23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 30 OCAK1994 PAZAR 8 PAZAR YAZILARI Soğukkanlı olmak asaletişi Ingilizler soğukkanülıklany- la ünlü, malum. Avustralya'da Prens Charies'a biri ateş etti de Prens Charles nasıl kılını kıpı- rdatmadı, kol manşetleriyle oynamakla yetindi. Bütün te- levizyon haberlerinde üst üste, ardı ardına bu sahne gösterildi. Prens Charles çok acaip so- ğukkanh olduğu için mi? Bu sorunun yanıtı hem evet, hem evet. Soğukkanlılık Ingilizler için sınıfsal birözellik. Sınıf yüksel- dikçe soğukkanlıhk artıyor, sınıf düştükçe azahyor. Duru- mu Türkiye ile karşılaştı- rmayın. Bizde soğukkanhlık yoktur. Sınıf isteryüksek, ister düşük olsun. Prens Charles bir de meğer- se, ünlü SAS komandolan ta- rafından yetiştirilmiş. Zaten kraliyet ailesinin önde gelen üyeleri, yaşamlannın bir aşa- masında mutlaka askeri bir eğitimden geçiriür. Prens Charles da öyle. SAS koman- dolan gerçek mermiler kulla- narak, etrafa ateş ederek, at- layıp sıçrayarak bir terörist ey- lemi kimbilir kaç kere can- landırmışlardır. O da öğren- miş. Hadi diyelim ki Prens Char- les'dan dünyada bir tane var. Ona bir şey olursa Ingilizlerin hayatı kayar. Onun için iyi eğitmişler soğukkanlılık konu- sunda. Ama ya halka ne diye- ceğiz? Ingiliz denilince akla ne- den soğukkanlılık geüyor? İngiüzlerinki soğukkanlılık ile ağırkanlılık arasında bir yerde. İklimden midir nedir? Ilıman bir iklimde sinir herhal- de kolay bozulmuyor. Yazı yaza, kışı kışa benzemeyen, her zaman orta yolcu bir iklimde atlıklar bir İcere doğada yok. İnsanda nereden olacak? Ancak Ingilizlerin tümü için geçerli bir formül değil de sayı- lmaz bu genelleme. Sınıf basa- maklannda aşağı katlara doğ- ru inildikçe ağızlar bozulmaya, küfürler edilmeye, bütün bastınlmış ırkçı ve maço duy- gular ortahğa dökülmeye baş- lar. Siyahlara saldıranlar, pub- larda kavga çıkartanlar, maç- larda karmaşa çıkartanlar, so- kaklara dökülüp poüsle iüşip kakışanlar onlardır. Onlar da tngiliz. Orta sınıf tngiliz, tutuk olmak zorunda sayar kendisi- ni. Duygulannı belli etmemek, yaygara koparmamak. gürül- tüsüz ve sakin bir ifade. Akde- nizi gidip görenlerin ise ahlakı bozuluyor. Manastır,mülteci sığmağı olclıı6O'lı yıllarda Stockholm'ün göbeğindeki birparktaki tarihi meşeler kesilmek istenince bü- yûk olay çıkmış. Ağaçlara el ele tutuşarak sanlan gençleri atlı polis coplamış. dağıtmaya çalışmış. Şimdi 30 yıl önce ora- dan geçerken bütün görkemiy- le dimdik duran ağaçlan gö- renler, o günü anımsıyorlar. Bireyler bir araya gelmiş, doğ- ruyusavunmuşlardı. Ne"kunı- ludüzen bozulmuş" ne de "anar- şi yaratılmıştı." Bosna-Hersek'teki trajedi artık "Hırisriyan Avrupairnm, ıMüskman Avrupalı") ı anlama- ması" konumunu aşu. Bal gibi anhyor sokaktaki insan iki adım ötesinde işlenen insanlık suçunun nedenlerini ve görü- yor kimlerin katil olduğunu. Ne var ki üst düzeydeki beyler her bir araya geüp kurusıkı atıp tuttuklannda değişen hiç- bir şey olmadığı için sokaktaki insan kendini çaresiz hissedi- yor. Oysa işe bir yerden başla- mak gerek. Buradan iki örnek: Rahibe Mariaıme, işe kendi manastın- ndan başladı. Hakkmda yurtdışı edilme karan olan, böyle durumda Kosova'ya STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN gönderilip Sırp ordusunda as- kerlik yapmak tehlikesiyle karşılaşacak olan Arnavut mültecileri, benzer durumdaki Irakh ve Iranlı Kürtleri ma- nasunnda saklıyor. Polis bir kez baskın yaptı, saklanan- lann bir kısmını götürdü. Ikinci örnek, geçen hafta so- nundan. Stockholm'deki kili- selerden birinin bölgesindeki iki kadm, "hemen şimdi" diye- rek Bosnalılar için kışlık gjysi ve ayakkabı toplama kampan- yası açtı. İşin ilginç yanı bu yardımın yalnızca pazar günü 6 saatte olmasıydı. Çünkü er- tesi gün, 24 metre uzunluğun- daki özel bir kamyon Bosna'- ya doğru yola çıkacaktı bile. 6 saatte 5 bin çuval toplandı! Çuvallar şu anda yolda. Belki vanr, belki Sırplar el koyar; bi- lemeyiz. Ama tek bir çocuğun soğuktan korunması, her şeye değer... P E N PEN YAZARLAR DERNEĞİ'NİN 1993-1994 ÖDÜLÜ "DÜŞÛNCE ÖZGÜRLÜĞÜ VEIAİKMJK" 1.1991de Nâzım Hikmet'in 90. doğum yılı nedenıyle "Düşünce Suçu ve Türkiye'de Dûşûnce Suçlan", 1992de Sabahattin Eyuboğlu nun 10. ölüm yılı nedeniyle "Deneme" konulu yanşma açan PEN Yazarlar Derneği, 2 Temmuz 1993 günü Sıvas'ta devlet güçlerinin gözû önünde Ortacağ ateşinde yakılan 37 yazar, sanatçı ve aydının anısını yaşat- mak amacıyla "Dûşûnce özgürlüğü ve Laiklik" konulu bir yanşma düzenlemiştir. 2. Yanşma, PEN Yazarlar Demeği'nin "ödüller Yönetmeliği"nde öngörûlen kişiler (Demeğın Yönetim, Denetim, Onur Kurulları üyeleri) ile Seçiciler Kurulu üyeleri dışında herkese açıktır. 3. Yarışmaya, çift aralıklı daktiloyla yazılmış en az 30 sayfalık incele- me ve araşbrmalarla katılımr. Katılanlar. 5 kopya olarak derneğe gön- derecekleri ya da elden verecekleri çalışmalanna, kısa yaşamöyküle- rini, adreslerinı ve birfotoğraflarını eklerler. 4. Yanşmaya bireysel çalışmalarla katılınabileceği gibi, birden çok kişi ortak çalışma ürünü yapıtlarla da katılabilirler. 5.15 Mayıs 1994'ten sonra gönderilen ya da bırakılan çalışmalar değerlendirmeye alınmaz. 6. Seçtciler Kurulu Prof. Dr. Bedia Akarsu, Prof. Dr. Cem Eroğul, Vedat Günyol, Alpay Kabacalı, Prof. Dr. Zafer Üskül'den oluşmaktadır. 7. Seçiciler Kurulu, ödülû bir tek çalışmaya verebıleceğı gibi ödülün iki çalışma arasında paylaştırılması yolunda da karar alabilir. Gerekli görûrse, sayısı ûçü geçmemek üzere "Mansiyon" venlmesmi de ka- rarlaştırabilir. 8. Seçiciler Kurulu karan,toplantnınertesi günü PEN Yazarlar Der- neği'nce basına açıklanır; kazanana ya da kazananlara da mektupla bildirilir. 9. ödül, Temmuz 1994'te düzenlenecek törende verilecektir. 10. Birincilik ödülü'nû kazanan ya da kazananlara "Ödül Belgesi" ve "ödül Plaketi" ile 5.000.000 TL tutarında "Rüştü Koray özel ödülü" verilecektir. Birinci ya da bınnciler, ayrıca, Nâzım Hikmet Vakfı'nın Foça'daki Ferit Oğuz Bayır Dinlenme Evi'nde bir hafta süreyle konuk edilecektir. CUMHURBAŞKANIGAZİ M.KEMAL PAŞA'NIN SONBAHAR GEZİLERİ Nuri Onat (Yayına hazırlayan) 30.000 (KDVıçinde) Çağdaş Yaymları Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İstanbul ödemeli gönderihnez BütünÂlmanlar faşistdeğildiÜnlü yönetmen Steven Spielberg, insan yiyen köpek balıklanndan. E.T. 'yle İndiana Jones'tan ve Dinozarlar'- dan sonra Almanlara kendi tarihlerini anlatmaya karar verdi. Siyah-beyaz çektiği ve gerçek bir olaydan esinlendi- ği "Schindİer'in Listesi". 3 martta Ber- lin'de vizyona girecek. Şimdiden dört gözle beklenen filmde, Oskar Schind- ler adındaki Alman sanayicinin İkinci Dünya Savaşı yıllannda Yahudileri nasıl kendi inisiyatifiyle gaz ocakla- nndan kurtardığı anlatıhyor. Oskar'a birçok dalda aday gösteril- mesi beklenen film Hollywood stüd- yolannda çekilmeden önce Oskar Schindler adı Almanya için E.T. kadar yabancıydı. Nazi döneminin belgeleri- ni tarayıp Almanlann hepsinin faşist olmadığını kanıtlamaya çalışan tarih- çiler de nasıl olmuşsa Schindler'i tozlu raflardan bulup çıkaramamışlardı. Filmin öyküsü, Avustralyalı yazar Thomas KenealJy'nın 1980lerin başı- nda yazdığı kitaba dayanıyor. Alman sanayici Oskar Schindler, 1939 yılının sonbahannda Hitler ordularınca işgal edilmiş olan Polonya'nın Krakau ken- tine yerleşiyor. Maceraa bir adam. Klasik Alman meziyetlerini kişiliğinde banndırmayan, hayattaki bâşansını disiplinli çalışmaya değil rüşvete, kumara ve dolandıncılığa borçlu. Ama Oskar Schidler'in içki-kadın- kumar üçgeninde pek göze çarpma- yan bir meziyeti var ki Hitler faşizmin- de onu kaçınılmaz olarak "muhalifler" safına katıyor: Acıma duygusu. Disip- lin, çalışkanlık, yurtseverlik, ka- rarlılık, sertlik ve cesaret gibi meziyet- leriyle övünenler bunlan kolaylıkla Führer'in emrine sunarken insani aa- ma duygusu Schindler'i, Yahudi soykınmına seyirci kalmamaya itiyor. Schindler 1939'da geldiği Krakau'- da bir emaye fabrikası kuruyor ve za- manın en ucuz işgücü durumundakı Polonyalı Yahudileri istihdam ediyor. BERLİN cekleri odada duş deliklerinden su ye- nevlerinde basılan ve "anti faşist dire- DtLEK ZAPTÇIOĞLU 1943 yılının mart ayında Krakau'daki Yahudi gettosu dağıübyor ve hayatta kalanlar toplama kampına sevk edili- yorlar. SS komutanlanyla rüşvet İcarşılığı anlaşan Schindler, fabrika- sındaki Yahudi işciler için burada özel bir kamp kurma izni alıyor. Ancak 1944 sonlannda bu kamp da dağıtılı- yor ve bütün Yahudiierin Auschwitz'e gönderilmeleri emrediliyor. Filmden bir sahne: Auschvvitz imha kampında kadın, çoluk çocuk çınlçıplak soydurulmuş, "duş yapma- ya" gönderilmektedir. Birazdan gire- nne gaz çıkacağını bilen insanlar haykınr: "Dunın yapmaym, biz Schindkr'in Yahudi"leri>iz!" Gaz odasında dolaşan kamera bize biraz- dan korkunç sahneler gösterecek diye beklerken duşlar çalışır ve insanlar ıslanmaya başlar. Gaz değil sudur akan. "Schindler'in Listesi"ndeki 1300 isim, muhasebecisı tzak Stern tarafı- ndan tamamen akıldan haarlanmış. Avrupa'da 6 milyon Yahudi katledi- lirken kurtulan bu 1300 kişiden çoğu sonra İsrail'e yerleşmişler. Schindler, 1974'de Franİcfurt'ta yapayalnız ve yoksulluk içinde öbnüş. Onu Kudüs'- teki Katolik Mezarbğı'na gömen İsra- illiler, Musevi olmadıklan halde Ya- hudi soykınmına karşı çıkmış olan "36 BUge"nin adını verdikleri anıtlar- dan birini Schindler'e ayırmışlar. Almanya'da hiçbir sokak Oskar Schindler'in adını taşımıyor; okul ki- taplan ondan söz etmiyor; sol yayı- nişi" anlatan yayınlarda Schindler adı yok. Haftabk "Die Zeit" geçen haftaki nüshasında u HoUywood Alman tarihi- ne tsık tutarken biz ne yapıyoruz" diye soruyor ve yanıtı kendişi veriyordu: Evet, Hitler faşizmini ve İkinci Dünya Savaşı'nı konu alan yığınla fılm çevril- mişti. Ama çoğu, Almanlan* kandınlmış, aldanmış ve sonunda fe-' laketini kendisi hazırlamış "kurban-, 1 lar" olarak gösteriyordu. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ünlü "Alman mucizesf'nj gerçekleşti- rerek yeniden dünyanın ileri sanayi üU kelerinden biri haline~gelen Alman-' lann, Yahudi soykınmına ağıt yaka- cak zamanı olmamışü. Spielberg'in filmi şimdiden gişe re- korlan kırmaya aday. Ama Dinozor-' lar'dan çok iş yapması beklenmiyor,' konu "agu 1 " diye herhalde. Hatta konu kimi sinema sahibine öyle ağır. gelmiş ki filmi ısmarlamamış. ' HOSOKAVVA'NIN YÜZÜ GÜLDÜ - Japon>a'da gem, riaşuaKan Morihiro Hosoka^a'nın koltuğunu bir an için tehlikeye düşûren siyasi rcform paketi uzun süren tartışmalar sonunda onaylandı. Reform pakefinde hükümete özellikle ekonomide güçlü müdahalelerde bulunma >et- kisâ veriliyor. Reformlara karşı olan bir grup kör gösterici, parlamento önünde. (REUTER) DetnokrasininnaylonlanPolitika aşktır. Seçmen ile se- çilenin aşklannın kesiştiği yer- dedir demokrasi. Karşıhküdır aşk. Çıkarlar besler büyütür aşkı. Demokrasilerde çözümler de tükenmez, aşklar da. Çokluktur, çeşnidir demok- rasi. Daha çok çeşnilemeü, daha çok çoklamalı. Gerçi aynı anda birden fazla partiye üye olmalara sıkça rastlanıyor, ama bunu bir gelenek haline getir- meli, gizlilikten kurtanp gide- rek herkesin her partiye üye ol- ması olanağı sağlanmalı. De- mokrasilerde ölülere de söz ve- rilmeli, dinlenmelidir. Partilerin ölüleri de üye yapmalan gizli- likten çıkanhp bir gelenek hali- ne getirildiğinde demokrasi daha bir sağlamlaştınlmış ola- caktır. Sevmek zordur; duyarhlık is- ter. bilgi gerektirir. Sevmesini bilemeyince halk, politikacılan "kötü aşıklık"la suçlama hakkı doğar mı? Bir yüce aşk yarata- mamanın suçlusu halk mıdır? "Bir kez yanılabilir, ama ikinci kez aynı yanlışı yaparsa, suclu MADRID ALİ KIŞLAK halktır" diyor Komünist Partisi lideri Julio Anguita. Julio'ya göre İspanyol halkı on küsur seneden beri komünistlere değil de Felipe'nin sosyaüstlerine oy vermekle suçlu durumuna dü- şüyorlar. Mart sonunda Sosyalist İşçi Partisi'nin kongresi var. Felipo GonzaJez, yirmi yıldır tartışı- lmaz lider. Lider belli de, kong- re İspanya'nın, sosyalizmin ne- resinde olduğunu belirleyecek. Yenilikçiler kazanırsa sosya- lizm daha bir yenilenip günü- müze uydurulacak. Guerracı- lar'ın kazanması zor: sosyalist değerlerin "yumuşadtğı" bir dö- nemden geçiyor tarih. Mart kongresi, Yenilikçi-Guerracı seçimi demek. Seçim üye de- Başkasımn derdinde keyifyakalaıııakKoşun, koşun! Kavga çıku! Herkes hemen elindeki işi bırakıp heyecanla çığırtkanın yanına koşar. Olay yerine vanldığında duygular do- ruk noktaya ulaşır. iki insanın kıyasıya birbirini dövmesi büyük bir ilgiyle izle- nir. "Yapmaym, eöneyin" diyen bir iki kişi dışında, ötekiler kendilerini bedava boks maçı izliyormuş gibi duyumsar. Gözler hiçbir aynntıyı kaçırmamak için iyice açılır. Gecikenler önce gelenlere "N'otaıuş" diye sorar. Bir şey bilenler. bir otorite havasına gınp bire bin kata- rak anlatırlar; kesinlikle kendi yorum- lannı, eklemeyi unutmazlar. Kimin hakh olduğu ve kimin daha "profesyo- nelce" dövüştüğü konusunda -bahse gi- rilmese de- hararetli tartışmalar yapılır. Kan revan içindeki dövüşçüler iyice MOSKOVA halsızleşınce kavgayı aralama rolündekıler aktifleşme karan alı- rlar. Araya girip savaşı durdururlar. Küfürler ve tehditlerle geri çekil- me aşaması başlar. Şu artık son fasıldır. Ve iz- leyiciler heyecanlannı yitirmek üzeredir. Ya- vaş yavaş dağılmaktan başka çare kal- mamışür. Kimse yüksek sesle açıklamasa da çıkan kavga ve dökülen kan, izleyici kit- lenin hoşuna gitmiştir. Vücutlannı bir heyecan dalgası sarmış, mıymıntılıklan- ndan sıynlmışlardır. Konuşacak ve daha sonra anlatacak bir konu çıkmıştır. Kendilerini dövüşenlerin yeri- ne koyup fantazilerini geliştirmişlerdir. HAKAN AKSAY Kavgayı sönümlenme aşamasında aralayan- lar, BMÖ banş temsil- cisi gibidirler artık. Olay yerini kan için- de terk edenlerin du- rumunu, ruh halini yakından duyumsa- yanlann, onlar için üzülenlerin sayısı par- makla sayılacak kadar azdır. Başkalannın düştüğü zor durum, ço- ğunluk açısından ilginç sahnelerin doğmasına yol açtığı için sevinç ya- ratmıştır. Birinin üzüntüsü, ötekinin mutsuzluğunda coşkulu bir çıkışa dö- nüşmüştür. Günlük yaşam sıkıcıdır gerçekten. Ekmek kavgası, iş ortamı, trafik karga- şası, çevre kirliliği, akmayan sular, ısı- nmayan havalar, kan dırdın, çocuk gü- rültüsü derken, yaşam canlılığını yitirir; sürgün cezasmı andınr. Hele son za- manlarda hızla yükselen enflasyon, fı- yat artışlan. alım gücü giderek düşen gelirler düşünülecek olursa. Üstelik elindeki olanaklan kullanarak kendini ve çevresindekileri mutlu etmeyi dene- yenlerin, hoş söyleşilerle zaman geçi- rebilenlerin, hele hele yaşamında si- nemaya, tiyatroya, gezmeye, spora yer verenlerin sayısmın son derece az oldu- ğu göz önüne alınacak olursa. İyilik, dürüstlük, vicdan gibi ahlaki kavramlar üzerine bin yıllardan beri sayısız tanımlama yapılmıştır. Bunlar- dan biri de herhalde kendisini baş- kasımn yerine koymayı, onun sevinç ve üzüntüsüne ortak olmayı başarabilme sanatı olsa gerektir. mek. delege demek. Kongre dö-; nemlerinde. gerçek olmayan,! yapay-naylon delegeler-türeyi-i veriyor. Halkının genellikle tanmla uğraştığı Leon bölgesinde 1000 küsur köylü bir gün Sosyalist Partfnin Genel Sekreteri Başbakan Felipe Gonzalez'den "Sevgili Yoldaş" diye başlayan birer mektup alınca. önce "şaka" sandılar. Durup durur- ken nereden Felipenin yoldaşı oluyorlardı ki... Ama, kısa sü- rede mektubun şaka değil ger- çek olduğu anlaşıldı. "Leon Çiftçiteri Birliği" sendikası tut- muş tüm üyelerini, üyelerin ana babalan çocuklan kardeşleri ile birlikte hep beraber Sosyalist Parti'ye üye kaydedivermiş. Değişik siyasi görüşten çiftçile- rin üyeükleriyle birgecede "çok- sesliÛk" sağlanıvermiş. Partınin yönetimi, birkaç üye dışında tüm yeni üyelerin üye- liklerini askıya aldı. Ne kadar naylon ne kadar has Hint ku- maşı olduklan inceleniyor. Naylondan olduklan için bir kısmına da ulaşılamıyor; adres- ler hayali, postaa hayali delege- yi bulamıyor. Naylon delegeler önümüzdeki kongrede oy kul- lanamayacaklar. Sendika yö-\ neticilerinin olayı örtbas etıaek. için naylon delegelere "naylon ohnadıklarmı" kendi nzalan ile üye olduklannı söylemeleri için para teklif ettikleri söyleniyor. Bazı olaylar bazı ülkelerde "normal" karşılanır da başka ülkelerde "olamaz" gibi gehr. Üyelere fıyat bicilmesi de de- mokrasi yolunda hayli ilerlemiş İspanya"da biraz şaşırttı beni. "Bazen bizde delegenin oyu rakı şişesinden geçer. Sizde nasıldır?" Sosyalist Parti'den Maria Antonia, "Bizde belli bir şişe yok" diyor. "Gerçi her kongre öncesi böyle küçük olay- lar ortaya çıkıyor ama genelde üyeler, ideolojileri doğnıltusun- da ov verirler." Parlez-Vous Francais:Fransızca konusur musunuz? FRANSIZCA DİL KURSLARI Kurs başlangıç tarihi: 7 Şubat1994 Kayıtlar ve Test: 31 Ocak - 5 Şubat 1994 (Gün boyunca) Saat: 09.30- 18.00Arası IEFIISTANBLL FR^NSIZ KULTlıR MERKEZl . ISSTITLT D ETl DES FRA\ÇMSE<İ D ISTASBLL Istiklal Cad. No* Taksim Tol: 252 02 62 BEYKOZ 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ 1993,323 Davacı Mümtaz Yeşil vekili müvekkilinin davalı eşi Dudu Yeşil aleyhine daha önce boşanma davası açüğını, davanınretlesonuçian- dığıru. bu karann kesinleştiğı tarihten itibaren 3 yıllık sürenin geçtiği- ni, müşterek hayatın yeniden tesisedilemediğiniıddia ile MK 134 son maddesi gereğince taraflann boşanmalanna karar verilmesini iste- miştir. Davalının bildirilen Kiraz ilçesi, Gedik köyii adresine çıkanlan tebligat bila tebliğ iade edilmiş. yapılan adres tahkikatı da sonuç ver- medığınden davalı Dudu Yeşil mahkememızde yapılacak 28 3.1994 günü saat 9.30"da bizzat hazır bulunmadığı ya da bir vekille temsil edimediği takdırde yargılamanın yokluğunda yapılarak karar verile- ceği ilanen tebliğ olunur. 25.1.1994 Basm:1132 ANTALYA ASLİYE 3. HUKUK MAHKEMESİ 1992 710 1993,870 Davacı vekili. verdiği dilekçeyle davalılar Mustafa Arslan ve İbra- hım Ethem Sek aleyhine toplam 6.300 000 lıra alacak davası açmış olup. davalı Mustafa Arslan'ın bildirilen adresine tebliğ yapılamamış ve gerekli araştırmalar sonucunda da adresi tesbit edilemedığinden gazete ilaru ile duruşma günü tebliğ edilmiş, Davacının davasının kabulüne ve 3.450.000 liranın 10.8.1991 tari- hinden itibaren %54 iskonto faizi, 2.85O.OOO liranın 10 9 1991 tari- hinden itibaren %54 iskonto faizi ile birlikte davalılardan alınıp davacıya verilmesine karar verildığinden: Işbu karar adına tebligat yapılamayan davalı Mustafa Arslan'a ilanen tebliğ olunur. 13.1.1994 Basm:45530 İLAN ANTALYA 6. ASLİY E HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1993694 Davacı SS. Akdenız Küçük Sanayi Sitesi Yapı Koop. Vekili Av. Salih Pınar tarafından verilen dava dilekçesinde; Antalya Mer- kez Duraliler köyünde kain ve tapunun 2593 parsel nosunda kayıtlı bulunan taşınmazın kooperaüfe bedelı mukabilinde temin ve teslim edildiğini. kooperatifin bu arsasına davalının vaki haksız tecavüz ve müdahalesinin, el atmanın önlenmesine, haksız tecavüz ve mûdahale ile japılan kaçak ruhsatsız ve mûdahale ile yapdan kaçak ruhsatsız gecekondu bina. duvar, çit. subasman ve sair muhtesatlann kalinc. ağaç bıtki vesair suç evratlannda sökülmesine, muarazanın gideril- mesine. yargılama masraflan ile ücreti vekaleün karşı yanlara tahmı- lıne karar verilmesini talep eden işbu dava dilekçesi davalı Ali Boz- kur'un Duraliler Ünsal Mah. Bila Sokak-Antalya adresine tebüğe verilmiş olup bu adresinde tebliğ edilemediği gibi yapünlan zabıta araştırmasında adresi tesbit edilemediğirKİen ilanen tebliğine karar verilmiş olduğundan. Davalı Ali Bozkurta. ışbu dava dilekçesi \erine kaim olmak üzere ilanen tebliğine, davalının bırakıldığı 9.2.1994 günü satt 9.55"teki du- ruşmaya bizzat gelmesi veva kendisini bir vekille temsil ettirmediği takdirde yargılamava yokluğunda devam edilip karar verileceği (HUMK.nun 509. md. gereğince) hususu ilanen tebliğ olunur. 13.1. 1994 Basm:45532 İLAN ÇARDAK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ 199070 Davacı Çardak Mal Müdürlüğü tarafından davalılar Çardak'- tan Necip Şen, Şerife Tomnıkçu, Kerim Şen, Hanife Kökcü. Şerif Karakan, Sevim Şen. Mazlum Şen, Hüseyin Şen, Mesut Şen, Musta- fa Apatay, Remziye Orhan. Sevim Ay, Sabri Apatay, Fikret Apatay, Mustafa Şen, Ayşe Şen alevhine açtığı aleceel koymadavasının mah- kememizde yapılan açık duruşması sırasında verilen ara karan gere- ğince: Davalılann adresleri Çardak Saray Mahallesi olarak bildirilmiş ise de tüm aramalara rağmen adı geçenlerin adresteri tesbit edilememiş ve adı geçenlere tebligat vapılamamış olduğundan ilanen tebliğine karar verilmiştir. Davalıiann Çardak Aslive Hukuk Mahkemesi duruşma salonun- da 7.4.1994 günü saat 09'da yapılacak olan duruşmaya bizzat gelme- leri veya vekil göndermeleri. delillerini ibraz etmeleri aksi halde HUMK.nun 509 ve 510. maddeleri gereğince yokluklannda duruş- ma yapıbp karar verileceği ilanen tebliğ olunur. Basın: 45535 İST. 1. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1992 111 Vasıyetname Mahkememizde açılan Müteveffa Fatma Naciye Gencan'a ait Beşiktasö. Noterliği'ndetevdi edilmiş bulunan 19.4.1993tarih, 11694 yevmiye sayılı el yaab vasiyetnamesinin aynen tenfızine dair karar mahkememizce 14.7.1993 tarihinde verilmiş olup, adresi bilinmeyen ve ilanen celbine karar verilen mirasçı tsmail Hakkı ve Lütfiye'den olma Fevziye, Fahriye ve Mustafa'dan olma Saüha Sıdıka Akçay'a, Fahriye ve Mustafa'dan olma Fahamettin Akçay'a iş bu karar tebliğ yerine kaim olmak üzere ve duruşmanın 4.3.1994 günü saat 10'a mu- allak olduğu ilanen tebliğ olunur. 27.1.1994 Basm:1177 Tunusgüneşi insanıniçine doğarFrankfurt Havaalanı'na iniş yaptığımız sırada pilot nedense dışandaki hava ile ilgili bilgi verme gereğini hissetti ve yolcu- lann tamamından homurtuyla kanşık bir yakınma sesi yüksel- mesine yol açtı. Hava 5 dere- ceydi. Tunus'un Manastır Havaa- lanf ndan aynldığımızda. arka- mızda taze bir bahar havası bıraktığımızı hepimiz biliyor- duk. Ama henüz gözlerimiz gü- neşsizliğe alışmaya haar değil- di. Mavi-yeşil Tunus'un renkle- rinin ne denli berrak olduğunu. gri-kahverengi Almanya'ya döndüğümüzde anlayabildik tam olarak. Tunus dönüşü Almanya"da Noel hazırlıklan son hızıyla de- vam ediyordu. Hayatın genel renksizliği içerisinde insancık- lar kendilerini zorluyorlardı se- vinçli olabilmek için. Ama bu başdöndürücü hare- ket ve tüketim furyası ağızda bir "zoriama" tadı bırakıyor. Oysa Tunus'ta ne yılbaşı kut- laması vardı ne de Noel. Aralık başında sokaklar süslü değildi, insanlann coşkulu olması için özel bir sebep yoktu. Öyleyse nasıl oluyordu da etraf renk do- luydu? Şöyle bir şey: Hammamet'- ten başkent Tunus"a giden dol- muşu beklerken kahyayla ah- bap oluveriyoruz. Tunus'un çarşısında pazarlık ettiğimiz dükkanın bizim gibi müşterisi olan Arap şarkıcı bizi cumartesi akşamki galasına davet ediyor ayaküstü. Dönüşte aynı kahya bu sefer Tunus'ta karşımıza çıkıyor. Bi- zi doğru dolmuşa kadar götü- rüp el ediyor. Hammamet'ten 15 kilometre uzaklıktaki Na- beul'a gitmek için Macar yapı- mı Ikarus belediye otobüsüne biniyoruz. İstanbul'daki eski MAINZ ZEYNEP ÇAĞLAYAN troleybüs usulü. arkada biletçi duruyor. Hammamet'te hep aynı kö- şede aynı trafik polisleri bekli- yor. Bir motosikletliyi durdur- muşlar. ceza yazacaklar. Moto- sikletli hem kıkırdıyor hem de "ValIahi-vaUahi diyor polise. Polis de kahkahalar atıyor, kafa sallıyor. Biz de karşılanna geçip gülüyoruz. Biliyorum, polis her yerde polistir. Ama Alman polisiyle ceza yazma anında şakalaşmayı denediniz mi hiç? İnsanın içine kadife gibi yu- muşak bir his yayan bir bağ var sokakta yanımdan geçen ya- banayla benim aramda. tnsan- lar birbirlerine görünmez iplik- lerle bağlanmışlar, birbirlerin- den kaçmıyorlar, zoriama yok gülüşlerinde. Hammamet'te, Akdeniz'e yaslanmış surlarla çevrili "Me- dtoa"da Tunus usulü pizza dihv mimi. yanıma sokulan bir ço- cukla paylaşıyorum. Ağabeyi beliriyor derken yanımızda, pü- rüzsüz bir Fransızcayla özür di- liyor kardeşi adına. Cin gibi bakıyor beriki ağabeyi konuş- tukça. "Seni Almanya'ya götü- reyim yanımda" diyorum küçü- ğe. "Almanya'yı görmedim, ama oralarda yaşamak istemez- dim" diyor 12 yaşındaki ağabe- yi. "Neden" diye soruyorum, yanıtıbilmiyormuşumgibi."Bu- rada güneş var, insanlar rahat. Almanya'da her şey soğuk ola- cakmış gibi geüyor bana" diyor. Ne kadar hakh olduğunu ona anlatmama imkan var mı?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear