22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25AĞUSTOS1992SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 11 Dün toprağa verdiğinıizcumhuriyet döneminin heykelüraşlanndan Zühtü Müridoğlu bir şöyleşide şöyledemişti: Herkesbir şeydenölecek,bensezevkiıııdeııöleceğîııı •Nice yapıtlar üretti, nice öğrenci- leryetiştirdi. •Yaşamının pek çok gerçeklerini al- çakgÖniUlü, çelebi kişiKğinden ödün vermeden sürdürdü ve noktaladı. FERİHA BÜYÜKÜNAL Cumhuriyet sonrası Türk sa- natına yapıtlan ve eğitmenlikle- ri ile emek vermiş, değerli hoca- lann aramızdan aynhşının yeni bir hûznü Zühtü Müridoğlu. Nice yapıtlar üretti, nice öğren- cüer yetiştirdi. Yaşamının pek çok gerçeklerini alçakgönüllü çelebi kişiliğinden ödün verme- den sürdürdü ve noktaladı. Zühtü hocarun serüveni yaşı 17'sine gelene dek Istanbul'da çeşitli deneyimlerle geçer. Okul- lara girer, bırakır. Birgün evle- rinin tavan arasında bulduğu resim kutusu çıkış noktası olur ve bu kutu onu Sanayi-i Ne- fise'de resim öğrenciliğine geti- rir. Resimde aradığını bulama- yınca da heykel bölümüne ge- çer. Hocası İhsan Özsoy'dur. Tutkuyla sanldığı heykel sana- tını akademi sonrası Paris'te sürdürür. 1928'lerde, Paris sa- natın merkezidir. Sergilerin boUuğu, müzeler onu şaşırtır ve heyecanlandınr. Bu kez de ho- cası Marcel Georom. 7 yıl sanat eğitimi aldığı halde sanatın öğretilmesine karşıdır Müridoğlu. Hocalann bilgi ve görüşlerini değil, sanatın teknik 1980lerde televizyonda izlediği buz dansçüanndan etkilenir Zühtü Hoca. Seyrettiği fıgürleri tüm devinimleri ile ufak heykellere dönûştürür. Emeklilik döneminde keyifle ürettiği işlerdir bunlar. tarafının öğretilmesinden yana- dır. 1932'den bugüne geliştirdi- ği sanatında rastlanülann öne- mi büyüktür. 1950 yılına kadar süren fıgüratif yapıtlannın ne- deni akademide başlayan mo- del çalışmalandır. Sonra bir de- ğişim olur, Kalamış'ta otur- dıîklan evin önünde budanan ağaç dallanndan etkilenir ve yavaş yavaş figürsüz sanata yö- nelerek 1960'lara dek uzanan soyut dönem içine girer. 1980'lerde ise Zühtü hocanın televizyonlarda izlediği buz danscılanndan etkilendiğine ta- mk oluruz. Seyrettiğimiz figür- ler tüm devinimleri ile ufak hey- kellere dönüşür. Emeklilik dö- neminde keyifle ürettiği işlerdir bunlar. Sanat tarihimizde "D" Gnı- bu olarak bilinen, sanatın yay- gınlaşmasını amaçlayan aydın sanatçılar arasında Müdiroğlu tek heykel sanatçısı olarak var- dır. Kaybettiğimiz değerler ıçin yazı yazmak, hele Zühtü hoca gibi tanıyıp sevdiğimiz bir İs- tanbul efendisi için yazı yaz- mak güçtür. O nedenle kendisi ile yaptığım röportajın bandını dinleyip bazı bölümleri kendi cümleleri ile aktarmayı, yakın gelecekte onun için neler yap- mamız gerektiğini vurgulamak için uygun buldum. -Her sanatçı hoca otabilir mi hocam? Sanatçı ayn, hocalık ayndır. Herkes sanat hocalığı yapa- maz, çünkü ben yapamazdım. Beni severierdi başka. Hadi (Bara) ile ben, gençlerle hep ar- kadaş olduğumuz için severler- di. 1940 yümda akademiye modlaj hocası olarak girdim. 1950'de atölye hocası oldum ve 5 yıl yaptım. Daha sonra tahta atölyesi hocalığı yaptım. Tam bir heykel hocası değıldım. -Yapıtlannızı sizden sonraki kuşaklara ne biçımde kalmasını islersiniz? Sergimden sonra heykelleri- mi evimde koyacak yerim ol- madığı için 70-80 eserimi İstan- bul Resim ve Heykel Müzesi'ne "İsterseniz alın, ısterseniz atın" diye teklif etmiştim. Onlar aldı- lar. Şimdi yavaş yavaş 3-5 hey- kelim de evlere girmeye başladı. Ona seviniyorum çoİc. Çok se- viniyorum. Amaam hep oydu. Insan ömründe müzeye 3-5 de- fa gider ama evinde olunca hiç olmazsa belirli bir süre onunla karşı karşıya olacaktır. -Çağdaş bir müzenin gerekli- liği konusunda görüşleriniz ne- lerdir? Yeni bir müze çok gerekli. Bizim nesil ve bizden emekli neslin büyük bir sanat yaptığımıza inanmıyorum. Ama bunlann bizden sonraki kuşaklara kalması lazım ki ken- dilerinden evvel "bu kadar yapmışlar, biz onlan aşahm" desinler. -Kolay mutlu olabiliyor mu- sunuz? Bir deyimim vardır benim. Herkes bir şeyden ölecek, bense zevkimden öleceğim. Artık Göztepe'deki mütevaa apartman dairesinin 355 17 39 numaralı telefonuna cevap ver- meyecek sevgili Zühtü Müri- doğlu. Yıllar evvel yitirdiğim; eşi, değerli biricik hocam Seni- ha Hanım gibi... OZGEÇMÎŞİ 19O6'da Istanbul'da doğ- du. 1924'te girdiği Sanayi-i Nefise Mektebi'nde önce re- sim sonra heykel öğrenimi gördü. 1928'de Avrupa bur- sunu kazanarak gittiği Paris'- te Colarossi Akademisi'nde Marcel Gimond'un atölyesi'- nde 1932'ye dek çalıştı. 1932'de döndüğünde Alay Köşkü'nde açtığı ilk kişisel sergisi Türkiye'de açılan ilk heykel sergisi oldu. 1932-36'da Samsun Li- sesi'nde resim öğretmenliği yaptı. 1936'da tstanbul Ar- keoloji müzesi heykelciliği, 1939-47 arasında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü resim öğretmenliği, 1940'ta DGSA heykel bölümü öğretmenliği yaptı, 1955'te ağaç oyma atölyesinin başına getirildi. 1%9'da DGSA'da profesör oldu, 1971'de emekli olduk- tan sonra da kurumda 74'e kadar görevini sürdürdü. D Grubu'nun kuruculan arasındaki tek heykelci olan Müridoğlu'nun heykelden başka çizim, seramik ve anıt çalışmalan da bulunuyor. Sanatçının büyük kom- pozısyonlan arasında, Beşik- taş'taki Barbaros heyke- 1K1942 Hadi Bara ile), Zön- guldak'taki Atatürk anıtı ile Inönü heykeli (1946 Hadi Bara ile), Anıtkabir'deki bü- yük merdivenin batısındaki kabartma(1953), Büyükada ile Muş'taki Atatürk heykel- leri(l%5)sayüabilir. "Uzaya bıüaşmış kaz"Cemal Süreya'nm, Zühtü Müridoglu'nun 1989'da Cu- malı Şnat Galerisinde acılan sergisi için kaleme aldığı yazı: Evet daası buldu. Giacometti ile arasında şöyle bir aynm var: Giaco- metti yerçekimi tutkunu bir sanatçı; Zühtü Müridoğlu'- nda ise bütünüyle bir gökçeki- mi söz konusu. Avucunu üs- tüne koyduğu anda malzeme çılgınca bir hareket, bir uçma sürecine girer. O hareket, yerden kopma girişimini kendisi de şu sözle- riyle açıklamıştır "Kafamla ellerim aynı biçimde çalışmı- yor; kafam ellerimin çalı- şmasına yetişmiyor." Taş dışında her çeşit melze- me. Elbet öncelikle bakır. Bakınn müzıkal suskunluğu. Maillol sevgisi. Onun etkisin- de kalmış. Zühtü Müridoğlu da Maillol gibi klasik heykel anlayışından sıyrdma, malze- me bütününü özgürlüğe taşı- ma eğiliminde oldu hep. Maillol'un toplu, etÛ buüu, tam dünyalı bedenlerine karşı. O, evrensel bedeni, işaret- bedeni aramaya başladı. Uzay dedim demin, ama Müridoglu'nun bir amacı da heykeli evlere sokmak. Her şeyi inceltti. Bir yandan da uzaüyor. "Bale" heykelini dü- şünüyorum. Sanlmış kadınla erkeğin arasında bırakılmış hem evcil, hem erotik, hem uzaysal, hem düşünsel aralığı... Anıtlar da yaptı Zühtü Müridoğlu. Ama şimdi anıt yerine mık- natıs karşısındayız. Anıtı aşan mıknaüs. Yine müzik. Mavilik müzi- ğin yerini tutacaksa, işte o. Para? Fena geçmemiş sanat hayaü bu yönden. Daha doğrusu, ilk sergisini 1932'de Alay Köşkü'nde açtıktan son- ra idare edip gitmiş. Ama söz- gelimi Beşiktaş'taki "Barba- ros" heykeli işinden Hadi Ba- ra'yla birlikte, 1942'de 7-8 bin lira zarara da uğramışlar (bu- güne, yani' 1989'a endekse edersek, ne kadar acaba? -ya bugüne, yani 1992'ye-..). Kuğu nedir? "Uzaya bulaş- mış kaz". Zühtü Müridoglu'- nun heykellerinden sonra her kazın kuğu olma hakkı doğ- du. 'İp-ince, up-uzun, ap-akıl, dup-duygu', seksenaltı yaşındakibir delikanlının yaşama sevinci: Yaşamnndapek vakııımadııiL, saııslı adaıııdııııKüttür Servisi-Zühtü Müri- doglu'nun beş büyük dosyayı dolduran anılan Yapı Kredi'- nin "Ustalar Dizisi"nde "Züh- tü Müridoğlu Kitabf'adıyla bu yıl mart ayında yayımlanmıştı. Sunuş yaasında Turhan Ilgaz'- ın beÛrttiği gibi, bu kitabın so- nunda yaymlanmasına çok se- vinmişti: "... Rakısını yudumlayışın- daki keyiften dökülen güngör- müş-gençliğinin; her beş daki- kada bir yaktığı sigarasından- (üpkı bir ayine hazırlanır gibi: önce, uzun uzun, ince parmak- lar arasında çevrilip duruyor, arada bir dudaklann arasına götürülüyor. neden sonra yakı- hyor ve bir, bilemediniz ikı ne- fes çekilip hemen söndürülü- yor)vazgeçmeyişindeki umur- samaz-gençliğinin; konuşurken konuşurken, bırden lafı kesip, el çırparak, "Hay Allah, kita- bım çıkıyor!"diye bircocuk gibi ÖDÜLLERİ 11. Devlet Resim Heykel Sergisi'nde (1940) birincilik. 17. Devlet Resim Heykel Sergisi'nde (1956) ikincilik. îngjltere'de "Bilinmeyen Siyasi Hükümlü" adlı yan- şmada dördüncü grup ödülü (1953) 5. Tahran Bienalı'nde îran Sanat ve Kültür Bakanlığı heykel ödülü(1966) Sedat Simavi Vakfı plastik sanatlar ödülü (1979) Atatürk Sanat Armağanı (1981) sevinen, hiç-büyümemiş-gençli- ğinin yaşama sevincine, geç de olsa tanık olmanın, ortak olma- nın mutluluğunu tattım." Birçok kişinin "anılannı yaz" demesine karşm, bir gün eşi Se- niha hanımla birlikte rastladık- lan Cevat Dursunoğlu'nun da aynı konuda ısrar etmesi ve eşi- nin de üstelemesi üzerine anıla- nnı çizmek geliyor aklına. Eşi Seniha hanımın rahatsızlığı sırasında başladığı çalışma bir buçuk yıl sürüyor. Yoruluyor ama çok eğleniyor. 1978'de bir yayınevi basmak istiyor bu ça- hşmayı. Ancak dört yıl sonra kayboluyor çizimler. "Saghk olsun" diyerek yeniden çizmeye koyuluyor. Sonunda bu yıl yayımlanabi- len kitabmda yer alan yazısında şöyle diyordu Zühtü Müridoğ- lu: "Amaç, gecmişteki algılama- lanmı çizmek; ama bunlann bir bölümü belleğimde daha belir- gin, ötekiler daha belirsiz, bu- ğulu...Geçmişte beni etkileyen, belleğimde iz bırakmış olaylan, kişilen ve görüntüleri çizme ça- basına yöneldim, gerçekleri de- ğil. Küçük bir ev çocuk algı- layışımla kocaman görüntüsü bırakrruşsa bende, onu çizmeye yöneliyorum burada. Doğru yol da bu olsa gerek. Anılanmı yazıp onlanresimlemeksöz ko- nusu değil. Çizımlen açıklamak için ekliyorum bu yazüan." Zühtü Müridoğlu, arulannı desenler, suluboya çalışmalan ve altlanndaki açıklamalarla canlandımııştı. Kitabında bize özyaşam öy- küsünden kesitleri, "belleğinde ız bırakan kişi ve görüntüleri" anektodlarla süsleyip, kimi za- man özeleştiri yaparak,kimi za- man da bazı olaylarda yaşam görüşünü belirterek sunuyor. "Zühtü Müridoğlu Kitabı"- nda yer alan ünlü heykelüraşın bazı desen açıklamalanndan alınülarla kendi duygu ve dü- şûncelerini aktanyoruz: En büyük şansım "Çok küçük yaşımda da aile- min başınm derdiydim. Huy- suz, vızıl vızıl dolaşan uyumsuz, berbat bir velettim. 12 yaşım- dan sonra hepten dert oldum.... Sıfır numara serseri olmama az kalmıştı, iki rastlantı beni kur- tardı. İlki üzerimdeki etkisi bakımından çok önemlidir. Muhsin(Ertuğrul) ve arkadaş- lannın Ferah Tiyatrosu'ndaki gösterilerine gitmiştim. O güne dek gittiğim tiyatrolara hiçben- zemiyordu. Kantolar, düetto-' lar yok, kocaman lakırdılar edi- len bir oyun; fıstık yenmeden, ses çıkanlmadan izleniyor. Sev- dim bu oyunu, boyanmadığım bir boya kalmıştı, aktörlük; onu da denemelıydim. Karar verdim ve ertesi sabah Muhsin Bey'in huzuruna çıktım, aktör olmak istediğimi söyledim. Hiç bir şey sormadan 'yann gel baş- la'dedi. Dört beş ay sürttüm Ferah'ta. Aktör olamadım ama, hiç bir yerde öğrenemeye- ceğim bazı şeyler öğrendim ki, beni serseriükten kurtardı. Çalışmayı, kendini işine verme- yi, işini sevmeyi, çıkann değil, işin önemli oldugunu öğren- dim...Yaşamımda en büyük şansım bu okula gidebilmem olmuştur. İkinci rastlanü: Evi- mızın tavan arasında buldu- ğum bir kutu. Olacak şey değil, Kasımpaşa'da Cezayirlİ Gazi Osman Paşa Camisi başimamı Hafız Mehmet Efendi'nin evi- nin tavan arasında görkemli bir yağlıboya resim kutusu!...Kutu hoşuma gjtti ama, nasıl kullanı- Bodrum'da motor değnekçisi Ali Çavuş bakıyor. fih'nta gibi iki kıza. Beni görünce 'erken gelmişiz dünyaya' dedi. Zavallı Ali Çavuş, sen motor değnekçisi oldukça dünyava geç gelsen ne jazardı? hr bu boyalar bilmem ki. Mit- hat'la(Özar) tanıştırdılar beni. Boya kullanmasını, fırça tut- masını öğretti biraz. Bir süre sonra da Mithat tutturdu'bizim okula gireceksin'diye. Okul de- diği, Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi idi. Mithat diretti okul için, boyun eğdik girdik okula. Aynı dönemde Ferah stajını da görmemiş olsaydım, bümem bu okulda tutunabilir miydim?" Heykeki olacağun "Hikmet Hoca'yla(Onat) aramız iyi değil. ..Eskilerle arka- daş olmaya başlamışüm. Özel- likle Turgut Zaim ve Eşref Üren'le. Üzüntümü gören Tur- gut 'modlaj atölyesinde çamur- la uğraş, çizimine yaran olur'- dedi. Ertesi gün adına modlaj denen ve camurla uğraşılan odaya daldım, önüme bir baş koyup çamur yığmaya başla- dım...Atölyeye çok temiz giyin- miş, akça saçh bir_ zat girdi. İhsan Hoca'ymış.(Özsoy) Gü- leryüzlüydü. Benim çamur yığı- nına baktı, 'taş yontulur, tahta da öyle, ama çamuru yontmaya gerek yok, küçük parçalan ek- leyerek yaparsan daha kolay olur"dedi. Hoca gittikten sonra önerdiği gibi çalışmaya koyul- dum... Artık g^leriye az uğru- yor, modlaj atölyesinde camur- la uğraşıyordum. Atölyede benden başka kimse yoktu o dönemde. Bir gün hoca 'de gay- n ressam mı olacaksın helkeltı- raş mı? diye sordu. 'Heykelci olacağım'yanıtını verdim. Yıl- larca hangi baltaya sap olacağı- nı bilmeden dolaşan Zühtü Efendi, sonunda bıkmadan uğ- raşacağı br iş bulmuştu." tki pınl pınl göz "Okul bir Bursa gezisi düzen- lemişti....Eski yapılar gezisi sü- rerken bir haber geldi. Gazi Hazretleri Bursa'daymışlar, Çekirge'deki köşkte Sanayi-i Nefise Mektebi Aliyesi öğrenci- lerini kabul edeceklermiş... Kapıyı açıp içeri girmemle do- nakalmam bir oldu. ?ki pınl pı- nl göz, başka bir şey göreme- dim önce. Gazi Mustafa Kemal Paşa bu sıska veledin şaşırması- n/anladı sanınm. Elini uzattığı- nı farkettim. Koştum elini sık- tım ama bırakmadım. Teşek- kür ettim. Elimi bırak, anlamı- na geliyordu bu. Anladım da. nasıl çıkılır bir cumhurbaşkanı- nın yanından, bilmiyordum ki. İkinci, belki de üçüncü kez te- şekkür etti. Elini bıraktım Ga- zi'nin. Kapı açılıp geç kalanlar- dan bir bölüm daha içeri girince odandan dışan fırladım. Arke- oloji müzesindeki Atatürk büs- tünde o yüzü yapmaya çok çalıştımsa da olmadı." "1927-1928 yılının bitirme yanşını, en sonunda ben de ka- zandım. Paris'te bir süre sergile- ri dolaştım. Yapıtlan hoşuma giden Gimond adlı bir heykelci- nin özel Colarossi Akademisi'- nde hocalık ettiğini öğrendim. Oraya yazıhp çalışmaya başla- dım..." "Halil( Dikmen), Bedia ve Hadi(Bara) ve de ben, büyük sergilerden birinde, Brancusi'- nin Kuşu'nu(L'oiseau dans 1'- espace)görmeye gittik. Söylen- tilere göre, Brancusi yirmi yıl J çalışmış bu yapıta. Üç kanş bo-C yunda, güzel parlaülmış bir ' tahta parçası. Enayileştik kal- dık karşısında; biraz da alay et- tik ya...Sonra anladık Bran- cusi'nin bûyüklûğûnû." İlk kişisel sergim "1932 yılı nisan ayı sonu Samsun Lisesi'ne resim öğret- meni atandım.-.Tatilde İstan- bul'a döndüm. Samsun'a git- meden önceki ve tatil boyunca- ki heykel çalışmalanm kişisel bir sergj açacak sayıya ulaştı. O yılın Eylül ayında, Gülhane Parkı'nın girişindeki Alay Köş- kü 'nde ilk kişisel sergjmi, tümü arkadaş ve hocalanm olan do- kuz kişiyle açtık. İlginç olan, ikinci heykelimi satışım gene bir sanatçı arkadaşa, rahmetli Ce- mal Nadir'e oldu. O da hediye kabul etmedi." "...Yeni gelen fızik hocası Se- niha'yla arkadaşiığımız, portre- sini yapmakla başladı. Sonra duygusal bir yola yönelince, bu arkadaşlık ikimizi de kapana kıstırdı. Ama hiç fena olmadı da. Kırk yıl beraber yaşamak olanağı sağladı, ikimize. Yaşa- saydı, 1985 ellinci yılımız ola- cakü." "Seniha Ue Sultanahmet Ca- misi arkasında bir apartmanın alt katında, kocaman üç odası olan bir daireyi kiralamıştık. Bizim eşyamız pek azdı, ev san- ki boş gibiydi. İşte Boğaziçi ve Marmara'yı gören odada bü- • tün eşya iki iskemle, iki koltuk ' ve bir masadan ohışuyordu." • Ataç'ın yumnığu : "Müzelerden aynldım, bir süre ' Ankara'da hocalık yapüm. Sa- • bahattin de Ankara'daydı. Evi eğitimcilerin uğrak yeri olmuş- > tu. Ataç'ın olduğu akşamlar' briç oynarlar, dördüncü bula- madıklannda bana başvurmak zorunda kalırlardı. Briçi seve- : rim ama, her oyun gibi onu da ' yanlış oynanm. Ataç da buna kızdığı için, ondan yanbşlanmı' hoşgörüyle karşılaması için ön- ceden söz alırdım. Ama öyle ' yanlışlar yapardım ki, zavallı ' Ataç en sonunda 'Bu denli yan- 'Çağaimzasını atan' Müridoğlutoprağaverildi Kühür Senisi - Prof. Zühtü Müridog- lu'nun ölümü üzerine Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Rektörlüğü'nce dün saat 10.30'da bir tören düzenlendi. Törene Süleyman Saim Tekcan, Dev- rim Erbil, Hüseyin Gezer, Kerim Siliv- rili, Hüsamettin Koçan, Neşet Günal, Ekrem Kahraman, Özdemir Altan, Aydın Cumalı, Mengü Ertel, Adnan Çoker, Alaattin Aksoy, Gülçin Ülge- zen, Cevat Çapan, Handan Börüteçene, Semra Germaner, Ali Teoman Germa- ner, Oktay Anılanmert, Beril Anılan- mert, Bülent Özer, Hamit Kınaytürk, Leyla Belli, Sadi Diren, Avni Arbaş, Ünal Cimit, Metin Deniz ve çok sayıda sanatçı ve bilim adamı kauldı. Rektör Prof. Gündüz Gökçen adına, Genel Sekreter Sabit Ayasbeyoğlu, Müridoğlu'nu kaybetmekten duyulan üzüntüyü dile getiren telgrafı oİcudu. Rektör Yardımcısı Prof. Sami Şekeroğ- lu, a, "Böyle zamanlarda, hocalanmıza karşı ne yapıyoruz diye düşünürüm" dedi. Prof. Hüseyin Gezer ve Prof. Ke- rim Silivrili de Zühtü Müridoglu'nun , çağma katkısı ve sanatçılığının ve kişili- ğinin ayncalıklı yanlannı dile getiren bi- rer konuşma yaptılar. Kültür Bakanlığı'nı temsilen Ba- kanlık Danışmanı Hasan Bülent Kah- raman da konuşmasında "Zühtü Müri- doğlu, soyadının getirdiği gerçeğe 86 yıl bağlı kaldı ve soyadına uygun olarak sanaunda derviş oldu. Sanatın özü ya- ratjcılıktır. Yaratıcılık bir ayncalıktır. Sanatçılar, evrenin gerçeğini sorgula- yan kişilerdir. Sanatçılann tek olmayı istemeleri doğaldır. Sanatçılar aynca toplumsal bir duyarlılık ve sorumluluk taşırlar. Türk toplumu ne yazık ki belle- ği olmayan bir toplum. Bu nedenle ya- şayan değerlerine hep geç sahip çıkmıştır. Şimdi bize düşen ona daha fazla sa- hip çıkmakür. O gerçekten sonsuza ka- dar yaşayacak" dedi. Zühtü Müridoglu'nun cenazesi, Erenköy Gaüppaşa Camisi'ndeki öğle namazından sonra Karacaahmet Me- zarlığı'nda defnedildi. lış yapıhnaz Zühtü', diye masa-; ya yumruk atardı." "Ankara'dan İstanbul'a, Akademi'ye hoca atandım, bu son durağım oldu....îkinci Ci- han Savaşı başlamıştı; korkulu • günler yaşamaktaydık...Savaş bütün dünyayı sarmış durum- da. Bu sıra ikinci kez askere al- - dılar beni ve Çorlu'ya gönder-, diler..." Şansü adamdım "Geldik 1986'ya. Yaş seksen. Bu seksen yıllık yaşamımda ya- kmacak bir durum pek olmadı sanınm. Şanslı bir adamdım. • Çizimlerin başında da anlattım ya, huysuz, vırvırcı bir veledin onsekiz yaşına dek her aklına geleni yapmasını hoş karşılaya- cak kaç ana-baba vardır? Bir gün 'ben heykelci oldum'diye gelince, Hafız Mehmet Efendi hiç karşı çıkmayacak, olacak şey mi bu? 34 yaşında Aka- demi'ye hoca olacaksın, hemen hemen her konuda anlaşüğın bir eş bulacaksın ve 62 yıl çalîj- ma olanağın olacak, daha ne is- teyebilirim bu dünyada?"
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear