25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 28 TEMMUZ1993 ÇARŞAMBA 10 DIZIYAZI 'Üç taştan en alttaki çekildF AKTAŞDOSYASI Aktaş abonelerini neler bekliyor? HORRİYET UYMAZ Lrof. Bilgen: Şirketin bahsettiğigörev sözleşmesi hukuken varhğun, leketi, hastahkh bir biçimde de olsa sürdürür, ama en alttaki çekildiğiiçinyere dûşmüştür. Çünküişletme devirhakkı sözleşmesi olmadanşirket, elektriği ahp satamaz,yatmm yapamaz, dolayısıyla hizmetiyürütemez* Ai "SHP İstanbul 11 Başkam Yüksel Çengel" 'Aktaş teşHredilip yargılanmak'TEK'le anlaşma yaparak Anadolu yakası elektrik hızmetlerini özelleştiren AKTAŞ'ın ilk gûnden beri tüm abonelerin .yakınmalanna yol açtığını ve diğer yandan da milyarlarca lira haksız kazanç elde ettiğini. bugün abonesi olsun olmasın herkes biliyor. Bölgede yaşayan herkes, AKTAŞ'ın keyfi tutumundan rahatsız. Bölgede şubeleri bulunan kitle örgütleri. kurum ve kuruluşlar. kişiler bu konudaki tepkilerini birleştirerek, hergün sayısız dilekçeler ve yazışmalarla ilgih makamlara başvurmakta ıdıler. Bukonudabizedeçoksayıdaşikâyet gelmiştir. Bu şirket, yaptığı ışin yaşamsal nnelissni bir vana bırakarak. sadece daha fazla kâr etmenin yollanrun arayışt içindeydi. Bizegelenbaaşikâyetlerarasındaşunlarda vardı: -Sokak kmbalan yanıruyor. ana hat çekilmiyor ve vatandaşlardan katkı parası talepediliyon voltaj düşüklüğünden dolayı bır çok konutun lambaları yanmadığı gjbi. elektronik, elektrikli cihazlarda anzalar oluşuyor ve çok sayıda maddi kayba nedenoluyor; tek konutlukşikâ- yetler kayda alınmıyor; şikâyet bildirecek muhatap bulunamıyor; laturalar usulsüzlüklerle dolu... Bunlan arttırmak mûmkün. Böyle hizmet olmaz. 4 milyon insanı ilgilendiren bir konu bu. Bu kadar insana AKTAŞ. yıllardır herkesin gözü önüne eziyet ediyor. AKTAŞ'ın sermayesi büyüyor, ama hizmet ortada yok. Eksiksiz hizmet olsa, bol kazanç anlaşılâbilir, ama bu durumda akla yolsuzluk iddialannın Çengel: Birüeri besap vermeli gerçekliği geliyor. AKTAŞ'la ilgüi iddialarçok ciddi biçimde incelenmelidir. Danıştay'ın TEK'le anlaşmasını fesih karan abonelere nefes aldırmıştır. AKTAŞ'a bir daha böyle bır talan alanı tarunmaması gerektiği gibi, bugüne kadar yaptıklan da teşhir edilerek yargılanmalıdır. AKTAŞ'a bu"kadar yıl insanlanmızı dolandırma şansı tanıyan ve buna çanak tutanlar da hesap vermelidir. Usulsüz uygulamalan bu kadar zamandır bilinen bu kuruluşun şimdiye kadar neden bu alanda tutulduğu merak konusudur. Bu konuda birileri çıkıp hesap vermelidir. - 8 - KTAŞ'ın, TEK ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile yapmış olduğu üç sözleşmeyi, üst üste konmuş üç taşa benzeterek açık- lamaya çahşan Prof. Dr. Pertev- Bilgen, durumun kavranması için "Bu üç taştan en alttakini çekerseoiz, üsttekiler ne olur? Danıştay, en alttaki taşı, en temel sözleş- meyi çekmiştir. Şirketin bahsettiği görev sözleşrnesi hukuken varhğım, lekeli, hastahkh bir biçimde de olsa sürdürür, ama en alttaki çekildiği için yere düş- müştür. Çünkü işletme devir hakkı sözleşmesi olmadan şirket, elektriği ahp satamaz, yaünm yapamaz, dolayısıyla hizmeti yürütemez. işletme hakkı devir sözleşmesi imzalanıncaya kadar, ondan önce imzalanan görev sözleşmesi bir anlam ifade ediyor muydu? Tesisleri devral- madan hizmet verebiliyor muydu? tşte, bu söz- leşme iptal edilince, şirket yine tesisleri hiç dev- ralmamış gibi olur" diye ko- nuşuyor. Şirketin elin- deki, Bakanlıkla yapılan görev sözleşmesi için "Bu askıda bir sözleşme olarak kalır" diyen Bil- gen, bunun da nedeniru sözleş- menin 11. mad- desiyle açıkhyor: "Görev sözleş- mesi, şirkete te- sLslerin devrini is- teme hakkı veriyor. ama" diye devam eden Bil- gen. "eğer Danıştay bu sözleşmeyi iptal etmişse, hiçbir mahkeme TEK'İ şirketle devir sözleşmesi yapmaya icbar edemez. Artık TEK, şirketle ben- zeri bir sözleşme yapamaz" diyor. "Adına değil içine bakın" 3096 sayıh yasanın "özeUeştirme" yasası ol- madığını da savunan Bilgen, şu açıklamalanyla, elektrik sektöründeki yasal kanşıkhğa da dikkat çekiyor: Bu yasa özelleştirme yasası değil. Ashnda yasa, böyle olsun diye haarlanmadı. Kanun, ashnda gerek yerli gerekse yabancı kuruluşlarca elektrik üretimini arttıran yatınmlar kurulsun diye hazırlandı. Amaç bu değildi, özel sektörce mevcut TEK tesislerinde yaünm yapılmasını sağlamaktı. Ama ne oldu? Bugün adam, bırakın elektrik üretmeyi. ilet- miyor bile. Örneğin, USAŞ özelleştirme bünye- sinde yapıldı. AKTAŞ, trilyon verdi de bu işlet- meyi satın mı aldı? Ashnda bunlar, 3096 sayılı kanun, bunlan öngörmediği için oldu. Örneğin, niçin AKTAŞ seçildi? Kanun, "Türkiye, görevlendinne sözleşmderi bakımmdan bölgelere ayrılır" dediği için bir yö- netmelik yapıldı. çünkü bölge haline getirilme- den bu olmuyordu. Bu iki kelimelik yönetmelikle TEK'i parselle- diler ve bu iki kelimeye dayanarak sözleşmeyi yaptılar. Yapılan sözleşme, kamu hizmeti imti- yaz sözleşmesidir. Adına değil, içine bakmak ge- rekiyor. Doğurduğu sonuçlara baktığımızda, öyledir. Anayasaya aykın Kamu hizmeti imtiyaz sözleşmelerinın ne şe- kilde yapılacağı konusunda da, 'Menafii L'mu- miyeye Müteallik tmtiyazad" hakkında bir ka- nunumuz var bizim, hem de Anayasa'nın 155. maddesi var. Bu kanunlara göre imtiyaz sözleş- meleri ancak Ba- kanlar Kurulu karanyla yapıla- biliyor. Ancak bunlan Danı- ştay'ın inceleme- sinden geçirmek gerekiyor. Oysa bu sözleşmelerin hiçbin Danı- ştay'ın inceleme- sınden geçirilme- di. Bu noktada 30% sayıh ka- nun da Anaya- sa'ya aykın olu- yor. "Boşluktan hoşlamyoruz biz. Radyo-TV ya- sasında olduğu gibi, ne zaman ortalığı bunlar dol- duruyor, başımız belaya giriyor, o zaman kanun çıkanyoruz" diyen Bilgen. elektrik sektöründe benzer olaylann tekrarlanmaması için, 30% sa- yılı yasanın gözden geçirüerek boşluklanrun doldurulabileceğini belirtiyor. Yasada, ihale usullerini belirieyici ve özelleş- tirmeyle ilgili kanunlarda da idarenin âkit özel ki- şiyi seçmesine ilişkin hükümler bulunmadığını, bu nedenle idarenin önüne gelenle sözleşme ya- par hale geldiğini bebrten Bilgen. "Gizli yapılı- yor, oysa üntiyaz sözleşmeleri gizli değildir. Ash- nda idarenin âkit özel kişiyi seçmede tamamenser- best bırakılmasından doğuyor bunlar. Oysa ida- renin sözleşme y apma ve ihale usuUeri konusunda yasada sınırlamalar getirilmesi gerekiyor. Işte o zaman ki AKTAŞ gibi bir adam cıkmayacak karşına" diyor. BİTTİ Kamber Gûlsoy (ekktrikçi): AKTAŞ ekman- lan kahvede orunıp sayaca balunadan fatura yazıyorlar. Senede bir defa kontrolünü yapıp bflgisayara biUüriyorlar, ondan sonra hep böyle. AK- TAŞ, bütün ehliyetli kişileri susturdu. Vatandaştan sayaç, kabkı, işçilik parası alıyor. Bu- nun dtşında vatandaşın kendisi- nin satın aldığı malzemelerin ve işçiliğin faturalannı da bazı elektrik teknisyenleri ve mû- nendisterden alıp. kendileri yapraış gibi parasını TEK'ten alıyoriar. Bu işte teknisyenlerin de payı büyük. AKTAŞ'ın bütün nsulsüziüklerini biiiyorlar, ama suskun kalıyorlar. Ne yapsınlar, ek- mek kapcsı. Devamlı onlarla çalışı\ orlar. yapmadıklaruıda ya tehdit edUecekler ya da AKTAŞ işlerini engelleyecek. ABONELER ANLATIYOR Dr.Nafiz Dağdelen Kiracımın sayacı kendi üzerine abnadığını ve borçlannı ödemedi- ğini öğrendiğimde, AKTAŞ"a gi- dip sayacı kapatmalannı Lstedim. DÖekçeme karşın kapatmadılar. Kiracı çıktığında da, gelip benden kiracının 18 milyon 625 bin liralık boncunu ödememi istedfler. Onla- ra "Ben stri aylar önce uyamuştnn, ama o zaman sayacı kapatmadınız. Gelip ondan bu borcu da tstemediniz. Şimdi nasıl olup da başkasınui borcunu benim ödememi istiyorsunuzT" diye sordum. "Anlamayız' dediler ve ben 1991 Ağustosunda bu pa- rayı ödemek zorunda kaMun. Ardmdan da»a açtım. Benim o paraya tenezzülüm yok, ama yapılan izzeti nefsime dokundu. Cemal rik faturamda 610 bin lira geldi. Saatin üzerinde 1368 kilovat ya- zarken, onlar 1968 kilovat yazmı- şlar. Dün gidip itiraz ettim. 610 bin lira verine 17 bin lira ödedim. Sabire Sarıkaya: de son faturada 7200 kilovat yaznuşlar. Sayaca baktık. 6300 kOovattı. Çok kızdık. ama gidip itiraz etmedik, çünkü onlarla uğ- raşmak en az bir haftamızı alıyor. îslaıııitebliğüslubuylakonuşmuyor9 Gazetemizde yayunlanan OraJ Çalışlar'ın "Hayali Devletin Hayali Emiri: Cemalettin Kaplan'' dizisine, İslamcı kesimin yaym organlarından Yeni Zemin Dergisi Genel Yaym Yönetmeni Mehmet Metiner bir cevap yolladı. Cemalettin Kaplan 'ıngörüşlerini eleştiren bu değerlendirmeyi yayımlıyoruz. „ Kadının sesini bile haram kabul eden, kadının tesettürüyle toplum içine kan- şmasmı, toplumsâl ve siyasal mücadele- de aktif rol ahnasıru "fitne" olarak de- ğerlendiren anlayış, yeniden temel naslar çerçevesinde tashihe muhtaçtır diye dü- şünüyonım. Nasıl ki saliha bir kadın sa- uh olmayan bir erkekten Allah indinde üstünse, velayet-i amme noktasında da ehhyeth bir kadın ehh'yetsiz bir erkekten daha tercihe şayandır. Kimin ehliyetli olup olmadığı cinsiyetine bakılarak tes- pit edilmemehdir. bilgisine, görgüsüne, tecrübesine, yeteneğjne ve başansına bakılarak değerlencürilmelidir. Sırf er- kek olsun diye ehliyetsiz ve yeteneksiz insanlan idareci olarak seçmek de ema- nete hiyanettir. Emaneti ehline kim tes- lim edecekse onlar insanlann cinsiyetine bakmadan en doğru secimi yapmahdı- rlar. tdarecileri kim secmelidir? Sorusu- na benim cevabım şudur: "halk seçmeli- dtr." Atamalarda ehliyet faktönl belirle- yici ohnahdır cinsiyet faktörü değil. Kimin arkasmda namaz kıhnır? Cemalettin Hoca'run Federe tslam Devleti'nin içinde görmediği tüm imam- lann ve hocalann arkasında namaz kıh- nmayacağına. kılınan namazlann da ka- bul edilmeyeceğine dair görüşünü pay- laşmıyorum. Hoca'run bu konudaki gö- rüşlerinin sağlıkh ve tutarh olduğuna inanmıyorum. Nitekim Mekke-Medine ve Kâbe gibi yerlerde görev yapan imam- lan da kapsayan bu fetvasıyla ilgili soru- ya bir süre durakladıktan sonra verdiği cevapta bu tutarsızlık kendinı hemen belli etmektedır. "Ha Kâbe'dekiler, kim bunlar söyleyin... Vehhabiler değil mi? (...) Vehhabiler fasıktırlar. Fasıklann ar- kasmda namaz kılınabilir." Peki Kâbe'- deki Vehhabi ımamlar fasıktırlar da, Türkiye'dekı ımamlar ehl-i sünnet ol- duklan halde kâfır mıdirlerV Hoca bura- da şu mantığı getiriyor: "Demokrasi küfürdür, imamlar da demokrasinin memuriandıriar, do- layısıyla demokrasiye destek veriyorlar, do- laysıyta küfre destek ver- dikkri için kifirdirler." Pes vallahi! Oysa aynı manükla Kâbe'deki imamlan da "demokrasi kufurdûr" yerine "Kraliık küfurdur" su- retiyle kâfirçıkarabilirsiniz. Başkalanrun imanlanyla oynamak veya spekülatif yonımlarla başkalannı fasık, kâfır diye ilan etmek yanhştır ve zararhdır. tslam tarihi boyunca Müslümanlar bu yaklaşı- mdan çok çekmişledir. Cemalettin Hoca kendisi Sünni olduğu gerekçesiyle Şiileri ve Vehhabileri fasık-baül vb. sözcükler eşliğinde suçlamakta bir beis görmüyor. Peki ayru suçlamayı Şiiler ve Vehhabiler, Sünniler için getirmiş olsalar ve Müslü- manlar yeniden kalkıp birbirlerini suç- layıp dursalar ne olur Müslümanlann hali, bir düşünsenize! Yeniden kan gelip leşi götürür bu durumda, mezhep çatı- şmalan-kavgalan ahp başıra gider de gi- der... Buna yol açacak söylemlerden ve davranış biçimlerinden kaçınmak gere- kir diye dûşünüyorum. Meclise hakaret Cemalettin Hoca, TBMM'yi "helaçu- kuru"na benzettikten sonra burarun yakılması ve yıküması gerektiğini söylü- yor. Doğrusu bu sözkri anlayabilmiş dc- ğihm! Cemalettin Haca. İslam Devleti'ni kurduğu zamanmekânlara ihtiyaçhisset- meyecek midir? Doğrusu Hoca'run üslu- bu gerçekten de şık bir üslup değildir. Düşmanlığmı en uç noktada göstermek için akhna gelen sözcüğü kuîlanmakta bir sakınca görmüyor. Oysa ben görüyo- rum, görmek gerektiğine inanıyorum. TBMM'yi içindekileriyle birlikte "hda çukuru"na benzetmek yakışıksızdır ve orada bulunan herkese hakarettir. Ce- malettin Hoca başkalanna hakaret etme özgürlüğünü sonuna kadar kullanıyor. Bir îslam âhmine şahsen yakıştıra- madığım bir üslup ve davranış biçimidir bu. Hoca'nın bu sözlerini okuduğumda üzüldüm. Şunun ıçın üzüldüm; Türki- ye'de Cemalettin Hoca'nın bu sözlerini okuyan çok sav ıda tarafsız ınsan. Hoca'- nın şahsında l'slamı da çirkin görmeye Cemalettin Kaplan'a yanıt başlayacaktır. Hoca sadece kendisi gibi düşünen bir avuç taraftanru coşturmak için konuşuyor besbelli. Bu asla tslami tebliğ üslubu değildir. Bütün partileri ve parti Uderlerini aynı kefeye koyması, bunlan kâfır ve müşrik statüsünde gördüğünü behrtmesi, bun- lann elinin bile sıkıhnayacağını ilan et- mesi düşündürücüdür. Daha da düşün- dürücü ve üzücü olan husus, sandık ba- şına gidip şu veya bu partiye oy veren herkesin müşrik olduğunun söylenmesi- dir. Hoca, kendisi ve taraftarlanndan başka Müslüman bırakmıyor doğrusu. 0 ^ ^ ^ H oca, İslam'da parti yok- Bubakışaçısımsananbırbınneduşman t u r > p a r t i o n t e m i k ü f ü r d u r djyor.Bence eden zararh bır bakış açısıdır Bır Nec- ğ d a ^ d e r n o k r a t i k toplumlarda parti mettın Erbakanla başka bır lıden. bır b i r 6 n ^ ^ a r a c ı o k r a k k u u a n ı ı a b m r . Hasan Mezarcı yla başka bır rrulletvekı- felsefesi üzerine oturtan- lar böyle bir uygulama içi- ne girmiş olabüirler. Işin bu noktasıru tenkit et- mekle demokrasiyi tenkit etmek arasında fark oldu- ğunu görmek lazım. Ho- caefendi demokrasiyi sa- vunduğumu iddia edecek. bihyorum. Evet, demok- rasiyi ben bir seçim tekni- ği veya bir yöntem olarak kuîlanmakta hiçbir sakınca görrnüyorum, tersine ya- rar görüyorum. tnsanhğm geliştirdiği önemli siyasal tecrübelerden biridir de- mokrasi. Ama demokrasi nihai bir mo- del değildir. Demokrasi fetişizmine ya- kamın kapUrnıadan demokrasinin de aşılabileceğini kabul ederek demokrasi- nin kazanımlanndan yararlanabihriz, yararlanmahyız diyorum. İslamda parti lıni aynı statüde gördüğünü açıklaması büyük bir haksızhT: ve zulümdür. Herke- si insan kardeşlerimiz olarak görmeliyiz öncelikle. Onlarla hoşgörü temeünde di- yaloglar kurmahyız, ellerini sıkmalıyız, evlerine gitmeÜyiz, başlanna bir felaket geldiğinde onlara yaıdıma olmahyız. Çünkü biz Müslümanız ve insanız. Dini- miz ve insanlık anlayışı bunu gerektirir. Biliyorum, Hoca vb. düşünen insanlar benim bu sözlerimi hümanist bir an- layışın ürünü olarak suçlayacaklardır. Doğrusu bu suçlamayı getiren insan- lann hümanizmin veya demokrasinin ne anlama geldiğini layıkıyla bildiklerini sanmıyorum. Cemalettin Hoca'nın de- mokrasiyi sadece bir put olarak tenkit etmesi, onun demokrasiye ilişkin hiçbir bilgjsinin olmadığını göstermektedir. Demokrasiye niçin karşı çıkuğını açı- klamıyor Hocaefendi, sadece bir put ol- duğunu söylemekle yetiniyor. Oysa de- mokrasi bir seçim tekniğidir. Bir yön- temdir. Bir yöntem olarak demokrasi ni- çin küfür olsun ki? Hocaefendi "demok- rasi, Allah'ın hâkimiyetine karşıdır" dive- bilir. Demokrasi bır insan değildir kı Al- lah'a karşı çıksın! Demokrasiyi sadece bir yöntem olarak değil de Allah'a isyan Demek, vakıf, parti vb. araçlar demok- ratik toplumlarda önemli hizmet araç- landırlar. Bunlan kuîlanmakta hiçbir sakıncamn olmadığına dair fetva veren başka hocaefendiler veya âlimler de vardır. Ama Cemalettin Hoca kendi fet- vasından başka geçerli fetva kabul etme- diği için her seferinde İslam'da parti yoktur diyerek işin içinden çıkıyor. Bil- miyorum. İslam'da. hukuken Darul- Harp statüsünde olan Almanya gibi bir ülkede Federe tslam Devleti Uan etmek var rnıdır, orada teşkilatlanıp kâfırlerin verdikleri izin ölçüsünde dernek vb. araçlarla faah'yet göstermek var mıdır? Oy vermek Cemalettin Hoca "küfre rıza küfür- dür" ilkesinden hareketle sandık başma gidip oy veren herkesi küfürde ohnakla suçluyor. "Demokrasi küfürdür, partfler de demokrasinin vazgecilmez kurum- landırlar o halde partiler de küfürdür, oy vermek demokrasiyi ayakta tutmak an- lamına gekliği için küfürdür; o halde oy veren Müslüman da küfürdedir" türün- den birmantıklaherkesi kâfir yapabilırsi- niz, ama hiçbir yere varamazsıruz. Ne- denseCemalettin Hocaherkesi kâfır yap- maktan ve herkesi cehenneme gönder- mekten özel bir zevk ahyor, hayret doğ- rusu! Hoca soruyor. "Demokrasiye oy venne demek, şeriatı reddetme demektir, daha açık bir tabirte, demokrasiye, do- laytsıyla partiye 'evet' demek İslam'a 'hayır' demekten ibarettir. Hangi boca buna hayır. öyie değildir' diyebOir." O kadar çok hoca ve âhm var ki böyle di- yen.. ama Cemalettin Hoca onlan hoca veya âhm olarak kabul etmiyor; çünkü kendinden başkasını kabul etmeyen bir halet-i ruhiyeye sahip... Partiyle müca- deleye kendi adıma 'evet' diyonım. de- mokrasiyi bır seçim yöntemi olarak kul- lanmaya 'evef diyorum, İslam da 'evet' diyorum. Bütün bu evetlerin birbiriyle celişmediğine inanıyorum. Mustafa Kemal'e hakaret Atatürkçü olmadığım halde Cemalet- tin Hoca'run kalkıp Mustafa Kemal'den "piç" veya "kör adam" diye söz etmesini dını açıdan da doğru bulmuyorum, insa- ni açıdan da... Bir insan dünyaya gelir- ken annesini ve babasmı kendisi secerek gehniyor ki bu bir kabahat sayılsın? Bir insanı "piç" diye suçlamak büyük bir haksızhktjr, hakarettir. Pekala çoklan- mız dünyaya "piçM olarak gelebihriz. Birilerinin işlediği kabahati, o kabahatla uzaktan yakından ilgisi olmayan bır in- sana mal etmek ve gene bir insanın fıziki kusurlannı aşağılamak niyetiyle günde- me getirmek de caiz değildir. Küfür ve hakaret dolu içeriksiz ve derinliksiz Mustafa Kemal eleştirisi Cemalettin Hoca'nın işine yanyor besbelli ki, her se- ferinde benzer sözleri tekrarlamayı "farz" telakki ediyor. Ben din adına ser- gilenen bu tür üsluplan ve tutumlan da doğnı bulmuyorum. Cemalettin Hoca'nın kafasında cerçe- vesi iyi belirlenmiş bir tslami devlet mo- delinln olmadığı da acıkca anlaşıhyor. O sadece modern ceberrut devleti bir bi- çimde ele geçirerek tepeden inme yön- temlerle kafasındaki tslami uygulamayı İslami devlet olarak kabul ediyor. Mo- dern ceberrut devletin formunu aynen muhafaza ediyor, içini sadece İslamdan anladığı şeylerle dolduruyor. Kışisel kanım odur ki, Cemalettin Hocaoğlu'nun hareketi, lider eksenli tepkisel bir hareket olmaktan öte bir an- lam ıfade etmiyor. BİTTİ POÜTİKAVEOTESI MEHMED KEMAL Geciken Metro... Bir yarım yüzyıl oluyor, ilk gördüğüm Londra Met- rosu'ydu. Savaş sonrasıydı, kimi yeri onarılıyor; kimi yerden üç kez kesiştiği söyleniyordu. Üzerinden bunca yıl geçti, kimbilir ne denli geliştirilmiştir. Sonra Paris Metrosu'nu gördüm. Bilenler, "Hele sen bir Moskova Metrosu'nu gör!.." derler. Birkaç yıl oluyor, önce Berlin Metrosu'nu gördüm, sonra Leningrad ve Moskova. Berlin Metrosu'nu gördüğümde kent Doğu ve Batı di- ye ikiye bölünüktü. Metrolar birbirleriyle kesişiyordu. Her ikisine pasaportla giriliyordu Doğu'ya Rusiar ege- mendi. Batı Berlin; Amerikalılar, Ingilizler, Fransızlar arasında pay edilmişti. Vizem Batı Berlin'eydi; ben bir- kaç kez arabayla da, metroyla da Doğu Berlin'e girip çıktım. Bir kezinde, görevlilerin yanımdaki arkadaşı gözleri kesmediği için bizi geri çevirdiler. Berlin'de grev vardı, bizim arkadaş yanına birkaç bildiri almıştı. Bir Berlin'in bildirisini öteki Berlin'e taşımak yasaktı. Pasa- portumda gazeteci yazıyordu da üstümüze gelmediler. Yolum oraya da düştüöü için Köln Metrosu'nu da gör- düm. Eski dost ömer Ozerturgutta kalıyordum. Her sabah evden işe metroyla gidiliyordu. Çok tadını çıkar- dım. Bana nedense Köln'ün metroları Berlin'den daha güzel göründü. Metro deyince, Almanya'nın tüm altı metro denir. Ye- rin üstünden gittiğiniz gibi bir metroya atlasanız, yerin altından Almanya'nın yarısını dolaşabilirmişsiniz. De- nemek için Köln'ün yakınında, Bonn gibi kentlere gittik getdik. Geçende, yıllardır Berlin'de oturan Gürter Yüreklik izinli geldi. Beni Berlin'de iken çok kollamıştı. Berlin günlerini andık. "Neden gelmiyorsun, bizdekalırsın!"ded\. "Fırsatdü- şerse gelirim", dedim. "Kimbilir, Doğu-Batı ayrılığı kal- kınca Berlin bütünleşmiştir." önümdeNurettlnSözenin "MetroyuTanıtımveBilgi- lendirme" gezisi için gönderdiği çağrı vardı. Geziye ka- tılanlara metronun "mali, teknik, hukuki" yön\eri hakkın- da bilgi verilecekti. "Hadi artık İstanbul da metroya kavuşuyor " diye şa- kalaştık. Birkaç yıl oluyor, turla (eski Sovyetler Birliği'ne) yeni Rusya'ya gittik. Gezi bize kolay geldi. üçakla Istanbul'- dan Trabzon'a, ordan Sarp kapısından otobüsle Ba- tum'a... Batum'dan (eski Leningrad) uçakla Petrog- rat'a... Gezimiz beyaz gecelere raslamıştı. Petrograt Metrosu'nu (Jördük. Hermitaj Müzesi'ni gezdikten sonra metroyla otele gidelim istedik. Bir metroya atiadık ki tı- kış tıkıştı. Arkadaşlardan birisi durmadan tedirqin olu- yor ama bir şey yapamıyor. Tenha bir yere geldik, bir de ne görelim, bir yankesici bizim arkadaşın çantasını jilet- le oymuş, ortalanna kadar gelmiş, tam para kesesine ulaşıyormuş ki, düzlüğe gelmişiz. "Çantam..." deö[ arkadaş. Çevresini sardık. Bereket çantanın kese bölumüne ulaşamamış. öndeki birkaç rubleyi almış, o kadar... Petrograt Metrosu'ndan memlekete götüreceğimiz afıı bu oldu. Moskova Metrosu, başkentteki saraylara karşı (Krem- lin, Beyaz Saray) işçilerin görkemli bireseri sayılıyprdu. Gerçekten toprağın altını heykellerle, fresklerle, röliyef- lerle işlemişlerdi. Nereye baksanız Rus toprağının ünlü kişilerinden birini görüyordunuz. Duvarları boş bırak- mamışlardı. Moskova Metrosu'nda da yankesiciler vardı. Gorba- çov'un ortaya yeni çıktığı günlerdeydi. Belli ki yaratıla- cak yeni özel sektör, bu yankesicilerin alışverişinden doğacaktı. Köşelere sıkışmış gizli girişimciler Sovyet Rublesi'yledolaralıyorlardı.EkonomininTanrısı.dolara dönüşmüştü. Kentin dehlizlerinde yüz yılı aşkın bir süre gecikmiş olan "İstanbul Metrosu'nu" arıyorduk. Bir dahaki yazınv da size, onu anlatacağım. BULMACA 1 2 3 4SOLDAN SAĞA: 1/ Beethoven'in tek ope- 1 rası. 2/ Yerfıstığı... Koku. 3/ Birini aldatmak için 2 yapılan düzen... Türk tu- o luat tiyatrosunda baş komik görevindeki uşak 4 tiplemesi. 4/ Akıtma. c dökme... Aza. 5/ Üzerine şilte serilerek yatmaya ya 6 da oturmaya yarayan. -, tahtadan seki. 6/ Mısır'm plakaişareti. .HasanHü- 8 seyin'in bir şiir kitabı. 7/ g Akıl... "Şahinim var, bazlanm var, ahşkın sazlanm var" (Karacaoğlan). 8/ Denizcilik dihnde "alt, aşağı" anlamında kul- lanılan sözcük... Kabadayı. 9/ Cehennem... Metin Toker tarafın- dan yayımlanmış haftahk haber dergisi. YUKARIDAN AŞAĞI: 1/ Alan Pakulanın yönettiği bir fıhn... Satrançta bir taş. 2/ Yunan mitolojisinde tannlann ulağı olan kız... Cennette bulunduğuna ina- nüan, dallan aşağıda. kökü yukanda büyük ağaç. 3/ Bal pete- ği... Çölden esen rüzgâr. 4/ Elma. armut, ayva gibi meyvelerin yenmeyen iç bölümü... Bir gösterme sıfatı. 5/ Adlan sıfat yap- makta kullanılan bir yapun eki... Yunan mitolojisinde güzel sanatlann dokuz perisinden biri. 6/ Uluslararası Tiyatro Ensti- tüsü'nün simgesi... Havva'nın Batı dillerindeki adı. 7/ özeUikle sığırlan sokup kanatan bir cins sinek. 8/ Piston kolu... Eski ve bilinmeyen bir tarihi anlatmakta kullanılan deyim sözü. 9/ Ge- mi ya da tren yatağı... Genellikle yakmak için kullanılan iri .saman. CLUBTEOSVILLAGE Tatil köyündetatil yapmak, dinlenmekhakkınız. Her gece animasyon, tenis, voleybol, basketbol, deniz bisikleti, kano, rüzgâr sörfü, okçuluk, mini golf, masa tenisi ücretsiz. HemdeTeos'tar turkuvaz bir koyda, mlnlk bir Türk köyünde. Açık büfe, şarap ve mevyesuyu dahil, TamPanslyon ikl$I7gece8gün 2.450.000.-TL.(KDV dahlD Rezervasyon Tek 9-(5448) - 7467 (8) Hat Sığacık - SeferiMsar İZMIR
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear