25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 22 TEMMUZ1993 PERŞEMBE 12 DIZIYAZI TEK'tenAktaş'a73milyarhkhibe AKTAŞDOSYASI Aktaş abonelerini neler bekliyor? HÜRRİYET UYMAZ R'akanlık, müfettişlere sadece 3günlük soruşturma siiresi verdi. Müfettişlerimizgeceü gündüzlü çahştı. Ekim ayında, Aktaş nakden 140 milyar lirayatınm karşıhğını tahsiletmiş durumdaydı. Ekim 1991 tarihindeyapılanyatırım miktarı 67 milyar lira olarak betirlendi. Ancak buyatırımlar tam olarak soruşturulamadı ve denetlenemedi. Bu miktarınyatırım için ayrıhpödendiğikâğıtüstünde tespitedildi. Yani Aktaş'ınkendi hesaplarınagöre dahi 73 milyar nakitpara, TEKkaynaklanndan Aktaş'a karşıhksız transfer edilmiş durumdaydı. -2- M üteahhit Artam'ın TEK"ten ne kadar ala- cağı, vereceği vardı? De- vir teslim sırasında. TEK"e ait mallara ne kadar fıyat biçildi? Bun- lar ne şekilde ödendi ya da ödenmedı'1 Yolsuzluklardan Sorumlu Devlet Ba- kanhği'nda, AKTAŞ'a ait dosyalarda neler bulunuyor? Yolsuzluklardan Sonımlu Devlet Bakanı Orhan Kilercioğlu. geçen yıl şir- ketin usulsüzlükleriyle ilgıli yaymımız sı- rasında, Bakanhğında şirke'tle ilgıli dos- yalann incelendiğini belirtiyor, bu dos- yalan istediğimizde ise "Benden isteme- yin, Enerji ve Tabü Kaynaklar Bakanı'na sorun. Bunlan onun açıklaması gereki- yor" diyordu. O yavınımızın üzerinden biryıl geçti. Ancak söz konusu dosyalar- da ne olduğunu ne Enerji ve Tabü Kay- naklar Bakanı Ersin Faralyalı ne Bakan Kilercioğlu açıkladı. îstanbul nüfusu- nun yansını yakından ilgilendiren bu so- run karşısında siyasi partiler ise suskun kalmayı yeğledi. Daha garip olanı ise AKTAŞ'a ilişkin bu iddialara ve yönetmelikleri çiğneye- rek vatandaştan nasıl haksız kazanç sağlayabildiğıne ilişkin sorulanmızı Ba- kan Faralyah da yanıtlamadı. Bakan, bizzat yanıtlanması için gönderdiğimiz sorulan tuttu, AKTAŞ Elektrik yetkili- lerine gönderdi. Biz Faralyalı'dan yanıt beklerken, bir gün bir AKTAŞ görevlisi gazetemize bir dosya getirdi. Bakandan yanıt beklediğimiz sorular, AKTAŞ yet- kilileri tarafından yanıtlanmışü. Bakan Faralyah'ya neden böyle yaptığım sor- duğumuzda ise "Bizi iîgilendirmiyordu, onlan ilgılendirdiği için gönderdik" di- yordu. Kendisine, "Sabri Artam'ın oğlu Cengiz Artam'la çok yakın arkadaş ol- duğunuz iddia ediliyor?" sorusunu yö- nelttiğimizde ise, "Gazeteci iddia da eder, yonım da yapar" diyor ve alıp başı- nı gidlyordu. Cumhuriyet'te de yayımladığımız bu sorulann tamamı, AKTAŞ'ın usulsüz- lükleri ve yolsuzluklanna ilişkin iddiala- ra yanıt anyordu. Doğal olarak AKTAŞ yetkilileri, kendilerine ve Tûrkiye'nin K a r a d e n i z M a r m a r a D e n i z Aktaş'ın elektrik dağıtüğı bölgeler 360/154/35 kv indirid merkezior 34.5/10 kv indlricj merkezter On-Urw vezneter LCAYIROVA enerji politikalanna ilişkin Bakanlık adı- na "resmi" acıklama yapamadığı için. o sorulanmıza yanıt ahnamadı. Bu arada, basında yer alan haberler ise şirkete iliş- kin yolsuzluk iddialanna yenilerini ekli- yordu. TEK müfettişleri taraıından hazırla- nan bir başka rapor, AKTAŞ'ın devlet- ten aldığı paranın 73 milyannı "cebe attığını" ortaya koyuyordu. Enerji ve Tabü Kaynaklar Bakanlığı'ndan bir üst düzey yetkili, AKTAŞ'ın müfettiş, rapo- ruyla' saptanan yolsuzluğuna ilişkin şu bilgiyi veriyordu: "AKTAŞ, Bakanlıkta büyük sıkıntı yarattığı gibi. TEK ile Ba- kanlık arasında da sürtüşmelere yol acı- yor. AKTAŞ'ın ilk sözleşmesinde yatın- mlan kimin yapacağı açıklıkla belirtil- rnemiş, ancak kamuoyuna tüm yatın- mlan AKTAŞ'ın yapacağı duyurulmuş. Aradan 7 ay geçtikten sonra AKTAŞ, Bakanlığa başvurmuş ve kânnın çok dü- şük olduğunu belirterek yatınm yapma- yacağım söylemiştir. Bunun üzerine Ba- kanlık, AKTAŞ'a 1991 vatınm prog- ramı için 160 milyar lira ödemeyi kabul etmiştir. AKTAŞ, TEK'le yapuğj aylık elektrik borcu ödemelerinden 15'er mil- yarlık bölümler halinde keserek, bu pa- ranın 140 milyannı almıştır. Eylül ayı so- nunda Bakanlığa, AKTAŞ'ın aldığı pa- ralara karşılık yatınm yapmadığı ihban gelmiş, bunun üzerine 5 müfettiş soruş- turmayla görevlendirilmiştir." Teftiş Kurulu yetkilileri olayın nasıl soruştunılduğunu da şöyle anlatıyorlar: "Bakanlık, müfettişlere sadece 3 gün- lük soruşturma süresi verdi. Bu, çok kısa bir süreydi. Müfettişlerimiz geceli gün- düzlü çahştı. Ekim ayında yapılan soruş- turma sırasında, AKTAŞ nakden 140 milyar lira yatınm karşıhğını tahsil etmiş dunımdaydı. Müfettişlerimiz. Ekim 1991 tarihinde yapılan yatınm miktannı 67 milyar lira olarak belirledi. Ancak bu yatınmlar tam olarak soruşturulamadı ve denetlenemedi. Bu miktann yatınm için aynlıp ödendiği kâğıt üstünde tespit edildi. Yani AKTAŞ'ın kendi hesaplan- na göre dahi 73 milyar nakit para. TEK kaynaklanndan AKTAŞ'a karşıhksız transfer edilmiş durumdaydı." tddialann, suçlamalann sonu gelmi- yordu. Bu arada, AKTAŞ'ın aboneler- den topladığı, ancak "Kompanzasyon tesisi kuracağim" diyerek TEK'e öde- mediği trilyon liralarla ifade edilen reak- tif enerji bedellen konuşuluyordu. Elekt- rik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi. "'Vatandaştan topluyor, ama tesisi de yapmıyor. Bu parayı TEK'e ödeyip öde- mediği acıklansın" diyordu. Bakanlık ve TEK, bu konuda da suskun kahrken AKTAŞ yetkilileri, ısrarh sorulanmız üzerine. kendisinin yapması gereken 3.5 milyar lirahk tesisi TEK'in yaptığmı açı- klamak zorunda kahyordu. AKTAŞ'a göre toplanan reaktif enerji bedellerinin bu tesisle ilgisi yoktu. Şirket yetkilileri, vatandaştan toplanan reaktif enerji be- dellerinin kuruşuna kadar TEK'e öden- diğini öne sürüyor, ama sözleşmedeki "TEK adına yatınm yapar" hükmüne karşın kompanzasyon tesisini neden TEK'e yaptırttığmı açıklayamıyordu. Şikayetlerden bunaldık AKTAŞ yönetiçileri, yolsuzluk ve usulsüzlüklere ilişkin bu ve benzer soru- lan, "Bu sorulann cevabını Bakan Fa- ralyah,'Aktaş'ın ödemediği bir tek kuruş borcu yok' diyerek verdi" diye yanıtlar- ken, TEK Genel Müdürü Sedat Yıldız'- ın yaptığı açıklamalar, şirkete ve Ba- kanlığa ilişkin kuşku ve güvensizlikleri daha da pekiştiriyordu. TEK Genel Mü- dürü. TEK'in elektrik dağıtım işlerinin özelleştırilmesinden vatandaşın bir ya- rar görmediğini ve çok sayıda şikâyet aldıÖannı, bu şikâyetlerin Enerji Ba- kanlığı'na da yansıdığını anlatıyordu. AKTAŞ için şöyle diyordu Yıldız: "Şu andaki uygulamada, vatandaşa hiçbir şey veremiyorlar. AKTAŞ Elekt- rik'in yaptığı yatınmlarla ilgih olarak bazı sorunlar var ve bunlar henüz çö- zümlenmedı. Yatınmlann kontrol yetkisi bizde değil. Çarpıkhk buradan kaynaklanıyor. Şirket yatınm yapıyor. Bu yatınmın yerine ulaşıp ulaşmadığmı Bakanlığımız kontrol ettiriyor. Sağlıkh olup olmadığı- nı kontrol etmemiz mümkün değil. AK- TAŞ 'Şu rakamdan yapük' diyor.Bizim arkadaşlanmız başka bir rakam vermiş- se, çözüm yeri neresi olacak? Tabü, Ba- kanlık çözmek durumunda olacak." Aynca AKTAŞ'ın yaptığı yatfrımlann parasının TEK'e yapacağı ödemelerden düşüldüğü de hatırlatılarak, "Başba- kanlık Yüksek Denetleme Kurulu'nun TEK Raporu'nda, Aktaş Elektrik ile Kayseri Elektrik'in yatınm yapacağı ge- rekçesiyle TEK'e yapacağı ödemelerden mahsup ettiği tutann 150 milyar hrayı geçtiği açıklanıyor ve söz konusu rapor- da. "Bu kesintilerin şirketlerce ne tür yatınmlarda, ne zaman ve nasıl kul- lanıldığı ya da kullanılacağı kurum yet- kililerince bihnmemektedir" denildiğine dikkat çekiliyordu. YABIN: ücuza aldı, yüksek fiyattan sattı Taarruzemriveriyorum, evet,derhal...' BeIgeler in ışığında KOC EPE G.'enelkurmay Başkaru Orgeneral Semih Sancar'ut emriileşu taümat, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanhklarına"telefonla"yazdı- nldı:"Yasak bölgeyegirdiği anlaşûan, içinde harp malzemesiyle asker bulunduğu tespit edilen 11 adet dûşmangemisine, saat 12.01 'den itibaren Deniz ve Hava Kuvvetleriile koordineliolarak taarruz edilecektir. 'en GeneralAlpkaya. Bafaçıklanndaki naktiyegemilerine, bunlarşeylerle himayeü, muhriplerle, kaç muhrip?Beş muhrip. Beş muhriplehimayeü. Bafaçıklanndaki naktiye çıkarmagemilerine taarruz... Taarruz emrini veriyorum... Evet, derhal... Bunların hepsi, Deniz Kuvvetleri'nin ilan ettiği yasak bölge içindedir... -2- ABD Dışişleri Bakanı Kissinger, Başbakan Bülent Ecevit'e, "Orada Yu- nan konvoyu yok.taarruz etmeyin, hata yaparsınız" derken. neye dayanmışü? Askeri kademelerde "sonradan" yapılan değerlendirmelerde, bu istihbaratın, Ak- deniz'deki Amerikan 6. Filosu'ndan, ABD'nin uzaydaki gözleme uydula- nndan ve Yunan kaynaklanndan ahnmış ohıbileceği kanısına vanldı. Oysa, taarruz karan çoktan verilmişti. 21 temmuz sabahı karargâhta değer- lendirmeler sürerken, Deniz Kuvvetleri Komutaru Oramiral Kemal Kayacan, menzil itibariyle Yunan konvoyunun muhriplerimizin uzağında olduğunu be- ürterek, "hedefe" önce hava kuvvetleri- nin taarruz etmesini istedi. Komutan- lann karargâhtaki değerlendirmelerinde taarruz eğilimi ağır basınca, durum "res- mi yazı" ile Başbakanhğa bildirildi ve Yunan konvoyuna taarruz için "izin" is- tendi. Yazı. Genelkurmay Başkanı'run özel Kalem Müdürü, A lbay Orhan Ki- lercioğlu tarafından Başbakanüga götü- rüldü. "İvedi" başlığı taşıyan zarf, Ba- kanlar Kurulu toplantısı sırasında Baş- bakan Bülent Ecevit'e iletildi. Ecevit, ko- nuyla ilgilenmesi için Dışişleri Bakanı Turan Güneş'i görevlendirdi. Dışişleri araahğı ile yapılan kimi girişimlerin ardından hükümet, 21 Temmuz 1974 günü saat 11.30 itibanyla Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Yunan konvoyuna taar- ruzunu onayladı. Taarruz emri Bunun hemen ardından, Genelkur- may Başkaru Orgeneral Semih Sancar'm emri ile şu talimat, Deniz ve Hava Kuv- vetleri Komutanhklanna "telefonla" yazdınldı: "Yasak bölgeye girdiği anlaşılan, için- de harp malzemesiyle asker bulunduğu tespit edilen 11 adet düşman gemisine. saat 12.01'den itibaren Deniz ve Hava Kuvvetleri ile koordineli olarak taarruz edilecektir. Netice ahnır alınmaz, Genel- kurmay Başkanhğı'na bildirilecektir." Taarnız saati, "Gemilerimizin hedef bölgesine uzak ohnalan" gerekçesiyle 30 dakıka ileriye alınarak, 12.31 diye değiş- tirildi. Deniz Kuvvetleri Komutanhğı'- tıuı önerisi ile taarruza ilk önce Hava Kuvvetleri'nin başlaması uygun görüle- rek, saat 12.00'de bu durum Genelkur- may'dan Hava Kuvvetleri Komutanhğı'na "telefon- la" iletildi. 'Orada yok' gemımız Ankara'nın göbeğindeki "Müşterek Harekât Merkezi"nde 50'- ye yakın subay, yoğun bir çahşma içindeydi. İlginç okn, "Müşterek Harekât Merkezi" diye anılmasına karşın karargâhta sadece Kara ve Hava Kuvvetle- rinin temsil ediliyor olma- sıydı. Deniz Kuvvetleri, harekâtı"farkhbirmerkez- den" izliyordu. Taamız karanrun alınmakta olduğu sıralarda Hava Kuv\etleri Komutaru Or- general Emin Alpkaya ile Deniz Kuvvetleri Komutaru Oramiral Kemal Kayacan arasında "taarnızun koordinesi" için "telefon bağlantısı" kuruldu, her iki komu- tanın da banda kaydedilen konuşmalanndan an- laşıldığına göre, Orgeneral Alpkaya "Müşterek Harekât Merkezi"- bir denizcinin gönderilmesini istedi. Saat 12.15'te Deniz Kuvvetleri Harekât Başkaru Tümamiral Necdet Se- rim, ehnde haritası olduğu halde Hava Kuvvetleri Komutanı'nm odasına girdi, haritayı masaya yayarak, Türk muhrip- lerinin o andaki mevkilerini "Arnavut Bumu kuzeyi" diye işaretledi ve "35 de- rece kuzey enlemi güneyinde hiçbir Türk gemisi bulunmadığım'' söyledi. Tüma- miral Serim'in "tutanakla" saptanan bu ifadesi, tanıklar Hava Kuvvetleri Ko- mutaru Hv. Org. Emin Alpkaya, Genel Sekreter Hv Kur. Alb. Necdet Hızel. Harekât Başkaru Hv Tümg. Tevfık Al- paslan. Hv Korg. Faruk Koralp, Korg. Ethem Ayan tarafından da imzalandı. 'İstirham ederim amiralim' Harekât emrinin verihnesine "birkaç dakika kala", Hava Kuvvetleri Komu- taru Orgeneral Alpkaya, Deniz Kuvvet- leri Komutanı Oramiral Kayacan'ı yeni- den aradı. Bant kayıtlanna göre şunlan Sancar, Alpkaya. Kayacan. Üç komutan ve fOo. Yönettikleri kuvvefJer verilen emirleri eksiksiz uy- guladılar. Ancak sonuca berkesçok üzûldü. söyledi: "...Biz adaya girerken en hassas noktalan, o zaman taarruz edeceğiz... Biz hazınz... Üç fılo bunun için bekleti- yoruz. Sizin gerniler nerede efendim? Şu Girne'nin batısı çok felaket tehlikeliy- miş. Oraya olsun yöneltin bari biraz. Sırtlar. Karşıki sırüar. Yani diyorum ki amiraüm, sizinkiler bunun... Hayır, yani gemilerin limana girişlerinde en hassas noktalandır. Şimdi dışarda müteharrik hedeftir. Bizim vur- mamız çok zordur amirahm... O yönüy- le biz.. Halbuki girsin h'mana, istiyoruz biz orada taarruz edelim. Evet, Girne demiyonım, bu öbür Yunan gemileri için. Evet şimdi bir de şöyle var, iki muhrip bizim Anamur açıklannda var. Ona da taarruz edeceğiz. Tabii, iki muh- rip var ya, Anamur açıklannda iki muhrip var... Hayır efendim var... Bizim radarlar tesbit ed'iyor amiralim... Sizin burada, Genelkurmay'daki de- nizci 'Bizim orada gemilerimiz yok' dedi. Şimdi istirham ediyorum, bunu kim bih- yorsa. sizin arkadaşınm gönderin bura- ya, bunu beraberce ayarlayahm. bera- berce koordine edelim, bizimkilere de atabibriz ... Ne olursunuz... Olur mu efendim? istirham ederim..." Bu konuşmadan birkaç dakika sonra Orgeneral Alpkaya'yı arayan Genelkur- may tkinci Başkaru. Yunan konvoyuna .taarruz emrini verdi, ses banüanna göre 1- dakika bile sürmeyen emir ahşverişi şöyle oldu: Orgeneral Alpkaya: "Taarruz emrini veriyorsunuz" Ikinci Başkan: "Verilsin, diyor komu- tan... Başbakan da biraz evvel bura- daydı, şimdi Milh Savunma Bakanı, Dı- şişleri Bakanı da burada, 'Verilsin' diyo- ruz efendim." Hava Kuvvetleri Komutanı, bu emri ahr almaz 2. Taktik Hava Kuvvetleri Komutanı'nı aradı: "Ben General Alpkaya. Baf açıklan- ndaki nakliye gemilerine, bunlar şeylerle himayeli, muhriplerle, kaç muhrip? Beş muhrip. Beş muhriple himayeli. Baf acı- klanndaki nakliye çıkarma gemilerine taarruz... Taarruz emrini veriyorum... Evet. derhal... Bunlann hepsi, Deniz Kuvvetleri'nin ilan ettiği yasak bölge içindedir..." Uçaklar havalanıyor Emir ahşverişinin ardından fılolar tek tekhavalandılar... Önce Eskişehir'de üslenmiş olan 111. fılo saat 14.10-14.15 arasında uçaklannı kaldırdı vediğer uçaklarda, harekâtphiru gereğince tek tek havalandılar: Saat 14.30- 181. filo (Antalya)- 3 uçak kalktı. Saat 14.43- 141. fılo (Mürted)- 3 uçak kalkü. Saat 14.52-181. fılo (Antalya)- 3 uçak kalktı. Aynı saatlerde Kocatepe, Adatepe ve Fevzi Çakmak muhripleri, "Yasak böl- ge" diye ilan edilen koordinatlara "tam yol" ilerlemekteydiler. YARIN:Kocatepe vuruliıyor ANKARANOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Ölümden Dönenin Anlattıkları: (5) 'Gelecekler, Kurtaracaklar!./ Diyordum... Zerrin Taşpmar, Madımak Oteli'ndeki son geceyi an- latıyor; dinlerken heyecanlanıyorum, gözlerim buğula- nıyor. Şöyle diyor ozan Zerrin Taşpmar: - Arabalar yamyordu dışarda biliyorum... - içeri atılmamış demek daha.. - Ya da ait katlarda bir şey, bilemeyeceğim onu. Ara- balann yandığı sıra, tabii muthiş bir koku, benzin koku- su; acaba arabalardan mı geliyor. içeriye bir şey atıldı mı diye tereddütlerimiz vardı. Bakınıyorduk ama, hep kontrol ediyorduk. Daha sonra, o simsiyah an; hani bir- denbire hava kararır ya, karanlık oldu her yer. Ha, par- don 19.30'da, Lütfiye ile (Aydın) girdik bir odaya bir tele- vizyon bulduk. Taş atılmayan arkalarda hava boşluğuna bakan karanlık bir odada. O televizyonu karıştırırken, Hidayet Karakuş da bizim yanımıza geldi, daha sonra Lütfiye'nin eşi (Cafer Can) geldi. Ancak, İnterstar'ı bula- bildik, başka yeri bulamadık, televizyonda haberleri bekledik. 19.30'da bir tek cümleyle, işte.'Sıvas'ta Madı- mak Oteli taşlanmış.." gibi bir tümce söyleyince, o içim- deki ve Lütfiye'nin yüzündeki umutsuzluğu unutamaya- cağım. Yani, bizden söz edilmedi, olay olmuş bitmiş gibi gösteriliyor: oysa burada gittikçe büyuyor kalabalık, git- tikçe sesler, sloganlar ağırlaşıyor, histerik bir hale geli- yorlar; seslerinden anlıyorsunuz bunu. Taşlar.. iri bir taş atıldığı zaman, büyük bir cam kınldığı zaman, bütün ka- labalıktan müthiş bir alkış yükseliyor. Hatta, alkışlar- dan.. büyük bir alkış olunca, "Acaba gene ne yaptılar?" dedik. Bir ara lobiye girmişler, bir sütunu kırmaya çalışmış- lar, örneğin müthiş bir toz duman yükseldi yukanya doğru. - Lobiye onlar girmişler! - Girmişler, evet. Oradaki sütunu kırmaya çalışmışlar, çok fena bir toz yükseldi, kaçıştık ait kattan tekrar üst kat- lara; ama, bu süreç içinde, diyorum ya, altkata iniyoruz, üst kata çıkıyoruz, birbirimizle konuşuyoruz, kâh onun- la, kâh ötekiyle.. örneğin bir ara Lütfü Kaleli'yle biz... Lütfü Kaleli: - Buradaki insanların listesini yapmak istiyorum. çün- kü burada tarih yapılıyor! dedi. Ben karanlıkta oturdum; izin istedim: - Verin elyazımla ben yazayım! dedim. Tanıdığım her- kesin adını yazmaya başladım. Yani, otelde.. Hep şoyle düşundük, aşağıdan saldırı gelecek, arka- daşlanmız püskürtemeyecekler, çünkü tek tük kaçanları püskürtuyorlarmış. Püskürtemeyecekler; bunlar taş ve sopalarla, bızi döve döve, vura vura öldürecekler! Ama, dediğim, akşam 7den sonraki umutsuzluk saatleri. On- dan önce "Tokat'tan asker geliyor 1 Kayseri den tümen geliyor!" Hep bu tipti konuşmalar. Ve bize de hep böyle bilgi veriliyordu. A]saf Koçak arkadaşımız vardır karika- türist, vardı daha doğrusu! O arada bir-iki kez zannedi- yorum, mızıka çaldı bizi neşelendirmek için. Hiç kork- madığımı söyleyebilirim. Çunkü, "Mutlaka gelecekler, Ifurtaracaklar!" diyordum; yani "mutlaka"! Bu bir anı olarak kalacaktı bana göre, mutlaka kurtanlacaktık. Hiç, en ufak bir tereddütüm olmadı ve Lutfiye'ye bunu söyle- diğim zaman artık son saatlerdi, inanmaz bir şekilde dudak bükmeye başladı. Ama, 7.5 haberlerinden sonra. müthiş umutsuiduk! Hani, dünya sizi terketmiş, kimse- nin umurunda değilsinız. Televizyonda da olay oldu-bitti gibiyansıdı. Onu düşündüm. Hem sevindim, çocuklanm duymadı, telaşlanmayacaklar; ama bir yandan da diyo- rum ki, duysalardı, bir yerleri zorlarlardı "Annemiz ora- da mahsur kaldı" falan diye. O umudunuz da yok. Fakat, yangın çıktıktan sonra. işte birden dumanlar yükseldi; çok karanlıktı ve bize aşağıdan bir komut geldi: - Sessizce asağı inin! diye. Sessizce merdivenlerden iniyorduk, sanıyorum birinci katta korkunç bir alev, bir- denbire harladı ve hepimiz "Yukarı!" komutuyla tekrar yukarı... İşte orada darmadağın olduk. Bir grup zannedi- yorum en üstkatlara, okurtulamayanlar... - Asim Bezirci nereye çıktı? - Asım Bezirci'yi o inişte de görmedim, hani, çok ka- ranlıktı, yan yana; hatta yanımda bir kız vardı örneğin, sonra Panorama'nın muhabıri olduğunu öğrendim, el ele tutuşmuştuk biz onunla. aşağı inerken. Ama yukarı çıkarken, tekrar "Yukarı!" dendiğinde birpanik oldu sa- nıyorum; çünkü elimdeki, koptu o kızcağız. herkes bir yana gitti... Zannediyorum, gücüm yetmedi; bir kaçma, kurtulma isteği.. Bilemiyorum o duyguyu; çünkü çok duygusuz, çok duyarsız olduğumu hissediyorum o "Yukarı!" komu- tundan sonra, çıkmadım! Yani bir kat çıktım, bu birinci kata kadar çıktım sanıyorum, kaldım orada! İnsanların merdivenlerden çıktığını hissettim ama, çıkmadım; içimde bir boşluk, bir şey hissettim. Çok karanlıktı, kori- dörda yürüdüm. Bir ara. bir kapıdan, yani açık bir oda kapısından, Cafer Can Aydın, eşi (Lütfiye Aydın), Aydo- ğan Yavaşlı ve eşinin bir apartman boşluğuna - girdıkle- ri odadan dışan doğru - atladıklarını gördüm. Yani onlar olduğunu sezdim, nasıl sezdiğimi bilemiyorum, belki çift çift el ele oluşlarından.. Çünkü, çok pusluydu görün- tü. Ben öyle gördum, duman içindeydim o anda belki; şöyle hayal meyal gördüm, fakat oraya daha önce, ben odaları dolaşırken bakmıştım. çok dar bir yer olduğunu anımsıyordum, onlann üstüne atlamamak için: - Orası nasıl? diye seslendim. Aydoğan orası nasıl? - Gelmeyin; umutsuz! dedi, Aydoğan Yavaşlı... BULMACA SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 1/MeühCevdetAndayın 1 bir şiir kitabı. 2/ Bir işi gercekleştirmek için özel 2 olarak yapılmış nesne... o Mihrak. 3/ Avrupa'da bir ülke. 4/ Yemek... Bir 4 nota... Büyükbaş hay- g vanlara verilen ortak ad. 5/ Müzikte. bir tam seslik 6 arahğın bir kesimini oluş- j turan çok küçük aralık... Berilyum elementinin 8 simgesi.6/Maundadeni- g len bir orman ağacı... Asya'da bir başkent. 7/ Süzgeç. kevgir. 8/ "O yer" anlamında kul- lanılan sözcük... İnce pide halinde ekmek. 9/ Bir evin yabancılann girmesine izin verilmeyen bölümü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ tlhan Berk'in bir şiir kitabı... Kemiklerin yuvarlak ucu. 2/ His- se, pay... tcar. 3/ Voleybol ve tenis- te, servis atışı sırasında topun file- ye değmesi... Hayvanlarda burun ucu. 4/ Hayvan türlerinin davra- nışlannı dinamik-biyolojik açıdan inceleyen bilim. 5/ Ertem Eğilmez'in yönettiği, Şener Şen'in başrolünü oynadığı fılm. 6/ • Eski Türklerde toplurnsal ve örgütsel içerikli büyük ziyafet... Halk müziğine özgü bir çalgı. 7/ Kırmızı parafinle kaplanan bir cins peynir... Söyleyiş özelliği. 8/ Toprak, kum ve saman eteme- ye yarar iri delikli kalbur. 9/ İnsanı istenmeyen seçeneklerden birini izlemeye zorlayan durum... Bir gösterme sıfatı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear