22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 14MAYtS1993CUMAt 12 DIZIYAZI SatıhkKübagecelerinde fiestautun gece yüruye- biliriz. Adlanmızı telafîuz etmekte güçlük çeken Ha- ıvanalı dostlanmız kestirrae isim- kr buluyorlar: Gökhan Joan oluyor, Osman Osvaldo. Naam ise Simon. Ama bizim her şeyi iyi, hoş ve ohımlu görmeye çevrilmiş göz- lerimiz, o gecenin sabahla bu- luşacağı ana doğnı sonunda bir öfkeü haykınşa dönüşüyor. AhbizAvrupalı Türkler Kameramla, makinemle, kot panto- lunum ve evrak-ı metrukem gizii çan- tamla ben turistim. Ve hemen hiçbir Kü- bahnın yanında taşıdığı ne bir çantası vardır yuk olacak ne de bir karnerası; yaşamak yerine anı tespite çalışacak. Kendımı az biraz Arupalı gjbi hissedince keyif mi alıyorum ne Üçûncü Dünyalı olup da haline şükretmek var mı? Bu Freudiyan dakikalan aşıp da sağa sola daknca, Küba'nın bir başka suratı mer- hama diyor bize. KEMAL GÖKHAN GÜRSES -5- Küba'dafiıhuşgeleneği Mochado ve özellikle de Batista dö- nemlerinde ûlkede mafyanın, kadın tka- retinin, kumann ve envai çeşit bozul- muşluğun temelleri aülmış. Köklü bir gelenek bu Küba'da. Yetmişli yıilarda buralara gelrruş olanlar da ayru gerçekk- ri anlauyor bizlere. Bİ2 de Rİviera Oteli'- ni çıkış kabul edersek, birkaç kilomet- relik San Lorenzo kıyı yolu boyunca, ta ki eski bir Madrid sokağına öykünüle- rek devrim önoesinde yapılmış Pasoe de Marti'ye dalacağız, ancak o an bir rahat nefes alacağız. Çûnkü biz "abcı" değiliz ve yer yer birkaç dolara kadar düşen kadın pazannda, amacı kaynuş bir alaycüıkla, delikanlılann şehvet düşkü- nü turistlerle kurabilecekleri tek köprü- tİüûkûmetin denetintinde ve karnelerleyapdan bir tür yasalfuhuşun varhğından söz edenden tutun da bu işten parayerine alchkları hediyelerikaraborsada süte veyasabuna dönûştüren anne fahişelerin varhğından bahsedenlere dek herkes bir yorum yapacak. nün, tek iletişim köprüsünün bu olduğu şeklındeki yerieşik yargüan bizi oldukça zor durumda bırakıyor. Bu iki kilomet- reük yol boyunca, yeT yer ipek gömlekli o evrensel tipolojileriyle pezevenkler bize Kûbalı kadınlan satmak isterken, amatör sancılar da "gü2el küçûk kızlar'- 'ı anlata anlata biteremeyecek ve Hava- na dışında kaldığımız otelimize gittiği- mizde debu dûnyanın en eski mesleginin açlık Kübası'nda vardığı acı boyutlan bütün açıklığıyla göreceğiz. Küba'da bir Malatyah Oysa, az önce, Küba'da yaşayan tek Tûrkiyeli vatandaşımız, kendisini çılgın bir Malatyah olarak adlandırdığırruz, orada öğrencilik yapmakta olan Zeki- ne'nin evine gitmiş, böylece Küba evinin içini görmüş, Zekine'yi evde bulama- yınca kendimızi sokaklara salmış, kay- bolmuştuk. Hep denizi sormuştuk, aslı- nda çalışmayı hıç de sevmeyen, ama ona rağmen ışlerinden bir telaş donüp fıesta- lardan birine demir atmak isteyen Hava- nalılara. Onlar da bize hafif bir rüzgann estiği o Havana aroması yoğun sokak aralannı göstermişler ve biz yer yer ışıklan kesik bu sokaklarda Küba in- sanının turistik olmayan yaşamının tadına varmaya çalışmışük. Içerde otu- rulamayacak kadar sıcak olduğu ıçin salkım saçak sokaklara dökülmüş Ha- vana. Bu saatlerde ya 'ron'lar akşamki fkstaya haarlanıyor ya da çocuklara o küçûk tayın torbalarinda saklanan ek- mekler ve bulmuşlarsa ananas ve daima greyfurttan oluşan akşam yemekleri ye- diriliyor. Daha sonra tesadüfler, fiesta arayan gözfcrimizi. Kübalı gençlere özel biraçık hava eğlence yerine götürüyor. Kapı- dakı görevlüer, bunun yerülere özel ol- duğunu belirtiyor, özelükle de kamera- lardan ürkerek. Kameralanmızı, fotoğ- raf makinelerimizi kuUanmamarmz şartıyla bizi içeri alıyorlar. Sebebi sonra ochado ve özelükle de Batista dönenüerinde ülkede mafyanın, kadın ticaretinin, kumann ve envai çeşit bozulmuşluğun temelleri atılmış. Köklübirgelenek bu Küba'da, Yetmişliyıilarda buralara gelmiş olanlar da aynıgerçekleri anlatıyor bizlere. Kübalılar'ın direnişi bugünden çok, sanki gecrnişteki Batista döoemiııe karşı. Fahişeliğin patiadığı o dönemde ülkedeki fahişe savısuıın zengin maden yataklanna sahip Küba'daki madentilerin sayema eş otduğu ve genelev sayısınında o tarihkrde 270'i buMuğu bUintyor. Bugûn Küba fahişeKğin yeniden canlanmasıtefaükesiytekarykaryya». Fidel'in kardeşi Raul Castro ile söyleşi Resmi tarih merakhlanna Küba tarihinden... (4) Gelelım Fidej Castro Ruz'a. 192Tde Oriente'de, Fransız asdlı Kübalı bir anneyle, tspanyol göç- meni toprak ağası bir babanın evlilik dışı doğan çocuklan Fidel Castro Ruz için "EÎevrimi bir anlamda babasına karşı da yapü" denilecektir sonralan. Kansı ölüp de Fidel'in annesiyle evlendikten sonra Angel Castro y Argjz'in, bu kadı- ncağjzdan iki çocuğu daha oldu. Biri, halen ABD'de Fidel'in yönetimine karşı anti-komünist faaliyetler yürüten kız kardeşi Juanita, dığeri de dava kardeşim dediği ve bu yüzden iki kez kardeş ilan ettiği Raul Castro Ruz. Fidel, Katolik okulunda ilkokulu, 1942'de Cizvit Lisesi Colegio Belen'i, 195O'de de Havana Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1947'de Dominik diktatörü Trujülo'ya karşı eyleme kaüldığı yılın ertesinde Mirta Diaz Ba- lart'la evlendi. Fidelito'nun doğumun- dan iki-üç yıl sonra da boşandı kansı- ndan. Fidel'in Trujillo'ya girişilen dar- beden üç mil mesafeyi yüzerek kurtuldu- ğunu, öbür arkadaşlannın çoğunun öl- dürüldüğünü de hatırlatalım. Artık, pohtik davalann usta avukaü olan Fidel, 1952'de Ortodoks Parti'den aday okJu. Batista'nın canı seçim yerine diktatoryayı çekince. o umut da 11 gün sürmüş oldu. Ü Fidel, Batista'yi devirrnek için 173 ki- şiyle bir plan yaptı. Santiago de Cuba'- daki tavoîk çifüiğinde Moncada Kışlası'- nın basılmasıru öngören bu tarihi top- lantı, 26 temmuz 53'te, sabahın erinde Fidel'in şu konuşmayı yapması ile iyice yer kapladı tarihte: "Birkaç saate kadar ya yenecek ya da yenileceksinız. Ama ne olursa olsun, sonunda mücadelemiz mutlaka başanya ulaşacakür. Moncada önünde 72 devrimci genç öldürüJdü. Diğerleri tutuklandı. "Beni mahkum edin. Nasılsa tarih beni akla- yacakür" diye savundu kendîni. Isla de Puıos Cezaevi Fidel ve dost- lannın politik gelecegi açısından çok önemli yer tutar. 21 ay hapis yattı. StRECEK Marks'uı Kapitalvıi cezaevindeokııduk-General Sierra Maestra'da yan yana yürürken sahıp olduğunuz düşleri gerçekleştırmek ıçın eksik olan nedir? - Yine söjlüyorum, o an için dûşkdiğimi? tüm hedeflerknizi fazlasıyia gerçekleştirdik. - Evet General. ama şu anda Küba'nın ekonotnık durumu çok kötü gitmekte. - Onunla ilgüi olarak, Mario, sana hir anekdot anUtacağan. 1953'te Moncada össüne yıptlansaldmdansonra,Fidd Kflba'n»göneyindeşimdi Isla de ia Juventut (Geoçkrin Adaa) denflen Isla de PİBOS adasmda tutsaktL Onu tek başmabirhücreye koymu^UrdL Çünkü bir günBatistaoralardagörimüp, bizkn buhmduğmnuz cezaevinin yakmlanndaki bir etektrik santralim açmayagebnişti. Bir skandalyarabp 26Temmuz marşDiuzı söyledikw bumn karşthğmda birdizi öntenı alduar, birkaçmıız yımnık yedikveoda tek başmabk hücreye kapaüidı. Bu yüzden o cezaerinde kakhğmnz snreninbüyükbir kjsman yalraz geçirdi. Soo ayiarda, beni deonunhücresine geçirdfler. Buçok iyi oldu; çok çalıştık. Cezaevi de buna yaradi. Hücrede onun içİB bir kücükyatakvardı; bir tanede banakoydnbr. Cezaevinin yemekleri bütün hapishanelerdeolduğu gibiberbattı. Sadece hücrede biretektrik ocağma izin veriyoriardı. Fidel, aüemizin gönderdikkri ve cezaevinin >emeğivle her gün öğle yemeğiıu hazuiıyordu. Bunuçok zayıfokhjğumdaB, hareketsizlik istabjnıı kapadığından beni beslemek amaoyla yaptyordB. Yam' diyebihrinı ki, dünyadaki en ünlü »şcılardan birine, Fidd Castro'ya sahiptim. Yemek yemekfetemediğimzamanbemen bir taıHşma başlaöyordu. Orada çauşıyor, çok okuyupsabanç oynuyorduk \e hattaMarx'uı Kapital'ini okumaya bik orada başladık. Bazen sabaha karşı3,4gibi Fıdd beni "Raul, RauTdiyeayandırır, "Ne >ar?" dediğknde bana, "Akkma bir fikirgeWi n derdL Ne oMuğımu sordugumda, "Zafere ulaştığnıızda şunu, şunu yapahm. Dün konuştuğumaz sorummçözümü degöyle olacak" deyince bende ona, "Fidd,bırak da uyuyaynn" deyip öteki tarafima dönûpuyurdum. Sana bu cezaevi anekdotunu aoUrnuunınsebebi, zaferden önceki temel uğraşianmızı göstennekti. Hepsinden6tediktatörtüğü kakhrdıktan sonra, büyük bir sosyaldeğişim oldu. SÜRECEK ankşılıyor. Bir el tezgahında yapılmış çok şekerli. içinu olanaksız kola benzeri içkilerimizi yudumlarken sebebini fark ediyoruz bu ürküntünün. Bir moda defilesi Bir tür kapitalizme öykünenler gecesi bu. Görmeye ahşmadığımjz şıklıkta bir sunucu, öykünmenin tüm komiklığrnı içeren bir moda defilesi sunuyor. Man- kenler (!) üstlerindeki gösterişsiz giysilen kıvrakritimlerlebirer Pierre Cardin'e dö- nüştürmeye çabalıyorlar. Ardından üç genç, gitarlarla ve vokallerle, sözlerinde oldukça eleştiri taşıyan (en azından hal- kın kahkahalanndan öyle olduğu an- laşüan) şarkılannı söylüyorlar. Ve çok yetenekli, gencecik bir komedyen de oraakta, bütün teknik olanaksızbklara rağmen izleyeni büyüleyen bir gösteri sunuyor. Buradan aynhp, Rİviera Ote- li'nin önüne doğru akan dalga dalga ka- labahğın arasına kanşıyoruz. Otelin önünde arabalarda bekletüen "özel par- çalar" otelin odalannın ekstra saüşını sağlayacak. Ve karaborsada her şeyin bıüundugu Küba'da, söylentiler birbiri- ni kovalayacak. Hükümetin denetimin- de ve karnelerle yapılan bir tûr yasal fu- huşun varlığından söz edenden tutun da bu işten para yerine aldıklan hediyeleri karaborsada süte veya sabuna dönûştü- ren anne fahişelerin varhğından bahse- denlere dek herkes bir yorum yapacak. Bizse, tüm gece boyunca, "pıspıspıspıs" diye birbirterine ve bize seslenen, San Lorenzo'da eğlenmeye ve piyasa yap- maya çıkmış bütün Havanalı dost- lanmızı, sigaramızı paylaştığunız, yanımızda getirdiğimiz çakmaklan, çik- ktleri paylaştığunız herkesı biraz mesa- feyle karşüamaya ve öğrendiğimiz tek cümle olan "Zahmet etmeyin!.." ile ya- vaş yavaş yanımıza yaklaştırmamaya çanşacagız. Ve ayru gece ben, otelimize cüzdansız. parasız ve Türkiye'de kulla- nacağun tüm kimliklerimi kaybetmiş olarak dönecegim. Fiesta her şeyi urartturur Bu manzara acıklı bir manzara. Bu manzaranın dişleri arasmda kalmış, ar- kadaşlanrun yaptıklanna içten öfke du- yanlan da aynmsayarak illafiestadiyor ve yüksekçe bir pla'tforma çıkmış, popü- ler grubu dinleyen ve dans ederek ken- dinden geçen Havanahlann arasına atı- yoruz kendimizi. Bu taklidi zor dansı be- cermeye çalışırken bol bol yardımcı çıla- yor karşımıza. Biz de oyun havasıyla kanşık bir sambayla idare ediyoruz so- nunda. Ve Paseo de Martfyi, her daim gölge- li, adı gibi bir pasaj-sokak olan bu eski Madrid caddelerine öykünmüş yolu ge- çerken, üzerinde "Mafeosa" yazılı ti- şörtle dolaşan bir delikanlıya, öfkemızin bir nişanesi olarak istediği sıgarayı ver- miyoruz. Yolun bitiminde, karşıda olanca ıhtişamıyla duran Hotel Plaza'- ya. içki satan bir dükkan bulamadığjmız ic^n, Havana'da dükkanlann sayısı bir elin parmaklan kadar olduğu için dalı- yoruz. Ve iyi ki de dalıyoruz buradan içeri. Los Astros üçlüsü ve Elisa ile bura- da tanışıyoruz. SÜRECEK 6 Sizler, demokrasinin ıııilıeııktaşlansınız 9 O N B I N L E R J m m m r) J J ICINYAZDI Devrimci, demokrat, dürüst in- sanlar toprağa düşsede onlann idealleri sonsuza dek yaşatıla- cak. Halim Özpmar Sevgili Uğur Mumcu, sen gö- revini yapün. sürdüreceğiz. ölümler bizi yıldıramaz. Kor- kutamaz. MuhsinSağır Sayın Uğur Mumcu, size uza- nan eller kınlsın diyorum. Ola- yı nefrctk kınıyornum. De- mokrasiden yana olanlar her zaman için var olacaklardır. Harva Tarakçı Eteğerü yazar, büyük düşünür. Size yöneler bu saldınyı insan- hk dışı olarak niteüyorum ve kınıyorum. Neda Toprak Sen ilerici insanlann en aydınjık mumuydun şimdi meşale ol- dun. Bunu hiç söndürmeyece- BeratGümüş İnsan hayatına, yaşam hakkına saygı gösteremeyen ideolojiler yok ohnaya mahkumdur başa- ramayacaklar. Terörü lanetli- yorum ve diyorum ki; Rabitaya göz yumanlar, asmayıp besle- yelim diyenler, bana sağalarda cinayet işüyor dedirtemediniz diyenler, terörü besleyenlerdir. Kayhan Ocaklı Sevgjli Mumcu, hayaumda ilk kez saatlerce ağladım. Adbi Ipekçi'nin ve senin yok edilişin- de. Ama sizler demokrasinin geri dönülmez mihenk taşlansı- nız. Nur içinde yat sevgili Mumcu. Şaban thmsever Gerçek gazeteci, demokrasi ve insan haklan savucusu Uğur Mumcu'yu yok edeceklerini sa- nanlar aldamyor. Fikri ve cesa- retiyle icjmizde yaşayacak! Bir gider, bin geür, bizi vurmak kurtuluş mu? OktayDiker Sevgili Uğur abi, sen ölmüş ol- san da bizler Cumjiuriyet okur- lan olarak senın misyonunu eli- mızden geldıği kadanyla sür- dürecegiz. Rahat uyu! Zekeriya Karabacak. Paris'te fotoğrafçıhk yaşamımı sürdürmeye calışıyordum. Pazartesi günüydü ve Strasbourg St. Denis metrosundan çıkmıştım. Türk gazeteleri satan bir kiosk-gişe ile karşılaşüm. Karştmda duran tüm gazetelenn ilk sayfalan birbirine yakındı. Hepsi aynı acıyla doluydu. O sırada bir Hürriyet alan Türk işçisine "nasıl olur" dedim. Cevap verrneden yürüdü gitti. O gün Paris'te Eyferi de görmedim, Champs-EIysees'yi de. Sırf Paris değil dünya yıkılmıştı. Ankara'da patlayan bir yanardağ Paris'i de aleve sarmıştı. Hâlâ inanamıyonun nasıl bugünlere gelindi. Hâlâ çok kaygılıyım nasıl günleregjdiyoruz Saygı ve sevginle, KeremSalhık SÜRECEK ANKARAANKA MOSERREF HEKtMOĞLU Bir YıMönûmüönce küçük bir konser, Ahmet Balamir, Şinasi Kilden ve Oğuz Onaran'dan oluşan keman, viyolonsel ve piya- no üçlüsünü dinledi konuklar. Sonra Danıştay'ın yeni başkanı Metin Güven konuştu. Kısa ama, içeriği boyutlu bir konuşma. Bir hukuk adamının dünyaya bakışını, acı- sını yansıtıyor. Birkaç sözcük, birkaç tümce; ama belli gerçeklerin altını güzel çiziyor. Danıştay çok eski bir kuruluş ülkemizde. 125yıllık geç- mişi var. 10 Mayıs 1868'de Sultan Abdülaziz döneminde imparatorluğun eskimiş yönetim yapısında çağdaşlaş- ma umuduyla kuruluyor. Ülkede din kurailanna bağtı şeriat hukukunun uygulandığı bir dönemde din dışı, akıl- cı çağdaş bir yönetim anlayışının doğuşunu müjdeliyor. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında yeniden kuruluşu da bu nedenle olmalı. 1927 yılında yeni bir yapıya kavuşarak çalışmaya başlıyor, 1961 ve 1982 anayasalanndadako- numunu koruyor. Başkan Güven'in konuşmasını izlerken düşündüm, ki- şiler de, kuruluşlar da ilginç sınavlar veriyor ülkemizde. Kimi yıpranıyor, eskiyor; kimi çağın koşulları doğruitu- sunda yenilenebiliyor. Yapısına, ilkelerine, görevlerine yeni bir boyut katıyor. 10 mayıs akşamı Devlet Konu- kevi'nde duzenlenen kutlama kokteylinde de bu konular tartışıldı uzun uzun. Ankara Palas m tarihsel dekorunda buluşanlar, Atatürk'ün iocasına da değişik duygularla bakt o akşam. Kimi başı haylı eğik, kimi hala umutlu ve karariı. Kalabalıkta politikacılar da var, siyaset dinin hizmetindedir' diyenler. Çok eşli milletvekilleri, her oku* la bir mescit önerenler, Kuran kurslanndan dönme okul tasarıları oluşturanlar. Sonra 'biz de varız' diye dikilerv- ler, tarihsel locayı karşı devrimlere karşı direnmek kara- rıyla selamlayanlar. Mimarlar. arkeologlar, dallannda doruğa tırmanan kadın yargıçlar, savcılar. Cumhurbaş- kanlığı seçimi, yeni başbakan, koalisyon tartışmaları süredursun, SHP'li Adalet Bakanı Seyfi Oktay'ı da çok iyimser gördüm o toplantıda. Reform paketinin açılaca- ğına, yasalaşacağma inanıyor, gelecege umutla bakı- yor. SHP-DYP koalisyonu sona ererse o paketin rafa kaldırılacağı da düşünülebilir. Gerekli bir reformu erte- lemenin fatusansını toplum öder sonra. Tüm yanhşların faturası toplumlara her zaman. Danıştay Başkanı Sayın Mete Güven de çok güzel vurguluyor bu gerçeği. O kısa konuşmada Azerbaycan ve Bosna-Hersek'te yaşanan soykırıma da degindi. Az gelişmiş ülkelerde insan hak- lan korumacalığı yapan Batılı hukuk kurumlarınm ve uluslararası örgütlerin ölüm sessizliğinden söz etti, uluslararası hukukun henüz insanlık onurunu koruya- cak düzeyden uzak olduğunu belirtti. Gelişseydi dünya- mız böylesine kana ve gözyaşına bulanmazdı kuşkusuz. Başkan Güven, laiklik ve dit konusunu da çok güzel vur- guluyor konuşmasında. Beni çok etkileyen bölümleri okurlarıma da aktarıyorum. "Laiklik devletin din dışında kalması, bir dininin olma- masıdır" diyor Sayın Başkan, başka bir anlatımla devlet düzeninde din işleriyle devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulmasıdır. Birtoplbmun siyasal örgütlenmesi anlamı- nı taşıyan devlet tüm yurttaşların, inananlar ve inanma- yanlarınve birbirinden farklıinançtaolanlanndevletidir. Bı*yüzden laik devlet akılcı, katıltmcı, tartşmacı, dina- mik ve hoşgörülü olabılmektedir. Demokrasinin, çok kültürlülüğün ve ulusçuluğun ön koşulu laikliktir. Laik ol- mayan, bir dinin kutsal kitabına göre yöneten devlet doğası gereği bilimi, özgür aklı, diğer kültürleri, tartş- mayı, eşrtliği,ulusu yadstmak zorundadır. Gerçekten de ne geçmişte ne de günümüzde, laik olmayan, amatota- liter de olmayan bir devlet örnegi vardır. Laik olmayan devlet tanımı gereği totaliterdir. Laiklik ile din ve vicdan özgürlüğü birbirine kanşnnl- mamalıdır. Anayasanın 24. maddesi, inanç özgürlüğünü düzenlemiştir. 15. maddesi ise bu özgürlüğü pekiştir- mekte, savaşta bile güvenceye almaktadır. İnanç özgür- lüğü gerçek anlamda, ancak laik bir devlet ortamında vardır. Bu özgürlüğün kullanılıyor olması hiçbir zaman devletin laiklik gostergesi sayılamaz. Devletin bir din benimsemesi ve devlet gücünün bu din kurailanna uy- gun kullanılması, laikliğin tanımına aykındır. Akla, özgürlüğe, eşitliğe, insanıngelişmevedeğişme yeteneğine, taröşma ve hoşgörüye, kısacası tek sözcük- le laikliğe karşı tutum ve davranışlara olanak sağlanma- malıdır. Ulu önder Atatürk ile birlikte cumhuriyeti kuran, yaşatan Yüce Meclis'in, inanç özgürlüğü alanında laikli- ğe karşı bayrak acanlan cesaretlendirecek kimi yasa maddelerini düzelteceği, kaldıracağı inancı ve ümidini taşıyorum. Bu sözlerde bir uyarı da var bence. Elbet duyaıiı olarv lara, laikliğe ters politikalann çarpık ürünlerini görebi- lenlere. Göremeyenleri, ödün verenleri, dini politikaya araç ederek ucuz gösteriler sergileyenleri de laikliği; var oluşumuzun, yaşamımızın vazgeçilmez koşulu his- sedenler, uyaracak hiç kuşkusuz. Onlann sayısı az de- ğil. Danıştay'ın kuruluş günü sevgili Bahriye Uçok'un da doğum günü. Yaşamı soldu, ama yolu açık. Uğur Mumcu'nun cenaze töreni görkemli biçimde kanırJadı bu gerçeği. Çarpık politikalar, davranışlar umutsuzluğa düşürmemeli bizi. Tablo zaman zaman kararabilir, ama o karanlığı delecek ışık var toplumumuzda. BULMACA 7 8 91SOLDANSAĞA: 1/Kemal Bilbaşar'ın, Atrf . Yıhnaz tarafından sine- maya da aktanlmış bir 2 romanı... Halk şairi. 2/ Elma, armut, ayva gibi mey\r elerin yenmeyen iç bölümü... Lütesyum ele- mentinin simgesi. 3/ Kız- lık zan... "Ben gjdersem sazun sen kal dünyada/ Gizli —'larunı aşikar et- me" (Aşık Veysel). 4/ Kurnaz, açıkgöz... Yo- sunlann kökü andıran tutunma orgam. 5/ Yakası kürklü ve kolsuz kaput. 6/ Olumsuzluk belirten bir önek... Bir şiir türüne adını vermişçalgı... Birhaberajan- sının simgesi. 7/ Çeşitli sistemler- den en kabule değer görünen sav- lan seçerek bunlardan bir öğreti oluşturma yöntemi. 8/ Kullanma süresi... Yazar. 9/ Çimento yapı- mında fınndan ezılmeden çıkan pişirme ürünü. YUKARTOAN AŞAĞTYA 1/ Muzaffer Buyrukçu'nun bir öykü kitabı. 2/ Telli çal; telleri yüksekçe tutan tahta köpriicük... Bir süs taşı. 3/ Sığm ağzından akan salya... DiU tutulmuş, konuşamaz hale gehniî 4/ İspanyollann sevinç ünlemi... Mesaj. 5/ İğdişedilmiş hayvar 6/ llkel bir silah... Yapılarda kullanılan kalınca sınk. 7/ Su taş kını... Düşünce. 8/ Mayhoş bir meyye... öldükten sonra Hz. ls tarafından diriltildiğine inarulan kişi. 9/ Kuran'da bir sure. Konaklama alanı ya da geçici olarak yerleşüen yer. TÜRK KALP VAKFI Muayene, Teşhis, Tedavi, Kontrol Laboratuvar, Röntgen Teh 275 12 44/45 • 246 58 66 - Fox: 266 47 12 ı
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear