çıkarak. obje, röliyef, yerleştir- möfinsiallation), neon- röliyef türlerinde değişik çalışmalar üretmesıni ve özellikle Fransa. Al- manya, Hollanda'da uyguladığı büyük bo- yutlu mekan şekıllendir- melerini dile getirmek ıs- tiyorum. Çünkü Morel- let'nin sanatçı kimliğın- de izlenebilecek olan su- reklilik çizgisi. değişen tekniğe, anlaüm farklılı- klanna rağmen. karşıtıru içinde banndı- ran zaman içinde ileriye- geriye doğru hareket ederek tüm gücünü "ye- niyi araşürmava" ayıran bir özelliğe sahip.'Yeni'- 'Adsız'70X70 cm 1975, serigrafı. nin Morellet'nin sözlü- ğündeki anlamı düşünceyi bağımsı- zlaştırmaktadır. Kelimenin tam an- lamıyla "ststematik" bir sanatçı. Ancak bu sistemler raslantının da payını yaba- na atmadan, izleyicinin düşüncesini bi- çimleyebilme, bu biçimlemede yeniyi açık ve özlü olarak büyüteç altına alma- da su yüzüne çıkıyorlar. Dolayısıyla dönemde çok yönlü düşüncesini sadece sanat yapıtının kendisinde yoğunlaştı- ran pek az büyük sanatcıdan birisi. Onu büyük yapan dünyanın birçok yenndeki elliden fazla müzede yapıtlannın sergi- lenmesi, hakkında her yıl dört beş kata- log yayınlanması, resimlerinin müzaye- delerde adeta kapışılması değil. sanatı güncel yaşam karşısında gücünü kay- betmeyen bir 'şaka' olarak görülmesidir ve kendi gölgesini çok iyi olmuş olması. Sanatçının Maçka Sanat Galerisi'nde açtığı sergisinin ana gövdesı bu galerinin karelerle kaplanmış iç mekanı. Bu sergi nedeniyle birlikte calış- maya başladığımızda Morellet kendi sanatı için adeta biçilmiş bir kaftan olan karelerle yüklü bu mekanı bom- boş olarak sergilemeyi düşünüyordu. Ancak daha sonra çok sevdiği tstanbul kenti için özel bir sergileme mantığıyla adeta retrospektifıni ger- çekleştirdi sanatçı. Gale- rinin birinci salonunda sergilenen 103x103 cm boyutlanndaki dört tu- val, isimlerinden de an- laşılacağı gibi gizli bir takım tarihlere gönder- me yapıyorlar. "41 yıl sonra İstanbul'da" ismini taşıyan calışmavı "36 yıl sonra İstanbul'da", "33 yıl sonra İstanbul'da" ve "18 yıl sonra İstanbul'da" isımli tuvaller izliyor. Tüm tuvallen Morellet fstanbul sergisi için özel olarak üretti. 1994'te ve- rilen rakamlan çıkartlığımı/da hem sa- natçının tstanbul'a geliş tarihi hem de bu taribte hangi stilde çalıştığı ortaya çıkıyor. Bu dört tuvalde ve "Niş-Yerles- tirmesi"nde görülen çizgiler galerinin kare fayanslanyla ilişkiyegeçerek 1953'- ten 1994'e dek büyük bir sabırla çizgile- rinritmini,birbirleriyle olan ilişkisini ir- deleyen Morellet'nin "İstanbul Retros- pektifi'nı oluşturuyorlar. Galerinin dış mekanı ve ikinci salonunda yer alan "Ya- ptsnrma Band Yerkşn'rmeleri'nin sergi- ye taşıdığı dinamizm, sanatçının 1968'- •den beri geliştirdiği bütüncül anlayışın iki yorumlaması olarak önemli bir gör- sel zenginliğin aktını çizmektedir. Galerinin dış mekanındaki yerleştir- me "Artıdıuı Ekaye" ismini taşıyor. !968'den bu yana siyah bantlarla duvar, cam, metal yüzeyler üzerine yatayla di- key iki çizginin birbiriyle karşılaşarak en sonunda artı işareti oluşturmalannı sağ- iayan bir siteme göre çalışmalar iiret- mektedir/'Artıdan Eksiye"nin en ilgi çe- kici özelliği, sanatçının burada ilk kez sarmaşık dallannı da kompozisyonda diyaloğa sokması. Bu çalışma öyle sanı- yorum ki sıkı bir sistem mantığıyla ça- lışsa da Morellet'nin geometrinin kes- kinliğini törpüleyen, hatta kara mizaha dayalı öğeleri kullanarak geometrik formlann kapalılığını nasıl altettiğıni gösteren bir düzeyde. Sanatçının özgün baskılanyla birlikte galerinin ikinci salo- nunda yer alan diğer yerleştirmesiyse iki çapraz çizginin üç boyutlu olarak biçim- lendirme çabasımn ürünü. Morellet'nin sanatı hakkında oldukça yetkin bir ipu- cu veren bu sergileme. uluslararası sa- natçilann İstanbul'da sergilerini açmayı hedefleyen Maçka Sanat Galerisi'nin gi- riştiği zorlu mücadelenin ürünü olarak önemli bir gövdeselliğe sahip. 13.Sanat Tarihi Araştırmalan Semineri 9-13 mayıs tarihleri arasmda Topkapı Sarayı Müzesi'nde Çağlar boyunca Anadolu kadınının konunıu Kühür Servisi - Kültür Bakanlığr, Anıtlar ve Müzeler Genel Mûdürlüğü tarafından düzenlenen "Çağlarboyu Anadolu'da Kaduı Sergileri" kapsa- mmda Topkapı Müzesini Sevenler Derneği'nin düzenlediği 13.Sanat Tarihi Araştırmalan Semine- ri'nde. "Tarih Öncesinden Ganümüze Anadolu Kadınının Sosyal ve Kültürel Konumu" ele alınacak 9-13 mayıs tarihlen arasında Topkapı Sara>ı Müzesi Konferans SaJonu'nda gerçekleştirilecek seminer. ilk gün saat 9.30'da Refet Angm'ın açıhş konuşmasıyla başlayacak. Nilüfer Atakan'ın "Evrensel Kültür Tarihi İçinde Neolitik Öncesi Dönemde Kadın Figürleri", Edibe l'zımoğlu'nun, "Neolitik Çağ'dan Hitit Dönemine Anadolu'da İnanç Dünyastnda Kadm", Şehrazat Karagöz'ün "Ârkeolojik Belgelerin Işığmda Yunan ve Roma Devirlerinde Kadm", Muazzez Çıg'ın "Kadmda Örtünmenin Tarihçesi", Sema Polat Öğüt'ün "Troia Savaşında Kadm", Şeyma Gün- gör'ün "Türk Destanlarmda ve Dede Korkut Hika- yelerinde Kadm", tsenbike Togan'ın "Erken Os- manlı Devrinde Vnvan ve İsimlerde Kadmlar", Yu- suf OğuzoğhTnun "Arşiv Belgelerine Göre 16.-18. Yüzvdlarda Kadtnın Sosyal ve Kültürel Durumu", Abdurrahman Kurt'un "Osmanlı Toplumunda Kadtnm Sosyo-Ekonomik Konumu'', Zeynep Ahun- bay'ın "Okutan Kadınlar" ve Mustafa Cezar'ın "Geçmişte Kadınlarm Kamuya Katkısı" konulannı işleyeceği oturumlar da 9 mayıs günü yer alacak. 10 mayıs salı günü ise Güİgün Köroğlu "Bizans Kadm Taküarmdan Örnekler", özden Süshl "Ana- dolu Selçuklu Tasvirlerbıde Kadm", Günkırt Akm "Karaman İbrahim İmareti'ne Ait Bir Kapı Kenarı- ndaki Kadm Figürünün Çağı ve Anadolu Ortamı- ndaki Yeri", Mehmet Zeki Kusoğlu "Osmanlı Kadm Kemerleri", Örcün Banşta "lşlemelerin Os- Refet Angın Mustafa Cezar Afife Batur manlı Dönemi Kadınınm Sosyal Yaşammdaki Yeri ve 19. Yüzyıldan Örnek Bezİerı", Fuha Eruz "Os- manlıKadtnlarmınGizli Tuvalleri". Afife Batur ''Os- manlı Kadm Dergilerinde Modu ve L sluplar L'zeri- ne'\ FüsunKılıç "Kıvafet Devrimine Kadar Basında Kadm ve Moda", Tülin ÇorubJu "ÖzelBir Koleksi- yonda Bulunan Kadm Ayakkabüar ve Çantaları", Feryal Erez "Kadm ve Mobilya", SemaOner "Dol- mabahçe Sarayı Resim Kolekmonundan Kadm İmgeleri", Cebe Özer "Edirne'de Osmanlı Dönemi Kadın Mezar Taşları"konulannı ele alacak. 11 mayıs günü Mükerrem L'sman Anabolu'nun "Prenses Ada", Sevgi Kutiua> Küçük'ün "Mahperi Huand Hatun", Özkan Ertuğrul'un "Vize'li Ma- ria'nın Bizans Kültüründeki Yeri ve Önemi". Nur Akın'ın "Restorasyon Vyguicnalarmda İlk Kadın Mimarlar". F.Deniz Özden'in "Sappho". Sabiha Genrici'nin "15. Yüzyıl Kadm Sairlerinden Mihri Hatun". Seb'm Sım Kuru'nun "Fazıl'm Kadınları: Enderunlu Fazıl'ın Zenanname Adlı Eseri". Nail Bayraktarın "Adile Sultan",ZjettnToskanm "Za- fer Hanım ", S.Dilek Yalçın'ın "19, Yüzyılm Sonun- da Türk Romanma Yansıvan Kadmİma/ı", G.Gon- ca Gökalp "20. Yüzyılm İlk Çeyreğinde Türk Ro- manma Yansıvan Kadm İmajı" \t Fatma Türe'nin ''Cinsel Politûca Kuramı ve Kadm Söylemi" konulu seminerleri izlenebilir. Seminerin 12 mayıs programında Cengiz Köse- oğlunun "Valide Sultanm Osmanlı Saraymaaki Konumu". ErolÇetin'in "Bezmialem Vakıj Gureba Hastahanesi Restorasyonu", Arslan Terzioğlu'nun "Edirne'de Kadınlar İçin Tesis Edilen Osmanlı Sa- ray Hastahaneleri ve Kültür Açısmdan Önemi". Gö- nül Cantay'ın "Anadolu Türk Mimarisinde Kadm Banıler", Uğur Tanyeli'nin "Osmanlı Mimari Ör- gütlenmesindeKadın BanilerSorunul I6.-I7. Yüzvı- llar)", Tülay Artan ın "18. Yüzyıl Padisah Kızlannm Tükelici Olarak Porlreleri". Gülümser Atasever'in "Atatürk Müzesi'ndeki Fotoğrafmar Işığmda Cumhuhyet'in İlk Otuz Yılmdiı Kadmın Sosyal Yaşann", Sevda Şener'in "Tiyatro Eserle- r'ınde Kadın", Sübeyla ArtemeTin "Rönesans Çağı Ingili: Tiyatrosunda Türk Kadını ve Amazonlar". Hatke Aynur'un "Padişah Kızlarmın Evlilikterine Bir Bakış ve Saliha Sultan'ın Çevizi", Netke Yıl- dız'ın "Anado/u'dan Kıbrıs'a Göç Eclen Kıbrıs Kadmı"\e Mihriban Arslan Büyük'ün "Adalardan Foça'ya Kültür Akışmda Kadının /?o/«"başlıklı se- minerleri yer alıyor. Seminerin son^günü olan 13 mayısta ise Zühre İndirkaş "İslam Öncesi Türk Kadnına Bakış", Vey- sel Donbaz "Kültepe Metinlerinde Kadm ve Hakla- rı", Halime Doğru "16. Yüzyılda Kanunname ve Şer'iyye Sicillerine Göre Nişanlanma, Evlenme ve Boşanma", Mustafa Kara "Tasavvuf Kültüründe Kadm", Attila Erden "Toplumumuzda Kadın", Zeynep Kuban "Kybele'nin Uzun Yolculuğu", Çi- çek Demuuı "Rikkat Kımt'un Tezhip Sanatmdaki Yeri". Zübeyde Cihan özsayıner "Kadm Hattat- larımızdan Hatke Huriye Hcuiım", Asrnı Mırtlu "İnas Sanayii Nefise İlk Mezunlartndan Ressam Belkıs Mustafa", Zeynep Yasa Yaman "Türk Re.s- minde Kadının Değişen Kimliği", Kıymet Giray "Cumhuriyet Dönemi Türk Resim Sanatmda Kadın Teması", Tomur Atagök de "Plastik Sanaılarda Kadm Sanatçının Kadına, Topluma, Tarihe, Kültü- re ve Mekana Yaklaşımı"konulannı işleyecek. BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Eski ile Yeni SabahatUn Eyuboğlu'nun düşündürücü sözlerinden biridir: "Klasik kendi kendini yaratmaz, onu biz yaratı- rız." Bizde ve dünyada sosyalist öğreti adına acayip bir dö- nem yaşandığını bilirsiniz. Eskiyi nerdeyse tümüyle yadsımanın ilericiliğin şanından sayıldığı ikinci savaş sonrası, Abdülbaki Gölpınaıiı gibi ömrünü Mevlana ile, Şeytı Galip'le, Fuzuli'yle geçirmiş bir edebiyat adamı bile "Divan Edebiyatı Beyanındadır" (1945) adlı kitabıyla katılmıştı o kervana. Üstadın, şairleri değerlendirecek yerde kalemine geliveren yargılarla dört-beş yüzyıllık bir şiirin genel özelliklerine dışardan yaklaşma hafifliği- ni Nurullah Ataç unutulmaz bir tümceyle ödüllendiriver- mişti: - Ayıp derler bu senin yaptığına Abdülbaki!.. Eskiyi tümüyle eskimiş sayanlarla eskimiş beğenile- rin tutsağı olanlar arasındaki çatışkılardan büyük ölçüde etkilendi bizim düşün ve edebiyat dünyamız. Eyuboğlu'nun mantığı ile düşünürsek, eskiyi yorumla- makta esirgen davrandığımız için klasiğimlzi yaratmak- ta da geciktik. Yıllar yılı övgü ya da yergi egemen oldu bizim edebi- yatımıza. Yahya Kemal'i, "Tanrı Şair" nitelemesiyle övenlerin karşısında "Nazım Hikmet'ten sonra şiir mi yazıldı?" diyen düşünceleri kapalılar övgüleri ya da yer- gileriyle yadsımacılığa örnek verdiklerinin ayırdında bi- le değillerdi. Genç edebiyatçılarımızın böylesi tuzaklardan korun- duklarını görerek seviniyorurn. Soyağaçlarıni bilenler eksik değil genç edebiyatçılar arasmda. Öncekı pazar günü Evrensel Kültür Merkezi'nde, bu yılki Orhon Murat Anburnu ödüllerinin verildiği törende de yaşadım bu sevecenliğin örneğini. İki genç şair, Küçük iskender ve Hüseyin Aiemdar, Orhon'un şiirleri- ni yorumlayarak eski ile yeni arasındaki sürekliliği gös- terdiler. Ben de konuşmamın sonunda, 1940 edebiyat hareketinin bu özgün şairinden "Mahkumlar" şiirini okudum. "Ekseriya sabaha karşı Kurşuna dizilir mahkumlar Bir sünger taşına döner Ana sütünden yapılan heykel Bari şu trampetler çalmasa insan gürültüye gitmese. Arıburnu'nun savaş yıllarında yayımladığı bu şiiri kırk yılı aşkın bir süre sonra yeniden okumanın çağrışımları- mızda yarattığı değişik sıçramalar, çağdaş şiirimizin kalıcı özelliğini de gösteriyor sanıyorum. Çoğunluğun yaşaya yaşaya alıştığı, olağan saymaya başladığı toplumsal olgular karşısında az sözcükle çar- pıcı olanı yakalamanın ustasıdır Orhon Anburnu. Genel- likle bu yapı özelliğini korumuş, lirizmini ince yergi öge- lerinde aramıştır. 1940 edebiyat hareketi yarım yüzyılı geride bıraktı. Toplum yaşamı için de önemli bir zaman dilimi bu. Bu süreç içinde edebiyatla birlikte öteki sanat dallannda da sayısız başyapıta kavuşmamız raslantı değil elbet. Eskimeyen eskiyi değerlendirmek geçmişe dönüş sa- yılmamalı. 6. ULUSLARARASI İSTANBUL TİYATRO FESTİVALİ GogoPün kahranıanları Kültür Servisi - Bugün. 6. Lluslararası tstanbul Tiyatro FestivaJi kapsamında Ortaoyuncular, "Şu Gogol Detis"ni sahneleyecek. Oyun saat 18.30'da Ses Tiyatrosu'nda izlenebilir. Ferhan Şensoy'- un yazdığı, yönettıği ve dekor tasanmını gerçekleştirdiği oyunun kostümleri Canan Göknil'e. müzikleri ise Andre Angeüni ye aıt. Oyunda: Derya Baykal Şensoy, Şükran Dedeman ve Şükran El- malıoğlu rol alıyor. Ferhan Şensoy'un 1974 yılında. Montreal'de Fransızca olarak yazdığı ve sahneye koyduğu "Ce Fou De GogolT 'oyunu. o yıl Montreal'de. oyunun tek kişisi Monkjue Mercure'e "En İyi Kadın Oyuncu", yazanna ise "En İyi Yabancı Yazar" ödüllerini ka- zandırmıştı. Yirmi >ıl sonra. Türkçe olarak yeniden yazılan oyu- nun bir adı da "Gogol Duruşması" . Ünlü Rus yazar Nicolai Go- gol'ün kahramanlan. "Bir Deii'nin Hatıra Defteri" öyküsü çerçe- vesinde. yazan yargılıyorlar. E>e- linin biri miydi bu Gogol? Kim akıllı peki? Oyunda Derya Baykal Şensoy. Gogol'ün tüm kahramaıılannı canlandınrken. Gogol'ün mezar ötesinden gelen alaylı sesi ve oyu- nun ana kişisi hizmetçi Mavra MavToviç'in iki ayn işbirÛkçi göl- gesi olan 2. Mav- ra ve 3. Mavra ve illaki papyonlu bir Ukraynalı piyanist onu çev- reliyorlar. Peters- burg'da. Nevski caddesinde, elle- rindebirdeligün- lüğü... Dikmen Gürün Uçarer'in oyun üzerine görüşleri şöyle: "Şu Gogol Detisi", Poprişçin in. MavTa'nm ve GogoTfin yargılandığı bir duruşmadır. Anna Andreie>na, Sofia Smimov, Olga Fominişka ve Vasilisa Kasporovna bu duruşmanın tanı- klandır. Oyunun birinci bölümünde Poprişçin'e tanıklık ederler, ikinci bölümünde ise Mavra'ya. Kabare türüne yatkın bu yargıla- ma boyunca tanıklar sık sık değiştikleri gibi anlattıklannın doğru- luğunu kanıtlamak istercesine başka tanıklara da başvururlar. Olaylar ikinci ve üçüncü ağızdan aktanlır izleyiciye. Bu aktanmcı Derya Baykal Şensoy dur. Derya Baykal beş ayn kadını can- landınrken aralanndaki farklıhklan sesle. kostümlerle ve aksesu- arlarla öne çıkartır. Mavra'da geveze bir hizmetçi kızın sevecenli- ğini vurgularken, Vasilisa Kaşphorovna'da orta yaşlı bir hancı kadın olur. Anna Andrievna ise uçuşan giysileri içinde bir dişidir. Bu tür sahnelerde tempo kaçınılmaz. Derya Baykal. bu değişim- lerde zamanlamayı aksatmıyor. Hızlı bir tempoyla bir kadından diğerine geçerken. bir tip içinde değişik kişileri de canlandınyor. Ömeğin Mavra iken aynı zamanda Poprişçin oluyor, ya da Bayan Smirnov iken süvari yüzbaşısı Rastokovski oluveriyor, anlatımcı bir tavırla yaklaşıyor. Tüm kadınlara belki biraz alaycı ama sıcak bir acıdan bakıyor. Oyunun çizgisi de zaten böyle bir yaklaşımı gerektirmekte. 'GogoTön Mezar ötesi Sesi'ni içeren bölümlerde ekranlara, Ferhan Şensoy'un Gogol'ü anımsatan resimlerinin yansıtılması yine yazara duyulan yakınlığın sıcak bir alayla vurgu- lanışı olarak yorumlanabilir. Baykal. 'Seki/inci DUsiena' sahne- sinden başlayarak anlatıma kişiliğinden sıynlır ve bir duygu yo- ğunluğu içine girer. 'Şu Gogol Debsfnde Derya Baykal,
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear