22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20 HA2JRAN1993 PAZAR 8 PAZAR YAZILARI 'Bir bilcliği olanlar' veya şaşmnama sanatı Çoğu zaman şaşılacak şeyleri soğuk- kanh karşılayarak. ne kadar akıllı olduğu- muzu göstenyoruz herkese. Acaba şaşı- rmak, daha çok aptallara özgü bir tavır mıdır? Oysa insaıi akbnın en dinamik olduğu, en hızlı geliştiği dönem, onun adım başı şa- şırdığı çocukluk dönemidir. Ama büyü- dükçe deneyim denilen o aldatıa niteliği kazandığımızı dûşünerek şaşırmaktan vaz- geçiyoruz giderek. En şaşılası olaylan bile gözlerimiz yan açık, dudaklanmızda do- nuk bir gülümseme, başımızı bilgiç bir edayla sallayarak karşılayabiliyoruz. Bu düşüncem, geçen gün muhalif yazar Edvard Limonov'un Yeltsin'le ilgili bir makalesinı okurken tazelendi. Yazar, Rus- ya hderinin ekranlarda genellikle somurt- kan, kızgın, kindar bir yüz ifadesiyle ve kaba tavirlarla göründüğûne dikkat ceki- yordu. Yazıyı okurken Bons Yeltsın'i. sonra buradaki öteki politikacılan, ardından da Türkiye'deki pekçok pohtikacıyı düşün- dürn. Sevimsiz duruşlu. antipatik tavırh o kadar çok politikacı aklıma geldi ki! Ve bunlann hepsini haik başa getirmişti oyla- nyla. Bu işin açıklaması nerede? Sempatik ol- mayan bir insan halktan bu kadar oyu na- sıl alabiliyor? Oysa insanlar söz gelimi bak- kalını, kasabını, manavıru seçerken onlann saygüi, güleryüzlü. kibar vs. olmasına önem veriyor.. Beni hep şaşırtan bu ilginç durumu, çev- remdeki insanlara sorarak ve onlan göz- lemleyerek anlamaya çalışıyorum. Sonuç- ta bana hiç de doyurucu gelmeyen bir açı- klama elde ediyorum: Adam çırkin, an- tipatik, kaba olabilir, o önemh değil; ama adarrun "bir bildigi var", önemli olan bu. Ee, madem poütika profesyonellerin işi, MOSKOVA HAKAN AKSAY madem biz sıradan ölûmlülerin aklı buna ermez, o halde bu işi yapan, suratsız ve nur- suz da olsa farketmez. Bir bildigi vardır mutlaka! Deneyimi, bilgisı, görgüsü, poütı- kacılık ve diplomatlık yeteneklen, hazırce- vaplığı, durumu idare etme sanatı falan vardır adarrun. Buyursun o yönetsin o za- man! Bu tiyatroda roller, can sıkıcıhk ölçüsün- de kesin çizgjlerle aynlmışür. Biri oyun oy- nar, öteki izler ve alkışlar. İzleyicisi, oyun- cunun rolüne kolay kolay tahp olamaz, onu denetleyemez. Sahnedeki oyuncunun alternatifi yolçtur; izleyicisi oyuncuya mah- kumdur, hem aslında oyuncusuz da yapa- maz: biri oynar, biri bakar. yuvarlanıp gı- derler. Oyuncunun bulunmaz Hint kumaşı sa- yıldığı bir ortamda, bır de güleryüzlü, sem- patik, kibar olmasmı beklemek, lükse kac- mak olacakür. Bilmem bu açıklamaiar sizi tatmin edi- yor mu? Beni etmiyor. Akhm bazı şeyleri alrru- yor. Örneğin, neden müşteriyi "velinimet" sayan bakkal, kasap ve manav güleryüzlü, saygılı ve kibar olmalıdır da, politikaa içın bu bir koşul değildir? Halk, politikaa acı- sından daha mı az "velinimet"ür bakkala çakkala göre? Üstelik bakkaldan farklı olarak, politikacının en büyük sermayesi onu destekleyen insanlardır. Neden kendimize arkadaş, eş. çevre se- çerken dürüstlük, cana yakınlık, kibarlık. ıçteolik gibi ahlaki niteükler aranz da, poli- tikacı seçiminde bunlann geçerti olmadığı- nı düşünürüz: "bır bildigi olan" uyanık tip- lerin bizi kalkındıracağını umanz? Neden politikanın ahlaktan bağımsız olduğunu karutlamak için uydurulan bir yığın bilim- sel (!) gevezeh'ğe inarunz? Bir halkı yönet- mekten, milyonlann yazgısım biçimlendir- mekten daha ağır bir ahlaki sorumluluk olabilir mı? Ama yine de bu işte benim anlamadığım bir şeyler var galiba. Gerçi "'bir bildigi olan" adamlan başa getirenler bunu tam açıklayamadılar bana. Ancak yaptıklan seçimi anlaürken kullandıklan kararlı, net ve kesin ifadelere bakılırsa, onlann da "bir bildigi var" sanınm. Bu durumda bana, bir bildigi olmayan biri olarak, aptal yerine konmaktan kaçın- mam için, şaşkınüğunı gizleme görevi dü- şüyor. îspanyol ıısıüü monarşi MADRID ALİ K1ŞLAK Yüzlerce gazeteci, yüz- lerce televizyon, dünyanın en gözde ajanslan, Mad- rid'de Kongreler Sarayı'- nda toplanmış. o tarihi anı bekliyor. Bandolar oenaze marşını çalmak için hazır; son soluklann kesilmesi bekleniyor. Kurtulmasına arük kimse ıhti- mal vermiyor. Öldü ölecek. Hanl hanl ka- muoyu yoklamalan yapıhyor; sanki ölmüş gibi "Merhumu nasıl bilirdiniz" diye soru- luyor. Umut yok. Ve, birdenbire sanki sihirli bir değnek dokunmuş gibi fırlayıp kalkıyor sosyalizm; dördüncü zaferi bu. lnarulmaz! Basın or- ganlan şaşkın. Seçim kampanyalannın üahlan kamuoyu şirketleri şaşkın; hepsi yanılmış, hiçbirisi öngörememiş bu zaferi. Bir yanlışbk olmasın? Yanlışlık falan yok. Ispanyollar dördün- cü kez üstüne başa basa 'sosyalizm' diyor- lar. Ve işte dördüncü kez sosyalistlere hü- kümet kurma görevini veriyor Kral. Bu, Îspanyol usulü demokrasi, îspanyol usulü krallık, tspanyol usulü sosyalizm; halkın gönlünde, içinde. Sosyalizmin iktidarda on beş yıb garantilediği bir krallık. Yani 'sos- yalist krallık'. Yani 'cumhuriyetçi krallık'. Böylesine tatlı bir çelişki Ispanyollann re- jimleri. Bu sözsüz ve yazısız toplumsal an- laşma. 11 yıl önce, Kral Juan Carlos ile sos- yalist lider Felipe Gonzalez arasında imza- lanrruş. Yıl 1982. Genel seçimler. Sosyalistlerin ilk zaferi. Kral, Felipe'ye hükümet kurma görevi verecek. Juan Carlos ile Felipe ilk kez karşılaşıyorlar. Sosyalist bir lider, kral- dan hükümet kurma görevi alacak. Felipe, Kral'a çıkmazdan önce arkadaşlanyla tartışır; cumhuriyet mi, yoksa monarşı mi? Sonunda, Kral ile bu konunun görüşülme- mesi kararlaştınlır. Ama Felipe'yi karşıla- yan krahn ilk sorusu "Siz sosyalistler ne- den kralcı değil de cumhuriyetçisiniz?" olur. Felipe'nin yanıtı, bir îsveç öyküsü anlat- mak olur. 1937 yılında, cumhuriyetçi sos- yal demokratlar genel seçimlerde salt ço- ğunluğu sağlamışlardır. Zamanın krah, sosyal de- mokratlann liderini çağınr. "Iki seçenek var önümüzde", der Kral. "tlki, seçim kampanya- lannda söz verildiği gibi, ^ _ _ _ _ - _ monarşiye son verip. cum- huriyeti kurmak. İkinci seçenek ise, mo- narşinin devam etmesi". Hangi yolu secer- se seçsin, Kral, Başbakan'ın karanna say- gıyla uymaya söz verir. Ve, bir öneride bu- lunur Kral. Monarşik düzen ükır ükır yü- rümektedir. Şimdi bir cumhurbaşkanı seç- meye kalkışsalar, İsveçlilere oldukça pa- halıya gelecektir. Kral, bir yıl daha kralhğa devamedilmesini,eğer biryıl sonra hâlâisti- yorsa, Başbakan'm monarşiye son verme- sini önerir. O gün bu gün, İsveç'te kralhk- cumhuriyet seçımı bir kez daha gündeme gelmemiş. Felipe açıkça söylemese de, Juan Carlos yanıtını almış bu öyküden. O gün bu gün, ne komünistler ne de sosyalistler cumhuri- yet istemediler. Juan Carlos'un babası Juan de Borbon, Franco döneminde Portekiz'de sürgünde iken hep bir gün 'tüm İspanyollann kralı olmayı' düşlerdi. Açıkça da belirtirdi bu özleminı. Yalnızca sağın değil. sosyalistle- rin de benimsedıği bir kral. işte bunun için Franco'nun, diktatörlükten monarşiye ge- çerken yerine, Juan Carlos'un babasını de- ğil de Juan Carlos'u kral olarak bırakuğı söylenir. Juan Carlos da bir gün tüm İspanyol- lann krah olmayı özlemiştir. Bunun için de önce sosyalistlerin iktidannda kral olmak gerekir. Çünkü, sosyab'st bir iktidann krah olabilmek, monarşiyi daha da pekiştirir, sağlamlaşünr, kökleştirir. îspanyollar 'sosyaüst monarşiye* devam dediler. Rejimlerin nasıl olduklan değil, nasıl çahştıklan önemli. Başlannda alçakgönül- lü krallan, sosyalist monarşileri ile Ispan- yollar, nice krallık heveslisi cumhurbaş- kanlanyla cumhuriyetçi rejimleri kıskan- dırabih'yorlar. Clinton'ın caz müziğini ve J J y çaimayı çok sevdiğini artık bOmeyen kalmadı. Newport Caz Festivali kapsanunda çok sayula caz müziği sanatçısı önceki gün Beyaz Saray'ın bahçesinde biraraya geldi. Başkan Clinton belki de 6 aydîr yaşadığı Beyaz Sara\'da ilk kez doyasıya eğlenme fırsatı buldu. Clinton dûnya ve iilke so- nınlannı unutarak başkan olduğu günden bu yana belki de en mutlu saatlerini yaşadı.(Fotoğraf: REUTER) Temizhava içinyürekli birdeneyim STUTTCART AHMET ARPAD Uçağınız Stuttgart'a inişe geçtiğinde betondan çok yeşil görürsünüz. Yeşihn ortasında bir kent Stuttgart. Ormanlar ile baglar arasına kurulmuş, doğa ile iç içe. Schloss Alanı'nda durduğunuzda üzüm bağlan ve ormanlar sarar çevrenizi. Schlossgarten Parkı kentin merkezinden başlar. Kilometrelerce uzanır Neckar Nehri'ne. Doğayı sevenler için yaşanacak ideal bir kent Stuttgart. Her an yeşilin or- tasındasınız. Bu kadar bol yeşil yetmiyormuş gibi, şu günlerde acılışı yapılan ve ekim sonuna kadar sürecek İGA-Expo '93 Stuttgart'a yeni yeşil alanlar sağîadı. 120 milyon mark harcanarak beş yılda hazırlanan bu ülkelerarası bahçeciük fuan ile kent daha çok yeşile kavuştu. Çeşith ulkelerden uzmanlann bahçe düzenlemelenyle oluşturulan İGA-Expo '93 ile kentin park alanlan daha da büyütüldü. Yapılanlar kahcı. Betonun çoğunlukta olduğu semtlerde oturan insan, çevresinde yeşil alan artukça kendini daha mutlu hisseder görüşünden yola çıkıyor belediye. Apartmanlann gjrişi canlanıyor, yıllar boyu kömürün, odunun, çöp kutulanmn doldurduğu arka avlular, unutulmuş bahçeler birden yeşjlleniyor. Katlarda oturan cocuklar arük hep birlikte oynuyor, apartman sakinleri ılık yaz akşamlannda_ yeşilin ortasında buluşuyor. Özellikle küçük çocuklu anneler ve yaşlılann günlük yaşamında apartmanın arkasındakı bu yeşil alan çok önemli bir rol oynuyor. Bütün gününü evde kapalı geçiren insanlann gezmek, temiz hava almak için parka gitmesine gerek kalmıyor. Aparönanm küçük bahçesinde buluşan komşular arasında üişkıler daha güzel gelişiyor. Betonu gri avlulardan, toprağı kara bahçelerden insanın içini açan yemyeşil alanlar yapmak hiç de sanıîdığı gibi zor ve masrafh değil. özellikle çok kath apartmanlarda bitkilere harcanacak gider bir defahk. Bunlann dikilmesi görevini kat sahipleri üstleniyor. Bakımını da kapıalar. Apartman çevresinde çok büyük degişikliklere gerek varsa, kent belediyesi de harcamalara katkıda bulunuyor. Dünyanın en büyük otelcilik kuruluşunun Stuttgart"ta yeni açtlan otelinin projesi kent belediyesinoe, yapının düz olan çatısının tümüyle yeşillendirümesi koşuluyla onaylanmıştı. Stuttgart örneği, betonu çok, yeşili az tstanburda da niçin uygulanmasın diye bir an düşünüyor kişi. Oturduğu çevreyi yeşillendiren insan gerek doğayı, gerekse kendini yeni bir yaşama kavuşturuyor. Yazaikikezmerhabademek Her yaz başlangıcı bir yaz yazısı yazmak vacip oldu. Bu yıl da bu vûcuba icabet edip daktîto başuıa oturdum, yaza yazuı bir merhaba dedun. Bu yıl mevsiın, bahan görme- den daha ntsanm ortasında ani- den yaza döndfi. Kayuüar bir günden ötekine şaşkın bir yeşile boyandı, cafeler kakunmlara hazniıksiz yakalandı. Gazeteler Tûrkiye'den kar-kış haberieri verirken, Danimarka yaz güne- şiyle karştlaştL Yaz beni denizle- rin buluştuğu kent Skagen'de kalın paltolaria üşümemeye çalışırken yakaladı. Atlantik okyanusu ile Baltık denizinin dalgalann birbirine kanştığı ünlü Skagen plajı, ani- den yalucı yaz günesine göbek açtı. Ben paltoyla birlikte kış depresyonlannı da erkenden rafa kaldırdım, kakunmlara her zamankinden erken çıktım, tiril tiril yazlıklanndan taşan cekici- Ukkriyle kahvelerini ve bira- lannı yudumlayan kızlan her za- mankinden önce süzdüm, flörte davet eden bakışlar fıriattvn, ner zamanki gibi havamı aldnn, ama kış reddedflmelerindeki gibi bo- zufanadnn, hatta pek aklı- KOPENHAC FERRUH YILMAZ rmadım, >eni heyecanları düşö- nüp kendimi avuttum. Kopenhag yazla birlikte cinsi- yet değiştirir, soluk kesici dişüi- ğüıe burünûr, başka tercihleri tali kılar, vazgecibnez olur. Ama ben bu yıl yazı iki kere karşt- ladım. Kaldınm cafelerine çıküğım kadar, Danimarka'nın yazına güvenetneyen yüz binler- ce kişi gibi paket turlardan biri- ne kaydolup gfineşin ve denizin garanti, alkollü içkilerin ucuz ol- duğu güneyli ulkelerden birine de indim, charter turizmi kûltü- rüne yazılıp ucağa adım atar at- maz bira ısmarladnn, seyahat şirketinin günvûksüz içki satı- şlanndan güneye inerken yarar- laranadıysam da gelirken haddi- nü sonuna kadar kuUandun, te- kerlekler piste değerken kopan alkış tufanuun nedenini yine kavrayamamama rağmen bu se- fer neşeyle gülümsedim, daha Kopenhag havaalanında çakı- rkeyf. uçakta da dut olan gruba kanşıp bizi önceden belirlenmiş oteller yığını arasındaki herhan- gi bir otele getirecek otobûse bindim, bizi havaalanında karşı- layan hostesin "Buralarda çeş- tne suyu içmeyiniz" türü nasi- hatjerini diiüedim, daha adım at- madan güneyli ülke hakkmda hiçbir şeyi beğenmez şikayetiere kulak kabarttım, sürekli tatmin- sizlikten tatmin olmaya dayalı tatil kültürüne hoşgörü göster- dim. Lakin hoşgörü, ödediği pa- rayla geldiği ülkenin tümûnfi kaldığı süre içinde satın aldığuıı düşünen charter kültürünün top- hı eğlence eylemlerine katıhna suunnda takılı kaldı, kalabahk ve gürültülü eğlence düşüncesi karabasana döndü, oteller yığını arasındaki otelimi geldiğim sa- bah gizlice terk ettim. sivTİsinek pahasına mehtapta birbirlerine kur yapan kurbağalann seslerini dinlemevi, derin hülyalara dal- mayı tercih ettim. Ben bu sefer yazı iki kere karşıladun. Yaz beni denizlerin buluştuğu Skagen'de paltolu ya- kaladı. Ben yazı, mehtapla mavi hülyalara dalarak yakaladun. ANADOLU HAYAT'TAN AİLELERİMİZE GUVENCE: Çocuklara savaş mesajı Türkiye'de "Savaş" adının erkek çocuklara takıldığını bu- ralarda söylerseniz, çok şaşın- rlar; tıpkı sizin, "ayı" sözcüğü- nün İsveç'te yaygın bir erkek adı olduğunu duyduğunuzda uğrayacağınız şaşkınlık gibi. Bir süredir, bırakın savaşı; "ka- til", "vahşi", "gaddar", "za- üm" gibi sözcüklerin Batı'da nasıl insan adı olmadığına şaşmyorum. Her şey, bizim sevgili Vakvak Amcamız ve Miki'nin gözden düşmesiyle başladı. Vakvak'ın öfkesi, Miki'nin kurnazhğı, ar- ük yeunıyor; yetmek bir yana, ilginç gelmiyor. Cocuklar, He- Man istiyorlar; "Uzay Gladya- törleri", "Gümüş Ath" anyor- lar. Çoğu Hong-Kong mah bu tür video Fılmleri kiralamak için gittikleri videocuda ise, bilgisa- yar oyunlanna yakalanıyorlar. Atari, Super Mario gjbi "ev oyunlan" bir yana, bu tür oyunlardaki "Vur!", "Tekme- le!". "Ateş aç!" gibi komut- STOCKHOLM GÜRHAN LÇKAN larla parayı bastırdıkça. düşma- nı yerden yere çalıyorlar. Çocuklann oluşturduğu pa- zar, belh' ki yeterli değil. Şimdi büyük çocuklann. yani yetiş- kinkrinoyuncaklangözde.'Ta- intball" denilen ve mekaniz- ması, normal dürbünlü tüfeğin- kiyle aynı olan silahlarla, içi kımuzı boya dolu, bilya büyük- lüğünde mermi atıhyor. özel- likle, iş hayaünda her an ve her yerde cep telefonuyla dolaşma- lanyla tanınan "yuppie"ler, boş zamanlannda "çocuklar gjbi" eğleniyorlar. Gerçekte bu bo- yalı bilyalar, o denli zararsız de- ğil. Giysilerin berbat olmaması için, özel önlükler takılmah. Ama kim dinler?!.. Yuppıe "co- cuklar", yaz güzelliğinden ya- rarlanarak açık havada piknik yapan, bahçelerinde yaşgünü kutlayanlara, 50-60 metre uzaktan ateş ederek baskın yapıp, plakası örtülü spor oto- mobilleriyle kaçıyorlar! Filmlerdeki şiddeün özelhkle gençleri nasıl olumsuz etkiledi- ğini biliyoruz. Dövıiştüğü adamdan otuz yumruk yedik- ten sonra, bırakın ayakta kala- bihneyi, sevgilisiyle öpüşmeyi bile başaranfilmİcahramanlan, bugün özellikle büyük kentler- de sokağa taşan vahşiliğın te- mel kaynaklan arasında. Buna, video "clip"lerdeki şiddet de eklendi. Araya sokuşturulan tanklar, mihverler, ufukta izle- nilen patlamalar, sevdiği müzi- ği dinleyen gençlerin beynine çok sağhksız mesajlar gönderi- yor. Savaşın, günlük yaşamın kaçınılmaz bir parçası olduğu ve güçlüden yana tavır alındık- ça, her şeyin yolunda gideceği gibi, bir ucube yaşam anlayışı gençlere işleniyor... H ızla gelişen Türkiyemizin giderek büyüyen hayat sigortası sektöründe, hak ettiği yeri kazanmış bir kurum var: Anadolu Hayat. Anadolu Hayat'ın temeli, Anadolu Sigorta gibi dev bir sigorta kuruluşunun 67 yıllık birikimi üzerine atıldı. Türkiye İş Bankası'nın bir iştiraki olmanın sarsılmaz güveniyle birleşen bu temelde, iki yıl gibi kısa bir süre içinde milyonlarca kişiye gelecek garantisi yaratıldı. Aynı kısa süre içinde bu garanti, sigortalılar adına 1,2 trilyon liralık fon birikimi sağlamış olmakla, Türk insanının da onayını aldı. Şimdi, aynı güçlü temel ve kendisine duyulan güvenle Anadolu Hayat, yepyeni bir hizmede yanınızda: Aile Sigortası. Aile Sigortası, ailenin geleceğini güvence altına almanın ülkenin geleceğini de ilgilendirdiği gerçeğinden yola çıkılarak hazırlandı. Bu sigortanın amaa, çalışan ya da çalışmayan tüm kadınlanmız ve eşleri için, mevcut sosyal güvenliklerine ek bir birikim yaratmaktır. Aile Sigortası, eşlerin ileriki yaşlarda ekonomik şartlannı iyileştirecek, eşlerden birinin maluliyeti veya ölümü halinde, yaşanacak sıkınülan hafîfletecek bir hizmet getiriyor. Üstelik, her aile için, gelir seviyesine uygun seçenekler sunuyor. Anadolu Hayat camiası, sizleri bu hizmetten yararlanmaya davet ediyor, sağlık, mutluluk ve refah dolu bir gelecek diliyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear