Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 12MART1993CUMA
12 HABERLER
Korkusuzbir eylemci: JosephineButler
Kampanya geniş ölçüde
eşitlik ve kadının ezilmesi
üzerine oluşturuldu.
Bu arada Benjamin Scott'un
başkanlığını yaptığı küçük bir
örgüt kuruldu. Scott, feminizm
ve dindarlığın garip bir kanşı-
mıyla çözümlemeler yaparak
Bulaşıcı Hastahk Yasası'na
karşı çıkan en tanınmış yazardı.
Ona göre, bu yasa uçkuru dü-
şük erkeklerin şehvetlerini tat-
min içın kadınlann sömürül-
mesinin bir politikaya dönüştü-
rülmesiydi. Bunabulaşıcı
hastalıklan önleme kılıfı uydu-
rulmuştu, ama bu kılıfın geri-
sinde kadınlara karşı Paganca
bir düşmanlık ve kadınlan kan
revan içinde muayenelere zor-
layarak sefahaü resmi biçimde
örgütleyen sinsi bir amaç yau-
yordu.
Kampanya İngiltere'yi
derinden sarstı. Binlerce kadın
bu eyleme kalıldı ve eşitlik her
iki cins ıçin de tıbbi kontro!
temelinde, kölelere karşı polisin
eykmlerinin durdurulmasını
talep eden öfkeli toplanularda
salonlan doldurdular. Basının
büyük bölümü onlan
görmezden geldi. Saturday
Rcview, kadınlan "kudurgan.
cinsiyetsiz ve ardamarlan
çatlamış' olmakla suçladı, hatta
modcrn fahışelık tarihinde
Florance Nightingale için
'yatalak kız kurusu" deyimi
kullanıhr, Harriet Maıtineau
'hasta. garip görünüşlü,
emekliye aynlmış bir
profesyonel'dir ve örgüt üyesi
kadınlar 'kötülere karşı iyilerin
tarafında olduklan için pek bir
şey bilemediklerinden
sorunlara amatörce yaklaşırlar.
Denız Kuvvetleri Komutanhğı
ise onlan zamanla yok olacak
akıl hastalan olarak niteledi.
Kadın gözüyle
fahiselik
tarihi
HAZIRUYAN:
NESRİNARMAN
• Saturday Review, eylemci kadınlan
'kudurgan, cinsiyetsiz, ardaman
çatlamış' olmakla suçluyordu.
Florence Nightingale'e takılan ad ise
'yatalak kız kurusu'ydu.
Kampanyamn öncülerinden
Josephine Butler her an ölümle burun
buruna yaşıyordu.
Asker kasabalanndaki örgüt
üyeleri muayene merkezlerinin
kapılannda bekleyip çoğu
hıçkıra hıçkıra ağlayarak çıkan
kadınlan parlamenloya
verilecek dilekçeleri
imzalamaya
yüreklendıriyorlardı. Kızgın
feministler, muayeneye
girmelerini, polisin onlan zorla
yargıç önüne çıkarmasıru
reddetmelerini ve davalanna
açık mahkemelerde
bakılmasını ısrarla talep ederek
dönemin anlayışına karşı
çıkmalannı öneriyorlardı.
1875'e kadar kampanya
gitgıde güçlenip etkinleşti.
Yasanın iptaüne yönelik tüm
girişimlerin parlamentoda
başansız kalması ve devlet
fahişeliğinin (ve Bulaşıcı
Hastahklar Yasası'nın)
desteklenmesi adına
oluşturulan lobinin Amerika ve
Avrupa'dakj tüm limanlarda
kadınlann kontrolü için yaygın
bir sisteme geçilmesi çabalanna
karşın. gittikçe artan sayıda
destekçi tüm enerjisini
kampanya için kullanır hale
geldi.
Butler. Avrupa ve Amerika
düzeyinde şubeler açarak karşı
Gelişmiş tophmüarda özellikk tskandinav ülkelerinde acılan seks fuarlan büyük ilgi göriiyor.
harekeü geliştırdı.
Quaker'lardan da yardım alan
Butler, daha sonra yeniden
biçimlendirilen uluslararası bir
muhalif federasyona önderlik
etti.
Butler ve yandaşlan bu kez
dikkatlerini politikadan polise
çevirdiler. 188O'de,örgütten
gelen baskıyla Brüksel ana
mahkemesinde 12 genelev
sahibi ve yöneticisine dava
açılması gjrişiminde bulunuldu.
Genç İngiliz kadınlan nın
tanıkhğı dayak olaylannı.
kullanılan teknikleri ve
hapıshane benzeri koşullan
açığa çıkardı. 12 adam da suçlu
bulundu. Basın. önceleri gerek
muhaliflere gerekse yeniden
basılan ordu ve donanma
sağlık raporlan ile
metropoliten polisinden
Yüzbaşı Harris'in yasanın
varbğjnın büyük fiziksel ve
ahlaksal avantajlar sağladığı
yolundaki övücü fıkirlerine pek
yüz vermedi. Birkaç gazete
reformculara hakaretler
savurup onlann rezil
karakterlerine sövüp saydı.
Ama bu dava tam anlamıyla
manşet oldu; gazeteler, Brüksel
Kent Meclisi, polisin suç
ortakhğıyla ilgili soruşturma
açınca sansasyon kokusunu
alıverdiler.
Soruşturmada laruklık eden
ve Butler'ın yazılı yeminli
ifadesini basan bir gazetenin
editörü açıkça ölümle tehdit
edildi ve bürosu genelev
fedailerince kuşatmaya alındı.
Ama tutuklanan, poÜsin
fahişelerle ilgili masasında
çalışan iki adam oldu. Üç ay
sonra genelev işletenlerle ilgili
bir başka da vada, tüm
suçlananlarhapsi boyladı.
1879'un başlannda muhaüfler,
Fransız genelevlerinden
sorumlu ahlak polisinin
başındaki iki üst düzey
görevlisinin soruşturmaya
alınması ve işten aülması için
Paris Kent Meclisi'ne baskı
yapular. Gerek Fransa'da
gerekse Belçika'daki ahlak
polislerinin başındaki kişilerin
işlerine son verilmesi Butler ve
örgüt için parlak bir zafer oldu.
Ingiltere'deki fahişeliği
ınceleyen Lordlar Kamarası
1882"de örgütün yasayı daha
serbest yönde değiştirme
konusundaki desteğini
benimsedi. Komisyon raporu,
kampanyayı, günahı sabit fikir
haline getiren imgelerden
oluşan bir eylem olarak
gördükleri için reddeden bazı
muhaliflerin eleştirilerini de
çürüterek İngiltere"de ve kıtaya
gönderilen kadın ticaretinde
skandala varan boyuüarda bir
durumun söz konusu olduğunu
açığa çıkardı. Rapor, kız
kaçırmalan ve genelev
çahşürmayı kontrol alüna
alacak güçlü, yeni yasalarla
cinsel ilişkiye nza yaşının
onaltıya yükseltilrnesirü
öneriyordu.
SÜRECEK
ZihcıfaSokak'ta evkrin % 90hManukyan'in
-3-
Giyimi, dunışu, tavırian da bunu destekliyor. Bir
kaşı havada, son derece kendinden emin bir havası
var. Orada neler olduğunu anladıktan sonra hiç va-
kit yitinrteden söze giriyor. "Bizim en büyük sonı-
numuz kişiliklerimizle oynanması. Bize neden bir
orospu kimliği uygun göriilüyor. Ben bir iş
kadınıyım. burada bir iş yapıyorum ve buradan
çıkıp gifrikten sonra. en a? yolda rasttadığın bir es
kadını kadar namusluyum. Bu bir hükümet politi-
kası olmah. Genelevde çalışan kadınlar da dışarı
çıktıklannda başka meslek sahrbf kathnlar gibi in-
sanrauameiesigörmeli. Hem söyler misin, bİ2 olma-
sak diğer kadınlann hali nice olur? Emniyet su-
pabıyız bu.'" E>et, bunlan bir solukta söylüyor ve
beni de amnda şeytan dürtüyor yine, aklıma Jess
VVells'in kitabınuı son sözleri geüyor: "Bir bakireyi
konımanın bedeli bir fahişeyse, demek ki bir daha
asla bakireler olmay acağız. Asla ve asla ifTetli
davranmayacağız."
Bir evd kâğıdı lafıdır doiaşıyor ağızlannda. "Ne-
dir bu evd kâğıdı?" diye soruyorum. "Dışarda evi
olanlara verilir bu kağıt. Bununla girip çıkarlar.
Ama bu uygulama İstanbul. Ankara. İzmir dışında
gecerli değUdir. Evci izrü hiçbir genelevde »erilmi-
yor. Herkes evlerde kalıyor. Burada da dışarda ka-
İacak yeri olmayana evd kâğıdı terilmez. Verilme-
yen. geceyi de çalıştığı evde geçirir." İçlerinde en es-
nter olanı atılıyor: "Ama" diyor. "çaltştığımız oda-
larla kaldığımız özel odalarımız ayrı. Bu yalnızca
burada böyle. Taşrada böyle bir lüks bulamazsın.
İnanmazsan gel göstereyim". '•Hayır" diyorurn,
"sana inaaıyorum". Kafaaiı kumlayan bir şey
daha. "Peki. sen hiç dtşan çıkamıyor musun?"
"'Salı ve perşembe. \'ani doktor kontrolüne giftiği-
mtz günler. Tüm günü dışarda geçirip canunın iste-
diği yere gidiyor. dilediğimi alıy orum. Ama içerde
istediğimizi alabilme imkanı kısıtlı." "Yhecek gibi
mi?" "Evet Belü bakkallardan aldırabiliyonız an-
cak. O da saat 5'e 6'ya kadar. Haa. arada bir de izin
alıp arkadaşlanınızda kalıyoruz. Bize güveniyor-
lar." En son gelen lafa giriyor yine. "Bak" diyor.
"bunlan mutlaka yaz. kadınların gardiyan olduğu
>erdir burası. kasadakinin değil. O ancak kâtip ola-
bilir." Hararetle onaylıyorlar. "Peki" diyorum,
"konınmanızı nasıl sağlıyorsunuz?" "Prezervatir'.
"Peki itiraz eden çıkmıyor mu?" "Çıkıyor ama so-
nunda kullanmaya mecbur kalıyor." Geldik hassas
konuya. tcret yani. Belediyenin saptadığı ücret
46.500 lira. Ama tarife içeride tadilata uğnıyor. za-
mana ve isteklere göre değişiyor. "Peki kazancnuz-
dan memnun musunuzT* "Fena değil" diyoriar,
"kazandığımız paranın yansı bizim, yansı Matild'-
in". Zaten buradaki evierin %90'ı Slatild'in. hani
şu vergi rekortmenimian. Kalan diğer e>ler ise Ne-
riman Hanım ve Sümbül Yaşar'a ait.
"Ya vücudunuz" diye soruyorum, "bu tempoya
isyan etmiyor mu? Nasıl dayanabiliyorsunuz?" En
olgun görüneni söze giriyor "Bazen nikâhlı kocanı
büe istemezsin değil mi? Aman bu akşam yanuna
gebnese dersin. Ama ne yapalım. bu da bizim işimiz
işte. Vücut alışıyor, beUi bir esneklik kazanıyor."
Söz donüp dolaşıp orospuluk namusluluk kav-
ramlanna gelip dayanıyor yine ve çocuklanna ve
izin alınmadan uygunsuz biçimde fotoğraflarıru çe-
l^en gazeteciiere ve erkek arkadaşlanyla özgürce
gezememelerine. "Biz" diyoriar, "en namuslu, en
vefalı kadın tipiyiz. Ama kimse bizi savunmuyor.
tkimize de tecavüz edikliğini düşün. Yani sana ve
bana. Senin idn herkes birbirine girer ama ben yine
-onlann tabiriy le- orospuyumdur. kimse parmağını
bile kıpırdatmaz. Karakolda sen hanunefendi mua-
melesi göriirsün, ben orospu. Erkek arkadaşunla
gezemem. Ahlak yakalarsa sana inanmaz, bu adam
sen» pe7i>ygin der. Ya o fotoğrafçılar.. Bizdcn
İZHJ almak gereğini bile duymadan odalanmıza dalıp
fotoğraflanmızı çektiler. Sonra da olmadık şeyler
yanp hepimizi reklam ettUer. Çoğumuzun ailesi
durumu bilmiyor. Pek çoğumuz bu yüzden çocuk-
larımızla düşman gibi olduk. İşte bu yüzden fotoğraf
makinesi göriince tüy lerimiz diken diken oluyor.
SÜRECEK
I N L
ICIN YAZDI
UğurMumcu'yamektup
KANtEKŞtOGLU
Sen bir ölümsüzlük yolculu-
ğuna çıktın! Gün 24 ocaktı.
Hakkındaki o kahredici haberin
ekranlara yansıdığının iki saat
sonrasında ise ben soluğu hasta-
nede aldım. Ne denli direnç gös-
tersek bile sonuçta yüreğe ege-
men ohna gucünden yoksunduk.
Yaz
Uğurabi
UğurAbi,
Uğurlar ola
Sarsıldık, titredik,
lanetledik...
Gazetedeki köşen
Boş mu olacak artık?
Kalemin sahipsiz mi
kalacak?
Yolsuzluklar raflarda mı
birikecek?
Sarsıldık Uğur Abi
Çok özleyeceğiz seni
Daha doğrusu bedenini.
Fikirlerini aramayacağız
Onlar içimize kazınmış,
Ebedi.
Sesini özleyeceğiz örneğin.
Ama Uğur Abi
Öldürdük sananlann
gafletine hayret
Böyle ölmez ki insan
Sonsuza dek yaşar
24 ocak da bir anlam
kazandı şimdi
Kaç boş eün kaldı?
Kaç kişı 3aha gerekli
365-e?
Yvllar yetmez ki insanlara
Öldürmekle bitmez ki.
Ağlamak istedim Uğur
Ağlayamadım hınamdan.
Lütfen Uğur Abi
Yazma> a devam et.
Sen bulursun yolunu
bunun
Boş bırakma köşeni
n'olur.
Biterse yazılarm,
Boş kalırsa köşen
Başardık sanırlar çünkü
Susturduk sanırlar
Yaz Uğur Abi hep yaz.
Ahmet Yıimaz
Enfarktüsk başbaşa kalmış,
umursamazlık içinde yoğun
bakıma alınmıştım. Günlerce
sûren bu sağaltun çabaları yü-
zünden o görkemli günlere yakı-
ndan tanıklık edemedim. Ancak
uzun süredir okumam yasakla-
nan gazetelerden i/leyecektirn
oiup Mteni ve sana bugüne değin
iki satıriık bir mektup yazmak-
tan ile yoksun bırakılacaküm. dirençlesurdürdüğünderinveet-
Bu da mı kaderdi yoksa Uğur? kin savaşun, gerçekten her ba-
Oysa seni "uğur"layan sel için- bayiğidin harcı olamazdı.
de ben neden bulunmayaydım?
Yaşamunın Uginç kesitlerine,
anılarma Uişkin notlar tutmak
gibi bir altşkanlığım olmadı hiç.
.Ama yandinıyorsam seninle ta-y y
nışalı yirmi beş yılı aştı. Senin
vüreklilik, kararlüık, inanç ve
UğurMumcu'ya
Kocaman bir kor düştü yüreğimize
katledildiğini duyduğumuzda
bomba içimizdeydi sanki
darmadağınık sencileyin, paramparça
karanfıller kan çiçeği, gözlerimizde yaş,
seni yitirişimize yanıyor Türkiye.
Işığınla toparlandık birçığ gibi
belleğimizde kalemin,
hıçkınklan gömerek içimize
en önde sen, bayraklaşan kimliğin
ardında yaşh-genç, on binlercesi
karanhk yüzleri ezercesine
yürüyor nice Uğurlar,
yürüyor Türkiye,
Atatürk'e, güzelliğe, ışığa
katil beyinleri lanetleyerek
köstebek yuvalanru sindirerelc
harmanlıyor yurdu aydınlık seli
ayakta seninle yıırtseverler
hesabıru soruyor kanlı gidişin
sonuca vanncaya dek
sürecek bu dalgalanma
sürecek aydınlığın Atatürk'le özdeş
ölümsüz bir anıtsın şimdi yüreğimizde
kuşaklarca bitmeyecek söylencen
bir koca sevgi yumağı yaratün gidişinle
dev bir çınar oldun yurdu kucaklayan
süngesisin o yüce erdemin, yığıtliğin.
onurlu. sevecen insanlık güneşinin...
>fLTlTEN ÇELEBtOĞLU
Sevmek...Acımız çok büyük. İçimize iki ateş birden
düştü.
Biri, yıllardan beri Cumhuriyet'i elimize
aldığımızda aynı yerde görmeye alıştığımız,
yazılannı beğeniyle okuduğumuz, fıkirlerine
saygı duyduğumuz bır büyük gazeteciyı, bir
irısanı yitirmenin aası...
Öteki, gerçek bır yurtseverin, ömek bir
Atatürkçü'nun öldürülmesindendolayı,
yurdumuz ve ulusumuz adına bir aa...
Çünkü onun kişiliğınde, Atatürkçülük,
laiklik, demokratik çağdaş toplumdan yana
olmak, yolsuzluklara. kaçakçılara.
teröristlere karşı çıkmak gibi erdemlerin de
öldüriilmek ıstendiğini gördük. Uğur
Mumcu bütün bu nitelikleri bir şeref
madalyası gjbi onurla taşıdığı için kurban
seçilmişü.
Daha önce de pek çok değerli insan benzer
şekilde can verdi. Kimi yolda, kimi evinde
taranarak yahut bomba ile parçalanarak
öldürüldü. Hepsinin ortak özelliği
Atatürkçü, laik, çağdaş Türkiye'ye inanan
insanlar olmalanydı. Ne yazık ki içte ve dışta
ülkemizi bu yoldan ayırmaya çalışan
karanhk güçler var. Onlerindeki en büyük
engel olarak gördükleri için Atatürk son
yıllarda çok fazla eleştiribyor. hatta
karalanmak isteniyor. Eylemleri cinayetlere
kadar uzanıyor. Fakat burası Atatürk'ün
ülkesi. Ulusumuzun çok büyük bir
çoğurıluğu, ona sevgi ve şükran duygulan ile
bağlı... O yalnız bizim değil, tüm ezilmış
toplumlann da öndendır. Kuramlan ve
uygulamalanyla birer okul olmuş, çağının
diğer liderleri. yavaş yavaş tarih sayfalanna
gömülürken Atatürk ilkelere ile yaşamakta,
kimlik oluşturmaya çalışan çok uzak
toplumlara bile ışık tutmaktadır.
Atatürkçü çizgiden hiç aynlmayan yaym
organlanna, kurumlara ve kişilere her
zaman destek olmalıyız.
Uğur Mumcu'nun yirmiden fazla
yayımlanmışkitabı var. Bugün tstanbul'un
en büyük kitaplıklannda ararsanız bir iki
tanesi dışında onlan bulamazsınız. Demeçler
veren, üzüntülerini dile getiren devlet
görevlileri, Türkiye'nin bütün kitaphklanna
Uğur Mumcu'nun tüm kitaplannı
koydurmaLdırlar. Aynca onu sevenler
bugüne kadar alıp okuyamadığı diğer
kitaplannı alıp okumalıdır.
FATMA GÜREL/lstanbul
yğ
Varüğm ve savaşnnm bizlere hep
ışık tuttu, yol gösterdi. Birçok-
lanmız bu yüzden koiayabğa da
alışmadık değil! Nasıl olsa bir
L ğur Mumcu vardı ya... Cepbe-
de nedense o hep tek başına ve
yalnız savaşacak. cepoe gerisin-
dekiler hazıra konacaklardı.
Çok geniş kitleydi senin yazı-
lanna, araştırmalanna hazuiop
imza atmaya hevesli. Giderek
onlardan kendilerine pay çıkar-
maya... Ama o yazı ve araştı-
rmalarm ne uğraşlar ve ne yfi-
reklilik istediğini hiç duşûmne-
den; risklerini göze ahnayı düş-
lemeden!
Şimdilerde bir şölendir gidi-
yor. Hepimiz gece gündüz seni
konuşuyor, seni yazıyor. seni
seslemyoraz. Ama daha bir süre
sonrasi?
Sendeki bu kararhlık acaba
insanlanmızda kendini göstere-
bilecek, sorunlar küllenmekten
konmabilecek mi?
Hiç boşa ter dökmediğin o
denli açık ki. Sabun köpüğü gibi
bir anda yitip giden, gelip geçici,
güncellikk •'malul" olmadı
araştırüarın yazılarm. Bunlar 24
ocaktan bu y ana Cumhuriyet'te
ardı ardına yayımlamp duruyor.
Hepsi de sanki dün y azılmış gibi.
Canlı ve diri. Somut ve elle tutu-
lur. Daha y ıllarca sürer umarun.
Olası ki yüzy ıllarca. Çünkü hep
gereksindiğimiz "kuvayı milli-
ye" nıhu ile yozlaştıranlara
karşı kozlaştırdığın ve hakçası
hak etmeyenlerin ellerine yürek-
lilikle vurarak onlan "kirli bir
mendil gibi savurarak" kuşakla-
ra kazandırdığın Atatürk ve dev-
rimleri gerçeği, genç Türkiye'-
nin mayası ve dinamiği olmay a
kararlıdır. Artık bundan böyle
ve senin o etkin çabalann
karştsında kimse bu saygın ku-
rumlarmuzı yozlaştıraniayacak,
maksatlı te çağdışı kaba kuvvet
yanlılan yüzünden kimse de-
mokrasiyi, Atatürk'ü ve devrim-
lerini, hukuku ve insan haklannı
nefret etmeyecektir! Ve bundan
böyle herkes haddini bilecek;
artık usu ermediğine. bihnediği-
ne dini-dilini uzatamayacak;
kudret ve erkini kimsenin bo-
vunduruğuna geçiremeyecektir.
Bütün bunlardakı, bu saygın ve
çağdaş kurumlardaki etkinliğin
ölümsüzlüğünle özdeşkşecek,
yüreklerimizde anrtlaşacaksın
tğur.
ANKARA/ANKA
MÜŞERREF HEKİMOĞLU
Ağlama Duvam...
Nereden başlamalı, hangi konudan. Birya2ar ağlama
duvarına benziyor kimi zaman; yakarışlar, gözyaşlarıy-
la sırılsıklam. Cumhuriyet'e yollanan mektuplar hayli
geç ulaşıyor bana. Okurlarıma geç yanıt veriyor, çağrı-
larına katılamıyorum. Özürdiliyorum. Kimi okurlartele-
fonla sesleniyor. Kimi okurlar yolda, konserde, sergide
ya da kokteylde. Kimi okşuyor, kimi acıtıyor, ben de ba-
şımı dayayacak bir göğüs arıyorum o zaman! Ağlarsam
rahatlar, acılardan arınır mıyım acaba? Yaşar Kemal'le
karşılaştık geçen gün, bir güzel azarladı beni: yaşlan-
maktan söz etmeme içerliyor! Görmeyeli bembeyaz
olmuş saçları, yüce dağların karlı tepeleri gibi. Yaşlansa
da yitirmiyor yanardağ kişiliğini. Kısa bir söyleşıde ne-
ler anımsadım! Bizim Yokuş'tanaşağıyayürümüştük bir
gün. Mevsim bahara dönüyor. Bir mangalın önünde
durduk Sirkeci'de. Parmaklarımız yanarak kestaneler
yedik yol boyunca. Sirkeci'den Taksim'e, Taksim'den
Maçka'ya, Sabahattin Eyutx>ğlu'nun evine gelivermişiz.
Bugün o yolu yürüyebilir miyiz acaba? Belleğimizde de
uzun yolculuklar yapamıyoruz bugün. Güzel bir anıya,
acılar karışıyor birden...
Yaşar Kemal ile Sheraton Oteli'nde karşılaştık, Barb-
ro ve Güneş Karabuda'yı da gördüm o akşam. Derken
tanımadığım iki kişi geldi yanıma. Cumhuriyet okuru.
Yaşar Kemal'i izlemişler TV'de. Onca yıl sonra' diye
sızlanıyorlar. Evet. onca yıl sonra. Sevgili Ruhi Su uzun
yıllar TV'de görünmeden dünyamızdan ayrıldı değil mi?
Onu görmek, dinlemek milyonların özlemiydi; onca yıl
gerçekleşmedi! Bu nedenle yaşlanmaktan hoşlanmıyo-
rum ben. Özlemin dindiğini görmek istiyorum. Umudu-
mu yitirmıyorum. ama önümdeki yıllar, geridekiler
kadar uzun değil, acelem var! Durağanlık, yavaştık, va-
kit yitirmek üzüyor beni. Ağlama duvarı, gözyaşlarından
ne zaman arınacak diye sabırsızlanıyorum.
Derken Nâzım Hikmet'in vatandaşlığından söz ediyor
bir okurum. Dinlerken iliklerime kadar kızarıyorum. Ve-
ra Hikmet ve Babayef i'e Kızlar Manastın'nda bir mezar
düşünüyorum. Anadolu'dan ilk toprağı rahmetli Vedat
Dalokay götürdü o mezara. Bir avuç toprak, aslında bir
simge, bir uyarı. Nâzım'ın, özlediği topraklara dönmesi
için bir çağrı yetkililere... Mezann başında küçük öğren-
ciler; öğretmen, Nâzım Hikmet'i anlatıyor onlara. Rüz-
gâra karşı giden Türk ozanını. Rusça konuşmaları
Babayef Türkçeye çeviriyor, ben de dinliyorum gözüm-
de yaşlarla. Nâzım'ın özlemi boyveriyor yüreğimde.
Moskova dönüşü politikacı dostlarıma anlattım bu olayı.
O zaman CHP hükümeti var, ama CHP iktidar olamıyor
bir türlü! AP'liler gülümsediler, "Bu sorunu bizçözeriz
ancak" dediler, "Nâzım'ın mezannı orada bırakmayız,
doğduğu topraklarda daha rahat uyur." Konuşanlardan
biri dünyamızda değil artık, yaşasaydı sözünü unutmaz-
dı saninm. Ama öteki yaşıyor ve bir bakan koltuğunda
oturuyor bugün. Uyarmayı gereksiz buluyorum. Fikri
Sağlar'ın hükümetesunacağı dilekçeye gerekli ilgiyi
gösterir sanıyorum. Göstermezse o sözleri silmek gere-
kecek belleğimden.
Kaç yaşıma geldim, özlemim dinmedi henüz. Sözlerle
davranışlar arasında uyum arıyorum her zaman. Oysa
tam tersini yaşıyoruz her gün. Alanlarda, seçim kürsüle-
rindeki sözler havada! Laf üretenler eylem üretemiyor,
milyonların beklentisi doğrultusunda politikalar oluştu-
ramıyorlar. Bir okurumuz, Başbakan Demirel'e 'pansu-
mancı baba' diyor. Sonra da ekliyor: Yaraları onarmıyor,
pensuntan yaptyor ancak Köklü ameliyatlar isteyen so-
runlar pansuman türü politikalarla çözülebilir mi?
Bir başka okur da, Tansu Çiller-Rüştü Saracoğlu ko-
nusuna değiniyor. Demirel'in 'şimdilik sözüne takılmış
besbelli. Rüştü Saracoğlu ile görüştükten sonra gazete-
cilerin sorusunu, "Şimditik istifa yok" diye yanıtlıyor
Başbakan. Yakın bir gelecekte olabileceğini anlatmak
istiyor belki de
•••
Şu anda bir telefon. Emil Galip Sandalcı'nın ölümünü
haber verdi kardeşim. Dondum kaldım. Kalemime bak-
tım hüzünle. Hadi bakalım. sevgili Emil'i yitirmenin acı-
sını da kat bu yazıya! Ama nasıl anlatırsın Emil Galip'i.
Bir yazı yeter mi? Oyküler, romanlar yazılabilir. Düşün-
dükçe çiçekler açar yüreğimde. Son yıllarda yalnız ce-
naze törenlerinde karşılaştık, hiç ayrılmamış gibi sarıl-
dık. Hastalığını biliyor, ölebileceğini hiç düşünmüyor-
dum. Neler çekti, nelere katlandı, göğüs gerdi; ödün
vermedi hiç. Yıllarca önce Mithatpaşa'da rastladım bir
gün. O dönem TRT oradaydı. Başım almış gidiyor Emil
Galip, bir şeyler söylüyor. ama kime, yanında kimse
yok, oysa bağırıyor. Koluna girdim, "Merhaba, kimle ko-
nuşuyorsun" diye sordum. Durdu. "Biriyle kavga ediyo-
rum" diye güldü. Inandığı bir konuda kavgadan geri
kalmadı hiç, kimi zaman da özüyle. Çankaya'da, şimdi
Başbakanlık Konutu olan Dışişleri Köşkü'nde bir akşam.
Sovyet devlet adamı Podgorni Ankara'da. Başbakan,
İnönü; Dışişleri Bakanı, Feridun Cemal Erkin. Hasan Işık
da Moskova elçimiz. Orta salonda konuşuyorlar, biz de
izliyoruz. Büyük salondan, soprano Suna Korad'ın sesi
geliyor, 'Moskova Geceleri' şarkısını söylüyor. O dönem
için önemli bir olay bu. Türk-Sovyet ilışkilerinde buzlar
çözülüyor. ismet Paşa, Emil Galip Sandalcının elini tuttu
birden, sonra bana dönüp sordu: Bu güzel adama sakal
yakışıyor mu?
İnönü sakaldan hoşlanmaz, ben de hiç hoşlanmam,
ama Emil'in sakalı başka. İsmet Paşa kesmesini söyle-
yince, "Yok kesmem, bu protesto sakalı" dedi. Onu sa-
kalsız görmedim yıllar boyunca. Protestodan geri kal-
madı hiç. Ben de, sakalını keseceği günleri bekledim
özlemle. Bu yazıyı da o özlemle sona erdiriyorum.
BULMACA
SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 5
1/ Senaryosunu Yümaz
Güney'in yazdığı \e Z«ki
Ökten'in yönettiğj bir
fılm... Bey denilen bir dişi
anyla kovandan çıkan an
topluluğu. 2/ Bir erkeğin
nikahsız olarak aldığı ca-
riye... Su. 3/ Bir maymun
türü olan makilere \eri-
len ad... Çabuk tutuşan
süngerimsi bir madde. 4/
Su... Türkiye ile Irak ara-
şındaki gümrük kapısı. 5/
İstanbul'un bir semtı...
Müstahkem yer. 6/ Harman yerin-
de kalan toz ve samanla kanşık
taneler. 7/ Kasnağa gerilmiş ku-
maşa iğqe ya da tığla yapılan na-
kış... Gümüşün simgesi. 8/ Kalkan
ve arh gibi korunma araa... Baba-
nın kız kardeşi. 9/ İçine başka bir
sıvı katılmamış içki... Afganistan"-
da tarihi bir kent.
YUKAR1DAN AŞAĞIYA
1/ Andrey Tarkovski''nin bilimkur-
gu türündeki ünlü fılmi. 2/ Edip-
ler, yazarlar... Aza. 3/ Boyun eğen, kendini başkasınm buyru-
ğuna bırakan... Eti lezzetli bir balık. 4/ Tannsallık. 5/ Karak-
ter... Tarla sının. 6/ Yahya Kemal'in hece ölçüsüyle yazdığı tek
şiiri... Yahudi kadını. 7/ Aras'ın kolu olan birırmak... îridyum
elementinin simgesi. 8/ Çıkar yol. çare... Dökümcülükte kulla-
nılan dolgu kahbı. 9/ Püskürtü... Orkestrayı yönetirken orkest-
ra şefınin kullandığı cleğnck.