25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURıYET 9 KASIM 1994 ÇAARŞAMBA 12 KULTUR CephedenfctanbuPaüç buket gül Mevhibe înönü'nün yaşamını konu alan kitabın birinci cildi yayımlanıyor ECETEMELKURAN ANKARA - Giilsün Bilgehan, an- neannesi Mevhibe înönü'nün yaşa- mını ve tsmet İnönü'yle ilişkilerini anlatan kitabı için "Bir Cumhuriyet hanımefendisinin aşkı" diyor. Bil- gehan 'ın bu tarihi aşka verdiği en ilginç örnek de, Ismet Înönü'nün cepheden Istanbul'a gönderdiği üç buket gül. Mevhibe ve tsmet tnönü'nün to- runu Gülsün Bilgehan, Mevhibe înönü'nün yaşamını konu alan kita- bının birinci cildini tamamladı. Önümüzdeki günlerde Bilgi Yayı- nevi'nin yayınlan arasında piyasaya çıkacak olan kitap, bir yandan Tür- kiye tarihinde önemli bir belirleyi- ciliği olan bir aşk öyküsünü, bir yandan da dönemin toplumsal iliş- kileri içinde kadının yerini anlatı- yor. Belgesel bir aşk öykfisfi Atatürk'ün eşinin kısa bir süre sürdürdüğü birinci kadın kimliğini, tarihsel boşanmadan sonra üstlenen Mevhibe Inönü, yıllarca devlet er- kanın içinde bulundu. Yabancı dev- let adamlanyla fotoğraflar çektirdi. Yurtdışı gezilerinde, Lozan Banş Antlaşması'nda Ismet Paşa'nm ya- nındaydı. Peki, Mevhibe hanım mutlu muy- du? Ismet Paşa'ya olan sevgisi. bir- den gelen devrimlerin şaşkınlığa uğrattığı Mevhibe Inönüyü, nasıl cumhuriyet kadını yaptı? Bilge- han'ın kitabı. ortak savaşım içinde- ki insanlann değişimlerinin hiç de kolay olmadığını anlatıyor. Bir dö- nemin kültürel ve toplumsal ilişki- lerini aynntılanyla aydınlatan kitap, Mevhibe ve Ismet tnönü'nün mek- tuplannı, günlüklerini, fotoğraflan ve belgelerini içeriyor. Gülsün Bilgehan, cumhuriyetin, belgesel nitelikteki bu aşk öyküsü- ne ilişkin sorulannı yanıtlarken, ki- tabının gizlerini saklamaya özen gösterdi. Romanın 1897-1938 yıllarını kapsayan 1. cildi, Mevhibe hanımın doğumundan başlayarak, evindeki yaşamını ele alıyor. Osmanlı Imparatorluğu'nun son döneminde ev kültürünün de aynn- tılanyla incelendiği ilk böiümde, bi- reylerin yaşamlanndan kesitlerle ül- ke tarihinden de bir bölüm sunulu- yor. Bilgehan. oğlu Can'ın doğu- muyla birlikte yazmaya başladıgı ve üzerinde üç yıldır çalıştığı kitabın, Osmanlı lmparatorluğu'nun son dö- neminde kadının konumunu da ele •Mevhibe înönü'nün torunu Gülsün Bilgehan, anneannesinin yaşamını konu edinen kitabı için, 'Bir Cumhuriyet hanımefendisinin aşkı' diyor: 'Roman, belgesel nitelikteki bir aşk öyküsü. Bu aşkın belgelerini toplarken ve okuyucuya aktanrken, anneannemin ve dedemin özel hayatlarına girmiş olmanın kaygısını yaşadım. Ama bu aşk öyküsü, insanlara hem sevgiyi, hem de bir ülkenin tarihini sergileyecek önemli bilgileri içeriyor.' aldığını belirtyor. Kitap, belgelerin yanısıra Inönü ailesinin akrabalannın ve komşula- nnın da tanıklığına dayanıyor. "Roman, belgesel nitelikteki bir aşk öyküsü. Bu aşkın belgelerini toplarken ve okuyucuya aktanrken, anneannemin ve dedemin özel ha- Mevhibe tnönü Ue tsmet tnönü'nün çok renkli özel yaşamlan için Gülsün Bilgehan, "dört dörtiük bir evülik Oişkisr drvor. yatlanna girmiş olmanın kaygısmı yaşadım. Ama bu aşk öyküsü, in- sanlara hem sevgiyi, hem de bir ül- kenin tarihini sergileyecek önemli bilgileri içeriyor" diyor Bilgehan. Ismet Înönü'nün Mevhibe hanı- ma yazdığı mektuplann güzelliğin- den söz eden Bilgehan, en çok da üç buket gül üzerinde duruyor: "Dedem, Akhisar'da cephe ku- mandanhğındayken, savaş sürerken, anneanneme yazdığı mektupla bir- likte Istanbul'a, savaşın içinden üç buket gül yolluyor. Bugünkü insan ilişkilerinde yoziaşma içinde bu, bu- lunmaz bir örnek." Uzun yıllar Türk kadınını yurti- çinde ve yurtdışında temsil etmiş olan Mevhibe Înönü'nün bu kimli- ğini Bilgehan şöyle açıkhyor: "Mevhibe Hanım, 1925-1950 yıl- lan arasında 1. kadın olarak kimli- ğini korudu. Bunu yaparken, kendi kişiliğini koruyan anneannem, her zaman yumuşacık ve tatlı bir cum- huriyet hanımefendisi olmuş. Gele- neklerine bağlılığı onda önceleri, devrimlere karsı sevimli bir direnç otuşturmuş. Ancak, daha sonra dedeme olan sevgisi ve ardından da aklıyla dev- rimlerin gerekliliğini anlamış. Anne- annem, ilk ehliyet alan Türk kadını. Aynı zamanda sürekli derneklerde, vakıflarda çaltşmış, yaptiklanyla de- demin yanında olmuş. Resmi kimli- ğiyle dedeme destek olmasının yanı- sıra, dedemle birlikte çok renkii bir özel yaşamlan da olmuş. Örneğin dedemle birlikte viyolonsel çalmala- n, at binmek'ri. Dört dörtiük bir ev- lilikilişkisi." Avrupah bir kadın oluverdi Mevhibe hanım, turucu bir aile- nin üyesi olarak devrimlerin getirdi- gi büyük ve ani toplumsal değikJiği nasıl yaşadı? Saklanmalı. kaçmalı bir kadınlık kimliğinden, nasıl bir anda yabancı devlet adamlarının koluna girebilen bir Avrupalı kadın oluverdi? Paşa'nm gittiği savaşlarda onu nasıl bekledi? Pembe Köşk'te hala duran kırmızı koltukları tz- mir'de tek başına nasıl aldı? Lozan Antlaşması görüşmelerine gittiğin- de, tsmet tnönü'nün yazdığı mek- tuplara nasıl yanıt verdi? Ismet Inö- nü, cepheye giderken Mevhibe ha- nımı her yalnız bırakışında içine bir kurt düştü mü? Bütün bu sorulann yanıtlan hem Bilgehan'ın roman- laştırdığı yaşam öyküsünün kendi- sinde, hem de kitapla birlikte sunu- lan yazılı ve görsel belgelerde gö- rülecek. 'Küllerim Çin üzerine serpilsin...'Kültür Servisi - 13. TÜYAP lstan- bul Kitap Fuan'nın konuk yazan Eva Siao, öncekı gün gerçekleştırilen söy- leşıde eşı Emi Siao, Nazun Hikmet ve Çin'e ılişkın anılannı anlattı. Söyleşi- nin yapıldığı salon dolarken ayakta kalanlar oldu. Eva Siao. Deniz Kavukçuoğlu'nun çevırmenlıği aracılığıyla Emi Siao'yu Sovyetler Birliğı'nde Çin'den gelmiş bir siyasi mültecı, bir komünist olarak tanıdığını. 1926 yılında Sovyetler Bır- liği'ne gıden Emi Sıao'nun Mao Ze- dung'un yakın arkadaşı olduğunu an- lattı. Kardeşinin doğum gününde kendi- sine Sovyetler Birliği gezısı armağan etmesiyle bu ülkeye gıden Eva Si- ao'nun o zamanlar sıyasetle ya da Çin Devrimi'yle ilgıli hiçbir bilgisi yok- muş. 20"lı yıllann başlannda Fransa ve Sovyetler Birliğı'nde öğrenım gö- ~ren Emi Siao. ona Dpğu Emekçileri Moskova Komünist Üniversıtesi'nde okurken tanıdığı Nazım Hikmet'le çok iyı arkadaş olduklanndan söz et- miş. 1949 devriminden sonra Eva ve Emi Siao Pekin'e gitmişler. O dönem- de Dünya Banş Konseyi adı altında gelişen Dünya Banş Hareketı'nin başlaması ve Emi Siao'nun Varşo- va'da yapılan toplantıda Çin Sekreteri seçilmesiyle de Prag'a gıden çift ora- da Nazım Hıkmet'e rastlamış. Eva Si- ao bu sürpriz karşılaşmadan söz eder- ken "Nazım. hapisten çıkmış ve yurt- dışına kaçmıştı. Eşime kendisiyle flgili bir şiir yazdığını anlattı. Türkiye'den kaçarken kitaplannı yanına almamış- h. Daha sonra yapıtlan Sovyetler'de yayımlandı. Biz de okuma fjrsaü bul- duk"dedL Eva Siao, Dünya Banş Hareketi'ne katılan ve Moskova'da yaşayan Na- zım Hikmet'le 1953 yılında sık sık görüstükterini, kendisim Moskova'da- ki evinde ziyaret ettiklerinı, fotoğraf- •Kendi visiyetnamesini 13 yıl önce hazırladığmı belirten Eva Siao, 'Yakılarak küllerimin Çin üzerine serpilmesini istiyorum. Bu doğrudan doğruya aşktır. Bu sözlerimi duysa, Nazım Hikmet bana teşekkür ederdi' dedi. alan pek çok insan tanıdıklannı anla- tan Siao, banşı gerçekleştireceklenni sanan bu insanlan iyi niyetii ve saf' olarak niteledi. özellikle 1949 yılın- dan sonra Sovyetler Birliği ve Alman- ya'dan yazarlar, Budistler, Müslüman- lar ve Katolikler olmak üzere dünya- nuı pek çok ülkesinden çok sayıda in- san tanıdıklannı, çoğunu daha sonra Çm'de ağırladıkladıklannı ifade etti. Eva Siao, Kültür Devrimi sırasmda eşinin ve Nazım Hikmet'in kitaplan- nın yakılıp yakılmadığı sorusuna "Devrim süresince kitap yakılmadı ama aynı zamanda yayımlanma- dı"karşılığını verdı. —Uzun Yürüyüş'le ilgıli bir soru so- rarak Eva Siao ve eşinin o sırada lannı çektığin anlattı. Siao çifti 1953 yılında Çin'e dön- müş. Emi Siao sık sık Sovyetler Birli- ği'ne gıdıp Nızım Hikmet'le görüşü- yormuş. Anctk 1960'dan sonra yurt- dışına çıkamamış. 1963 yılında Na- zım Hikmet'iı öldüğünü ögrenen Eva ve Emi Siao çok sarsılmışlar. Son derece renkli ve hareketli ge- çen yaşamlamda dünya tarihinin ün- lü isimleriylc tanışma fırsatı bulan Eva Siao, eş aracılığıyla Mao Ze- dung'la tanışmış. Ancak o zamanlar Çince bılmiyormuş. Eşinin Mao'nun biyografîsini yazmak istediğinı söyle- yen Eva Siac, "Daha sonra gençliği üzerine bir kitttp yazdı" dedi. Dünya Banş Hareketi içinde yer Çin'de olmadıgını öğrenen bir izleyici sınırlenerek, Emi Siao için "Bu hare- ket olurken nasıl Sovyener Birliği'nde olur. Bu nasıl devrimci? O vakit yazık otmuş Naznn'a" dedi. Denız Kİvuk- çuoğlu da bu izleyiciye dönerek"Dev- rimlerin asıl sahiplerinin aslında dev- rimden ne kadar uzakta olduğunu ben size başka bir toplantıda anlata- yım" dedi. Söyleşiyi dinleyenlerin Nazım Hikmet hakkında daha fazla şey duymak istediklerini fark eden Eva Siao da "Kendimi zorlarsam bir şeyler anlatrnm. Ama anlattıklanm doğru olmayabiür" dedi. Alman yazar Stefan Heim'ın bir kitabında kendisi ve eşi hakkında pek çok şey yazdığı- nı, ancak bunların hiçbirinın doğru olmadığı anlattı. Bir başka izleyici Eva Siao'ya Kül- tür Bakanı Timurçin Savaş'ın Nazım Hikmet'in mezannın Türkiye'ye geti- rilmesi konusundaki girişimini nasıl değerlendirdiğini sordu. O da^îazım Hikmet'in vatanını çok sevdiğinı ve Moskova'dan çok Türkiye'de gömül- mek istediğinı vurguladı. Kendi N'ası- yetnamesinı 13 yıl önce hazırladığmı belirten Siao. "Yakılarak küllerimin Çin üzerine serpilmesini istiyorum. Bu doğrudan dogrma aşkhr. Bu sözleri- mi du>r sa, Nazun Hikmet bana teşek- kür ederdi" dedi. Siao, bir gazetecınin yönelttıği "Nazun, Abidin Dino'ya Mutluluğu» resminı yapabilir misin' diye sormuş- tu. Siz de muthıhığun fbtoğrannı çeke- bildiniz mi?" sorusu üzenne "Mutlu- hık ka> ramdır. Kavramın fotoğrafi çe- kilmez. Ama insan fotoğraf çekerek başkalannı mutlu edebilir"dedı. Çin felsefesinin insanlann kendile- rini değiştirmelerıne yardımcı oldu- ğunu vurgulayan Eva Siao'nun "Her şeye rağmen insanlar iyidir, körüler aztnbktadır. Eninde sonunda iyi insan- lar zafere ulaşacakîır"sözlen âlkışlan- 'Türk yazarlannda örgüt bilinci yok' Kültür Servisi - TÜYAP lstan- bul Kitap Fuan'nda gerçekleştirilen fjanelde Mustafa Şerif Onaran, Oner Yağcı ve Demirtaş Ceyhun yazar örgütlennın sorun ve sorum- luluklannı tartışmak üzere bir araya gelmişlerdı. Ancak tartışma örgüt- lerin kötülenmesinden öteye pek geçemedı. Panelde Mustafa Şerif Onaran Edebiyatçılar Derneği'ni, Öner Yağcı PEN Yazarlar Derne- ği'ni, Demirtaş Ceyhun da Türkiye Yazarlar Sendikası'nı temsil edi- yordu. Yağcı. yönetime gelebile- cek insanlann bile bulunamadığı koşullarda. Türkiye Yazarlar Sendi- kası'nın atıl bir durumda ve kendi adını bile sahiplenmeyen bir örgüt durumuna düştüğünü söyledi: Yağcı, PEN Yazarlar Demeği'nı de 'işjevsiz, genel işlevini bile yerine getiremeyen bir dernek'olarak ta- nımladı ve orada bulunan üç örgü- tün aslında bir örgüt kadar bile gö- revini yapamadığını ileri sürdü. Demirtaş Ceyhun, Yağcı'nın gö- rüşlerine karşı çıkarak başarının görecelı bir kavram olduğunu, gece toplantılan yapmak; dergiler çıkar- mak başanysa bunu Türkiye Yazar- lar Sendikası'nın da yaptığını belir- terek başladı konuşmasına: "Usta- lara savgı geceleri duzenledik. Ama gide gide katılım öy1e azaldı ki bir anlanu kalmadı." Mustafa Şerif Onaran ise yazar örgütlerinin üyelerinm özel insanlar olduğunu belirterek şablon kabul etmeyen bu insanlan bir örgütte bu- lundurmanın da kolay olmadıgını dile getirdi. Demirtaş Ceyhun, Türkiye"de ör- güt bilincinin olmadığına dikkat çekti: "Yeryüzünde Türkler kadar örgüt kuran millet yok. Ama en eski partinin tarihi sekiz-dokuz yıl. Ör- güt bilinci yerieşik toplumlar için. Biz göçcbelikten kurtulamaımşız ki. Yazarlanmız da ö>le. Hepsi bencil, yağmadan yana, hepsi çıkarını düşünüyor". K ültür Servisi- Hayran rıştırmak niz? Onun, son kitabı- nı nasıl bir daktiloda yazdığını me- rak eder misiniz? Ya da kurşun ka- lemini açarken nasıl bir kalemtıraş kuHandığım, düğün fotoğrafını, ona imzalanan kitaplan, el yazılannı, masasının üzerinden eksik etmediği eşyalannı, şiir eskizlerini, kitap ka- paklannın orijinallerini, iki öyküsü- ne esin kaynağı olan kurutulmuş bir kelebeği, lamba koleksıyonunu... Eğer Adalet AğaoğJu'nu seviyor- sanız ve tüm bunlan merak ediyor- sanız yazann kapısını çalmanız şart değil. Yapı Kredi Kültür Merkezi Sermet Çifter Kütüphanesi'ni do- laşmanız yeterli. "Bir Usta Bir Dünya Arşiv Sergi- lerTnde; Behçet NecatigUve Oktay Rifat'ın ardından. dünden itibaren Adalet Ağaoğlu'nun eserleri, el ya- zılan, fotoğraflan ve kişisel eşyalan sergileniyor. Bu yıl 13. lstanbul TÜYAP Ki- tap Fuan Onur Yazan seçilen Ada- let Ağaoğlu, bu sergi için, "Sergik- nen şeyler, benim yazarhğıma ilişkin 'iç çamaşırianm'. Bu bakımdan za- ten özel eşyadan sayılmaz. Yine de, tabii, böyle bir duyguyla incecik ter- ler döktüğüm bile oldu. Ama, öl- dükten sonra bu konuda olabilecek olanlan düşündüğüm zamanlardaki kadar güçlü değil bu duygu. İsteye- 4 Yazaı*hğnıuıı iç çamaşııiarı7 'Bir usta bir dünya' Adalet Ağaoğlu'nun sergisi Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde. (Fotoğraf: UĞUR GÜNYÜZ) rek soyıınmak, kendi üstümüzde ye- ni bir özgürlük, bir cesaret deneme- sidir. Bu cesaret, biz pasif dunıma geçtikten sonra, yani öldüğümüzde, istenildiği gibi 'soyulmaktan' bizi büyük oranda koruyabilir. Yazar, •tereke'sinin tamamını ya da bir kıs- mını bu ve başka bir takun, kendin- ce geçerli nedenlerle yaşarken de açabinr" diyor. 'Yazar'ın da böyle bir sergisinin olabileceğini düşünen Ağaoğlu, bu yolla hem kütüphanecilere, sergici- lere, müzecilere de bir yazan elin- deki malzemeyle 'yazma'. ortaya bu anlamda biyografik çalışma koy- ma hakkı tanınması gerekliliğini sa- \Tinuyor. Bazı objelerinin, defterle- rinin. kitaplannın satırlan üzerine ışık düşürebileceğine, onları daha görür kılacağına inanan Ağaoğlu, "Bu arada itiraf edeyim, yanna ait sahipsizlik duygumu, bugün bana böyle sahip çıkılmasryla avurmak is- teğj de var tabiL Belirsizliği aşma öz- lerni, insani bir duygu "diyor. Sanatçıya, 12 mart darbesi sonu- cu 'devrolan' ve o günden beri özenle saklanan Moskova'dan gel- me bir Tobtoy resmi, Vera'nın Na- zun Hikmet'in Moskova'daki evin- de, ozanın çalışma odasından 'gelin armağanf diye verdiği işlemeli bir tahta kaşık, intihar etmiş bir Fransız dostun anısı gibi yazarın kendisi için özel anlamı olan eşyalar da ser- gileniyor. Okura, bir yazann kapıla- nnı aralama, özel yaşamıyla yaz- dıklan arasında paralellikler kurma, hatta defterine not ettiği bir cümle- nin izini sürme fırsatı veren bu ser- gi; 3 şubata dek açık kalacak ve 'okur'la 'yazar'ı buluşturmaya de- vam edecek. Öyküye 'birincisınıfcenazetörenVKültür Servisi- Adnan Özyalçıner'in yönet- tıği "Öykücülüğümüzün Dünü- Bugünü" baş- lıklı panelde konuşmacı olarak Mario Levi, tb- rahim Vıldınm, Şebnem lşigüzel ve Orhan Du- ru katıldı. Memet Fuat'ın geçtiğimiz aylarda Cumhuriyet'te köşe yazısında, ardından Adam Sanat Dergisı'ndeki sayfalannda değindiği Türk öykücülüğünün çeşitli sorunlan dile getirildi ve panel sonunda Adnan özyalçıner'in de dediği gibi salon 'ağuuna duvan'na döndü. Mario Levi de Türkiye'de öykü yazan 30 kadar sanatçı bu- iunduğuna ve iletişime dikkat çekiyor, Ibrahim Yıldınm ıse bu 30 kişiden 5'inin kürsüde, geri kalan 10 kişinin de salonda bulunduğunu iddia ediyordu. Bu sayılar, bir yandan gençlerin öy- küye ilgisini gösterirken, bir yandan da edebi bir kuraklığın ister istemez su yüzüne çıkmasmı sağlıyordu. Yayıncılann öyküye maddi nedenler yüzünden sırt çevirmesi, eleştirmenlerin yoğun ve düzeyli öykü eleştirisi yapmaması, son yıl- larda gazete ve dergilerde öykü yayımlanmama- sı, Türk öykülerinin yabancı dillere çevnlme- mesi. devletin kitaba ve yayıncılğa olan ilgisiz- ligi, Türk öykücülüğünün temelini atan öykücü- lerin kitaplannın yeni baskılannın yapılmaması, övkücüler arasındaki iletişimsizlik, usta-çırak ilişkisinin sona ermesi gibi sorunlar panelin gündemine yerleşti. Öykü ve roman arasındaki ezeli çekişme bu panelde de doğal olarak yapıldı. Romana karşı öyküyü savunan Şebnem tşigüzel biraz ilen gi- derek, 'gereksiz aynntılarla bir öykünün roma- na dönüştürebileceğini' iddia etti. Adnan Özyal- çmer de romanın daha kolay olduğunu, yazann istediği gibi yayılıp istediği gibi toplayabilece- ğini söyledi. Edebıyat jünlerindeki tekelleşme- ye tepki duyan Ibrahim Yıldınm da, ödülleri reddetmek gerektığini söyledi. Beckett ve Sart- re'ın bunu yaptığını dile getiren Yıldınm, bir 'iküdar' olduğuna, jürilerde hep aynı kişilerin bulunduğuna dikkatı çekti. Japonya ve Almanya'dan bile çevirmenlerin gelip öykülerini çevirmeyi talep ettıklenni beli- rten Duru, Türk edebiyatının dışa açılmasındaki en önemli ve bınncil etkenin çevın olduğuna dikkat çekti. Adnan Özyalçiner, Türkçenin git- gıde kirlendiğini belirterek, 'Dflimizi hiç değDse öykülerde kurtarmamız gerekir. Genç yazarlar- da dfl özeninin olmadığını görüyorum ancak çok saoyoriar. Türk dilinin tadını öyküden alabilme- Byiz"dedı. Türk edebiyatında öykünün geçmişi ve bugü- nünün yanı sıra yannı da tartışıldı. Mario Levi. öykünün ilerde nasıl bir konumda olacağını şu sözlerle belirtti: "Isterseniz öyküyü birinci sııiıf bir cenaze>le gömelim. Ama bu da o kadar ko- lay değil. Artık büyük göriişlerin dönemi bitti. Küçiik duygulann, a>nntılann peşine düşmek gerekhor. Bdki arnk ortak dostiar bulmak ama- ayla nesneleri, duygulan anlatacağız" 'Kötü eser iyi eleştiriye yol açar'Kültür Servisi- "Hayallerimiz hep geleceğe yöneliktir; ama ben, gençlik yıllanmda. geçmişe dönük hayaller kurardım, daha doğrusu geçmişe dönük hayaller de kurar- dım; geçmişimi yeniden, gönlümce düzenlerdim.-" Fethi Naci. 8 eylül 1994 günü yazdığı "Eleştın Günlü- ğü"ne bu notlan düşmüş. Ve "Ha- yal Kurmak" başlığını koyduğu bölümü. "Liseden sonra gcne yıllar- ca hayaller kurdum... Ama son za- manlarda ne geçmişe dönük hayal- ler kuruyomm. ne geleceğe vönelik ha>aller. Farkına >p ardım ki ihöyar- lanuşım" sözleriyle bitınniş. Eleştıride 40. yılını kutlayan Fet- hi Naci, geçen gün TÜYAP Kitap Fuarı kapsamında düzenlenen "Eleştirmenin 40. Yılı- Fethi Naci" söyleşısınde hala ne kadar 'genç' olduğunu kanıtladı. Yaşamından kesitler anlatan. eleştiriye nasıl baş- ladığını açıklayan Naci, söyleşi bo- yunca Feridun Andaç\ e Konur Er- top'un yanısıra dinleyıcilerin de so- rulannı yanıtladı. Söyleşide bir de sürpriz konuk vardı: Naci'nin 43 yıllık dostu Yaşar Kemal de dinle- yicıler arasındaydı. Bir ara kürsüye çıkan Yaşar Kemal. Naci'nin kendi- si için çok iyi ve çok kötü şeyler yazdığına değınerek, onun eleştin yaparken kimsenin gözünün yaşına bakmadığını belirtti: "Bu edebiyata saygı meselesidir. Fethi Naci bize bu saygnı öğretti. O, bizim gelmiş gec- miş en iyi eleştirmenimizdir. Dili çok sağlamdır. Söverken de iyi sö- ver" dedi. Fethi Naci'nin son yazdıklann- da; eleştirmen, ıncelemeci ve araş- tırmacı kımliklerine bir de deneme- cı kimhğını ekledığını belirten Ko- nur Ertop, "Fethi Naci'nin yargılan ve yargılannı ifade edişi çok şaştrn- cı. Gözünü budaktan sakınmıyor. tçindeki sanatçıya yakın, aklımız- dan geçse bile yazamayacağımız şeyleri \-azijwr" dedi. Eleştiri rezil bir faaliyet "Eleştin Günlüğü"nün, eleştiri- nin okunması gibi önemli bir mis- yonu yerine getirdığine değinen Fe- ndun Andaç, eleştirinin kabul gör- mesinde Fethi Naci'nin çalışmalan- nın payı olduğuna dikkat çekti. Na- ci'nin her kuşaktan yazan etkiledi- ğini savunan Andaç, yazarlann ona ne kadar kızsalar da sonunda hep hakiı olduğunu kabul ettiklerini be- lirtti. Fethi Naci. "Eleştiri Günlü- ğü"nün bir zorunluluktan çıktığına değindi ve tarihlen de uydurduğu- nu, roman eleştirilerini kolay okun- sun diye parça parça yazdığını söy- ledi. Naci; zaman zaman bir şiir ki- tabında okuduğu tek dızeden de sö- zetmek istediğinı, küçük küçük notlar şeklınde yazmanın kendine geniş olanaklar sağladığmı vurgu- ladı. Her zaman için ya en çok be- ğendiği kitaplan ya da hiç beğen- mediği kitaplan eleştirdiğini sö)'':- yen Naci. kötü bir eserin iyi i ir eleştiriye yol açabilecegini söyledi. Dinleyiciler arasında olan Ferit Edgü de Fethi Naci'nın kötü kitap- lan değil, 'başkalannın önemsediği, ama aslında kötü olduğuna inandığı kitaplan' eleştirdiğini. kimsenin^ önemsemediğı kötü kıtaplar üzeri- ne yazmadığını iddia etti. Naci bu açıklaması için Edgü'ye teşekkür etti. Edgü'nün "Bir kitapta; bilgi, mantık ve özellikle dil hatası buldu- ğunuzda altlannı kırmızı kalemle çizerken zevk alıyor musunuz" so- rusunu ise gülerek şu sözlerle ya- nuladı: "Zevkten öte, bunun bana büyük bir mutluluk verdiğini bili- yorsun. Yoksa bu ekştiri denen rezil faaliyete kim devam eder?" Ekonomık olarak eleştirmenin bağımsız olmadığına, mutlaka baş- ka işlerle uğraşmak zorunda kaldı- ğına değinen Naci, "Eleştiri Günlü- ğü"nün sağlığına da iyi geldiğine değinerek "Ben çok içki içerhn. Ay- lık yazılanmı yazmak için. bir hafta içkiyi bırakmam gerekiyor, bu da sağbğa i>i geüyor" dedi. 13. TÜYAP İSTANBUL KİTAP FUARI'NDA BUGÜN: A Salonu: 14.00-15.30 Kitap Dergisi "Yılın Kitabı'' /e "2. Şiir Ödülleri" töreni 16.00-17.30 Panel: "Dar Za- manlardan Geniş Zamanlara Ada- let Ağaoğlu" / Konuşmacılar: Adalet Ağaoğlu, Hulki Aktunç, Semih Gümüş, Suat Karantay, Ahmet Oktay, Jale Parla / Düzen- leyen: Yapı Kredi Yayınlan 18.00 - 20.00 Film Gösterisi "Mine" ' Yönetmen: Atıf Yılmaz 20.00 Bir Tiyatro Oyununun Filmleştirilmesi Üzerine Söyleşi: Atıf Yılmaz, Necati Cumalı, Hü- meyra, Cihan Ünal / Düzenleyen: TÜYAP B Salonu: 16.00- 17.30 Şiir Okumalan: "Gaiaksiler Arası Yolculuk" / Karılanlar: Orhan Al- kaya, Gülseli tnal / Düzenleyen: Telos Yayınlan 18.00- 19.30 Doğaçlama Soh- bet: Cezmi Ersöz / Düzenleyen: TÜYAP 20.00-2.1.30 Panel: "198ı, li Yıllarda Şiirde Dil Değişimi" / Yöneten: Tank Günersel / Katı- lanlar: Adnan Özer, Seyyit Nezir, Tevfik Taş, Tuğrul Tanyol, Orhan Kahyaoğlu / Düzenleyen: TÜ- YAP.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear