25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20 HAZİRAN1993 PAZAR 12 DIZIYAZI 'Ashııda okuıııagıicümzayıP -7- P eki Yaşar Kemal? ÖCALAN- Yaşar Ke- mal. toplumun dışına çık- mış insanı romanlaştınyor. Aynksılan romanlaştınyor. Bu da tabii güçlü bir devrim davası olmadığı için bövle- dir. tsyanı romanlaştınyor. Kötü bir ış değil. Fakat bana göre çok yetersiz. Ya- şar Kemal bir >önüyle Kürttür aslında. Yaşar Kemal tanımına belki kendinin de fark edemediği bir katkıyı yapayım. Eğer onun kökeni olmasa romancı ola- mazdı. Bir Türk kültür kökeninden öyle romana çıkmaz. Böyle onun gibi Çuk'u- rova'da bir sürü Türk kökenli çocuk vardı. Ama böyle bir romancıhk aklına bile gelmez. Böyle bir romancı olabil- mek için Çukurova'yı bılen bir Kürt ol- mak gerekir. Yaşar Kemal'in çelişkisı şu: Kürt ulusal özelliklenyle ondan kopu- şun. Çukurova'da büyümeninsenlezidir Sanatuı işlevi • Yaşar Kemal'le ilgili değerlendirmeni haksız buiuyorum. ÖCALAN- Bu tanımı iyi yapmalı. Yaşar Kemal. Kürt ulusal rnotiflerini. Çukurova'da karşılaştığı veya Çukuro- va'da bu motiflerin bu özelliklerin. yeni alacalı biçimlerle zenginleşmesinın ürii- nüdür. Niye bu konu fazla bilimsel ola- rak düşünülüyor. Aslında onun o Fransız gazeteciyle yaptığı anı-söyleşisi var. O Onu anlamak ısüyor ama, sayın Yaşar Kemal'in kendisini doğru cevap veremiyor. Anlayamışor aslında. Cevap verme gücü yok. - Yaşar Kemal, Musa Anter'in ölü- münden sonra Kürt sonınuna ilişkin Cum- huriyet gazetesindc iki gün siircn bir ma- kale \azdı. O yazıj ı okumadıysanız oku- roanızı isterim. Çok önemli bir yazıydı Yaşar Kemal'in Kürt meselesine ilişkin açık fikirleri vardı? ÖCALAN- Arada böyle çıkışlar ya- pabilirsiniz. tnsanın toplumsal altüst oluşlardakı etkilenmesini güçlü yakala- maya çalışın ve hatta sanatîa inceltin. sa- lafırsat bulamıyorum okumaya. Şüphesiz eksiklik. Benim ogücümyok, bendeçok zayıf. Yaşadığım süreç bunafazla fırsat vermiyor. Fiziki olarak sıkıntılarım var. Damar sertliğimi var... İşte öyle bir sey. Yaşam yoğunluğufırsat vermiyor. Yoksa çok isterim. natla onu biraz daha güzelleştırin. ol- ması gereken biçimi saptavın ki. de\rim biraz daha ete kemiğe bürünsün. Aşınlı- klanndan veya olumsuzluklanndan annsın. Sanatın da işlevi budur. - Sözünü ettiğin toplumsal işlevi. Sa- natın incelikleri ve estetiği var. ÖCALAN- Sanatın incelikleri şudur: Beni bir sanat tartışmasına konuk etmek istıyorsunuz. Yapıyorum zaten bunu. Sanat ciddi bir iştir. Ama Türkiye'de sa- nat . adeta toplumun siyasal sosyal at- mosferinin dışına çtkrr.iş. ksndinı kopar mış hıssedenlerin son uğraşısı olarak dü- şünülü\or. - Bu göriişünüze katılmıv onım. Sanat toplumun gerçeğini yansıtamadığı zaman karşılık almaz. Divelim ki ben kendi ken- dime sanafçıvım diverek bir şeyler yaz- dm. Eğer bunun bir değeri varsa... ÖCALAN- Tabii ki her şey toplum- saldır. Ben bu gene lemeyi yapmıyorum. Benim yaptığım geielleme toplumun te- mel sanatla genel kurumlanması gere- ken yani vardır. Türkiye'de 12 Eylül'ün insan üzennde muazzam yıkımlan var- dır. Bunu kim yakıladı değerlendirdi. " Bu büyük romanı yazalım. I - Siz roman okuyor musunuz? * ÖCALAN- Ben romanı okumaktan ziyade, gerçekçi bir roman nasıl geliş- tırilebilir. onun ü?erinde yoğun- laşıyorum. - Yaşar Kemal'in "Kale Kapısı" romanı çıktı. Bir Kürt romanı olduğu tartış- ması yapılıyor. Gerçi ro- manı ben henüz Dku- madun. üzerine yazı- lardan söz ediyorum. örneğin sizin bu ro- manı okumanız gere- kivor."Lanetli Onı- riin Kırlangıçlan'*ııı okumanız gerekiyor. ÖCALAN- Doğ- rudur, bu konuda bi- raz tahlil sunabilnem için şüphesiz yararlıdır. Firsatım olursa değerlen- dınrim ama. benim kendime bictiğim rol daha çok bir roman dokusunun hem yapıcisı olmak hem dile getiricisi ol- maklır. Ben rpmanın lemel işlevini biraz kavramışa benziyorum. Romanın. genel olarak edebiyatın. esas olarak nereye yö- nelmesi gerektiğini fark ediyorum. Bunu PKK olayında taslak düzeyindede olsa. sanınm >akında bir ürün ortaya çıkabi- lir. - Roman üzerine bir inceleme mi yapt- yorsunuz? ben buna? - Roman mı yazdınız? ÖCALAN-Şımdi tasiağıyla uğraşıyo- rum. Benim roman yazmam başkalannın yazmasına benze- mcz. Yolaçtığım. çok çarpıa ilişkiler. ruhsal durumlar. kurumlaşmalar söz konusu. Onlan yansıtmaya çalışaa- cağım. - Roman denemesi mi? ÖCALAN- Roman dedığin. roman ruh derinliklerinı büyük çapraşıklığı ıçinde yakalamak demektir. Ortaya çıkan tanhi bir süreci kavramak demek- tir. Türkiye'de böyle roman yazılmıyor kı... Ben bu konuda güçlü bireleştiri ya- pacağım diyorum. - Bir röportajda ben roman > azsam Ya- şar Kemaİ'den daha güzelini yazarım diye bir şöz etmiştiniz. ÖCALAN- Daha güzelinden öleye konu>u çarpıcı bırşekilde seçenm. - O makale olur. roman değil. Roman yazmak başka bir iş. ÖCALAN- Roman söylediğiniz gibi değıldır. Roman en temel soruna da, en temel bir siyasi soruna da dayandırarak geliştirilebilir. - En son hangi romanı okudunuz. Bir savaşın komutanı. bir partinin lideri ve bir aydın olarak okumaya ihtiyacınız var. Örneğin roman okumaya, siyasi makale- ler okumaya ihtiyacınız var, okuyor mu- sunuz? ÖCALAN- Fazla fırsat bulamı- yorum okumaya. -Bu bir eksiklik değil mi? ÖCALAN- Şüphesiz eksiklik. - Bir önderin roman okuması, edebiyatla ilgi- lenmesi gerekmez mi? ÖCALAN- Bir ro- man gibi olaylan, ol- gulan tanhi izliyorum. Sonuç çıkanyorum biraz. Yani kavrayış noksanlığım söz konusu değil. - Kavrayış anlamında de- ğil. Sanat edebiyat insanı zenginleştiren bir şeydir. Viüzik de öyle. ÖCALAN- Kendime zengin diyebi- leceğim kadar algılama yeteneğim var. Bu ihtiyacı gideriyorum aslında. Bir in- sanla yaşam zenginliğini birliktc yürüte- bılccek gücüm var. bu cdcbiyatçıyla da olur. askerle de olur. siyasetçiyle de olur. - Güçlü bir algılama yeteneğiniz oldu- ğunu biliyorum. Ama büyük devrimcilere bakıyonız... ÖCALAN- Ben bu konularda tam bir seçkincıyim. Kalitenin yüksekliğine çok yüksek bırdeğerbıçerim. Sıradanlığa ta- hammül edemem. - Büyük devrimcilere bakıyoruz. Mese- la Lenin'e... ÖCALAN- Benim o yönüm zayıf. Çok iyi incelemecidirler, çok iyı okurtar. Gözümalmıyor - Lenin neredeyse tüm dünva edebivatmı hatmehniş. ÖCALAN- Benim o gücüm yok. ben de çok zayıf. Yaşadığım süreç buna fazla fırsat vermiyor. Fizikı olarak sıkıntıla- nm var. - Bu konuda kendinizj değiştirme ça- bası içinde bulunuyor musunuz? Ben Türk edebiyatını veya dünva edebivatmı öğ- reneyim, okuvayım dediğiniz olmuyor ımı? ÖCA LAN-Dediğim gibi gözüm almı- yor fazla. Sağlık nedenlerim fırsat vermi- yor. - Okuma güçlüğünüz mü var. Nedir? ÖCALAN- Damar sertliği mi var... İşte öyle bir şey. Yaşam yoğunluğu fırsat vermiyor. Yoksa çok isterim. - Yaşam yoğunluğu gerekçesini kabul ermivorum. Yani bir edebivat, bir sanat, bir müzik olayını incelemeden olmaz. - ÖCALAN - Onun bicimıni ben tayın ediyorum. Yoğunluğun sanatsal ifadesi- ni yakalıyorum. Kendime göre bir yöntemım vardır. İyi algılıyorum, insan- lann yaptıklan işı. yaşadıklan işi. Onun oldukça iyi bir sanat değen ifade etmesi için nasıl olması gerektiğini de biliyo- rum. Bir Yeşilçam artistini de yorumla- yacak güçteyim. - Ama fibn seyretmezseniz nasıl ola- cak? ÖCALAN- Bir fılm yeter. 2!aman za- man film seyrediyorum. Seyrederim. - Türk filmlerini seyrettiğiniz oiuyor mu? ÖCALAN- Gayet tabii. Bir spor olayını seyrettiğim vakit artistik hareke- ti, artistik yönü seziyorum. Spor da bir sanattır. Artistik bütün yönlen görme gücüm var. Müzik için böyledir. Sezgi bu konuda da biraz var. Bu konu beni idare ediyor. Yann: Sosyaliznt C inseüik konusunda bir başka konuyu tarttşalım. Eşcinseilerin birözgürlük sonınu var. Diyorlar ki, biz böy le bir cinsel tercih yapıyoruz. Bu tercih baskı altında tutuluyor. ÖCALAN - Hayır. O bir çarpıklıktır. Bir hastalıktır. Kesin olarak kabul edilemez. - Tipik bir geleneksel değerlendirme yapıyorsunuz. Ben kendi cinsel tercihi- mi nasıl yapacağıma kendim karar veririm. Buna kanşmasınlar diyor. ÖCALAN - Ben bu konuda imha edelim ezelim demiyorum. Mevcut gerçeklikleri fazla zorlamamak lazım. Bu insanJan tedavi etmek gerekiyor. - Onlan bir hasta olarak görmek doğru değil. Bu bir tercih sorunudur. Bu terci- hi tasvip edersin etmezsin. ÖCALAN - Elımızden geldiğince bu tercihi sınırlandırmalıyız. - Bundan sonra Hitler'in tuturnu gelir. ÖCALAN - Bence ahlaki tedbirler yeteriidir. Cezai tedbirlere başvurma- mak gerekir. - Kardeşim. bir erkek diyor ki; senin eğilimlerinin tersine ben bir erkekle be- raber olmak istiyonım, bir kadın da, ben bir kadınla beraber olmak istiv o- rum cinsel tercihim seni iigilendirmez, diyor. Ne yapacaksın y asaklayacak mısnı? ÖCALAN - Ölçüleri fazla zorlama- mak gerekiyor. Öcalan'ın kisüiği, kadın, aşl-: ve cinsellik / 6 Eşcinsellik kesin olarak kabıüecülemez bu insanlan tedavi etmek gerekir - Ama bu. dünyanın gündeminde önemli bir sorun olarak tartışılıyor. ÖCALAN - Bana göre sınırlandınl- ması gereken, bu kadar sorun haline gelmişse.. Toplumsal sorunlann bü- yüklüğünden kaynaklanır. Amerikan halkında bu kadar yaygmsa, Ameri- kan toplumunun insanlıkla ne kadar oynadığından kaynaklanır. Birdö- nemde Roma'da gelişti. Roma toplu- *mu yozluğun kol gezdiği bir toplum- du. - Ama mesela dünyanın birçok yerinde böy le cinsel tercihleri olan var, ne ya- pacaksın? ÖCALAN - Genel kuralı bozamaz- sın. Geneli yaşayana da aynksılığı bir kural haline getirmek doğru değildır - Azınlıkların hakkı yok mu? Bunlara hayat hakkı olmayacak mı? ÖCALAN - Doğal azıniıklar vardır. - Bunlar da doğal azmlıklar olduklarını söylüyorlar. ÖCALAN - Doğal bir azınlıksa, azınlık olarak kalacaktır. Genelin kendisine zarar vermemesi de demok- rasinin gereğidir. Bir azınlık için dü- şündüğünü genel ıçın düşündüğünle kıyaslayamazsın. • Her zaman çoğuniuğun azınlığa ta- hakküm etmesi tehlikesi vardır. ÖCALAN - Demokraıikhk olsun. Çoğuniuğun yaşadığı değerler her- halde. demokrasinin gereği olarak en başta saygılı olunması gereken değer- lerdir. Çoğuniuğun yaşadığı değerlere azınlığın saygı göstermesi de demok- rasinin gereğidir. - Sen böyle bir tercih yamyorsun, ben de böyle bir tercih yapıyorum, derse ne djyeceksin? ÖCALAN - Şöyle bir ölçü vardır. Ölçü. çoğuniuğun iradesidir. - Azınlık haklarnun konınması da bir ölçüdür. ÖCALAN - Çoğunluğunun iradesini dikkate almayan bir azınlığın genei kuralı saptırdığından bahsedilebiür. - Bu manttğın sonucu. çoğuniuğun de- ğer yargüan dışında kimsenin birşey vapamacağı anlamınagelir. ÖCALAN - Hayır, çoğuniuğun değer yargılan konusunda birşey yap- masın. - Tamam. Adam veya kadın diyor ki; sen kadın erkek ilişkilerinî esas alan bir tercih y apıv orsun. ben de senden farklı olarak kadın kadına vey a erkek erkeğe bir ilişkiyi tercih ediyorum. Bu da benim hakkımdır. Sen de buna mü- dahale edemezsin. Ne yapacaksın? ÖCALAN - Doğada olsun, canhlar aleminde. bitkilerhayvanlaralemin- dç böyle olaylar çok azdır. - İnsan en gelişmiş varlıkrır. ÖCALAN - En gelişmiş var-lıktır. Fa- kat, insan soyunu şimdiye kadar bu duruma getiren cinslerin karşılıklı iliş- ki düzeyleriningelişmesidir. Insanlığı vareden temel bir kuraldır. Biz bu te- mel kuralı bozamayız. Fantezi olur. -Bozma... ÖCALAN - Aksi halde demagoji olur. - Bunu demagoji kabul etmek miimkün değil. Sen, bunu tercih olarak doğru bulmuyorum. diyebilirsin; karşı çı- karsın. ben de karşı çıkanm. onlarla karşılıklı tartışma da y apabüiriz. O da onun cinsel tercihi sayıln- ve iş biter. ÖCALAN - Güzellik neyı emrediyor, doğalbk neyi emrediyor. sağlıklılık neyi emrediyorsa o yapılmalıdır. Has- talığa prim verilerhez. - Dünyada birçok üniü felsefeci, dü- şünür, günümüzde sağlıklı birçok insa- nın eşcinsel olduğu söy leniyor. Örne- ğin eski Yunan'ın büyük Mİozofu Sok- rat eşcinseldi, bunlara hasta diyebilir miyiz? ÖCALAN - Bu konuda araşürma yapmış değilim. Aslında bu tip şeyler- le kafamı \ ormak da istemcm - Bu soru kaçınılmaz olarak günde- minize gelecek. ÖCALAN - Ben, şimdi bu konudaki özgürlük sorununu fazla gündemleş- tirmeyeyim, diyorum. - Bunu sizin cephenize bir soru olarak atıyorum. ÖCALAN - Sanınm Clinton da bu konuyu savundu ve sonra vazgeçti. Bitti işte, bu hızla gjderse iyi şeyler de yapamayacak. - O biraz da bu konuda oportûnizmi tercih etti. ÖCALAN - Oportünizm, radikalizm meselesi de değil de.. Gündemi yapay sorunlarla seviyeden düşürmeyelim. - Size bunlan bir siyasi önder olarak üzerinde düşünesiniz diy e soruyorum. ÖCALAN - Anlıyorum da, düşkün buluyorum. Bu konulara kişi olarak ilgi duymak istemiyorum. Kapatıyo- rum bu konuyu. O N B I N L E R ICİN YA2DS Uğur Mumcu'ya Ölerek mületini birleştirdiğin anda Ulusunkalbiatar, duvardakikanında Yaşıyorsun inan ki milvonlarm canında Öliim bile çaresiz artık seninyantnda Ey! Eşitlik, özgürlük demokrasi Uğur'u Kaleminden korkanlar senialçakça vurdu. Yüreğin durdu ama: suskun halkın konuştu O millet ki. tek nefes, tek yürek, tek yumruktu. Bu, cenaze löreni, uğurlama değildi Hainleri ürküten bükülmez bileğindi. Mumcu'nun sesi İpekçi, Emeç, Dursun, Üçok ve Mumcu Bir bir katlediliyorgazeteciler Kan ağlıyor çiçekler, alkaranfûler Ölümsüzleştirdiler eesaretsizler Ölümün sesi çaldı çanında, Ya üç beş kurşun, ya da hain bir bomba Sesizce sokuldupatladıyananda Ölümsüzleştirdilerbeni anmda Çürüteceklerdibelki tezlerimi Unutacaklardıya da sözlerimi Göstermeden kapattılar gözlerimi Ölümsüzleştirdiler bu bedenimi Özgürlük ve demokrasidir benim adım Öldürseler de artıkhepdünyadayun Şözde susturdular dünyaya haykvdvn Ölümsüzleştirdiler ölen bu canım Tanrı dan tek dileğim olsun sonuncu Şöyleyemem yanıyor dilimin ucu Ölmedinyaşıyorsun sen Uğur Mumcu Ölümsüzleştirdiler dikildi burcu. A.Kadir Yaşar Milleübirleştiren, korkusuz yüreğindi, Ölüm de, büyüklüğün karşmnda eğildi. Bu toplumsaldönüşüm, bu silkiniş, uyanıs Yüz binlere ellerin birleştiği tek alkış, Yaktığın mum meşale, inancın vangın olmuş Yeniden doğıışunla, milletin şaha kalkmış. Yemedittiçkimsenin, malınt, parasını Halkı, ımutmaz anısmı Demokrasikanıyor, saralım yarasmı Silelim alnunızdan insanlık karasuu. Sen Atatürkçülüğün, çağdaşlığm eşiydin. Sen gazeteciliğin, kilometre taşıydm. Sen insan haklarının sonsuz abidesiydin Sen bağımstz ve laik, Türkiye simgesiydin. Bu ışık sönmeyecek, senin ateşin sönmez. Yiğitler, devrimciler inanç yolımdan dönmez. Aksoy lar, İpekçi'ler, Üçok lar asla ö'lmez. Bilsinlerki; Uğur'lar öldürmekle tükenmez. Türkân Koca SÜRECEK CALISANLARIN SORULARI/SORUIVLARIYILMAZ SİPAL Tazminatımı istedim ve ödenmedi SORU: Nisan 1990'da özel bir finnada çahşmaya başladım. Yak- laşık bir yıl sonra, çaJıştığım firma isim değiştirdi ve baş- ka bir fırma oldu. Ocak 1993'te son çalışdğm ve ismi değişen firma Ue Uişiğim kesildi. Tazminatımı istedim ve ödenmedi. Her iki finnada toplam 33 ay çalıştun. 1) Kjdem tazminatımı hangi süre uzerinden alınrn? Son çalıştığım firmadan mı, yoksa her iki firmadaki toplam çalışma sürem olan 33 ay uzerinden mi? 2) Kıdefli tazminatım hangi ücretten hesaplanır? (S.Ü.) YANTT: !ş Yasası'nın 14. maddesi uyannca "İşçilerin kıdemle- ri, hizmet akdinin devam etmiş veya fasılalarla yeniden aktedil- miş olmasına bakılmaksızın ayru işverenin bir veya değjşik işyer- lerinde çahştıklan süreler göz önüne alınarak hesaplanır. İşyerle- rinin devir veya intikali yahut herhangi bir suretle bir işverenden başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli halinde işçi- nin kıdemi işyeri veya işyerlerindeki hizmet akitleri süresinin top- lamı uzerinden hesaplanır." Yasanın açık hükümleri, size kıdem tazminatlannın her iki iş- yerinde geçen süreler toplamı olan 33 aylık süre üzerinden öden- mesini gerektirir. 2) İş Yasası'nın yine 14. maddesinde şöyle denilmektedir: "Kıdem tazrninatı hesaplanması son ücret üzerinden yapUır." SORU: Benim sorum Sosyal Sigortalar Kurumu'nun isteğe bağlı sıgortası ile ilgili. Eşim, uzun bir süre SSK'lı olarak çalıştıktan sonra işinden ay- nldı. Daha sonra, isteğe bağlı sigortalı olarak ve o günkü ekonomik imkanlanmıza göre, ortalardan bir gösterge seçtik ve 3.500 gös- tergeden prim ödemeye başladık. Eşim. kendi mesleği ile ilgili yeniden bir iş buldu ve isteğe bağlı sigortasını bırakıp, bu kez işveren yanında sigortalı oldu. Şu anda yine işsiz ve isteğe baglı sigortalı olmak istemekte, an- cak bu defa en yüksek göstergeden prim ödemeye gücümüz var. Yeniden isteğe bağlı sigortalı olursa, eski göstergesi olan 3. 500den mi prim yatıracak, yoksa tavangöstergeyi seçmehakkı varmı? (Y.F.) YANIT: Sorunuz, Sosyal Sigortalar Kurumu'nun 12.4.1991 günlü ve 33 sayılı genel yazısmda yanıtlanmaktadır. "tsteğe bağlı sigortaya yeniden kabul edileceklerle, ilk defa ka- bul edıleceklerarasında herhangi bir farklılık bulunmamaktadır. Bunlar da istedikleri derece ve kademeyi seçebileceklerdir." ANKARANOTLARI MUSTAFA EKMEKCİ SabahattinAli Dağlannda... Geçtiğimiz pazar sabahı, erken uçakla Ankara'dan ayrıJırken, kafam DYP ile SHP arasında karmakarışıktı. Düşünüyordum; Tansu Çiller'i kazandırsa kazandırsa, Köksal Toptan kazandırabilirdi. O da oldu! SHP'de ne olacaktı? Haydi "Hinthorozu"demeyeyim, Erdal Bey, Onur Kumbaracıbaşı'nın cuma akşamı verdi- ği yemekte, gözüme isteksiz görünmüştü ya, o akşam yemekten sonra, içeriğini çok kimsenin bilmediği ilginç bir toplantı oldu. Yemekte, ben de sıkılmıştım doğrusu. "Artık gitsek"diyordum. Kalkttk, Alaattin Polat'ın araba- sına gidip bindik. Yola koyulacağız, aaa ne o? Erdal Bey ile yanındakiler de arabalarına binmişler. gidiyorlar. O da sıkıldı demek. Pastayı bitirir bitirmez, oradakilere, masa masa dolaşıp"/4//afta/smar/acW("demeden ayrılı- verdi. Bir ara Erdal Bey'lerin arabasını görmedik."K/m bilir nereye gittiler" deyip evimize gittik. Sonra öğren- dim, çiftlikteki fişek fabrikasının lokaline gitmişler. Ora- da, başka bazı bakanlar da Erdal Bey'i bekliyorlar. Kararını bir daha gözden geçirmesi için rica edecekler. Onlarla birlikte olmayı gerçekte Erdal Bey(!) istemiş ol- malıydı. Onlara da düşüncesini açıklayacaktı. Bunlar, Fikri Sağlar, Mehmet Moğultay, Seyfi Oktay, Abdülkadir Ateş, Ibrahim Tez, Mehmet Kahraman, Erman Şahin, Türkan Akyol ile Başdanışmanlarından Fikret Ünlü idi. Fikret Ünlü, sayrıydı; beyine giden damarlardan biri b- kanmış, onda görme güçlüğü yaratmıştı. Fikret Ünlü, gördüklerini çatal görüyor, okuyamıyordu. Orada bulu- nan bakanlar, Genel Başkana her zaman bağlı kalmış- lardı. Duygusal bağlılıkları vardt ayrıca. Bir de haklı olarak şöyle diyorlardı: - Biz hizmetlerimizin ürününü yeni almaya başladık. 1994 yerel seçimlerine giderken, bunlan yazın bir bir göstereceğiz. Açılışlarla, toplantılarla, temel atmalarla yapacağız. Bunlan da siz bizimle birlikte yaşamalısınız. Biz size, hak ettiğiniz ölçüde yakınlık gösteremedik, bizi bağışlayın! Biraz daha olsun kalamaz mısınız başımız- da? Abdülkadir Ateş, şöyle dedi: - Efendim, şimdi bir lider çıkacak aramızdan, önümüz- de 94 seçimleri var.. O, bir anda sosyaldemokratlan alıp götürecek. Kolay değil ki liderlik. Bu yüzme bilmeyen çocuğu birden kaldınp denize atmak gibi bir şey! - Yok, yok diye karşılık verdi Erdal Bey, çocuklar yüz- meyi çabuk öğrenirler! Bakanlardan biri, dondurma isteyip istemediğini Er- dal Bey'e sorarken: - Nasıl olsun efendim dondurmanız? deyince, Erdal Bey: - Dondurma gibi olsun! karşılığını verdi. Çok rahatt. Mehmet Kahraman: - Efendim, ben de birşeyler söylemek istiyorum! de- yince: - Söyle söyle, insan hakları bakımından beni savun! karşılığını veriyordu. Konuşmalar bitince, Erdal Bey özetle şunları söyledi: -Bakın, ben olaylara böyle bakmıyorum; tabiiçok hak- lısınız, benim hakkımda çok güzel şeyler söylediniz, ayrıca mahçup da oldum. Böyle konuşmalara neden ol- duğum için de üzülüyorum. Ama, işte olaylara farklı bakmak gerekir diye düşünüyorum. Ben lise 1 de 2'de iken felsefeye merak sarmıştım. Aslında ben felsefeci olmak istemiştim ama, babam razı olmamıştı. Bana "Felsefeyle bir ömür geçirilmez, sen yine fizikçi ol" de- mişti. Oysa sonradan Ali Fuat Erden'in anılarında oku- muştum, babam da gençliğinde felsefeye çok meraklıy- mış. Ben felsefeye merak sarmıştım. Bütün ünlü filozof- lann kitaplannı, Ingilizce, Fransızca, Türkçe okumuş- tum. Hiç unutmam, bir Hollandalı düşünürün kitabı beni çok etkilemiştioyıllar, "Yüksek Ahlak Teorisi". Olaylara sonsuzluğun bakış açısından, penceresinden bakabil- mek. Yani "Bugün, yann ne olacak? Öbür gün ne ola- cak? Bugün bir olay oldu, vah ne yapacağız? Yann bunun etkisi ne olur?" gibi değil, olaylara sonsuzluk içinde bakmak gerekir. Nasıl bir etki bırakıyor, sonsuz- luk içinde insanlığa, evrene, evren içinde? Böyle baktı- ğımız zaman olaylara, daha rahat edersiniz. Olaylara böyle bakıyorum ve rahat ediyorum o yüzden... Erdal Bey, şöyle sürdürüyordu konuşmasını: - Ve ben, bir ömür içinde on yılımı politikaya verdim, halkıma hizmet için, demokrasiyi geliştirmek için bunu yaptığımı sanıyorum. Başarılı oldum. Şimdi, "benim yaptığım bu işleri, benden başkası yapamaz" diye bir saplantı içinde değilim. Hepiniz yaparsınız. Hatta, farklı bir lider İipine gereksinim olduğunu düşünüyorum şim- di. Benim biçemim bu. Ben, böyle siyasetyaptım... Bir gün de şöyle demişti: - Ben küçükken, spor yaparken, tenis oynarken de böyle bakardım olaylara. Bir arkadaşımla tenis oynar- dık; ben solumu güçlendirmeye çalışırdım, sol vuruşları. Sol vuruşlar, teniste çok zordur; o arkadaşımın beni ye- neceğini bilirdim; ama benim amacım farklıydı, ben kazanmak için oynamazdım, ben oyunumu geliştirmek için oynardım. Bakan arkadaşlarına döndü: - Siz de böyle bakın, çıkar arkadaşlarımızdan biri; bir- likte destekleriz, çok iyi günler görürüz. Erdal Bey, "Ha diyordu, ben biraz da okumak, yazmak istiyorum..." Belki de on yılın öyküsünü yazacaktı, kim Şimdi, Istrancalar'dayım, Sabahattin Ali'nin öldürül- düğü dağlarda. Kırklareli aydınları, Istrancalara, "Saba- hattin AliDağları" adını koymuşlar, ne güzel! BULMACA SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 1/ Okyanuslann çok de- rin kesimlerine verilen ad... Bir bağlaç. 2/ Antik dönemlerde Anadolu'- nun güneybaüsına veri- len ad... Sabahattin Ali- nin bir öykü kitabı. 3/ Yeniçeri kışlası... Sayılan göstermek için kullanılan 6 işaretlerden her biri. 4/ Eylemleri olumsuz yap- makta kullanılan ek..."- - - gönûller! Ne giden son gemidir bu/Tücranlı ha- yatın ne de son mâtemidir (Yahya Kemal). 5/ Tath sularda yaşayan bir balık. 6/ Örgensel maddeleri eritmekte kullanılan uçucu bir sıvı... Baryumun simge- si. 7/ Bir çeşit takunya... Su baskı- nı. 8/ Bir vidada iki diş arasında kalan çukur bölüm... Şiıler'de ho- ca ya da imam. 9/ Bir göz rengi... Sanat öğreticisi. YUKARIDAN AŞAĞrYA: 1/ Müzikte '"eşlik etme" anlamm- da kullanılan sözcük. 2/ Şarap, içki... Dilenci. 3/ "trlanda Cumhuriyet Ordusu"... Ekvator bölgesindeki büyük akarsula- nn geçtiği havzalarda bulunan geniş ve balta gdrmemiş orrnan- lara verilen ad. 4/ Bir nota... Biryön adı. 5/ ABD'nin bireyaleti. 6/ Oynak kemiklerin arasındaki açılan genişletmeye yarayan kaslann genel adı... Derviş selamı. 7/ Yurtlandırma. yerleştir- me... Elam kralhğının başkenti. 8/ Shakespeareın bahtaz bir kralı... Bir şiirin belirli sayıda dizelerden oluşan bölümlerinden her biri. 9/ Victor Hugo'nun, "Notre-Dame'ın Kamburu" ro- manındaki Çingene kızın adı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear