Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
30 KASIM 1994 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Belki bundan böyle kompozisyon dünyası ile yorum dünyası arasındaki köprüyü sağlamlaştıracak
Efeanevî îmgeye dönüşen Idil Bîret
EVtN ÎLYASOĞLU
Geçen hafta sanat dünyasında Cemal Reşit
Rey Salonu tedirginlikleri sürerken, Devlet Ope-
ra ve Balesi'nde ödeneklerin kesilmesi de tepki-
lere yol açü. Sanatm da yakacak kadar, giyecek
kadar toplumun yaşanuna katkıda bulunan,
toplumun tarihlni boyutlandıran bir özelliğe sa-
hip olduğu bilincine vardığımızda, daha uygar
yannlara doğru ilerleyeceğiz anlaşılan.
tdil Biret'in tstanbul konserleri
tdil Biret'i her dinleyişimde şu sözleri gelir
akhma: "Piyano çalmayı o kadar çok seviyorum
ki bu yüzden ben herhaİde piyano dersi veretnem.
Çünkü ders >erirken öğrenciyi de dinJemek zorun-
dasınız. Ben ise bemen onu bir kenara çekip ken-
dim çalmaya başlarım." En ağır programlan art
arda, bıkıp usanmadan üstlenebilen bir piyanis-
timız İdil Biret. Yalnız resitallere, konserlere ça-
bşmakla kalmıyor, uyarlamalar yapıyor, kom-
pakt disk külliyatlan oluşturuyor. Onca yorgun
bir konser veya resital sonrasında hiç nazlanma-
dan bis yapması, özellikle çaldığı programın ka-
rakterini tamamlayan parçalar seçmesi de bir
ayn özelliği. Eğer çok elektrikli parçalar çaldıysa
ardjndan çok sakin, derin duyarlüıkta parçalar
seçiyor bis için. Bu da dinleyiciyi psikolojik ola-
rak rahatlatıyor. önceki gece Chopin'in fırtınab
etütlerinden sonra çaldığı Brahms intermezzo
gibi.
Idil Biret. hıncahınç dolu Cemal Reşit Rey Sa-
lonu'nda üç resital birden verdi. Türkiye'nin ne-
ssinde çalarsa çalsın Idil Biret ismi bir esanevi
nge haline gelmiş.
Chopin'in tüm yapıtlannı Naxos fırması için
•mpakt disklere doldurdu ve artık dünyanın
her yerinde CD fıyatlan ahp başını giderken bu
fırmanın "alınabüir fiyat" politikası uygula-
masıyla Idil Biret'e her yerde herkes ulaşabildi.
Chopın, Racfamaninof ve Brahms gibi tarihin
büyük besterilerinin tüm piyano yapıtlannı kül-
liyat haline getiren bu piyanistimiz için çeşitli
Avrupa-Amerika dergj ve gazetelerinde pek çok
yaa çıktı. Özellikle Chopin yorumu üstüne çok
yaaldı çizildi. Kimi yazarlaronu günümüzün en
iyi Chopin yorumculan arasına yerleştirirken ki-
misi de Chopin anlayışına karşı çıktı. Bütün
bunlar bir Türk piyanistinin getirdiği araştı-
rmaa boyutlann yankısı olarak övünç verici.
tdil Biret'in geçen hafta çaldığı Chopin prelüd
ve etütlerini dinlerken kendine özgü tempolan,
ritimleri. rubatolan, cümle kuruluşlanyla Cho-
pin'i nasıl yeniden keşfe çıküğını bir kez daha
izledik. Biret'in neredeyse trans içinde bir yorum
üslubu var. Ve bu trans içinde doğaçlama yete-
neğini. anında kompoze edebilme kolaylığını
sergiliyor. Ancak İdil Biret, kendine özgü ya-
raücılığı ile belki de yorumculuktan öte, kompo-
zisyona yaklaşan öğeleri araştınyor. Johannes
Brahms, senfonilerini orkestra haline dönüştür-
meden önce piyano için yazrruş, sonradan or-
kestraya uyarlanuş. İdil Biret, Brahms'ıri 4. sen-
İdil Biret, hıncahınç dolu
Cemal Reşit Rey
Salonu'nda üç resital birden
verdi. Türkiye'nin neresinde
çalarsa çalsın İdil Biret ismi
bir efsanevi imge haline
gelmiş. Biret'in neredeyse
trans içinde bir yorum
üslubu var. Ve bu trans
içinde, doğaçlama
yeteneğini, anında kompoze
edebilme kolaylığını
sergiliyor... Ancak İdil Biret,
kendine özgü yaratıcıhğı ile
belki de yorumculuktan öte,
kompozisyona yaklaşan -
öğeleri araştıryor.
fonisini Brahms tarafından senfoni haline gel-
dikten sonra yeniden piyanonun tuşlanna yer-
leştirirken bir büyük orkestranın seslerini de
piyanoda duyuruyor. Kendisi bu "piyano senfo-
niİeri" için, "henüz anıştırma aşamasinda" oldu-
ğunu belirtirken, bu tür uyarlamalann müzik
felsefesine büyük derinlik kazandırdığmı da ek-
liyor. Galiba geçen haftanın en etkileyici prog-
ramı da bu felsefi arayış içindeki uyarlamalar
programı olmuş. Pek çok kişi Biret'in kendi
yaptığı Brahms 4. Senfoni uyarlamasının uzun
süre etkisinde kalmışa benziyordu. Belki de pi-
yanistimiz bundan boyle uyarlamalarla uzman-
laşacak, kompozisyon dünyası ile yorum dün-
yası arasındaki köprüyü sağlamlaştıracak!
CSO-Strugala ve Bayan Pikayzen
CSO'nun TRT'de Vefa Çiftçioğtu tarafından
sunulan bu hafta sonu konserini dinlerken, Av-
rupa'nın gelenek sahibi, durmuş oturmuş nite-
likli topluluklanndan birini dinier gibi olduk.
Değerli şef T. Stnıgala'run orkestra bünyesini
çok iyi tanıması, güvenli ve dinleyiciye huzur ve-
ren bir yorum getirdi. Özellikle Schubert'ın
üçüncü senfonisinde binanın nasılsa sağlam ola-
cağından emin, teknik aynntılarla uğraşmayı
bırakmış, gerçekten güzel müzik sunmak adına
yönetiyordu Strugala. Obua, korangle ve klar-
net sololar orkestranın bir parçası değil de solist
gibi çalıyorlardı. Kemanlar ve çellolar tek nefes
halineydi. Tatyana Pikayzen ise son dakikada
Lazer Berman'ın rahatsızlanmasıyla programa
kaülmış bir piyanist olduğu halde Çaykovski-
nin piyano konçertosunda ustalıklı ve kişilikli
bir yorum sergiledi. Televizyon veya radvo
kaydından izlenen bir konser, eğer kötü bir icra
ise insanın kafasında sorulara yol açıyor: "Aca-
ba mikrofonlar daha iyi yerieştirilseydi, akustikte
hata var mı, iyi dengelenmiş mi çalgı topluluklan,
vb." gibi. Oysa zaten ıyı bir icra artık bu sorulara
>er bırakmıyor. Sadece bırde profesyonelce mü-
zik kaydı olsa güzel bir CD olarak dinlerdik bu
konseri, diye düşünüyor insan.
îstanbul, Ankara ve îzmir'de gerçekleşecek 5. Efes Pilsen Blues Festivali bugün başlıyor
Üç deha blues rüzgârı estirecek...EYÜPS.İBLAĞ
Ülkenin üç büyük ilinde her
yıl merakla beklenen ve kendini
artık iyice kabul ettirmiş blues
festivalimiz bu yıl beşinci yılına
giriyor.
Organizasyonunu Pozitif'in
üstlendiği Efes Pilsen Blues Fes-
tivali ilk yılından ben kalıtesinı
hiç düşürmedi, belli bir çizgının
ve eğılımin simgesi oldu. İlk yıl
Gatemouth Bıwn,ardından Ca-
rey BelL Kenny Neal, Eddie Cle-
arvvater ve geçen yıl da bluesun
Jimi Hendris'ı sayılan JonnyCo-
peland'ı konuk eden Efes Pilsen
Blues Festıvali'nde bu yıl da yıl-
larca korunan kalıte çizgisinden,
yaşanan ekonomik darboğaza
rağmen ödün verilmemiş.
Bu yıl ben kendi adıma bir
ydeco topluluğunun festivalde
yer almamasına memnunum.
Bluesun uzaktan akrabası olsa
da. Zydeco'nun böyle bir festival
düzenı ıçerisinde diğer tarzlarla
çakıştıgına vc izlcyici
lıkla sadece dans etme amacına
yönel
İlk kez gerçek bir 'delta
Aynca sanıyorum ilk kez ger-
çek bir "delta bluescu' geliyor. O
da David 'Honeboy" Edvvards. 28
Hazıran 1915'te Missıssippi.
Shaw doğumlu olan Honeboy
Edvvards. müziğinin yanı sıra
gerçek bir yürüyen kütüphane ve
kuşağımn en son temsilcilenn-
den biri.
Delta blues devleri Charley
Patton. Tommy Johnson ve Ro-
bert Johnson'la da birlıkte çalı-
şan Honeboy Edwards 1930'lar-
dan 40'lardan yeniden basım al-
büm veya CD'lerden dinlediği-
miz delta blues parçalannı ken-
di yorumuyla seslendiriyor ve
zaman zaman gösterisi sırasında
kısa öyküler anlatıyor. 1988 yı-
lmda kaybettiğimiz delta bluesun
efsane isimlerinden Son Ho-
use'ın ardından hâlâ çalıp söyle-
yen sanıyorum bir iki isimden bi-
ri.
Müziğe profesyonel amaçlı
olarak 1932'de başlayan sanatçı,
"O zamanlar RobertJohnson or-
tada bile yoktu" diyor. "Robert
gençken Crossroads'a (Kavşak)
gitmiş ve ruhunu şeytana satmış
olabilir. Ama ben Crossroads'a
gittim, oturdum ve sadece çal-
dım" diye bu bildik mit hakkın-
da küçük bir espri de yapıyor.
Country bluesun en ünlüsü
delta bluesun artık sayıca çok az
kalmış temsilcilerinden birinin,
hele ülkemize kadar gelmesi tüm
müzikseverler için önemli bir fır-
sat. Aynca sanatçınm 1950'lerde
göç ettiği Chıcago'dan da örnek-
ler vereceğini umuyorum.
Festivalin ikinci önemli ismi,
bluesun Grammy'si sayılan
Handy Ödülü'ne ilk kez layık
görülmüş gitarcı/şarkıcı Magic
SBm.
Chicago bluesun güçlü isimle-
rinden biri Magic Slim. Onun
müzikle olan bağlantısı bluesda
çok aşina oldugumuz bir gelişi-
me tanık olmuş. Otuzlarda Mis-
sissippi'de doğmuş, ellilerde ku-
zeye, Chicago'ya göç etmiş, yet-
mişlerde Chicago'nun güney ya-
kasında isim yapmaya başlamış
\e seksenlerde de uluslararası
isim Vapmış.
Missıssippi kökenli oldukça
enerjik birtarzı var. Gitannı san-
ki yaşamı ona bağlıymışçasma
çalan. tellerini eğip büken Magic
Slim. yer yer MudoŞ VV'aters ve
Otis Rush'ın ulaşabildiğı derin-
likteki bluesu, Mississippi'nin
tarlalannda çalışırken öğrendiğı
yoğunlukla aktarabıliyor. Kon-
serlerinde kendi bestelerinin ya-
nı sıra Albert, B.B. ve Freddj'
King'in parçalannı uyarlayan
Magic Slim'in sesi yer yer Otis
Rush'ınkini andınyor.
Topluluğunda ikinci gitarcı
olarak görev alan John Primer'in
Magic Slim'in topluluğuThe Te-
ardrops'ta önemli bir yeri var.
Primer'in gitar ve vokalinde
Muddy Waters'in etkilerine can-
lı tanık olacağımızı umuyorum.
Festivalin ağır topu
Peterson
Festivalin üçüncü ismi bluesun
"alon çocuğu" Lucky Peterson.
Kendisi "Bluesta üç tane king
var. O zaman ben de bluesun
prensiyim. Ben Uues bebcğiyim.
Birileri bluesu yaşatmair diyor.
Haksız da sayılmaz. Çünkü 30
yaşında olup da profesyonel ka-
riyeri bu kadar dolu ve üstelik
başanlı da olan Lucky Peterson
tuşlu çalgılan ve gitan ustalıkla
çalabiliyor. Sesindeki buğulu
renk ise blues ile soul arasında
gidip geliyor bana göre.
Bir blues kulübü sahibi ve ay-
nı zamanda müzisyen de olan ba-
bası sayesinde efsane isimlerı
evinde gören Lucky Peterson.
~Bes vaşımdayken VVillie Di-
xon'la beraberdim. Bir efsaneyle
biıükteydim. Babam bunun far-
kında otduğumdan emindL"
Willie Dfacon ve dığer büyük
bluesçular sayesinde küçük yaş-
tan beri bugün yaptığı müzikle iç
ıçe olan sanatçı Muddy Waters.
Howlin VVblf, Koko Taylor, John
Lee Hooker, Jimm\ Read, Bud-
d>
r
Guy \e diğerlerinin dizlenn-
de büyümüş.
Yedi yaşında eline aldıgı bas
gitanyla ustalannı şaşırtmış. 17
yaşında Littk Milton'la aynı sah-
neyi paylaşmaya başlayınca pro-
fesyonellığe ilk adımını atmış.
1991 yılında ise ilk önemli blu-
es albümü "Triple Pla\"i Ame-
rika'nın en büyük bağımsız blu-
es plak şırketi Allıgator'dan çı-
kartmış.
Geçen yıl Poly Gram'dan arka
arkaya 1'm Read> " \ e "Beyond
Cool
T>
ü çıkartan sanatçı bu al-
bümlerde soul ve funkye de yer
vermiş. Özellikle "Beyond Co-
orda çok güçlü \e enerjik
"ftınkj"
1
ritimlerini ve yer yerde
rock melodisini kullanmış. Al-
büm baştan sona son derece ba-
şanlı.
Geçen yıl Juke Blues dergisin-
de yayımlanan bir söyleşisinde
Lucky Peterson "Bende Tann
vergisi bir yetenek var. Çok şans-
lı gencitn \e daha çalmak istedi-
ğim çalgıların hepsıne başlaya-
madını bile. Ben sadece blues de-
gd, digerTarzftn^a çalmak ted-
yorum. Çünkü miiziği seviyo-
rum'* dıvor. Virtüözderecesinde
'Hammond B-3' ve çok etkili ve
güçlü gitar çalabilen ve blues ile
soul arasında gidip gelen bir se-
se sahip olan (geçen yıl James
Brovvn'ın alt grupluğunu yaptı)
Lucky Peterson'un bu yılki fes-
tivalin agır topu olduğuna inanı-
yorum.
Önceki yıl izlediğimız bluesun
geleceği sayılan Kenny Neal'in
ardından. bu sanatçıyla bırlikte
çalışan bluesun altın çocuğu
Lucky Peterson'ı izlerken. Chi-
cago ile kanşık Memphis harma-
nının tadına varacağız.
Organizasyonu Pozitif'e ait
Efes Pilsen Blues Festivali'nin
bu tarzın düzenli temsilcısi ola-
rak yerinı koruyacağına ve ger-
çek blues izleyicisinin bu yıl
Zydeco'suz halinden daha çok
memnun olacağını sanıyorum.
ÜNERBİRKAN
Rengim Gökmen yönetimindeki İzmir DSO'nun solisti genç piyanist Burçin Büke'ydi
Coşkuhı, atak ve iyi bir tekniktzmir'de, DSO'nun hafta sonu
konserinde genç bir piyanist, ya-
şamakta olduğu Almanya'dan,
yıllar sonra çıktı geldi: Burçin
Büke, 1966 İzmirdoğumlu. Izmir
D. Konservatuvan'nda, Anka-
ra'da (Mitfaat Fenmen ve Gülay
Uğurata ile) çalışmış, devlet bur-
su ile gittiği Hannover'de yüksek
müzik okulunu bitirmiş. Alman-
ya'da. lngiltere'de sürdürüyor ça-
lışmalannı. Bir başka niteliği de
Çukurova DSO'nun "soBst sanat-
çı" kadrosunda yer alması.
Genç Büke'den, Rengim Gök-
men'in yönetimindeki İzmir
DSO eşliğinde, FranzLiszt'in Bı-
rinci (Mi bemol majör) konçerto-
sunu dınledım: iyi bir teknik, di-
ri bir beden yapısı, coşku, atılım,
ataklık... Hepsi var bunlann 28
yaşmdakı piyanistimizde. Aradı-
ğım, Liszt'inde de, tekrar parça-
sı olarak seçtiği bravura gösteri-
sınde de (Albeniz: Asturias) -şim-
dilik- bulamadığım, gerçek müzi-
kalıte. tek başına çalıyormuşçası-
na o içe çekiliş, duyuş, yüzeysel-
ükten uzaklaşmış, piyano yazısı-
nın dennlerıne inen, ustalara öz-
gü o yoğun düşünce. Genç Bü-
ke'nin, içinde yaşadığı müzik
çevresinde, dikkatle, özenle o ör-
nekleri bulabileceğine, bir daha-
ki gelişinde o özelliklerini sergi-
leyeceğine inanmak istiyorum.
Orkestra o konserde.Claude
Debussy'nin "Bir Orman Peri-
si'nin Ogle Sonrası"nı, M.de FaJ-
la'nın "Lç KöşeB Şapka Süiti"nı
başanyla seslendirdi.
Unlü müzik bilgini Alfred
Einstein(ünlü fızık bilginiyle, ad
benzerliğınden başka ilgisi yok!),
"Schubert/ KişiliğL Müziğr adlı
kitabında (1951), Franz Schu-
bert'ın MomentMusicaUeri( Mü-
zik Anlan) üzerine şunlan yazar:
"Sözcüğün tam anlamıvia Mirik'
piyano parçalandır Op. 94 Mo-
ment Musicaller: bunlan, Op. 90
Impromptu'k'rlc birtikte apaçık,
dosdogru. yalın anlatımlanyla. re-
sim sanatının hinük ustalannın,
bir Michefangekı'nun, bir Remb-
randt'ın o her şeyleri tamam, ku-
Şef Rengim Gökmen
sursuz taslaklanna(sketchlerine)
benzetebiliriz. Schubert'in bu kü-
çük parçalannda hiçbir ş«y va-
nnı. \üzüstü bırakılmış değildir.
Bunlann her birinde, yabn bir bi-
çim örgüsü altında. bütün aynn-
tılann ince ince işlendiğine, bir
'm ıkrokosmos'.küçükevren oluş-
turduğuna tanık oluruz...1
"
Piyanist Burçin Büke
Piyanist Ayşegül Sanca'nın,
Op. 94 Schubert Moment Musi-
cal'lerinı büyük ustalıkla yorum-
ladığı CD'nin (UPR Classics,
94008) kitapçığında, bu 6 "piya-
no incisi" için yazılanlar da. bun-
lardaki zarif anlatımı. kıvraklığı.
coşkuyu, linzmı, içtenliği, doğal
akılcıliğı. vurguluyor, lied(şarkı)
yazmaktaki ustalığını, 31 yaşında
(Mozart'tan bile erken!) yaşama
veda eden. alçakgönüllü sanatçı
Schubert'in (1797-1828) bunlar-
la da gösterdiğini belirtiyor.
Seçkin piyano sanatçımız San-
ca, UPR Classics dizisinde, Mo-
zart'ın Beethoven'in konçertolan
ıle birlikte, Schubert'in -hepsi bir
arada yanm saatlik süreyi ancak
dolduran- Müzikli An'lannı ses-
lendiriyor: Menuetto benzeri Bi-
rinci (Do majör); ince, zarif İkin-
ci (La bemol majör); bir Rus şar-
kısının işlendiği, tanınmışlıkta
ötekileri geçen Üçüncü (Fa mi-
nör); karamsar havalı, Bach mü-
ziğinden etkilendiği açık Dördün-
cü (Do diyez minör); ansızın,
sertçe atılımıyla dikkati çeken
Beşinci (Fa minör); içli bir Lied'i
andıran Altıncı (Labemol majör)
Moment Musical'ler, gerçek
"müzikli an'lar" yaşatıyor dinle-
yiciye. Bu altın diziyi bütün mü-
zikseverlerin. ama özellikle yeni
yetişmekte olan genç piyanistle-
rimizin can kulağıyla. taşidıkları
cevheri. katıksız müzikaliteyi.
abartmasız, zorlamasız, içten, as-
lına uygun yorum sanatını içleri-
ne sindirmelerini öneriyorum.
Sanca'nın CD'sinde. Schubert'in
Moment Muskral'lerini, Sergev
Rahmaninov'un (1873-1943), on-
lardan 70 yıl sonra yazılmış, aynı
adı taşıyan küçük parçalan ızlı-
yor. Schubert'inkilere göre daha
yoğun. karmaşık, yorumlanması
güç. virtüözce bir piyano yazısı-
nı içeren, aynca kendi ıçlerinde
organik bir bütünlük gösteren bu
parçalarda da piyanist Sarıca, sa-
natının doruğuna ulaşıyor. 1993
Aralığı'nda Ankara'da. Tilman
Jörns-Engin Aksan ikilısınin ba-
şanlı teknik yapımıyla gerçekleş-
tirilen bu CD, kuşkusuz yılın en
heyecan verici müzik ürünlenn-
den biri. Ayşegül Sanca gibi, dün-
ya ölçüsünde bir piyanistimiz ol-
duğu için övünmeliyız.
DUŞUNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Türkiye Felsefe Kurumu
Türkiye Felsefe Kurumu 1974'te kurulmuş. Yirmi yıl ön-
ce. Ne kadar genç bir kurum!
Düşüncenin gelişmelerini kesintilerle ele almak olanak-
sız. Onun için, salt yetmiş yıllık Cumhuriyet dönemine ba-
karak konuşamayız; daha öncesi de olmalıydı bu işin...
Ama ne yazık ki yok...
Osmanlı dönemi bir yana, Cumhuriyet döneminde de
1926'da başlayan kurumlaşma etkinliklerinın ağır aksak
yürüdüğü, kurulan derneklerin bıreysel çabalariaayaktatu-
tulmaya çalışıldığı görülüyor.
Birkaç gündür Arslan Kaynardağ'ın yeni yayımlanan
Bizde Felsefenin Kurumlaşması ve Türkiye Felsefe Kuru-
mu'nun Tarihi adlı kitabını okuyorum.
Yazar dünyadaki durumu özetlerken şöyle diyor:
"Okullann eğrtim ve öğretimdeki önemini hep bili-
riz. Eski Yunanistan'da Platon'un Akademia'sı, Aris-
toteles'in Lykeion'u felsefe öğretilen birer okuldu. (...)
islam dininin ortaya çıkışından sonra felsefe çalışma-
lan yapan, özellikle Yunan bilim ve felsefe kitaplannı
çevirmeyi amaç edinen okullar meydana geldi. llkin
Bağdat, Urfa, Antalya gibi yerierde açılan bu okullar
(medreseler) zamanla iran'a ve Orta Asya'daki büyük
kentlere yayıldı." (s.1)
Sonra Avrupa'da üniversıteler açılıyor. arkasından Aydın-
lanma Dönemi yaşanıyor. Aydınların bağımsız toplantıları,
konferanslar... Demokrasi, özgürlük ortamı... Yirminci yüz-
yılın başında ise uygar ülkelerde felsefe derneklerinin ba-
yağı yaygınlaştığı görülüyor. Uluslararası ilk kongre
1900'de... 1948'dede UNESCO ile birlikte Uluslararası Fel-
sefe Kurumları Federasyonu kuruluyor.
Osmanlı imparatorluğu'nda bu tür gelişmelere hiç ola-
nak tanınmamış. Insanların düşünmeleri, tartışmaları sa-
kıncah görülmüş olmalı...
Medreselerde bilim ile fetsefeye yer verilmediği gibi, özel
kunjmların bu tür etkinliklerine de göz yumulmamış.
1820'lerin başlarında kurulan Beşiktaş Cemiyet-i llmiyesi
felsefe alanında çalışmalar yapmak, öğrenci yetişirmek
yoluna sapınca hemen kapatılıp kuruculan sürgüne gön-
derilmiş...
Gerçi 1851'de kurulan Encümen-i Dâniş, 1861'de ku-
rulan CemiyeH llmiye-i Osmanıye derken, 1863'te Darül-
fünun'a, yani Üniversite'ye ulaşılıyor, ama Darülfünun'un
beş fakülteye ayrılması, bunlardan birinin Edebiyat Fakül-
tesi olması, bu fakülteye bağlı bir Felsefe Bölümü'nün açıl-
ması için 1912 yılını beklemek gerekiyor.
Demek ki Osmanlı Imparatortuğu'nda felsefe öğretimi-
nin başlamasından bu yana topu topu 82 yıl geçmiş. Pla-
ton'un Akademia'sının kuruluşu ise 2381 yıl önce...
Felsefenin kurumlaştırılması yolunda Cumhuriyet döne-
mindeki çabalann ilki ise, 1926 yılında, o zaman Galata-
saray Lisesi'nde öğretmen olan Hilmi Ziya Ölken'den gel-
miş. Ne var ki kurucuları arasında Servet Berkin, Hate-
mi Senih Sarp, Ragıp Hulusi Özdem, Orhan Sadettin
gibi öğretmenlerın bulunduğu Türk Felsefe Cemıyetı faz-
la bir etkinlık gösterememiş. Hilmı Ziya Ulken'in askeıiik
görevi için Istanbul'dan ayrılması, Başkan servet Berkin'in
öğretmenliği bırakıp pek boş zaman bulamadığı başka bir
göreve geçmesıyle de her şey sona ermiş.
Hilmi Ziya Ülken, Mustafa Şekip Tunç'un da desteği-
ni alarak, 1931'de, 1943'te ıkı kez daha yinelemiş bu ül-
kücü girişimini, güzel şeyler özlemiş, ama bütün çabası-
na karşın özlediklerinin çoğunu gerçekleştirememış.
1943'ten 1949'a kadar felsefecılerin kurumlaşma yö-
nünde başka bir etkinlıkleri görülmüyor.
1949'da ise bir sonraki kuşağın felsefecileri sevgıli öğ-
retmenleri Macit Gökberk'ın başkanlığında "Türk Felse-
fe Derneği"ru kurmuşlar. Genel Sekreterliğini Nermi Uy-
gur'un, bir ara da Bedia Akarsu'nun yürüttüğü bu der-
nek bilimsel oturumlar, toplantılar düzenlemiş, ama de-
mokrasiyı öğrenme dönemınin çekişmeleri içinde birtakım
kanşıklıklar yaşanmış, yönetım değişmiş, derken demek
"tepeden inme" kapanıvermiş.
Bundan yaklaşık yirmi yıl sonra, 1974'te, bu kez Anka-
ra'da, "Felsefe Kurumu" kuruluyor. Kurucu üyeler: Fü-
sun Altıok, Oruç Aruoba, Zeynep Aruoba, Nusret Hı-
zır, loanna Kuçuradi, Takiyettin Mengüşoğlu, Suat Si-
nanoğlu, Cemal Yıldınm.
Arslan Kaynardağ, kitabında, bu kurumun 1974'ten
1994'e kadar yaptığı çalışmalan (seminer. konferans, söy-
leşi, yayın) bildirilerin başlıklarını da vererek özetlemiş.
hnyı ıtları da nlan yııktıpk diİ7fiyrlfi bir etkin-
lik...
_Rir yfirflft şnylft ıienıynr:
"Kurumun adı 1979'da 'Türkiye Felsefe Kurmu' ola-
rak değiştirildi. Bakanlar Kurulu karanyla yapılan bu
deglşiktik, uiustararası Hrşkrter açtstndan önemtiydt.
Nitekim aynı yıl Uluslararası Felsefe Kurumları Fede-
rasyonu'na üye olundu." (ss. 19-20)
Yapılan etkınlıklenn kapsamına bakıp bu sözleri de oku-
yunca, sonunda devlet felsefenin kurumlaşmasına olum-
lu katkılarda bulunmaya başladı anlaşılan diye düşünüyor
insan. Oysa Arslan Kaynardağ kitabının başka bir sayfa-
sında sorunlara değinirken kurumun bir binası bile olma-
dığını açıklıyor:
"Her şey bir posta kutusundan, ya da Başkanın küçük
evinden yönetilmeye çalışılıyor." (s. 58)
Anlaşılan, genellikle olduğu gibi, Türkiye için utanç ve-
rici bir durumu daha gene insanlarımızın özverisiyle göz-
lerden saklıyoruz...
Bakanlar Kurulu karanyla adının önüne "Türkiye" eklen-
miş "Felsefe Kurumu"nu desteklemek, devletten başka
kime düşer, bilemiyorum...
Cemal Reşit Rey Konser
Salonu'mın özerkliği için
imza kanıpanyası (5)
Leyla Pamir. Erendız Atasü.
Nil Taneri. Seyhan Tımurşa-
hoğlu. Vlüge Kayatunç. Selçuk
Kayatunç. Atilla Mavhuna. Se-
val Mavituna. Nesrin Turşucu.
Mehmet Turşucu. Zeynep Tur-
şucu. Ayten Anbdal, Penbe
Mindavallı. Şükran Erdoğan.
Fatma EreL Gülten Sakin. Prof.
Dr. Nurten l nansal. Incı Kuru-
oğlu. Nimet Demirören. Harika
Akdemir. Zübeyde Tulpar. Di-
lek Ünüvar. Z. Nazan Soyer,
Gürsel Akaay, Meral Yargan,
Inci Aytaç. FazileOztürk. Nilay
Ercan. Şeyda Eşsiz, Kıymet
Tansal, Bilsen IVIüezzinoğlu,
Ayla Özay, Natan Tümer, Ha-
tice Güngör. Serpil Ahınok, Tü-
lin Turna. TezerOkuyan. Saba-
hat Kocaoğlu, Ayşen Karaaha-
noğJu. Emine Selçuk, Ayla Bu-
nık, Güzin Sun. Begüm Ya\Tiz,
Necla Pun, İnci Beşpınar. Şazi-
met Yılmaz. IşıkŞahinalp, Me-
ral Tansu, Emine Minay Şen-
tûrk. Bihter Seymen, Betül
Yurdakul. Süeda Altan. Mine
Özen. Nerima Erdoğan. Semra
Oğuz, Sema Üstünses, Zerrin
Aydıoğlu. Sabriye Aksoy, Or-
han Şide, Sezer Oktar. Nesrin
Akyurt. Tülin Yazıcı, Semra
Tarkan. Zerri Onsekizoğlu,
Halide Hatay, Özgül Neysin.
Nazûne Ak, Payende Görgün,
Süheyla Yıldınm. Mürvet Ak-
pınar. Hülya Tüfekçi. Ayşe Er-
ginay, Tomris Y. Sarhan. Sevim
Celayir. HüKa Akın. Hatıce Ar-
ma. Canan \üksel. Özden Ona-
ran, Özgül Orcay, Nazmiye Or-
cay. Nurten Oruç, Meral Tuna-
lı. Nimet Bursa, Ayfer Oruç,
Ayten Hatke Er, Kerime Çoke-
sen, MürevAet Başöz. Z. Aydı-
noğlu. Gaya Balkan. Hülya Ter-
temiz. Sabiha Önce. Belkıs
Erkmen. Semra Şanlık, Neri-
man Tannkulu. GülsümCedik.
Saadet Üngör, Sühendan Ko-
cadere. Berrin Komşuoğlu,
Mefharet Akan, Gaya Köseoğ-
lu, Nazlı Savaşan. Ece Uz. Gûl-
ten Yükselen. Sevim Ozkarati-
la. Ayşe Copikazın. Nurcan
Atın, Jale Ergül.
SURECEK