15 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 12MART1993CUMA 12 HABERLER Korkusuzbir eylemci: JosephineButler Kampanya geniş ölçüde eşitlik ve kadının ezilmesi üzerine oluşturuldu. Bu arada Benjamin Scott'un başkanlığını yaptığı küçük bir örgüt kuruldu. Scott, feminizm ve dindarlığın garip bir kanşı- mıyla çözümlemeler yaparak Bulaşıcı Hastahk Yasası'na karşı çıkan en tanınmış yazardı. Ona göre, bu yasa uçkuru dü- şük erkeklerin şehvetlerini tat- min içın kadınlann sömürül- mesinin bir politikaya dönüştü- rülmesiydi. Bunabulaşıcı hastalıklan önleme kılıfı uydu- rulmuştu, ama bu kılıfın geri- sinde kadınlara karşı Paganca bir düşmanlık ve kadınlan kan revan içinde muayenelere zor- layarak sefahaü resmi biçimde örgütleyen sinsi bir amaç yau- yordu. Kampanya İngiltere'yi derinden sarstı. Binlerce kadın bu eyleme kalıldı ve eşitlik her iki cins ıçin de tıbbi kontro! temelinde, kölelere karşı polisin eykmlerinin durdurulmasını talep eden öfkeli toplanularda salonlan doldurdular. Basının büyük bölümü onlan görmezden geldi. Saturday Rcview, kadınlan "kudurgan. cinsiyetsiz ve ardamarlan çatlamış' olmakla suçladı, hatta modcrn fahışelık tarihinde Florance Nightingale için 'yatalak kız kurusu" deyimi kullanıhr, Harriet Maıtineau 'hasta. garip görünüşlü, emekliye aynlmış bir profesyonel'dir ve örgüt üyesi kadınlar 'kötülere karşı iyilerin tarafında olduklan için pek bir şey bilemediklerinden sorunlara amatörce yaklaşırlar. Denız Kuvvetleri Komutanhğı ise onlan zamanla yok olacak akıl hastalan olarak niteledi. Kadın gözüyle fahiselik tarihi HAZIRUYAN: NESRİNARMAN • Saturday Review, eylemci kadınlan 'kudurgan, cinsiyetsiz, ardaman çatlamış' olmakla suçluyordu. Florence Nightingale'e takılan ad ise 'yatalak kız kurusu'ydu. Kampanyamn öncülerinden Josephine Butler her an ölümle burun buruna yaşıyordu. Asker kasabalanndaki örgüt üyeleri muayene merkezlerinin kapılannda bekleyip çoğu hıçkıra hıçkıra ağlayarak çıkan kadınlan parlamenloya verilecek dilekçeleri imzalamaya yüreklendıriyorlardı. Kızgın feministler, muayeneye girmelerini, polisin onlan zorla yargıç önüne çıkarmasıru reddetmelerini ve davalanna açık mahkemelerde bakılmasını ısrarla talep ederek dönemin anlayışına karşı çıkmalannı öneriyorlardı. 1875'e kadar kampanya gitgıde güçlenip etkinleşti. Yasanın iptaüne yönelik tüm girişimlerin parlamentoda başansız kalması ve devlet fahişeliğinin (ve Bulaşıcı Hastahklar Yasası'nın) desteklenmesi adına oluşturulan lobinin Amerika ve Avrupa'dakj tüm limanlarda kadınlann kontrolü için yaygın bir sisteme geçilmesi çabalanna karşın. gittikçe artan sayıda destekçi tüm enerjisini kampanya için kullanır hale geldi. Butler. Avrupa ve Amerika düzeyinde şubeler açarak karşı Gelişmiş tophmüarda özellikk tskandinav ülkelerinde acılan seks fuarlan büyük ilgi göriiyor. harekeü geliştırdı. Quaker'lardan da yardım alan Butler, daha sonra yeniden biçimlendirilen uluslararası bir muhalif federasyona önderlik etti. Butler ve yandaşlan bu kez dikkatlerini politikadan polise çevirdiler. 188O'de,örgütten gelen baskıyla Brüksel ana mahkemesinde 12 genelev sahibi ve yöneticisine dava açılması gjrişiminde bulunuldu. Genç İngiliz kadınlan nın tanıkhğı dayak olaylannı. kullanılan teknikleri ve hapıshane benzeri koşullan açığa çıkardı. 12 adam da suçlu bulundu. Basın. önceleri gerek muhaliflere gerekse yeniden basılan ordu ve donanma sağlık raporlan ile metropoliten polisinden Yüzbaşı Harris'in yasanın varbğjnın büyük fiziksel ve ahlaksal avantajlar sağladığı yolundaki övücü fıkirlerine pek yüz vermedi. Birkaç gazete reformculara hakaretler savurup onlann rezil karakterlerine sövüp saydı. Ama bu dava tam anlamıyla manşet oldu; gazeteler, Brüksel Kent Meclisi, polisin suç ortakhğıyla ilgili soruşturma açınca sansasyon kokusunu alıverdiler. Soruşturmada laruklık eden ve Butler'ın yazılı yeminli ifadesini basan bir gazetenin editörü açıkça ölümle tehdit edildi ve bürosu genelev fedailerince kuşatmaya alındı. Ama tutuklanan, poÜsin fahişelerle ilgili masasında çalışan iki adam oldu. Üç ay sonra genelev işletenlerle ilgili bir başka da vada, tüm suçlananlarhapsi boyladı. 1879'un başlannda muhaüfler, Fransız genelevlerinden sorumlu ahlak polisinin başındaki iki üst düzey görevlisinin soruşturmaya alınması ve işten aülması için Paris Kent Meclisi'ne baskı yapular. Gerek Fransa'da gerekse Belçika'daki ahlak polislerinin başındaki kişilerin işlerine son verilmesi Butler ve örgüt için parlak bir zafer oldu. Ingiltere'deki fahişeliği ınceleyen Lordlar Kamarası 1882"de örgütün yasayı daha serbest yönde değiştirme konusundaki desteğini benimsedi. Komisyon raporu, kampanyayı, günahı sabit fikir haline getiren imgelerden oluşan bir eylem olarak gördükleri için reddeden bazı muhaliflerin eleştirilerini de çürüterek İngiltere"de ve kıtaya gönderilen kadın ticaretinde skandala varan boyuüarda bir durumun söz konusu olduğunu açığa çıkardı. Rapor, kız kaçırmalan ve genelev çahşürmayı kontrol alüna alacak güçlü, yeni yasalarla cinsel ilişkiye nza yaşının onaltıya yükseltilrnesirü öneriyordu. SÜRECEK ZihcıfaSokak'ta evkrin % 90hManukyan'in -3- Giyimi, dunışu, tavırian da bunu destekliyor. Bir kaşı havada, son derece kendinden emin bir havası var. Orada neler olduğunu anladıktan sonra hiç va- kit yitinrteden söze giriyor. "Bizim en büyük sonı- numuz kişiliklerimizle oynanması. Bize neden bir orospu kimliği uygun göriilüyor. Ben bir iş kadınıyım. burada bir iş yapıyorum ve buradan çıkıp gifrikten sonra. en a? yolda rasttadığın bir es kadını kadar namusluyum. Bu bir hükümet politi- kası olmah. Genelevde çalışan kadınlar da dışarı çıktıklannda başka meslek sahrbf kathnlar gibi in- sanrauameiesigörmeli. Hem söyler misin, bİ2 olma- sak diğer kadınlann hali nice olur? Emniyet su- pabıyız bu.'" E>et, bunlan bir solukta söylüyor ve beni de amnda şeytan dürtüyor yine, aklıma Jess VVells'in kitabınuı son sözleri geüyor: "Bir bakireyi konımanın bedeli bir fahişeyse, demek ki bir daha asla bakireler olmay acağız. Asla ve asla ifTetli davranmayacağız." Bir evd kâğıdı lafıdır doiaşıyor ağızlannda. "Ne- dir bu evd kâğıdı?" diye soruyorum. "Dışarda evi olanlara verilir bu kağıt. Bununla girip çıkarlar. Ama bu uygulama İstanbul. Ankara. İzmir dışında gecerli değUdir. Evci izrü hiçbir genelevde »erilmi- yor. Herkes evlerde kalıyor. Burada da dışarda ka- İacak yeri olmayana evd kâğıdı terilmez. Verilme- yen. geceyi de çalıştığı evde geçirir." İçlerinde en es- nter olanı atılıyor: "Ama" diyor. "çaltştığımız oda- larla kaldığımız özel odalarımız ayrı. Bu yalnızca burada böyle. Taşrada böyle bir lüks bulamazsın. İnanmazsan gel göstereyim". '•Hayır" diyorurn, "sana inaaıyorum". Kafaaiı kumlayan bir şey daha. "Peki. sen hiç dtşan çıkamıyor musun?" "'Salı ve perşembe. \'ani doktor kontrolüne giftiği- mtz günler. Tüm günü dışarda geçirip canunın iste- diği yere gidiyor. dilediğimi alıy orum. Ama içerde istediğimizi alabilme imkanı kısıtlı." "Yhecek gibi mi?" "Evet Belü bakkallardan aldırabiliyonız an- cak. O da saat 5'e 6'ya kadar. Haa. arada bir de izin alıp arkadaşlanınızda kalıyoruz. Bize güveniyor- lar." En son gelen lafa giriyor yine. "Bak" diyor. "bunlan mutlaka yaz. kadınların gardiyan olduğu >erdir burası. kasadakinin değil. O ancak kâtip ola- bilir." Hararetle onaylıyorlar. "Peki" diyorum, "konınmanızı nasıl sağlıyorsunuz?" "Prezervatir'. "Peki itiraz eden çıkmıyor mu?" "Çıkıyor ama so- nunda kullanmaya mecbur kalıyor." Geldik hassas konuya. tcret yani. Belediyenin saptadığı ücret 46.500 lira. Ama tarife içeride tadilata uğnıyor. za- mana ve isteklere göre değişiyor. "Peki kazancnuz- dan memnun musunuzT* "Fena değil" diyoriar, "kazandığımız paranın yansı bizim, yansı Matild'- in". Zaten buradaki evierin %90'ı Slatild'in. hani şu vergi rekortmenimian. Kalan diğer e>ler ise Ne- riman Hanım ve Sümbül Yaşar'a ait. "Ya vücudunuz" diye soruyorum, "bu tempoya isyan etmiyor mu? Nasıl dayanabiliyorsunuz?" En olgun görüneni söze giriyor "Bazen nikâhlı kocanı büe istemezsin değil mi? Aman bu akşam yanuna gebnese dersin. Ama ne yapalım. bu da bizim işimiz işte. Vücut alışıyor, beUi bir esneklik kazanıyor." Söz donüp dolaşıp orospuluk namusluluk kav- ramlanna gelip dayanıyor yine ve çocuklanna ve izin alınmadan uygunsuz biçimde fotoğraflarıru çe- l^en gazeteciiere ve erkek arkadaşlanyla özgürce gezememelerine. "Biz" diyoriar, "en namuslu, en vefalı kadın tipiyiz. Ama kimse bizi savunmuyor. tkimize de tecavüz edikliğini düşün. Yani sana ve bana. Senin idn herkes birbirine girer ama ben yine -onlann tabiriy le- orospuyumdur. kimse parmağını bile kıpırdatmaz. Karakolda sen hanunefendi mua- melesi göriirsün, ben orospu. Erkek arkadaşunla gezemem. Ahlak yakalarsa sana inanmaz, bu adam sen» pe7i>ygin der. Ya o fotoğrafçılar.. Bizdcn İZHJ almak gereğini bile duymadan odalanmıza dalıp fotoğraflanmızı çektiler. Sonra da olmadık şeyler yanp hepimizi reklam ettUer. Çoğumuzun ailesi durumu bilmiyor. Pek çoğumuz bu yüzden çocuk- larımızla düşman gibi olduk. İşte bu yüzden fotoğraf makinesi göriince tüy lerimiz diken diken oluyor. SÜRECEK I N L ICIN YAZDI UğurMumcu'yamektup KANtEKŞtOGLU Sen bir ölümsüzlük yolculu- ğuna çıktın! Gün 24 ocaktı. Hakkındaki o kahredici haberin ekranlara yansıdığının iki saat sonrasında ise ben soluğu hasta- nede aldım. Ne denli direnç gös- tersek bile sonuçta yüreğe ege- men ohna gucünden yoksunduk. Yaz Uğurabi UğurAbi, Uğurlar ola Sarsıldık, titredik, lanetledik... Gazetedeki köşen Boş mu olacak artık? Kalemin sahipsiz mi kalacak? Yolsuzluklar raflarda mı birikecek? Sarsıldık Uğur Abi Çok özleyeceğiz seni Daha doğrusu bedenini. Fikirlerini aramayacağız Onlar içimize kazınmış, Ebedi. Sesini özleyeceğiz örneğin. Ama Uğur Abi Öldürdük sananlann gafletine hayret Böyle ölmez ki insan Sonsuza dek yaşar 24 ocak da bir anlam kazandı şimdi Kaç boş eün kaldı? Kaç kişı 3aha gerekli 365-e? Yvllar yetmez ki insanlara Öldürmekle bitmez ki. Ağlamak istedim Uğur Ağlayamadım hınamdan. Lütfen Uğur Abi Yazma> a devam et. Sen bulursun yolunu bunun Boş bırakma köşeni n'olur. Biterse yazılarm, Boş kalırsa köşen Başardık sanırlar çünkü Susturduk sanırlar Yaz Uğur Abi hep yaz. Ahmet Yıimaz Enfarktüsk başbaşa kalmış, umursamazlık içinde yoğun bakıma alınmıştım. Günlerce sûren bu sağaltun çabaları yü- zünden o görkemli günlere yakı- ndan tanıklık edemedim. Ancak uzun süredir okumam yasakla- nan gazetelerden i/leyecektirn oiup Mteni ve sana bugüne değin iki satıriık bir mektup yazmak- tan ile yoksun bırakılacaküm. dirençlesurdürdüğünderinveet- Bu da mı kaderdi yoksa Uğur? kin savaşun, gerçekten her ba- Oysa seni "uğur"layan sel için- bayiğidin harcı olamazdı. de ben neden bulunmayaydım? Yaşamunın Uginç kesitlerine, anılarma Uişkin notlar tutmak gibi bir altşkanlığım olmadı hiç. .Ama yandinıyorsam seninle ta-y y nışalı yirmi beş yılı aştı. Senin vüreklilik, kararlüık, inanç ve UğurMumcu'ya Kocaman bir kor düştü yüreğimize katledildiğini duyduğumuzda bomba içimizdeydi sanki darmadağınık sencileyin, paramparça karanfıller kan çiçeği, gözlerimizde yaş, seni yitirişimize yanıyor Türkiye. Işığınla toparlandık birçığ gibi belleğimizde kalemin, hıçkınklan gömerek içimize en önde sen, bayraklaşan kimliğin ardında yaşh-genç, on binlercesi karanhk yüzleri ezercesine yürüyor nice Uğurlar, yürüyor Türkiye, Atatürk'e, güzelliğe, ışığa katil beyinleri lanetleyerek köstebek yuvalanru sindirerelc harmanlıyor yurdu aydınlık seli ayakta seninle yıırtseverler hesabıru soruyor kanlı gidişin sonuca vanncaya dek sürecek bu dalgalanma sürecek aydınlığın Atatürk'le özdeş ölümsüz bir anıtsın şimdi yüreğimizde kuşaklarca bitmeyecek söylencen bir koca sevgi yumağı yaratün gidişinle dev bir çınar oldun yurdu kucaklayan süngesisin o yüce erdemin, yığıtliğin. onurlu. sevecen insanlık güneşinin... >fLTlTEN ÇELEBtOĞLU Sevmek...Acımız çok büyük. İçimize iki ateş birden düştü. Biri, yıllardan beri Cumhuriyet'i elimize aldığımızda aynı yerde görmeye alıştığımız, yazılannı beğeniyle okuduğumuz, fıkirlerine saygı duyduğumuz bır büyük gazeteciyı, bir irısanı yitirmenin aası... Öteki, gerçek bır yurtseverin, ömek bir Atatürkçü'nun öldürülmesindendolayı, yurdumuz ve ulusumuz adına bir aa... Çünkü onun kişiliğınde, Atatürkçülük, laiklik, demokratik çağdaş toplumdan yana olmak, yolsuzluklara. kaçakçılara. teröristlere karşı çıkmak gibi erdemlerin de öldüriilmek ıstendiğini gördük. Uğur Mumcu bütün bu nitelikleri bir şeref madalyası gjbi onurla taşıdığı için kurban seçilmişü. Daha önce de pek çok değerli insan benzer şekilde can verdi. Kimi yolda, kimi evinde taranarak yahut bomba ile parçalanarak öldürüldü. Hepsinin ortak özelliği Atatürkçü, laik, çağdaş Türkiye'ye inanan insanlar olmalanydı. Ne yazık ki içte ve dışta ülkemizi bu yoldan ayırmaya çalışan karanhk güçler var. Onlerindeki en büyük engel olarak gördükleri için Atatürk son yıllarda çok fazla eleştiribyor. hatta karalanmak isteniyor. Eylemleri cinayetlere kadar uzanıyor. Fakat burası Atatürk'ün ülkesi. Ulusumuzun çok büyük bir çoğurıluğu, ona sevgi ve şükran duygulan ile bağlı... O yalnız bizim değil, tüm ezilmış toplumlann da öndendır. Kuramlan ve uygulamalanyla birer okul olmuş, çağının diğer liderleri. yavaş yavaş tarih sayfalanna gömülürken Atatürk ilkelere ile yaşamakta, kimlik oluşturmaya çalışan çok uzak toplumlara bile ışık tutmaktadır. Atatürkçü çizgiden hiç aynlmayan yaym organlanna, kurumlara ve kişilere her zaman destek olmalıyız. Uğur Mumcu'nun yirmiden fazla yayımlanmışkitabı var. Bugün tstanbul'un en büyük kitaplıklannda ararsanız bir iki tanesi dışında onlan bulamazsınız. Demeçler veren, üzüntülerini dile getiren devlet görevlileri, Türkiye'nin bütün kitaphklanna Uğur Mumcu'nun tüm kitaplannı koydurmaLdırlar. Aynca onu sevenler bugüne kadar alıp okuyamadığı diğer kitaplannı alıp okumalıdır. FATMA GÜREL/lstanbul yğ Varüğm ve savaşnnm bizlere hep ışık tuttu, yol gösterdi. Birçok- lanmız bu yüzden koiayabğa da alışmadık değil! Nasıl olsa bir L ğur Mumcu vardı ya... Cepbe- de nedense o hep tek başına ve yalnız savaşacak. cepoe gerisin- dekiler hazıra konacaklardı. Çok geniş kitleydi senin yazı- lanna, araştırmalanna hazuiop imza atmaya hevesli. Giderek onlardan kendilerine pay çıkar- maya... Ama o yazı ve araştı- rmalarm ne uğraşlar ve ne yfi- reklilik istediğini hiç duşûmne- den; risklerini göze ahnayı düş- lemeden! Şimdilerde bir şölendir gidi- yor. Hepimiz gece gündüz seni konuşuyor, seni yazıyor. seni seslemyoraz. Ama daha bir süre sonrasi? Sendeki bu kararhlık acaba insanlanmızda kendini göstere- bilecek, sorunlar küllenmekten konmabilecek mi? Hiç boşa ter dökmediğin o denli açık ki. Sabun köpüğü gibi bir anda yitip giden, gelip geçici, güncellikk •'malul" olmadı araştırüarın yazılarm. Bunlar 24 ocaktan bu y ana Cumhuriyet'te ardı ardına yayımlamp duruyor. Hepsi de sanki dün y azılmış gibi. Canlı ve diri. Somut ve elle tutu- lur. Daha y ıllarca sürer umarun. Olası ki yüzy ıllarca. Çünkü hep gereksindiğimiz "kuvayı milli- ye" nıhu ile yozlaştıranlara karşı kozlaştırdığın ve hakçası hak etmeyenlerin ellerine yürek- lilikle vurarak onlan "kirli bir mendil gibi savurarak" kuşakla- ra kazandırdığın Atatürk ve dev- rimleri gerçeği, genç Türkiye'- nin mayası ve dinamiği olmay a kararlıdır. Artık bundan böyle ve senin o etkin çabalann karştsında kimse bu saygın ku- rumlarmuzı yozlaştıraniayacak, maksatlı te çağdışı kaba kuvvet yanlılan yüzünden kimse de- mokrasiyi, Atatürk'ü ve devrim- lerini, hukuku ve insan haklannı nefret etmeyecektir! Ve bundan böyle herkes haddini bilecek; artık usu ermediğine. bihnediği- ne dini-dilini uzatamayacak; kudret ve erkini kimsenin bo- vunduruğuna geçiremeyecektir. Bütün bunlardakı, bu saygın ve çağdaş kurumlardaki etkinliğin ölümsüzlüğünle özdeşkşecek, yüreklerimizde anrtlaşacaksın tğur. ANKARA/ANKA MÜŞERREF HEKİMOĞLU Ağlama Duvam... Nereden başlamalı, hangi konudan. Birya2ar ağlama duvarına benziyor kimi zaman; yakarışlar, gözyaşlarıy- la sırılsıklam. Cumhuriyet'e yollanan mektuplar hayli geç ulaşıyor bana. Okurlarıma geç yanıt veriyor, çağrı- larına katılamıyorum. Özürdiliyorum. Kimi okurlartele- fonla sesleniyor. Kimi okurlar yolda, konserde, sergide ya da kokteylde. Kimi okşuyor, kimi acıtıyor, ben de ba- şımı dayayacak bir göğüs arıyorum o zaman! Ağlarsam rahatlar, acılardan arınır mıyım acaba? Yaşar Kemal'le karşılaştık geçen gün, bir güzel azarladı beni: yaşlan- maktan söz etmeme içerliyor! Görmeyeli bembeyaz olmuş saçları, yüce dağların karlı tepeleri gibi. Yaşlansa da yitirmiyor yanardağ kişiliğini. Kısa bir söyleşıde ne- ler anımsadım! Bizim Yokuş'tanaşağıyayürümüştük bir gün. Mevsim bahara dönüyor. Bir mangalın önünde durduk Sirkeci'de. Parmaklarımız yanarak kestaneler yedik yol boyunca. Sirkeci'den Taksim'e, Taksim'den Maçka'ya, Sabahattin Eyutx>ğlu'nun evine gelivermişiz. Bugün o yolu yürüyebilir miyiz acaba? Belleğimizde de uzun yolculuklar yapamıyoruz bugün. Güzel bir anıya, acılar karışıyor birden... Yaşar Kemal ile Sheraton Oteli'nde karşılaştık, Barb- ro ve Güneş Karabuda'yı da gördüm o akşam. Derken tanımadığım iki kişi geldi yanıma. Cumhuriyet okuru. Yaşar Kemal'i izlemişler TV'de. Onca yıl sonra' diye sızlanıyorlar. Evet. onca yıl sonra. Sevgili Ruhi Su uzun yıllar TV'de görünmeden dünyamızdan ayrıldı değil mi? Onu görmek, dinlemek milyonların özlemiydi; onca yıl gerçekleşmedi! Bu nedenle yaşlanmaktan hoşlanmıyo- rum ben. Özlemin dindiğini görmek istiyorum. Umudu- mu yitirmıyorum. ama önümdeki yıllar, geridekiler kadar uzun değil, acelem var! Durağanlık, yavaştık, va- kit yitirmek üzüyor beni. Ağlama duvarı, gözyaşlarından ne zaman arınacak diye sabırsızlanıyorum. Derken Nâzım Hikmet'in vatandaşlığından söz ediyor bir okurum. Dinlerken iliklerime kadar kızarıyorum. Ve- ra Hikmet ve Babayef i'e Kızlar Manastın'nda bir mezar düşünüyorum. Anadolu'dan ilk toprağı rahmetli Vedat Dalokay götürdü o mezara. Bir avuç toprak, aslında bir simge, bir uyarı. Nâzım'ın, özlediği topraklara dönmesi için bir çağrı yetkililere... Mezann başında küçük öğren- ciler; öğretmen, Nâzım Hikmet'i anlatıyor onlara. Rüz- gâra karşı giden Türk ozanını. Rusça konuşmaları Babayef Türkçeye çeviriyor, ben de dinliyorum gözüm- de yaşlarla. Nâzım'ın özlemi boyveriyor yüreğimde. Moskova dönüşü politikacı dostlarıma anlattım bu olayı. O zaman CHP hükümeti var, ama CHP iktidar olamıyor bir türlü! AP'liler gülümsediler, "Bu sorunu bizçözeriz ancak" dediler, "Nâzım'ın mezannı orada bırakmayız, doğduğu topraklarda daha rahat uyur." Konuşanlardan biri dünyamızda değil artık, yaşasaydı sözünü unutmaz- dı saninm. Ama öteki yaşıyor ve bir bakan koltuğunda oturuyor bugün. Uyarmayı gereksiz buluyorum. Fikri Sağlar'ın hükümetesunacağı dilekçeye gerekli ilgiyi gösterir sanıyorum. Göstermezse o sözleri silmek gere- kecek belleğimden. Kaç yaşıma geldim, özlemim dinmedi henüz. Sözlerle davranışlar arasında uyum arıyorum her zaman. Oysa tam tersini yaşıyoruz her gün. Alanlarda, seçim kürsüle- rindeki sözler havada! Laf üretenler eylem üretemiyor, milyonların beklentisi doğrultusunda politikalar oluştu- ramıyorlar. Bir okurumuz, Başbakan Demirel'e 'pansu- mancı baba' diyor. Sonra da ekliyor: Yaraları onarmıyor, pensuntan yaptyor ancak Köklü ameliyatlar isteyen so- runlar pansuman türü politikalarla çözülebilir mi? Bir başka okur da, Tansu Çiller-Rüştü Saracoğlu ko- nusuna değiniyor. Demirel'in 'şimdilik sözüne takılmış besbelli. Rüştü Saracoğlu ile görüştükten sonra gazete- cilerin sorusunu, "Şimditik istifa yok" diye yanıtlıyor Başbakan. Yakın bir gelecekte olabileceğini anlatmak istiyor belki de ••• Şu anda bir telefon. Emil Galip Sandalcı'nın ölümünü haber verdi kardeşim. Dondum kaldım. Kalemime bak- tım hüzünle. Hadi bakalım. sevgili Emil'i yitirmenin acı- sını da kat bu yazıya! Ama nasıl anlatırsın Emil Galip'i. Bir yazı yeter mi? Oyküler, romanlar yazılabilir. Düşün- dükçe çiçekler açar yüreğimde. Son yıllarda yalnız ce- naze törenlerinde karşılaştık, hiç ayrılmamış gibi sarıl- dık. Hastalığını biliyor, ölebileceğini hiç düşünmüyor- dum. Neler çekti, nelere katlandı, göğüs gerdi; ödün vermedi hiç. Yıllarca önce Mithatpaşa'da rastladım bir gün. O dönem TRT oradaydı. Başım almış gidiyor Emil Galip, bir şeyler söylüyor. ama kime, yanında kimse yok, oysa bağırıyor. Koluna girdim, "Merhaba, kimle ko- nuşuyorsun" diye sordum. Durdu. "Biriyle kavga ediyo- rum" diye güldü. Inandığı bir konuda kavgadan geri kalmadı hiç, kimi zaman da özüyle. Çankaya'da, şimdi Başbakanlık Konutu olan Dışişleri Köşkü'nde bir akşam. Sovyet devlet adamı Podgorni Ankara'da. Başbakan, İnönü; Dışişleri Bakanı, Feridun Cemal Erkin. Hasan Işık da Moskova elçimiz. Orta salonda konuşuyorlar, biz de izliyoruz. Büyük salondan, soprano Suna Korad'ın sesi geliyor, 'Moskova Geceleri' şarkısını söylüyor. O dönem için önemli bir olay bu. Türk-Sovyet ilışkilerinde buzlar çözülüyor. ismet Paşa, Emil Galip Sandalcının elini tuttu birden, sonra bana dönüp sordu: Bu güzel adama sakal yakışıyor mu? İnönü sakaldan hoşlanmaz, ben de hiç hoşlanmam, ama Emil'in sakalı başka. İsmet Paşa kesmesini söyle- yince, "Yok kesmem, bu protesto sakalı" dedi. Onu sa- kalsız görmedim yıllar boyunca. Protestodan geri kal- madı hiç. Ben de, sakalını keseceği günleri bekledim özlemle. Bu yazıyı da o özlemle sona erdiriyorum. BULMACA SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 5 1/ Senaryosunu Yümaz Güney'in yazdığı \e Z«ki Ökten'in yönettiğj bir fılm... Bey denilen bir dişi anyla kovandan çıkan an topluluğu. 2/ Bir erkeğin nikahsız olarak aldığı ca- riye... Su. 3/ Bir maymun türü olan makilere \eri- len ad... Çabuk tutuşan süngerimsi bir madde. 4/ Su... Türkiye ile Irak ara- şındaki gümrük kapısı. 5/ İstanbul'un bir semtı... Müstahkem yer. 6/ Harman yerin- de kalan toz ve samanla kanşık taneler. 7/ Kasnağa gerilmiş ku- maşa iğqe ya da tığla yapılan na- kış... Gümüşün simgesi. 8/ Kalkan ve arh gibi korunma araa... Baba- nın kız kardeşi. 9/ İçine başka bir sıvı katılmamış içki... Afganistan"- da tarihi bir kent. YUKAR1DAN AŞAĞIYA 1/ Andrey Tarkovski''nin bilimkur- gu türündeki ünlü fılmi. 2/ Edip- ler, yazarlar... Aza. 3/ Boyun eğen, kendini başkasınm buyru- ğuna bırakan... Eti lezzetli bir balık. 4/ Tannsallık. 5/ Karak- ter... Tarla sının. 6/ Yahya Kemal'in hece ölçüsüyle yazdığı tek şiiri... Yahudi kadını. 7/ Aras'ın kolu olan birırmak... îridyum elementinin simgesi. 8/ Çıkar yol. çare... Dökümcülükte kulla- nılan dolgu kahbı. 9/ Püskürtü... Orkestrayı yönetirken orkest- ra şefınin kullandığı cleğnck.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear