14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23MART1993SALI OLAYLAR VE GORUŞLER Anıtyanşmasıve temeldeki gerçekler Bu makama, başlangıçta geniş kültür sahibi, seçkin aydınlar getirilmiştir. Bunlardan Halil Vedat Fıratlı. Cevat Memauh Altar ve Halil Dikmeru. sanınm, aydın kesimde tanımavan yoktur. Odönemlerle, 1969'dan sonrasını yan yana getirince, kültür alanında yaşanan olaylann gerçek nedeni ortaya çıkıyor. Prof. HÜSEYİN GEZER Heykeltıraşlar Derneği Başkanı , Y ürekten bağlı olduğu Atatürk devrim ve il- kelerini savunma yo- lunda giriştiği demok- ratik •"savaşım"'ın. •"savaş"a dönüştüğü arenada, yaşamını yitiren Uğur Mumcu'nun şehadeti. son damla ola- rak daha önce o yolda canlanndan olan Muammer Aksoy, Bahriye Üçok. Çetin Emcç \e öbürlerinin dol- durduğu bardağı taşırmaya yetti. Ve toplum. bir anda meydanlan. caddele- ri dolduruverdi. Olaydan ve toplumda yarattığ yoğun tepkiden -herkes gibi- etkilenen genç Kültür Bakanımız Sa- yın Sağlar da bu "lepki"nin "'bilinç'"e dönüşmesi gerektiğine inanarak eyle- me gecti. konuvu "demokrasi". "de- mokrasi şehitleri". "laiklik" ve "şehit gazeteciler" şeklinde 4 anıtla simgeleş- tirmek istedi. Teknik bakımdan yetersiz ve yanlış bir şartnameyle yanşmalar açtı ve şartna- me ortaya çıkar çıkmaz da yanşmayı açan bakanlıkla. olaya, yanşmacı ya da seçici kurul (jüri) üyesi olarak kat- kıda bulunacak kesim. karşı karşıya geldi. Bir "bildiri savaşı" başladı. Sa- nınm, bu noktada. pek de "şirin" ol- mayan ve de davaya yardım yerine. zarar getirecek çekişmeye biraz ara ve- rip. asıl konumuz üzerinde kısa bir açıklama yapmakta ve de olayı. çizgi- sinden saptınp, iki tarafı karşı karşıya getiren gerçek nedenleri ortaya koy- makta büyük yarar var. Önce şu hususa bir açıklık getirelim: 1 - Temel ilke olarak bir kentin parkla- nna, meydanlanna ve kamu yapılan- na (hatla özel yapılann sokağa. mey- dana. parka bakan yerlerine) konula- cak sanat eserlerinin gerçek sahibi, o çevrede yaşayan halktır. Ne bakan. ne o kentin valisi ne de belediye başkanı. 2- Bir heykel. ölü, suskun bir nesne de- ğildir. Biçim karakteri; katmanlannın kendi aralannda ve her katmanın bütünle olan kitlesel. oransal veritmikilişkile- ri; onlann bütünleşerek ortaya koydu- ğu. tüm bu değerlerin yarattığı sentez: hem kullandığı ifade aracının fızik ni- teliğinden kaynaklanan soyut hem de sanatçısının kendisine yüklediği içeriği (duygu ve düşünceyi) görsel ifadeye dönüştürdüğü için canlı, sözü, mesajı olan bir varlıktır. 3- Böyle bir nesne eğer bir parka. bir meydana bir yapıya konulmak üzere yapılacaksa, daha baştan ona göre ta- sarlanması. biçim karakterinin, bo- yutlannın, kompozisyonunun ona göre belirlenmesi. çözümlenmesi gere- kir. Çünküoradayalnızolmavacak\e yer aldığı mekanda. aynı görüş açılan içine giren, tüm yerleşik varlıklarla bi- çim. boy ut ve kurgu olarak görsel etki- leşime. diyaloga girecektir. Yani -de- yim yerindeyse- bir "görsel senfoniye. konçertoya" dönüşecektir. Ve bir sen- foni ya da konçerto da nasıl herhangi bir katman, (bir bölüm. bir muvman) eserin bütününden ayn olarak hazırla- nıp. sonra esere monte edilemezse. bir heykel de içinde yer alacağı çevreden kopuk olarak hazırlanıp. getirilerek o çevreye. mekâna konulamaz. Böyle bir tutum "'konunun tabiatfna uy- maz. olumlu sonuç vermez. 4- Güncel konumuzla (anıt yanşma- sıyla) ilgili düşüncelerimin anlaşılabil- mesi için açıklamalara sanınm aşağı- daki tamamlayıcı hususlan da ekle- mem gerekiyor: Bir sanat eserini izleyen kişi, sanat eği- timi görmemişse; görgü. bilgi birikimı yoksa. eserden yayılan görsel mesajı algılayıp. bilinç düzeyine çıkaramaya- bilir. Ama o mesaj. alıcının farkında olmadan, bilinçaltına ulaşır ve kaydo- lur. Benzeri olaylann tekranyla da bi- rikim oluşur. Ki insanlarda sanatla ilgili ölçütlerin oluşmasını sağlayan da bu birikimlenn. kavramlara dönüş- müş sentezidir. (Aynı olgu. tüm sanat dallan için de geçerlidir.) Artık böyle bir kişi, bir sanat esennın mesajını algılayabilir. olumlu-olum- suz yönlerini görebilir. Onlara bu yeti- yi veren ise içinde doğup büyüdükleri. yaşadıklan ortamdır. çevredir: onlar- dan sağladıklan birikim. kazandıklan ölçütlerdir. İşte bu noktada üzerinde çok önemle durulması, gereken bir husus ortaya çıkar: İnsanlar. bu birikimle koşulla- nır (şartlanır) ve de eğer ortam olum- suzsa, yani çevreleri sanat değeri taşı- mavan. yoz nesnelerle çevrilmişse. onlar "kötü""ve koşullanırlar. beğeni ölçütleri •yoz"dur. sanat dışıdır. Bu durumda onlara. gerçek dfcğerlere sa- hip bir sanat eserini beğendiremez. benimsetemezsıniz. O zaman. halkın kültüründe bir "ölçütler". ""değerler" anarşisi başlar. Ve de bu ortamdan us- taca yararlanan şarlatanın bezirgânlı- ğı, "gerçek değer"'in soylu suskunlu- ğuna baskın çıkar; "sanat"'a ulaşama- mış "el becerisi", "gerçek sanat" sayılmaya başlanır. Ve de "pazarlama becerisi" onu "büvük sanat" olarak topluma sunar. kabul de ettirir. Yoğun yozlaşma Türk toplumu. bu olguyu müzikte, yoğun bir biçimde yaşamaktadır. Çal- gılı gazino \e gece kulüplennde türe- yen ve beslenen. sanatla. müzikle ilgisi olmayan birtakım gürülıüler. iniltiler. çağdaş teknolojinin olanaklanndan yararlanarak plaklara bantlara geçip. ülkenin dört bir yanını sarmış. kendi- ne özgü \oz bir zevki oluşturmuş, müzik dünyamıza egcmen olmuştur. Hatta artık. kendi krallığını kurmuş. krallannı bulmuş. onlan taçlandırmış- tır bile. Bu aşıyı alanlara. fonetik ölçütleri buna göre koşullanmışlara artık. ne evrensel çoksesli müzıği. ne klasik mü- zığimizi. ne de otantik halk müziğimizi dinletebilir. sevdirebilir. benimsetebili- riz. Aşağı yukan heykel sanatında da durum budur. Oysa (belki de bizzat Atatürk'ün telkiniyle) hükümet 1937 yılında. bu konunun öneminin bilin- cinde olduğunu göstcren bir kararla. anıtsal nitelikli uygulamalan. (2 7814 sayılı kararnamev le) gözetim altına al- mış. uzman jürilerin. değerlendirmesi- ne bağlamıştı. Bu mekanizma. zama- nın koşullarına göre yenilenebilir. uygulaması sürdürülebilirdi. Ama öy- le olmadı. Önce arahklarla, sonra da tümden u\gulamadan kaldırıldı. Bu tutumda. kuşkusuz ilgili daire- nin vebali büyüktür. çünkü.orası sıra- dan bir bürokratik makam değil. ayn- calıklı bir misyonun. yürütüldüğü yerdir. İşte bu anlayışla ve nedenledir kı bu makama. başlangıçta gcniş kültür sa- hibi. seçkin aydınlar getinlmiştir. Bun- lardan Halil Vedat Fıratlı. Cevat Memduh Altar ve Halil Dikmen"i. sa- nınm. aydın kesimde tanımayan yok- tur. Odönemlerle. 1969"dan sonrasını yanyana getirince. kültür alanında ya- şanan olayların gerçek nedeni ortaya çıkıyor. 25 yıldan bu yana bunca hükümet değişikliğine karşın makamını koru- masını bilen sayın genel müdür. kültü- rü yoğun. ufku geniş kişileristeyen bu makamı dolduramıyor. Onun yöneıi- minde. 1970'lerde başlayan l980"ler- den bu yana gittikçc yoğunlaşan. sanatın yapısına avkın uygulamalann temelinde bu gerçek yatıyor. Vc de maalesef. özellikle heykel anıtlar alanı. bugün fiilen. cüretkar bilgisizlerin. şarlatan beziraânlann işgali altında- dır. Heykel sanaıçılannın son olaya gös- terdikleri tepki. bu kapsamlı bilinçten kaynaklanmıştır: Sayın Bakan'ın dik- katini çekmek. bu yanlış gidişe el koy- masını sağlamak amacına dönüktür. Ve şimdi, bunu lütfen anlamalarını. önerdikleri yolun doğru olduğuna inanmalannı. kendilerine yönclttikle- ri. "yeteneksizler" sözünü geri almala- nnı beklemektedirler. ARADABIR SADIK ERAL Avukat-Çorum Barosu Tünkiye'de Aydın Ihaneti Dolanı dolanı geliyor ölüm.' öyle yavaşça yavaşça' da değil. ardında unutulmaz kilometre taşları dikerek geliyor. Daha Aksoyların, Üçoklar'ın, Emeçler'in, Anter- lerin kanı kurumadı. Uğur Mumcu'nun kanı Anadolu'nun kıraç topraklarma hayat veren su, parçaları yarınlar için başağa duran tohum oldu. Adını 'kalleş' koyduk ölümün. 'Nereden ve nasıl gelir- sen gel, hoş geldin sefa geldin' dedik. Ama tepkilerimiz sadece cenaze törenleriyle sınırlı kaldı. Sağlığında sa- hip çıkamadığımız fikirlerine, öneri ve kaygılarına du- yarsız kaldığımız insanlara, en iyi cenaze törenleri düzenleyen, en acı ağıtlan yakıp, an güzel övgüleri dü- zen bir toplum olduk. • . ı - Ama her nedense kalfeşçe gelen ölümlere kaynaklık eden karanhk güçleri mahküm etmek için gerekli eylem- sel etkinliklerde bulunamadık. T. C.'nin devlet yapısı hâlâ Osmanlı artığı. Generaller anayasası bile rejimin gerçek yüzünü yansıtmıyor. Söz- de devlet laik. Ama gerçekte öyle mi? Yazılı olmasa da dini var devletin, mezhebi bile var. Sünnilik. Ve zaman zaman devlet kendi eliyle kışkırttığı mezhep kavgaların- dan medet ummaktadır. Darbelere gerekçe olarak kul- lanmaktadır. Öldürme olayları Osmanh'da ve Türkiye'nin siyasal yaşamında siyasetin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Her- hangi bir kişinin siyasal düşüncesi devletin resmi ideo- lojisiyle çelişiyorsa bu kişi ölümü hak etmiş demektir. Ya yasalar elveriyorsa idam edilecektir ya da 'faili mec- hul cinayetlere' kurban gidecektir. Amaç: Ibret ve korku. Türk toplumunda siyaset eşit komplodur. Siyasal mü- cadele eşittir katletmektir. Parti içi faaliyetlerde bile en iyi komplocunun en iyi siyasetçi olarak algılanması bu- radan kaynaklanmaktadır. Açıkçası siyasal yaşamda toplum ve toplumsallık in- kâredilmektedir. Demokratik toplumsal örgütlere hayat hakkı tanıma- yan devletle, toplum dışı gizli örgütlerin ve tarikatların buluştuğu en önemli nokta terördür. Aslında terör, siyasal bir temsil yöntemi olmadığı gibi aynı zamanda politik bir eylem biçimi de degildir. Buna karşın terör, siyaseti halka yasaklayan devletle, devlete karşı siyaset yaptığı iddiasında olan tarikat ve gizli ör- gütlerin geçmişte vazgeçmedikleri ve gelecekte de vaz- geçmeyecekleri en önemli silah olmak özelliğini koru- maktadır. llginç olanı da halkı inkâr eden iki zıt kutbun terörist faaliyetlerinde aydınları hedef seçmeleri ortak paydalarının aydın düşmanlığı olmasıdır. Terörün sürekli hedefi olan aydınlarımızın sanki bu saldırıları kabul edercesine suskun kalması, terörün ve halka yönelik saldırıların safdışı edilmesi yönünde eyle- me geçmemesi de çok acıdır. Belki aydınlarımızın suskunluğunda kapitalizmin kâr yasasına el pençe divan durmalarının büyük etkisi var- dır. Ama bu ölümcül bir suskunluk için gerekçe olamaz, olmamalıdır. Görülen o ki aydınlarımız kendilerine karşı, bilime karşı, içinden geldikleri halka karşı, demokrasinin yerle- şip yeşermesi gereken bu topraklara karşı ihanet içeri- sindedirler. Toplum olarak toplumu savunmayan, laikli- ği savunmayan, demokrasiyi ve çağdaşlığı savunma- yan ama sözde aydın geçinen insanların ihanetiyle karşı karşıyayız. Üzerimize gelen ortak karanlığı yok etmek, terörün kökünü kurutmak için öncelikle aydın ihaneti gerçegini aşmamız gerekmektedir. Yaşamı ve ölümü, onurlu bir aydın anıtı olan Uğur Mumcu'yu anlamanın, onun savunduğu fikir ve ilkelere sahip çıkmanın yolu da ona ağıtlar yakıp dövünmekten değil, aydınlarımızın ihanet uykusundan kalkmasından geçmektedir. OKURLARDAN Özel radyolar Cumhuriyet Gazetesi"nde yeralan bir haberden öğrendiğimize göre. Yargıtay 7. Dairesi'nin son günlerde verdiği iki kararda özel radyolann yayın yapıp yapamayacaklanna dair net bir belirleme yer almıyormuş. Ve bu iki karara neden olan olaylarda yerel mahkemelerin vereceği kararlardan sonra işin esasına girilebilecekmiş. Insanın aklına takılıyor. Bunca süredir yayın yapan ve bütün yurtta her kesimce sevilen ve beğenilen özel radyolan artık kapatabilme imkanı var mı? Varsa neden baştan önlem alınmaz ve akhmız hep atı alan Üsküdar'ı geçtikten sonra başımızageiir'' Muzaffer Bayraktar İstanbul TARTIŞMA PENCERE Hüküm yargıcındır -^r- -w- UMK'nın • • 429/son 1 I fıkrası •^^^B hükmüne • • göre.HGK -A_ JL- karanna uyulması zorunludur. Anayasa Mahkemesi, 13.02. l%8tafihli karanile(RG. 14. Eylül. 1968, sayı. 13001)anılanfıkrarun 1961 Anayasası'na aykın olmadığına karar vermiştir. "Gerçeği aramak, en kutsal çabadır. Bu yoldaki uğraş, kişiyi saygın, toplumu güçlü kılar."(Sn.Y.G. Özden-Anayasa Yargısı, Ankara 1986). "Bağımsız mahkerneler, anayasanın 6. maddesinin birinci fıkrasında, bağsız-koşulsuz ulusun olan egemenliğı yine bu maddenin ikinci fıkrası uyannca, anayasının koyduğu esaslara göre, yargı alanında kullanan organlardır." (E. 88/32. K.89/10.T. 28.02.89, Ay.Mah. KD.sayı25,Ankaral991). Yargıcı HGK. karanna uymak zorunda bırakmak. adaletin gerçekleşrnesine ve yargıan üretkenlıgine engeldir. Yargı vetkisi. Türk milleti adına Sağımsız mahkemelerce kullanıhr. (Ay. madde 9). Dava. mahkemede açılır ve mahkemede sonuçlanır. Yargıa, HGK karan ilebağlı kılmak, yargı yetkisi ile bağdaşünlamaz. Yargıtay'ın 'son inceleme mercii" 'olarak anayasada (madde 154) yer almış olması, mahkemelerin hüküm vermek egemenlik ve yetkisini engelleyemez. HGK karanna uymak için yapılan duruşma, yârgılama sayılamaz. "Hakimler, ğörevlerinde bağımsızdırlar; anayasaya kanun ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler." (Ay. madde 138). Vermiş olduğu direnme karanna karşın, HGK'nın bozma karanna uymak zorunda bırakılan yargıan, özgürce karar verdiğjni kabul etmek, hukuk mantığı ile bağdaşünlamaz. "Hiçbir organ, makam, mercı veya kişi, yargı yetkisinin kullarulmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz." Yargıtay'ı bu hükmün kapsamı dışında kabul ederek, 'inceleme vetkisi'ni. yargıcı bağlayıcı karar verebilmek derecesinde genişletmek. mahkemelerin Baeımsızlığına, bu nedenle de hukuka aykındır. Yargıtay'ın inceleme yetkisi, yol gösterici olabilmekle ve bu amaçla smırh sayılmahdır. 'Karar birliği', yasa ve hükümlerinin yorumlaruş ve uygulanışlannda birbk saflanması amaana yöneliktir. Ancak, aynı hukuksal nedene dayansa da her uyuşmazhk, farkh olaylanyla kendine özgüdür. HGK'nın kendisini bilirkişi yerine koyup karar vermesi, hukuka ve anayasaya aykındır "Hakimler, mahkemelerin bağrmsızlığı ve hakimlik teminatı esaslanna göre görev ifaederler." (ay. madde 140/2). Yargıcın hüküm verebilme özgürlüğü ile, mahkemelerin bağımsızlığıbirbirinden aynlamaz. Üstmahkeme (istinaf) gereksiniminin gıderek daha fazla duyulduğu hukuk sistemimizde, uyuşmazlığın yanlanna; bozmaya Uişkın savunma olanağı verilmeden, yargıa HGK karanna uymak zonında bırakmak. hukuka aykındır. Yargıtay'ın anayasal varlığının amaa. yargıcı HGK karan ile bağlamak olamaz. Yargıtay'ın inceleme yetkisinin; yarşıcın, 'hüküm' verebilme vetkı ve bağımsızlığı ile sınırlı ofduğu kabul edilmelidir. Yargıan hükmü hakkındaki HGK karannın, yol gösterici özellikte olması, gerekli ve yeterlidir. Yargıçhükmünü, kendi özgür iradesi ile verebilmelidir. HGK karanna uyulması zorunluluğu, davaa ya da davahyı. savunma hakkından yoksun bırakmaktadır. (ay. madde 36/1). HGK'nın bozma karan dairesinde, savunma hakkının kullanılabilmesine olanak tanınmalıdır. Aksi halde, yargı yetkisinden söz edilemez. "Hakimlerde her insan gibi yanılabilirler, usul ve kanuna aykın olarak karar verebilirler veya verdikleri kararlar taraflar için doyurucu olmayabilir"' yolundaki endişeler, HGK için de geçerli olabilır. HGKdaeksikheyetle toplanabilir, üyelerinin çoğu, "lokomatif üye"yi izleyebilir, raportör raporunu, yetersiz inceleme ile hazırlayabilir, verilen karann matematiksel sonucu, adalet duygusunu zedeleyebilir. Tüm Bu olasılıklar, yargısal adalet hakkında kuşku uyandırabilir. HUMK md. 429/son hükmü karşısmda, HGK. hakkında duyulabilecek kuşkular, yargıçlardan duyulan kuşkulardan daha önemsiz ve olasılık olarak daha zayıf değildir. Adil bir karar vermek konusunda, karan Yargıtay'ca incelenen yargıan ve karan bağlayıcı olan HGK'nın, gösterdiği gayret ve titizliği bir tutmak, dahası HGK karanna üstünlük sağlamak hukuksal mantık ve dayanaktan yoksundur. Yargıan hükmüne karşı kanun yollannın anayasada yasaklanmanm olması, hüküm hakkındaki HGK karanna uyulması zorunluluğunun gerekçesi sayılamaz. Kuşkudan anndınlmış adaleti gerçekleştirebilmek, çağdaş hukuk devleti olabilmenin gereğidir. Av. Hulusi Metin İstanbul GRUP OZGURLUK TURKUSU GÜNÜNÜUMUDAAYARLA SEVİŞMENİN GÜDÜKLÜĞÜ VEYÜCEÜĞİ MeUhCevdetAnday 2. bası 20.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınları Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-Istanbul Ödemeli gönderilmez. Katkılarından dolayı |'a Teşekkür ederiz. W KALAN r///, M U Z I K Tüm Kasetçilerde I M Ç 6. Blok No. 6512 • Unkapanı/İSTANBUL Tel. 512 35 13 Fax 528 11 34 Süleyman Bey'in Şapkası... Turhan Selçuk'un Milliyet'teki karikatüründe, Süley- man Bey. ünlü şapkasıyla kalabalığı selamlıyor; karşı- sındakiler sarıklı, takkeli, fesli, külahlı... Atatürk, Kastamonu'ya yaptığı gezide halkın karşısına fötr şapkayla çıkıp ne demişti: - Efendiler bu şapkadır!.. Her devrimin giyimi kuşamı vardır, her karşıdevrimin debirkılığı kıyafeti... • Demokrasi var... Canı isteyen tangayı kıçına çeker, mini etek giyer ya da paşa gönlü isterse çarşaflanır, kafasına yeşil sarık oturtur, kırmızı fesi yeğler.. Ancak bu türlü giyim kuşam salgınının anlamını kur- calamak gerekmez mi? Bir yandan ülkede tekstil-kon- feksiyon-moda' üçlüsü başını alıp gidiyor, manken ajansları mantar gibi bitiyor; öte yandan tesettür akımı metropolleri kuşatıyor... Sokaklarda bacak kadar çocuklar başlarında sarık do- laşıyorlar, el kadar kızlar çarşaflı.. Sarıkla futbol oynanır mı çarşafla kaydırak oyununun tadı çıkar mı? Koalisyon hükümetinde Kuran kurslarını ilköğretim- den sayma girişimi, Süleyman Bey'in araya girmesiyle durduruldu. Imam okulları bugün temel eğitim yerine geçiyor. Bir ümmetçilik seferberliği başladı ki demeyin gitsin; Osmanlı Müslümanı bile bugüne oranla daha Türktü. Arap kültürü kimliğimizi bastırıyor, kişiliğimizi neredeyse yok edecek, ulusal benliğimiz ümmetçilikte eriyecek.. Anadolu Müslümanı şeriatçılığı öteden beri sevmez; ama, dış kaynakh politika ağır basıyor. islamı, Suudi ya da Humeynici tezgâhta dokuyupTür- kiye'de satmak isteyenler çoğalıyor. Ortadoğu'nun petrodolarları şeriatın dörtkoldan pro- pagandası için kullanılıyor. Felsefeyi ortaöğretimde dışlayıp, din derslerini zorun- lu sayan askeri faşizmin tezgâhından geçen Türkiye, 21 'inci yüzyıla 7 kala yobazlığın saldırısı altındadır. • Süleyman Bey'in şapkası ünlüdür. Her askeri darbeden sonra Süleyman Bey'in şapkası- nı alıp iktidar koltuğundan savuştuğu söylenince, Demi- rel gülerek bir yanıt vermişti: - Peki, şapkamı bırakıp mı gideydim? Dünya değişti, şapka giyenler azaldı, kasketi yeğle- yenlerçoğaldı.. Süleyman Bey şapkasını bırakmıyor. Arada Türkiye değişiyor; şeriatçılık-laiklik çatışması gündemin birincil maddeleri arasına giriyor. Ortadoğu, Müslüman coğrafyasmın en koyulaştığı bölgedir; bunun mağrıbı var, maşrıkı var. Islamın bütün enlem ve boylamlarında Avrupa'nın yüzyıllarca önce aştığı laiklik tartışması sıcaklaşıyor; Atatürk ün yarım yüzyıl önce gerçekleştirdiği uygarlık devrimini tersine çevirmek isteyenler çoğalıyor. Süleyman Bey'irfşapkası, bu gidişatın çizdiği haritada anlamını yeniden buluyor. Çünkü o şapka, eskiden "gâvurluk alameti" sayılıyor- du. 1925e kadar.. 3 Kasım 1925'te Şapka Kanunu kabul edildi, ardından Mustafa Kemal şapkayı halka tanıttı: - Efendiler bu şapkadır.. • Yakında kimse Süleyman Bey'e her askeri darbeden sonra şapkasını alıp savuştuğu için takılamayacak; çün- kü Süleyman Bey'in fötrü; sarıklılar. teslıler, külahlılar, takkelilerin ortasında ilericilik simgesi gibi kaldı. Emekli Cumhuriyet Savcısı, değerli insan M.ZAFER YALON'ı kaybettik. Cenazesi 23.3.1993 (bugün) Eyüp Camii'nde kılınacak öğle namazını müteakip Edirnekapı'daki Sakız Ağacı Şehitliği'nde toprağa verilecektir. AİLESÎ ANMA Üyemiz, gazeteci İZZET KEZER'iCizre'de katledilişinin birinci yılında mezarı başında anacağız. tZZET, onurlu ve dürüst gazeteciliğin simgesi olarak saygıyla anılacak, unutulmayacaktır. ÇAĞDAŞ GAZETEÖLER DERNEĞt GENEL MERKEZt 23 Mart 1993 Salı \er: Karşıyaka Mezarlıgı 1. Kapı Saat: 13.30 TÜRKİYE YÖNETÎMİNDE KARMAŞA Prof. Dr. Liitfii Duran 20.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınları Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-Istanbul Ödemeli gönderilmez.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear