14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 EKİM 1994 SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Herkes bu kafesin içine giremez îstanbul Devlet Tiyatrosu Woody Allen'm 'Final'ini Birim Tiyatro'da sahneliyor PELtNÖZER îstanbul Devlet Tiyatrolan'nın sah- nelediği "Final" adü oyunu izlemek ûzere Birim Tiyatro'ya girdiğinizde, sahne yerine karşınıza çıkan dev kafes sizi şaşırtmasın. Çünkü bu kafes, belki de şimdiye dek yapılan tarumlanndan soyutlanarak sizi sözcüklerin zengin dünyalannda zorunlu bir yolculuğa çıkaracak. Dikkatli olun! Birazdan bu kafesin içinde karnaval başlayacak. 'Kafesin içinde özgûrlûkkrine kavuşan insanlar'ın danslan, şarkılan. sohbet- leri ve oyunlan sizin, belki de içeri gir- me arzusu duymaruza neden olacak. Ancak bu öyle kolay kolay gerçekleşe- cek düşlerden değıl. İçeri gırmenin bazı koşullan var. Marjinalkr koruma aitında Oyunun yönetmeni Cûneyt Çaiış- kur, kafesin özelliğini şöyle anlatıyor: "Oyundaki marpnal kimlikJerin koru- ma aitında ohnaJan gerektiğirri düşün- düm. Herkes bu kafesin içine giremez. Ancak içerde delirebilenler, kamuoyun- ca >anlış anlasdanlar, içerde uçabikn- ler giriş belgesi alabilirier. İçeri girebilmek öyle kolay değil." Birazdan ışıklar kararacak ve dev kafes; sürekli soru so- ran. çevrelerine meraklı göz- lerle bakan, her şeyi tanımla- maya çalışan, birileri tarafı- ndan cezalandınlan, kimi za- man ölüme meydan okuyan. kimı zaman her şeyden kor- kan, güvensiz. şaşkın; aynı za- manda bilge. yaramaz çocuk bakışlanyla yaşama saldıran insanlarla dolacak. Eğer W'o- ody Allen'ı tanıyorsanız. bu insanlar size yabancı gelmeye- cek. O, bu kafeste, yine karak- terlerini azat edecek. Seyirri- ler de sahnedeki büyüyü yaşa- manın ve sezgilerini özgür bı- rakmanın keyfini yaşayacak- lar. Gizli köşelerin tadı olan, oyunun sonunda kalacak tat. 'Fînal'in bundan üç yıl önce başına gelenler de oldukça ilginç: Çah- şkur, üç yıl önce An- kara Devlet Tiyatro- su'nda 'Fînal'i sahnele- me girişiminde bulun- duğunda Türkiye ga- zetesinde oyundaki 'cinselliğe' ilişkın bazı hıyancı eJeştiııler' ya- yımlanmış. Ardından Çalışkur, Türkiye ga- zetesinde tekzip ya- yımJamış. Çeşitli basm organlan da yönetme- ni desteklemiş. Daily News. haberi "God WilJ Go On - Tann De- vam Edecek" başlığı aitında vermiş ve böylece olacaklan ön- ceden kestirmiş. So- nuçta üç yıl rötarlı da kaynağının oyuncularda olduğuna değinen yönetmen, yöntemi belirle- dikten sonra gerisinin çorap söküğü gibi geldiğini belirtiyor. Çalışkur, VVo- ody Allen'a da eleştirel bakmayı lcrcih etmiş, onun bakışını bir öte-ironiyle seyirci karşısına getirmeyi amaçlamış: "Ben hiçbir zaman kendimi VVoody Al- len'ın zekasıyla, VV'oodv Allen'm algüa- ma düzeyiyle sınırlı saymadım. O bir yazardır, senaristtir, o bir rejisördür, oyuncudur, ama o da sınırları olan bir insandır. Ona bir ûst zekayla bakmayı tercih ettim. Yani 'Ben senin demck is- tediğinı anlıyorum ve kağıdını görü- yorum. Bana blöf yapma" demek iste- dim." olsa Daily News'ün kehaneti geroekleşmış. Tur- gut Berges ve özcan Ozer'in çevirisi, bu oyun için özel olarak İngiltere'den gelen. Paul Pavey'in müzikleri, Erdal Cüneyt Çalışkur. Allen'a 'bir üst zekayla bakmayı 'yeğlemiş. Algöz, İşdar Gökseven, Müge Arıcılar, Erkan Taşdöğen, Gökalp Kulan, Ön- der Çakar, Tülin Aykılıç, Mevlüt De- miryay, Ömer Hüsnü Turat, Atilla Alptekin ve Şafak Başnlrk "Final'de Ve Woody AUen'ın hep bir ucunu açık bırakarak açtığı parantezleri kapatmaya, oyundan sonra beyinlerine hücum eden sorulan yanıtla- maya çalışacaklar. Belki de bu yüzden 'oyun' hiç bitmeyecek. Üç yıl sonra 'FiMİ'i (nam-ı diğer T a n n ) İstanbul Devlet Tiyatrolan- nda sahneleme fırsatı bulan Cüneyt Çalışkur, oyunu, 'tiyatro-insan-Tann' ilişkisine mizahi bir yaklaşun olarak tanımlıyor. Gerçek ile kurmaca arasında seyir- cinin kendini sorgulamasını işleyen oyunda. belli bir mantık dizgesi, klasik dramatik yapı aramak yanbş. Onemli müdahale eden bir baş- ka yazar, bu arada olanlan kafesin üst katındaki sandalyesin- de soğukkanlı bir şekil- de izleyen, arada bir de klarnet çalan ve aslında oyunun sorumlulan- ndan olan 'asd yazar' VVoody Allen. Vedaha pek çok renkli karak- ter... Oyunda yazar ve Hepatitis'i canlandıran Taner Birsel'in de dedi- ği gibi oyun, 'kocaman bir mozaik' : küçük küçük renkli, birbirin- den farklı parçacıklar- dan oluşuyor. Parçalar ftalyan sahneyi sevmiyor bir araya geldiğinde ise - Aslmda bir senaryo yazan olduğun- dan. Wood> Allen'ın. dramaturjik açıdan çok büyük zaaflan, boşluklan. eksikleri olan tiyatro metinleri yazdığını iddia eden Çalışkur, bunu metni sevme nedenlerinden biri olarak gösteriyor ve "Ben de böylesi, oynama- ma izin veren metinleri seviyorum, ter- cih ediyorum" diyor. Son genel provalar sırasında görüş- tüğümüzdc Çalışkur, oyunu izlerken kahkahalannı tu- tamıyor ve sonuçtan memnun görünüyor, oyunculannın performanslanndan da ol- dukça hoşnut olduğunu belir- tiyor. Çalışkur, Devlet Tiyat- rolan'ndaki genç kadrodan da umutlu görünüyor: "Bu genç kadromın kemikleşmiş bazı yapılarda kabul görmesi. tabii belli bir süreci gerektire- cek. Onlar şimdilik denevimsiz oldukları için. işin içinde za- manla kendilerini geltştirecek- ler, yetke sahibi olacaklar." Çalışkur. rejiyi Birim Tiyatro için özel olarak tasarlamış. İtalyan sahneyi sevmeyen yö- netmen, özelliklc bu oyun için, İtalyan sahnenin deza- vantajlan olduğunu savunu- yor. büyük bir resım ta- mamlanıyor. Oyunun gizli köşelerini İceşfet- tikçe seyircinin ve oyuncunun aldığı tat da artıyor. Cüneyt Çalışkur, rejide oyunculannı oldukça serbest bırakmış. Bu serbestlik seyirciye de yansıyor ve kasılmış seyircinin yerini, koltuğuna rahatça otuımuş, eğlenen 'Kafesin içinde özgürlüklerine kavuşan insanlar 1 sizi zengin dünyalannda yolculuğa çıkaracak. (Fotoğraflar: DEVRİM BAR AN) Uğuriu'nun koreografısı. Nurettin öz- könû'nün sahne, Serpil Tezcan'ın giy- si, önder Ank'ın ışık tasanmlanyİa gerçekleşen oyunda, yoğun olarak genç oyuncular rol alsa da Engin Şen- kaa,Tijen Pargibi DevletTivatrolan'- nın ludemli oyunculan farklı biroyun- culuk tarzıyla oyuna büyük katkıda bulunuyorlar. Taner Birsel. Nişan Şi- rinyan, Merih Atalay. Özgür Erkekli, Rüçhan Çalrşkur. Yeşim Kızüçeç, Ce\- det Ancılar, Bengisu Karahan. Zafer dığer rolleri paylaşıyorlar. Oyun; Yu- nan tragedyalanndan. Broadway mü- zikallerinden parçalarla dolu ve her bir sahnesı adeta büyük bir 'puzzle'ı tamamlıyor. 'Final'de Tenessee Wifli- ams'ın "Arzu Tramvayı" oyunundaki Blanche Dubois ve Kovvalski, tasar- ruf sepetleri' yüzünden tek kişiye inen koro, özgürlük istemeyen köle, or- gazm olma hayalleri kuran felsefe me- raklısı kadın, oyununa bir türlü fınal bulamayan yazar. o yazann oyununa ve yorumlayan seyirci alıyor. Cevdet Ancılar da oyunu. 'Ağdalı bir perspek- tifi olma> an, kendi içinde bir dramatur- jik yapıy a sahip. bu yapı içinde özeüikle oyuncuyu fevkalade rahat bırakan >e farklı bir çaltşmava dönüşen bir oyun' olarak tanımbyor. Cüneyt Çalışkur, özgün metin üze- rinde değişiklikler ve eklemeler yapmış. Doğaçlama çahşmalanna önem veren Çalışkur. metnin böylece zenginleştiğini savunuvor. Değişimin Nitelemek olanaksız Hiçbir tanıma yüz verme- yen bu oyunu nitelemek nere- deyse olanaksız. Yönetmen de bu görüşe katılıyor. Ve tüm tanımlamalann sonunda 'gibi' kelime- sınin kullanılmasının zorunlu olduğu- nu belirtiyor. Belki de oyunun çekicili- ğı buradan geliyor. Son olarak Çalışkur'a VVoody Al- lcn'ı oyuna davet edip etmeyeceğini soruyoruz ve bunu düşündüklerini, hatta ona faks çekmeyi planladıklannı öğreniyoruz. VVoody Allen bu. ne ya- pacağı belli olmaz, bakarsınız atlar bir uçağa. oyununun nasıl sahnelendiğini görmek üzere İstanbul'a gelir. SÖYLESI 'O, toplumun fedaisiydi' Kültür Senisi - Kadıköy Sanat Merkezi'nce düzenlenen "Cumhuriyet Dönemi Edebiyatrmızm Yüce Bir Dağı: Rrfat Ilgaz" konulu söyleşi cumartesi günü KSM'degerçekleşti. Geçti ğimiz yıl temmuz ayında yitirdiğimiz sanatçı için yapılan söyleşiye, Şükran Kurdakul, Aydm flgaz, Öner Yagcı ve Aydm Hatipoğlu konuşmacı olarak katıldılar. Dia gösterisinin ardından başlayan söyleşide ilk sözü alan Şükran Kurdakul, "Rıfat Ilgaz şürlerinde okuyucuya, Cemal Nadir'in karikatürlerinde bıraktığı izlenimi |bmüur"dedi. Ilgaz'ın tüm zorluklara karşın başını eğmeden yaşarnını sürdürdüğünü belirten l Kurdakul, "O, toplumun fedaisiydi'' dedi. Aydm Hatipoğlu iseyaptığı konuşmada. Rıfat Ilgaz'ın sanatçı kişiliğini anlattı. Yaşamının sıkıntıiarla geçmesinin sanatçıda 'direnme hırsı' yarattığını söyleyen Hatipoğlu, Ilgaz'ın şiirlerinden ömekler verdi. Günümüzde ekonomide, politikada görülen kirlenmenin, kültürdede gözüktüğünü belirten Öner Yağcı, Türkiye'nin müzikte ve edebiyatta biryozlaşma yaşadığmı söyledi. "İlhan Selçuk'un da dediği gibi Rıfat Dgaz'ın bir kişi olarak değil, bir kurum olarak incetenmesi gerekir" diyen Yağa. Ilgaz'ın toplumun aynası olma görevini yapmış olduğunu söyledi. Söyleşide son söz sırasını alan sanatçının oğlu Aydm Ilgaz ise, 12 Eylül 1980'de gözleri veelleri bağlı olarak Cide sokaklannda dolaşünlan Rıfat Ilgaz'a Kastamonu ve Cideliler'in vefa borçlannı onun adını park, kültür merkezine ve sokağa yererek ödediklerini söyledi. Ülkemizde sanatçılara hak ettikleri değerlerin verilmediğine dikkat çeken Ilgaz, babasının adını her zaman ya şatacaklannı vurguladı. Köln Türk Filmleri Festivali 26 ekim- 2 kasım tarihlerinde gerçekleşecek 11 fîlııı ödül için yarışacak Yanşmalı bölümde Başar Sabuncu'nun yönettiği, Tank Akan, Müjde Ar ve Halil Ergûn'ün başrollerini paylaştığı Yolcuda >eralıvor. GALERI • ATÖLYE Külnır Servisi - Köln Türk Filmleri Festiv ali. 26 ekim-2 kasım tarihleri arasında gerçekleştiriliyor. 3 yıldır düzenlenen "Sinema Günleri", bu yil Köln Belediye Başkanı Norbert Burger'in himayesinde. WDR. ARTE gibi televizyon kuruluşlan. Köln Kültür Dairesi, Köln Halk Yüksek Okulu ve Köln Cinematek gibi kurumlann desteğiyle yan- şmalı ve ödüllü bir fılm festivaline dönüştü. Festivalde birçoğu ulusal ve uluslararası ödüle sahip. 24'ü uzun metrajh. 10'u kısa metrajlı. 4'ü WDR yapımı belgesel olmak üzere toplam 38 fılm. 4 ayn sinema salonunda sinemaseverlerle buluşacaİc. 'Sinema Günleri"nin gördüğü yoğun ilgi üzeri- ne bu yıl ilk kez düzenlenen "Köln Türk Filmleri Festivali' ile. Avrupa'da çok iyi tanınmayan si- nemamızı olumlu ve olumsuz yanlanyla tartı- şmaya açmak. sinemamıan ürettiği en son filmle- ri Avrupalı ızleyici ile buluşturmak. dünyada ve Almanya'da ırkçıhk ve yabancı düşmanlığına karşı halklar arasında eşit koşullarda dostluğun ve hoşgörünün gelişmesine katkı sağlamak amaç- lanıvor. Festival tarihleri arasında Köln'ü, yerlı yabancı sinemacılann ve sinemaseverlerin buluş- tuğu bir merkez haline getirmek de festivalin bir diğer hedefi. Bu yıl ilk kez düzenlenecek olan yanşmalı bö- lümde birincı, ikinci ve üçüncü fılmi belirleyecek seçici kurul, sinema eleştirmeni Atilla Dorsay. yönetmen Hark Bohm. yazar ve yönetmen Hüseyin Erdem. yönetmen Jeanine Meeraptel. Köln Kültür Dairesi Müdıresi Katin- ka Dittrich. WDR-TV-Radyodan gazeteci ve yö- netmen Osman Okkan. WDR-TV'den Schmitt Ospach. ARTE-TVden Lte Casper'den oluşu- yor Bu bölümde şanşacak fılmler ve yönetmen- leri şöyle sıralanıyor: 'AmerikalT (Şerif Gören). 'Bir Sonbahar Hikayesi' (YavuzÖzkan). 'C Blok" (Zeki Demirkubuz). 'Çözülmeler' (Yusuf Kur- çenli). 'Hoşçakal Umut' (Canan Evcimen İçöz). 'Karanhk Sular' (Kutluğ Ataman), 'Kız Kulesi Aşıklan* ((rfan Tözüm). "Şahmaran' (Zülfü Liva- neli). 'Yalancı' (Osman Sınav). 'Yaz Yağmuru" (Tomris Giritlioğlu). "Yolcu" (Başar Sabuncu). Birinci seçilecek fılmin ARTE televizyonu ta- rafından ödüllendirileceği yanşmalı bölümde, bi- rinci filme 5 bin mark, ikinci filme 3 bin mark. üçüncü filme ise bin mark verilecek. Gençlik Fibnleri gösterilecek Yanşmalı bölüm dışında. "Sanat Sınır Tanı- maz" ve 'Yılmaz Güney ile Bir Gün' başlıklan aitında Yılmaz Güney'in "Arkadaş', 'Umut' film- leri. Kadir İnanır'ın "Ah Gardaşım". Nizamettin Ariç'ın 'Beko'nun Türküsü". Fehmi Yaşar'ın 'Camdan Kalp", Şahin Gök'ün 'Siyabend ve Heco", Tunç Başaran'ın 'Uçurtmayı Vurmasınlar", Oğuzhan Tercan'ın 'Uzlaşma' ve Zülfu UvaneK'nın'Yer Demir Gök Bakır' filmleri gösterilecek. 'Gençlik Filmleri' başlığı aitında ise Cmit EJçi'- nin 'Düğün'j Şahin Gök'ün 'Kızıhrmak Karako- yun", Zeki Okten'in "Pehlivan", Tunç Başaran'ın 'Piano Piano Bacaksız' ve Memduh Cn'ün 'Zıkkımın Kökü" adlı filmleri gösterilecek. Möjde Ar, Nurseli İdiz, HaBl Ergün. Fûsun Demirel, Şe- ner Şen, Tank Akan, Günay Girik. Zülfü Livaneli, Kadir lnanır, Yusuf Kurçenli ve Saiıtı Yavıız'un konuk olarak katılacağı festivalin ödül törenin- den sonra Zülfü Livaneli bir konser verecek. ALEVTILAR TAHSİN YÜCEL Nesne-Özne Felsefe, yazın, bilim. politika, bugüne dek hemen hep- si öznenin tartışma götürmez egemenliğine inandırdı bizi. Olgulann yönlendirilmesinde nesnenin de bir işlevi bulunabileceğini usumuza getirmedik, örneğin ak göm- lekli ruhbilimcinin peyniri azaltıp çoğaltarak kafesteki fareyi koşullandırmasını doğal bulduk da farenin ruhbi- fimciyi koşullandırma olasılığı bizi yalnızca güldürdü. Bir göstergebilim karşı çıktı bu yaklaşıma: Özne ile nes- neyi aynı düzeye koydu, nesnenin aynı zamanda özne, öznenin aynı zamanda nesne olabildiğini gösterdi, daha da iyisi, olguları özne ile nesnenin karşılıklı ilişkisi düz- leminde çözümleyerek bakış açımızı değiştirdi. Ama çağdaş Fransız düşünürü Jean Baudrillard, Les Strate- gies fatales adlı kitabında, daha da ileri gider bu konu- da, "Her şey nesneden yola çıkar ve gene nesneye dö- ner" diyerek nesnenin saltık üstünlüğünü kesinler. Ne- denini de şöyle açıklar: "Özne ancak arzular, yalnız nes- ne baştan çıkarabilir." Çarpıcı bir gözlem doğrusu, tümden yadsınması da zor. Ama Baudrillard böylece özne ile nesnenin ilişkisi- ni, "baştan çıkarma" ya da "çekicilik" eksenine oturta- rak onu smırlar Aralarındaki ilişkiyi ille de çekicilik be- lirlemez ki! Örneğin acılarıyla savaşan bir canlının, ya- şam kendisini baştan çıkardığı için böyle çabaladığını söylemek, konuyu hafifealmakolur. 9Eylül 1922de, or- dularının başında izmire giren komutanı, utkunun tutsa- ğı olmuş bir özne olarak nitelemek de özne kavramını tersine çevirmek olur. Ancak Baudrillard öznenin bu za- yıf, bu ikincil durumunun yeni bir şey olduğunu söyler: "Bugün öznenin konumu, savunulmaz olmuştur. Bu- gün hiç kimse kendini erk öznesi, bilgi öznesi, tarih öz- nesi sayacak durumda değil. Hiç kimse de bunu yapmı- yor ayrıca" der. Sonra da, uzun uzun, bir etkin nesne fel- setesi geliştirir. Şu var ki bir kez daha göstergebilime dönersek, var- lıklar bir yanda "özneler". bir yanda "nesneler" olmak üzere, iki ayn sınıfa ayrılmış değildir; izlencelerinde, ye- rine göre özne işlevini de, nesne işlevini de yüklenebilir- \er Örneğin, ruhbilimcinin koşullandınm nesnesi olan fare, bilerek ya da bilmeden, ruhbilimciyi koşullandır- maya başlar başlamaz öznedir, ama dilediğince peynir elde edebilmek için nesne işlevini de sürdürür, yani aynı zamanda hem özne, hem nesnedir, bir nesne-öznedir, ya da bir özne-nesne. Ama. söylemek bilefazla, yalnızca deneyfareleri yük- lenmez bu çifte işievi. Denilebilir ki, kendini bir iletişim ya da değişim nesnesi olarak sunma amacıyla etkinlik gösteren her özne, bir nesne-öznedir. örneğin yüzünü, bedenini ve devinimlerini şarkısının önüne çıkaran şar- kıcı kız, bir nesne-öznedir: "Saydıklannız hep bilinen şeyler, bunlan neden ikinci cumhuriyetçilik gibi aykırı bir başlık aitında sunuyorsunuz ki'' sorusunu ''Sunarım, o başlık benim markamdır" diye yanıtlayan yazar da nesne-öznedir. Ama, özellikle son dönemlerde, nesne- özne, en çok politika alanında boy atmakta' Partiler ken- dilerine önder seçerken, her şeyden önce "imaj'dedik- leri şeyi göz önüne alıyorlar; boş bulunup abus bir önder seçince de onu azıcık çekici kılmak umuduyla yabancı tanıtım şirketlerine deste deste dolar ödüyorlar. En eski- ler bile ayak uyduruyor bu gidişe; örneğin, görünüşe göre, Demirel'in ceket, gömlek ve kravat masrafı 1990'- larda büyük tırmanışa geçti. Bir blucin ve bir ekose göm- lekle nesne-özneliğe kalkanlar da yok değil. Ama hepsi aynı kapıya çıkar; Şöyle ya da böyle, çekici bir imge arı- yor herkes, bulduğuna da dört elle sarılıyor. İyi ama kişi, nesne-özne koşulunu neden seçer ki? Göz boyamak için mi? Örneğin politikacı, kitleyi imgeyle aldatarak siyasal erki ele geçirip de bildiğini yapmak için mi başvurur bu yola? Hayır, ne nesne-özne koşulu geçici bir koşuldur, ne de nesne-özne etkınliğı gerçek bir etkinlik. Nesne-öznenin yazgısı, söylem düzleminde de, eylem düzleminde de, görüntü düzleminde de bir kendi kendine bağımlılık. sürekli biçimde başa, yani kendi kendine dönüştür. Nesne-özne, bıkmak yorulmak bilmeden, hep aynı şeyleri yineler bu yüzden, aynı bi- çimde korkutur, aynı biçimde söz verir, ama korkutma- larından bir şey çıkmaz; sözünde durma biçimi de veri- len sözü yerine getirmek değil, bir kez daha, bir kez daha, bir kez daha yinelemektir. Aynı biçimde, giysileri, bakışları, duruşları, coşuşları hep aynı imgeye öykünür (Bayan Çiller bir iki kez saç biçımini değiştirmeye yel- tendi, ama hemen ilk biçime döndü; yanılmıyorsam, top- luluk önünde ağlaması değişik bir saç biçimiyle görün- düğü ender günlerden birine rastladı). imge ya da görü- nüş böylesine temel bir nitelik kazanınca da gerçek erk (iktidar) görünmek, hep daha çok görünmek, herkesten daha çok görünmek olur: Iş üretmek işin başında dur- mayı gerektirirmiş, kimin umuruna, cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar. müsteşarlar, milletvekilleri, be- lediye başkanları daha müezzin minareye çıkmadan yollara düşer, alanlara, salonlara koşar, o açılış senin, bu temel atma benim, dolaşır da dolaşıriar. Roland Barthes, yazarı bir "Tümce-Düşünür" diye ni- teledikten sonra, "Yani tam olarak düşünür değil, tam olarak tumce cambazı da değil", diyordu. "A/esne- özne"deyiminidebenzerbir biçimde anlamlandırabilir- siniz: Ne tam olarak nesne ne de tam olarak özne. Nasıl olsa, ben de bu deyimi onun esiniyle uydurdum. RıfatIlgazSahnesi'ndeekimayı kültür etkinlîkleri • Kültür Servisi- Kartal Sanat Tiyatrosu. Rıfat Ugaz Sahnesi ekim ayı kültür etkinlikleri programına yann ve perşembe günleri saat 20.00'de AIOY (Akşam Lisesi Oyunculan)'nın sunacağı SeanO'Casey'ninyazıp Nihat Nadi Ülger'in yönettiği "Hasta-hane" adlı oyunuyla devam edîyor. Cuma günü Kartal Sanat Tivatrosu'nunoynayacağı Rıfat Ilgaz'ın vazıp Mehmet Esatoğlu'nun yönettiği "Abbas Yola Gıder" adlı iki perdelik oyun. cumartesi günü l9.30"da Tonguç Vural'ın bağlaması eşliğinde sunacağı dinleti ve ekim ayının son programı olarak da pazargünü saat 19.30'da Grup Arayış dinletısi ızlenebilecek. 293 8 9 78 (3HAT) URART SANAT GALERİLERİ DJLEK HEKİMOĞLU Heykel Sergisi 13-31 Ekim 1994 Aba foek? Cd Noi52NBantaş. Tel 0212 241 21 83 ÇOPERA) S A N A T G A I E » t S t YILMAZ MERZİFONLU Rcsırn Ser£!isr j 24 Ekim- 12 Kasım 19V4 Haricıyc Kunağı So* SagM Apt No:1 j TafcsmTel (0 212] 2K 92 02 i Galeri • Atölye ilanlarınız için: 293 89 78 (3 hat) BASAK SIGORTA SANAT GALERİSİ FEYHA OZSOY RESİM SERGİSİ 25 Ekim-12 Kasım. 1994 Açıhş: 25 Ekim, Salı, 18:00 Şehıt Adem Yavuz Sok. 12 Kızılay/ANKARA Başak Sigorta Sanat GaJensı, Başak Sigorta'nm bır kultur hizmetıdır- ADNAN ÇOKER Minimaller ve Varyasyonlar 25 Ekim- 10 Araiık 1994 ' GALERİ B Hüsrev Gerede Cad. Fırın Sok. No: 2 /iTeşvikıya İstanbul Tel: 0-(212) 227 03 63 Pazar-Rtesi hariç hergün 11.00-19.00 arası açığız. Kadıköy'de yeni bir galeri • Kültür Servisi- İstanbullu sanatseverler geçen hafta yeni bir sanat galerisine kavuştu. 20 ekimde açılış > apan "Pavo Sanatevi"nin ilk scrgisinde Gökhan Anlağan. Buhj. Erpn İnan. (,'iler İnan. Avm İşlcr. Tanju Dcmırcı. Füsun Sağiam. Tanju Sağlam. S.Saım Tekcarı, Mehmet Özet ve Deniz Orkuş'un yapıtlan yer ahyor. (Adres: Yoğurtçu ParkCaddesi62 2 Kadıköy-İstanbul, tel: 3389983)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear