25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 26ŞUBAT1993CUMA 12 DIZI Cıımhııriyet'inilamve bir üzüııtü Çok öfkelenen Hoca Efendi onu sınıftan çıkarmak isterse de, Vehdedeoğlu çıkmaz, o çıkargider. Hemen "Dine. Kuran'a küfretmek, öğretmene karşı gelmek" suçlanndan okuldan 'müebbet olarak tard' yaru büsbütün kovulmasını isteyen bir rapor yazar,.Müdür Ali Canip Bey'e verir. Ünlü yazıncımız (edebiyatçımız) Ali Canip Bev, işin içınde bir bityenıği olduğunu sezer, Velidedeoğlu'na yalnızca "öğretmene karşı gelmek suçundan dört ızinsiz" cezası vererek sonucu öğrencısı lehine çözümler. Böylece yaşam boyu sürecek bir üzüntünün oluşmasını önler. • Başka bir olay olmadan Trabzon Usesi'ru bitıren Velidedeoğlu, Meclıs'teıkinci kez göreve başlamadan önce İstanbul'a gıtmek ister. Trabzon'dan Samsun"a gecer, Osmanlı hükümetinin karasulanmızda yolcu taşıma hakkını armağan ettiğı. Fransı/lann 'Friiı' vapuruyla İstanbul'a gelır. tstanbul'da ilk görmek istediği, ünlü 'Caddei Kebirden (İstıklal Caddesi). Adalar'dan. Boğaz'dan önce halkın 'Bolgur Palas' adını taktığı vapıdır. 1915-1919yıllanarasında Yozgat Sultanısi'ndeyken adını duyduğu bu yapıyı çok merak etmektedir. Öğrenciler, açlığını içine bastıran Anadohı halkının üretükleri buğdaylann çuvalçuval savaş ortağımız Aimanlara gönderildiğini bilmektedir. Okulun laboratuvar nitehğindeki doğa bilimleri derslığınde, Almanya'dan gönderilen bu bilimlerle ilgilı bırçok tablo, renk renk grafık. bir sürü araç gereç karşısında oyalanarak, başka bir dünyaya dalan öğrenciler, halkın o büyük özverisini, bir bakıma gerekli gibı görürler. Ama İstanbul'da, işgalcilerle işbirliğı yapıp. halka dağuılacak bulguru ele geçırerek karaborsada satan, bu karaparayla da o zamana göre böyle gösterişli binalar yaptıranlara karşı öğrenciler kin ve nefretledoluydular. İşte 'Btrigur Paias'ı bu gibilenn bir sımgesi olarak algılayan 18 yaşmdaki Hıfzı Veldet, H 1 F Z r ^ 1 V E L D E T V E L İ D E D E O Ğ L U 88YILINSEVİNÇLERİ, HÜZÜNLERİ MERİÇ VELİDEDEOĞLU • Başka bir olay olmadan Trabzon Lisesi'ni bitiren Velidedeoğlu, Meclis'te ikinci kez göreve başlamadan önce İstanbul'a gitmek ister. Trabzon'dan Samsun'a geçer, Osmanlı hükümetinin karasulanmızda yolcu taşıma hakkını armağan ettiği, Fransızlann 'Friji' vapuruyla istanbul'a gelir. • Dışan çıkınca top sesleri duyar, koşarak soluk soluğa Meclis'e ulaşır. Ne var ki oturum dağılmaktadır, oysa cumhuriyet ilan edilmiş, Mustafa Kemal Paşa oybirliğiyle cumhurbaşkanı seçiJmiştir. Genç Hıfzı Veldet bu coşkulu anın ancak son dakikalanna yetişebilmiştir. Trakya'da Lefeci Köyü'ndeki alayda emir eri Selim ik (1942) İstanbul'a vanr varmaz bu yapıyı gider görür. Ne var ki yıllar sonra Velidedeoğlu, bu mütareke devn bulgurcu'lannın ılk önceçocuklanrnn. sonra torunlanrun, devlet yönetıminin en üst düzeylerine ulaşma ve menfaat sağlama çabalan karşısında. bu küçük saraycığı yapanlara haksızlık ettiğıni belırtecektir. •Oteyandankimi üzüntülerini de Velidedeoğlu kendı yaratmaktadır. örneğin, Meclis'te uzun uzun tartışmalan yapılan 'Yerii Kumaş Kuilanma ZorunJuğu Yasası'nı içten dcsteklemekte. tasanda yeralan: "Büyük Millet Meclisi üyeleriyle, tnitün hükümet memurlan ve görev lileri,jandarma, belediye başkan ve üyeleny le, Genel Meclis üyeleri, okuliann kadın veerkek öğretmenler ve yatılı okul öğrencilen yerlı kumaştan elbise giymek zorundadırlar" bıçimindeki vaptınmının uygulanmasını yürekten ıstemektedir. Tasan. Meclıs'tetartışılırken kimi mılletvekillerinin yerli dokumanm kaba saba olduğunu söylemelerine de adamakıllı içerlemiştir. Ama bırgün kendini rahatlatacak birçözüm bulur. Yerli kumaştan bir takım elbise diktirir. Terzı. gıysıyi genç Hıfzı TeRfefîh üstünde pek güzel 1928'de Ankara Hukuk Fakülte- si'ni bitiren •Hıfzı İlhan" Avnıpa'- yagide- bilrnek için kefil olacak birini arar. Çünkü Adalet Bakanlığı bunu koşul olarak öne stirer. duracak biçimde hazırlar. Böylece kendisini hem çok şık görmekte. hem de yasaya karşı gelen milletvekillerine yanıldıklannı karutlama olanağı elde ettiğine inanmaktadır. Tek olumsuz yön, her sabah pantolonu ütülemezorunJuğudur. Nevar ki, kısa bir süre sonra ona da bir çare bulur. Pantolon geceleri yatağın altına düzgün bir biçimde yaünlır, böylece birkaç gün süreyle ütülemeden giyilebilır. Vehdedeoğlu bu giysiyic bîr fotoğraf çekömıeyı de unutmaz. •Şimdi sözüedilecek durum büyük bir şanssızlıktan kaynaklanır. Vehdedeoğlu'nda öflceye varacak bir uzüntüye neden olan bu olay, tarihsel bir sevince zamarunda yetışememekten doğar. 29 Ekim 11923 günü öğleden sonra amiri Velidedeoğlu'nu daha önce Meclis'ten gönderildiği halde kayboldugu anlaşılan çok önemli bir yazışma hakkında bilgi almak için, İçişleri Bakanlığı'na gönderir. Arama ışi uzun sürer. Sonunda yaaşma bulunur. Dışan çıkınca top sesleri duyar. koşarak soluk soluğa Meclis'e ulaşır. Ne var ki oturum dağılmaktadır, oysa cumhuriyet ilan edilmiş, Mustafa Kemal Paşa oybirliğiyle cumhurbaşkanı secilmiştir. Genç Hıfzı Veldet bu coşkulu anın ancak son dakikalanna yetişebilmiştir. Velidedeoğlu bu anısını anlatırken o günkü üzüntüsünü hep aynı yoğunlukta yaşar ve bunu: "'O gün Meclis'te, cumhuriyet ilan edileceğini daha önceden bilseydim, dünya yıkılsa ve beni görevimden alacaklannı bilsem, yine isyan eder, oradan aynlmazdım" diyerek belirtirdi. • Ne varki, 1928yılında bir başka içburukluğu kapıda beklemektedır. O yıl Ankara Hukuk Fakültesı'ni bitiren Hıfzı İlhan (o aralar bu adı da kullanmaktadır), yurtdışına öğrenci göndermek için devletçe açılan bir sınava gırer. Sınav başanlı geçer, dahası, birinci olmuştur, yüreğini büyük bir sevinç kaplar. Ama kısa bir süre sonra bu sevinç, içini dağlayan bir acıya dönüşecektir. Çünkü smavı açan Adalet Bakanlığı, yurtdışından dönüşte, bakanüğın göstereceği yerde çalışmadığı takdırde, harcadığı paranın ıki katını gen ödeyeceğıne dair noterden onaylanmış bir belge ve bir de kefil istemektedir. Velidedeoğlu bu durumu dostluk kurduğu milletvekillerinden Necip Ali Bey'e açar. Necip Ali hemen kabul eder imzalarsa da geçerlı sayılmaz. Çünkü bakanlık kefil olacak kışinin Ankara Ticaret Odası'na kayıtlı tüccar olma koşulunuarar. Sürecek BİR CUMHURİYET SANATÇISI E O İ A M U V A H H I T GÖKHAN AKÇURA 'Ayvthnayaüşendiğhnden18yü -4- Bedia Muvahhit, sahnede ve toplumda kitlcler arasında ya- şamaktadır. Ama Muvahhit'in ölümünden ben. aslında oğlu Sinâ ile birlikte yalnızlık icinde- dir. Bu nedenle Şehir Tiyatro- su'nda besteci ve piyanist ola- rak calışan Avusturyalı Frede- rich voo Statzer'in evlenme tek- lifıni kabul eder. Bu evliliğin kısa öyküsünü yıllar sonra şöy- le anlatır: " Ferdi Statzer'le 1933'te ev- lendim. Ferdi çok iyi insandı, bana karşı da daıma nazik ve iyı davrandı. Ama bir türlü anlaşa- madık, iki ayn memleketin in- sanlanydık. Görüşlerimiz. dü- şüncelenmiz farklıydı. '18 yıl nıye beraber oturdunuz?" diye- ceksiniz; ben de bilmiyorum doğrusu. Galiba aynlmaya üsendim. Beraber yaşamanın verdiğı kolayhktan kopmak zor geldi. Yalnız yapamam diye korktuıruoysapekâlâdaoluyor- muş..."// EUi ydı aşan bir sahne yaşamı Bedia Muvahhit 1923 yılında başlayan sahne yaşamını ellı yılı aşkın bir süre başanyla sürdür- müştür. 1950 yılında yapılan "Sahnede 25"ijıci Yıh" kutla- malan sırasında yayınlanan Türk Tiyatrosu Dergisi özel Sayısında yer alan yazılarda, sanat yaşamının bu dönemi hakkında toplu bilgiler buluyo- Bedia Muvahhit'in çocuklıtğu. ruz. Örneğin Halit Fahri Ozan- soy, Bedia Muvahhit'in oyun- culuğu hakkında şunlan yazı- yor: 'Bedia yalnız dramda de- ğil,komedilerde,hattâbu kome- dilerin tipik Rum ve Ermeni 1923'de İstanbuPda "Othello" piyesiyle Desdemona roiünde. taklidi rollerinde de emsalsiz bir sanatkârdır. İtiraf ederim kı onun, en ince psikolojik eserler- den en buf komedilere geçi- şindeki bu şaşılacak ıstihale kudretıne karşı, bir müellif ola- rak da bir münekkıd olarak da her zaman hayretler içinde kalmışımdır. Öyle bir sanatkâr ki filan piyeste bizi bütün benh- ğımizden sarsarak ağlatır ve eünlerce tesiri altında bıralu- rken, bir başka piyeste neşe ve kahkahanın en ince nüanslarla en ileri saflanna kadar sürükle- mesini biliyor. Bu kudret nedir? Bu kudret ondakı zekâ, espri, kendine ve muhitıne karşı beslediği çoşkun hayat sevgisi ve bütün bu Tann vergilerini taçlandıran yüksek sanatıdır. Bir sanat ki ta içten geliyor, çok dermlerden fışkıran gür. taşkın ve taşkınlığı nispetınde bir te- zadın mucizesi berrak bir pınar gibi."/2 Vâiâ Nureddin de Bedıa'nın asıl vasfı'nı şöyle anlaür: "Sah- nenin muhtelif şubelerinde kimseden geri kalmayıp, bil- hassa mizah unsurunun kanştığı kısımlarda eşsiz, me- nendsiz bir artist olduğunu gös- terdi. Esasen hususi hayatında da -hatta en of denecek zamanlar- da- mizacındaki kuvvetle kal- bur üstüne cıkmasını bilirdi. Bu yaman hasletine güvene- rek meslcğinin güçlüklerini dai- ma yendi; fena yaalmış, fena tercüme veya adapte edilmiş pi- yesleri oynarken bile adiliğe düşmeyip. bir kolaymı buldu, sıynldı ışin içinden. zekâsıyla. zevkiyle, kültürüyle. görgüsüv- le, fıtri zarafetiyle çıkmanın yo- lunu buldu. Garphlann "dame". bizlerin "hanımefendi" dediğjmiz paye- sini muhafaza ederek, Bedia, milletçe iftihar edeceğimiz bir sanat kadınıdır."72 1973 yılı Bedia Muvahhit için özel bir anîam taşımaktadır. Çünkü Cumhuriyetin eUinci yılı aynı zamanda Bedia Muvah- hit'in sahneye çıkışının da elhn- ciyıbdır. Sürecek BEDİA MUVAHHİT ANEKDOTLARI • Sahnedeki Bedia ile gerçek Bedia Tepebaşf nda yanan Komedi Tiyatrosu'nda bir oyundan sonra, sahne elbiselerimi çıkardım, makyajımı sildim, üzerime pardösüy ü aldım. Tam dışan çıkarken, treümend Behzat Bey; 'Bedia nereyegidıyorsun?'dedı. Ve elimden çekip sahneye götürdü, perdeyi aralayarak: Bak koltukta bir seyırci kalmış. Daha çıkmamış. Senin ne hakkın var. onun seyrettiği oyundaki Bedia'nın hayalini yıkıp, ondan önce tiyatroyu terk etmeye?' Ve o günden sonra, her zaman tiyatroyu bütün seyircilerden sonra terk ettim. • Bedia'nın miyopluğu Atatürk sanatçılan ağırladığı sofrasında, Bedia Hanım'a takılmak ıstemiş. - Şu Bedia Muvahhit iyi boştur, güçlü sanatçıdır, zeki hanımdır ama, bir kusunı vardır. biraz miyoptur. Herkes bu başlangıcın ardından ne gelecek diye beklerken, Atatürk, Bedia Hanım'm o zaman cvli olduğu Macar asıllı piyanist Ferdi Statzer'i kastederek şöyle devam etmiş: - Evet miyop olmasa, çevresindeki bunca yakışıklı Türk erkeklerinden birini seçer. onunla evlenirdi. Bedia Hanım, hıç lafın altında kalır mı?Atatürk'ün sevgisi ve müsamahasından da cesarct alarak şöyle cevap vcrmiş: - Paşam siz bize Macarlar Türktür dediniz. Biz de ona inandık. Biz sizin valancınızız... ANKARA ANKA MÜŞERREF HEKİMOĞLU Cehennem Dağlanm İzlerken Avusturyalı besteci Mahler'in 3. Senfonisi'ni dinledik geçen hafta. Ankara'da ilk kez seslendiriliyor. Kimi kişi- ler yadırgadı, böylesine büyük bir yapıtın CSO salonun- da çalınmasını eleştirdiler, Mahler'e saygısızlık diye yorumladtlar. Kimi müzikseverler de olayı kutladı. Bu güzel senfoniyi daha geç kalmadan dinlemenin mutlulu- ğunu duydular Müzik dünyasının büyük yapıtlarının da konser programlarında yer alması için ilk adımı atmak gerekiyor elbet. İlk adım hayli başanlı doğrusu. CSO orkestrasını yü- rekli girişimi nedeniyle ben de kutlamak isterim. Konser boyunca Polonyalı şef Jarozovvski kan ter içinde kaldı, kravatını çıkarıp yakasını açtı, salon Fin hamamına ben- zedi ama sonunda herkes mutlu. Başkentimiz çağdaş bir konser salonuna kavuşuncaya kadar kaçmılmaz olaylar bunlar, severek katlanıyoruz. Mahler'in en uzun senfonisi bu, 95 dakika sürüyor. Ama dakikalar çabuk geçiyor. Okurlarım anımsar, yaz aylarında sık sık Ida'- dan, Sarıkız'ın yaşadığı Kazdağı ndan söz ederim bu köşede. Eski, güngörmüş bir dost diye düşünürüm Ida'- yı. Onunla konuşur, dertleşirim. Mahler'in senfonısini dınlerken Ida'yı çok özledim yine. Besteci Cehennem Dağlan'nın dık kayalarıyla söyleşerek başlıyor yapıtına. Viyana Operası'nda uzun yıllar birlikte çalıştığı yakın dostu Bruno VValter'e de şöyle diyor bir gün: Dağlara bakmıyorum artık, onları besteledim! 3. Senfoni'ye müzikal kozmoloji diyenler var. Doğanın gizemini anlatıyor Mahler. Dağlarla konuşuyor, çiçek- lerle, ormanda hayvanlarla, sonra insana yöneliyor. Insan sesı de çalgılara ekleniyor bu bolümde. Mahler altoyu seçiyor insan sesinde. Biz mezzo-soprano Horska'yı dinledik. Cengiz özkök'ün kemanıyla iyi bu- luştular. Güzel çınladılar gönüllerimizde. Sonra kadın ve çocuk sesleriyle sürüyor senfoni, besteci meleklerte konuşuyor. Kültür Bakanlığı çoksesli korolarını dinle- mek güzel bir olay. Insan sesınin yüceliğini hissettik yeniden. iyi bir eğitimle vardığı düzeyi. Kimi zaman çok üzülüyorum, bu koroları dinlemek olanağı az buluyor müzikseverier. Koro konserlerinin çoğalmasını diliyo- rum. Belki abartıyorum ama insan sesinin değişik renk- leri arasında bir uyum bir demokrasi dersi gibi etkili bence. Koro kuramayanlar, ortak bir ses duyuramayan- lar, uzlaşmaz davranışlarıyla dikiliyor karşımıza! Senfoni sevgiyle sona eriyor. Sevgiyle söyleşerek, geleceğe bir pencere açarak, umut ışığı parlatarak. Dünyaya güzel bir pencereyi sanatçılar açıyor çoğu zaman, karanlıkta bir umut ışığını da onlar parlatıyor. Mahler'in senfonisini şu günlerde dinlemek ilginç bir rastlantı doğrusu. Penceremız kapalı ve dumahlı, say- damlıktan söz ediliyor ama kimi olaylar giderek bulutia- nıyor. örneğin insan sesınin yüceliğini, bir yazann yüre- ğini simgeleyen Uğur Mumcu olayı aydınlanamıyor bir türlü. Ipuçlarından söz ediliyordu, günler geçiyor, ipler koptu mu diye kuşkuya düşüyor insan. Cezaevlerinden kaçanlar, hastanelerden kaçanlar... Havada bir ekşilik var sözün kısası. Hava kirlenmesi de tehlikeli boyutları aşmış bulunuyor. Muğla kaynaklı haberleri okurken do- ğadan utanıyor insan. Dağlardan, ormandan, zehir so- luyarak sağlığını yitir'enlerden, kirli bir dünyaya doğan bebeklerden utanıyor. Geçen akşam Sağlık Bakanı bir yemek verdi basın-yayın kuruluşlarına. Sağlık refor- muyia ilgili hazırlıkları anlattı. Çizdiği tablo çok uyarıcı, ölüm ve yaşam arasında kılpayı bir toplum, çanlar çalı- yor, tehlike vurgulanıyor, çanları susturmak için köklü önlemler gerekiyor.. Oysa bir devlet bakanı da sağlık, eğitim, çevre sorunlarına öncelik vererek sosyal değil sosyalist devlet olacağız diyor.. DYP-SHP koalisyonu belli bir uzlaşmayla oluştu ama uzlaşmanın doğrultu- sunda eğriltiler beliriyor. Oysa demokrasinin işlerliği açısından doğrultusundan şaşmamak gerekiyor. Yalnız hükümeti oluşturan kanatlara değil, tüm demokratik ku- ruluşlara, özellikle basına, TV'ye önemli görevler düşü- yor. Bu görevlerin yerine getirildiğini rahatlıkla söyleye- bilir miyiz acaba'' Söyleyebilseydik sevgili ölülerimiz mezarlarındadaha rahat uyurlardı kuşkusuz. • • • Konser akşamından beri vakit buldukça Mahler'in senfonisini dinliyorum. Cehennem Dağlan'nın dik kayalarını yansıtan müziği sevgili ölülerimizi de diriltiyor karşımda. Aydın bir sava- şın senfonisini seslendiriyor onlar. CSO'nun nefesli çal- gıları hayli güçsüz ama sevgili ölülerin soluğu toprağın ötesinden de duyuluyor. İşte cehennem dağlarının dik kayalarına benzeyen Hıfzı Veldet Velidedeoğlu. Dağları çok sever, doruklarda dolaşmaktan hoşlanırdı. Mahler'- in müziğiyle bütünleşiyor hayalimde. ödünsüz bir yaşa- mın savaşını simgeliyor, kaç kuşağın ufkunda parlattığı umut ışığını. Sevgili Bahriye Uçok'u görüyorum yanın- da, laiklik ilkesinin yürekli bir savunucusu, güzel bir Cumhuriyet kızı. Sonra Muammer Aksoy. Sayın Velide- deoğlu ile bir fotoğrafı yayımlandı gazetemizde. Hıfzı Hoca ve öğrencisi sonsuzluk yolunda da buluştular şim- di. Kimbilir neler konuşuyorlar, ne haberler bekliyorlar bizden? Ya sevgili Uğur Mumcu, ışığının aydınlattığı yol- da buluşanların sesini, soluğunu duymuş olmalı. Göz- lüklerinin arkasmda gözleri nasıl parlıyor, nasıl gülüm- süyor kimbilir! O da bizden haber bekliyor kuşkusuz. O haberi vere- mezsek gecelerimiz uzar, uykularımız bölünür, biz de rahat uyuyamayız değil mi? BULMACA 1 2 3 4SOLDANSAĞA: 1/ Abbas Sayar'ın bir ro- manı. 2/ Satrançta bir değerlendirme ve klas- man sistemi... Arabozu- culuk. 3/ Sezon... Olum- suzluk belirten bir önek.4/ Paylama. azarla- ma... Güney Amerika'da yaban hayvanlannı ya- kalamak için kullanılan kement. 5/ Mısır'ın Os- manlı topraklanna katıl- masını sağlayan savaş. 6/ İki tarla arasındaki sı- nır... Utanma. 7/ Rey... Saydam tabaka üzenne çekilen pozitıf fo- toğraf... Bir soru ekı. 8/ Zayıf, et- siz... Sevinçli. neşeli. 9/ İki direkli ve yelkenli bir gemi. YLKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yavuz Özkan'ın bir filmi. 2/ Mesaj... Uçurum. 3/Yurdumuzun Göller Yöresi'nde bir göl. 4/ Son mahkûm Rudolf Hess'in 1987'de olümüyle boş kaldığı ıçın yıkılan, Nazi savaş suçlulannın kapatıldığı ünlü hapishane. 5/ Fiyaka. caka... Kalıtım. 6/ Yedi Uyuriar'dan (Ashâb-ı KehO biri. 7/ Sahip... Avuçiçi... Birgöstermesıfaü.8/ Herhangi bir konuda verilen bilgi. 9/ Eski Çin felsefesinde evre- nin bırliğini yapan düzen ilkesi... Verdi'nin ünlü bır operası. TEMSİLt VE KÂTILIMCI DEMOKRASİNİN KÖKENİ Doç. Dr. Sami Selçnk 20.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstanbut ödemeli göndcrflmeı. -Aynaroz Kadısı"nda Hazım ve Halide Pişkin ile birlikte. (1937-38)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear