14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 14 EYLÜL1992 PAZARTESİ 12 DIZIYAZI 14kişi, ölüm orucunda hayatını kaybetti Hak ahrken yitirileıı yaşamlar 12 Eylül Yargılamaları SÜNGÜNÜN UCUNDAKİ HUKUK DENİZ TEZTEL -3- 12 Eylül Hukuku'nun uygulandığı mahkemelerde yaklaşık 100 bin kişi yargılandı. 60 bin kişi cezaevlerinde kaldı. Mahkemeler 'emir ve komuta' zinciri içinde "süratli" davranmak is- tiyorlardı. Ancak binlerce insan gö- zaltında olduğu için saruklann savcı- hğa çıkanlması aylar. ilk duruşmala- ra çıkanlması yıiiar alıyordu. Mahkemelere çıkan sanıklarsa hem yargılamalann haksızlığını hem de cezaevindeki baskılan anlatmak isti- yorlardı. Ama onlan kimse dinle- mek istemiyordu. Zaman zaman dövülerek salondan atıldılar, zaman zaman duruşmalara getirilmediler. Zaman zaman 'açlık grevi' yaptılar. 14 kişi 'ölüm orucu'nda yaşamını yi- tirdi. Tüm baskılara karşın insanlar direniyordu. Baa insanlar da 12 Eylül Hu- >ezaevlerindel2 Eylül'ün ilk gününden itibaren korkunç # baskılar uygulandı. İnsanlara kâgıt, kalem verilmedi...Insanca yaşam için gerekli her #şeyyasaklandı... İnsanlar hücrelere kondu, hergün dövüldü... Tutuklulann karşı çıkışlanyla zaman zaman cezaevi yaşamı normale döndü. kuku'nu tam anlamıyla uyguladıkla- nnı ispata çalışıyordu. İstanbul Sıkı- yönetim Savcısı Hâkim Albay Süley- man Takkeci'nin odası gazetecilerle dolu. Çok önemli bir konuda acıkla- ma yapacak. Televizyon ekibi bekle- niyor. Takkeci "Zor işimiz çok zor, yetişemiyoruz. Daha çok savcıya. hâkime ihtiyaç var" diyor. Gazeteci- ler sivil mahkemelerde görev yapan birçok savcı ve hâkimin sıkıyönetim- de görev yaptığmı hatırlatınca Tak- keci 'Olsun. Onlar da çok ağır davra- nıyorlar. Hoş askerlerden de ağır davranan var. Kılı kırk yaran var. Biraz süratli olmak lazım" diyor. Evet herkes süratten yana... Televizyon kameralan odaya gi- rince sohbet bölünüyor. Herkes yeri- ni alıyor ve Takkeci açıklamasını yapıyor: Devrimci Sol davası açıldı. Ancak bu davanın ilk bölümü. De- vamı gelecek. İlk etapta 428 kişi hak- kında dava açıldı. 1436' sı için idam isteniyor. Elinde yazılı 5-6 sayfalık bir metni televizyon kamerasına okuyor. Çekim tamamlandıktan sonra gazeteciler davanın aynntısını sonıyorlar. Hangi eylemler yapılmış, kimler hakkında dava açıldı, idam dışında istenen cezalar ne?.. Takkeci gazetecilerin aynntılı sorulanna ke- sin yanıtlar veremiyor. Bir gazeteci "iddianame nerede? Bize iddianame- yi verirseniz orada bu aynntılan bu- luruz" diyor. Takkeci "İddianame daha hazırlanmadı. Çok kalın bir id- dianame olacak. Arkadaşlar üzerin- de çalışıyorlar' diyor. Bu açıklama- dan 3-4 ay sonra iddianame gazeteci- lere veriliyor. Davanın ilk oturumu ise bir yıl sonra yapılıyor. Herkesin acelesi vardı... Ama bazj kişiler de her işi mesai saatinde yap- mak isterdi. Selimiye Kışlası'nın du- ruşma salonlanndan biri. Salon tık- lım tıklım dolu. Saat 18.00'e yaklaşı- yor. Avukatlar saruklann tahliye edilmesirü istiyorlar. Avukat Bahri Bayram Belen. müvekkilinin çok uzun zamandır (utuklu kaldığını, ce- za verilse bile yatılan sürenin bu ce- zayı karşılayabileceğini anlatılyor. Hâkim uyanda bulunuyor: "Kısa kes"... Avukat "Ama efendim, bun- lan anlatmam lazım" diyerek devam ediyor. Hâkim sıkıntılı sıkıntılı etra- fına bakınıyor. ye'rinde kıpırdanıyor ve 'Kısa kes... Kısa kes servis otobü- sü kaçacak' diyor. Aynı duruşma salonunun içinden geçilerek hâkimlerin oturduğu bir odaya geçilirdi. Hâkim odasının baş- ka girişi yoktu. Bazen askerler elle- rinde tepsiyle duruşmalar devam ederken ağır ağır dinleyicilerin, sa- ruklann, avukatlann arasından, mahkeme kürsüsünün önünden ge- çerek odaya çay servisi yaparlardı. Buna kimse ses çıkarmazdı. Bir gün çay servisı için salona giren askeri, kapıdaki asker durdurdu ve içeri giremeyeceğini söyledi. Elinde iki çay bulunan asker geçmek için ıs- rar etti. Kapıdaki direndi ve "Duruş- ma var, ara verilince gel" dedi. Diğe- ri çaresiz oradan uzakJaştı. Daha sonra odadan bir yüzbaşı çıktı. Du- ruşma salonunun kapısına baktı. kapıda duran asker yoktu. Salonu gecip dışan çıktı. Kısa bir süre sonra elinde bir bardak çayla döndü. O arada kapıdaki asker de tekrar yeri- ne gelmişti. Askerin önünde durdu, bir tokat attı ve "Niye çaycıyı bırak- mıyorsun içeri' dedi... Yaşam, emir ve komuta üzerine kurulmdu Birileri emrederdi birile- ri uygulardı... Olaylara göre yeni kurallar getirildi. Eğer insaniar kori- dorlarda dövülüyorsa koridorda fo- toğraf çekmek yasaktı. Yok duruş- mada dövülüyorsa yayınlamak yasaktı. Tek tip elbise giymeyi pro- testo eden sanıklar atlet ve donla ge- liyor ya da duruşmalarda tek tip elbi- selerini yırtıyorlarsa bu fotoğraflar yayınlanamazdı. Eğer sanıklann üzerinde kazak varsa ve sakin sakin oturuyorlarsa. hâkim de fotoğraf çe- sanıklar cezaevindeki baskılan an- latmak istiyorlar. Ülkü her şeyin bir zamanı olduğunu söylüyor. Sanıklar sorunlan dinlenmezse kimlik bildir- meiyeceklerini söylüyorlar. Ülkü 'Cezaeviyle sorununuz varsa o, ida- renin işidir. Yargı organı dert dinle- me organı değildir' diyor. Sanıklar "dertlerinı anlatacak başka yer olma- dığınf söylüyorlar ve konuşmak için ısrar ediyorlar. Ama Ülkü, tutanak- lara saruklann kimlik bildiriminde bulunmadığını yazdınyor. Ülkü tek tek sanıklann üzerindeki giysileri de tutanaklara geçirtiyor. Ülkü ve sanık arasında şu konuşma geçiyor: -Sanığın üzerinde bej kazak... -Hayır rengi gri -Peki gri kazak. Altında beyaz don.. -Ha>ır kemik rengi. -Peki kemik rengi. Ayağında terlik -Ha> ır tokyo Sanık yerine oturuyor, ikinci sanık ML" yazan bir pankart çıkanyor. Askerier sanıklann üzerine atılıyor. Ve hepsi dövülerek dışan çıkanhyor. Ülkü, sanıklann slogan attıklannı, pankart açtıklannı ve 'duruşma inzi- batını' bozduklannı tutanaklara ge- çjrtiyor. Duruşmadan 2 kez "inzibat bozduğu" gerekçesiyle çıkanlan sa- nıklar bir daha duruşmaya alınrru- yor. Duruşmalarda savunma bile yapamıyorlar. Böylece yıllar süren yargılamalar sırasında sadece iki kez duruşmaya gelebilen yüzlerce sanık oldu. Ölüm orucu ve sonuçları Zaman zaman tutuklular cezaev- lerindeki baskılan protesto etmek için uzun süreli açlık grevi yaptılar. Bazen de açlık grevleri ölüm orucuna dönüştü. Sonuçta istenen haklar alındı. Ama karşılığında yaşamlar kaybedildi. Ölüm oruçlannda 14 kişi yaşamını yitirdi. Eğer insanlar koridorlarda dövülüyorsa fotoğraf çekmek yasaktı. Yok duruşmada dövülüyorsa yayınlamak yasaktı. kilmesine izin verrnişse sadece bel- den yukansı yayınlanabilirdi. Metris'teki Baştabya duruşma sa- lonu TİKKO-3 davasının ilk oturu- mu. 208 sanıkh dava. Tutuklu 128 kişinin çoğu.'tek tip elbiseyi' protes- to ediyor. Üstlerinde kazak, tişort, atlet, altlannda don veya şort var. Duruşma Yargıcı Binbaşı Atilla Ül- kü. Kimlik tespiti yapılacak. Ancak geliyor. O da kimlik bildirmeyeceği- ni söylüyor. Ve kıyafet yazımından sonra sanık duruşma inzibatını bozduğu gerek- çesiyle salondan çıkartınlıyor. Be- şinci sanığa kadar bu uygulama devam ediyor. Beşinci sanıktan son- ra bir anda salondaki sanıkJar ayağa kalkıyorlar ve slogan atmaya başlı- \orlar. Bir sanık üzerinde "TKP, Cezaevlerinde 12 Eylül'ün ilk gü- nünden itibaren korkunç baskılar uygulandı. İnsanlara kâgıt. kalem verilmedi...İnsanca yaşam için ge- rekli her şey yasaklandı... İnsanlar hücrelere kondu, her gün dövüldü... Tutuklulann karşı çıkışlanyla za- man zaman cezaevi yaşamı normate döndü. 12 Eylül ideolojisinin devamı olan BİR GAZETECİ ANLATIYOR Yaşananlar duvarlann arasında kaldı Sevim Ertemur 12 Eylül Hukuku'- nun tanıklanndan. 1983 yılının nisan ayında gazeteciliğe Ulusal Basın Ajansf nda başlayan Ertemur, ağus- tos ayının sonlanndan itibaren Seli- miye Kışlası'nda davalan izlemeye başladı. İlk günler o kargaşa içinde tam bir şaşkınlık yaşadığını betirten Ertemur o günleri şöyle anlatıyor: "Sıkıyönetimde göreve başladığım- da, savcılıklar ile Selimiye. Metris ve Baştabya"daki mahkeme salonlan arasında, tam bir maratonun içinde kendimi buldum... Diğer gazeteci ar- kadaşlar yıllardır burada görev yap- tıklan için birçok şeye alışmışlar. Ancak, benim şaşkınhğım sürüyor- du. İnsanlar duruşmalar sırasında duruşmalara don-atletle gelerek. kah tek tip elbiselerini duruşmalarda par- çalayarak. çıplak tenlerine inen jop- lara, tekmelere karşı koyarak bu uygulamayı protesto ettiler? Dışan- daki kara rağmen. Selimiye'nin kas- vetli koridorlannda ve tam anlamıy- la dağ başı olan Metris'te. don-atletli eylemler ta ki, ölüm orucuna ve ölüm orucunda dört kişinin ölümüne ka- dar sürdü. Sonuçta. tek tip elbise uygulamasından vaz geçildi. ama karşılığında dört kişi canını vermişti. Kim haklı? Niye haklı? Niçin haklı? Tabii ki taruşılır. Belki bana fazla söz söylemek de düşmez. Zaten kim- seleri yargılamak gibi bir hakkı ken- dimde hiç görmüyorum. Ben sıkıyö- Bir sanık üzerinde "TKP/ML" yazan bir pankart çıkanyor. Askerler sanıklann üzerine atılıyor. Ve hepsi dövülerek dışan çıkarıkyor. slogan atıyor, dövülüyor. avukatlar duruşma salonundançıkanlıyordu... Her şey kanşıktı...Yavaş yavaş alış- maya başladığımı sandığımda. ceza- evlerinde "Tek tip elbise uygula- ması"na geçildi... 3 Numaralı Askeri Mahkeme'de yeni bir dava başhyor. THKP C Üçüncü Yol davası. Sa- nıklann çoğu subay. O soğuk kış gününde duruşmayı izlemek üzere salona girdiğimizde, don ve atletle oturan tutuklu sanıklan görünce ya- şadığım şaşkınlığı ve üşümemin bir kat daha artmasını unutmam müm- kün değil. Üçüncü Yol davası sanık- lan. "tek tip elbise uygulamasını protesto için duruşmalara ilk don ve atletle çıkan sanıklar" olma özelliği- ni kazanırken, ilk şaşkınlığımı atlat- tıktan sonra yüzüme bir gülümseme- nin vayıldığını hatırlıyorum... Sonraİci günlerde de bu eylemler sür- dü. Cezaevlerindeki bazı örgüt dava- lannda yargılanan sanıklar kah netim mahkemelerini izlerken, tarih- ten bir kesit yaşıyordum. Açılan davalan, istenen cezalan. verilen ka- rarlan elbette ki gazetelerde okudu- nuz. Ancak. yaşananlann büyük bölümü galiba o duvarlar arasında kaldı. Her gün değişik bir olayla karşılaşır- dık. Bir gün "Ne %ar, ne yok?" diye koridorda dolaşırken. henüz emni- yetten getirilmiş, elleri kelepçeli bazı insanlarla karşılaştık. Bir tanesi, diz- leri üzerinde yerde oturuyor ve ke- lepçeli elleriyle banka yaslanıyordu. Yüzünde büyük bir acı vardı. Dikka- timizi çektiği için ilgilenince, Hürri- yet Gazetesinin muhabiri olduğunu öğrendik. Gazetede > eraltı dünyasıy- la ilgili olarak son iki gün üst üste manşetten yayınlanan haberi yazan muhabir... Haber üzerine gözaltına alınmış. "nazik" bir sorgulama sonu- cu. banka bile oturamayacak hal- deydi. Çok işkence gören bu muha- bir arkadaş. daha sonra tehdit tele- fonlan da aldığını belirtilerek, alela- cele gazetesi tarafından Amerika'ya gönderildi. Bu onun için, bazı gazete- lerin Amerika muhabiri olmasının ve daha sonra da sosyete için Amerika'- dan pahalı ayakkabılar ithal etmesi- nin başlangıa oldu. Babam hep "iki şahitle adamı ipe yollarlar" derdi de inanmazdım. Bir gün izlediğim bir davada iki genç kız yargılanıyordu. 2 yıldır tutuklulardı. Çalıştıklan küçük atölyede, şarkı mı, türkü mü söylemişler. Böylece, ko- münizm propagandası yapmışlar güya. Patronlan şikayet etmiş. İnan- dına bir kanıt ve tanık yok. Ama, mahkeme onlara ceza vermiş. Askeri Yargıtay delil yetersizliğinden boz- muş ve dava dönmüş geri gelmiş. Ve ikinci karar; Beraat, beraatle birlikte de tahliye. Ama, kızlara bakıyorum, hiçbir sevinç belirtisi yok. Günlerçe kafamı meşgul etmişti bu olay. İki gencecik insan. sadece bir şikayet üzerine koskoca 2 yıllannı cezaevin- de geçirmişlerdi. Beraat karan verile- bilirdi, ancak onlara bu 2 yıllannı geri vermek mümkün müydü? Her bir neyse, yargılayanlar, yargıla- nanlar, direnenler. teslim olanlar, baskılar sonucu şizofreni olanlar ya da çeşitli hastalıkîara yakalananlar... Anlatmakla. örnekler vermekie biz- mez. Ama, mahkemelerde yaşanan- lann yanı sıra beni hep üzen. etkile- yen ikinci bir yan vardı ki, o da ailele- rin yaşadığı dramlar... Çocuklan, eşleri. babalan için hakaretlere, kötü sözlere, arada bir jop yemeye aldınş etmeksizin mahkeme kapılannda sü- riinen ana, babalar. eşler, çocuklar, kardeşler... Avukat parasını ödemek için tarlasmı. çitini, çubuğunu. ökü- zünü. ineğini satanlar... Bazen de, kann tokluğuna ya da köyden getiri- len bir tavuğa veya sepet dolusu meyveye, una, bulgura karşılık yapı- lan avukatlıklar... Duruşmanın orta- sında salona giren bir annerün, yar- gıçlara, hiç kımseye aldırmaksızın oğluna öpücük gönderip el sallama- sı, duruşma aralannda tutuklulara atılan kırmıa çiçekler, çiçeklerle bir- likte kıtiama çay içmeyi seven oğula bir ananm küçük bir torba içinde at- tığı kesme şeker... Metris'te kalorife- ri yanmayan boş bir hangar görün- tüsündeki, spor salonu olarak inşa edilen duruşma salonunda donmak pahasına duruşmalan kaçırmayan yakınlar. Akşam geç saatlere kadar süren duruşmalarda esneyen, şeker- leme yapan, hap yapan hâkimler ve satır satır söylenenleri, okunanlan dinleyen. itiraz eden. söylediklerinin tutanaklara geçmesi için direnen sa- nıklar... Bunları unutmak mümkün mü? ANAP iktidan döneminde 1984 yı- lında tutuklulara "tek tip elbise" giy- me zorunluluğu getirildi. Tek tip elbiseyle birükte cezaevlerindeki baskılar daha da arttı. Tutuklulara zorla elbise giydirilmek istendi. İn- sanlar giymemek için direnince dö- vüldüler, saçlan kökünden kazındı. Elbise uygulamasıyla birlikte her ko- nuda yasak getirildi. Ve neredeyse insanlann nefes almaian bile yasak- landı. Ve tek tip koyu mavi renkli elbise tüm baskılann simgesi oldu. Bu elbiseyi giymernek de baskılara karşı çıkışın simgesi oldu. Bazı tutuklular hiçbir şeye karşı çıkmadıklan gibi tek tipelbiseye de karşı cıkmadı ve elbiseleri giydiler. Bazılan "başlangıçta giymeyi reddetti ama daha sonra baskılara dayana- mayarak gjydi. Bazılan protesto için başlayan açlık grevine katıldı ama grev uzun sürûnce, ölüm orucuna dö- nüşünce vazgecti. Ve bir grup insan da giymemekte sonuna kadar diren- di. Ve haklannı elde etti. Selimiye Kışlası'nın önünde öfkey- le bağınp çağıran insanlar..."Mutla- ka adli müşavirle görüşmemiz la- zım" diye kapıdaki askere çıkışıyor- lar. Burılar açlık grevindeki tutuklu- lann aileleri. Yaşü bir anne yalvan- yor: "Evladım mutlaka görüşmemiz lazım. Çocuklanmız ölecek..." As- ker 'Anne yapabileceğim bir şey yok, adam görüşmüyor işte" diyor... Orta yaşlı bir kadın çevresini sa- ranlara anlaüyor: "Oğlum önce 'giymem' dedi. 'Tamam' dedim. Duruşmalara atlet- don geldi. Aüldılar. Bir daha duruş- maya çıkamayacak. Sonra 'açlık grevindeyim' dedi. Şimdi de .ölüm orucunda, ne yapacağız biz...Ölecek bu çocuklar...Kimse bizi dinlemi- yor." Evet, aileleri kimse dinlemiyordu. Onlar Meclis'e gidiyordu, Taksim Anıü'na çelenk koyuyordu. Basın toplantılan düzenliyorlardj, tutuk- lanıyorlardı ama kimse dinlemiyor- du onlan. Selimiye koridorlannda ise koyu mavi elbiseli sanıklann yanı sıra at- let. donla ve şortlu insanlar dolaşma- ya başlamıştı. Savcılar, hâkimler, kâtip kızlar, askerler kısacası herkes şaşkındı. Hâkimler tutuklulan "kı- yafetleri nedeniyle' duruşmadan atı- yordu... Karh bir günde yan çıplak gelen tutuklulan gören kâtip kızlardan biri "Ben burada donuyorum, onlar na- sıl dolaşıylor. Hiç üşümezler mı" diye sordu. Bir avukat soruyu yanıtladı: "Donuyorlar. Onlan cezaevinde 'dunışmaya götüreceğiz' diye erken- den avluya çıkanyorlar. Saatlerce soğukta bekletiyorlar. Sonra da her tarafından hava giren ringlerle bura- ya getiriyorlar. Bunlardan ölen ola- cak, görürsün." Veilk ölüm haberi Ve ilk haber geliyor: 'Bir kişi öl- dü'... Kim öldü... Hastanede olanlar- dan mı biri öldü?.. Yoksa cezaevinde bulunanlardan biri mi?.. Hiçbir şey belli değil, her şey kanşık... Kimse işin ashnı bilmiyor...Ama bilinen bir şey var: Ölümler başladı... ölüm haberi gazetecilere de ulaşı- yor. Ama kaynaklar resmi değil. Bunu yetkililerin söylemesi lazım. Gazeteciler birbirlerini anyor, habe- ri doğrulatmak için ama yeterli bilgi yok. Adli müşavirlik açıklama yap- mıyor. Sonunda gazeteciler karar alıyor: Adli müşavir aranacak ve açıklama beklenmeden haberin yazı- lacağı söylenecek... Bu, aslında bir blöf.. Eğer açıkla- ma yapılmazsa hiçbir şey yazıla- maz... Ama yapılan blöf tutuyor... Belli bir süre sonra haber doğrulanı- yor. Sıkıyönetim açıklama yapıyor... Evet, ölümler başladı. İstanbul'da 11 Nisan 1984 başladı ve 25 haziran 1984 günü tutuklularla yapılan pazarlıklar sonucu bitirildi... Ölüm orucu sırasında Devrimci Sol davasından tutuklu olan Abdul- lah Meral 63'üncü günde, Haydar Başbağ 66'ncı günde. Hasan Telci 73'üncü günde. Türkiye İhtilalci Ko- münistler Birliği davasından tutuklu Fatih Öktülmüş de 66'ncı günde ya- şamını yitirdi. Cerrahpaşa morgunun önünde birkaç kişi... Ölüm orucunda yaşamı- nı yitiren iki kişinin cenazesi kalka- cak... Çevrede yoğun güvenlik ön- lemi...5-6 avukat, ölenlerin birkaç yakını... Herkes sinirli...Kimse kim- seyle konuşmuyor... Polislerden biri gruba yaklaşıp "ne beklediklerini" soruyor. "Cenazemiz var" yanıtını alınca da "Ha şu açlıktan ölenler" di- yor. Sabah 09.00'dan saatJ4.00'e kadar bekliyor insanlar. Ölenlere otopsi yapıldığı haberi geliyor... Neyin otopsisi? Bir süre sonra cenazelerin verildiği haberi geliyor. Herkes telaşlaruyor. Tabutlar çıkanhyor...Cenaze araba- sına konuluyor...Herkes sessiz... Topkapı'da ufak bir cami... Ölen- lerin cenaze namazı kılınıyor... Çev- rede ciddi boyutta güvenlik önlemi alınmış... Cami kapısının önünde duran iki kişiye Çevik Kuvvet Mü- dürü "Niye bekliyorsunuz" diye so- ruyor. İki kişi gazeteci olduklannı söyleyince de "Ha ben de sizi militan zannetmiştim" diyor... Mezarlığa girmek bile yasak... Böylece sessiz sedasız gömülüylorlar. Camiden aynlırken bir avukat "Hiç kimse yok, galiba boşuna öldüler" diyor.. Bir başka avukat "Sanmıyorum... Bunu zaman gösterecek" diyor... SCRECEK POLITIKA VE OTESI MEHMED KEMAL İlk Cumhuriyetten Beri... Dostum Hayri Çeçen'in oğlu olur; Prof. Anıl Çeçen'i ço- cukluğundan beri tanırım. Eksik olmasın, her kitap çıkardı- ğında, unutmaz, bana da gönderir. Anıl'ın kitap sayısı art- tıkça unvanı da yükseliyor; asistan, doçent derken profe- sör... Son kitabın adı "Atatürk ve Cumhuriyet." Beş yüz sayfaya yakın kalınca bir cilt. Cumhuriyet sözcüğü son günlerde çok konuşuluyor. Hatta cumhuriyeti bir, iki, üç, dört diye numaralayanlar var. Bizi sorarsanız, biz hala ilk cumhuriyetteyiz. Biriyle yetiniriz. Gençliğimizde; ilk, orta, lise günlerimizde Atatürk, pat pat motosikletlerin korumasında Çankaya'- dan çıkar, ya Gazi Orman Çifliği'ne ya da Çubuk Barajı'na giderdi. Kimi günler tek olan liseye gelir, öğrencilerin sı- navlarına girerdi. Atatürk, bir akşam sofraya siyaset bilimcileri çağırır, cumhuriyetten söz açar, Fransız Devrimi'nin önemini ar>- latır. Söz uzadıkça söyleşi de koyulaşır. Republique sföi- cüğünün Türkçesi üzerinde durur. Şöyle diyenler olur, böyle diynler olur. Bir sözlük getirterek "chose publique"e bakar. Cumhuriyeti, Atatürk'ün daha gençlik yıllarında aklına koyduğu bellidir. Türlü belgeler vardır. Bir belge de Maz- har Müfit Kansu'dan gelir. Mazhar Müfit'in 'günlük' tuttu- ğunu biliyor. Bir gece otururken, "Mazhar, şu senin defteri getir!.." der. Defter gelince, "Şuraya cumhuriyeti yaz!" Böylece şahitler, ispatlar çoğalır. Aradan yıllar geçer. Bir hükümet bunalımında çözümün cumhuriyette olduğunu söyler. Yakınlarına düşünceyi iş- ler. Uzaktakiler de gidişin cumhuriyet olduğunu sezerler. Bir gün Viyana'da yayımlanan "Meue Freie Presse" ya- zarlanndan Hans Lazar'ı kabul eder. Konuşulan konular arasında cumhuriyet başta gelir. Böylece konuşma, ya- bancı basın aracılığıyla dışarıya yayılır. Içeride de cumhu- riyeti ilk duyuran ikdam gazetesidir. Aylardan ekimdir. 28 Ekim 1923 gecesi Atatürk yakın ar- ; kadaşlarını köşke çağırır. Bunların arasında Fethi Okyar, Kazım Özalp, Ismet inönü, Ruşen Eşref, Yunus Nadi var- dır. Öteden beriden konuşulurken Atatürk, ] "Arkadaşlar yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz" der. Köşk'te bulunanlar, sonradan çağrılanlar hemen çalış- maya koyulurlar. Anayasada yapılacak değişiklikler ele alınır. Bunların yazılması, düzeltilmesi, kotarılması sabahı bulur. Cumhuriyetin ilanı için anayasaya bir madde ekle- . mek yeter gibi görünürse de, muhalefeti susturmak için , uzun bir gerekçe hazırlanır. ; 29 Ekim sabahı Halk Partisi Meclis Grubu toplantıya~ça~ğ- ! rılır. Konuşulacak konu, hükümet bunalımına birçare bul- : maktır. Herkes Atatürkten gelecek yanıtı beklemektedir. ; Bunalımı cözmeye bir formül aranıyor. Oysa lormül daha geceden Ismet Paşa'ya verilmiştir. Gürültüler patırtılar ; arasında anayasa değişikliğini içeren önerge sunulur. Bu ; bir maddedir, şöyle: j "Türkiye devletinin hükümet şekli cumhuriyettir." ! O kadar!.. j Halk Partisi Mftclis Grubu'nda kabul edilen cumhuriyet, ' Millet Meclisi'nde de kabul görür. İlk Cumhurbaşkanı ' Atatürk, ilk Başbakan da ismet inönü olur. Ismet Paşa he- ' men kabine iistesini hazırlar, Atatürk e sunar. Liste Meclis ' tarafından kabul edilir. ; Günlerdir süren hükümet bunalımı, anayasanın bir! maddesinin değişimi ile biter. ; Bizim bildiğimiz cumhuriyet budur. Böyle kurulan bir j cumhuriyetten sonra başka cumhuriyetlere gerek var mı? Cumhuriyet, o günden bugüne sürüp gidiyor. Bugünkü ; cumhuriyetin özelliği demokratik oluşudur. Bir eksiği, de- ; mokrasinin gerektiği kadar işlemeyişidir. Demokrasi işle- sin yeter!.. BULMACA SOLDANSAĞA: 1/ "Gülmek, uyu- mak" örneklerinde olduğu gibi, nesnesiz kullamlan eylemlere verilen ad. 2/ Acele, tez... Temeli taklide dayanan sözsüz oyun. 3/ Altın... Gi- yim süslemede, şap- ka, çanta, sepet ör- mede kullanılan par- lak renkli ve daya- nıklı şerit. 4/ Erme- nistan'ın başkenti... Tarla sının. 5/ Kuzu sesi... Havada beşte dört oranında bulunan element. 6/ Antiller'de bir ada-devlet. 7/ Kızlar, kadmlar... Gelir. 8/ Bir şeyi benzer- lerinden ayırt etmeye yarayan dunım ya da öğe. 9/ tşçi... Doğu Anadolu- da bir ırmak. YUKARIDAN AŞAGlYA: 1/ Esrarengiz. 2/ Dört yasına kadar olan disi manda... Şöhret. 3/ Asker... Amac. 4/ Ilkel benlik... Zengin. 5/ Ciltçilikte, kitap yapraklannı düzgün tutmaya yarayan ince örill- müş şerit... Bir nota. 6/ Yaratıcısının adı bilinmeyen yapıt. 7/ Uluslararası Para Fonu'nun simgesi... Ipek gibi düz ve parlak bir kumaşm üzerinde bulunan tel tel iplik. 8/ Işık... Büyük Rus kentlerinin yakımndaki tatil evlerine verilen ad. 9/ Alamana- dan küçük, üç çifte balıkçı kayığı. AMASYA KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN ESASNÜ: 1991'192 KARAR NO: 1991'278 HÂKİM H.Necaü Akso> 23657 KÂTİP: Semra Aksakal 147 OAVACI: Orman Işletme Müdürlüğü ı Amasya VEKİLİ: Av. Fırdevs Göztaş - Amasya DAVALI: Nıgar Coşkun. Abdullah kıa, Ormanözü K.'den adresi- meçhul. DAVA:Kadastro tesbitinın iptalı DAVATARİHİ6 12 1990 KARAR TARİHİ: 19.11.1991 PARSEL H&. Onnanözü Köyû -1913 parsel. Davacı tarafından davalı aleyhinde mahkememize açılan davanın ya- pılan açık yargılaması Sonunda: Mahkememizden veriien 19.11.1991 gün 1991 192E-278 K.sayılı ka- ran ile davacı Orman Idaresi'nin vekilinin açmış olduğu davanın kabulü- ne, Amasya Merkez Ormanözü Köyü, Uzungeriş mevkiinde, tarla niteli- ğinde. 3950 m 2 alamnda. 1913 sayıü parselin komisyon karanmn iptaline, orman olarak Hazıne adına tapuya kayıt ve tescıline, Nigar Coşjcun'un zilyetliği ile ilgili ibarenin beyanlar hanesinden silinmesine, bakiye 2.200 lira harcın davalıdan alınarak Hazıne'ye gelir kavdına. 7.000 lira ücreti vekalet ile davacı tarafından yapılan toplam 562.600 lira yargılama gideri- nin davalıdan alınarak davacıya verilmesme karar venlmış olup i$bu ka- rar davahnın adresi saptanamadığından tebliğ edılememış olduğundan işbu ilanın yayım tanhınden itibaren 15 gün sonra adı geçen 'davalı Nigar Coskun'a tebüğ edilmiş sayılacağı ilanen tebüğ olunur. Basın: 50041 MESUDİYE SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Dosya No: 1990/9 Davacı Hazine'yi temsilen Mesudiye Malmüdürlügü tarafından da- valı)ar Mebnıre Aydoğan ve arkadâşları aleyhine açılan tapu iptaJi ve tescil davasının yapılan açık duruşmasının sonunda: Adresleri tespit edilemeyen ve kendilerine duruşma gününün gaze- te ilanı ile yapılmasına karar veriien davalılar ölü Bekir Aydoğan mi- rasçılan AJi Çetin, Mebnıre, Nursel, Nurten, Zafer ve Melek Aydo- ğan'a bu kez karar tebliğinin ilanen yapılmasına karar verilip, Mesu- diye ilçesi Güneyce köyü, Güvendik Çimeni mevkii, 5.3.1981 tarih, pafta 1, parsel 30'da Bekir Aydoğan adına kayıtb 500 m' miktannda- ki arsa tapusunun iptali ile belirtilen arsarun Hazine adına tescüine karar verildiği ve kararın tebliğ yerine geçerli olmak Uzere Tebligat Kanunu'nun 28, 29, 30 ve 31. maddeleri gereğince ilanen tebliğ olu- nur. 7.1.1992 Basın; 50015
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear