23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 17 EYLÜL 1992 PERŞEMBE 12 DIZIYAZI Ukay Erhan Çınar ve Yaşar Yıldız, asılsız suçlamalarla yıllarca cezaevinde yattı Hd şahitleipe gidiyordu 12EylülYargılamalan SÜNGÜNÜN UCUNDAKİ HUKUK DENİZ TEZTEL Selimi>e Kışlası'nın koridorunda gazeteciler, avukatlar. dinleyiciler şaş- kınlık içinde. Anayasanın miman Or- han Aldıkaçtı. savcının odasından çıkıyor...Bir avukat şaşkınlık içinde "Bu adam da mı yargılanıyor?" diye soruyor... Herkes merak içinde, Aldı- kuçtı'nın neden geldiğini öğrenmeve çalışırken gazetecilerden biri "O da anayasayı ihlal etmiş. anayasayı yık- mak istemiş" diyor.Bir başkası da "Asılacak mı?" diye soruyor Sonradan işin aslı öğrenihyor... Aldıkaçtı. bir davanın önemli lanığı.. 9 Ekim 1984 günü öğrenciler ek sınav hakkı ıçın Hukuk Fakültesı Dekan- lığına dılekçe \ermek ıstemişler... An- cak daha ->onra 14 öğrenci hakkında dava açılmış. Öğrencilerin suçu: TKP'nın İleri adlı yayınının özel sausında yeralan "sınav hakkının sa- vaşılarak kazanılacağına" ılişkın bir yazıdan dırektıf almak. Ve bu yazı ile harekete geçip grup oluşturmak, ko- münızm propagandası yapmak. bildi- ri daeıimak •mniyette teşhiste bulunan tanıklar, mahkemede "teşhiste bulunduklarınf kabul etmediler. Ve "Emniyette bizi zorladılar" dediler. Çınar'ı 'ihbar' eden muhbir aradan yıllar geçtikten sonra "O günün koşullannda Çınar'a iftira attığını" söyledi. İslanbul Hukuk Fakültesı Dckanı Prol'. Orhan Aldıkaçtı tanık yerinde. Askcr gıbı hazırolda duruyor. 100'e yakın öğrcncınin dekanlığın önünde loplandığını belirterek "Ben öğrencı- lcrı görunccyolumudeğıştirdim vede- kanlığa başka bir yoldan gcldim. Okul hadcmelcn ile öğrencılcre haber ilet- lim. Onlara hademelerle topiu dilekçe \crmcnin suç olduğunu. teker tekerdi- lekçe \ermeleri gerektığini söyledim. Ancak oğrcncıler bunu kabul etmedi" dıyor. Öğrencilerin tek tek dilekçe ver- mevı kabul etmemelerini dekanlığa k.ırşı bir hareket olarak nitelendıren Aldıkaçtı. öğrencileri dağıtmak için polıse haber verdiğini ve polisin gelip öğrcncıleri dağıttığını anlatıyor. Du- rıışma yargıcının "Slogan atıldı mı?", "bu olayı hangi örgütün yaptırdığını biliyor musunuz?" diye sorulması üze- rıne Aldıkaçtı şunhrı söylüyor: '•Öğrencilerin slogan atlıklannı duymadım. Bu olayı herhangi bir ör- giiliin organıze ettığını duymadım, görmedım. Ancak benım bu hususta çok lecrübem \ar. Geçmişteki tecrü- bclerıme göre bu hadise>i bir örgütün organize ettiğine kesin olarak kaniyim." Evet. Aldıkaçtı görmemişti. duyma- mışlı ama olayın örgüt işi olduğundan çok emındı. Sıkıyönetimdeki bazı sav- cı ve hakımler de bö>le ortada hiç bir kanıt yokken. ınsanlann örgüı üyesi olduklanna rahatça karar verirlerdi. Hatta o ınsanların asılmasını ısterler- dı. 28 mayıs 1984 günü TKP ML TİK.K.O-1 davasının karan açıklandı. \ ıne bir çok insan ıdam cezasına, ha- piscezalanna çarptınldı. Ancak mah- keme hevetındeki üye yargıç Üsteğ- men Necdet Celkan iki kişi hakkında ıdam cezası \enlmeşinc karşı çıkıyor- du. Yargıç sanıklar İlkay Erhan Çınar ile V aşar Yıldız hakkında "Delil bu- lıınmadığım" söylüyor ve "Beraat et- melerı gerekır" dıyordu. Ama Cel- kan"ı kımse dınlemedı. Askeri Yargıtay da dinlemedi Cel- kan'ı \e idamlan onadı... Böylece Çı- nar ile Yıldız dosyası mocliste bulunan ve aMİmayı bekleven 308 kişinin arası- na katıldı... Ancak \_illar gcçtikçe gerçekler orta- ya çıktı...İika\ Erhan Çınar"ı o dö- ncmde herkesi "komünıst" diye ihbar eden bir muhbir ıhbar etmışti. 12 Ey- lülün tozu dumanı içinde \e azılı bir terönst olarak yargıiandı Çınar. Ve sağ gorüşlu uç Tekel işçisini öldürmek suçundan ıdam cezası verildı hakkı- nda. Yargılama sırasında dinlenen lanıklar Çınar"ı teşhisedemedi. Emni- yetıc tejhistc bulunan tanıklar, mah- kemede "teşhiste bulunduklannf' ka- bul etmediler. Ve"Emniyette bizi zor- ladılar" dediler. Olayı gören ve işçıleri öldürenleri kovalayan en önemli tanık ise "Hayır, öldürenler arasında Ilkay Erhan Çınar yoktu" diyordu. -\ma bu ifadeler Çınar'ın idam ce- /jsina çarpunlmasına vc cezasının onanmasına engel olmadı. Aradan yıllar geçti. Muhbir "O gunünkoşul- larında Çınar'a iftira ettiğini" açık- ladı. Çınar'ın idamını isteyen savcı Binbaşı Erdoğan Savaşcrı karann yanlış olduğunu kabul etti ama suçu tanıklaraattı ve""Bizi tanıklar yanılttı" dcdi. HukukçuLır Çınar'ın yeniden varcılanmaM eerektieini sövlediler. Askeri Yargıtay Başkanı Hakim Tuğgeneral İsmet Önur bu konuyla il- gili bir basın toplantısı düzenledi. Ba- sın toplantısında Onur, Çınar'ın hak- veren Z Numaralı Sıkıyöneıim Mahkemesı ve bu hükmü onaylayan Askeri Yargıtay 3'üncü Dairesi'nin kararlan hakkında ise "olumlu ya da olumsuz" hiç bir goruş açıklamaya- cağını söylüyordu. Ancak bir gazeteciyle yaptığı sohbet sırasında tüm delillerin Çınar'ın lehin- de olduğu konusu konuşuiurken Onur. "Ne >apahm yanı şimdi. 3. Daı- reyi ortadan mı kaldırahm?" diyordu. Çınar hakkındaki karar 12 Eylül mantığı ile verilmişti... Yaşar Yıldız da aynı davada bu mantık çerçevesinde yargıiandı. Yıldız Maltepe Gülsuyu'nda sağ görüşlü Ha- lim Karadeniz'ı öldürmekle suçlandı. Öldürülen kişi ile Yıldız ailçsi komşuy- du ve aralarında sürekli tartışma var- dı. Zaman zaman mahkemelik bile ol- açıkça Yıldız ailesinden hoşlan- Yargıtay "a gider mahkeme heyetini madığını belirtiyordu. Gülsüm Kara- oluşturan 5 hakimden ikisi idam ka- deniz lanıklığına başvurulduğu her se- ranna "Hayır" der. Ancak üç hakim ferde anlatımlanna yenilerini ekledi. "Evet" der. Böylece yapılacak bir şey İlk ifadesınde kocasını öldüreni arka- kalmaz ve dosya Meclis'e gönderile- dan gördüğünü söyleyen Gülsüm Ka- rek "idam onayı" bekleyen diğer dos- radeniz daha sonra ifade değiştirdi ve yalann arasına konur. kocasını Yaşar Yıldız'ın öldürdüğünü Sonra "Şartlı tahliye" gündeme ge- söylcmeye başladı. Iir. Çok tartışılan yasayla idam ceza- Gülsüm Karadeniz ilk ifadesinde lan 30 yıla çevrilir. Ve her an asılmayı katilin 'sakallı" olduğunu söyler. An- bekleyen Yaşar Yıldız ile İlkay Erkan cak yatağından kaldınlarak gözaluna Çınar cezaevındcn çıkarlar. Ancak alınan Yıldız sakalsızdır. şartlı tahliye ile de dışan çıkmak soru- Yıldız'ın beraat etmesi gerektiğini nu halletmiyor. Çunkü herhangi bir söy leyen hakim Necdet Celkan. kara- nedenle Yıldız ve Çınar tekrar mahke- ra muhalefet şerhinde "İnsan yapısı meyedüşerlerseyada cezaevine girer- gereği birinin bir adam öldürdükıen lerse "eski cezalannı" yani 30 yıllık ha- sonra eve gelip yatmasının mümkün pis cezalannı çekecekler... olmadığını. Kişinin tanımadığı ya- Çınar ve Yıldız'ın "suç işlememek bancı çevrelerde gizlilik içinde suç işle- için çok dikkatli davranmasf gereki- Sanıklarl2 Eylül Hukuk'u ile kanıtsız. tanıksız idam cezasına çarptınldı. Aileler ise cezaevi kapılannda dövüMü. kındaki gerçeklerin çabuk ortaya çıkması amacıyla basın toplantısı dü- zenlendiğini açıklıyordu. Tuğgeneral Onur." Bu bir idam olayı. Bir adli hata varsa çabuk ortaya çıksın. Gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olun. El birliği ile hukukun işlemesini sağlı- valım" diyordu. Tuğgeneral Onur. ka- muşlardı. Ancak olay yerinde "TİKK.O"' bildinsı bulunmuştu \e ölenin eşi Gülsüm Karadeniz sürekli "Kocamı Yaşar Yıldız" öldürdü di- yordu.Olay sabah saatlerindc meyda- na geldiğinde Yıldız evdeydi ve yatak- taydı. Tüm tanıklar Yıldız'ın evde ol- duğunu sövlüvordu. Öldürülenin eşi diğini" söyler. TİKKO davasının iti- rafçılan da Yaşar Yıldız'ın örgüt ele- manı olmadığını, adını bile duymadık- laıını sojlerler. Çunku Yıldız İGD'- lidir. Ama bunlann hiç önemi yoktur. Yıldız hakkında bir hakim'Hayır" demesine karşın iki hakim "Evet" der ve ıdam karan verilir. Dosya Askeri yor. Ancak Türkiye'de 'suç' kavramı döneme göre değıştiği için bu iki idamlığın işi ZOT. Bız ise hep şu soruyu soracağız: Şartlı tahliye gündeme gelmeseydi İlkay Erkan Çınar ve Yaşar Yıldız ası- lacak mıydı? SCRECEK DIYARBAKIR^DA KOPEKLER TTJTUKLULAREV UZERINE SALINDI Uçurtmaile 'komünizm' propagandasıDİSK davasının ilk gunu savaş hali hükümlen uyguJanarak avukat sınırlamasına gidilince. salonu terk ettik. Gıdip dinleyiciler bölümüne oturdum. Bunun üzerine duruşma yargiCT Askere emir verdi ve •dinleyi- ciler bölümünde \akasında dinleyic: kartı olmayanlar \ ar. atın dışan' diye bağırdı. Ben de bunun üzerine "du- ruşma aleni değil mi°" diye bağırdım. Ancak bir manga asker bizi dışan çı- üycsı yapa\ım n demiş. Çocuk da bunu babasına söylemiş. babası da polise söylemiş. Ortaokul öğrencisi bir a> Tekirdağ'da siyasi şubede so- rugu> a çekilmiş. işkence görmüş. So- nunda itirafta bulunmuş ve "Ben Türkiye'de sol. Çin' de sol kitaplannı okudıım. Acayip solcuyum" demış. Aynea 7 kişinin de adını vermiş. Bu ortaokul öğrencisini tahlivcettirme- miz 5 av sürdü. Avukat Hasip Kaplan, sıkıyöne- tım mahkemelerini vakından tanı- ' yor. O günlen "Koşuşturma \e kar- maşa günleri" olarak tanımlıyor Ha- sip Kaplan. Birlikte çalıştığı avukat arkadaşlannın da zaman zaman gö- zahına alındığını. İstanbul, Ankara, Diyarbakır. İzmir ve Gölcük arasın- da günlerinin geçtiğini anlatıvor. Kaplan da 1982 ve 1984yıllanndâ iki kez Şırnak'ta gözaltına ahnıvor. 47 gün ve 33 gün gö- zaltmda îcalıyor. İşkenceyi yaşıyor. 1985 ühn'da 'Di- yarbakır'da yaptığı bir savun- ma nedeniyle hakkında mahke- meye hakaretten davaaçılıyor. 12a> hapis cezası alıvor. Ancak daha sonra karar Askeri Yargıtav "da bozuluyor ve bera- at ediyor. "Siyasi davalar- da avukat olmanm bedelini bize ödet- tiriyorlardı." divor ve o günleri şöyle anlatıvor: "Nitekim siyasi davalara girdiklcri için. haklannda davaaçılanbirçok avukatın da\alan- na ginnek zorunda kaldık. Örneğin, Subaşı DİSK^^û" T u t u k l u l a r a s o n derece kötü davranılıvordu. İşkence, aşağılama, donık nokta>a çıkmıştı. katıydı. Cezaevine sık sıkziyaretcgi- k a ı d l B 'A rl ^ Derneği da% ası dahada ilginçti. Örneğin ilk davada sanıklarıdiyordu. Cezaevinde kendisıni engel- leven bir jandarma erini uyannca, hakkında sahte bir tutanak tutuldu ve görevli ere mukavemelten vargı- landı. 12 Eylül yargılamalan tam bir kara mizahtı. 12 Eylül Hukuku ve yargılamalan bölgeden bölgeye. şe- hirden şehre tarklılık gosieriyordu. Her askeri cezaevinde ayn bir uygu- lama vardı. Hatta duruşmalarve du- ruşma salonlannda bile farklı uygu- lamalar vardı. DİSK. Devnmcı Sol. Banş Derneği gıbi davalar spor sa- lonlannda görülüyordu. Toplıı da- valar artınçasıkıyönetim yasaları de- ğiştirildi. İddianameler özetlenerck okunmaya. sanıklar gruplar halınde duruşmalara getirilmeye başlandı. Savunmalar kısıtlandı. savunan avukatlar Barış Derneği-2 davasında kendileri sanık oldu. Evet. olağanüstü yargılamalarda savun- maya tahammülsüzlük vardı. tehdit vardı. O günlerde öylesi komık davalarla karşıiaştık ki anlatmakla bitmez. Ör- neğin Edirne'nin İpsala İlçesi"nde haklarında uçurtma uçurarak ko- münizm propagandası yapmak id- dıasıyla dava açılan ık- öğretmen \ardı. Aynı suçtan beraat kaun da- ha önce kesinleşen bu iki öğretmeni tahliye edinceye kadar tam 15ay geç- ti. Tekırdağ'ın Muraılı İlçesi'nde iki ortaokul öğrencKı avnı kızı seviyor- du. Biri dığenni tehdıt etmek istemış vc "bana fotoârafını vcr seni öreüt Buna benzer kara mizah örneklcri çok. Cezaevlerinde sorunlar bitmi- yordu. Açlık grevleri. tek tip elbise tartışmalan. ölümler..Sürekli ger- ginlik yaşanıyordu. Sorumlular hak- kında ise hiç bir şey yapılmıyordu. Diyarbakır Asken Cezaevi ve As- keri Mahkemelen'nde ise katmerli bir hukuk dışılık yaşanıyordu. 1981 vılında Diyarbakır'da 5 Nolu Ceza- evı'nc gıtüm. Muvekkillerimizi karşınııza tehdit edılerek ve dövüle- rek getiriliyordu. Bir dakikalık gö- rıişme sonunda baştakı asker görüş- menin bıııığını bclırııyor ve yıne mü- vekkillenmızı döve döve götürüyor- lardı. I utuklu sanıklar Turkçe ko- nuşmak?orundaydı Güneydoğuda çoğu sunığın annesı. eşi Türkçe bıl- miyordu. Kürtçe konuşanlar dövü- lüyordu. Bir çok anne tcl örgülcr ardından sadece çocuğuna bakıyor- du. çocuğuyla hiç bir şey konuşama- dan oradan aynlıyordu. 5 Nolu Ce- zaevi'nde tutuklular 52 marşı ezbere bilmek zorundaydı. Sürekli spor adı altında koşturu- lan tutukiulann kendi aralannda ko- nuşnıalanna dahı fırsat verilmiyor, korkunç cezalar uygulanıyordu. Uygulamalar çok çeşitliydi. ranza altına sokulmaktan pislik yedirmeye kadar. Co isminde bir köpeğin tu- tuklulara saldırtıl- masından, Haydar ve Kuzu isimli iş- kence aletlerine ka- dar her şey vardı. I987desıkıyönc- tim sona erdi ama devam eden dosya- lar var. Olağanüstü Hal ve kararname- Ier sıkıyönetimin yerini ald'ı. Sıkıyö- netim mahkemele- rinin yerini Devlct Güvenlik Mahkc- meleri aldı. Yeşil- yurt dışkı yedirme davasından, Silopı Derebaşı'nda öldü- rülen allı köylüylc ılgilı davaya kadar bir çok yeni dava çıkıyordu. Bu yeni davalarda savunma avukatı yerinemüş- teki vekili yani mü- dahil oluyorduk. Konu yine insan haklan ihlalleri. ya- şam hakkının ihlaliydi. Diyarbakır'da girdiğim davalar- dan İdil Lisesi öğretmeni Sezcan İkiz'in 8.5 aylık hamile iken zıncire vurulmasını. doğum servisinde başı- na sılahlı jandarma dikilmesini unutamam. Bu öğretmen iki ay son- ra yaşamını yıtirdi. İdil'de. Cizre'de kitle gösterilerine ateş açılması. toplu kıyımlar ile köy yakmalar. işyeri ta- hıplen değişik dava konuları olarak sürüyor. 12 Eylül sikıyönetimyargılamalan Ouneydoğu ve Doğu'da değişmedi buyuM dc olağanüstü hal hukuku olarak sürmekie...Ve hep aklıma Du\erger'in bir sozu gelnıekte: 'Ada- letın olmadığı yerde herkes suçlu du- ruma duşebılir." Onun içındır biz yü/lerce bınlerce suçsuzun davasma girdik. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKCİ ŞımakGerçegı:(2) \ Aziz Nesin'in Anlattıkları... Şırnak'ta gördüklerimizi anlatacağım; Şırnak'ta ara- bayla dolaşırken, yıkılmış, kurşunlanmış evlerin dam- larından, pencerelerinden bakan Kürt kızlarının yüzle- rini bir türlü unutamayacağım. Bunlar gülümsemeyi unutmuşlar mıydı? Şırnak'tan on kilometre uzaklaştık uzaklaşmadık, yanımızdan Şırnak'a doğru giden bir araba geçti. Tam yanımızdan geçerken bir silah sesi duyduk. Aziz Ne- sin, lastik patladı sanmış. Silah ters yöne boşluğa doğ- ru atılmıştı. Aziz Bey: - Yahu, bizim tarafa atsa vurulacaktık! dedi. Arabada geçerken silahı atan kimdi? - Bize "Hoş geldiniz!" diyorlar diye espri yaptık. Cizre'ye geri dönüyorduk. Aziz Nesin, ikide bir: - Yahu Ekmekçi, hani biz çelik don alacaktık, ne oldu? diye takılıyordu. "Kaç gündür buradayız, hala öldür- mediler!" diye ekliyordu. PKK'nın başı Apo, Şırnaklılara iletisini Kürtçe bildir- miş. Ama Şırnaklılar, Apo'nun Kürtçesini anlayamı- yorlarmış; değişikmiş. Ben hiç Kürtçe bilmediğim halde, elde etmeyi çok istedim, olmadı; elde edeme- dim! Diyarbakır'dan ayrılırken, "Demir Otel"de Aziz Ne- sin, Veli Özdemir, üçümüz Çağdaş Gazeteciler Derne- ği adına bir basın toplantısı düzenlemiştik. ÇGD Onur Kurulu Başkanı Aziz Nesin, sorulan bir soruyu yanıt- larken, "Kürt sorunu" ile ilgili kişisel görüşlerini açık- ladı. "Şırnak Gerçeği"ni yazarken, burada bunu -özet- le de olsa- yayımlamak istedim. Bir gazeteci Aziz Nesin'e şu soruyu yöneltmişti: - Apo ile görüşmek için size bir öneri gelse, görüşür müsünüz? - Ben halkla görüşmeyi tercih ederim. Gazeteci ol- saydım sevinerek giderdim, ama gazeteci değihm. Ben, "Kürt sorunu" konusunda düşüncelerimi, düzen- lenecek bir kurultayda açıklamak istiyorum. Ve o ku- rultayda, şimdi burada konuşan başkanımız Mustafa Ekmekçi gibi düşünenler de konuşmalı, ters düşünen- ler de konuşmalı. Konuyu derinlemesine irdelemeli- yiz. Bu, hem Kürt halkma hem Türk halkına yararlı olur. Karşı düşünceler ortaya çıkmalı, özgürce çıkmalı. Ha- ni, "saydamlık, saydamlık" deniyor, Kürt konusunda saydamlık yok. Ben Apo'yla niçin konuşacağım? Gaze- teci değilim. Güncel haber alma, benim sorunum, be- nim işim değil. Ben daha derinlemesine bir şey düşü- nüyorum. Apo yanlısı insanlar o toplantıya gelmeli; her türlü düşünce ortaya çıkmalı Belki buradan bir sonuç raporu, tutanağı çıkaramayız ve çıkması da doğru ol- maz. Çünkü bu sorunları tek çözüme bağlamak doğru değil. Değişik düşünceler.. Örneğin, Güneydoğu Ga- zeteciler Cemiyeti'ndeki konuşmamız sırasında bir . arkadaşımız çok önemli şey söyledi. Uzerinde durmak gerekiyor. Bir de Hürriyet'te (Sedat Ergin'in yazısı) vardı. Bu iş Türk ve Kürt sorunu değil, onun ötesinde bir sorun gibi geliyor bana. Inanıyorum ki öyle. "Amerika buiaya karışmıyor" demek çok yanlış olur. Amerika her şeye karışır, buraya daha çok karışır tabii. Bu sorun yalnız Türkiye Kürtleri sorunu değil. ılrak Kürtleri sorunu, Iran Kürtleri sorunu gibi çok karı- şık; çözümü kolay olmayan, ama her türlü olasılığın- açıkça konuşulduğu bir toplantı gerekıyor bence. Ora- da, Ekmekçi arkadaşımızın söylediği şeyler savunul- malı, aksi de savunulmalı. Örneğin, bağımsız Kürdis- tan tartışılabilmelidir orda; tabii yasalar çerçevesinde. Yasaları eleştirebiliriz, ama yasaları bozamayız. Boz- mamak koşuluyla her şeyi konuşmalıyız. Her şey ko- nuşulmazsa, bu daha da kötüye gidebilir. Aydın kişiler için söylüyorum, Kürtler elden gelebildiğince Türk ola- rak, Kürtler elden gelebildiğince Türk olarak bu soru- na yaklaşmaları gerekir. Tamamen Kürt, Türk olarak konuşamaz; Türk de Kürt olarak konuşamaz, ama elin- den geldiğince, karşı tarafın çıkarlarını hesaba katarak konuşmak gerekiyor. Yine kesin çözüm bulamayız, ama o zaman belki kesin çözüme doğru yol alabiliriz. Burada, yalnız Amerika değil, Almanların, Fransa'nın çıkarları nedir? Yani bunlar, Fransa, Amerika, Alman- ya insani açıdan mı yaklaşıyorlar bu sorunlara? Bu sorunları böylesine irdelersek belki gerçeğe daha çok yaklaşabiliriz, öyle diyorum. Burada aşırı Kürtçüler de, ılımlı Kürtçüler de konuşabilmeli, aşırı Türkçüler de, ılımlı Türkçüler de, liberaller de, hepsi konuşabil- meli. Bir sonuç çıkmamalı. Çünkü bir sonuç çıkması en büyük yanlış olacak. Örneğin, bunlardan Amerika'yı dışlayarak, Amerika'yı, Fransa'yı yok sayarak bu iş çö- zülemez. O zaman kendi kendimizi kandırmış oluruz. ' Tabii belli, parmaklarını böyle uzatmışlar gözüküyor. Eski Amerika büyükelçisi, her yerde her işte parmağı olan Morton Abramovvitz, durup dururken Kürt sorunu ile ilgilenmez. Bir sorun var ortada. O zaman çok dik- katli olmak gerekiyor. Dikkatli olurken de, kendi yanı- mızı tutarak dikkatli olmak değil. gerçekten insan ola- rak ortaya çıkabiliyor muyuz? Bu çok zor bir şeydir, ama çok önemlidir. O kadar zor ki, bir insanın kendi saçlarından tutup, kendını havaya kaldırması kadar zor bir iştir. Bunu yapabilirsek eğer, bunu yapmamız Arkası 15. Sayfada BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Yasa, ahlak gibi kummların buyruk- lannın yerine getiril- mesini sağlayan güç. 2/ Yanarken güzel koku verdiği için tüt- sü olarak kullanılan ağaç... Yunan mito- lojisinde savaş tann- sı. 3/ Dövülmüş pi- rincin şekerli suda haşlanmasıyla yapı- lan tatlı... Türk re- sim sanatında önem- li bir grubun ad ola- rak benimsediği har- / L & O N O Ş^M A R AT A G A AMS'A'V fin okunuşu. 4/ Arapçada "ben"... Yiyecek, içecek ve erzağın saklandı- ğı oda ya da ambar. 5/ Bir mal ya da paranın emek verilmeden sağla- dığı gelir... Dağlık bölgelerde söyle- nen türkülerin makamı. 6/ Teşebbüs. 7/ Avrupa Topluluğu'nun ortak pa- ra birimi... Binek hayvanlarının sır- tındaki oturmalık. 8/ Bulaşmış, bu- laşık... Bir nota. 9/ Tornacılıkta, bir deliğin ağzını genişletmeye yarayan çelik aygıt... Hayvan yemi olarak yetiştirilen bir bitki. YUKARIDAN AŞAGlYA: 1/ Herhangi bir konuda tutulacak yol için üst makamlardan alt makamlara verilen buyruk. 2/ Bir ilimiz... Tehlike durumu, imdat, yardım. 3/ Türk müziğinde bir makam. 4/ Kök, sap ve yaprak şeklinde farklılaşnıamış bir bitkinin yaşama ve büyüme organı... Boru sesi... Eli işe yatkın, becerikli. 5/ Asya'da bir ül- ke... Örulmüş bir duvardaki taş ya da tuğla sırası. 6/ Şeker ve nişasta ile yapılan bir tatlı. 7/ Sahip... Leş. 8/ Yuvarlak. 9/ Ro- man, öykü gibi anlatı türlerinde giriş bölümüne verilen ad... Pa- muk, yün gibi şeyleri eğirmekte kullanılan arac.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear