22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
28 TEMMUZ1993 ÇARŞAMBA CUMHURİYET2 SAYFA KULTÜR İrlandalı grup U2, görsel gösterilere dönüşen konserlerinden medya temelinden yola çıkıp her şeyi sorguluyor Medyaya ve ırkçılığa karşı savaşta U2 Kultür Servisi- 'Bildi- ğin ber şey yanlış", "Her şeye inan", "Daha çok te- levizyon seyret"... U2 konserlerinde 15 metreyi aşan 3 duvara yerleşürü- miş bu sloganlar, grubun son dönemde geldiğı farkh aşamanın kavran- masına yarduncı oluyor. EvetU2, I993'e gelindi- ğınde ımaj bombardı- manıaa karşı yoğun bir mücadele başlatmış du- Fumda. Bu amaç uğruna Ifullanılan araçyine ımaj. 'İmaja karşı imaj.' İrlan- dalı dörtlü, düşmanı bir anlamda kendı silah- lanyla vurmak isıiyor . Vokalde Booo. gitarda The Edge, basta Adam Clayton ve batende Larry Mueüen'den olu- şan grup. bu anlayışla ge- çen aylarda düzenledik- leri "Zoorapa" konser turnesinde Avrupa'yı ayağa kaldırdı. 92 haziran aylannda başlayan turneilk başlar- da 'Zoo TV adını taşı- yordu. 10 bin kişilik sa- îonlar içın hazırlanan programlar, Amerika'ya gıdilmesiyle yerini bir anda büyûk stadyum konserlerine bıraktı. Konserlerdeki farklı anlayış hemen göze çarpıyordu. Bunlardan bıri Bono'nun, Detroit konseri sırasında telefon ede- rek 10 bın pizza ısmarlamasıydı. (Ancak pek ınandıncı gelmemiş ola- cak restoran yalnız 100 tane pizza gön- derdı). Bono bir başka konserde ise Beyaz Saray'a telefon ediyordu. Avru- pa ya dönüldüğünde grupla Ameri- ka'da uygulanan yönlemlerden farkh bir anlayışa gidılmesı ağırlık kazandı. Solingen'de 5 Türk'ün öldürülmesin- den 4 gün sonra gerçekleştirilen Mü- nih konserinde Bono, bu kez Kohl'u telefonla anyordu. "Zooropa" konserlerinin aksamaya yol açmadan yürüyebilmesi için çok özen gösterildi. Bu amaçla verilen 20 konser ıçin 75 metreük sahnenin hazır- lanması için tam 200 teknisyen çalıştı. 1200 tona yakın malzeme 52 TIR ta- rafından taşındı. Yalnız hoparlörferiri ağırlığı 30 tonu buluyordu. 20 teknis- yen stadlarda televizyon yayınlannın gerçekleştinlmesinden sorumluydu. 4 büyük ekran ve sahneye yerleştiril- mış onlarca ekrandan seyircilere gös- teri boyunca imaj bombardımanı su- nuldu. Vıdeo klipler, arşiv görüntüleri, statta görevli 9 kameraman tarafın- dan seyircilerle gerçekleştirilen anında söyleşiler, uydulardan elde edilen çe- şitli kanallardangörüntüler... Gösteri- ler boyunca perdelere kimi zaman Katolik haçlan, Nazi görüntüleri, Martin Luther King'in dıskurlan yansıdı. Tüm bunlan yöneten ise elin- de bir uzaktan kumanda aleti olan Bo- no'ydu. Bono, elindeki aletle seyircile- ri o kanaldan bu kanala gezıntı yap- tırdı. Eline kamera da alarak The Ed- ge'in önünde çekimler yapan Bono, bazen seyircileri ve kendini de filme aldı. Konserden çok görsel gösterilere dönüşen U2 konserlerinde politik söy- lemin yanı sıra teatral bir anlaüm da gözleniyor. Pohtik tavnn teatral söy- lemle birleştiği bu sahnelerde medya Konserlerinde politik söylemin yanısıra teatral anlatımm da gözlendiği U2, vokalde Bono, gitarda The Edge, basta Adam Gayton ve basta Adam Larry Muellen'den oiuşuyor. Grubun Amerika ve Avnıpa'daki 'Zoorapa" konserleri büyük ilgi topiadı. temelinden yola çıkılıp her şey sorgu- lanıyor. Rock pop yıldıa olmak da bunlardan biriydi. Sendeleye sendele- ye sahneye gelen Bono, aynen şu söz- leri söylüyordu. "Biliyonım ki siz rock starlarnı çok seviyorsunuz. Ben de bu yüzden sizleri kınnayıp bu kostümü giydim." Söz konusu olan kostüm. korkunç bir zevkle hazırlanmış kırmızı sırma işlemeli bir kostûmdür. Sahnedeki artık bir 'Mefisto'dur. Baş- hatırlatması üzerine Bono Mefisto şu cevabı veriyordu: "Bana koymaz. Ben para babası bir pop yıldızıynn" Evet I993'ün U2'su eski U2'dan çok farklı. İrlandalı grupta kökten bir değişim kolaylıkla gözlenebiliyor. A\- rupa'da son yıllarda yeniden gelişme gösteren ırkçı saldınlara karşı müca- dele, bugün U2'nun politik söyleminin çıkış noktasını oluşturuyor. Bu amaç- la konserler dışjnda da gösterilere piyasaya çıkan "Zoorapa" albümü- nün yapımcılığına da ortak olmuş. The Edge. Avrupa'nın bugün gelmiş olduğu aşamanın çok belirsiz olduğu- nu. ırkçılığın yeruden alevlenmesini çok tehlikeli bulduklannı söylüyor. Niteliklı rock müziğı yapmanın gittık- çe zorlaştığı günümüzde krizi atlat- mak için The Edge. çözümü teknoloji- de. müzikseverler ise U2'da görüyor. -Son albümünüz Zoorapa'mn hika- • 1993'teimaj bombardımanına karşı yoğun bir mücadele başlatan U2, bu amaç uğruna yine aynı aracı kullanıyor; 'İmaja karşı imaj'. Kökten bir değişimin kolaylıkla gözlendiği dörtlünün politik söyleminin çıkış noktası, ırkçı saldınlara karşı mücadele. langıandan günümüze Rock yıldızlanru temsıl eden, Mefisto, Bre- men'de sahneden bir taksi şirkeüni arayarak Kohl'u görmek için Bonn'a gitmek istediğini söylüyordu. şoförün Bremen-Bonn arasının 600 kilometre olduğunu ve taksi tutması durumunda bunun biraz pahalıya patlayacağını katılıp, ceşitli kampanyalan destekli- yorlar. Bu dcğışikliğın aşamalannı ve rock'ın bugünkü durumunu grubun gıtaristi The Edge (David Evans) Le Monde gazetesine anlatıyor. O sırada Bono, ırkçüık aleyhtan insanlarla soh- bet ettiği içın söyleşiye katılamamış. The Edge, aynı zamanda 5 temmuzda yesini anlatır nusmız? Albümün hazırlanmasıhda bir gö- rev dağıhmı yaptık. Çalışma biçimı göz önüne alındığında 'Achtung Baby'dekine yakın bir yöntem uygu- ladığımı söyleyebilirim işe öncelikle konserlerde kullandığımjz tekrarlan kaydetmeye karar vermekle başladık. Yirmi yıl öncesinin hit müzikalleri İngiltere'de yeniden gündemde Her vasa göre bir müzikal: GreaseJ 3 Kûltür Serrisi - Yirmi yıl öncesinin hit müzikalleri İngiltere'de tiyatro sa- lonlannı doldurmaya başladı. "Hair" müzıkalinin eylül ayında yeniden sah- neleneceğinin duyıırulmasının ardı- ndan geçtiğımiz günlerde birzamanlar gençhğin tutkusu halıne gelen "'Grea- se" müzikali tekrar seyirci karşısına gkü. 1959 yılında ilk kez Broadway'de sahnelendiğinde 3000 gösteriyle o güne kadar en çok oynanan müzikal olma başansını gösteren "Grease" başrollenni Jobn TravoJta ve Oiivia Newton John'un paylaştıklan film ıle birlikte ölümsüzleş- mîşti. 15 temmuzda sahnelenmeye başla- yan yeni Grease müzi- kafini David Gilmore yönetiyor. pop yıldızı Debbie Gibson ıle te- levizyon dizilerinin yakışıkbsı olarak tanı- nan Carig McLacnlan- başrollerini üstleniyor. Müzikalin en önemli özelüği fıJm için özel olarak bestelenen ve sahnede daha önce hiç seslendırilmeyen "You Are The One that I Want", "Hopetessly Devoted To You" gibi sevilen parçalann oyu- na dahil edilmiş ol- ması. Ancak bu eklemeler oyunu faz- lasıyla uzattığından. sözlerden tasaruf edilmiş, sonuçta ortaya bir müzikal- den çok bir pop konseri çıkmış ilk eleş- tirilere göre. Kullanılan mega desibel ses sitemi tiyatroyu dıscoya dönüştü- rürken, replikleri ve şarkılan sanki megafondan söyleniyormuş gibi ifa- dasiz bir sese büründürüyor. Ama gü- nümüzde müzikaller hep böyle büyük prodüksiyonlar olarak geliyor karşımıza • İlkkezl959'da Broadway'de sahnelenen daha sonra John Travolta ve Oiivia Newton John'ın başrollenni paylaştıklan filmle ölümsüzleşen 'Grease' bu kez pop yıldızı Debbie Gibson ve Carig McLachlan oynuyorlar. Yönetmen Gilmore müzikahn bü- yük bir başan kaydedeceğıne inanı-» yor, "'En önemli avantajımı/ şu: ben yedi yaşmjdaki oğiumu götürebilirim siz de yetnüş yaşındaki annenizi ve ikisi de aynı oraıîda ze\k alırlar' Gilmore aynca uyatronun kapısı- ndan bile adım atmamış olan yeni ne- sıl gençliğin, disko ve gençlik fijmleri- ne akın etmeye ara verip, hem diskoya hemde fılme benziyen bu oyuna gele- ceklerine inanıyor. Gilmore en çok da baş erkek oyuncu McLachlan"a güve- niyor "O insanm sinirlcrini bozan er- keklerden, yani hcrşev e sahip bir erkek. Hem çok yakışıklı ve çekici, hem iyi bir oyun- cu, hem iyi dans ediyor, hem iyi şarkı sövlüvor ve tüm bunlar >etmiyormuş gibi oiağanüstü gitar çalı- yor." Gilmore'un tüm umutlanna rağmen mü- zikalin başansını tehli- keye atan en büyük un- sur, bu kadar ünlü ol- ması. Filmi defalarca görmüş, albümü yıllar- dır dınleyıp duran bir se- yirci kıtlesüıi memnun etmek neredeyse ola- naksız. MchLachlan ne kadar çekia olursa ol- sun. gençliğıni Travolta hayalleri süsleyenler için sönük kalacak. Filmi görmemiş olan yeni nesil içinse konu "hafıf' kaçacak. Yirmi yıl önce Doris Day fılmlerinin cıci kız ımajını yıkarak radikal bir konu ortaya koyan "Grease" bugü- nün gençliği için "eski moda" anla>i- şlar olarak görülebilir. Bu durumun farkında olan Gilmore, ıyimser tah- mınlennin sonuna şu sözleri eklemeyi ihmal etmiyor: " Bunıı GreaseMn yeni- den sahnelenmesi olarak görmeyin, yep yeni bir oyun nlarak görün." \\est End'deki 'Grease'de Sandy (D.Gibson) ve Danny (C.McLachlan) Bundan sonra ne maket yapmaya ne de veni bir ekiple stüdyo çahşmasına girmeye vaktimiz vardı. -Mûzik piyasasındaki gruplann normal çaltşma tempolannı hayli aşan bir perförmans gösteriyorsu- ouz. 3-4 yılda bir albihn çı- kartan gnıplann ortasında' yeni bir albûm çıkarta- cağınızı sövlediğinizde plak şirketinizİD ilk tepkisi oeoidu? Doğruyu söylemek ge- rekirse bizler de ne tür bir tepki göstereceklerini tam olarak kestiremiyorduk. Teklifi sevinçle karşılama- lan korkulanmızın yersiz olduğunu bizlere gösterdı. flk başlarda 5-6 parcadan oluşan deneysel bir çalı- şma yapacağmuzı söyfedi- ğimizde bile olumfu İcarşı- lamışlardı. Ancak ticari açıdan onlan oldukça ra- hallatan gercek bir albüm cıkartmamız. şırketı faz- lasıyla memnun etti. -Avnıpa'da gercekleştir- diğiniz 'Zoorapa' gösteri- leri Amerika'dakilerden sizce farklı mıydı? Amerika konserlerin- den gerçekten çok mem-, nun kaldık. Gösteriler nasıl olursa olsun değiştir- meye hiç niyetimiz yoktu. Avrupa'daki gösteriler ise farklı olmak durumundaydı. Öncelik- le Avrupa da bugün yaşananlardan uzak olmamak zorundaydı. -Gösterilerinizde kullandığınız imaj ve söz bombardıminıyla seyirdleri bir şekilde egemenliğiniz altına aunanız kanşıklık doğurmuyor mıı? Evct haklısınız. Ancak göz ardı edil- memesi gereken bir nokta var ki o da gösterinin ilk üç dakikasında seyirci- nin karşısına çıkıyor. Perdeye bütün diilere çevrilmiş olarak yansıtılan"Ne ıstiyorsun" cümlesi en önemli soru bızce. Biz Avrupalılar, şu anda tam bir belirsizlik dönemi yaşıyoruz. Ne ol- duğumuzu ve ne olmak istediğimızi bılmıyoruz. Bu güne kadar Avrupa'- nın dinsel ve kültürel açılardan cokçe- şıtlılıği tetnsil ettiğine ınanıyorduk. Şu anda gelinen noktada tüm bunlar sor- gulanıyor. Özellikle ırkçılığın ve aşın sağın yeniden ortaya çıkması, bugün Avrupa'nın karşısmdaki en önemli problemlerden biri. Gelinen bugünkü aşama çok belirsiz. Ancak bu durum tembellik uykusundakı aydınlar için de iyi bir panzehirişlevfgörebilir. -Abnanya konserieriraz sırasında 50 bini aşkın Alman'a Hirl.T gencligiııin görüntüleri eşliğinde, bir tambunın rit- mi\le alkış tutturdumız. Bu yaptığmız çelişkinin bo^ııtlannı derinlcçtirmiyor mu? Çelişki gösterinin kendi içerisinde \arzaten. Almanya'ya geldiğimizden itıbaren birçok şey deöştı. Dogruyu söylemek gerekirse ilk konserimiz sırasında ol- dukça endişeliydik. Herkesin söyledi- ğınin aksıne Leni RiefenstahTın kul- landığımız seçme görüntüleri, bu en- dışcmizın ana kavnağını oluştur- muyordu. Asıl bizi korkutan yanmakta olan gamalı haç görüntüleriydi. Bu görün- tüleri. Almanya özelini düşünmeden yalnızca Avrupa'da yükselen ırkçılığa karşı dikkatleri çekmek amaayla sa;- miştik. Herkesin bildiği gibi bugün Avrupa"nın her yerinde ırkçı cinayet- ler işleniyor- Ancak gelişen olaylar en- dişelerimızin yersiz olduğunu bizlere gösterdi. Frankfurt'taki 2 haziran konserimiz sırasında Bono'nun, Ham- burg'da başlatılan ve bizim de katıldığımız ırkçılık aleyhtan kam- panyanın ana slogaru olan "Stopt den Hass' (Şiddete son)'ı haykırmasıyla. seyirciJerin tamamı korkunç bir şekil- de patladı. -Kullandığını? imajlann gücü, politik söylem ve teatral anlatımm ortasında müziğinizin getdiği aşamadan söz eder misiniz? Görüntüler asjında şarkılardaki duygu ve düşüncelerin daha ileri götü- rülmesi ve genişletilmesi işlevlcrini taşıyor. Çok ince bir çizgide denge sağ- lamaya çalışıyoruz. Bu noktayı tut- turabilmemiz için elımize geçen gö- rüntülerin yüzde 60'ını elemek zorun- da kaldık. Bu arada görsel malzemele- rin çoğunu şarkı sürelerinin değişebile- ceği düşüncesindcn hareketle tasarla- dık. -Wim WendersTe 'Faraway so close' fîlminde kurduğımuz biriikteiiği nasıl gerçekleşürdiniz? Elimızde henüz sözlerini yaz- madığımız maket aşamasında bir şarkı vardı. Wim Wenders ile bir İtal- yan dergisi için söyleşi yapmıştık. O sı- rada bize yeni filmî için şarkılar aradığını söyledi. Bize yapılmış bir montaj kasetı gönderdi. Bunun üzeri- ne Bono da yazmaya koyuldu. Yazdığımız şarkının adını Faravvay so close' koyabılmek için VVenders'- den izin istedik ve sonuçta otaya böy- le birşeyçıktı. -Rock'ın yenileşmesine yöneiik bir takon düşünceleriniz tar mı? Rock konusunda butün iyi şeylerin bugüne kadar kullanıldığına inanıyo- rum. Rocknroll ile kendini etkın ve güçlü bir şekilde ifade edebilmek gün geçtikçe güçleşiyor. Niteliklı yeni al- bümler gerçekleştirmek artık zorlaştı. Bir gitar solosuna güvenip yola çıkı- lamıyor. Ancak her şeye rağmen ben teknolojinin bir can sımidi işlcvi göre- rek. yeni yapılar oluşiuracağına ina- nıyorum. 'Şeytan Ayetleri'nde baska bir sorıın* ATtLLA BtRKtV'E Sabnan Rüşdü'nün Şeytan Ayetleri kitabıyla ilalı gerek dünyadaki gerekse ülkemizdeki tartışmalan, olaylan herkes çok yakından biliyor. Aziz Nesin'in kitabı yayımlama girişi- mi. ceşitli açılardan eleştinldi, ceşitli çevrelerden birçok tepkı aldı; ancak. birçok aydın ve kurum da bu girişımi destekledi. Ama birde bu konunun, gündeme gcürdığı tartışılması gere- ken başka bir boyutu yar. Daha önce, herhangi bir yanlış anlama olasılığım ortadan kaldırmak için şunlan söylemeliyim: Azız Nesin'in gerek Sı- vas'takı konuşması gerekse Şeytan Ayetleri'nı yayimlama gı- rişimı. hıçbir zaman tahrik' ya da 'kçkırtıcılık' olarak tanı- mlanamaz. Kendi adıma, Şeytan Ayetleri'nin yayımlanması- na çok farklı nedenlerden dolayı karşı olmama rağmen, Aziz Nesin'in bu kitapla ılgili girişimıne, tavnna ve kararlılığına 'karşı' değilim. Bu tavn büyük bir saygıyla karşılıyor ve onun dünya görüşü bağlamında da tutarlılık olarak görüyorum. Sorun şu: Salman Rüşdü'nün kitabının yayım izninı ver- meyişi. Biryazann bu doğal hakkı değil mi? Hangi bağlamda bir yapıt yazannı aşar ve kitlelerin olur? Salman Rüşdü'nün durumu buna örnek midir? Aziz Nesin, kitabın kitlelere mal olduğunu söylüyor ve Rüşdü'yü de korkaklıkla suçluyor. Rüşdü'nün korktuğu kesin. doğal olarak insan, bazı durum- larda korkabilir. Ölüm korkusu bir taviz vermeyedönüşür, o kişi geri adım atar, yazdıklanndan pişman olduğunu söyler. Hatta özür diler. Nitekim Rüşdü'nün durumu da buna ben- zemektedır. Bunlar çok doğaldır. Ama kimilerinin Rüşdü'yü bu bağlamda eleştirmeleri de doğaldır. Bu bırazcık. Gaiileo Galilei ile kilise arasındaki duruma benzıyor. Galilei kiliseye Kopernik öğreüsinden vazgeçuği yolunda bir ifade veriyor; bir bakıma özür dıliyor, beiki dile- mek zorunda kalıyordu. Yani ölüm korkusu (vb. durumlar) ünlü bilim kişisine geri adım attınyor. Burada Galilei ne ka- dar 'suçhı'dur? Biz onu korkaklıkla mı suçlamalıyız. yoksa çok doğal olarak kabul edebileceğimiz bir davranıştan dolayı ona hoşgörüyle mi bakmahyız? Ama kimıieri de işi sonuna kadar götürmüşlerdir. Ölüme kadar gitmişler. görüşlerinden asla taviz vermemişler. teslim olmamışlar; asılmışlar kurşuna dızilmişlcr ya da işkencede öldürülmüşler: dolayısıyla tarihe bu yönleriyle geçmişlerdir. Aziz Nesin de ikina örnekteki kişiler gibidir. Belki de Aziz Nesin'in Salman Rüşdü olayında kabullenemediğı. "herkesi kendi gibi' düşündüğünden Rüşdü'nün korkakbğı ya da baş- ka bir açıdan söylersek doğal insani tepkisidir. Sanıyorum Aziz Nesin, böyİesine bir durumda Rüşdü'ye hoşgörüyle bakmıyor. Çünk'ü, Rüşdü. özgürce yazıp yayıniılamasına rağ- men. daha sonra düşünce ve yazma özgürlüğünü yasaklayan zihniyete teslim' oluyor. Paradoks gibi görünen bir başka durum. Aziz Nesin'in bu işin üstünc -Sıvas olaylanndan son- ra- daha da gideccğidir. Bu da Aziz Nesin gibi bir kişilik için çok doğal bir tavır alıştır. Onun doğası gereğıdir. yaşama bakış biçimidir. Ne varki, yine de tüm bunlar sorunu çözemiyor. Yazar Sal- man Rüşdü yapıünın yayımlanmasına izin vermiyor. tzin vermeme nedeni şu \ eya budur. Bu neden tartışılır (ki tartışılı- yor). İarih', 'uygarlık', 'kültürkamuoyu', 'insanlık' onu yargı- İar. aklar. suçlar vb.. Biz onun İzin vermeme hakkı'nı elinden almamalıyız. Bir yarjıtın her türlü 'tasarruf hakkı' yazannda olmalıdır. ölümünden sonra, varislerince yazann dünya gö- rüşü saptınüyorsa. bu hak tartışılabilinir. ^Şayet Salman Rüşdü izin vermemışse, Apz Nesin yayımla- ma ısrannı göstermemeli. Ama Aziz Nesin'in, yayım iznini almak için kitabın yazannı zorlamasına; aynı zamanda T.C. Bakanlar Kurulu karanna karşı mücadale etmesine. bu mücadelenin başını çekmesine. önderlik etmesine, sanınm de- mokrasiyi benimseyen ve insan haklanna saygılı hiçbir kimsenin itirazı olamaz. • ,, i.lt.l 'Bu yan Salman Rüşdünün Cumimriyet'te yayımlanan koauşmasiHfli dan önce kaleme alınmıştır. ' 'Kurtuluş'(tizisinin bütçesi ANKARA(AA) - TRTnin en büyük prodüksiyonu olarak nitelendınlen "Kurtuluş, Mustafa Kemal'in Askerleri" adb dızinin maliyetinin. açıklananın çok üstünde gerçekleşeceği belirlendi. Dızinin gerçek mahyetini saptamak amacıy la, TRT Ankara televizyon muhasebesinin sürdürmekte olduğu çalışmalar sırasında bugüne kadarki harcamalann 43 milyar İira olduğu. malıyetin bunun da üstünde gereçekleşeceği belirtildi. Yetkililer, çekimine 15 milyar lıralık bütçe ile başlanan Kurtuluş dızisinin tamamİanmasına kadar geçen süre içinde, TRT yönetim kuruluna gerekli bilgilerin sunulmadığinı ve yönetim kurulu ile genel müdürlükler arasında zaman zaman görüş aynlıklannın ortaya çıktığını kaydettiler. TRT yönetim kurulu üyesi Hacim Komoy un. TRT eski Genel Müdürü Kerim Aydın Erdem ve iist duzey yönetiminden ıstediği dizinin; harcama. plan-program ve bütçe konulannı kapsayan raporun,detaylı olarak hazırlanmadığı da öğrenildi. Bunun üzerine Hacim Kamoy'un talebinı yineieyerek, hazırladıği biryâzıyı yönetim kuruluna sunduğu kaydedildı. TRT eski Genel Müdürü Kerim Aydın Erdem'in koordınatörlüğünü yaptığı dizinin senaryosunu Turgut Özakman yazdı. TRTye ilk olarak "Şu Çılgın Türkier" adı ıle 15 bölüm olarak önerilen dizi. maliyetinin yüksek olması nedeniyle altı bölüme indirildi. Dizinin adı önce "Kurutuluş" daha sonra da "Kurutuluş Mustafa Kemal'in Askerieri"oiarak değiştirildi. Dizinin başlangıçta 15 milyar İira olarak belirlenen bütçesi, ceşitli zamanlarda yapılan taleplerle yükselüldi. Humphrey Bogart'ınperuğu 500dolara satıldı Külrür Senisi - Ünlü sinema oyuncusu Humphrey Bogart'ın bir hayranı, oyuncunun "The Afncan Queen" ."The Barefoot Contessa" (Çıplak ayaklı kontes) ve"Sabrina" adlı fîlmlerinde kullandığı bir peruka için 500 dolar ödedi. Peruka geçen cumartesi, aktörün uzun bir süre metresi olarak kalan Verila Thompson tarafından satışa çıkanldı. Thompson, perukla birlikte fılm posterlerini vediğerhatıratlannı da saüşaçıkardığını, çünkü taşınmayı planladığmı açıkladı. Arttırma öncesi peruğun en az 2000 dolara alıcı bulacağı tahmin ediliyordu. Peruğu satın alan Harris Mc Gravv'dan başkasının arttırmaya katılmadığı belirtildi. 1957 yılında Ölen Humphrey Bogart'ın filmleri arasında "Maltese Falcon" (Malta Şahıni) ve artık bırefsaneolan ünlü fılm klasiği "Casablanca" adlı fılm yer alıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear