25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 30 EYLOL1992 ÇARŞAMBA HABERLER Rûşvet tartışması • BOZYAZI (AA) - Bozyaa öeiediye Başkanı Muzaffer Önal, yapırru sûren otel inşaatının Kıyı Kanunu'na aykın olduğu ve belediyeye rûşvet verildiği iddialannın doğru olmadığmı savunarak 'Etelediyemiz sınırlan içindeki hiçbir inşaat kanuna aykın değil' dedi. Belediye Başkanı MuzafFer Ünal, kıyı yağmalaması ve rûşvet tartışmasının belediye ile ilgısi olmadığını, söz konusu otel inşaatının Turizm BakanlığVnın uygunluk görûşü ve turizm yatınm belgeleriyle yapılmakta olduğunusöyledi. Balıkçı bannağı yakınında denize 20 metre uzaklıkta yapımı süren 3 yıldızlı otelin Kıyı Kanunu'na aykın olduğu belirtilerek belediyenin bu inşaata rûşvet karşılığında ruhsat verdiği öne sürülmûştü. Özyalçın SHP'de kalıyor • İSTANBUL/KADIKÖY (AA - Kadıköy Belediye Başkanı Cengiz özyalçın, SHP'denistifaederek CHP'ye geçeceği yoludaki söylenülerin doğru olmadığını bıldirdi. Başkan Özyalcm istifa söylentisiyle ilgjü sorulan yanıtlarken şöyle dedi: 'Ben, öncelikle Kadıköy halkının sorumluluğunu taşıyonım. Kadıköy Belediyesi'ndeki temel görevım Kadıköylülere hizmet vermektir. 1973 yıhndan beri CHP'de birlikte olduğumuz arkadaşlarla şimdi Başkanlık Divanı'nda birlikte çalışıyoruz. SHP'den istifa konusunda bir karar alınacaksa bu, kişisel değil, Başkanlık Divanı'nın ortak karanyla olacakür.' Türkeş seçim gezisinde • AFŞİN (AA) - Müüyetçi Çahşma Partisi Genel Başkanı Alparslan Tûrkeş, Tük-Kürt aynmı diye bir şey olmadığını belirterek "Türkiye Cumhuriyeti, bölücü oyunlann hakkından gelmeyi bilecektir" dedi. Türkeş, I kasımda belediye başkanüğı seçimı yapılacak Afşin ilçesinin Tanır kasahasında nartısince düzenlenen açıkhava mitinginde, Türkiye üzerine gizli, sinsi ve alçakça oyunlar oynandığını söyledı. MÇP Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in Kahramanmaraş'ın Afşin, Göksun ve Elbıstan ilçelennde iki gün süren incelemelerine Erzunım Milletvekili Oktay Öztürk, Kaysen milletvekilleri Seyfi Şahır ve Mustafa Dağcı da katıldı. Türkeş ve beraberindekiler Ankara'ya dönmek üzere Kahramanmaraş'tan aynldılar. Başer ve Gözüm yargılandı •ANKARA(AA)-Türksat uydu ihalesine fesat kanştırdıklan, ihaleye teklif veren Fransız fırma lehine davranarak kurumu mılyarlarca lira zarara uğrattıklan gerekçesiyle 10 yıldan az olmamak üzere ağır hapis cezasma mahkum edilmeleri ve neden olduklan zaran geri ödemeleri istenen eski PTT Genel Müdürü Emin Başer ile Genel Müdür Yardıması Osman Gözüm'ün yarglanmalanna devam edildi. Ankara Dördüncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davaya "duruşmadan vareste tutulma istemleri reddedilen" sanıklar Başer ve Gözüm ile avukatlan ve Hazine temsilcisi avukatlan kaüldı. Duruşmada PTTde söz konusu ihalenin yapıldığı dönemde elektronik mühendisi olan Serdar Tabakçıoğlu taruk sıfatıyla dinlendi. Tabakçıoğlu heyetin teknik konulardaki bazı sorulannı yanıtladı. Bakan Aktuna'ya •ANKARA (AA)-Saghk Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı'ndan emekliliğini isteyen Salih Çeyiz, Bakan Aktuna'yı partizanhkla suçladı. Çeyiz, Bakan Aktuna'ya gönderdiği yaada, şimdiye kadar 11 bakan ile görev yapüğını, 15 yıldır da Teftiş Kurulu Başkanlığı'nda hiçbir dönemde zamanınızda olduğu gibi partizanhk yapılmamıştır" dedi. Yazısından örnekleri basın mensuplanna da dağıtan Çeyiz, Dünya Bankası projesinde usulsüzlükler yapıldığını, Çatalca Sağlık Merkezi'ne yeni alınan tıbbi cihazlann eski ve kullanılmaz olduğunu ilen sürdü. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş ile GüneydoğıTda TSKgerillasavaşımöğreniyor• Korgeneral Necati Özgen'in anlattıklanna göre PKK "Karşı • Karakollarda artık sürekli olarak asker bulunmuyor. "Özel tarafa yakın bir tepeden karakolumuza yaklaşıyor. Sovyet yapısı timler" gece gündüz arazide "oynak pusu" uyguluyor. Bir başka (RPG 7) roket atanyla karakola ateş ediyor. Bu ateş sırasında deyimle on binlerce güvenlik görevlisi tıpkı PKK militanlan gibi karakolda panik yaşanıyor. Erlerimiz işte bu an şehit oluyor." mağaralarda ağaç kovuklannda, taş kayalar ardında gizleniyor. ÖZGENACAR Genelkurmay Başkanı Org. Doğan Güreş'in, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ne yaptığı "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kusurlannı öğrenme" gezisine ben de kaüldım. Org. Güreş hiç kuşkusuz bazı kusurlan gördü, dinledi ve öğ- rendi. Ben de çok şey gördüm, duydum ve öğrendim... "Her şehitte bir yaş ihtiyarla- dığını, iki yılda saçlannın ağar- dığmı" söyleyen komutan, Gü- neydoğu'dakı terör hakkında "bu mesele çok büyük bir mese- iedir. Türkiye'de bu eşkıya ılc uğraşacak başka bir örgüt yok. Bu konuda TSK'nın alternatifi de yok..." diyerek gezısini de- ğerlendirdi. Gözlemlerimi daldan dala at- layıp sürdürmek istiyorum. ••• Org. Güreş, Jandarma Asa- yiş Kolordu Komutanı Korge- neral Necati Özgene sordu: "Bana açık seçik söyle? Bir karakol baskınında neden bir anda 7-20 şehiti birden veriyo- ruz?" Korgenerai Özgen'in bizleri yadırgatan yanıtı şöyleydi: "Karşı taraf yakın bir tepe- den karakolumuza yaklaşıyor. Sovyet yapısı (RPG 7) roket atanyla karakola ateş ediyor. Bu ateş sırasında karakolda pa- nik yaşanıyor. Erlerimiz işte bu an şehit oluyor..." Daha sonra üç "Skorsky" tı- pi helikopterle Diyarbakır, Şır- nak, Hakkari ve Van'a uçtuk Bu arada Irak-İran sınınnda bölük ve tabur düzeyindeki ka- rakollara indik. Helikopterle toplam havada uçuş süresi 4.5 saati geçti. Korgeneral Özgen'in söyle- diklerinin ne anlama geldiğıni. ancak bu karakollan gördük- ten sonra anladık... Askerlik hizmetini bir kara- kol komutanı olarak yapmış. üstelik 5. Kolordu'nun "üstün başan" şildini almış bir emekli yedeksubay olarak şu gerçeği gözledim: Irak ve İran sınınn- dakı karakollar, düzenlı bır or- dunun saldınsına karsı eerideki birliklenn zaman kazandırmak ya da sınır ötesindeki askeri de- ğişiklikleri izleme amacıyla ku- rulmuş karakollar ıdi. Bu karakollar Güneydoğu rinde, kuş uçmaz kervan geç- mez tepelerine yapılmışlardı. Konumlan ile birer kartal yu- vasmı andınyorlardı. Örneğin Irak sının karşısında ziyaret et- tiğimiz bir bölük karakolu 2.300 m yüksekliğe oturmuştu. Ancak ne varki sırtını davadış tepe ise 2.700 m yükseklikteydi. Şafak sökerken bilinmezlik- ten patlayan bir saldın ise 2.700 metrelik tepeden gelebiliyordu. önce bir roketatar. Archndan İkincisi... Karakollarda sü- rekli olarak artık asker bulun- muyor. "Özel timler" gece gün- düz arazide "oynak pusu" uy- guluyor. Bir başka deyimle on binlerce güvenlik görevlisi tıpkı PKK militanlan gibi mağara- larda ağaç kovuklannda vadi- lerdeki taş kayalar ardında giz- leniyor. Orgeneral Güreş diyor ki: "Eğer bütün sınıra asker diz- meye kalksak en azından 850 bin asker gerekir. Oysa biz deği- şik yöntemlerle (Force multi- pilty) yani (güç çarpanı) ile boş- luklan daha az askerle kapat- maya başladık..." Uçüncüsü... bugün bölgede <* » J H ^ ^ ^ ^ ^ H ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ M pcrsonel taşıma amaçlı 113 adet Skorsky ve UH-1 helikopteri ile 11 kadar saldın amaçlı "Cob- ra" ve "Super Cobra" helikop- teri kullanılıyor. *•• Sonucu geçen hafta açıklanan ihalede Skorsky'nin 25 hazır, 50 adet de imal edılecek "Black Hawk-Siyah Şahin" tipi heli- kopterin de alınacagı acıklan- mıştı. Personel taşıyan bu heli- kopterlerden sadece makineli tüfekle ateş edilebiliyor ve bun- lar saldın amaçlı olarak kulla- nılamıyor. Ancak Güneydoğu- da olağanüstü hal dolayısıyla yeni bir kararla ihalede değişik- liğe gjdiliyor. 25 hazır helikopterin sayısı 45'e çıkanlıyor ve bunlann bu yıl sonuna kadar teslim alınma- sı öngöriilüyor. Bölgedeki komutanlan se- vindiren bir başka önemli ha- ber ise -belki de en önemlisi- "Çağın en güçlü saldın helikop- teri" denilen (Süper Cobra)lar- dan 22 tanesinin ahrimasına ka- rar verilmiş olmasıdır. Bunlar- dan 8'i martta, 7 tanesi de ni- sanda bölgeye gidiyor. Polis birliklen için de aynca bol miktarda yeni Rus helikop- terlerinin satın alınmasından söz ediliyor. Milli Savunma Bakanı Nev- zat Ayaz sınır birlikleri için ASELSAN günde üç vardiya çalışarak gece gören dürbün ve benzeri araçlan bölgeye bir an önce' yetiştirmeye çahştığını acıklıvor. On binlerce çelik yelek üreti- mi de sürüyor. Ancak çelik ye- lekler her silahla uyum sağlaya- madiğı için bu yelekler sadece bazı özel görevlilere dağiübyor. ••• Anladığım kadanyla Türk Silahlı Kuvyetleri, düzenli or- dunun gereği silahlanmanın dı- şında gerilla savaşına yönelik yeni bir silahlanmaya gidiyor. Çünkü TSK bu yeni savaş tü- rünü, gerillaya karşı koyma sa- vaşını yanı sınırlanmızı kemir- meye çalışan bu olguya karşı koymayı yeni öğreniyor. Terör 1984'te, bence öğrenim olayı heniiz yeni başladı... Hükümetler helikopter ihale- sinı bıle 2 yıl gecikmeyle sonuç- landırdı..."Yolsuzluk iddialan- na karşı ne deriz?" kaygısıyla ihalenin geciktirilmiş olması Güneydoğuda şehit sayısmı ar ttırmamış mıydı? Bence yanıt f'i PKK saldınsına açık bir sınır karakolu (Fotoğraf: ÖZGEN ACAR) Anadolu engebesinın zirvele- Bir daha... Bir daha... subayve arif naan" gelıyor. erler panik içinde karakoldan dışanya fırlayıp daha saldınnın yerini saptamadan bu kez "ke- leşlerin" yani "Kalaşnikof- lann boy hedefi oluyorlardı. Bu nedenledir ki Jandarma Genel Komutanlığı'nın son talimatı ile bir avdır böleede 13'ü sınır- da 30 tanesi de içeride olmak üzere toplam 43 karakol kapa- tılmış.. İnsanın aklına eğıtim sorununu çözmek için okullan kapatmak isteyen Osmanlı ma- Ancak insan bu karakollan gördükten sonradır kı bu ka- patma karannın doğru ve hatta gecikmiş bir karar olduğunu anlıyor. Kapatılan karakolun yerine ne konulmuş? Birincisi... 1991'de 17 bin adet mavın döşenmiş iken bu yılın daha ilk sekiz aymda olası PKK saldın yollan üzerine 63.000 mayın döşenmiş... Bu sayının yıl sonuna kadar 100 bi- ni aşması bekleniyor. PKK saldınlannın yapıldığı Irak sınınndaki dağlarda güvenlik onlemleri arttınldı. SÜRECEK METROPOL ATILLA DORSAY Çağdaş Türk Insanı: Tragedya Kahramam mı?_ Antik çağın tragedyalarında, kahramanlar hep iki temel ikilem karşısında duraksarlardı: Onur mu, görev mi? Aşk mı, sorumluluk mu? Tanrılara itaat mı, başkaldırı mı? Tragedyanın bir anlamı da insanoğlunun ikilemlerle karşı karşıya olması ise günümüz Türk insanı kadar trajik bir ya- şam süren yok demektir. Bu ülkede ve bu toplumda düşünen bir insan olup da sürekli ikilemlerle boğuşmamak olanaksız. örneğin çağdaş Türk insanı Müslüman-Türk kimliğıni mi benimseyecektir? Laik-Batılı kimliğıni mi? Bir dönemde sos- yalizmin en hakça düzen olduğuna inanmışsa, bu temel inancını koruyabilir mi? Yoksa fırtına gibi esen kapitalizm rüzgârlarının peşine mi takılmalıdır? Hâlâ Atatürkçü olmak müm- kün ve geçerli midir? Yoksa Atatürk'ü eleştırmenin her moda olan şey gibi dayanılmaz gözüken çekiciliğine mi kapılmalı? Her yanından kemırılen, yıpratılan, çökertilmek istenen Türk devletinin yanında mı yer almalı? Yoksa "korunacak olan bireye karşı devlet değil, devlete karşı bireydir" diyen çağdaş ılke uyarınca mı davranmalı? Ülkede, toplumda, sis- temde çok şeyin kötü işlediği gerçeğını saptayıp "Yeni Cum- huriyet" arayışlarına mı rağbet etmeli? Yoksa sayıların hiçbir şeyi çözümlemeyeceğinı düşünüp sistemi düzeltmeye mi çalışmalı? Halkçılığı, insan sevgisini her koşulda, her durumda ko- ruyup Batı'ya göç eden, bu arada Istanbul'u da şereflendiren göçmen vatandaşlarımızı sevgıyle mi karşılamalı? Yoksa "Nerden çıktı yahu bu dağdan ınmeler. Kentin içine ettiler" diye yükselen şikâyet korolarına mı katılmalı? "Aman, ne de olsa sosyal demokrattır. Zarar görmesın" diye Nurettin Sö- zen yönetimıne hoşgörüyle mi bakmalı? Yoksa kentte yükse- len çirkinlıklerın, becerıksızlıklerın, yolsuzlukların peşine mi düşmeli? Enternasyonalizmden geriye ne kaldıysa hâlâ ona bağlı mı kalmalı? Yoksa çağımız milliyetçilik çağıdır deyip Türk-Kürt veya neyse o mılliyetçıliğin neferlerınden biri mi olmalı? Ulu- sallığı ön plana mı almalı? Yoksa evrensel değerler denen kavramdan kalan ne varsa onları mı benimsemeli? Aydınların "entel" diye küçümsendiği bir toplumda, aydın olmanın güç, ama kuşkusuz onurlu sorumluluğunu inatla taşımaya devam mı etmeli? Yoksa hem aydın geçinip, hem de aydınlara saldıranların arasına mı katılmalı? Kürt sorununu, adli yolsuzlukları ekrana getirdi, fılanca veya falanca filmi kesmeden oynattı, Yılmaz Güney'in yıllar sonra seyircisine kavuşmasına fırsat verdi diyerek özel tele- vizyonculuğa övgüler mı yağdırmalı? Yoksa onca düzeysiz, bayağı, ucuz görüntüyü ekrana yığdıkları için yakınmalı mı? Açık saçık, erotik fiimlerı, hem de "prime time" denen, en gözde saatte ekrana getiren özel televizyonculuk karşısında (örneğin bu aksam 20.45'te Show-TV'dekı filme göz atabilırsi- niz), oturup gizli bır zevkle bunları ızlemelı mı? Yoksa çoluk- çoçuk bu görüntüleri ızlemenin en azından ayıp olduğunu "tu- tucu" diye damgalanmaktan korkmadan haykırmalı mı? Yaşıyla "mütenasip" zevklere sarııp olduğunu, yaşını oldu- ğu gibi kabul ettiğini itiraf mı etmeli? Yoksa "genç kalmak" modası gereğince "marka" peşınde koşup, "joggıng" yapıp, "in" olan şeylerı izleyip, "genç radyo"larda bütün gun yükse- len "hızlı" müzıklere takılıp illa da genç olduğunu mu göster- meli? "Yükselen değerler"in peşine takılıp onları savunduğu varsayılan cicici-bicilı yayın organlarını mı okumalı? Yoksa bıraz albenısiz, bir hayli suratsız, üstelik her türlü tanıtımsız da olsa, daha temel, daha geleneksel değerlere bağlı kal- mayı seçen gazetelere bağlılığını mı sürdürmelı? işte sıze sayısız soru, sayısız ikilem... Bu ikilemlerin çok- luğu bu seçeneklerin bolluğu karşısında, günümüz Türk in- sanı kadar trajik bır konumda bulunan, tragedya içinde yaşa- yan başka bir toplum yoktur desek, haksız mıyız? HEP milletvekilleri suçlamalan yanıtiadı Hiçbiryabancı müdâhâleyiistemedik ANKARA (Cumhuriyet Bü- rosu)-HEP Şırnak milletvekil- leri Mahmut Alınak ve Orhan Doğan, İsviçre'de BM Genel Sekreter Yardıması Blancha ile yaptıklan görüşmeye ilişkin olarak basında yer alan haber- lerin gerçeği yansıtmadığını açıkladılar. Alınak ve Doğan, başta BM olmak üzere "hiçbir yabancı müdahaleyi" isteme- diklerini de bildirdiler. Hürri- yet gazetesinde dün "HEP'liler BM'den yüz bulamadı" başbğı altında yer alan haberi, AJınak ve Doğan bir yazıh açıklama yaparak yalanladılar. BM Ge- nel Sekreter Yardımcısı Blanc- ha ile haberde belırtildiği şekil- de bir diyalog gecmediğine işa- ret eden milletvekilleri, açıkla- malannda şu görüşlere yer ver- diler: "Bız Şırnak milletvekille- ri olarak Şırnak'tan göç eden insanlann yiyecek, bannma ve sağlık sorunlannı aktararak Kürt-Türk kardeşliğinin ve birliğinin zedeienmesinden kaygı duyduğumuzu belirttik. Sayın Blancha da konuyu ra- portörlere ve insan haklan merkez organlanna incelettire- ceğjni belirtti." Öte yandan HEP'in gerçek dışı yayın yaptıgı iddiasıyla Hürriyet Gazetesi aleyhine aç- tığı 500 milyon lirabk tazminat davas'.na dün başlandı. Sinoplu, zorunlu Diyojeıılikteıı kurtubna çabasında "Bütün çalışanlara, bugüne kadarki mesai ve katkılan için teşekkür eder, bundan son- raki hayatlannda başan, sağlık ve mutluluk- lar dilerim." 19 eylül sabahı işyerine gelen 36 yaşındaki Şişe Cam işçisi Osman Şekerli, kapıdaki bu yazıyla karşılaştı. 14 yıldır burada çalışıyor- du. 3 çocuk babasıydı. Artık 780 kişiyle bir- likte işsizdi. "Şimdi ne olacak" diye düşündü bir an. Sinop'ta başka ne iş yapabilirdi ki. Şişe Cam'ın kapandığı haberi hızla tüm kente yayıldı. Dört ay kadar önce Sinop Örme ve Konfeksiyon Sanayii (SÖKSA) üretimi durdurmuş, 450 kişi açıkta kalmıştı. Sinop bu ilk olayın şokundan kurtulmadan ikinci haber geldi: "Türk-Amerikan Ortak Savunma ve Dın- leme Tesisleri 1993 yılı başında kapanacak." Sinoplu, "Amerika'nın Karadeniz'deki kulağı artık duymayacak" diyor. Şişe Cam'ın kapanması bardağı taşıran son damla oldu ve Sinop ; •'.-'iyüşe geçti. 25 bin nüfuslu kent, tarihindc ıU kez böylesi bir eyleme taruk oluyordu. Yürüyüşe geçen sa- dece işçiler değildi. Esnafı, tüccan, balıkçısı, oto tamircisi, garsonu, lokantacısı. belediye çalışanı, kadını ve çocuğuyla bir kent halkı yürüyüşe geçiyordu, önde Türk bayrağı, ardında "Sinop'u kurtaralım" pankartıyla... Sinop'la ilgiü 1930'lardan bu yana yazıl- mış anı ve incelemelerde vurgulanan, kentin sessizliği bir anda bozuldu. Sinop'u bilmeyenler, iki fabrika ve dinle- me tesisi kapandığı için kent halkı yürüyüşe geçer mi diye düşünebilir. Oysa Sinop'ta ekonominin candaman bu iki fabrika. Bir de Türk-Amerikan ortaklı dinleme tesisi. Üçünün kapanmasıyla toplam 1580 işci işsiz kalıyor. Bu sayı, Kristal-tş Sendikası'na göre Sinop'taki toplam işçi sayısının nere- deyse yansı. Yaşanan gelişmeler, Sinop'ta "ekonominin çöküşü" olarak değerlendiri- liyor. Kenti işsizlik korkusu sardı. "Eğer fabrikalar yeniden açılmaz ve ekonomi can- lanmazsa göç başlar" diyor Sinoplu. Kent çevresinde tanm toprağı sınırlı. Eko- BİR KÜSKÜN KENT Diyojen'in Sinop'u Hakan Kara • Büyük İskender'e "Gölge etme başka ihsan istemem" diyen Diyojen Sinoplu. Fıçı içinde yaşayan düşünür, dünya nimetlerinden sıynlmasını Sinop'ta öğrenmiş. Sinopluysa zaten yıllarca dünya nimetlerinden uzak yaşadığını düşünüyor. "Zorunlu Diyojenlik'ten" kurtulma çabası içinde. nomik üretim düşüyor. Bahk üretimi yıldan yıla azalıyor. Nüfus deseniz. o da düşüyor. Sinop'ta artan tek şey, insanlann çaresizliği. Türkıye'nin en kuzeyindeki kentte, kenara iülmişlik, unutuhnuşluk duygusu yaşanıyor. Gerçekleştirilen "Sinop'u kurtaralım" yürü- yüşünün ardından kent yeniden sessizliğe büründü. Sinoplu yaşanan gelişmeler karşısında "aldırma gönül" diyemiyor. "Dertler şaha kalkmış" ve hükümete "sitem yollanmıştı." Şimdi Sinop'ta suskun bır bek- leyiş başladı. "Zorunlu Diyojenlik" Sinop ardını dağlara dayamış. Önünde bi- tip tükenmeyen dalgalar, üç yanı denizle çevrili kent, şirin bir sahil kasabasını andı- nyor. Onu ilk kez ziyaret edenleri şaşırtacak kadar güzel. Sinop ile ılgili kitaplann çoğu, "Kentin ye- tiştirdiği ünlüler" başlıklı bir bölüm ıçeriyor. Burada önce Diyojen adına rastlıyorsunuz. Büyük İskender'e "Gölge etme başka ihsan istemem" diyen Diyojen, Sinop'ta doğmuş. Metin Sözen, "Anadolu Kentleri" kitabı- nda, "Sinoplu Diyojen dünya nimetlerinden sıynlmasını burada öğrenmiş, ardında kıvnlıp gjden dağ yollanna, önünde uğul- dayıp duran güzelliİclere baka baka" diyor. Halikarnas Balıkçısı. "Hey Koca Yurt" kitabında Büyük İskender'in. Diyojen'in bu ünlü sözü üzerine, "İskender olmasaydım, Diyojen olmak isterdım" yanıtmı verdiğini anlatır. Sinopluysa zaten yıllarca dünya nimet- lerindenuzakyaşadığını düşünüyor. "Zorun- lu Diyojenlikten" kurtulma çabasında. "Kentin yetiştirdiği ünlüler" bölümün- deki diğer adlara göz gezdiriyoruz: "Baltacı Mehmet Paşa, Makarios. Ahmet Muhip Dıranas, Rıza Nur, Necmettin Erba- kan. Ajda Pekkan, Ayhan Işık..." Kente girilen ana caddenin adı Sakarya Caddesi, Sinoplu ona "Mecburiyet caddesi" adını takmış. "Çünkü hepsi bu" diyor Si- noplu, "Bir tane cadde var, satış mağa- zalannın neredeyse tümü burada. Bir ileri gi- dersin bir geri gelirsin. Mecburen..." M.Ö. 756'da Miletliler tarafından kurul- duğu belirtilen kent. 19. yüzyılda Osmanlı devletinin Karadeniz kıyısındaki önemli li- manlanndan binydı. Kent nüfusu 1894'te 10 bindi. En önemli gelir kaynağı deniz ticare- ü'ydi. Karadeniz ve Kınm'daki Iimanlarla yoğun ticaret yapılıyordu. Kınm Savaşı'n- dan sonra Sinop Limanı eski önemini gide- rek yitirmeye başladı. Tolga Ersoy'un "Sinop'un Hanı" adlı ki- tabında Sinop cezaevinde yapılan el işlerinin uzunca bir süre kentin ekonomisinde de önemli yer tuttuğu anlaülır. 1934-1935 yı- llannda "Mapushane Malumatı Tabaka ve Nalın" satış tutarlan, Sinop'ta 6. kalem ih- racat olarak görülür. I929'da Sinop'un Ayanak ilçesinde ilk büyük tesis kurulur. Ayanak Kereste Fabri- kası. Türk-Amerikan Ortak Savunma ve Dinleme Tesisleri 1957'de, SÖKSA 1976'da, Sinop Cam Sanayii 1981'de kurulur. Sinop Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Hasan Onur, kentin ekonomik gelişimini anlaürken, "1970'lerden başlayarak Sinop'- ta yavaş yavaş ekonomik bir hareketlilik ya- şanmaya başlanmıştı. Büyük tesislerin art arda kapanmasıyla son bulmuş oldu" diyor. Üç tesisin kapanmasının Sinop'ta yarat- tığı çöküntü, Hasan Onur'a göre "Ekono- minin bu üç tesise ne denli bağımlı olduğu- nu" gösteriyor. Onur, "Şimdi bu üç büyük tesis kapan- masaydı Sinop ekonomisi güllük gülistanhk mı olacaktı" diye soruyor. Yanıtını yine ken- di veriyor: "Biz yıllardır bu kentin gözardı edildiğini vurguluyoruz. Ekonominin ne denli zayıf ol- duğu yaşanan son gelişmeyle de ortaya çıkmış oldu. Biz bugüne kadar sesimizi du- yuramadık. Şimdi Sinop'tan yükselen ses umuyorum ki yetkililerin dikkatini çeker." "Peki Sinop'a neden yatınm yapılmamış? Neden bu kent ekonomik olarak geri kalrruş" sorusuna şu karşıhğı veriyor Hasan Onur: "Sinop bu yapısıyla Güneydoğu kentleri gibi. Her yıl göç yaşanıyor. Çünkü kentte yeni iş olanağı yaratılamıyor. En büyük so- run altyapı yatınmlannın yetersizüği. Özel- likle de ulaşım. Dağlardan kıvnlarak gelen bu yoldan bir kez geçenler bir daha gelmek istemiyorlar. Sinop kalkınmada 2. öncelikü iller arasında. Ancak getirilen teşvikler sana- yi yatınmlanru yöreye çekmeye yetmiyor. Bölgede yatınm yapmak için teşvik almak isteyenler, bürokratik işlemlerden bunab- yorlar. Ben tekstil konusunda yatınm yap>a- caktım, vazgeçtim. Kaldı ki yörenin işadamı bile yaünm için ulaşım açısından daha rahat olan başka illeri seçiyor." Sinop Sanayi ve Ticaret Odaa'na göre kentte geçen yıl ekonomik büyüme sıfınn alüna düşmüş. Büyüme değil, küçülme ya- şanmış. Tarun ve hayvancılıkta gerileme Sinop'a neredeyse her şey dışandan geli- yor. Gerçekleştirilen meyve üretinıi, kentin kendi gereksinimi karşılamaktan uzak. Tan- msal alanlar il genelinin ancak yüzde 29.6'- sını oluşturuyor. Tanm alanlannın yüzde 86'sı erozyona açık. Sinoplu'nun karamsarlığı, sanki sayılara yansımış. Tanm ve hayvanahğa ihşkin veri- lere bakıldığmda her iki alanda da gerileme dikkati çekiyor. Sinop Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü ta- rafından hazırlanan son rapora göre kentte tanmsal üretimde buğday, arpa, mısır, çeltik ve ayçiçeğinde önemü yer tutuyor. Rapora göre beş üründe de üretim dûşüşü yaşanıyor. Buğday üretimi 1986'da93 bin tondan 88 bin tona, arpa üretimi 17 bin tondan 10 bin tona, mısır 51 bin tondan 48 bin tona, çeltik 20 bin tondan 18 bin tona, ayçiçeği üretimi de 1581 tondan 478 tona gerilemiş. SÜRECEK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear