22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
31ARAUK1993CUMA CUMHURİYET SAYFA EKONOM 13 Geçmiş yıllardaki kamu açığına 1993'te ithalatın patlaması sonucu dış açık da eklendi Ekonomideaçığııruzbirdi, ikioldu T boı Ekonomi tek açıkla girdiği 1993'ü çifte açıkla kapattı. Üstelik geçen yıldan kalan kamu açığı daha da büyüyerek cumhuriyet tarihininrekordüzeyineçıktı. 1992'de 12.6 olan kamu kesimi borçlanma gereği 1993'te 16.5'eyükseldi. J.• P< Cari işlemler dengesi yıl sonu itibanyla 6 milyar dolara yaklaşarak cumhuriyet tarihinin açık rekorunu kırdı. Bu açık aynı zamanda 1980'den bu yana ilk kez ödemeler dengesinde potansiyel bir krizin varlığını da ortaya çıkardı. Ekooomi Servisi - Ekonomi tek açıkla girdiği 1993'ü çifte açıkla kapattı. Üstelik geçen yıldan kalan kamu açığı daha da büyüyerek cumhuriyet tarihinin rekordüzeyineçıktı. 1992'de 12.6 olan kamu kesimi borçlanma gereği 1993'te 16.5'eyükseldi. Geçen yıllardan gelen iç açığın yanında 1993'te bir de dış açık ortaya çıktı. Yıllarca büyütülen iç açık, sonunda dış açığı doğurdu. Ülkenin mal ve hizmet ihracı ile ithalatının net bilançosunu veren cari işlemler dengesi yıl sonu itibanyla 6 milyar dolara yaklaşarak yine cumhuriyet tarihinin açık rekorunu kırdı. Bu açık aynı zamanda 1980'den bu yana ilk kez ödemeler dengesinde potansiyel bir krizin varlığını da ortaya çıkardı. İhracatın çok küçük orandaki artışı karşısında ithalatın patlamasından kaynaklanan dış açık, yine cumhuriyet tarihinin en büyük açığını oluşturdu. İhracatın ithalaü karşılama oranı yüzde 51 'e geriledi. Geri kalan ithalatın finansmanının bir bölümü, turizm gelirleri. işçi dövizleri, transit ticaret gelirleri ile karşılandı. Buna rağmen cari işlemler dengesinin yıl sonu itibanyla 6 milyar dolar açıkla kapanması bekleniyor. Bu da yine cumhuriyet tarihinin en yüksek cari açığı oluyor. Cari açığı ise yabana sermaye girişi karşılıyor. Doğrudan yatınmlar yanında portföy yatınmlan ve kısa vadeli sennaye girişleri ile ödemeler dengesindekı açık kapatılıyor. Üstelik bu açık, ekonominin yönetimindeetkili olan IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlann uyansına rağmen oluştu. Açığın karşılığı ya da ödülü ise Türkiye ekonomisinin en yüksek büyüme hızına ulaştığı yıllardan birini yakalaması oldu. 1990'daki yüzde 9.2'lik büyüme dışlandığında son 25 yılın en yüksek kalkınma hızına ulaşıldı. Büyüme hızının bu düzeye çıkmasında tüketimin reel olarak yüzde 14 oranında büyümesi etkili oldu. Ama neyin karşılığında? Tabii ki iç tasarruflann artışı veya ekonomide verimliliğin yükselmesi karşılığında değil. Hükümetin çok yüksek performans gösterdiği dış borçlanma ile. DIŞBORÇLABİMA -Dünya ekonomisinin durgun se>Tettiği bir ortamda sermaye piyasalannda borç bulmak, hele biraz da faiz yüksek tutulduğunda pekala mümkündü. Hükümet de öyle yaptı. Yaklaşık 10 milyar dolar net borç aldı. 1992 sonunda 54.6 milyar dolar olan dış borç yıl ortasında 59.7 milyar dolara çıktı. Dış borcun yıl sonu için 63-64 milyar dolara varacağı hesaplanıyor. Kamu ve özel sektör adeta yanşırcasına dışandan borçlanmaya giderek içeride Türk Lirası'na çevirip kullandılar. Bu borçlar aynı zamanda Merkez Bankası'nın döviz rezervini yükseltmesine de en büyük katkıyı yaptı. Yükselen rezervler ve piyasaya döviz arzı, kurlan da baskı alünda tuttu. Kurlann enflasyonun altında kalması sonucu dışandan fonlama büyük bir ivme kazandı. Bankalar otomobil ve konut alanında isteyene TL üzerinden, isteyene döviz üzerinden kredi sundular. BtTtMEBİİN MOTORTJ Aslında ekonominin 1993'te Çin'in ardından ikincı en yüksek büyüme hızına ulaşması beklenmeliydi. Çünküyan sektörleri ile ekonominin lokomotifı olan iki ana sektör çok canlıydı. Otomobil son yıllann en canlı sektörüydü. Türkiye otomobil pazan hızla gelişen bir pazardı. Otomobildeki canlılığa, bu yıl birde inşaat sektörü eklendi. 1987 genel seçimleri sonrasında durgunluğa giren inşaat sektörü 4.5 yıllık aradan sonra 1992"nin ortasından itıbaren canlanmıştı. Bunda bankalann konut kredisi saçmaya başlamalannm ve durgunluk döneminin sonuna denk gelmesinin etkisi büyüktü. 4.5 yıl sonra gelen bu canlılık kış mevsiminde de sürdü ve 1993'ün tüm aylanna yayıldı. Daha önce inşaat sektörü iki yıl durgun. üç yıl canlı ya da üç yıl durgun, iki yıl canlı bir dönem geçiriyordu. Son durgunluk dönemi uzun sürdüğünden canlılık dönemi de mevsimsel ara vermeden sürüyordu. Dolayısyla yurtiçindeki iki ana sektördeki canlıhk dışandan alınan borçla fınanseedilince büyüme hizı da aldı başını gjtti. İTHALATTA PATLAMA -Canlanan ekonomi ile birlikte ithalat da patladı. Öyle ki her yıl kasım-aralık aylan ithalatın konjonktürel olarak artmasına ve yeni yıhn ilk aylannda düşmesine karşılık 1993'ün ilk aylannda ithalat durmadı. Önce, kurlann artma ihtimaline karşı ithalatın öne alındığı sanıldı. Ama ithalatın yılın geride kalan aylannda paüamasını sürdürmesi. bunun yapısal bir gelişme olduğunu ve kalıcılığmı ortaya koydu. Şöyle ki sadece tüketim mallan değil, hammadde ve ara mallarda aynı şekilde artış oldu. MİKRO DİNÇ TAYANÇ Şecaat... Sirkat... Fecaaö Yılın son günü, uyanır uyanmaz nereden detakıldı aklıma, babamın sık sık yineledıği söz, bilemıyorum; "Şecaat an edeyım derken, sirkatinsöylermerd-iKıpti..."Tütkçes\,'X?in- gene'nin merdi, derdimı anlatayım derken suçunu söyler"e yakın bir anlam taşıyor... Evden çıkıp Gazete'ye gelinceye değin, beynimin içinde yankılanıp duruyor babamın sözleri... Sanki, bir şeyler anlat- maya çalışır ya da anlatmamı ister gıbi... Yazmaya otururken hala düşünüyorum ve hala kavra- yabılmış değilim... Babamın sesi, anlaksızlığıma öfkelenmişçesine kulakları- ma dolmaya başlıyor: "Oğlum, adam çıkmış: onca yılyönettiği ve de 'yönetemi- yorsun diyen 'hemşerilerinin' oylarıyla 'uğurlandığı' kente 'kurtancı' olarak döneceğinı açıklıyor. Açıklamayu da kendi kurdurttuğu (kurdurtmadıysa bile devr-i iktidannda dağlaş- masına gözyumduğu) çöplüğünde 'horozlanarak'yapıyorü! Adama anımsatmazlar mı ki 'Arkadaş senin devr-in talan devri dıye anılmaktadır. Anıiıp da belgelenememektedır; çünkü zat-ı aliniz, uğurlanırken, dosya-disketne varsa cebel- lezı etmişsindir!' diye?" Babamın sesini duymazlanıp düşünmeye oturuyorum. Oturuyorum, ama bu ışin neresınde 'mertlik', neresinde 'şe- caat', neresinde 'sirkat1 olduğunu kavrayamıyorum. Babam, bu dünyada ve de öteki dünyada yıllanmışlığın 'sabrıyla' başka 'tefe' geçiyor: "Oğlum, Boğazıçı Sultanı çıkmış avaz avaz 'Ezaaan, bay- raaak. ' diye unleniyor. Vergi Yasası, özelleştirme, hak- hukuk, laikllk' diye çığınyor. 'Sarı size armağan olsun' de- melenıyor! Sultana demezler mi ki 'A benim sultanım, Vergi Yasası dediğin bir delik deşık kevgırdir. Kevgirden emek ve de emekçı elenmış, para ve de para sahibinin çıkarları kevgir üstü kalmıştır. Özelleştirme dedığın, bir rezilliktir ki verdiğin fiyata alıcilanmayan kompradorlar iş pazarlığa dökülünce üç otuzparaya KIT arsalarını kapatmaya gihşmişlerdir. Hak- hukuk dediğin bir başka garabettir ki hiçbir demokratik ülke- ninkilere benzemez. Laıklik dediğin. saye-i şahanende yo- bazların şeriatına kucak açtırmanın binek taşına döndürül- müştür..." Gene baba sesini duymazlanıyorum. Gene düşünü- yorum... Ve gene kavrayamıyorum; mertlik', şecaat' ve de sirkat' bu ışin neresinde.. Babamın sesı, anlaksızlığımın aptallığa dönüştüğune kızmışçasına yükselerek ve gene sabır dolu, bir başka 'tele' geçiyor. "Oğlum. bir başka adam çıkmış 'Bu gıdişin sonu yoktur. Ekonomi batmıştır. Dış borç, iç borç; artan ithalat, azalan ih- racat derken bu nasıl büyümedir? Böyle büyümenin sonu, küçülmedir' dıye iktidara 'talip'olmaktadır. Adama demezler mi ki 'A benim yılmaz savaşçım, bunca batağı kendi devr-i iktidannda görmemiş miydin? Görüp de önlem almış mıydın? Senin iktidar olmanla, ekonomi politi- kası mı değışecektir? Değişip de borçlar ortadan kalkacak ve dahi dış ticaret açığı kapanıp da sağlıklı büyümeye mi ge- çilecektır?" Aptallığım dangalaklığa dönüşmüş olmalı ki, gene kavra- yamıyorum 'mertlıği 1 . şecaatı' ve de 'sirkati'! Babamın sesınde de sabır kalmıyor artık... Kafasının 'tel'i atmışçasına unleniyor: ''Oğlum, adamlar yıllardır ne sosyal sigorta primi ödemiş- ler, ne vergi vermişler, ne tadesini aldıklan ıhracatı namus- larıyla yapmışlar... Gene de çıkıp ağlaşıyorlar. 'Bizi Avrupa Birliği 'nden koruyun' diye, yerden yere vurdukları devletçili- ğin 'korumacı' kanatlan altına sığınmaya çabalıyorlar. Bu- nunla da yetinmeyip TV ekranlannı işgal ederek, ürettikleri 'mal'ların reklamlarıyla sizleri bir güzel tavlayıp, kazıklıyor- lar. Adamlara sormazlar mı kı 'Bre nabekarlar! Kar üstüne kar katlamaktasınız. Hem de cunta icazetiyle, emekçilerin her hakkını gaspettiğinız yıldan beri... Ödemediğiniz primlerin emekten ve de emekçiden çalıntı olduğunu bilmez misiniz? Vermediğiniz vergilerle, dcvleti borç batağına sürüklediğini- zin ayrımında değil misiniz? Hayalen yaptığınız ihracatın, bugünkü dış ticaret açığının temelini oluşturduğunu nasıl yadsırsınız?' diye." Dangalaklığın ötesini düşünemediğimden, kendimi savu- nuyorum: "Ama baba. buralarda işler senin bildiğin, bıraktığın gibi değil... Bütün bu saydığın adamlar, sultanlar 'vizyon sahibi' insanlar. Artık çağ atlayan Türkiye'deyiz. Şu- nunşurasında21. Yüzyıl'a nekaldıki..." Babamın sesi son kez duyuluyor, hem de tıpkı azılı çocuk- luğumda azarladığı tel'den: Oğlum, senin halin. bu ülkenin istikbali gibi. Bırak şecaa- ti, sirkati kavramayı. Barı. fecaati gör!" Ana fikir: Benim bu dünyada yaşayıp da 'göremedikle- rımi', babam taa ötekı dünyadan kavrayıp uyarıyorsa, işin içinde iş var demektir. Ana fikrın ana fikri' Bazı şeyleri 'kavrayabilmek' için öteki dünyaya göçmeyi beklemek hıç de iç açıcı bir eylem olmasa gerek. Yeni yılda, daha bir 'kavrayıa' olabilirsek, yalnız kav- ramakla kalmaz. kavrayışlı olduğumuzu gösterecek demok- ratik eylemleri de gerçekleştirirız... DÜNYAEKONOMISINEBAKI5 "Tori/ün sonu" ve cmliscli bfr- vik 1993 ERGtN YILDIZOĞLU LONDRA - 1989'da Fransız Devrimi'- nbı 200. yddönümü Berlin Duvan'nın yıkdtşı ile çakışarak büyük bir heyecan yarattı Batı'da. 1989 yüı, soğuk savaşuı bittiği ve li- berat-demokratik ideallerin ve bunun eko- nomik temeli olduğu ileri sürülen pazar ekonomisinin Doğu Avrupa'da >aşadığı ri- vayet edilen komûnizme ve bu vesile ile otori- ter rejünJere karşı bir kere daha üstünlügü- nün kanıtlandığı bir yıl olmuştu. Aynı yıl Francis Fukuyama, o zaman hüvıik ilgi gö- ren "Tarihin Sonu" makalesini yayımladı. Fukuyama'ya göre 20. Yüzyıl'a otoriter re- jimlere (özellikle ekim devrimi kastedile- rek) karşı mücadele ederek giren liberal demokrasi, önce II. Dünya Savaşf nda fa- şızme, sonra da 1989'da İcomünizme karşı sürdürdüğü savaşı zafer ile sona erdirerek insan dogasına en uygun politik rejim ol- duğunu kanıtlamıştı. Böylece tarih hedefı- ne ulaşıyor ve bitiyordu. Birkaç ay sonra 1990'daeski ABDDevlet BaşkamGeorge Busfa, artık bir "yeni dünya düzeni"nin baş- ladığını müjdeleyecekti. Ancak Irak'ın Kuveyt'i işgal ettiği günden beri peş peşe gelen olaylar bu "yeni dünya düzeni"nin aslında bir istikrarsızlıktan başka bir şey olmadığını gösterdi. 1993 yıh ise bu soğuİc savaş sonrası dönemde "tarihin sonu", "li- beral demokrasinin nihai zaferi" türünden iddialann ne kadar boş olduğunun özellik- le ortaya çıktığı bir yıl oldu. Bmııft kriz w pazar efcoınmisi 1993 yüı, 1989'da başlayan ekonomik durguniuğun en şiddetli yaşandığı yıl oldu. Her ne kadar 1993'te ABD'de yavaş da olsa yeni bir ekonomik toparianmanm başladığı, yılın ikinci yansmda İngiltere'- nin de aynı yola girdiği görüldüyse de yıl bovunca Avrupa'da ve Japonya'da ekono- rnik durgunluk. işsizliği ve iflaslan arttıra- rak derinleşti. Şiddetli ekonomik durgun- luk "yeni dünya düzeni"nin en önemfî id- diası üzerine koyu bir gölge düşürdü. Ser- best piyasa düzeninin ekonominin tüm so- runlanru kendi kendine çözeceği inancı hem ulusal ekonomilerin hem de global ekonominin işleyişi açısından fena halde sarsıldı 1993 yılında. Ekonomistler, politikaalar ve özellikle de köşe yazarlan arasında 1980'lerde piya- sa ekonomisinin fazıletlerini sorgulamak neredeyseayıpbirhalegelmişti. 1987borsa krizi, 1989'da başlayan durgunluk ve 1993'te Avrupa para sistemini çökerten para krizd ve nihayet Rusya'da serbest pi- yasa ekonomisinin toplumsal etkilerinin politik sonuçlannın dayanılmaz hale gel- mesi serbest piyasa ekonomisini savunan- lan oldukça zor duruma düşürdü. ABD'de Demokratlann başkanJık seçimlerini kazanmasından sonra Keynes yeniden sıkça tarüşılır oldu. Hükümetlerin, işsizli- ğin artmasını önlemek ve iflaslan durdur- mak için devlet harcamalan ve düşük faiz- lerle müdahale ederek ekonomiyi can- landırmalannın gerekli olabileceği görüşü yeniden taraftar bulmaya başladıT 1993 yıhnda 'herkes' pazar ekonomisinin 'zaaf- lannı" yeniden görmeye başlamışu. Rusya seçimleri ise bardağı taşıran son damla oldu. Pazar ekonomisinin iddialı savunuculanndan VVall Street Journal gazetesinin 28 arahk başmakalesi "Rusya'- da ekonomi politikasının en büyük hatası Josef Stalin yanlış olduğuna göre Milton Friedmandoğnıdurvarsayınııoklu"..."Piya- sa ekonomisi bir gerekliliktir... ama politik olarak y aşa> abilmesi için 'sosyal pazar eko- nomisi' ounalıdır" diye yazacaktı. Avrupa ve Japonya durgunluk içinde kıvranırken, ABD ve Ingiltere'de toparlanma nazlanı- rken. Uzakdoğu'da otoriter rejimlerin ve şiddetli devlet müdahalesinin neredeyse Kural olduğu bir seri ülkede ekonomik bü- yüme hızının %7 - % 12 arasında seyretme- si. pazar ekonomisi - demokrasi ve ekono- mik büyüme arasında kurulmuş denklem- leri alt üst eden bir başka tartışma konusu olacaktı. Peki 1993 yılında serbest pazar ekono- misine karşı yeniden canlanan bu güven- sizük belirgin bir ekonomik yönelime yoj açabildi mı? Ne gezer. Gelişmış ülkelerdeki bütçe açıklan ve yüksek kamu borçlan ge- leneksel Keynesgil ekonomi po- litikalannın uygulanması olasılığını hemen saf dışı ettı. Çığ gibi büyüyen işsizliğe ve derinleşen ekonomik durgunluğa karşı ekonomik polıtika üretmekteki bu ba- şansızlık ise haziranda Avrupa ülkeleri liderleri Kopenhag toplantısında ve kasım ayında yayımlanan Avrupa Ekonomik Komisyonu raporunda fatura emekçilere çıkarülarak örtülmeye çalışıldı. Avrupa Topluluğu ülkeleri hükümetleri. işten çı- karmayı kolaylaştıracak ve işçileri daha düşük ücretlere çahştırmaya imkan verece- ğine inandıklan bir seri politıkada anlaş- maya vardılar. Böylece emek pazannın esnekleştirilmesi adı altında işçi haklanna. sendikal harekete ve refah devletinin son kalınülanna karşı bir saldın başladı 1993 yılında. Bu nedenle >ılın son aylan Avru- pa'da şiddetli işçi eylemlerine şahit oldu. Global ekonominin işleyişi söz konusu olduğunda, gelişmekte olan ülkelerde ser- best ticaretin genelde ileri sanayi ülkeleri- nin işine yaradığına dair bir kuşku, 1980"- lerde zayıflamış olmakla birlikte. eskiden beri varlığını koruyordu. Fakat 1993 yılında benzer bir yaklaşımın ABD'deki yeni yönetiminin ekonomik strateji uz- manlan tarafından da sayunulmaya baş- landıgı görüldü. ABD'de işsizliğin ve eko- nomik durguniuğun sebebini uluslararası ticaretteki gelişmelere bağlayan güçlü bir korumaalık lobısi oluşmuştu. 1993,1980"- lerde büyük günah sayılan, hemen herke- sin uygulamaya çahşmasına rağmen asla ağzına almamaya dikkat ettiği, merkanti- lizmin hortladığı yıl oldu. Ekonomik durgunluk, dış pazarlann önemini arttırdıkça, merkez ülkeleri arası- nda ticari rekabet hızlandı. Ticaret blok- lannın oluşması 1993 yılının en çok konu- şulan ve en çok korku yaratan konusu oldu. NAFTA imzalandığında da AT tica- ret blokuna karşı bir ABD-Kanada Mek- sika ticari blokunun oluştuğundan kimse- nin kuşkusu yoktu. Sorun bu iki blok ve Japonya etrafında oluşmakta olan Uzak- doğu yen bölgesinin arasındaki ilişkilerin nasıl düzenleneceği idi. Ufukta 1929 bu- nalımını izleyen ticaret savaşlan türünden bir gelişme mi vardı? Ticaret savaşlannın engellenmesinde tüm umutlar GATT Uruguay Raundu'- nun imzalanmasına bağlandı 1993 yılı bo- yunca birbirini izleyen onlarca toplantıda ABD kendi zayıflayan ekonomik hege- monyasını güçlendirmek için, AT de kendi pazarlannı korumak için birbirleriyle kı- yasıya mücadele ettiler. Geri kalan 116 ülke ise bu mücadeleyi ring kenanndan merakla ve endişeyle izledi. Anlaşmanın imzalanması için konmuş zamanın bıtimi- ne ancak birkaç saat kala ABD ve AT an- laştığında, ortaya ticaret savaşlannı engellenemeyecek kadar eks'ık ve gelişmek- te olan ülkelerin kuşkulannı yatıştırama- yacak kadar merkez ülkelerin çıkarlannı savunan bir anlaşma çıktı. 1993 yılında hoıtlayan merkantilizm GATT Uruguay Raundu'nun imzalanmasını engelleyeme- di, ama iyice kuşa çevirmeyi de becerdi. Kısacası, "liberal demokrasinin zaferi"- nin ve de "yeni dünya düzeninin" temelini oluşturan pazar ekonomisi ve serbest tica- ret 1993 yılında büyük darbeler yedi. Liberal demokrasinfr garip zaferi_ Doğu Bloku çökünce 'tarih bitmiş' ve li- beral demokrasinin zaferi tamamlanmıştı. Uluslararası düzeyde ise "soğuk savaşın bitmesiy le bir hak ve hukuk ve banş" düzeni başhyordu. 1993 yılı bu iddialann da içini fena halde boşaltü. SSCB tehlikesinin ortadan kalkması ile o zaman kadar gerileyen ekonomik üstün- lüğüne rağmen ABD'nın nükleer şemsiyesi altında bir blok oluşturmak zorunda kalan merkez ülkelerinin aralanndaki çelişkiler şiddetle öne çıkmaya başladı. ABD'nin tek başına global arenada hareket etmek için gerekli mali güce de sahip olmaması ile bu durum birleşerek yeni bir "kolektif sömür- gecilik" eğilimi yarattı. Somali'de başansız bir şekilde kendini gösteren bu yeni eğilim. NATO'nun kendine yeni işlevler araması- na da bağlı olarak Birleşmiş Milletler bün- yesinde yeni bir tür militarizmin de hortla- ması demek oluyordu. Uluslararası ilişki- lerde hak ve hukuk düzeninin yerine tekrar silah ve sömürgeciliğin öne çıkmakta ol- duğuna dair işaretler belirdi. 1993"de. Liberal demokrasinin 'nihai zaferine' ge- lince, bunun bir kuruntu olduğu Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da ve Türkiye'de İslamcı akımlann gelişmesinde ve Alman- yada yükselen ve katlıamlara yol açan fa- şist hareketlerde kendini gösterdi. Sonra Italya'da belediye seçımİcrinde merkez partiler (liberal demokrasinin kaleleri) çöktü ve özellikle faşist parti, sonra sol itti- fak ve bölgeci Kuzey Ligası büyük başan- lar kazandılar. Soğuk savaşın bitişinin ardından patlayan skandallar tüm Avrupayı kasıp kavururken, işsizliğin yaru sıra göçmenler ve yabancılann sayısı artarken geniş kalabalıklar merkez parüle- rinden. liberal demokrasiden uzaklaşarak siyasi yelpazenin ucundaki partilere sav- rulmaya başladılar. Bu koşullarda faşist hareketler1 güçlenmeye başladı. Çeşitli ül- kelerin faşist partilerinin entemasyonal bir ittifak kurma calışrnalanna girdikleri de görüldü. Liberal demokrasiye en şiddetli tepki belki de Rusya secimlerinde ortaya çıktı. Seçimlerde liberal demokrasinin. pazar ekonomisinin savunucusu reformcular beklediklerini bulamazken faşist eğilimli li- beral demokrat(l) parti özellikle büyük ba- şanlar kazandı. Bu partinin lideri Rusya'- da 1994'de yapılacak başkanhk secimlerin- de en güçlü aday olarak ortaya çıktı. Nük- leer silahlan ve dünyanın en büyük ikinci ordusunu kontrol eden bir faşist diktatör olasılığı tekrar dünyanın kabuslan arasma giriyordu. 1993 yılı. 1989 yılının yarattığı ham ha- yallerin yıkılması açısından özeljikle ilginç, ama a>Tiı derecede endişe verici gelişmele- rin daha da belirginleştigi bir yıl oldu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear