23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
3 ARALIK 1994 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Mehmet ;ryüz. i'DeseiL, adeta lıaykımıak gibidir'GAMZEVARIM "En zor anJaşılabilir, en zortakip edi- lebilir şeylerden biri sanatçınuı desenle ilgilidünyası. Çok yakın olunmazsa, bü- tfin o çizimlere, düşüncelere belki yıllar- ca oturup bakmak gerekiyor. Zannedi- yorum yaşadığım süreceortaya çıkacak- larla beraber, bakılması ve hakkında ka- rar verilmesi daha da zorlaşacak". Galeri Nev tarafından yayımlanan 'Mehmet Güleryüz-Desenler 1963- 1994' adlı lcitap, sanatçının 30 yıldır ürettiği ûç bini aşkın desen arasından seçilen 178 yapıtını içeriyor. Deseni 'şarkı söylemek ya da haykırmak' ola- rak tanımlayan Güleryüz'e göre yaşa- dığımız dünyada her işaret, her varlık tekrar tekrar görülecek, tekrar tekrar üzerinde düşünülecek şeyler. Bir çeşit medyumluklar var. Ben bunu çokça kendi işimde yakaladım. Olacak meseleler için daha önceden çok ayn işaretler, sosyal kavganın Türkiye'de fiziğe dönüşebileceğinin işaretleri, darbelerin : • öncesi... « • İHH^HB Çizerlik; her şeyi, hatta görülmeyen biçimi okşamak, nesnelerin ve varlıkla- nn üzerinde elini gezdirmek, onlann görünmeyen yanlanna, arkalanna do- lanmak... "Dışardan izlenmesi çok zor, epey gizemli" bir etkinlik. Sanatçının yaşamdan yapıtlanna aktardıklan ara- sında iilkemizde yaşanan kimi toplum- sal, politik olaylann önceden sezilen işaretleri de var; adeta bir tür 'medyum- hık' bu. Mehmet Güleryüz'ün bugünkü mis- yonu, sanatını sürdürmenin ötesinde, ozgür. doğru haber alabilen. geleceği- ni. kendisi için mukaddes olanı kendi tayin eden insanı oluşturmak. Galeri Lebriz'dekı desen sergisi 15 kasımda sona eren Güleryüz'ün "Desenler 1963- 1994' başlıklı retrospektif sergısı Gale- ri Nev'de bugün bitiyor. Sanatçıyla otuz yıldır sürdürdüğü desen çalışmalan üzerine konuştuk: -' Desenler 1963-1994' başlıklı sergi- nizle birlikte, otuz yıMır desen türünde yaptıklarınızı ve desenin Türkiye'de, plastik sanattar aJanındaki konumunu değerlendirir misiniz? Retrospektif sergıler bir anlamda bü- yük toplamlann besabının verilmesidir. Çoğu zaman sanatçının ölümünden sonra, bazen de çok ileri yaştaki sanat- çılann, son günlerinde, ölmeden evvel bütün yapıtlannı bir arada görmek için yapılır. Bunu çoğu zaman müzeler ya- par. Türkiye'de maalesef biz her şeyi kendimiz yapmak zorunda kaldık. Tüm bu gelişmelere, hatta çoğu zaman da "Ne mtrtiu aztere ki bunlan gördünüz" diyenlere rağmen gördüğümüz şeyler öyle zannedildıği gibi çok müthiş şey- ler değil. Hâlâ birçok şey sanki yapılı- yor, sanki anlaşılıyor, sanki bize yapıl- mış, bizi cevaplıyorlar gibi. Sanatçının 30 yıhnm dökflmû Aslında hayata ve sanata devam et- mek için her şeyi biz kendimiz yapıyo- nız. Türkiye'de birçok konuda. özellik- le mesela politıkada, insan haklannda, insan yaşamında olduğu gibi, bütün bunlardan sadece bahsetmek yeterli oluyor. Ama bunlarla hiçkimsenin ilgi- si yok. Böyle birortamda otuz yılın dö- kümünü yapmanın sanatçıdan başka kimse için önemli olduğunu zannetmi- yorum. Kimse sizden geçirdiğiniz yıl- lann, içinden geçtiğiniz dönemlerin ve bütün bunlara karşı oluşturduğunuzun hesabını istemiyor. Bu mecburiyetleri aslında biz kendimiz yaratıyoruz. Desen ağırlıklı ilk sergimden bu ya- na yaptığım her şeyi özenle günü günü- ne takip ettım. tarihledim, sıraladım. Gelişmeler, birbirini takipler, birbirine karşı ve oluşturulana karşı geliştirilen sistemler, bunlan takip ettne imkanı an- cak bu sıralamalarla olur. Yaşamı algdayışındaki değişim - 'Mehmet Güleryüz-Desenler 1963- 1994' adlı kitapta otuz yıl içinde yaşamı algüayışınızdaki değisimler izlenebilir mi? Evet, tabii. Dikkatli birgöz, birsanat eserini inceleyen sorumlu kişi buna za- ten öyle de bakar. En önemli kısmı, bu çizgiyi oluşturan yapı ve o yapının han- gi dönemler içinde politik, sosyal hayat- la paralel gittiğı. Hayattan buraya akta- nlanlar veya bazen de öngörüler, hatta öngörüşler var. Bir çeşit medyumluklar var. Ben bu- nu çokça kendi işimde yakaladım. Ola- cak meseleler için daha önceden çok ay- n işaretler, sosyal kavganın Türkiye'de fiziğe dönüşebileceğinin işaretleri, dar- belerin öncesi... - Ülkede yaşanan bazı olaylan önce- den sezinleyip, yapıtlannızda bu sezgile- rinizi anıştırdınız mı? Evet, işaretler vardır. Bu, desenin özelliğiyle ılgıli. Desen çok direk bir anlatımdır. Adeta haykırmak veya şar- kı söylemek gibi bir şeydir. - Desen bir başlangıç, basamak olarak kabul edilir. Ama siz tsrarla desen üze- rinde çauşıyorsunuz. Desenin iki hali var. Sanat okullan- nın ilk birkaç yılında desene önem ve- rilir. Bu da öğrenmeye yöneliktır. Desen altyapıdır, çatıdır. yapının temelidir. Bü- tün sanatçılann hazırlık aşamalannda tasanmlandır, temel düşünceleridtr. Ama bunun ötesinde kendi kendine ye- ten ve başka bir şeye ihtiyaç duymayan da bir sanattır. Bu noktada sanatçıya çok daha yakın olunabilir. Çünkü burada bir saklanma hali yok. Desen çok yalın ve dürüsttür. Çok daha el altında olabile- Çok yakın olunmazsa, bütün o çizimlere, düşüncelere belki yıl- larca oturup bakmak gerekiyor. Zannediyorum yaşadığım sürece ortaya çıkacaklarla beraber, ba- kılması ve hakkında karar veril- mesi daha da zorlaşacak. cek bir şey; bir kâğıt, bir kalem yeterli- dir. Küçük imkânlann, düşünceyi sür- dürmeye yardımı. Bütün çocuklarçizer. Bu aslında hükümranlık alanının keşfi onlar için. Çünkü orada tek başına ve hâkim kendisi. Ben bu hazzı sürdür- düm. Hâlâ nefes alır gibi çizjyonım - Desen sizin için bir başkaldın aracı mı? Evet, bu, bahsettiğim hükümranlık alanı. Evvela aile ortamında baskıyı ve iktidan görüyorsunuz. O iktidar çocu- gun kendine ait alanlannı zorlayan ve onlara mani olan bir yapı. Buna karşı bugün her küçük insan kendi alanıyla il- gili birmücadele veriyor. Ama muhak- kak ki çocukluğumda yaşadığım büyük baskıdan dolayı resim yaptım demeye- ceğim. Ressam bir yapım vardı ve o ta- bii benim kaçış aianımdı. Hâlâ nefes alır gibi çiziyorum. Çok da tasarlamalı iş yapmam. Aslında öyle bir sistem oluşturuyorsunuz ki kendi bün- 'Oyuncular'dan 'güzellik ustalan'na adanmış oyun Kültür Servisi - Oyuncular Tiyatro Grubu. 1994-95 tiyatro sezonunu 8 aralıkta " Bahar Is- yanadır" adlı tek perdelik göste- riyle açıyor. Oyuncular; Oktay Rifat'ın "Yağmurbr''adlı şiirin- den yola çıkarak hazırladıklan göstenyi yaşamlannı, güzelliği ve aydınlığı yaşatmak için yara- tan tüm 'güzeDik ustalan'na adı- yorlar, kasaba kasaba gezen sırk soytanlanna, cambazlara (canla- nyla oynayan), sözü ve sazı için yakılanlara ve bu ugurda yanmış yasamlara adıyerlar. Oktay Ri- fat'ın "Yağmurlar" şıirinin yanı sıra; Yusuf Aülgan'ın "Yük", "Ceren'e MasaT adlı öykü ve masalı, Onat Kudarm "Bahar IsyancKhr" adlı öyküsü de göste- riyi oluşturan metinler arasında yer alıyor. Oyunun rejisi; vücut kullanı- mınm, retorik ve retorik dışında- ki tüm insan sesi çeşitlemelerinin araştınlmasına dayanan bir atöl- ye çalışmasıyla gerçekleşti. Bu gösterinın Gülsüm Soydan, Sd- ma Köksal ve Kaan Erten'den oluşan oyuncu kadrosuna, Erdai ve Aıul Haaoğhı müzisyen oyun- cu, Cem Safran ışıkçı-oyuncu olarak katılıyor.. "BaharIsyana- dır", 'güzellik ustakn'nın bu işi nasıl canlan pahasına yaptıklan, aynı ustalann yaşamımızdan çe- kilmesiyle yaşadığımız dehşetli sagırlık. kuraklık anlatılıyor. "Bahartsyancıdır'',8 aralık tari- hinden başlayarak, Sıraselviler Cad. 48/9 Taksim (SHP fl Mer- kezi alt katında) sahnelenecek. •Ressam, bütün biçimlerin meraklısı, onlann kişiliğini ve ardını arayan, yeniden elden geçirip inşa eden kişi. Ama yeniden inşa etme küstahlığına kalkıştığınızda, bunun şartlannı iyi bilmek, inşa edilmiş olan her nesneyi, varlığı tekrar gözden geçirmek ve biçimini yeniden oluşturmak lazım. Bu, büyük bir yranlık ve saygı istiyor. *En zor anlaşılabilir, en zor takip edilebilir şeylerden biri sanatçının desenle ilgili dünyası.' (Fotograf: HATICE TUNCER) yenizde. zaten oluşturma sürecinde ken- di kontrolünü de beraber getiriyor. Bu aslında ressamın kontrolü. Ama ressa- mın o kontrolü de kontrol etmesi lazım ki o direkt çıkış ve söyleve müsaade et- mesin. - Özyaşamınız ve ülkemizde yaşanan politik^ toplumsal olaylar dışında esin kaynaklannız neler? Çok önemli başka bir kaynak var; di- ğer sanatçılar, sizden önce ve sizinle be- raber yaşayanlar. Sadece resim değil. Tiyatro, resim ve şiir çok etkili oluyor. - İvi-kötü, güzel-çirkin, masum-gü- nahkar karşıtlıklannı vurgularken, ken- di değer sisteminizden, kendi ahlak an- layışınızdan mı, yoksa genelgeçer top- lumsal ahlak kurallanndan mı yola ÇH kıvorsunuz? Kendi ahlakımı bütün bu çizgi içinde oluşturmaya, yeniden oluşturmaya bak- tım. Ahlak sorgulanmayan bir şey değil- dir. Sanat bu sorgulamayı yapmada bü- yük bir yardımcıdır. Kendine karşı da ahlaklı olmak, kendine karşı doğru bir hakem olmak lazım. 80'den bu yana resimle geçiniyorum - Desenlerinizdeki temel motiflerden birini de hayvanlar ya da ha> \ana ben- zer insanlar oluştumyor. Evet. Bunu yapan adamın ressam ol- duğunu unutmamak lazım. Ressam bü- tün biçimlerin meraklısı ve onlann ki- şiliğini ve ardını arayan, yeniden elden geçinp inşa eden kişi. Ama yeniden in- şa etme küstahlığına kalkıştığınızda, bunun şartlannı iyi bilmek, inşa edilmiş olan her nesneyi, varlığı tekrar gözden geçirmek ve onun hudutlannı yeniden tayin etmek veya biçimini yeniden oluş- turmak lazım. Bu büyük bir hayranlık ve saygı istiyor. Yeni baştan büyük bir saygı ve sev- giyle, onlan parmağınızla tekrarçizme- ye, elinizle okşamaya, gözünüzle çiz- meye, zihninizde dolaştırmaya, ardın- dan da tekrarkaybetmeye geçmek... Bu- nu tekrarlamak ancak Tann'nın veya sevgilınin isminin zikri gibi bir şey. Ama o tekrarlann hıçbirinin tekrar ol- mayışı ve herbirinden yeniden başka bir gerçeğe varmak... Budur belki benzer- likten hareketle benzersizin oluşturul- ması. Aslında burada hiçbirşeyden ya- na değilim ben. Ne kötüden ne de iyi- den. Bunlann herbin kendi içinde var- lıklardır. Birinin önemi bir diğerinin varlığıyla ortaya çıkıyor -Otuzyıldır resim yaparak mı geçimi- nizi sağlıyorsunıız? Otuz yılın içinde resimden önce ti- yatroda oyunculuk yaparak hayatımı kazandım. Devamlı resimle yaşadım. Tabii akademi hocalığı ve resimden burslu oidugum dönemlerde gene re- simden para kazandım. 80'den bu yana ise sadece ve sadece resimle yaşıyorum. Mesele yerimtzde durmamız - Sanata saldınlann vönelrildiği, kül- tür ve sanatın tehlikedeolduğu böy le bir ortamda misyonunuz nedir? Biz az imkânın olduğu, ama bu tür so- runlann olmadığı birdönemdeöğrenci- !ik yaptık. Sanata devlet ve halk önem vermiyordu belki ama yetişebileceği- miz bir ortamda geliştik. O zaman mü- cadelemiz, sorunlanmız farklıydı. Bir kere sanat yapmayı sürdürmekti mese- lemiz. Bunun bir misyona dönüşeceği- ni doğnısu çok idrak ettiğimiz söylene- mez. Belki resmimizin meselesini bile çok doğru paralellere oturtamıyorduk. Bugün sanatımızı yapmanın ötesinde, özgür, doğru haber alabilen, geleceğini ve onun için mukaddes olan şeyleri ken- di tayin edebilen insanı oluşturmak gi- bi bir misyonum olduğu kanısındayım. Ben kendimı suçluyorum. Bunalımlı, bulanık, hava kirliliğiyle eşit bir ortam. Ortada gözüktüğü kadar vahim bir nok- ta olmasına rağmen sesini duymadığı- mız çok insan var. Onlara güvenmekten başka bir çare yok. Mesele yerimizde durmamız. Kemal Gökhan Gürses'in karikatür bandı TRT tarafından televizyona aktanldı 'Zonteflektüel Abdullah' ekrandaKültür Servisi - Adı: 'Zontel- lektüel Abdullah.' Geldiğı ülke: Kripto Gezegeni. Amacı: Ah işte, orada bir hata yapıhyor... Artık ne- den kaynaklanıyorsa, dünyayı kö- tülüklerden kurtarsm, şu rahmetli Süperman'in yerini alsın diye yol- luyorlar ama, ne oluyorsa oluyor işte, bir yan aydın, yan zonta şek- linde iniyor dünyamıza... Elbette bir amele pazanna. Son- ra birara tımak içinde aydınlanmı- za takıhyor ve bir daha da kurtara- mıyor kendini kentsel bir çelişki- nin tam göbeğinden. Şebnem'le ya dao duygulu sesiyle 'seslediği' gi- bi i4 Şep'nem''le de orada tanışıyor. Ortaköy'de, Bodrum'da, kâh bir meyhanede, kâh bir diskoda haba- bam çelişiyor önüne ne çıkarsa. Gazetemiz çizerlerinden Kemal Gökhan Gürses'in 1991 yılında Hürnyet gazetesinde başlayan ve daha sonra Cumhuriyet gazetesin- de devam eden karikatür bandı "Zontellekrüel Abdullah'> tan söz ediyoruz. Ama bu kez, kanıyla ca- nıyla, etiyle kemiğiyle tam dokuz hafta boyunca ekranlanruza dikile- cek "ZonteOektüel Abduflah"tan. Senaryosunu Kemal Gökhan'ın yazdığı, yönetmenliğini ve yapım- cılığmı TRT Ankara Televizyo- nu'ndan Necmettin Varü'nm üst- lendıği dizide Abdullah'ı Mustafa Avtarancanlandınyor. Televizyon ızleyicıleri için yeni bir yüz Avkı- ran. Oysa Antalya Devlet Tiyatro- su Müdürü de olan Mustafa Avkı- ran gerek yönetmen olarak, gerek- se oyuncu olarak pek çok basanya katkıda bulunmuş bir sanatçı. "Vî- Necmettin Vâriı Mustafa Avkıran CüneytÇabşkur Yaprak Ozdemiroğlu yana'da bir oyunda tek sabr Al- manca bilmeden ovnadı. Bu o> unu izteyen Amerikalı bir yönetmen de abponu Amerika'da oyununda o\- nattı." Kemal Gökhan. arkadaşı Mustafa Avkıran'ı yönetmenine öneriyor. Biraz kısa boylu buluyor yönetmen onu. Ama bıyıgı, kuyru- ğu ve bu dizi için özel olarak aldı- ğı kilolan eklenince Mustafa Av- kıran her görene "ancak bu kadar beozeriik olur"dedırtecek kadar başanlı bir portre çiziyor. Şebnem rolünde oynayacak oyuncu bulmak. Apo'yu bulmak- tan daha zoroluyor. "Bir türlûŞeb- nem bulamadık" diyor Necmettin Varlı. Kadm senaryosu kavramı- na, giderek daha çok verilen önem, bir anlamda ve her anlamda "er- kek" senaryosu olan "ZonteUek- rüe) Abdullah"ta kadınlan oynat- mayı zora sokuyor. Bir aday oyun- cunun "ZonteUektüel'i önerseydi- niz seve se\e oynardım, ama_" de- mesine kadar varan süreç ilk kez bir TV dizısine evet dıyen Yaprak Ozdemiroğhı ıle sona eriyor. Dizinin adının da oldukça ilginç olaylara yol açtığını anlatıyor Nec- mettin Varlı. "Ankara'dan para yolladılar. Bankadan parayı almaja gjttim. Para elbette Zontellektüel Abdul- lah dizisi adıyla vollanıyor. Banka- daki gön?\ ti bayana durumu anlat- tun. Vezneden çağıracaklar. Başla- dılar 'Zontellektüel Abdullah'ı anonserme\e. Adamlara bunun, dizinin adı ol- duğunu ve böyle birinin gercekte yasamadığını anlatana dek epeyce ter dökrüm." Gerçekten 'Zontellektüel Ab- duUahiar' yok mu, yaşamıyormu ülkemizde? "Estağnıruilata" diyor Kemal Gökhan. "Sanınm 1988 yı- lıydı. Ortaköv 'de zontalar \e ay- dınlar biribirine girdikr. Ben de o sıra 'Aydınlarta Zontalann Sa>aşı' adında bir çizgi roman yapmıstım. Bu benimkisi bir öngörüydü her- halde. Ama şunu hissettim. Bu iki kesim de birbiriyk' bu sıcak tema- sın sonunda bir tür gecişme yasa- yacaklar. Zontellektüel Abdullah bu sıcak temasm üriinüdür." "Apo'nun kriptolu yari Ayşe'yi tlknur Bozkurt canlandırdı. Dızi- deki bir aniamda bayan "zontel- tektüd" olarak izleyeceğimiz ve giderek arabeskleşen Ayşe'de ba- şanlı birkompozisyon çizen llknur Bozkurt dışında, başlıca rollerde Ayça Teürmak (vejeteryan, femi- nist, anaç aydın Burcu), Kazım Ervüksd (Gazınocular ikinci kra- Iı Kâmıi) Cüneyt Çafaşkur (acıla- nn aydını, çook yorgun demokrat Orhun) Adnan Tönel (yeni kuşak- tan Berk) Orhan Kurtuldu (Ma- hir) Kemal Gökhan (Amele Tah- sin) yer alıyor. Son çekimler oldukça etkileyı- ci bir atmosferde gerçekleşti. Ci- hangir'in ara sokaklannda dört po- lıs otosu, bir ıtfaiye aracı, bir am- bulans ve elli kadar fıgüranla Or- hun'un intihannı çekerlerken TRT olanaklanyla bu tür yapımlan ger- çekleştırmenin güzelliği yüzünden TRT'yı tercıh ettığıni belirtiyor Kemal Gökhan. Bir karikatür bandının televiz- yona aktanlması o banda yeni şey- ler katacak mı, yoksa banttan bazı şeylen götürücek mi, izleyene dek bunu tartışmak doğru olmayacak. Ama, bu tür cesur bir gündelık ha- yateleştırisini bir resmi televizyon İcurumunun yapıyorolması olduk- ça düşündürücü. DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Arda Ne Oldu? Cumhuriyet'teki yazılarımı okuyan tanıdıklar, ikide bir soruyorlar: - Arda ne oldu? Ne yapıyor? Nicedir söz etmiyorsun... Nicedir söz etmiyorum, çünkü Arda'yı görmek, hele ko- nuşmak öyle eskisi kadar kolay değil... Axfa büyüyor... önce mahalleye açıldı. Artık evden çıkabilmek için, "De- deme gidiyorum," demesi gerekmiyor. Yanında arkadaş- lanyla sokakta, apartmanların arka bahçelerinde istediği gibi dolaşıp oynamaya başladı... Bizim bahçeye genellikle maç yapmaya geliyorlar. Taşlar konup kaleler belirleniyor. Ikiye aynlıp başlıyorlar bağnşmaya. Arda en küçükleri, dokundun mu düşüyor... Bazen do- kunmadan da düşüyor... Düşünce de profesyonel futbol- cular gibi yaygarayı basıyor penaltı diye... Penaltı kararı da öyle kolay verilecek bir karar değil. To- pu tutup bağrışa çığnşa bir süre çekiştiriyoriar karşılıklı. - Kimse çarpmadı ki sana!.. - Nasıl düştüm öyleyse!.. Penaltı!.. Ne biçim itiyor!.. Sonra futbolu kimin daha iyi bildiği tartışmasına geçili- yor. - Benden iyi mi bileceksin! - Sen benden iyi mi bileceksin! Sonunda Arda ağlamaya başlayınca penaltı ister iste- mez veriliyor... Çekiştiklerine bakmayın, seviyorlar birbir- lerini... Biri ağladı mı hepsi ondan yana dönüyor... - Tamam, penaltı, ama kaleci benim. -Ozaman iki penaltı... Bu bir kural: Kaleci değişti mi iki penaltı atılıyor. Neyse, bağrış çığrış bitiyor maç. önceden kararlaştırı- lan belli bir gol sayısına ulaşan takım kazanmış sayılıyor. - Dede, su, diye bir koşu dalıyor Arda balkon kapısın- dan içeri. Bakıyorum, yüzünde gözyaşı izleri... - Nedir bu surat! Yoksa gerçekten mi ağladın? - Penaltı diyorum, hayır diyor... - Ben numara yapıyorsun sandım, ne bileyim!.. Yanıt yok... - Bir bardak daha... Sonra gene balkon kapısından dışan fırlayıp takılıyor bahçeden çıkmakta olan arkadaşlannın arkasına: - Dede, biz gidiyoruz... Oturup konuşacak zamanı yok adamın... Büyüyüp mahalleye açılmak kolay iş değil. Öğrenecek çok şey var!.. Çeşit çeşit sözler, el kol işaretleri... Bir ara çimler iyice kelleşmeye başlayınca babası: - Söyleyeyim de bir süre bahçede top oynamasınlar, de- di. Bu kez Arda hiç görünmez oldu. Arada bir karşı apart- manların bahçelerinden, sokaktan sesi geliyor, ağlaması duyuluyordu. Çok geçmeden de okullar açıldı. Mahalledeki çocuklar görünmez oldular... Hepsi başka başka okullarda... Gıdiş dönüş saatleri de- ğişik... Ayrıca dersleri var... Arda ötekilerden erken dönüyor eve... Mahallede kim- se yok... Okula başladığı ilk gün geldi. Ayağında uzun pantolon. Kravat, koyu yeşil kazak, üstünde aynı renk ceket gibi bir kazak daha. Kenarlarında san çizgiler. Okulu soracak oldum. Pek bir şey anlatmaktan yana de- ğil. .:,.' >., ..\ :• Yalnız bir ara kurularak: ' •' •«•«••-••."•• - Birinci sınıfım, dedi. Gerçekten de yakışıklılığıyla birıncı sınıftı. Ama bu sınıf anlayışıyla, gelecek yıl ikinci sınıfa geçince ne diyecek bakalım! Bir pazar günü, babası bilgisayar oyunlan almış, birlik- te gelip bir süre oynadılar. Ertesi gün okul dönüşü kendi yalnız geldi, ama fazla oynayamadı, ev ödevi varmış, onu yapmaya çağırdı annesi. Okulda neler öğrendiğini anlamak için sorduğum soru- ları pek yanıtlamıyor. Yalnız arada bir öğrendiği sözcükle 1 ri yazıyor. Yazısı da bayağı güzel. Ee, adam birinci sınıf... Ama önce mahalleye açılıp arkasından da okula başla- yınca felsefeyi bıraktı, artık öyle eskisi gibi çarpıcı sorular sormuyor... Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nıın Özerkliğî için imza kampanyası (8) Nazende Eren, Dilek An- nel. Nazmiye Yurttaş, Ahmet Ünal, Ali Rıza llgezdi, Esra Bener, Nilgün Bener, Fatma Tezel, Türker Ercan, Ergün Ba- şak, Zeynep N. Başak, Neri- man Ergun. Mehmet Aslan, Vlelih Dolay, Teoman Tanju, Ümide Tanju. Batur Kızıltuğ, Gülper Kızıltuğ. Selma Topuz- dağ, Mualla Bayer, Cavit Ba- yer, Ay sen Bayer, Tahsın Ya- lım, Nü\it Ünen, Ikbal Baran. FisunSayar. Nevin Sayar, fbra- him Saçak. Muammer Kötan, Figen Duygu, Fahriye Yalçıner. Nebahat Akkaya. Bilsel Sezer. SabriSezer, Banu Akgün, Gül- çin Berk. Necla Sev. Safiye Ke- mancı. Hayriye Özer, Saadet Özer. Mahir Nurgün, Nurten Nurgün, Zehra Aydın. Sumru Vakapoğlu, Azade Sucuoölu, Handan Tan, Işık Erman. Inci Bıyık, Gürsel Eroğlu, Şaziye Rana, Seyhan Şişik, Y. Genç. Ayia Aydın. Nursel tzmirlier, ll- han Ersen. R. Yetkin, Günay Alyanak. Nermin Yenigün, Burçin Resuloğlu. Şehide Al- tıntay, Aysel Kayaalp Kayışoğ- lu, Şeyda Eşsiz, tlknur Eryüz- de, Yüksel Denizci, Nurdan Bilgen. Aydan Okbay, Işık Be- hice Uslu, Şafak Gülay, Halide Koç, Cafer Erdoğan. Temel Şen, Selçuk Duygun, Dilek IVlalkoç, Müjgan Baykal, Nadi- deGöz, îhsan Görenay, Turgay Özyer, Nuray Erturgay, Halide Erturgay, Ayla Hasekioğlu, Hacer Geciroğlu, Yüksel Den- giz, Kutsi Dengiz. Süreyya Sağ- lam. Emel Aksu, Yasemin Ko- roğlu, Leyla Bölen, S. Semih Kayhan, Vlustafa Açıkel. Dilek Yelekçi, HasanTapan. Nurettin Turan. Süre»-a Koşver. Tahsin M. Hoşatar, Zekeriya Yıldız. Si- nan Çölgeçen. Nursen Duman. Nuran Evrensel, Prof. Dr. Gü- lay Coşkun. Ruşen Yıldınm, Alımetlnce, Ismail Akmcı, Ka- dirÖğüt, Levent Ersun, Ali Yıl- dınm. Hamit Ünver, ElifKoza- croglu. Mustafa Şekercioğlu, F. Şekercioğlu. Bırnur Özümert, Deniz Banoğlu, Lale Göreç, Göniil Aksoy, Figen Yanık, Fer- han Gürbüz, Sema Aysal, Öz- can Aysal, Cemıle Şenatalar, Prof.MustafaŞenatalar, Semra Kaba, Birsen Ezmen. Şenay Toktamış. Yücel Kaptan, Bir- sen Kurel, MeralSeydim. Nihal Berkay, Senem Yasun. Sumru Sezgin, Berna Berk. Gevner Kırdemir. Öziem Karadeniz. Bahar Altınseven, Metin Gök- demir. Haluk Usil, Selami Ya- nık, Can Yürügen, Defhe Çe- Hk, Figen Özbek, Türkan Beya- zrt, Mustafa Fukara. Prof.Dr.Solmaz Doğanca, Gü- nen Pandın. BedileZese, Çeren Kamer, Gökçen Gezen, Didem Gürzap, Murat Attın, Güven Görgülü, Yasemin Örs, Zeynep Oray, Şehnaz Yalçın, Neville Wells, Ferah Zarif. Güray Öz, Sezgin Kut, Ali Kurt, Selçuk AbacL Pervin Tan, GürbüzSer- min, Gengiz Yaşar, Alp Tüner, Yasemin Çençiçek, tnciTemiz- bakkal, Rezzan Terzi, Tank KarayeL Şenol Karalı, Aycan Saroğlu, Ozcan Karadaş. Esen Erdoğan, Mine Buz, Laleper Aytek, Nermin Çoşkun, Ceylan Erhun, Kemal Özer, OzerÇan- kaya. Cüneyd Muharremoğlu, Banş Karcıoğlu. llkay Baldö- ken, Ayten Başak, Ahmet Er- zurumlu, Tevhide YaJçın, Seda Yalçın, AlevTunç. Ayşe Fazilet Akkuş, Serhan Poyraz. Müjgan Kahraman, Özlem Müstecapu- oğlu, Engin Müstecaplıoğlu, Yurdagül Tunca. Gülriz Hey- beli, Pınar Kaya. Hediye Pala, Zeynep Ütügen, Betül Parlak, FarukÇam, Semiha Uçuk, Ha- lis Başanr, Leman Helvacıoğ- lu, Nebahat Sütun, Gülseren Kengal, Bülent Kolel, Hakan Tan, Ayben Yıbnaz, Irem Artar. SÜRECEK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear