23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
28 NİSAN 1992 SAU CUMHURİYET SAYFA KULTUR 11 Mâzım Hikmet müzesi • Kültür Servisi- Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı. Naam Hikmet kitaplığıve müzesi oluşturmak için çalışmalara başladı. Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı Samiye Yaltınm. Nazım Hikmet'in adına bir merkez kurma çalışmalannı başlatüklanm, uzman kişilerin yeraldığı kurul çalışmalan ıle Nazım Hikmet kitaplığı ve Nazım Hikmet Müzesi oluşturacaklannı açıkladı. Çalışmalann gerçekleştirilebilmesi için Nazım Hikmet'le ilgili yaa, yayın, fotoğraf, afış, resim, müzik, heykel, anıt ve benzeri nitelikteki yapıtlara gereksinimleri olduğunu söyleyen Samiye Yaltınm, bu konuda ilgililerden yardım istedi. Bu arada emekli öğretmen ve Kurtuluş Gazisi Ferit Oğuz Bayır, Foça'daki villasını Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfi'na bagışladı. Tapu işlemlerinin bitiminde Foça Belediyesi'nde düzenlenen törende Ferit Oğuz Bayır. "Bu ev amacına uygun olarak önemli birişlevi yerine getirecek. Yazlığın. vakfın ilk gayrimenkulü olması bize ve Foçalılara gurur verecek" dedi. Samiye Yaltınm ise "'Ağabeyimin anısına bağışlanan bu evi Foçahlara emanet ediyorum" dedi. Modern bale topluluğu • ANKARA (AA) - Devlet Opera ve Balesi'nde ilk kez modern bale gösterileri ,sunacak özel bir topluluk kuruldu. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürii Rengım Gökmen, gençleri baleye çekmek. modern ve çağdaş eserleri sahneye getirmek amacıyla Devlet Modern Bale Topluluğu'nun kurulduğunu söyledi. Genel Müdür Rengim Gökmen, modern dansın dünyadaki gelişimine paralel olarak Türkiye'de de büyük bir ilgi gördüğünü. seyirciye yenilikler sunmak amaayla Ankara'da 20 kişilik bir devlet modern dans ve bale topluluğu kurulduğunu açıkladı. Yozgat'tafilm şenliği • YOZGAT (Cumhuriyet)- Yozgat Belediyesi'nce 2.si organize dilen "Yozgat Film Şenliği" sönük başladı. Seyirci sayısımn az olması nedeniyle gösterime sokulan "Sonsuza Yürümek" fılminin galası iptal edildi. 11 filmin yer aldığı Yozgat 2. Film Şenliği'nin organize edildiği 350 kişilik kültürel etkinlikler salonuna 150 civannda izleyici katıldı. " Yalruz Değilsiniz" adlı filmin devamı olarak çekimi yapılan "Sonsuza Yürümek" adlı filmin gösterildiği şenliğin ilk gününde bu filmin daha önce galasınm yapılacağı duyuruldu. Ancak seyirci sayısımn az olması nedeniyle gala yapılamadı. Yozgat'afilmingalası için geldikleri bildirilen yönetmen Mesut Uçakan ile Ğamze Tunar, şenliğin yapıldığı salona hiç uğramadı. Resimlerini Ramko Sanat Merkezınde sergileyen Ferruh Başağa: Çağımız, soyut dinamizmine uygun• Harbiye'den Teşvikiye'ye doğru ağır ağır yürür- ken, yeni açmış dalların çiçeklerine bakarken ya- nımda daha paltosunu sırtından, atkısını boynun- dan çıkarmamış Ahmet Hamdi Tanpınar vardı., Onun, Ferruh Başağaiçin söyledikleri kulaklarım- da yankılanarak bir zaman yürüdüm. NURER UĞURLU İstanbul'un ender güzellikte bir ilkyaz akşamı, erken saatler- de, dostum Ferruh Başağa'nın son resim sergisine (Ramko Sa- nat Merkezi, 17 Nisan - 5 Mayıs 1992) içim az buruk, anı- lanm çok yüklü gittim. Çünkü onun sergisine eskiden çoğun- lukla tarihçi Lütfı Erişçi, eleştir- men Fahir Onger'le birlikte gi- der, arkadaşhğın ve dostluğun sıcak havasını yaşar, sanatsal takılmalann ve sataşmalann o kendine özgü çelebı gevezeliği- nin kahkahalanna kendımızı bırakırdık. Ama bu kere öyle olmadı. Çünkü onlar artık yoktular. Harbiye'den Teşvikiye'ye doğru ağır ağır yürürken, yeni açmış dallann kırmızılı, be- yazlı, sanlı, yeşilli çfçeklerine bakarken, yanımda daha pal- tosunu sırtından, atkısını boy- nundan çıkarmamış şair, hikâyeci, romana Ahmet Ham- di Tanpınar vardı. Onun, Fer- ruh Başağa için söyledikleri ku- laklanmda yankılanarak bir zaman yürüdüm: "Ferruh, gittikçe derinleşen bir tecritte eşyayı dağıtmaktan, görünüşleri bozmaktan hoş- lanıyor. İnsan çehresi, şehir manzarası, eşya, onda, üst üste, sanki çok derinlerde bir şey aranıyormuş gibi duımadan kabuk kınyor, gömJek değişü- riyor. Yahut da bazı peyzajlann- da yaptığı gibi birkaç çizginin kaligrafısine giriyor, bir büyü, bir eski muska hazırlanır gibi sert, bol telkinli çizgiler birbiri- ni kucaklıyor, birbirinin arasın- dan dolaşıyor!' Hocam Tanpınar'ın sözlerini keserek sordum: "Başağa'nın soyut (non-figüratif) çalış- malanna ne dersiniz?" Şair. bir ara durdu. Başın- daki kabbı yağmurdan bozul- muş şapkasmı eline aldı, yan- lannı düzeltti, sonra giydi. Ko- nuşmasını kaldığı yerden sür- dürdü: "Hakikatte onun sanatı, dış âlemden ancak bazı telkinlerka- bul eden ve gerisini çok defa reddeden bir sanattır. Diyebi- liriz ki resminin, sadece fırçası ile palet arasında saf bir konuş- ma olmasına çabşıyor. Fernıh'- un mücerret (soyut) sanatı, non-fıgüratifı sevmesine hiç de hayret etmedim." Hocama, Ferruh Başağa'nın bu sergjsindeki resimlerinin hangı çalışmalan olacağmı sor- maktan da kendimi alamadım. Şair. tekrar durdu. Teşvikiye Camisi'nin işlemeli kapısına, süslü minaresine bir süre baktık- tan sonra, "Ferruh'un ihtirası büyüktür. O, sanaünı bu sa- naün belki de inkâr ettiği hadlere götürmek, sadece bir teknik, bir renk fantezisi yapmak istiyor. Bu asil arzuyu beğenmemek kabil değildir. Ancak bu cins, hiçbir tâvizaü (ödün vermeyi) kabul etmeyen bir sanatın dai- ma az çok tenkide maruz kala- Başağa'nın resim sergisi, 5 mayısa kadar Ramko Sanat MerkezFode. (İBRAHÎM GÜNEL) cagını da unuunamak icap eder" dedi. Hoca önde, ben arkada ga- lerinin kapısından içeri girdik. Şairi görenler, tanıyanlar, se- venler. arkadaşlan. dostlan, öğrencileri hemen çevresini ku- şatular, onu çember içine aldılar. Öna şiir, hikâye, roman, resim üzerine sorular sormaya baş- ladılar. Bir zaman hocanın yanında kaldım. Sonra kala- babktan aynlarak sanatçının çalışmalannı izlemeye koyul- dum. Ferruh Başağa bu sergisinde de soyut cahşmalanna ağırlık vermiş, renklere renkler katmış, bir rengin yuzlerce, belki binler- ce çeşidine, aynntısına girmiş, yeşili yeşille, kırmızıyı kırmızıyla. maviyi maviyle, ka- rayı karayla açmış, tablolannı bir renk, bir ışık cümbüşüne dönüştümıüş, çizgilerini gide- rek yumuşatmış, renklerin ve aynntılann bütün güzelliklerini gözler önüne sermiş, kendine özgü ışık, renk ve biçim us- tabğını büyük bir özen ve ba- şanyla sergilemiştir. Diyebili- rim ki bu usta sanatçının bu son sergisinde de "Renkler vardı renkler!.." türlü türlü, çeşit çe- şit... Bir ara kalababk ıçinde dos- tum Ferruh Başağa'yla baş başa kaldık. Ona son çalışma- lanyla ilgili bazı sorular sor- maktan Kendimi alamadım: Soyuta nasıl geçtiniz? 1945'lerden sonra soyut ça- lışmalara koyuldum ve çağı- mızın, soyut dinamizmine uy- gun düştüğû kanısına vardım. Bilinçli çabşmalara Nazmi Ziya ile başladım. Bu 1935-1936 yıl- llanna rasüar. Son derece titiz, sağlam ve lirik bir inceliğe sahip olan hocam, izlenimci olarak beni renkte şiirsel bir incelik aramaya yönlendirdi. Leopold Levi ise beni renkliliğe götürdü. Böylece Levi'den renk uyumu- nun ne olduğunu öğrendim. Zeki Kocamemi'ye geünce res- min inşasını öğrendim. 1948'lerde başladığım soyut çalışmalar, Türk resminde ge- Ûşen bir tavnn ifadesi ve baş- lângıcı idi. Soyuta yönelten et- kenlerin başında, çağımızda yalnızca görünüm ve doğa ol- mayacağını, sanatta düşünce ve yaşamın büyük etkisi olduğunu anlamam yatıyordu. Çeşitli tarzlar denedimse de (non-figü- ratif, lekecilik) soyut çalışma- lanmı sürdürdüm. 1970'lerde yenilenme isteğiyle yeni bir boş- luk içinde bana özgü biçimleri aradım. Bugüne dek de bu arayışı sürdürmekteyim. Soyut resim çağdaş anlaümdır bana göre. Size göre soyutun anlanu ne- dir? Soyut sanatı anlamak için onun temelınde bulunan nesne varlık kavrayışmı, obje yo- rumunu bilmek gerekir. Bir bil- gi teori sonınu olan soyut sa- natın varlık kavrayışı, soyut sa- tıatın bilgi sorununu cagın bi- lim ve felsefe anlayışı içinde be- lirlemek ve bu tema üzerinde soyut sanatın estetik varbğını belirler. Soyut sanat deyimi ro- mantizmle ortaya çıkar. Soyut sözcüğü bebrsiz anlamına gebr. Her sanat yapıtı kendi başına bir objedir. Herhangi bir şeyi temsil etmektedir. Soyut sanat olgusu bir etikettir. Tıpkı başka üsîuplarda olduğu gibi. Bura- dan anlasıldığı üzere salt soyut sanat, kendine özgü, doğa dışı, bir salt biçimler oluşumudur. Buna karşılık soyuüayıcı sanat denince doğa biçımlerinden ha- reket ederek nesnelerin salt bi- çimlerini çağnştıran, doğasal bir içerigi olmasa da biçimsel il- gisi bulunan bir sanat an- layışıdır. Peki, nedir soyut? Soyut sanat, sanatta bir dev- rün ise bu devrim diinya hakkın- da yeni tasarımlardan oluşur. Salt biçımı temsil eden görüntü- ye ulaşma farklı yollardan ola- bilir. Doğadan (organik), doğa biçimlerinden hareket ederek bu biçimsel varbğa gidilebilece- ği gibi salt düşünceden hareket ederek (inorganik) kurgusal yoldan da biçime vanlabilir. Her iki kolda soyutluk söz ko- nusudur. Resim soyut düzeni gösteriyorsa hangı yöntemle meydana gebrse gelsin soyut bir yapıt ortaya çıkmıştır. Kübiz- mi, non-figüratif sanatı ve sup- remaüzmi de aynı kavram altı- na ahyoruz. Ferruh Başağa konuşurken bir ara gözüme Ahmet Hamdi Tanpınar iüşti. Hocayı kala- babk arasında elinde şarap bar- dağıyla dolaşır gördüm. Sonra.. sonra bir daha onu hiç, ama hiç görmedim. Bihyordum onun gecen zaman içinde sonsuzluğa doğru yol aldığını. Ölümsüz bir sonsuzluğa. Ne diyordu Tanpınar, Ba- şağa için? Onun bu yargısını bi- raz değiştirerek diyebilirim ki "Ferruh Başağa Türkresimsa- naünın (soyut alanda) başanlı çalışmalar ortaya koymuş usta bir sanatçısıdır." 'Tess 'in yönetmeni, Paris 'te 'Hoffmann 'ın Masalları' operasını sahneye koydu Istanbul Devlet Opera ve Balesi'nin 1-^ " -»^ 1 1 * • • 1 y en i müdürü Yekta Kara: Komaıı r olaııskı operaya ıyıce ısındı Un var, şeker varKültûr Servisi - 1962de Po- lonya'da "Sudaki Bıcak". 1974te ABD de "Çin Mahal- lesi" gibi modern klasiklere im- zasını atan ünlüfilmyönetmeni Roman Polanski, son olarak Paris te OfTenbach'ın "Hoff- mann'ın Masallan" adlı ope- rasını sahneye koydu. Başrolü- nü dünyanınen iyi bas-bariton- lanndan Jose Van Dam'ın üst- lendığı "HofTmann'ın Masal- ları" Bastille Operası'nda oy- nanmaya başiadı. 1965'te "Tiksüıti" adb yapı- tıyla Berlin Fikn Şenliği'nde Gümüş Ayı'ya değer görülen Polanski, aynı festivalde ertesi yıl "Çıkmaz Sokak" ile AlUn Ayı almışü. 1977'de Kabfor- niya'da 13 yaşında bir luzın ırzına geçmeîc suçundan tutuk- lanan Polanski, kefaletle ser- best bırakıldıktan sonra Fran- sa'ya gitmişti, o günden bu yana da Avrupa'da yaşıyor. "Rosemary'nin Bebeği", "Tess", "Korsanlar", "Çıl^n" gibi fıbnlere de imzasını atan Polonya kökenb yönetmen için "Hoffmann'ın Masallan" ilk opera denemesi değjl. Polanski daha önce de Spoleto Festiva- b'nde Alban Berg'in "Lulu" ve Münih'te Verdi'nin "Rigoletto" operalannı sahnelemişti. 1981'- • Ünlü film yönetmeni Roman Po- lanski'nin sahnelediği Offenbach'ın "Hoffmann'ın Masallan" adlı ope- rası, Paris'te Bastille Operası'nda oy- nanıyor. Polanski, be^zperdeye ak- tanlan operalann ilginç bir yanı ol- madığı kanısında. de Polonya'da Peter Shaffer'in "Amadeus" adb oyununu sah- neleyerek de büyük başan elde eden Polanski, Franz Kafka'nın "Değişim" adlı yapıtımn Paris'- teki sahne uyarlamasında baş- rolü üstlenerek çok iyi bir oyun- cu olduğunu da göstermişti. Polanski, Paris'te, News- week'ten Benjamin Ivry'nin so- rulannı yanıtladı. - Neden "Hofmıann'ın Ma- sallan" gibi, bestecisinin ölü- mûnden sonra ortaya çıknuş ve bitmemiş bir yapıtı seçtiniz? - Bestecisinin ölümünden sonra ortaya çıkmış bir yapıtı sahnelemek, insana daha özgür bir yaratıabk ortamı sağbyor* Bazı operalar vardır, tek bir no- tasına dokunamazsınız. "Hoff- mann"da ise kimi diyaloglan ve resitatifleri atma olanağı bul- duk, bu da yaraüa çalışma ola- naklanmızı genişletti. Daha ra- hat davrandık. "Hoffmann'ın Masallan"nın çoğu sahneleni- şinde yapıün daha da kasvetli kıbnmaya çabşıldığmı görürsü- nüz. Ama ben, ille de böyle ol- ması gerektiği kanısında deği- bm. Bazı yapıtlann üstünde küf tabakasını andıran bir gelenek birikir. Sözgelimi, "Macbetb"in çoğu sahnelenişi bir mağaranın dibi kadar karanbk ve iç ka- rartıcıdır. "HofTmann"ın daha mizahlı ve fantezib bir bicimde sahnelenemeyeceğini kimse söyleyemez. Kaldı ki Offen- bach'ın operasu üç fantastik öykü anlatan sarhoş bir şairle ilgili. Bence fantezi komik ol- malı, komik olmazsa ona inanı- yoruz demektir, o zaman da fantezi olmaktan çıkar. - Kafka'nın Paris'te sahnele- nen "Değişün"inde başrol oy- nadınız. Birçokları "Değişinı""i iç karartKi bir öykü olarak gö- rür. Oysa yazannın bu öyküyü bir gûldûrü olarak gördüğii an- laşılıyor. - Evet, baalanmn "Hoff- mamı"a bakışlanyla Kafka'ya ilişkin düşünceleri arasında bir yakmbk var. Kafka'nın kasvet- li ve hüzünlü bir yazar olduğu yolunda acayip bir yorum söz konusu, ama 6u yoruma yalnız- ca Batı'da rastlanıyor. Biz Po- lonya'da Kafka'nın öykülerini hep mizahi öyküler olarak gör- dük. Kafka'nın öykülerinde gülmek gerekir. Aynı şey "Hoff- mann" için de geçerli. - ZeflireuTnin "Oteüo"su, Ingmar Bergman'ın "Sihirli Flüt"ü gibi beyazperde\e akta- rüan operalar için ne düşünüyor- sunuz? - Filme alınan operalann il- ginç bir yanı yok. Belki Berg- man'ın fîlmi öbürlerinden daha ilginç. Ama bence opera fılme abnmaya yatkın değil. Sine- manın özü. her şeyin gözlerini- zin önünde olup bittiği duygu- sunu yaratmaktır. - Bir Polonya operasını, ör- neğin Moniuszko'nun "Halka"- sını sahnelemeyi düşünüyor mu- sunuz? - "Halka"yla ilgili nostaljik bir. duygum var, ama sahnele- meyi düşünmüyorum. 1930'- larda Polonya'da "Halka"nın berbat bir fıbni yapılmıştı. Baş- rolde Jan Kiepura oynamıştı. Kiepura harikaydı, ama film iğ- rençti. Bundan sonra en çok sahnelemek istediğim operalar, "Don Giovanni" ve "La Bohe- me". bize helva lazun AHUANTMEN SANATÇILARLA NOSTAUİK TREN GEZİSİ 2 MAYIS 1992 CUMARTESİ FÛSUN ÖNAL, ATİLU DORSAY REFİK DURBAŞ, NECATf GÛNGÖR * Piknik * Canlı Mûzik * Ormanda Yürüyüş * Çeşitli Etkinlikler FEST SEYAHAT 258 25 89 / 258 25 73 UZMAN YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK VE DENETİM A.Ş. RAPOR KARAT İÇ VE DIŞ SATIM ANONİM ŞİRKETTİ'NİN 1991 HESAP DÖNEMİNE AİT BAĞIMSIZ DENETÇİ RAPORU Karat İç ve Dış Satım A.Ş.'nin 31 Aralık 1991 tarihi itibarıyla dü- zenlenmiş bilançosunu ve bu tarihte sona eren hesap dönemıne ait gelir, fon akım, nakit akım, satışlarm maliyeti ve kâr dağıtım tab- lolannı incelemiş bulunuyoruz. incelemelerimiz, genel kabul gör- müş denetleme ilke, esas ve standartlarına uygun olarak yapılmış ve dolayısıyia hesap ve işlerr, erle ilgili olarak muhasebe kayıtları- nın korrtrolü ile gerekli gördüğümüz diğer denetleme yöntem ve tekniklerini içermiştir. Görüşümüze göre söz konusu mali tablolar, Karat iç ve Dış Sa- tım A.Ş.'nin 31.12.1991 tarihindeki gerçek mali durumunu ve bu ta- rihte sona eren hesap dönemine ait gerçek faaliyet sonucunu mev- zuata ve Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yayımlanan genel ka- bul görmüş muhasebe ilkelerine uygun olarak doğru bir biçımde yansıtmaktadır. İstanbul, 12.03.1992 Saygılarımızla, UZMAN YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK VE DENETİM A.Ş. Sorumlu Başdenetçi E. Atllla SELÇUK YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİR Siçil No: 34101112 27.04.1992 tarihinde yayımlanan Karat iç ve Dış Satım A.Ş.'ye ait özet Bilanço, Gelir Tablosu ve Denetçiler Raporu'na ilave olarak Bağımsız Denetçi Raporu'dur. 11. Uluslararası Istanbul Film Festivali'nin gerçekleştirilmesinde başta Kültür Bakanhğımız ve İstanbul Büyüksehir Belediye Başkanlığı olmak üzere maddi ve manevi desteklerini esirgemeyen tüm resmi kuruluşlara, yabancı temsilciliklere ve aşağıda adı geçen özel kuruluşlara teşekkür ederiz. DUZELTME 26 Nisan 1992 tarihii gazetemizde yayımlanan Menka Men- kul Değerler Tk. A.Ş.'ye ait bilanço ilanında L>enetçi Av. Ars- lan Ataman'ın adı dizgi hatası sonucu Av. Arslan Atamar olarak çıkmıştır. Doğrusu Av. Arslan Ataman'dır. Düzeltiriz. ULUSLARARASI İSTANBUL | ^ O 3 FESTİVALİ 1 4 - 29 Mart • AJANS ULTRA • AKBANK • ALGİDA • ANA BASIM • BARCLAY • BAŞAK SİGORTA • BİLKOM • BORUSAN • BOYUT YAYIN GRUBU • CUMHURİYET • DEDEMAN HOTELS • DETAY BASIM • DURAN OFSET • ECZACIBASI • EFDO • EGE SERAMIK • IBERIA • IBM • KALEBODUR • KODAK • KOLEKSİYON • LEE • MİMERAY BİLLBOARD • NECTAR BEAUTY SHOPS • PAK HOLDIIMG • PROCTER&GAMBLE • QUINTO CENTENARIO ESPANA • SABAH • SAS • STİL MATBAACILIK • THE MARMARA İSTANBUL • TÜRK HENKEL • TÜRKİYE İS BANKASI • UNITED COLORS OF BENETTON İSTANBUL KÜLTÜR VE SANAT VAKPI İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü'ne soprano Yekta Kara getirildi. Müzik eğitnrane İstanbul Belediye Konservatu- an piyano bölümünde Ergican Saydam'ın öğrencisi olarak başlayan, sonraki yıllarda Mü- nih Devtet Müzik Akademisi opera-şan bölümüne giren Yekta Kara. 1978 yılında aynı okulun opera rejisi bölümün- den mezun oldu. 1980 yılından bu yana İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nde solist sanatçı ve başdramaturg olarak çalışan Yekta Kara ilf "Hayırlı olsun" çiçekleri ile dolu yeni odasında opera için tasarladığı yenilikleri konuştuk... - Kurulduğundan bu yana İs- tanbul Devlet Opera ve Balesi'- nin etkinliklenru nasıl değerlen- diriyorsunuz? Aslında geç- mişe yönelik bir değerlendir- me yapmak istemiyorum ben. Önce in- sanın birşeyler yapıp, eksik bulduklannı kendi icraatıyla göstermesi laam. Yapılan yeni işler eksik- likleri gidere- cektir, bunu da zaten seyirci kendiliğinden değerlendire- cekür.Amage- Vekta Kara nelde şunu söyleyebilirim: Tür- kiye'de opera hiç yoktan var edıldi. Çünkü bizim kendi ge- leneğimızde varolan bir sanat değil opera. Operanın baüdaki geçmişi 400 yıl. Dört asır. Bu süreç içinde opera, batıda çok üst düzeyde bir konuma gelmiş. Bizde 40-50 yıllık bir gecmişi var bu sanatın. Üç buçuk asırlık bir fark var aramızda. Türk operası hem yoktan var edilmiş. hem de bu kısa süre içinde çok önemli işler kotanlmış. -Operaya sağlanan bütçenin yeterince değerlendirilemediği, operanın yeterince verimli ola- madığı tartışmalan yapıhyor. Siz bu konuda neler düşünü- yorsunuz? Elbette eksikler vardır. Ama birçok yapımlanmızla ve sa- natçı kadromuzla biz baüdaki örneklerle çok kolay yanşabilir işler kotanyoruz. Daha iyisi yapılabüir tabii ki zaten amaç da o. Her kurumda eksikler, ge- dikler vardır. - Bu tip tartışmalar neden çı- kıyor peki? İki konuda operaya çok yanlış bakılıyor. 1970'li yıllarda opera burjuva sanatı olarak yo- rumlanıyor ve gereksiz olduğu söyleniyordu.'Opera aça- cağımıza gidip bir hastane, okul açalım daha iyi' diye düşünün- ler. operaya harcanan paranın çarçur olduğunu söyleyenler... Tüm bunlar, ülkemizde opera olayının çok az bilindiğini gös- teriyor. Opera daima yanlış de- ğerlendirildi. önyargıb bir takım suçlamalar getirildi ope- raya, baleye. Opera demododir, modası geçmiştir dendi.Bu bil- gisizlikten kaynaklanan ön- yargıyla opera suçlandı. çünkü o Aynı dönemde gerek sosya- list, gerek kapitalist ülkelerde opera daima hep önde gekü. Ozellikle gençlerle doldu. Çün- kü operayı ayakta tutan, gele- ceğe taşıyan zaten genç seyirci- dir. Ben Türk operasınm umu- du olarak da gençleri görüyo- rum. - Evet. artık geleceğe, sizin yapmayı tasarladığınız yenilik- lere gelebiliriz... Siz neler yapa- caksınız? Atatürk Kültür Merkezi'ni kardeş kurumlarla paylaştığı- mız için mekan sıkıntısı çekiyo- ruz. Ama ger- çekçi olmak lazım.Sekiz aylık sezonu- muzda haftada altı temsil veri- yoruz ve full oy- nasak (ki seyirci sıkınümız yok) bu, haftada 25 bin seyirci edi- yor ve tüm se- zon boyunca 200 bin seyirciyi aşamıyoruz. İstanbul on mil- yonluk bir kent. Memleket artık; kent ol- maktan çıkmış. 200 bin seyirci yeterli midir 10 milyonluk kent için? Ben şu an yalnızca İstanbul'un değerlen- dirmesini yapıyorum. Bizim, Atatürk Kültür Merkezi duvar- lannın dışına taşmamız, kendi- mize yeni oyun alanlan oluştur- mamız gerekiyor. Varolan se- yircinin ötesine ulaşmamız lazım. Eğer o bize gelrniyorsa biz ona ulaşacağız. Tabii kaliteden ödün vermememiz gerekir.Öte yandan dışa yönelik de İstanbul Devlet Opera ve Balesi gerçek- ten çok büyük bir güç oluşturu- yor. Un var. şeker var, bizim bir an önce helvayı yapmamız lazım... - Peki ya repertuarda ne gibi yenilikler düşünüyorsunuz? Repertuarda, operanın 32 yıllık gecmişinde bizim hiç oy- namadığımız bazı besteciler var. Opera yazını gerçekten çok zengjn. Yalnız belirli eserler çerçeve- sinde dönüp dolaşmanın çok yararlı sonuçlar sağlayacağını ben sanmıyorum. Bir Richard NVagner, bir Richard Strauss bugüne dek hiç oynanmamış. Bu çok büyük bir eksiklik ve acilen giderilmesi gerek! Aynca çağdaş bestecilere de yer verme- miz gerekiyor. Tabii Türk bes- tecilerini de unütmayacağız. Türk bestecilerinin desteklen- mesi gerekiyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear