25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
30EKİM1594PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Orhan Peker'in resimleri Milli Reasürans Galerisi'nde 26 kasıma dek sergilenecek Resıııiııe yasaııı sevincini katt_ , 9m- 5? . ._. , mizi. Orhan, bir resimdeıı VflENGÜ ERTEL Orhan Peker adı bende coş- kuyu çagnştmyor. Sevdiği ıes- samlardan b rinin tabiri ile onu, "içi gûneş dohı" bu ufak tefek. bûyük insa.ii sevgi ile anımsıvo- ruun. Sevecm gözlerini görar. abartı ile dagunlaştırarak ton- ladığı sesini dinler, dostlanna "yaşşa reis" veya "güzel çocuk" dediğini duyar gibiyim. Birisi güzellik üretnişse, onun kadar sevinir, bu kadannın yetmeye- ceğini yeni çalışmalar gerektiği- ni vaırgulamaktan vazgeçmez, "V aparsın, çunkü senin kanun- da güneş var" derdı. Feneryolu'nda Fikret Ot- yun'ın babasına ait eczanenin (o sırada yöredeki eczane azlı- gından) iki üç günde bir nöbetçi olduğu birçck gecenin başko- nuğu Orhan Peker'dı. Kuzgun Acar, BUge Karasu, Can Vöcel, Turan Erol vb. sanata soyun- muş birçok genç insan ve çeşitü kuşaklardan kişiler sabaha ka- dar nice güneşler doğurur, has- talara şifa(!) dağıtırlardı Orhan Peker'in riyasetinde. Sevgili Orhan Peker'i büyûk bir ressam olduğu kadar, etra- fındaki dostlannı çocukluklan- na döndürüp muzırlaşüran bir yaramaz kimliği ile arumsanm çoğu zaman. 1974-75'lerde Almanya'da yaşadı bir süre; Köln'de oturu- yor ve resim yapıyordu. Ben de Brüksel'de açılacak sergim için oralardaydım, Bonn'da müşte- rek arkadaşımız Melike (Abası- yanık) Kurtiç'in evinde konuk- tum. Orhan'la telefonda konuş- tuk. En yakın zamanda göriiş- mek umudu ile kapattık telefo- nu. Birkaç saat sonra kapı çahndı: en yakın zaman gerçek- leşmiş, Orhan gelmişti. O gece rakılarken. sofrada "Niçin Brüksel'e Mengü'nun sergisine gitmiyoruz hep birlik- te" sorusunu attı ortaya. "Ne- cati'nin işi var" dedik. "Sayın Büyükelçi bir sanat eylemini destekler. izin verir"dedi. "Ara- ba ufak" dedik, "Neco kullaıu- yor, Mengü iri yan, o öne otu- rur. biz Melike, L'lun Zaimoğlu (Ressam) ve ben, ufak tefek tn- sanlanz arkaya sığışırız" dedi. "Brüksei uzak" dedik, "3 saat- lik yol" dedi. İkı gün sonra 'mıl- li takım" Volkswagen'e doluş- Orhan Peker'in resimleri, zaman zaman hüzün taşıyan devingen bir coşkunun dışavurumudur bence. Orhan Usta'ya merhaba. muş Belçika sınınndan içeri gi- riyorduk. Bilge (Acar) Berker'i bulduk Brüksel'de fılm stüdyo- lannda. Onu da işinden gücün- den kopardık. katıldı bize. Ser- giye uğradık önce, sonra da müzelere gittik Brugeller, Boschlar. Goyalar. Rubensle- rin büyüsüne kaptırdık kendi- mizi. Orhan, bir resimden diğe- rine koşuyor, bizi de peşinden sürüklüyordu. Bilge'ye "Brük- sel'de ne yenir" diye soruyor, bi- raz sonra hep birükte ünlü rnid- ye çorbasını bağıra çağıra içi- yorduk. Yine Orhan Peker'in önderli- ğinde Brüksel'in ara sokaklan- nda yeni yeni barlar, kafeler keşfettik, sabahlara dek koca Brüksel'i sığdırdık günümüzün içine ve Orhan'ın sadece ressam değil, piyanist(!) de olduğunu anladık. Dağıtük kendimizi o gece. Orhan'ı, hep coşkulu bir insan olarak anımsıyorum. Resim yaparken, sanat tartı- şmalan içinde, elinde fırçası, kalemi, kadehi ile heyecan du- yan, heyecan aşılayan, heyecanı yaygınlaştıran coşkulu kimliği ile tanıyorum onu. Orhan gözü ile algıladıklanru bilgi. görgü ve olağanüstü re- sim yeteneği ile harmanlayıp tuvale aktarabilirdi daima. Fazlası ile sahip olduğu ve çok az insanda var olabilen resim becerisinin tuzaklanna düşme- den yapardı resimlerini. Ne ka- tardı derseniz resimlerine, yüre- ğini, yaşam sevincini, coşkusu- nukatardi. Orhan Peker'in resimleri, za- man zaman hüzün taşıyan de- vingen bir coşkunun dışavuru- mudur bence. Orhan Usta'ya merhaba. İstanbul Devlet Tiyatrosu, 'Yeşil Papağan Limited' adlı oyunu salı gününden itibaren sahneliyor Buoyı NtLGÜNTOPTAŞ Oyunun başlangıcında zaman zaman gülüyorsunuz, zaman za- man tipleri ya da olaylan komık buluyorsunuz, hatta zaman za- man da sevimli buluyorsunuz. Mafya babalarını. yanlannda calışanlan, ilişkilerini, konuşma tarzlannı... Fakat olaylar hızla ' gelişiyor ve gülüşünüz dudak- " lannızda donuyor adeta. O se- ^ vimli bulunan ya da 'duygusal v biri mi acaba?' diye düşünülen tipien'h ne kadar insafsız b'tt&ka- til olabildiklerinî görûyorsunuz. Çıkarlar sözkonusu olduğunda dostluğun nasıl düşmanlığa dö- nüştüğünü, "oğul" muamelesi • yapılan bir kişinin nasıl soğuk- • İcanlılıkla planlanarak öldürüle- bildiğini görüyorsunuz. Oyunun sonunda koltuğu- nuzda buz gibi olduğunuzu, kasıldığınızı hissediyorsunuz, te- dirgin oluyorsunuz. Hatta çıkmak üzere hazırlanırken bi- hnçsizce elinizi üstünüzde başı- nızda doiaştınyorsunuz, sanki üzerinize kan sıçramış gibi... Gerçi oyunun sonuna yönet- men "Burada seyrettiğiruz olay- Jann gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. " yollu bir açıklama eklemiş ama biliyorsunuz ki izlenenler gerçe- ğin ta kendisi. Belki her dönem . yaşanan ancak seksen sonrası- , nda zirveye ulaşan bu olaylann sonuçlan, bir dönemin başba- kanının ailesinin adının da , kanştığı Selim Edes- Engin Ci- van olayıyla TV dizisi halinde iz- lenmedi mi? Memet Baydur'un sanki bu- günleri görerek birbuçuk-iki yıl öncesinden yazdığı, İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun Taksim Sahnesi'nde sahneleneceği yeni yapımlanndan "Yeşfl Papağan Limited". devlet -mafya ilişkileri- ni komik bir biçimde sorguluyor. 1 Limited şirket paravanı arka- 'sında, bakanlık âıalelerini, şar- kıa -kaset piyasasını ve sporcu 1 '-pazarlamasını yönlendiren ve adeta ülkenin para kanallannı yöneten bir mafya izliyoruz Can ;.'Gürzap*ın yönettiği oyunda. - Oyun boyunca, rüşvet skan- 1111111 kle ilgisi yok... Can Gürzap 'Tiyatroda bir şeyleri biiyiik anlatmayı, soru işaretlerini çözmeyi seviyorum diyor. dabrun kareleri birbir gözümü- zün önûnden geçerken "Sanki oyun tüm bu olaylar izlenerek yazümış" diye düşünmemek mümkün değil. Bu konuya dik- kat çeken Can Gürzap "Ö>TIJI bir an önce oyun safaneye çıksın isti- yonııtı. Çünkü çoğu insan, bir oyun ne zamanda yazılır, ne kadar zamanda sahneye konur bunları bilme>ebilir ve bu oyun, bu olaj- lardan sonra yazıldı diye düşüne- bilir" diyor. Mafya liderlerini Mümtaz Se- vinç ile Civan Canova'nın oy- nadığı "Yeşil Papağan Limited"- de Cengiz Daner, Hidayet Erdinç. Cengiz Bav kal, Sevinç Yıldız, Öz- Jem Giheü, Aslı İktu. Deniz Akei, Dündar Müftüoğlu. Tunç Gün- bay, Nejat İşler, Büient Yarar, Oktay Korunan, Ali Sürmeli, El- van Mirasoğlu rol alıyor. Kendisiyle oyunun provası sü- rerken görüştüğümüz Can Gür- zap oyunla ilgiü sorulanmızı yanıtladı: - Oyun günümüzde vaşanan rüşvet skandalıva inanılmaz bir bi- çimde örtüşuyor. Ovunu bu açı- dan değertendirebilir misiniz? Bugün Tûrkiye kirlı, bugün Türkıye kirlenmiştir. Oyuna bu açıdan bakacak olursanız bir pa- raleilık var. Bu ovun da kirli, ojundaki olaylar hep kır üzerine, ilışkiler kirli. Bunu zaman zaman absürt unsurlar kullanarak. za- man zaman grotesk öğeler kulia- narak sahneye koyduk, ki zaten oyunun kendisinde de vardı bu unsurlar, belki zaman zaman bunlann üzerine giderek, zaman zaman sembollere başvurarak o>unu hazırladık. - Rüş>e( skandalııun, giincel ge- lişmelerin o>unu >orumlayışuuza bir etkisi oldu tnu? Ben oyuna fazla birşey ekle- medim. Sadece Bakan sahne- sınde kebap yedirdim. Kimse abartmıs^ın diyemez. Adamlar Meclis'te çiğ köfte yapıp, tutttu mu tutmadı mı di\e tavana attı- lar. Böyle bir şanssızlık içindeyiz. Bir de Bakan ıkide bir 'demokra- si' diyor olur olmaz yerde. Son üç aydır SHP- DYP sü'rekli demok- rasi diyor, ortada demokrasi yok. Çoğunluk da ellerinde bir türlü çıkartamıyorlar. Bu son olaylarla ilgili birşev eklemedim. Onlar tekstte vardı zaten. - Tekstte Talat karakteri daha romantik \e güclü. Oyunda ise zayıf, çekicilikten uzak, adeta ka- rikatürize bir rip.. Bu yorum baş- katipletnelerdede farkediliyor... Oyunu sahnelemeye karar ver- diğimde bunu biraz prototipler halinde çıkarmayı düşündüm. Ben size sekiz tane mafya babası isrru sayanm, sekızı de ayn kıya- fetler giyerler, ayn ayn icarakter yapılanna ve davranışlara sahip- tirler. Ama bir tip gösteririm ki size 'A evet mafya babası" dersi- niz. Ve diğer karakterlerde de aynı şeyi \apmaya çahşüm. Ayn- ca ben o kadar romantizm olsun ıstemedim. Çünkü burdaki in- sanlari>i insanlar değil. buradaki insanlar kötü insanlar. - Ama insan elinde otmadan En- >er'e, en azından sempati du- yuyor.. Evet ama o da baba. Adamda her türlü pislik var ama sempatik de olabilir. -Başka yerlere gitmek istemiyorum...- Talat karakter olarak zayıf. sınirli, marazi bıri. Zaten kendisi de söylüyor "Bende her türlü pislik var' diyor. O ka- dar pisliği birarada banndıran bir insanın normal kalmasına im- kan yok. Duygusalhğı da var ama ortaya çıkarmıyor. Son de- rece bozuk karakterli biri. Zaten bu mafya tıplerine bakarsanız yeri gelince dünyanın en kaba- dayı adamı ama. birşey olunca da son derece korkak insanlardır çoğu. Bunlar düello yapmazlar Çetin Altan'ın dediği gibi. pusu kurup arkadan vururlar. - Tekstte belirtümenüş ama siz mafya kişilerinde Güne\doğu tip- lemesine gitmişsiniz.. Kürt mafyası... Türkiye'ye Kürtler hakım. Biz orada sava- şıyoruz ama bakın mafyaya, bakın büyük işadamlanna. Kürt- lerin elinde Türkiye. Bir arka- daşım kaç sene önce 'İstanbul ikinci kez Müslümanlar tarafı- ndan fethedildi. o zaman Türk- lerdi şimdı de Kürtler' demiştı. Baydur'un sahnelediğiniz üçüncü oyunu, daha önce de 'Yangın Yerinde Orkideler' ve 'Düdfiklüde Kıvmalı Baıııva'yı yönettimz. Neden Baydur? Baydur'un oyunlannı sevi- yorum. Çünkü ben tiyatroda sa- natta groteski. birşeyleri büyük anlatmayı seviyorum. Bazj so- runlan çözmeyi seviyorum. Me- met'in tiyatrosunda sorun deme- yeyim ama soru işaretleri çok faz- la var. Soru işaretlerini çözmek- ten hoşlanıyorum. Düz bir oyun sahnelemek bana çok fazla haz vermiyor. Devlet Tiyatrolannın 25 yıllık emektan Can Gürzap. kendisiyle yaptığımız göriişmede oldukça sinirliydı, provalan sür- dürdükleri ve 18 ekimde perde demeye haarlandıklan Oda Ti- yatrosu'nun onanma alınacağı bildirilmışti. "Şimdiye kadar akı- Oan neredeydi" diyor Gürzap ve kızgınlığını şöyle dile getiriyor: "Seyircivlc butuşma aşamasına gebniş ovun ortada kaldı. O ne- denle de turneye gkliyoruz. Ayrıca biz oyunu bu sahneye göre hazı- rladık. Taksim Sahnesi ise daha büyük, daha farkh olanaklar var. Baştan orada oisaydı belki daha farklı şev ier > apardık. Ama bura- daki yöneticiierin sanatla hiçbir Ugileri olmadığı için, sanatı, tiyat- royu operayı bilmedikleri için farkında değiller bizim sonınla- nnuzm." Yeşil Papağan Limited dünya prömiyenni 18 ekimde AKM Oda Tiyatrosu'nda yapmayı planlıyordu ama yukarda arulan nedenlerle Bolu'da yapmak zo- runda kaldı. İstanbuUu tiyatrose- verler oyunu salı gününden baş- layarak bir hafta süreyle Taksim Sahnesi'nde izleyebilecekler PENALH Fransız aktör Benoit Regent, 'Anı Kadar Siyah' adlı fîlminin çekimleri için gittiği Zürih'te öldü 6 Insana tiyatro yapma isteği veren aktörlerdendi9 Kültür Servisi- Krzysztof Kiestowski'run ünlü üç- lemesinin iki halkası olan "Mavi" ve "Kumızı"da rol alan Fransız aktör Benoit Regent. geçtiğimiz cuma gecesi Jean Pierre Mocky'nin "Noir Conune le Souvenir"(Anı Kadar Siyah) adlı filmınin çekim- leri için bulunduğu Zürih'teki otel odasmda öldü. Regent, Sabine Azema, Jane Birkin ve Jean Fran- çois Stevenin ile birlikte rol aldığı filmi, ölümünden birkaç saat önce tamamlamışü. Benoit Regent, üçlemenin son filmi "Kırmızı"- nın sonunda korkunç bir şekilde batan feribottan sağ çıkan birkaç kişiden biriydi. Kieşlovvski'nin onu kurtarmasını, Regent'ın şu anda İstanbul'da gösterimde olan "Mavf'de Jufa'tte Binoche'un part- neri olmasına bağlamak mümkün. Regent'ın bu filmde başrolde olduğu söylenemez. En yakın arkadaşının kansına aşık müzisyen ObVier, ancak onun ölümüyle sahnede kendine bir yer buluyor. Genellikle bu tür ortalama görünen, fazla öne çı- kmayan rollerle tanınan Regent'ın karakterlerinde yine de gizü bir ışık, sanki her an gözü dönmüş bir katile dönûşebilecekmiş gibi bir yan vardı. Tiyatro sahnesinde büyüyen aktör, sinemaya 1986 yılında Jacques Rivette'in "La Bande des Quatres" adb fîl- miyle adım attı. Paris'te konservatuvarda öğrenciyken Patrice Chereau'nun dikkatıni çekti ve onun sahneye koy- duğu "Peer Gynt"te birçok rolü birden üstlendi. 1983 yılında yine Chereau'nun sahneye koyduğu Benoit Regent, Kievslovski'nin halen ülkemizde gösterimde olan •Mavi'sindebaşrolde oynuyor. "Les Paravente"dajandarma rolünde, ertesi yıl Je- Ardından sinemalı yıllar başladı. Regent. beyaz- an-Hugues Angiade'ın yönettiği, Marlovve'dan perdede de pek çok önemli filmde rol aldı. Çok adapte edilen "Great Britain" adlı oyunda Morti- sayıda fîlm çeken, çok yoğun bir tempoda çahışan mer rolünde seyircıyle buluştu. biraktördü. PhiUppeGarrei'in l990'daçektiği"Jen- tends Plus La Guitarre"da (Artık Gitan Dujmuyo- rum) da oynadığı kırgın bakışlı adama İcendini yakın hissetmişti Zaten yönetmen Garrel de onda adeta gizli bir kardeş bulduğunu söylüyordu. Son olarak Jaanıes Doillon'un yönettiği "Du Fond Du Coeur" adlı filmi Fransa'da eylül sonunda göstenme ginnişti. Benjamin ve Germaine de Staei'- in mektuplanndan yola çıkılarak çekilen filmde Regent başrolü Anne Brocbet ile paylaşıyordu. Benoit Regent yakında Michel Poirier'nin "A La Campagne". Pierre Grange'ın "En Mai Fais Ce Qu'il Te Plait" ve son filmi "Noir Comme Ye So- uvenir" ile son kez sinemaseverlerin karşısına çıka- cak. Sinemaya bu kadar ağırlık vermesi onun ilk aşkı olan tıyatrodan uzak kalmasına neden olmuştu. Son olarak 1993'te bir tiyatro oyununda rol almıştı ve o günden beri tekrar sahneye cıkmanın hayalini kuruyordu. Ancak. zamanı yetmedi. Geçtiğimiz sezon Jean-François Peyret ve Loucacbevsky'ye ait "Theatre Feuilleton"un açılışım yapmıştı. Benoit Regent. Küçük Odeon'daki bu üç dakikalık açılış için tam on beş gün çalışmıştı. " Yüzünde iki, üç boyutlu, neredeyse kübist bir şey vardı" diyor Peyret, ve devam edıyor: "Dili yeniden yaratmayı bilir, sözcfikleri yalnızca çok büyük ak- törierin vapabileceği gibi farklı bir şekilde telaffuz ederdi. İnsana tiyatro yapma isteği veren aktörler- dendi". MEMET BAYDUR Dinozor Oradaydı: Dokuz Paragraf 1. Guatemalalı yazar Augusto Monterroso'nun bir satır- lık bir hikayesini okudum. Hikaye şöyle: "Uyandığımda, dinozorhala oradaydı.'' halo Calvino, hayranlıkla söz ediyor bu öyküden. Ben de beğendim, ama ikinci bölüm biraz geliştirilebilir gibi geldi bana. Başkalarının yazdıklarına karışmam, kendi yazdıklarıma bile karışmıyorum artık, ama Augusto'nun bu hikayesi ile biraz oynamak istedirn. Şöyle bir şey çıktı ortaya ilkin: "Eve döndüğümde gun doğmak üzereydi. Yüzümü yı- kayıp dişlerimi fırçaladım. Elbiselerimle uzandım dağı- nık yatağıma. Bu yataktan çıkalı iki gün olmuştu, iki gün- dür uykusuzdum. Yattığım yerde bir sigara yaktım. Olup biteni düşündüm. Inanılır gibi değildi doğrusu. Turuncu kanaryamı kapıcıya bırakmıştım, adamı bulup kuşu al- rpam gerekiyordu. Polise telefon etmem gerekiyordu. İstasyondaki emanet bürosundan o çantayı almam ge- rekiyordu. Elimin üstündeki yaraya baktım, kanamıyor- du artık. Sigaramı söndürüp gozlerimi yumdum. Uyandığımda, dinozor hala oradaydı." 2. Kapmın açılış gümbürtüsüyle uyandım. Gardiyan Es- mer kalkmamı söyledi, ziyaretçim varmış. Ayağımdaki zincirleri sürüyerek ıslak, bok kokulu koridorda Esmer '- in peşinden yürüdüm. İki kapı geçtik. Yürüdükçe soğuk artıyordu. Görüşme odasına girmeden duvardaki saate baktım. Saatin kaç olduğu ilgilendirmiyordu beni, ama zamana dair bir şey görmek istiyordum. Bir akrep, bir yelkovan örneğin. Görüşme odasına girdim. Masanın ucunda Zeynep oturuyordu. Devetüyüpaltosu, yumuşak deri çizmeleri, yeşil gri kaşkolu, Dunhill sigarası ve nasıl güzel koktuklannı unuttuğum siyah saçlanyla. 3. Gustave Flaubert 16 Ocak 1852de Louise Cotet'ye yazdığı mektubunda yazmayı düşündüğü yeni romanın- dan söz ediyor. "Ce queje voudrais faire, c'est un livre sur rien." Hiçbir şey hakkında bir kitap yazmak istiyo- rum. Hayatının son on yılını veriyor o kitabı yazmak için: Bouard ile Pecuchet. 4. Calvino, Bouard ile Pecuchet'yi ansiklopedik roman- ların babası olarak niteliyor. Ansiklopedi ile hiçlik bera- ber uçuyorlar Flaubert'in 'kahramanlanna' göre. Ama yazarımız 1873 yılında, kitabını yazmak için 194 kitap okumuş. 1874 yılının Haziran ayında, okuduğu kitap sa- yısını 294 olarak bildiriyor. Zola'ya yazdığı bir mektupta okuma serüveninin bittiğini ve roman bitene kadar bir başka kitabın kapağını açmayacağını söylüyor. 1880 yı- lında ise bu romanı yazmak için 1500'den fazla kitabı ya- layıp yuttuğunu yazıyor! Bilginin hiçbir şeyle ilişkisini anlatmak için epey okumak gerekiyor bildiğiniz gibi. 5. Geceyarısı uyandım. Hapishanede değildim. Hapis- hanede değildim. Değildim. Ayaklanma baktım, botları- mı gördüm. Başucumdaki lambanın soluk ışığında du- ran çay bardağımı gördüm. içinde ölü bir sinek. Ya da birsinek ölüsü. Telefon çaldı dörtkere, açmadım. Orada kımıldamadan yattım dağınık yatağımda giyinik, Yavaş yavaş kendime geliyordum. Sonra dolapla kapmın ara- sında bana bakan yeşil, dingin, durgun gözleri gördüm. 6. Düşler ve karabasanlar üstüne çok yazılmıştır, uyku üstüne yazan azdır. Zaman kavramı üstüne yazan çok- tur, saat üstüne yazan az. Yazınsal yapıtlarda 'bilginin' üstü ne kadar örtülürse o kadar iyidir gibi bir inanç var neredeyse. Oysa kullanılrnayan bir bilgi.. bilgi degildir gibi geliyor bana. Hiçbir şeydir. 7. Gözlerimi yumdum. Uyuyakalmışım. Sanırım bir ya da iki dakika kadar uyudum. Uyandığımda aydınlıktı ve kar yağıyordu. Kalkıp pencereye gittim, itfaiye arabası aşagıda duruyordu. Kanaryanın yemini tazeledim, su- yunu değiştirdim. Dört salkım Balıkesir üzümü yedim buzdolabmdan. Elimi soğuk suyun altına tuttum. İstas- yondaki emanet bürosundan aldığım çantayı açıp dos- yayı çıkardım, yatağa uzanıp okumaya başladım. Her şey gün gibi ortadaydı işte. Taa başından beri. Her şey gün gibi. Gözlerimi yumdum. Uyandığımda, dinozor ha- la oradaydı. 8. Calvino, gençliğinden beri inandığı bir düsturdan söz ediyor. Hep aklında taşıdığı iki sözcük. Festina lente. Festina lente, yavaşça acele et demekmiş. 9. Augusto Monterroso'nun kısa hikayesini okudunuz mu? Bir satırlık bir şey. Çok güzel. Okuruna birçok im- kan kapısı açan bir hikaye. Sizinle paylaşmak istedim: "Uyandığımda, dinozor hala oradaydı." Yabancı düşmanlığına karşı tiyatro • Kültür Servisi - İstanbul Beledıyesi Şehir Tiyatrolan. "Banş tçinde Kardeşçe Yaşamak" başlıİdı projekapsamında Berlin'li birgrup tiyatro öğrendsini konuk ediyor. Berlin Kreativ Haus Gençlik Tiyatrosu Bölümü'nden gelen 10genç tiyatrocu ve2 pedagog. iki hafta süreyle Şehir Tiyatrolan eğjtim bölümü üyeleriyle birlikte atölye çalışmalan yapacakîar. "Karşılıklı anlayış, birlikte yaşama, iki ülke kültürünün gençler tarafından tanınması ve yabancı düşmanlığına birlikte karşı çıkma" ana temalan çevresinde yapılacak doğaçlama çalışmalannın sonucunda bir gösteri hazırianacak ve bu gösteri yakın bir gelecekte, hem Berlin'de hem de İstanbul'da sergilenecek. DT sanatçısı Hacımustafa vefat etti • ANKARA (A.A) - Devlet Tiyatrolan sanatçısı Osman Hacunustafa, tedavi gördüğü Hacettepe Üniversitesi Hastanesi'ndegeçen gün öldü. 1931 yılında Bulgaristan'ın Provadna kentinde doğan sanatçı, Tiyatro Sanaü Yüksek Enstitüsü'nden mezun oldu. 1990 yılında Trabzon Devlet Tiyatrosu'nda göreve başlayan sanatçı. 1992 yılından bu yana Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçısı olarak görev yapıyordu. Trabzon Devlet Tiyatrosu'nda "Akıllı Tavşan ve Güçlü Aslan" adlı çocuk oyununu yöneten Hacunustafa, bugüne değin "Bir ŞehnazOyun", "Müfettiş", "'Gözlerimi Kapanm Vazifemi Yapanm" ve "Sokollu ve VVoyzeck" adlı oyunlarda da görev almıştı. Osman Hacımustafa, yann Büyük Tiyatro'da düzenlenecek törenin ardından, Haabayram Camii'nde kıhnacak namazdan sonra Karşıyaka Mezarhğı'nda toprağa verilecek. İstanbul'ıın en eski otobüsü restore edildi • Kültür Semsi - 50'li yıllarda İstanbul'a hizmet vermış en eski orijinal Mercedes otobüs, Annada Otel tarafından restore ettirilerek, İstanbullulann hizmetineyeniden sunuldu. Otobüs, 50'li yıllarda bir İETT araa olarak hizmete girdi. ardında bıraktığı 500 bin kılometrelik yolculuktan sonra, çüriimeye terk edildiği Anadolu'da bulundu ve Bursa'da alü ay süren bir restorasyondan geçirilip, tekrar İstanbul'a getirildi. 0321 -H tipi 35 kişilik emektar otobüs, aslında kemik direksiyonlu, koltuklan ve rektifiye edilen motoru orijinal, soylu bir Mercedes... Yerli, yabana otel müşterine, festival mevsirninde de Aya İrini'ye kolay ulaşmalan için sanatseverlere sunulan ve restorasyon sırasmda, özüne sadık kaiınarak, hiçbiri özelliği yitirilmeden yenilenen otobüsün içine, yahıızca fileli üst bagajlar eklendi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear