25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 31ARAUK19S3CUMA 14 DUNYADAN Kenya'dafeodalizm denemesiKenya'dagerçekleştirilenfeodal yaşam denemesifıyaskoyla sonuçlandı. Çağdışı bir uygulamanın kaçınılmaz başarısızlığı kanıtlandı G azeteci ve ak tenli Sam Kiley, pek çok- lannın "böyle şey olmaz" diye niteleye- ceğı bir şey yapıyor. Kiley Kenya'daki evinde, kara tenli uşakîar çahştınyor. Kı ley bu ilişki biçiminin sömürüye dayandığmı, üstelik eski kötü sömürgecib'k gûnlerini çağnştırdığını kabul ediyor ama... Öykünün öteki yüzünü ge- lin bir de onun ağzından dinleyelim: Siyasi açıdan doğru kabul edilen prensıplere göre beyaz bir adamın hizmetkar tutmaması gerekir. İnsanlan bu tür bir işte çahştırmak al- çalücı ve sömürücü bir tutum olarak görûlür. Bu tamamen doğru bir yargıdır. Siyasi doğrula- ra uymak konusunda tamamen kusursuz bir geçmışim olmasına karşın Afnka'ya geldiğim- de, paramın yettiği kadar kimseyi yanıma al- mayı sorumluluğum olarak gördüm. Bu,_bir tür Cçüncü Dünya iş yaratma projesiydi. Üstelik çiftlığın günlük işlerinin de idame ettirilmesi ge- rekıyordu. Mutlu bir feodalizm düşü kuruyor- durn. Bugün ise artık feodalizmin neden öldü- günü biliylorum: Toprak sahibine dayanılmaz yükler bındiren bir sistem. îyi bir gece bekçisi bulmak zor Çaltşanlann her birine birer toprak parçası verilince ogüne kadar pek bir ürûn almamayan . çiftJik rengarenkbir sebze bahcesine dönüştü. Kenyalılar, uşaklan hakkında fazla konuş- mazlar oysa Nairobi'de yaşayan yabancılann vatu'dan (çalışanlar) başka konuşacak konu- lan yoktur, çünkü, özellikle de sokaktan tut- tuysanız. sorun yaratabilirler. Ben de yapılma- ması gereken şeyi yapıp adamlan sokaktan top- ladığım için gece bekçilerimden (burada askari diyorlar) yana inanılmayacak derecede şanssı- zım. tlk bekçim. Nyakuyu, kapıma gelip iş istedi. "Niye askari ölmak istiyorsun" diye sordum. "Birilerini öldürmek istiyorum" dedi. Anında işe aldım. Bir ay sonra da kovdum. Arabamda uyuyakalması, doktora gitmek üzere para ister- ken kullandığı garip yöntemler yüzünden (bir keresinde tedavıye ihtiyacı olduğuna inandır- mak ıçin penisini göstermişti) değil. Ama, saba- hın 2'sinde körkütük sarhoş, çığlıklar atarak kaçan hizmetçim Ester i evinin etrafında ko- valamaya başlaması bardağı taşiran damla ol- du. Nyakuyu'nun ardından işe aldığım Masai de, üst üste birkaç gece uykuya dahnca Nyakuyu'- nun akibetine uğradı. Üçüncüsû, Jeremiah'ın sonunu hırsızlık hazırladı. Eve iki kez büyükçe kamyonetlerle geldi, üçüncüsünde yakaladık. Yanlış gece bekçileri seçmemin dıştnda evli- lik, çocuklar, hastabklar, mülk ve pohsler yü- zünden de başım dertteydi. Yoo, hayır ben evli değilim. Çocuğum da yok. Ama bahçıvanım Eston evlendı, çocuğu oldu. Ama başbk parası- m ödemedı. Gelinin ailesi gelip Eston'ın kansını ve çocuğunu götürdü. Bırakılmalan için ödedi- ğim para 90 sterbndi. Çocuk konusuna gelince. Çiftlikte kaç çocuk yaşadığını bılmıyorum. Aslında ortalarda do- laşmalan çok keyifli ama kreş. hastalık ve okul masraflan beni bitinyor. Aslında bunlargenel- likle ailelenn sorumluluğundadır ama ben za- ten onlara babalık yapmış sayıbnm. Güçlü kuvvetli olan Ester'i, Turkana, Masai ve Samburu gibi savaşçı kabilelerden gelen er- kek calışanlan bıraz rahatsız etmesi için işe aldım. Abisi esrar çekerken yakalandı. Cezası 20 sterhn. Ester kendine bir de çiftlik aldı: 400 sterlin. En uzun süre işte kalabilen askarim Jo- seph, kapıyı açarkan benı breakdansa benzer ganp hareketlerle selamlıyor ve "baba'" diye sesleniyor. Bu onur, beraberinde kansı ve ço- cuklan gıbı ek )u&.Lı u^ g.tunyor. Kenya'da toprak sıkınusı var. Bu yüzden, ge- reksiz derecede büyük toprağımı, vatulara ken- di şambalannı (küçük çiftlik) inşa cünelen için ödünç vermek akıllıca bir fikir gibi göründü. Evimin üç yanındaki çimenb'klerde artık yığm- larla fasulye, dan ve yeşil sebze yetıştiriliyor. Onlan hiç bahçelerinde çabşırken görmüyorum ama ne zaman Afrika'daki savaşlarla ilgili bir haber yapmaya gitsem, geri döndüğümde şam- balann sınırlanrun biraz daha genişletilmiş ol- duğunu farkedıyorum. Yine de bu yaşamdan hoşlanı>orum. Bu küçük köyümde, arkadaşım dediğım insanlar var. Hem böylece "zenginbği- mı" ve toprağımı eşit olarak dağjtmanın bir yo- lunu da bulmuş oldum. TheTimes Dünya Cözüyle Türkiye,her perşembe LeventKırca'yı izliyor Milyonlarca Türk, her perşembe televizyonlannın karşısına mıhlanıyor. Haftanın iple çekilen bu gü- nünde en ciddi ve en hassas konulan ve olaylan alaya alan 'Olacak O Kadar' programı yayınlanıyor. Tüm ülke genelinde büyük bir ilgiyle ızlenen programı ko- medyen Levent Kırca, eşi Oya Başar ve on beş kişilik ekipleri hazırbyor. Skeçler, haberler ve reklamlardan oluşan güldürü progra- mının bu kadar ilgiyle izlenmesinin en büyük nedeni konu- şulamayan, eleştirilemeyen birçok konuya değinmesi: Aske- ri darbelerden işkenceye, polis baskısıdan aile sorunlanna. Büyük bir cesaretle ele alınan konular alay ve iğnelemenın incebkleriyle işleniyor. Cesaretle ele alınan konuylardan biri işkence. Kırca ve ekibi skeçlerden birini buna ayırmış: Pobs Festivab. Baş aşağı asıbnış bir adam polis memuru kendisine vurdukça şarkı söylüyor. Bir grup tutuklu elektrik verilince folklor oynuyor... Bir diğer çarpıcı skeç pijamayla ekmek al- ' ' ' maya giden bir adamın tutuklanıp yirmi yıl boyunca hapishaneden ha- pishaneye dolaştı- ktan sonra serbest bırakılması. Kırca programı- nda ciddi ve hassas konulann yanısıra televizyon reklam- larını ve haberlerini de alaya abyor. Tanınmış bir par- fiim reklamı, Kırca ekibı tarafindan ye- niden ele ahndığı- nda ortaya apayan bir şey çıkıyor: Bir Anadolu kadını kılığındaki Oya Ba- . . . Şar morarmış gözü Levent Kırca başannın donıgunda. v e ^^ş dudak- lanyla şöyle diyor 'Ben erkeğimi sesinden, vuruşundan tanı- nm'. Usta makyajcılann yardımıyla kıbktan kıbğa giren Kırca ve ekibinin yüksebşi özel televizyonlann ortaya çıkmasıyla başladı. Yıllarca çabştığı devlet televizyonundan aynlan ve özel bir kanala geçen Levent Kırca daha iyi olanaklara ka- vuştu. 13 haftabk iki dizi program haarlayan Kırca ekibi, yıbn geriye kalan zamanında ülke içinde turneye çıkıyor. Programlannda olduğu gibi tiyatroda da kendi yazdıklan oyunlan oynuyorlar. Levent Kırca programın liberaller kadar dindarlar tara- findan da izlendiğini, herkesi tek bir çatı altına topladıklannı bebrtiyor. Bu başannın altında halkla ibşkilerini koparma- ması yatıyor çünkü gerek ekonomik gerekse artistik başan- nın temelınde esin kaynağından kopmamak yatıyor. Çekim- lerin yapıldığı stüdyolann bulunduğu beş katb bina da küçük atölyelerin ve dükkanlann bulunduğu bir semtte bu- lunuyor. fuaitnit Hint Silikon Vadisi gelişiyor Amerikan bilgisayarşirketlerinin ucuz işgüçü nedeniyle büyük çaplı yatırımlaryapması, Hindistan 'da bilgisayar sanayiine ivme kazandırıyor H indistan'da bilgisa- yar mühendisleri Batılı meslekdaşlanyla boy ölçüşebilecek düzeyde olduk- lanndan, Hindistan'ta faaliyet gosteren uluslararası şirketler Hintb uzman kullanmaya özen gösteriyor. Konusunda uzman Hitli mü- hendisler ayda ortalama 800 dolar (12 milyon TL) kazanı- yor. Bu rakam, ABD, Avrupa veya Japonyadaki geb'r düzeyi ile kıyaslandığında oldukça dü- şükkabyor. Örneğin Motorola adb Ame- rikan şirketi haberleşme konu- sunda Hindistan'da büyük yatınmlar yaparak, araç telefo- nunu yaygın hale geürdı. Son yıllarda ileri bilgisayar teknolojisi gerektiren sanayi yaünmlan Hindistan'da büyük hız kazandı. Örneğin Motorola İridium adb projeyle, uydu araalığı ile cabşan telefon siste- mini kurdu. Sistemin Ameri- ka'da tasarlanmasma karşın, bugün bir çok parçası Hindis- tan'da üretibyor. Bombay'ın 800 kilometre gü- neydoğusunda bulunan Banga- lore kenti Hindistan'ın "Silikon Vadisi" olma yolunda. Banga- lore'da bugün 100'den fazla bil- 300 200 gisayar şirketi gerek software (bilgisayar yazılımı). gerek hard- ware (bilgisayar do- nanımı) konusunda çok ileri bir bilgisayar teknolojisi kullanı- yor; on binlerce bilgi- sayar mühendisi ken- di alanlannda devrim yaratacak gelişmelere yol açıyor. IBM, Hewlett-Pac- kard, Citıcorp ve Mo- torola gibi Amerikan şirketleri Hindistan'- da yatınm yapan belli başb fırmaLar. Ülkede bulunan bilgisayar mühendisi sayısı gö- zönüne alındığında yalnızca ABD ve Rusya Hindistan'la yanşabibr. Bangalore'da bilgi- sayar sanayiinin bu kadar hızb gebşmesi, toplumsal değişimle- re yol açıyor. Olduk- ça gelişmiş bir orta sınıfın yanısıra Hindistan'a yabancı bir "bar kültürü" ortaya çıkıyor. Uzay sanayiinin kurul- masından sonra bir kültür şoku yaşa>an Bangalore'lular, ya- Yazılım patlaması Hindistan'ın yazılım ihracaatı 400milvon dolar '85 .'87 '89 '91 '93 1993 rakamı tahmintdir bana işadamlan ve onlann ya- şam tarzlanna ayak uydurmak zorunda kabyor. Bugün Hin- distan'ın en lüks otellen Banga- lore'da. Asya'nın dev adımlarla ilerli- yen ekonomilenyle kıyaslandı- ğında Hindistan'ın bilgisayar üretimi devede kulak kabyor. Ne var ki, bilgisa>ar üretimi gi- derek Hindistan'ın dışsatımında büyük bir yer tutuyor. Bilgısayara ne yapması ge- rektığjni bildiren kodlu talimat- lara software deniyor. Softwa- re, mektup yazmak. rapor haa- rlamak, telefon direktiflen ver- mek gibi işlevleri yerine getır- mek için kullanılır. Motorola'- nın İridium projesinde olduğu gibi Hindistan'taki software üreümi, ABD'de tasarlanan ana programlara. bir alt prog- ram yazmaktan oluşuyor. 8 yıl önce Hindistanın soft- ware şirketlerinin dışsatımı 24 milyon dolar dolaylanndaydı. Bu yıl ise toplam software dışsaumının 350 milyon dolar civannda olacağ) tahmın cdıli- yor. Büyük bir software şirketinin yöneticisi Dewang Mehta. bilgi- sayar üretiminın bu denlı hızla büyümesıni, ucuz ış gücüne, eğitim düzeylerinin Batıdan ge- ri kalmamasına. lisan bilen uz- man sayısının artmasına bağb- yor. Edward A.Gargan NewYorkTimes 1993:ÖlümTariaIan The Herald Tribnne 29 Aralık 1993 Çiıvde kaliteli ııüfus politikası PEKÎN (.\A) - Çin, dış dün- yada Naa rejiminin uyguladığı "soyantmı" politikasına benze- tilen "kaliteli nüfus" politikasını savundu. Sağlık BakanbğYndan bir sözcü, Çin'de daha iyi bir do- ğumpobtikasıiçinhazırlanan"ı»- nısun kalitesini iyileştirmeye" vö- nelik yasa tasansının, Adolf Hit- ler'in 3. Reich dönemindeki ırkçı "soyantnn" pobtikalan ile niçbir ilgısi olmadığını, araacın sağlıklı kuşaklar yaratılması olduğunu savundu. Çın hükümetince geçen hafta acıklanan yasa tasansı. bazı ülkelerce, Almanya'da Nazi reji- mı dönemınde uygulanan "so- yantım" poiitikası ile özdeşteş- tirilmışti. ÇALIŞANLAR1N / SORULARI - SORUNLARI / YILMAZ ŞÎPAL 'Kaııun önünde eşitlik 9 : Ben, eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfmda görev yapan bir öğretmenim. Eşim ise bir üniversitenin saynevinde hemşirc olarak çalışmaktadır. Oğlumuzun kalbinde doğuştan delik bulunmaktadır. Bu saynlığın tedavisi de bulunduğumuz ildeki üniversi- te saynevindeki bir tek uzman hekim tarafmdan yapü- maktadır. Dönüşümlü bakımlar için çocuğun üniversi- te saynevine gitroesi gerekmektedir. Her seferinde bu savnevine sevk konusunda ilgililerden kaVnaklanan büyük zorluklaria karşılaşmaktayım. Eşün hemşire olarak çaljştığı sağlık kuruluşunda çocuğunu tedavi et- tirememektedir. Sorum şöyle: Eşün kadın memur olarak çocuğunun bakımını üstlenebilir mi? Yasa ve yöneönelikler buna izin >eriyor mu? \'emıiyor ise nasü bir çözüm getirebi- lirim? " Ailenin reisi erkektir" saçmalığuıı aşabilir miyim? S.Y. YAJNTT: Anayasanın 10. maddesinde "kanun önünde eşit- lik" öngörülmüştür. "Madde 10 - Herkes, dil, n-k, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, febefi inanc. din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırun gözeril- meksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, zümreye veya sınrfa imtiyaz tanınamaz. Deviet organları ve idare makamlan bütün işlemlerde kanun önünde eşitlik ükesine uygun olarak hareket etmek zorunda- dır." Birçok konuda olduğu gibi, anayasanın 10. maddesinde öngörülen eşitlik, kadın-erkek eşitliği konusunda da yaşama geçirilememiştir. Her ikisi de deviet memuru olan eşler için bu eşitlik yıllardır sağlanamamıştır. Devlet memuru olan eşlerin ortak çocuklan için öngörülen uygulamalarda, kadınlar geri plana itilmiştir. Bu uygulama- lardan biri de, hastalık sigortası yönünden çocuklann yalnız- ca babaya bağımlı olmasıdır. 20 yıl önce, 11.8.1973 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan "Devlet Memurlannın Tedavi Yardunı ve Ceıtaze Giderkri Yönetmeliği"nin 40. maddesi. ka- dın-erkek eşitliği konusundaki çelişkiyi açıkça vurgulamakta- dır. "Kan \e kocanın her ikisinin de bu yönetmeükten yararlanan memur olrnası halinde, aik yardımı ödeneğine müstehak çocuk- lar yalnız baba tarafmdan düzenlenecek beyannamede, boşan- ma >e a\rılık vukuunda ise mahkeme çocuğu hangi tarafa bı- rakmışsa, çocuk onun tarafmdan düzenlenecek beyannamede gösterilir." Yönetmelikte öngörülen çocuklann yalnız baba tarafmdan düzenlenecek beyannamede gösterilmesi ile anayasanın 10. maddesinde vurgulanan cinsiyet farkı gözetmeksizin "Devlet organlan ve idare makamlan bütün işlemlerde kanun önünde eşitlik ükesine uygun olarak hareket etmek zorundadır" kuralı- nı devlet. kendı memuruna uygulamamaktadır. 20 yıldan fazla bir süredir yürürlükte olan, çocuğun yalnız- ca babası tarafmdan düzenlenecek beyannamede gösterilme- sine son verilerek, anayasada öngörülen cinsiyet ayınmı ya- pılmaksızın "kanun önünde eşitlik" ilkesinin kısa sürede yaşama geçirilmesini diliyoruz. ANKARA-ANKA MÜŞERREF HEKİMOĞLU Yeni Bip Şarkı... Bir yılı geride bırakıyoruz bugün. Bir yıl kısa bir zaman dilimi aslında; geçmişten geleceğe uzanan ağaçta bir dal da değil, bir yaprak, bir küçük tomurcuk neredeyse. Ama neler yaşanıyor o yılda! Tomurcuk güzel çiçekleni- yor. 1993 böyle bir yıl mı acaba? Soruyu yanıtlamak hiç kolay değil. Bir yıla neler sığdı, neler yaşandı dünyamız- da ve ülkemizde. Barış yolunda adımlar nasıl geriledi, savaş çok acımasız boyutlara vardı, umut soldu, inandı- ğımız dağlara ne çok kar yağdı! Siyah-beyaz tablosu oluştu durmadan! Kavramlar anlamını yitirdi, çağdaşlık çağdışılığa. uygarlık barbarlığa dönüştü, yozlaşma do- ruğa vardı her dalda... Ülkemizde savaş, dünyamızda savaş, kanlı ve kirli tırmanışlarla uzadı gecelerimiz. Bel- ki de en uzun yılı yaşadık... O yıl sona eriyor bugün. Ya- rın yeni bir sabaha uyanacağız, güneşi umutla selamla- yacağız yeniden. Insanın doğası bu. Yeni yıia umutla bakıyor, yitik düşleri gerçekleştirmek için yeniden sıvı- yor kolları. Bu da bizim gorevimiz değil mi? insan olma- nın görevi. O görevi başarmak zorunda. Bireyler de, toplumtar da bitkisel değil üretken yaşamla onurlanır. Oyleyse sil yeni baştan. Okurlanm bılir, karamsarlığı sanat olaylarıyla aşarım. Sanatçı dostlanmı da teşekkürle anımsanm her yılba- şında. Yaşama sevincimi onlar yeşertir. Yılbaşı konser- lerini siz de izlediniz mi acaba? TRT de yayımlıyor. Üç gün üst üste çaldı CSO Kalabalık sokağa taştı. Ayakta durup oturanları engelleyenler, haklı tepkiler, kırılan camlar, başkent Ankara'yı yetmiş yılda çağdaş bir kon- ser salonuna kavuşturamayanlar açısından utandırıcı bir olay. Sevindirici olay da, konserin havası ve düzeyi doğrusu. Gürer Aykal başka bir coşku veriyor bu kon- serlere. Bu kez opera sanatçıları da katıldı konsere. Kadın sanatçıların elbiseleri biraz yadırgandı, ama şar- kılan çok alkışlandı. Sevgiyle eleştiriyorum, güzel bir sesin sahibine daha sade çizgiler yakışıyor. Opera ve CSO işbirliğinden çok hoşlandı başkentliler. Gürer Ay- kal 1 ın sürprizlerinden de. Salondan birine değneğini veriyor, genç bir kız çıkıyor sahneye, orkestrayı yöneti- yor, çalgıcılar dans ediyor, şarkı söylüyor, üstelik bir caz sarkısı. Alışılmışın dışında güzel, neşeli, sıcak bir gece, onca gerilimden sonra rahat bir soluk. Salon ve sahne bütünleşiyor, yaşama sevınciyle gülümsüyor herkes. Acı ama gerçek, siyasal orkestralarla yaşanamıyor bu tür bir olay. Oysa büyük özlemimiz. • • • Mavi Tuna, yeni yıl konserlerinin geleneği oldu artık. 'Şimdiye kadar bestelenen valslerin en güzeli' diyor Gü- rer Aykal. Tuna rengini çoktan yitirdi, ama Strauss'un muziğinde yaşıyor maviliği. Valslerin en güzeliyle dal- galanıyor insan, tüm sevdiklerini kucaklayarak dans ediyor. Yitik sevgililer, dostlar, anılar sarmaş dolaş olu- yor biranda. Ben de gözlerimde yaşlarla dinledim Mavi Tuna'yı, geçmiş yılları anımsadım. Rahmetli Hasan Işık ile dans ettiğim ilk baloyu, Ankara Palas'ta; sonra tüm yitik dost- ları, yitik sevgilileri, dünyamızdan aynlan güzel insanla- rı... 1993te de ne güzel insanlar ayrıldı dünyamızdan. Kimi bombalandı, yaşamı söndü, ışığı sönmedi. Kimi yandı, yakıldı. küllerı bir utanç duvarı gibi dikiliyor karşı- mızda, belleklerde anıtlaşıyor. Kimi sonuna dek direndi kansere, onurlu bir savaş verdi. Kimi seksen yaşına kar- şın genç öldü, yeni şarkılarsöylemeye hazırlanırken. Ne yanabaksam elleri, yapıtlan var! Ben Mavi Tuna'yı dinlh yorum, onlar Aşiyan'da Boğaz ın şarkısını ya da başka bir toprak parçasında dağların, rüzgarın şarkısını... 1993'te tiım şarkılar yarım kaldı değil mi? 1994te tamamlanacak mı o yarım şarkılar? önce öz şarkılarımızı yüreklice söylememiz gerekiyorgaliba. Gi- derek yoğunlaşan sağırlığı aşmak zorundayız. Yitik du- yarlığı yeniden oluşturmak, tekseslilik eğilimini önle- mek gerekiyor, çoksesliliğe yönelmek. Her dalda yaşanan yozluğu aşmadan çağı yakalayamayız. Mesle; ğimize de büyük görevler duşüyor bu yolda. O görevin bilincini duyuyor muyuz yeteri kadar? Acı ama gerçek, olaylartersini kanıtlıyor. Çıkarsal yöntemler, tekelleşme eğilimlerı ağır basıyor, kamuoyu sağlıksız oluşuyor, ya- pay sorunlar yaratarak olaytar çarpıtılıyor, kişiler de kurumlar da yaralanıyor. Başbakan Çiller, "Ben bacı- yım, ben anayım, tüm yaralan ben saracağım" diyor, ama umut vermiyor doğrusu. Nasıl saracak yaralan? Ödünlerle mi, acı faturalarla mı ya da Istanbul Belediye Başkan adayını çöplükte açıklayarak mı? Sayın Çiller de öğrenecek elbet. eskımiş, yıpranmış kişilerle yeni politi- kalar üretmek hiçbir siyasal kuruluş için olası değil. Ek- rartda izlerken şaşırıyor insan. Siyasal trafik hayli yo- ğun, ama yol nereye bellı değil. Geçmişe mi, geleceğe mi? Kimi politikacılar köşekapmaca oynar gibi partiler arasında mekik dokuyor, ayrıldıkları yere dönüyor, vak- tiyle ayrılışlarını güçlenme diye yorumlayan liderler de sevinçle gülümsüyor, taze güç diye sunuyorlar bu kez! Güler misiniz, ağlar mısınız? Toplumda yeni seslere, yeni sarkılara, yeni politikala- ra özlem var. Hepinize güzellikler diliyorum sevgili okurlanm. Yeni yılda hep birlikte yeni şarkılar söylemek umuduyia. BULMACA 1 2 3 4SOLDAN SAĞA: 1/ Bibnçaltına itibniş bir duygu ya da isteğin, kar- şıtı görünümünde ya da başka bir biçimde bılince yükselmesi. 2/ Haysiyet... Japonlar'a özgü bir tür güreş. 3/ Uygun, yerinde, denk..."— söyleyen evvel dahi menfûr idi gerçi / Hâinlere amma ki riayet yeni çıktı" (Ziya Paşa). 4/ Belirti... Yat lımanı. 5/ Açık seçik olan, anlaşıl- maz yanı bulunmayan... Deyim. 6/ Bir nota... Antimon ele- menünin simgesı. 7/ Bilgisız, kül- türsüz kimse... At bakıcısı. 8/ Japonya'da dinsel törenlerde oku- nan bir çeşit ilkel nesir... Hayvan- lara vurulan damga. 9/ Küçük ispirto ocağı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İngılız Uluslar Topluluğu'na üye olan bağımsız ülkelere verilen ad. 2/ Sürek avında pusuda bekle- yen avcı... Jokeylerin gjydıği ke- narsız başbk. 3/ "Beşikler vermişim —'a / Sabncaklar, hamak- lar / Havva Anan dünkü çocuk sayıbr / Anadolu'yum ben" (Ahmed Arif)... Türkiye'nin plaka işareti... Eski Mısır'da güneş tannsı. 4/ Faiz... YeKn esişi. 5/ İslamlıktan önce Kâbe'de duran üç puttan biri... Anadolu'da kurulmuş eski uygarbk. 6/ Aritme- tikte bir kuvvetin derecesini veren sayı... Günlük ihtiyaanı kar- şılamak üzere bir hayvana verilen yem miktan. 7/ Kanuni Sul- tan Sükyman'ın şiirlerinde kullandığı mahlas. 8/ Halk edebiya- tma özgü bir şiır türü... Bulunulan yerden daha yüksekte kalan düzlük. 9/ Belli bir topluluğa özgü olan işaret... Numararun kı- sa yazıhşı. Cumhuriyet okurlarınm yeni yüını en ıçten duygularımla kutla- rım. Sedat Yaşayan
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear