23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 14OCAK1994CUMA 12 DUNYADAN UyuşturucuJ Bugünlerde üzerinde en çok • durulan konulardan biri uyuş- j turucu kullanımının yasal- laştmlıp yasallaşünlmaması. Kullanımı yasallaştınlırsa, uyuşturucu bağımlılannjn • sayısında azalma olur mu? ' Yoksa suç olarak mı kalmalı? Yasallaştınlması düşüncesi, Ti- p mes ve Economist gjbi dergiler- » den destek buluyor. Tabii ki J eski hippiler, genç serserileri > saymaya bile gerek yok. Inde- • pendent gibi ıhmlı bir yayın or- ganı da yasallaştınlmasından ', yana. Hollandalılar 20 yılı • aşkın bir süredir, değişik bir sis- ', tem deniyor. Uyuşturucu taşı- • mak yasak ama kimse bunun için tutuklanmıyor, aynca uyuşturucu satışı yasak olsa bile, kahvelerde küçük miktar- larda uyuşturucunun alınıp satılmasına ses çıkanlmıyor. Uyuşturucunun serbest bırakı- Iması gerektiğini savunanlar, ] bu sistemin marihuana kul- . lanımını sıkıa hale getirdiğjni ve kullanım düzeyinin ABD'- nin yansı kadar olduğunu ileri sürüyor. fngiltere'nin de üze- , rinde durduğu çözüm bu. An- ' cak sistemin çalışabilmesi için, yasadışı bir satıcılar ağının ku- rulması gerekiyor. Hollanda çözümü ; Hollanda'nın getirdiği çö- 1 zûm, marihuananın, sırf birey- se! tüketim amaayla evde yetiş- tirilmesini de savunuyor. Böy- lece haftada, her birinin içınde 5 ! mg THC (uyuşturuculann te- mel bileşeni) bulunan 5 joint yapmaya yetecek miktarda üre- tim gerçekleştirilebilir, ki bu or- , talama bir kullanicı için yeterli- dir. Uyuşturucu Bagımlıhğı Çalışmalan Enstitüsü'ne göre, evde üretim, uyuşturucu tüketi- |mini iki kaüna çıkarabilir. An- ı cak. fazJa üretim aynı zamanda karaborsa satışlan yan yanya düşürebilir. Ne ki, bu basit önlem bile be- •raberinde yeni sorunlar getiri- yor. Diyelim. kontrol kalküğı- nda, birisi 400 gr'lık bir hasat elde ederse. rahathkla satıa ko- numuna yerleşebilir. Mersey Uyuşturucu Eğitim ve Bilgilendirme Merkezi'nin yönetidsi Pat O'Hare, "HoUan- da'daki sistenı oldukça pragma- tik ama politikacılarm çok hoşu- na gidiyor" diyor ve ekliyor: "Çiinkü, böylece uyuşturucu ko- nusunda yumuşanıadan bir şey yapıyormuş gibi görünecekler." Ingiltere'de de. yasağın kaldınlması için seslerini yük- seltenler var. Uyuşturucu Bağımlılığı Çalışmalan Ensitü- sü, uyuşturucu kullananlann. bunu gösteren bir kart taşıyıp. eczanelerden küçük miktarlar- da uyuşturucu alabileceği önerisinı getirdi. Ameri- kalı bir profesör de, herkesin uyuşturucu Uyuşturu- cuların yasallaştınlma sıyönündeki eğüim çeşitli uzmanları konununfarklı yönlerine ilişkin düşünmeye sevk ediyor. taşıyabilmesi, ancak, tıpkı al- kolle kumarda olduğu gibi, devletlerin kendilerine özgü dü- zenlemeler getirmesi öneri- sınde bulundu. ,-' Ancak, eninde sonun- *** da bütün bu J* J' tartışma- ^r ,* lann ucu, dev sigara şırketle- rıne da- yanıyor. Daha yasadışı uyuşturucu işine girmeden yığınla s o runla boğuşan şirket- lerin. bir kez izin çıktı mı. harekete geçmeleri kaçınılmaz görünüyor. Ancak, marihua- nanın yasallaşması halındc, bu işi, piyasada şimdi de bulunan satıcılann üstlen- mesi ge- rektiğini savu- rianlar da var. Pazardaki kontrolün önemli bir bölümü de verginin toplanmasını sağ- lamaya yönelik oiacak. Belki ekim için özel izin alınması ge- rckecek. Pazan sonunda. bü- yük şirketlerin kapatması kaçınılmaz görünüyor. Çünkü üretim maliyelinin son maliye- tin ancak küçük bir yüzdesini oluşturduğu yüksek vergili iş- lerde, rekabet fivatlanna fazla yer yoktur. Şimdiki sigara pa- zanna baktığınızda, bu rahatlı- kla anlaşılabilir. Independent Marihuanayı kim, kime, nasılsatacak? Uyuşturucunun yasallaştınlmasına ilişkin görüşler/karşı görüşler '' Yasal bir marihuana pazarım yürütücek olanlar eski satıcılar. Buinsanlar pazan anlıyor vegerektiği gibi hbmet ediyor. Bu adamlara izin verin, vergilendirin, uyuşturucu satışmın başka işlerden farkıkalmaz. Fiyatlar düşecek. Rekabet artacak. kaliteli malları satmayanlar ışin dışına itilecek ve „__ pazarbirkez yerleştimi, sıra büyük şirketlere gelecek." \ 1990'lara kadar tam bir toplumsal tabu oJan uyuşturucu kullanımının önüne geçflememesi, yasallaşma tartışmasının bile gündeme gelmesini sağladı. Geoffrey HowardSpink, reklam ajansı yöneticisi. ' Günümüz dünyasmda uyuşturucu, hippilerle ve rock 'n 'roll'a eş tutuluyor. Eğer pazar potansiyeliniarttırmak istiyorsanız, başka gruplan da çekmeniz gerekir. Markalarla hedeflenecek gençlik dışında, işadamlarına da seslentnek isteyeceksiniz, buyüzden de, uyuşturuıv kuüanan kişilerle Hgili imajı değiştirip, sakinleştirki yönünü vurgulamanız gerekecek." Julian Allason.pazarlamaa (uyuşturucu poromosyonuna karşı/. Uyuşturucu kullaıııınını azaltmak için bir önlem olarak görülen yasallaştırma. bir > andan da politikacılar için fazla çaba harcamadan eylem yapıvormuşeasına görünmenin bir yolu. Tarihilevicdanarasındakiiç savaşAlman yazar Hans Magnus Enzensberger yeni deneme kitabında verili değerlere gene karşı çıkarak, neo-nazi kaynakJı kentsel terör ile 'uzak' ülkelerdeki iç savaş arasındaki benzerlikleri bulmak peşinde Hans Magnus Enzensberger gerçekten kozmopolit bir ya- zar. Bununla tanımlanmak iste- nen uluslararası bir havaalanı bekleme salonundaki plastik kozmopolitlik değil. O kim ol- duğunu, ya da nereden geldiği- ni asla unutmuş değil. Ne ki, sa- vaş sonrası Almanya'nın iki ana kaynağından daima titiz- likle kaçmmış: Ulusal suç bata- ğmda narsistik ve dar görüşlü boğulma eğilimi ile yavan bir evrensel banş düşlemi. ' Ülkesi yazarlanna karşı güç- lü bir karşı koyuş içinde olduğu gibi, tüm dünyaya karşı da öy- le. Bu tutumuyla inatçı. rahat- sız edıcı sorular soruyor nar- sistleri, özellikle de Batfnın zenginliklerinin tadını çıkaran ve suçlu vicdanlanmıa kurtar- mak için bütün dünyaya ahlak dersleri \ermeye kalkjşanlan rahatsız eden sorular bunlar. Hitler gençliğinin bir parçası olarak ona bir suç uzmanı da denebilir. Son denemelen bir nitelikleri yansıtıyor. Genel çerçevesi açısından kozmopolit. ama dünyayı kurtarmaya kalkışmadan önce arka bahçemizi dü- zeltmemiz gerektiğini söylerken oku- yucuyu göklerden bir anda yere indiri- veriyor. Bir suç uzmanı olarak, iyi ni- yetli, evrensel ahlakçılann kendilerini soktuklan tuzaklar karşısında son de- rece uyanık. Avrupa sömürgeciliğinin bir mirası. 'her şeye kadir' baunın kö- tüye oiduğu kadar iyiye yönelik yete- nekleri konusundaki inatçı yanılsa- madır. Evrensel dayanışma. Sri Lan- ka'dan Saraybosna'ya kadar her yerde iyiyi yapmamızı gerektirdiği için, bunu başaramadığımız zamanlarda suçlu- luk duyanz. Dünyanın bir çok yerindeki şiddetli altüst oluşlann çözümlemesinden son- ra Enzensberger'in çıkardığı sonuç. önceliklerimizi iyice saptamamız ge- rektiği oluyor. Bu oldukça sağduyulu Kozmopolit bir aydın Hans Magnus Enzensberger 1929'da doğdu. On parmağında on hüner olan Enzensberger bir denemeci, oyun yazarı, şair >e romancıdır. Si> asal olaylar hakkında açık sö/lü demeçleriyle tanjnmıştır. 1940'larda kendilerini ulusun vicdanı olarak tanımlayan bir dizi özgürlükçü aydının kurduğu ünlii Gruppe 47'\e katıldıktan sonra tanındı. Üçüncü Reich'in çöküşünden sonra Federal Cumhuriyete ahlaki bir yapı, bir v icdan ve > cni bir cıkış noktası yarattılar. Enzensberger si\ asal arenav ı hiçbir zaman terketmediği için bu etkinlikte son derece önemli bir rol oynadı. Eian/TheEuropean bir görüş. Bu kitabm gerçek başansı, okura yepyeni bir görüş açısı vermesi, eleştirel bir bakış sağlaması, yerleşmiş düşüncelere meydan okuması. Kitabın ana düşüncesi, sokak- lanmızda sık sık ortaya çıkan şiddet -dazlaklar, sokak çeteleri, soyguncu- lar, vb.-ile Afrika, Asya, Güney Ame- rika ve başta eski Sovyetler Birliği ol- mak üzere, artık gittikçe artan bir şe- kilde Avrupa'yı kasıp kavuran iç sa- vaşlar arasında bir benzerlik olduğu. Rostock ya da Los Angeles'te olduğu- nu (TV araalığıyla) gördüğümüz şeye Enzensberger molekulaire Bürgerkri- eg, yani moleküler iç savaş adını veri- yor. Dazlaklann düşüncesizce bar- barhğıyla havaya uçurduklan bir sığınmacı evi daha geniş bir iç savaşın kanallannı hazırlıyor. Enzensberger'e göre bu savaş kaybedecek hiçbir şeyi olmayan birkaç yabanılın iç banşımızı kırmaya calışmasından kaynaklanı- yor. Karşı karşıya olduğumuz olgu, kentlerimizdeki sivil savaşlann daha büyük çapta bir savaşa dönüşecek ol- masının yanı sıra -"Gençler sivil sa- vaşın öncüleridir"-, bunun tümüyle yepyeni bir gelişme olduğu. Enzens- berger'in Rostock'ta olduğu gibi Kamboçya, Liberya ya da Kuzey İrlanda'daki şiddette dikkatini çeken nokta, bu şiddette idealizmin, hatta hemen hiçbir ülkünün yer almayışı. Enzensberger'e göre bu yeni kent gerillalan tıpkı Hollyvvood'un 'ram- bo'lan gibi "otistik" kişiler. Dile getir- dikleri her şey ikinci el ya da keyfi, tıpkı metrodaki grafıttiler gibi. Hitler ve Stalin taraftarlannın inandıklan bazı şeyler varken -bunlar korkunç olsa da-, çağdaş savaşçılar hiçbir şeye inanmayan umutsuzlardan oluşujor. Çağdaş iç savaşlann "kaybedenlerin kaybedenleri vurdukları bir çeteler sa- vaşı" olduğunu belirtiyor Enzensber- ger. Tüm iç savaşlann birbirinin aynı ol- madığı çok açık. Bosna ya da Gazze ya da Kamboçya'daki gibi bazı durum- larda, bir iç savaş olarak tanımlanması bile güç. Kamboçya'daki bir iç savaştı. ancak Kızıl Kmerler kısmen Batının müdahalesiyle artık önlenmiş durum- da. Yerel çete şiddetiyle bü>ük savaş- lar arasında bir karşılaştırma ya- pılmasının güçleştıren etkenlerden biri de, Enzensberger'in iç savaşlar. ayak- lanmalar. toplumsal huzursuzluk ve sokak suçu arasında belirgin aynm- laştırmalar yapmamış olması. Gazze'yi elealalım. Enzensberger'in tanımlamalan Gazze Şeridi'ndeki günlük yaşama mükemmelen uyuyor. Intifada arük kendini yok etmeye yönelik bir çete savaşına doğru yoz- laşmış durumda -iyimser bir bakışla 'iai'. Siyasal sorunlann siyasal olarak çözülmesi olanaksızlaşınca, kimlik si- yaseti iş başına geçer. Bunun içinde di- ğerini yok etmek için kendini yok et- mek de vardır. Kimlik siyaseti, bun- dan başka diktatörlerin de kendi mut- lak otoritelerini empoze etmek için kullandıklan bir yöntemdir. Slobodan MUoseviç bunun bir örneğidir. Tıpkı Saddam Hüseyin gibi. Tıpkı Pol Pot gibi. Ne ki, kimlik siyaseti umutsuz sa- vasçılannın çılgınca kendilerini kur- tarmaya çahştıklan Bosna ordusunu esinleyen ülkü değildir: Onlann siya- seti, düşmanlannın "otistik" siyasetin- den kesinlikle aynlmaktadır. Aynı saptama Burma'daki diktatörlüğe karşı savaşan ayaklanmacılar ya da Saddam'a direnen Kürtler için de ge- çerlidir. Günümüzün en önemli liberal düşü- nürlerinden biri olarak Enzensberger daima özgürlüğün savunuculanndan olarak kalacak. Rostock'a yönelik ilgisi yalnız övgüye değer değil. yaşamı boyunca barbarizmi tanıyan birinsan- dan beklememiz gereken bir ilgi. An- cak kültürel ya da coğrafi yakmlık ön- celiklerimizi seçmede ana ölçütler ol- duğu takdirde, ağaçlardan ormanı gö- rememe riskine de girmiş oluyoruz. Diktatörlüğe karşı savaş uluslararası bir davadır ve bazı diktatörler işlerini uzak ülkelerde de görseler diğerlerin- den daha tehlikelidırler. AMCARA/ANKA MÜSERREF HEKİMOĞLU Çağdaş Bir !••• Geçen hafta, Cumhurbaşkanlığı konuk ağırlama salo- nunda bir resmi kabul ile sona erdi. Kandil nedeni ile ko- nuklara içki sunulmuyor o akşam. Yorumlara, tartışmalara yol açan bir olay elbet. Kimi konuklar Demirel'in seçim dö- neminde kürsülerden seslenişini anımsıyor, "inananlara da ınanmayanlara dasaygıdan"söz etmesini... Kimi kişiler Çankaya Köşkü'nün Demirel'in evi olduğunu, konuklarını dilediği biçimde ağırlayacağını, kimileri de bu davranışın laik bir devletin Cumhurbaşkanı'na ters düştüğünü söylü- yor. içki vermemeyi içıne sındıremiyorsa son resmi kabul tarihinin kaydırılabileceğini öne sürenler de var, ama olay yaşanmış bulunuyor... Bu hafta da Kültür Bakanı Rkri Sağlar'ın Sheraton salon- larında düzenlediği bir toplantıyla başladı. SHP'li bakanı kutlamak gerekir. Herdaldan yüzlercekişi katıldı butoplan- tıya. Konuklar arasında SHP'li bakanlar, PM üyeleri de var, ama kalabalığın ağırlığını sanatçılar oluşturuyor. Toplantı- nın amacı bu, SHP Genel Başkanı Murat Karayaiçtn'dan yeni yılın ilk günlerinde sanat çevrelerine selam. Sıcak bir selam doğrusu. Genel Başkan ve sanatçılar eski dostlar gi- bi buluştular, umutlu söyleşileryaptılar. Neşesini, güleryüzünü yitirmeyen bir politikacı, insana umut veriyor doğrusu. Oysa SHP'de umudu kıran olaylar da yaşanıyor kaç gündür. Yaşatanlar açısından düşündü- rücü olaylar. Yerel seçimlerle ılgili tartışmalar çok doğal, olmaması yadırganır, demokrası çokseslılık demek, ama oylarla kesinleşen bir kararın gündemde kalması kime ya- rar sağlar! Parti içi iktidarı güçlendirme çabalarıyla partinin gücü yitirilmiyor mu acaba? Her neyse. Yanlışları, doğruları, soruların yanıtlarını ye- rel seçimler belirtecek. Benim sıze başka haberlerim var bugün. Yalnız müzikseverlerı değil, tüm okurlarımızı sevin- direcek haberler. Kültür Bakanı Fikrı Sağlar'ı kutluyorum yeniden. Ülkemiz açısından çok önemli bir projeye gösterdıği ılgi ve destek nedeniyle. Cumhuriyet'in 70. yılında Türk yorumları projesı belli bir aşamaya varmış bulunuyor. O projeden daha önce söz ettim okurlarıma. Müzik dalında büyük bir boşluğu dol- durma projesı bu. CSO'nun kaç yıllık geçmişi var, ama kim- lik kartı yok! Bir plağı, CD'sı yayınlanmadı şimdiye kadar. Çağdaş düzeyi uluslararası boyutlara varan sanatçılarımız var, yurtdışı konserlerınde beğeniliyor, güzel övgüler, eleştiriler alıyor, ama ancak konser verirlerse. Bırakalım dünyayı, halkımız da tanımıyor onları, ancak TV'de konser- leri yayınlanırsa varlıklarını öğrenıyor. Ama acı bir gerçek,. çoksesli müzığe yeterı kadar yer verilmiyor programlarda. Şimdi bir proje var gündemde. Türk yorumcularını tanıtma projesi. ilk aşama olumlu bir atılım nıteliğınde. Almanya'- nın ünlü tonmeisterleri Ankara'ya geldi. Gürer Ayfcal ABD - den, Ruşen Keleş Londradan koştu. CSO ve Ankara Oda Orkestrası eşlığınde müzik dünyasının büyük ustalarını seslendırdı Türk yorumcuları. Bach'ı, Mozart'ı, Beetho- ven'ı, Schubert'ı, Franck'ı Rahmaninofu, Elgar'ı ve Bar- tok'u Ayşegül Sanca'dan, Ayta Erduran'dan, Suna Kan'- dan dinleyecek muzıkseverler. Evrensel ustaları Türk yorumcular seslendırecek. Çağdaş bir selam verecek mü- zik dünyasına. Ayrıca çağdaş Türk bestecilerinın yapıtları çalınacak. Onları da tanıyacak müzik dünyası. ilk CD yayınlanmış bulunuyor. Ayşegül Sanca'dan Mo- zart'ın konçertosunu dinliyorum bu yazıyı yazarken. Kula- ğım da, yüreğım de okşanıyor. CSO Orkestrası'nı da tanı- mıyorum nerdeyse. Bu CD'lerle iyi bir kimlik kartına kavu- şuyor doğrusu, iyi değerlendirmelerinı dilerim. Yalnız CSO'nun değil, tum kuruluşların Kültür Bakanlığı'nın des- teğinı de iyi yorumlamak gerekiyor. Yeni kurulan Tanıtma Genel Müdürlüğü'nde çok olumlu boyutlara varabilir bu proje. Oiplomat kökenli genel müdür Daryal Baturbay'ın konuya ilgıyle eğileceğini umut ediyorum. Birkaç gerçeğin altını çizmek gerekiyor. Türkyorumcula- rın seslendırdiği CD'ler için Ankara'ya gelen Alman tonme- ısterler dallarında ünlü kişiler, ikisi de Suna Kan ve Gürer Aykal'ın takvimini öğrenmek ıstıyor, Alman radyolarında, Alman orkestralarıyla çalmaları öngörülüyor. Kuşkusuz öteki çalgıcılarımız da benzer önerıler alacak. Bir seslerv dırme olayıyla açılan kapılar genışleyebılır. Ancak projenin işlerlıği çok önemli. Duraklarsa belli olanaklar kaçabilir. Ayla Erduran'ın seslendireceğı Elgar Konçertosu birörnek buna. LondraFilarmoni veSenfonıOrkestralan'nıneşlığıy- le çalmak olanağı vardı. Kaynak sağlanamadığı için ger- çekleşmedi. Projenin tutarı da yalnız dört buçuk milyar. Az para değil, ama uyduruk projelere ödenen milyarlar yanın- da az kalır. Etkınlığı, kalıcılığı da çok önemli elbet. Dünyaya çağdaş bir selam, müzikseverlere değerli bir armağan Türk yorumculardan. Alan hoşlanır, veren onurlanır. Bir kravat, bir gümüş ya da halıdan daha anlamlı bence. Belki de duydunuz, değerli sanatçımız Idil Biretson yılla- rın en iyi Choptn yorumcusu olarak tanınıyor. Kocası Şefik Yüksel'in büyük özveriler, sonsuzçabalarlagerçekleştirdi- ği CD'ler dünyanın her yerinde, müzik merkezlerinde ilgiy- le aranıyor, satılıyor. O CD'lerden bir bölümünü de Akbank alıyor. Londra'da çalışan Şevket Sabancı da zarif bir kutu içinde Başbakan John Major ile Lady Thatcher'a armağan ediyor. ikisi deçok hoşlanıyor, teşekkür mektupları yazıyor. John Major ya da Lady Thatcher, Chopın'ı İdil Biret'ten din- lerken nelerdüşünüyor acaba? Başbakan Çiller Brüksel'e giderek Ayşegül Sarıca'nın seslendirdığı Mozart konçertosunu da götürseydi keşke... Saksafoncu Başkan Clinton da dinlerdi belki... BULMACA 1 2 3 4SOLDAN SAĞA: 1/ Gitann atası olan telli İspanyol çalgısı. 2/ Yu- nan mitolojisinde gökku- şağı tannçası ve tannla- nn habercisi... Omurgayı oluşturan kemiklerden her biri.3/ Gönül, yü- rek... Bitkilerde gaz ahş- verişine yarayan aralık- 6 lar. 4/ Fazla bön. ava- -, nak... Kripton elementi- nin simgesi. 5/ Top 8 mermisinin ucuna vidala- g nan ve mermi atıldıktan sonra patlamasıru sağlayan ayarlı kapak... Yan memnunluk belirten bir ünlem. 6/ Bir nota... Dinlen- mek için çalışmaya ara verme. 7/ Evin bölümü... Bir dernek ya da kuruluşun üyelerinin buluşmalan için aynlmış yer. 8/ Kişinin kendi bedensel ve ruhsal benÜğine karşı duyduğu aşın hayranlık. 9/ Evren. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Görüntülü telefon. 2/ Cerahat... Aüf Yıbnaz'ın yönettiği ve Tarık Akan'ın başrolde oynadığı bir fılm. 3/ Padişahlann, gönül al- mak ve ödüllendirmek için birine giydirdikleri değerli kaftan... Fasıla. 4/ Akıl... Tropikal bölgelerde yetişen ve nişastaca zengin yumru kökleri yiyecek olarak kullanılan bitki... Bir nota. 5/ Katmanlannda iç içe daireler bulunan billurlu kalker türü. 6/ Borsada belli miktardaki hisse senedini belirtmekte kullanılan işlem birimi... Tirsi balığı. 7/ Malezya halkına özgü bir tür öldü- rücü delilik... Bağıt. 8/ Haczamanı dişında Kâbe vediğer kutsal yerleri ziyaret etme... Ender. 9/ Sınır nişanı... Fasulye, pirinç, buğday gibi taneler kaynatıldığında oluşan koyu sıvı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear