22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SJUTFA CUMHURİYET 18 NİSAN 1993 PAZAR PAZAR YAZILARI Mucizelerledolu birbahargünüDün u\andığımda bir mucı- zeyle karşılaştım. Neredeyse yedıa}dıryerlen kaplayan kir- li beyaz kar sonunda kaybolup gitmişti. Demek ki artıİc Mos- kova'yada bahargelmişti. Ben bahar sarhpşiuğuna dünden raaydım. İçimı büyük bir ıyimscrlık kapladt. Balkona çıktım. Isı, 3-4 de- receden 20 derecenin üzenne fırlamiijtı. Soğuktan ve rüzgar- dan eser >oktu. İnsanlar göm- leklerle dolaşmaya başlanu- şlardı; çocuklar, kendilerine hiç yakışmayan kalın palto- lanndan kurtulmuş olmanın sevinciyle koşup oynuyorlardı. Veağaçlur çıçek açmışü, önceki güne kadar çıplak bir sessizlik içinde bekleyen ağaçlar.. Aylardır, hatta ne aylan, yüzyıllardır beklenen bir bahar günüydü bu. Sıkıntılı günlerin ve belirsiz yannlann arasında sıkışıp kalan bugünden ilk kez böylesine keyif abyordum. Yalruz ben mi? Öteki insanlar da görülmedik kadar mutluy- dular.. Herkesın yüzü gülüyordu. Otobüs bekleyenlerin bile. Üs- telık kimse bırbirini itıp kakmıyordu. Ayaklara basan. söven, tüküren ve sümküren yoktu.. Yoliarda dılena milenci kal- mamıştı Trafık tıkandığında arabalann camını silerek üç kuruş kazanmaya çabalavan yırtık elbıselı çocuklar görül- müyordu ortalıkta Taptaze kızlar, geçımlerini sağlamak için zoraki gülümsemelerle be- denlerini kiralamayı önermı- yorlardı kimseye.. Kuyruklar ve kavgalar terk etmışti Moskova yı. Ne bir si- lah patlıyordu ne de bir saJdın veya hırMzhk yapılıyordu. Tek bir trafik kazasına bile rast- lanmıyordu. Milisler arabalan küstahça durdurup şoförlenn kimlıkleriyle oynamaktan vaz- geçmışlerdi. KGB de telefon- lanmızı dinlemekten. Yayın organlan Yeltsin ile Hasbıılatov'un uzlaşma yaptı- klannı, reformıst ve komünıst milletvekillerinin ortak forum- lar düzenlemeyı kararlaşürdı- klannı bildiriyordu.. Sokağa çıktım Arabamın kaxbmatörürtün hıç sonfn ça- k«ftna*Aa$j, fcugünün mucize- hf\e tiolu olduğunu bir kez oahâ kanıtiıvordu. Moskova yöllanndaki çukurdan çok uçuruma benzeyen girinüler kaybolmuştu. Kimse sinyal vermeden şeriı değiştirmiyor- du. Taksıler, müşterileri sorgu- suz sualsız buyur ediyor, yalru- zea taksimetre hesabına göre ücret ahyordu. Garlann önü mafya bozuntusu tiplerle ve sarhoşlarla dolu değildi. Res- toran kapılanndaki iri yanlar, papağan gibi "Yer yok! Yer yok!" demekten vazgec.Tiiş, gülümseyerek ıçen davet edi- yorlardı. Dükkanlardaki satıcı kızlar surat asrruyordu. Resmi daire- lerde rüşvet kalkmıştı. Şehir ıçi telefonlarda karşı- dakinin sesıni net olarak duya- bilmek olasıydı. Uluslararası görüşmeler için ise aruk saat- lerce çevirmek gerekmiyordu telefonu. bir çevirişte numara düşüveriyordu. Sevinçle eve döndüm. Kapı- da rastladığım alt kattaki komşu ılk kez beni görmezden gelmekten vazgeçti ve se- lamımı aldı. Posta kutusunda o günün Cumhuriyet'i vardı; demek ki artık gazete on gün gecıkmeyecekti. Asansöre bi- nerken kimse kimseyi itmiyor- du telaşla. Yan dairedeki kan- koca kavga etmiyor, birbirlen- ne aşk dolu sözler söylüyordu. Türkiye radyolan, ıktidarla muhalefetin ağız dalaşını ver- miyordu. Azerbaycan ile Ermenistan arasında savaş yoktu. Yugos- lavya, özlenen banşa kavuş- muştu. Dünya eşi benzeri görülme- dik bir bahar yaşıyordu. Bu kadar mutluluk beni korkuttu. Böylesine sorunsuz ve sıkıntısız bir havada nefes almaya alışık olmadığımdan, birden boğulabıleceğimi dü- şündüm. Elimdeki mutJuluğu ürkütüp kaçırmamak, sanki onu biraz hüzünle dengelemek ıstercesine teybe Türk sanat müziği koydum: - Bahann gülleri açtı, / Yine mahzundur bu gönlüm. / Etra- fa neş'eler saçtı, Beyhude geç- tı şu ömrüm... Sonra vazgeçtim. Bugün ya- nna' dönüştüğünde nasıl olsa mucize bozülacaktı. Şimdi bu pespembe bahann tadını çı- karma zamanıydı. Hiç degilse bir günlüğüne. Bandı ileri sara- rak bir başka şarkı buJdum: - Bahar geldı. gûl açıldı, / Ruhuma neş'e saçıldı. / Mavi gözlü sanşın kız. Gel gıdelim adaya biz!.. GazetepatronuhalkıııarasmdaBir gazete patronu evinden çıkıp alışmadığı yollardan halka ınmeye kalkarsa ne olur? Böyle bir deneyin ancak hüsranla sonuçlanabileceğıni Frankfurter Allgemeine gazetesınin sdhiplennden Johann Georg RetssmüJ- ler yaşayarak öğrenmek zorunda kaldı. Reissmüller geçenlerde bir gûn so- kağa her zamankı gıbı şoförünün kul- landığı son model Mercedes'inin arka koltuğuna kurularak değil, yayan çık- mayakararverdi. Tebdil-i lcıyafet edip Frankfurt so- kaklanna dalan Reissmüller o gün ya- şadıklan karşısında öylesine dehşete düştü ki oturup bunlan yazmaya ve gazetesınde yayımlatmaya karar ver- di. Böylece Frankfurter Allgemeine gazctesinin pazartesi günkü başyazısı- nda o hafta sonu dünyada olup biten olaylar, Sırp vahşeti ya da hükümet bunalımlan değil, patron Reismüller'- in Frankfurt sokaklannda ve kendi gazetesinin koridorlannda başından geçenler yer aldı. Reissmüller bindıği Frankfurt met- rosunda gençlerin çeteler halınde do- laşıp bağjnp çağırarak yolculan rahat- sız ettiğine. metro istasyonlannda tam bir kaosun hakim olduğuna ve yanke- sicilıkten dilencihğe çeşitli olaylann ce- reyan ettiğine tanık olmuştu. Üstelik ahali bu keşmekeşten hiç rahatsız gö- rünmüyor. sankı bunlar her gün ya- şanan sıradan olaylarmış gibi gazete okumaya devam ediyordu. Ya trafık? Günlerden perşembe ol- masına rağrnen caddeler arabadan ge- çilmıyor, bir taksınin arka penceresin- den bakan Reissmüller gözlenne ina- namıyordu. Şık BMW'lerine. Mer- DtLEK ZAPTÇIOCLU cedes'lerine binmış ıyi gıyımli işadam- lan arabalannın kül tablasıru camdan dışan boca etmekte hiç sakınca gör- müyordu. Almanlann dillere deslan temizliği nerede kalmıştı? Her üç sakininden biri yabana olan Frankfurt'ta AJman- lar böyle yaparsa Asya'dan, Afrika'- dan gelen işçilerden. mültecilerden nasıl dısiplın. çalışkanlık ve temizlik beklenebılirdi? Ama Frankfurter AJlgemeine gibi saygın ve muhafazakar bir gazetenin patronu olan Reissmüller, 1993 AJ- manya'anda disiplin ve çalışkanlık er- demlerinin pek revaçta olmadığına tanık olacaktı. Sokaklarda karşılaşüğı ve kendine inarulmaz gelen bu düzensizliği şika- yet etmek için karakola gitti Reissmül- ler. Karakolda karşısına çıkan polis memurlan önce "Bana amirinizi çağınn" direktifine kulak asmadılar. Cinayet ve soygun gibi önemsiz işlerle iştigal eden polisler sonunda Reıss- müîlerin şikayetlerinı dinledüer ve şöyle dediler: "Uganda'da halk aç- lıktan kınlıyor, ne olmuş yani?.." Devletin polisınden de hüsrana uğ- rayan Reismüller, sonunda yine bir takaye atlayarak soluğu gazetesinde aldı. Ve şöyle bir manzarayla karşılaşü: Günlerden perşembe olmasına kar- şın gazete çalışanlan koridorlarda bir- birine "Iyi hafta sonlan" dileyerek ve- dalasmakla meşguldü. Çantasını alan iyi bir hafta sonu geçirmek üzere şim- diden kapıdan çıkıyordu. Geride ka- lan ve enayililde suçlanan dığerleri ise telefonlannın basına oturmuş dedi- kodu yapmakla meşguldü. "Bu kadan da fazla" diyen Reiss- müller, hemen sekreteri çağırtıp başın- dan geçenlen yazdırdı. başına hayal kınklığını yansıtan acılı bir başbk attı- ,rarak pazartesi günü birinci sayfanın sağ alt köşesinde yayımlanmasını em- retti. Patron geldiğinde uzatmalı hafta sonu tatiline çıkan ya da masa basında eş dostla telefonlasan servis şeneri ve muhabirler şimdi bu şoku atlatmaya çahşıyor. Floransalıkuş tatil teııüıelliğiııi yaşadı Horansa'nın Senyörkr Meydanı Rönesans'm ağırbaşlı, ahenkli ve zarif bir örneği. Pazar gününün ilk saatleri. Güneşin Arno ırmağı üzerine doğuşu. Floransalı bir kuş. kentın çevresini kuşatan tepelik arazilerdekı üzüm bağlanndan. zeytınhklerden, genış otlaklar- dan bırinden nefes nefese geldı. Uffızı galensiyle çevrilmiş Pıaz- za Della Signoria'nın (Senyör- ler Meydanı) yüksekleririden Neptün Çeşmesi'nin kenanna büyük bir açı ile indi. Önce Rö- nesans'ın ahenkli ve ağırbaşh, hem de zarif örneklerinden Pa- lazzo Vecchio'yu (Eski Saray) hayranhkla seyretti. Sonra ga- gasıyla tüylerini duzeltmeye başladı. En başında bir Etrüsk köyü, daha sonralan Roma kasabası olan Ortaçağın en tıpik kentle- rinden Floransa, bu pazar öğle saatlerine kadar taül tembelü- ğini yaşadı. Zambaklar sabah güneşınin altında kırmızılanna nedense bir türlü kavuşamadı- lar. Ortaçağ'dan kalma ilk sur duvarlannın sınınnda bulunan Piazza del Duomu'da (Duoma Meydanı) Santa Maria del Fio- re Katedrali'nin, Giotto tara- fından yapılan kulesinin çanlan bile pek ısteksiz, keyifsizsallan- dı dur<}u. Vaftizhanenin bronz kapılan, pazar ayinine giden- lerde neredeyse bir soğukluk yaratmaktaydı. Bu görünüm epey sürdü. Santa Maria Novella Kilisesi'- nin üzerine renkli mermerler kakılmış cephesi, saat on bire doğru ısınmaya başladı. Pitti Sarayı'nın salonlannı süsleyen FLORANSA ÜSTÜN AKMEN fresklerdeki melekler kanatlan- nı, ayaklanru aynı saatlerde oy- natmaya başladılar. Hatta İtai- ya'nın eskı bitki tannçası Flora, çiçeklerin açmalanru yönetme- >e tam o sıralarda başlamış ola- cak ki kırnun zambaklar al- landı puUandı. Ve Arno'nun suladıgı genış ovadan yayılma- ya başlayan tazelik kokusu... Chianti Dağlanndaki bağlık tepeleri saran sevinçli ve umut- lu kışcığlıklan... Floransab kuş, kenti bir süre Trinita Köprüsü'nden izledi. Görkemlı Boboli Bahceleri'nin kenannda yükselen Palazzo Pitti'yi kuşbakışı gözlemledi. Sonra Floransa'nın hudutlan içinde genişleyen Arno ırmağı- nın *üstündeki, kentin en eski yapısı Ponte Vecchio'nun (Eski Köprü) iki yanında dizili olan kuyumcu dükkanlanndan bıri- nin damına kondu. Floransab kuş, akşam üstü Piazza della Repubblica'da (Cumhuriyet Meydanj) tur atarkengörüldü. tki yüz yirmi yılbk Gilli Pas- tanesi'nde sevgi bağlannda hiç de tutumlu olmayan gençler, sarmaş dolaş, hem de birbirleri- nın gözlennin taaa içine baka- rak ve konuşmaksızın otur- maktaydılar. On bin liret verip (yaklaşık altmış bin lira) çeyrek litre şaraplannı incecik kadeh- lcrden yudumlayan, dondur- malannı, pastalannı ısıtan gü- neş altında yiyen orta yaşı aşma çizgisindekiler ise, ülkede baş- latılan büyük çaplı özelleştirme planırun ana hatlannı didikh- yorlardı. Kamu şirketlerinin ve kamu- nun özel şirketlerdeki ortakb- klanrun sauşıran üç yıl içinde tamamlanması ve bu süre so- nunda yirmi milyar dolarlık ge- b'r elde edilmesi bekleniyormuş. Trafiğe kapalı meydanda park eden otomobdleri çekıci araçlar pek bir özenle "derdest" eiüp götürdü. Bizim Fioransalı kuş, ahenkli kanat çırpınışlan ile Arno ırma- ğı boyunca uçtu. Piazza dei Ca- valleggeri'deki Milb Kütüp- hane'nin önünden Arno ırma- ğının karşı kıyısına ulastı, Mıc- helangelo Meydanı'nda durdu. Akşam, Floransa'yı renkten renge bulamaktaydı. tnsarun gördüğünü dile geüreceği an, kendini sanki Floransa'dan uzaklaşıyormuş sandığı; kelime akıntılannın güzelliği bozacak korkusu yaratbğı olağanfistü Floransa görûntüsünü "kuş" gibi seyretti. Güneşin altında tüylerini gagasıyla bir kez daha düzeltti, kendisıne çekidüzen verdi. "Bugûn" Floransa'da "gün- lerden pazar." Kim bilebilir ki Floransab kuşu da bugün belki ilk kez "güneşe çıkardılar." Dinlerin çekişmesinesahne olmuştopraklar • Rusya, masallardaki asılsız "dev"dir. İsrail'in çağnşımı ise "tarih" olmahdır. Ve tarihin naba "Kudüs"de atar. Betonlarınarasındayeşille içiçe Ülke ısimleri tanısak taru- masak da kimi imgeler yaraü- rlar. Meksika "şapka ve pele- rin, "tango", Güney Aİrika "halk"tır. Amerika'yı medya ve paranın bileşkesi "mübala- ğa" oiarak düşünürüm. Rus- ya, rnasallardakı asılsız "dev"- dir. İsrail'in çağnştmı ise "ta- rih" olmalıdır. Ve tarihin nabzı "Kudüs"de atar. Kentin panoramık görüntü- sü, yamaçlara sırt vermiş be- yaz taş binalarla Kiran dağına benzer. Bu yüzden seyirbk de- ğildir. Oysa esas olan tarihin pa- noramasıdır. Dinler arası güç çekişmelerinın odak noktası ohnuş, Musa'dan Isa'ya el de- ğiştirmiş, Hz. Muharnmed'ın miraana tanıkhk etmiştir. Ortadogu kökenJi üç büyük dinın aynı şevk ve kıskançbkla sahiplendiği bu kent, 5 bin yılbk geçmişinin gızemini gü- nümüzde de yaşar ve yaşatır. Firavunlardan kalma ağlama duvanna Musevüer gözyaş- lannı dökerler. İsa'nın Ro- malılarca tutuklanmasından sonra başlayan uzun çileb yol- culuğu "Via Dolorosa" yol- lannda Hıristiyanlar, aynı acıyı yaşayarak yürürler. Her yıl yüz binlerce Hıristiyan bu- raya hacı olmaya gebr ve kimı- leri, kutsal haccın ağırbğı altı- nda ezilerek İsa'nın acısını his- setmeye çabşırlar. Kudüs'ün İsrail tarafından alındığı tari- hin her yıldönümünde, on bin- lerce Müslüman El-Aksa Ca- miı çevresine taşarak namaza dururlar. Bu kentte tarihin olup bit- mişliği değil, hala süren hesap- laşmalan hissedibr. Gazze ve Batı Şeria"da olanlar, en hızlı Kudüs'de ses verir. Arap çarşı- larında kepenkler indiribr, ca- milerde yeminler edilir, küçük Filistinliler arabalan taşlar... Kudüs, İsrail'in başkenti ve KUDÜS DtLEK KOÇ Ucağmız Stuttgart'a inişe geçtiğmde betondan çok yeşil görfirsûnüz. V eşilin otasında bir kent Stuttgart. Ormanlar ile bağiar arasma kurufanuş, doğa ile iç içe. SchJoss Alanı'nda durduğunuzda üzüm bağlan ve onnanlar sarar çerre- mzL Schlossgarten Parkı kentin merke- zinden başlar. küometrelerce uzanır Neckar Nehri'ne. Doğayı sevenler için yaşanacak ideal bir kent Stuttgart Her an yeşilin ortasjndasınız. Bu kadar bol veşil yetmiyormuç.giİH, şu günlerde açılışı yapüan >e ekim sonu- na kadar sürecek IGA-Expo *93 Stutt- gart'a yeni yeşil alanlar sağladı. 120 mSvon mark harcanarak beş yılda bazuianan bu filkelerarası babçeciMk fuan ile kent daha çok yeşile kavuştu. Çeşitli ülkelerden uzmanların bahce dü- zenlemeteriyle oluştunılan İGA-Expo "93 ile kentin park alanları daha da bü- yühiJdü. Yapılanlar kalıcı. Stuttgart'ın > eşilini arttmna çabalan arasında Stuttgart Belediyesi'nin önemli bir girişiminden de söz etmek ge- rekir. Apartmanların çoğıınlukta oMuğu mahaüelerde girişieri, ön ve arka a>lu- lan yeşiDendirmek isteyen konut sahip- lerini kent belediyesi destekliyor. Yaptıklan giderlere %30 Ua %50 arasında katüıyor. Bu amaçia 1980'den bu vana üç milvon mark bekdiye bütçe- STUTTGART AHMET ARPAD sinden çıkmış. Betonun çoğunlukta olduğu semtler- de oturan insan, çevresinde yeşil alan arttıkça kendini daha mnthı hisseder görüşfinden yola çıkıyor belediye. Apartmanların girişi canlanıyor, yılİar boyu kömiirün, odunun, çop kutularının doİdurduğu arka avlular, unutulmuş bahçekr birden yeşüleııiyor. Kadarda oturan çocuklar artık hep birlikte oymı- yor, apartman sakinleri ılık yaz akşam- İarmda yeşüin ortasmda buluşuyor. Özeüikle küçük çocukhı araıeler ve yaşblann güniük yaşammda apart- manın arkasmdaki bu yeşil alan çok önemli bir roi o>nuyor. Büfün gününü evde kapalı geçiren insanlann gezroek, temiz hava abnak için parka gitmesine gerek kalmıvor. Apartmanın küçük babçesinde buluşan komşular arasnda Uişkiler daha güzel geüşiyor. Betonu gri avlulardan, toprağı kara bahcelerden insanın içini açan yemyeşfl alanlar yapmak hiç de sanddığı gibi zor ve masra/lı değil. ÖzeUikle çok katlı apartmanlardabitkilereharcanacakgi- der bir defalık. Bunlann dikümesi göre- vini kat sahipleri üstleniyor. Bakımın da kapıcılar. Apartman çevresijıde çok büyük değişiklikJere gerek varsa, kent beİediyesi de harcamalara katktda bu- lunuyor. Dünyanm en büyük otetcilik kurulu- şunun Stuttgart'ta yeni açdan otefinin projesi kent beledivesince, yapmm dûz olan çatKinın tümüvle yeşillendirilmesi koşuhıyla onaylanmtştı. Stuttgart örne- ği, betonu çok, yeşüi az tstanbul'da da niçin aygulanmasuı diye bir an düşünü- yor kişi. Oturduğu çevreyi yeşillendirefi insan gerek doğayı, gerekse kendini yeni bir yaşama kavuştunıyor. "Vatikan"ıdır. Sokaklannda, neredeyse her bırkaç km2 ye bir haham düşer. Musevilerin, cuma akşamından cumartesi akşamına değin süren haftabk dını tatılleri "Şabat" günlerin- de, Kudüs'de yaşam neredeyse durur. Otomobiller trafiğe çıkmaz, evlere kapanıbr, yerli TV ka- nallan susar, gazete çıkmaz. Şabat günlerinde Kudüs trafi- ğine cıkmak, yollan tek başına kiralamak gibi bir ütopyanın gerçekleşmesıdir. Ama çok geçmeden, sinagoglann, kili- selerin, harabelerin kuşattığı çevreden yayılan sessizliğin uğultusu, sizd yoliarda tek başınıza yakaladığında ürpe- rirsiniz. O zaman tek çare Arap so- kaklandır. "Old City"nin Müslüman bölgesine sıgına- rak dünya değiştirirsiniz. Eğer son birkaç günde, Gazze ve Şe- ria'da durum sakinse, kepenk- ler açıksa, bu sokaklardaki darbuka seslerine ve ahşveriş heyecanına kanşırsınız. Sokak üstü, Arap usülü taze nane yaprakh demli çayırua yu- dumlarsınız. Türk olduğunu- zu öğrendiklerinde size hemen "Abraham"ı sorarlar. Siz dü- şünüp taşırurken, ipucu niyeti- ne "fbo"nun kasetini dinletir- ler. Efsaneler ve enbiya diyan Kudüs'de tarihı yaşamak, za- manın mesafelı tavnna karşı gösterılen Doğulu birisabettir. Buradan, Tel Avıv'in güncelb- ğine, sıvillığine dönmek ise bir yaşam sevinci.... Muhammed Afi Mandela'nın hücresinde Dünyaca ünlü boksör Muhammed AH Güney Afrika'ya yaptığı gezısı sırasında yinefotoğrafçılann ılgı odagı oldu. Robben Adası'na çıkan Muhhammed Ab,AfrikaUlusal Kongresi'nın (ANC) lidenNeslon Mandela'nın 19 yılbk cezaevi yaşamının büyük bir bölümünü geçirdiğı hücreyi de ziyaretetti. Mandela, Güney Afrika'da siyahlann özgürlüğü için verdiği mücadeleden dolayı uzun yıllar Robben Adası'ndaki cezaevinde kalmıştı. Efsanevi boksör de. fotoğrafçılardan gelen istek üzerine parmakbklar ardına geçerek kendilerine poz verdi.(Fotoğraf: REUTER) Kadınınolmadığı yerde STOCKHOLM Gazetemizde sizin de gözünüze çarpmışür: Otobüs sürücüsü belgesi olduğu halde İstanbul'da belediye otobüsü sürmesi engellenen kadın sürü- cüyle ılgib haber. Hangi- sine daha çok üzülecek- siniz? Elinden gelen işi yapması, salt kadın oldu- ğu için engellenen kişiye mi, yoksa kadınlarla eşit koşullar altında birlikte çalışmanın az bulunur güzelliğin- den yoksun erkeklerin kafalanndaki çorak dünyaya mı? Bu beylere garanti veriyoruz. Kadırdar, o kocaman otobüslerin sürücü bölgesine çok güzel yakışıyorlar! Bu saürlann yazan bunu, yıllardır kendi güniük yaşamında görüyor. Trafik güvenbği konusunda da kaygılanmanıza gerek yok: İsveç'teki ista- tistikler, en çok kaza yapan kişilerin, genç ve orta yaştaki erkekler olduğunu gösteri- yor. Bu ülkedeki otobüs ve tramvay işlet- melerinde çahşanlann % 21'ini kadınlar oluşturuyor. Bunlann 5100'ü, otobüs sü- riiyor. Kadınlann çabştığı ve geleneksel olarak "erkek işleri" olarak görülen işkol- lannda bir sorun varsa o da erkeklerin kadın arkadaşlanna sataşmalanndan ve yüzünden çıkıyor! Yoksa, sayı olarak her iki insan dengeb bir bıçımde tahsil edildiği işkollannda verimliligin ve huzurun arttığı bibnen bir gerçek. Isveç'e yeni gelenler. gerçekten de kadın- lann hemen her işkolunda çalıştıklannı gö- rerek şaşınrlar. Kamu hızmetlennde görev alanlar, ilk önce dikkati çekerler: Postacı, pob's, koruma, subay vs gibi. Isveç'te, bir- kaç yıl öncesinin sayılanna göre orduda 314, polis içinde 1921, yangm söndürücüler arasında 35 kadın görev yapıyor. Bırakın otobüs sürmeyi, 15 kadın ucak sü- rüyor! Bir de tümüyle erkek iş- GÜRHAN kolu olarak tanımlanan UÇKAN yerlerdeki kadınlann sayı- lanna bakahm: 577 kay- nakçı, 99 tornaa, 768 bo- yacı, 47 döşemeci, 606 ci- • lacı, 2029 selüloz 1ŞÇ1S1, 2558 mezbahacı ya da kasap. 1459 ayak- kabı tamircisi, 667 duvar kağıtcısı. Demek ki çocuklara daha yuvadayken verilmekte olan kadın erkek eşitliğiyle ilgili bilgiler ve eğitim, meyve vermeye başlamış. Bu nedenle, işlerin hiç de kötü gittigi yok. Ülkedeki ekonomik ve politik gidış kötüy- se bunda devleti yönetenler arasında ka- dınlann sayılannın, erkeklerden çok daha az olmasının payı büyük. Kadınlann, özel- likle çocuk bakımı ve ev işleri nedeniyle mesleklerinde ilerlemekte erkeklerden da- ha fazla güçlük çektıkleri bibnen bir ger- çek. Göruldüğü gjbi kadın erkek eşitliği konusunda epey yol almış bir ülkede bile bu konuda yapılacak daha çok şey var. Toplumumuzun yansmı kadınlar oluş- turuyor. Onlann, toplumun her kademe- sinde ve yerinde aynı oranda temsil edilme- leri, herkesin ortak isteği olmalıdır. Dileriz, lstanbullu otobüs yöneticisi beyler bir zah- met buralara gebrler ve örneğin Stock- hohn'da belediye otobüsleriyle bir şehir turu yaparlar. Sanınz beğeneceklerdir gör- düklerini. Buradaki otobüslere yakışan kadın sürücüler, mektuplanmızı getıren kadın postacılan; metrolarda, sokaklarda halkın güvenüği için görev yapan kadın pohsler, neden Istanbul'a da yakışmasın? Bir geün görün, yeter.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear