25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
21 MAYIS1994CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 -•*• • • ^ ^ Yerli ve yabancı topluluklarla Ankara Buluşması ve ODTU Şenliği AYŞEGÜL YÜKSEL Ankara, nisanın son günlerinden mayıs ortasına uzanan dö- nem içindeki birbirini izleyen tiyatro şölenlerine ev sahipliği yaptı. Devlet Tiyatrolan'nın gelenekselleştirdiği Ankara Butaşması'na Ankara dışındaki kentlerde bulunan Devlet Tiyatrolan birer oyunla katılıyordu. Ancak Theater an der Ruhr'un dört ayn oyun sunduğu Ankara turnesi, Türk-Alman ortak yapımı olan "Bernar- da Alba'nm Evi" ve Engh'sh Touring Theatre'ın "Çapkının Fendi" oyunlannın sunuluşu da aynı tarihlere rast gelinçe, başkent, ulus- Iararası bir tiyatro şenliği atmosferine büründü. Üstelik aynı gün- lerde yerli ve yabancı topluluklann oyunlanna yer veren ODTÜ Şenliği de sûrüyordu. Ankara'dakı tiyatro okullannın bu yılki çalışmalannı sunmaya başlamalanyla "tiyatro"dan göz gözü görmez oldu... I-Jer ctkinlığin seyircisi farklıydı. Ankara Buluşması'nı çoğun- lukla Ankara'nın tiyatro protokolü ve çeşitli kentlerden gelen genç Devlet Tiyatrosu sanatçılan, Roberto Cuflli'nin çalışmalannı Ankaralı sanatçılar ve tiyatro öğrencileri, İngjlizlerin oyununu üniversitelerin İngiliz- ce bölümlerinin ele- manlan ve öğrencileri, DTCPnin oyununu birkaç kuşaktan tiyat- ro böiümü mezunu iz- liyordu. ODTÜ'nün gûzelliklerle bezeli ba- har ortamında da panlülı bakışb yüzler- ce genç seyirci. Ne çok dost, tanıdık, meslek- taş, öğrenci, sanatcı; ne çok söyleşi, tartı- şma, kahkaha... Ti- yatronun "armdmcı" niteb'ği, benim gibi tüm oyunlara yetişmeye çalışan birçoklanrun varlığında kanıtlandı. Ankara Buluşmasf na kaülan oyunlardan en çok Coşkun Irmak'ın Terentius'tan uyarlayıp yeniden yazdığı ve Diyarbakır Devlet Tiyatrosu'nun sunduğu "Miletos Güzeli" beğenildi. Hakan Dündar'ın "hareket ettirilen" çok başanb çevre tasanmı içinde seyirciyi de oyuna katan, "anakronik" esprilerle renklendirilmiş, müthiş bır toplu oyunculuğun sergilendiği pınl pınl bir yapım. Oyunun lokomotifı köle Davos'ta yeni bir yıldız doğuyor: Bülent E. Yarar... Buluşmada yer alan bir başka yerli Ankara'da En çok tartışdan ve en büyük ilgiyi çe- ken Trabzon DTnin 'Venedik Taciri'. İngütere'deki tiyatro eğitiminin eeşitliügini ve çok boyuthıluğunu sergiieyen 'Çapknun Fendi1 . birbiriniizleyen tiyatro şölenleriyapıt, îzmir Devlet Tiyatrosu'nun Fikret Tar- tan'ın sahne dûzenıyle sunduğu, Sabahattin Kudret Aksalın "Kahvede Şenlik Var"ı. Aksal- ın şiirini de duyuran; yalın, temiz bir yapun. An- cak çok sık sahneleyerek aşındınyoruz bu yapıtı. Bu yılfculuşmanınağırlıkh yazan Murathan Mungtfn. Son yıllann başanb genç yonetmeni Mustafa Avkıran, "Mahmut Ue Yezida" ve "Ta- riye"yi art arda sahneliyor. (İstanbul Tiyatro Festıvali'nde" Geyikler ve Lanetter"in de eklenmesiyle "Mezopotamya Üç- lemesT olarak yer abyor bu yapım). 'Mahmut Ue Yezida', 'Gizli Otunmı' Hans Tschiritsch'in başaıılı müzjği, yer yer. hantallaşan bir koredgrafi, Naz Erayda'nın -köylü obnayan oyun kişilerini büründürdüğü garip kıbkiar dışında- özenb' giysi tasanmı, çok başanh bir "Tüfekliler1 " sahnesi... Avkıran vannı yoğunu koymuş. Mungan maratonuna. Niye biraz kısaltıp daha bir hareketlendirmemış "Mahmut Ue Yerida"yı? Seyirciye de oyuncuya da yazık. "Üçleme"yı oluşturan oyunlar sırayla tek tek oynayacaklan yerde ortak bir dramatur- jide buluşturulamaz mıydı? Rastlanü mı yoksa "varoiuşculuk" yeniden moda mı oldu. bılemem. Ancak buluşmada Sartre'ın "Gizli Oturum"uyla Camus'nün "Sıkı- yönetim"i buluştu. İstanbul Devlet Tiyatrosu'- Bursa Devlet Tiyatrosu, Antonio Scanneta'nm " Ateş- G Sabır" lyla Nenıdaiı bir tiyatro gecesi yaşattı.(sol- da), İstanbul yapımı 'Gizli Otunını'(üstte) Nurettin Özkönü'nün çevre tasanmıyla ilgi çekti. nun sunduğu "GizK Otunım" Ankara seyircisi için iyi bir se- çim değildi. çünkü oyunun An- kara yapınunı yeni izlemiştik. İstanbul yapımı Nurettin Özkö- nü'nûn çevre tasanmıyla ilgi çekti. Konuşmaya ve iletişim kurmaya dayab bir yapıtta, ya- bana yönetmenle çalışılması kanımca pek yararlı olmuyor. SteUo FTorenza'nın yorumu yalnızca Estelle'ye (Ayda Ak- sel) prim veriyordu. Oysa sah- nedeki "orta böune"de yer al- ması gereken İnez'dir (Cevza Şipal). Adana Devlet Tiyatro- su'nun "Sıkıyönetim" yapımı ise yönetmen Erhan Gökgücü- nün oyunu tiyatrolaşürma adı- na; müzik, dans, çevre, giysi, ışık tasanmalanyla yaptığı özenb' işbirliğinin katkısıyla ayakta duruyordu. 'AteşIiSabırVTroya' Bursa Devlet Tiyatrosu, Nusret Şenay'ın sahneledigi Antonio Scartneta'nın u Ateşîi Sabır" ıyla Neruda'lı bir tiyatro gecesi yaşattı. özenb, ama yalın, metne son derece bağlı, dıngin bir tiyatro olayı... Oysa Işd Kasapoğlu, Trabzon Devlet Tı>atrosu'nda sahneledigi "Ve- nedik Taciri"vle Shakespeare'e duman attınyordu. Buluş- manın en çok tarüşılan ve en büyük ilgiyi çeken bu yapımı- nda sahne devinimi, görsel ve işitsel çarpıalık ön düzeydeydi. "Ezenkr"le u ezUenler"in aynı "kan emkiliğT paylaştıklan bu özgür yorumda ortaya aülan tüm göstergeler birbirini tut- masa da bu "bayan Shytock"lu çılgın >apımı hem kızarak hem de keyıfle ızlediğimi söylemeb- yim. Oyunun tek sevimli kişisi olan Launcelot Gobot'da Ün- sal Coşar yapımın en başanb oyuncusu. Ne yazık ki Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü'- nün "Tartüf'üyle Hacettepe Üniversitesi Devlet Konserva- tuvan'nm "Kanlı Dü- ğûn"ünü izleyeme- dim. DTCF Tiyatro Böiümü ise Levent Stıner'in sahneledigi, müziğini Nedim Yddız'ın, dans düze- nini Yasemin Kalaç'ın yaptığı Robinson Jeffersın "Medea" adb oyu- nunda. Anadolu kültürüyle Yunan kültürünü buluşturan; şiirsel, devinimli, görsel zengınliği olan bir çalışma gerçekleştirmişti. İki kültürü buluşturan bir başka tiyatro olayını da ODTÜ Tıyatro ŞenlığYne katılan İBŞT TAL gerçekleş- tirdi. Ayta-Beklan Algan ve Eroi Keskın ODTÜ Şenbği'ne çok yaraştılar. Troya İçinde Vurdu- lar Beni". bir Erol'dan bir Ayla'dan gelen iv- meyle oyuncunun beyninde başlayıp yüreğin- den taşan yaratma sürecini, mitolojiden türküye geçen zengin bir çağnşım alanına yasbyordu. İngilizJerden 'Çapkının Fendi' ODTÜ oyunculan ise Peter Turrini'nin "Ve- rimsizler"inde kapitalist düzen içinde un ufak olan küçük insanlan anlatarak yıhn Ankara se- yirdsine tek güncel mesaj veren tiyatro olayını kotanyorlardı. AbduDah Cabaluz'un başanyla sahneledigi bu zor oyunda, oyunculuk eksik kabyordu. Oyun metnine bağb bir tiyatro yapımındaki İcusursuz oyunculuk örneğini ise Restorasyon döneminin son yazarlanndan Ge- orge Fanjuhar'ın "Çapkııun Fendi" oyununda İngiliz sanatçılar verdiler. İngibzlere özgü hazı- rcevaplık üstüne kurulu incelikb söyleşimlerle bezeli bir güldürünün, yazıldığı çağın dekor-giy- si, sahne trafigi düzeni içinde, o çağa özgü İngibz oyunculuk biçemine sindirilmiş uzak bakış açısını yansıtan hareket ve konuşma özelbkleri- nin bugün de sahnede yansıtılabibşi, İngiltere'- deki tiyatro eğitiminin içerdiği çeşitlilik ve çok boyutluluğu gözler önüne seriyor. Başka şenliklerde yine buluşalım. Genco Gülan'ın 'Göz-El' başlıklı mekan düzenlemesi Kasımpaşa Un Fabrikası'nda Fabrikadamayısayıkuüaması AHUANTMEN Son birkaç yıl içinde katıldığı sergi- ler, bazı yanşmalarda aldığı dereceler ve "protesto" eylemleriyle (ör. bu yıl 'Yeni EğUimler' sergisi nedeniyle MSÜnün önünde sergilediği 'alatur- ka pisuar') dikkat çeken, sanat or- tamının 'dışmdan'. ama pek 'dışmda' sayılamayacak genç sanatcı Genco Güian'ın artık sergileme ya da parti mekanı olarak kullanılan Kasımpaşa Sinangil Un Fabrikası'nda yer alan "Göz-ET başbklı mekan düzenlemesi, Türk ekonomi tarihiyle gizliden gizb- ye örtüşen fabrikanın geçmişjne gön- derme yapıyor. Gülan'ın mekan düzenlemesinde, yaklaşık bir yıldır aradığı "mekan", Kanm Savaşı'ndan sonra kurulduktan sonra ilk sahipleri Rumlar tarafından ünlü Süreyya Paşa'ya saülan, Cum- huriyet döneminde Iş Bankası'na ge- çen, zarar etmesiyle birbkte bu kez Si- nangil'e devredilen ve 1980'lerde de Habç'teki öteki fabrikalarla birlikte kapaülan Kasımpaşa Un Fabrikası, çok önemb' kuşkusuz. Ancak "Göz-H" mekan düzen- lemesinde, mekandan daha önemb bir öğe, zaman... Sergjnin mayıs ayına rastlaması, tamamen bilinçli bir tercih: Bu ay içinde yer alan tüm bayramlar -resmi, resmi obnayan ya da dini- bir arada kutlanıyor. "Fabrika binasınm ' tarihinin, yola çıkdan kavramlarla ör- tüşmesi bu projeyi olası kıidı" dıyor Genco Gülan. Sinangil'deki mekan düzenlemesi- nin yanı sıra mayıs ayında önce Harbi- ye Muhsin Ertuğrul, daha sonra Kadı- köy Haldun Taner tiyatrolanndaki "Taşmabilir Mekan Düzenlemeleri"nı sergjleyen Genco Gülan'la konuştuk: - önce, Kasımpaşa Un Fabrikasf- ndaki "Göz-FJ" mekan dûzenlemesin- den başlayalon isterseniz... Bubır mayıs ayı kutlaması. 1 Mayıs, 19 Mayıs, 27 Mayıs ve Kurban Bay- ramı. İçinde bulunduğumuz mayıs ayı, benim işlerimde kullandığım kav- ramlan kucaklayan bir aydı. Kavram- lanm hazırdı, zaman hazırdı, mekanı da bulduktan sonra bu iş ortaya çıktı. Bu mekan içinde bir şey yapacaksam, bu mekana ait objeleri kullanmam ge- reküliği ortaya çıktı. Mekarun hoşuma giden yerlerine küçük işaretler koya- rak buralara 'nazan dikkat'i çekmeye çabştım. Popüler kültürde nazar anlarrunda kullanılan el ve göz sembollerini kul- landım İnsanlar nazar boncuğunu kötü na- zardan korunmak için takıyorlar, ben nazar objesini, belb noktalarda bakışı yoğunlaştırmak için kullanı>orum. Bunun için de fotokopi yöntemıni kul- lanmaya karar verdim. Kavramlar sa- nata geçınce resmetmeme geleneğin- den yola çıkarak hazır bulunmuş obje- ler kullanmam buradan kaynakla- nıyor. Dolayısıyla fotokopi. bu buldu- ğum görsel verileri çoğalünak için uy- gun. Direkt ebmi kullanarak fotoko- piyle yeni özgünbaskılar ürettim... Öyle bir şey ki, hiçbir insanın elinın içindeki çizgiler birbirine benzemez. dolayısıyla siz eh'nizi fotokopi makine- sine koyup çektiğinız zaman. o özgün bır eser zaten olur. Hele bunlan bir de ıçlenne göz koyarak yaptığınızda, hem bize ait hem yeterince evrensel hem de bana ait bir nesnenın ortaya çıkmasını sağladı. Fabnkaya döner- sek, bu fabrikanın bu hale gelmesi.. burada >"üzlerce. binlerce insan yaşadı; işçiler, patronlar, bürokratlar ve bun- lann hepsı burada bir iz bıraktı. Ben bunlara nazan dikkaıi çekmek için buralara el bastığımı gösterirken, bir de bu insanlan temsil etmeye çabştım. Burada yaşamış, belkı de yaşayacak insanlara gönderme yapmak istedim. -Bugüne dek vaptığınız işiere ya da etkinüklere baktığımızda, hiçbirinden 'protesto' öğesinin eksik olmadığmı gö- • 'Resim eğitiınini doğrudan almadım, dolayısıyla asıl yapmaya çalıştığım kültürle ılgilibirmücadele vermek...Kültür alanında tamamen bireysel bir mücadele veriyorum.' rüyoruz. Faridı bir alandan getmenizi de göz önünde buhındurursak. salt bu nedenle sanat yaptığınızı söyleyebibr miyiz? Asbnda amacım tamamen her şeyi protesto etmek değil. Ben içimde bir enerji hissediyorum, amaam bunu dı- şavurmak. Ama sözünü ettiğim her şey bir protestoya dönüştü sonunda... Sanat benim için bir dışavurum şekli. Bu işleri yapmamın en önemb nedeni de. sanatın içinde sonsuz bir özgür- lüğü banndırması gerektiği düşüncesi. Ben özgürce ve farklı şeyler yapabil- mek için uğraşıyorum. Açmaya çalıştığım her kapı bana zorlamalar getiriyor. Çünkü kimse benim yaptığım gibi tekrar içine bakmaya çalışmamış. Kendi kültürünün do- nelerini... Bir "siyaset bilimd ta- rafsızuğryla", bir doktorun hastasma bakması gibi tarafsız ve naif bir biçim- de yaklaşıyorum. - Peki, neden Türkiye'de her alanda olduğu gibi şimdi de sanarta olur obnaz herkesin adeta 'denediği' bir yöntemle, yani mekan düzenkmeleriyle yapt- yorsunuz bunu? Ben aslında ağırbkb olarak hazır bulunmuş objeleri bir araya getirerek 'assamMage'lar yapıyorum. Top- ladığım, kültüre ait objeleri bir arada kullanarak ışler çıkartıyorum ve Türkiye gibi bir ülkede ve İstanbul gibi bir şehirde "This has been done before" lafı çok saçma gebyor bana. Çünkü inanıbnaz bakir, dokunulmamış kav- ramlar, eşyalar, kültüre ait nesneler mevcut. Bu hazinede böyle bir laf nasıl kullanılabilir, inanamıyorum. Ben bu mekan için bir iş üretmeye karar ver- dım. Çünkü mekan, benim kavram- lanmı saran bir mekandı. ÜŞÜDÜŞÜNCEYE SAYGI MEMET FÜAT Kişilik-Kimlik-lmge Profesör Bozfcurt Gûvenç'in Türk Kimliği adlı yapıtı, sayfalar 291-295: Dünyadaki Türk imgelerine geçmeden önce "Kişilik-Kimlik-lmge" sözcükleri arasındaki ben- zerliklerle ayrılıklara değiniliyor. Kişilik (ya da karakter): Toplumsal bir varlığın (toplu- mun ya da bireyin) davranışlarını belirleyen iç örgütten- meler. Toplumlar ya da bireyler bu iç örgütlenmeleriyle birbirlerine benzer ya da benzemezler. Kimlik: Bilinçli bir varlığın kendisini nasıl algıladığı, "Kimim, kimlerdenim, nereden geldim, nereye gidiyo rum" sorularına yanıtları. Imge (ya da imaj): Bir varlığı başkalarının nasıl görüp degerlendirdiği, başkalarının o varlıkla ilgili izlenimleri, yargıları. Kişilik-kimlik-imge ilişkilerini de okuyalım: "Kişinin ya da topiumun kendisini nasıl algıladığı (kimliği), karakte- rinin (kişiliğinin) birparçasıdır. Kişinin (ya da topiumun) kişiliği ya da davranışları, dışardan nasıl görülüp algı- landığını büyük ölçüde belirler. işte bu bağlamda, kişilik (karakter), kimlik ve imge (imaj) kavramları yakından ilişkilidir; en azından, birbirinden bağımsız değildir. Ki- şilik ya da karakterimiz kendimizi nasıl gördüğümüzü, öte yandan davranışlanmızla kimlik tercihlerimiz çevre- mizde nasıl görüldüğümüzü (görüntümüzü) etkiler, ama imgemizi tümüyle belirlemez." Belirlemez, çünkü değerlendirmeyi yapanlann kişilik- leri de imgelere yansır. Tıpkı sanat yapıtlarının yorumu- na sanat al/cılarının katkıda bulunması gibi. "Bir varlığın imgesi kendi kişiliğiyle onu değerlendi- ren kişinin bileşkesidir" Bu söz doğruysa da, imgenin temelinde kişilikle kimli- ğin yattığı yadsınamaz. Başlangıçta kişilikle kimlik var- dır, imgemizin ana çizgilerini davranışlarımızla kendi- miz çizeriz. Ondan sonra da dıştan gelen katkılarla iş çığrından çıkar. Bugün dünyada benimsenmesi olanaksız katlanılma- sı çok güç bir Türk imgesi varsa, bunun Haçlı seferlerine karşı koyan, yiğittiği en yüce değer bilen savasçı Türk- menlerden, Avrupa'y yıllarca titreden Osmanlılardan kalıt olduğunu, amansız bir düşmanlık ortamında serpi- lip geliştiğini anlamak gerekir. Değerlendirmeyi yapanlann kötü niyetine öfkelenmek yerine, hem kişilik, hem de kimlik açılarından başka bir düzleme geçme çabası vermiş, ayrıca bunu büyük oran- da da başarmış olan çağdaş Türk insanının neden dış dünyada bir türlü yeni bir imge yaratamadığını araşbr- mak gerekir. insanlann yerleşmiş kanılarından kolay kolay vazgeç- medikleri bir gerçek, ama o kanıları sürekli besleyen kaynaklar varsa, bilinçli bir kötüleme kampanyası sür- dürülüyor demektir. Bugün dış üJkelere giden aydınlarımızın, kafa işçileri- mizin, okur yazarlarımızın, cumhuriyetle, demokrasiyle gelen düşünceleri, duyarlığı benimsemiş vatandaşları- mızın sık sık karşılaştıkları ortak bir durum var: Konuş- tukları yabancılar bir yakınlaşma sağlanınca, "Siz hiç Turk'e benzemiyorsunuz" deyiveriyorlar. Bozkurt Güvenç, kitabında kendi başından geçen bir olayı anlatmış, ben de benzerini birkaç kez yaşadım, başkalarından da dlnledim. Demek ki günümüzün Türklerini tanısalar kafalarında- ki tarihten kalma imgelerden kurtulacaklar. Ama biz onlara hangi yönümüzle görünüyoruz? Şöyle diyor Bozkurt Güvenç: "Ulusal/tarihi kimlik dış dünyadaki imgelerden tü- müyle bağımsız değildir. Toplumlardış imgelerini kendi davranışlarıyla yarattıklan gibi, kendi köklerini (tarihle- rini) arar ya da seçerken dış imgelerden etkilenirler." (s.434) "Türk gibi güçlü" sözüyle mutlu olmamız, bu sözü ya- şatmaya özen göstermemiz nasıl açıklanabilir? Bir işe adam alırken ya da burs vereceğimiz öğrenciyi sınavdan geçirirken ya da kendimize arkadaş seçerken kas gücünü mü ölçüyoruz? Böyle bir yaklaşımımız kesinlikle yok. Bizim toplumu- muzda da bütün uygar ülkelerde oiduğu gibi, akıllı, zeki, çalışkan, dürüst insanlara değer veriliyor. Gene de "Türk gibi güçlü" sözünden hoşlanıyoruz. Demek ki bir dış imge kimligimizi etkiliyor... « Bozkurt Güvenç mutlaka okunması, üstünde uzun uzun düşünülmesi gereken kitabında, dünyadaki Türk imgelerini de sergılemiş. Gelecek yazımda bazılarını aktaracağım. Turistik hediyelik eşya tasanmı yarışması • NEVŞEHİR (Cumhuriyet) -Turizm Bakanbğı Döner Sermaye İşletmelen Merkez Müdürlüğü tarafından ülke tanıtımında kullanılacak 'Tunstik Hediyebk Eşya Tasanmı" yanşması düzenlendl. Yanşmada değerlendirme kurulunca seçilecek tasanmolara seçilen üç tasanmın her biri için 70 milyon lira büyük odül. aynca seçilen üç tasanmın her biri için de 30 milyon bra başan ödülü venlecek. Yanşmaya kaülmak için tasanm sahiplerinin 27 Haziran 1994 günü akşamına kadar Turizm Bakanbğı Döner Sermaye İşletmelen Merkez Müdürlüp (DOSEM) Gazi Mustafa Kemal Bulvan No: 121 Tandoğan' Ankara adresine başvurmalan gerekiyor. Warner Bros. ve Amblin Entertainmenften yeni film • KültûrServisi -VVarner Bros. Family Entertainment ile Amblin Entertainment, önümüzdeki günlerde ortaklaşa gerçekleştirecekleri yeni bir komedifibnininyapımına başbyorlar. Temel fotoğraf çekimlerine 10 mayısta başlanan "Little Giants" adh fılmde başrolleri "Ghostbusters-Hayalet Avcılan", "Little ShopofHorhors-Küçük Korku Dükkanı", "Honey, I Shrunk The Kids-Eyvah, Çocuklar Küçüldü", "Parenthood-Çılgın Aile" ve "Honey, I Blevv Up The Kid-Eyvah, Çocuk Büyüdü" gibi filmlerle tarunan Rick Moranis ile "Dutch", "VVayne's World-Wayne'nin Dünyası" ve "Blue Chips" gibi >apımlarla yıldızı parlayan Ed O'Neill paylaşacaklar. Filmin yönetmenliğini ise "Homevvard Bound: The IncredibleJourney" adb filmle adını duyuran Duwayne Dunham gerçekleştirecek. Aziz Nesin'in mektupları • KültûrServisi - "Aziz Nesin - Ali Nesin Mektuplaşmalan" adlı kitap. Düşün Yayınlan arasında çıktı. Düşün Yayınalık tarafından gerçekleştirilen "Mektuplar Dizisi"nin ondördüncüsü olarak çıkan ve Ahmet Nesin tarafından yayına hazırlanan kitap, Aziz Nesin ile oğlu Ali Nesin'in birkaç yıla uzanan mektuplaşmalannı içeriyor. YazarAzizNesin, kıtapla ilgili şöyle konuşuyor. "Ab Nesin, kendisiyle mektuplaşmalannuzın kitaplaşmasını başlangıçta istemedi. Salt benim ona yazdığım mektuplan yayımlamaya değer görüyor, ama onun bana yazdıklannı kitapbk değerde bulmuyordu. Açıkça söylemedi ama, mektuplann kitaplaşmasını, okurlara kendini olduğundan önemb bir kişiymiş gibi tanıtma gösterişi diye abyordu. Bunun doğru obnadığını, ancak karşıbklı mektuplaşmalanmızın bir bütün olarak birdeğeriolabilecegıni anlattım. Mektupbir monologdur. Ancakyâhıt âlınırsa diyalog oîurDuriyada mektup edebiyaü, yazık ki, çoğunlukla monologdur. Bu monologmektuplann yanıtlan da bulunup diyalog olarak yayımlanabilseydi, ne güzel olur vemektup edebiyaü ne denli zenginleşirdi."
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear