02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 27 NİSAN1992 PAZARTESİ 12 DIZI-YAZI BtZ BİZE ERDAL AI4BEK Yaşasın Insan... Pırıl pırıl genç insanları öyle sahnede görüvermek... He- yecanlı yüreklerini gözlerinden anlayıvermek, ilk saniye- lerin titreşimini aşıp da yükselen seslerindekı coşkuyu duyuvermek... Salonu dolduran büyülü tınıyı herkesle bir- likte yaşayıvermek... Işte o gece böyle bir güzellik yaşanıverdi. Haldun Taner Sahnesi'ni dolduran Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nin (MSM)öğrencileri-öğretmenleri, 1991-1992 öğretim yılının toplu gösterisinı sunuyorlardı. MSM açılışından beri ge- çen aitı ay içinde bu başarıya ulaşmışlardı. Ama bu altı ayın içinde, bu altı ayın gerisinde ne güzel bir emek vardı, ne sessiz bir emek vardı. Bu sanat merkezinin sevecen, dikkatli yönetıcılerinden, yaratıcı öğretmenlerine, sanat tutkunu öğrencilerine kadar ne çok insanın paylaştığı gü- zel bir emek vardı. Üretici emek vardı, yaratıcı emek vardı, paylaşılan emek vardı. Sahnede Müjdat Gezen vardı. Servantes Donkişot'u yazmasaydı, bir büyük yazarçıkar, bu Donkişot'u yazardı. Kimdi Müjdat Gezen? Kimdi bu "küçük dev adam?" Bu sı- kılgan, kıpır kıpır, duyarlı sanatçı? Darbükatör Baryam'ın kazandığını böyle bir yere yatıran çağdaş bohem. Orada, bir çay saatinde, bir dernek toplantısında bayanlardan bi- rinin, "Neden burayı kurdunuz?" sorusuna yanıt vermek için sıkılarak bir şeyler söyleyen bu adam kimdi? Tuhaftır, bu sorular hep sorulur. Kazandığı parayla kumar oynayan insanlara "Neden kumar oynuyorsunuz?" diye sorulmaz. Kazandığı parayı keyfine harcayanlara "Neden böyle yap- tıklan" sorulmaz, ama Aziz Nesin'e hep sorulur, "Neden Çatalca'da öyle bir yer kurdunuz?" Müjdat Gezen'e soru- lur, "Neden burayı açtınız?" Aslında sorulanlar kapitaliz- min normalleridır. Para kazananlar kumar oynarlar, ara- balar alırlar, lüks evlerde yaşarlar, bir yaşama gösterisi (life~show) sunarlar. Böyle yapmayanlara da hep sorulur: Neden siz de öyle yapmıyorsunuz da böyle yapıyorsu- nuz?" Onlar da Donkişot'luklarının hesabını vermek için çabalarlar O gece sahnede Türk sanat müziği vardı, hafif müzik vardı, Türk halk müziği vardı, gitar vardı, tiyatro vardı... O gece sahnede sanat vardı, insan vardı. O gece salonda sanat vardı, insan vardı. Yemyeşil otlann hoyrat ellerle yolunduğu, fidanların, ağaçların baltalarla kesildiği bir dünyada ekilen çimler vardı, dikilen yenı fidanlar vardı. Dünyada bir noktacık, yemyeşil bir noktacık vardı. Ama bu noktacık büyüyecekti, biliyorum. Hepimiz biliyoruz. Bunu biliyoruz. İnsan yüreğini söküp atmak öyle kolay değil. İnsan yüre- ğini betonduvarların içinegömmek öyle kolay değil. insan yüreğini dolarların peşine bağlamak, arabaların peşinde koşturmak öyle kolay değil. insan yüreğini tüketim hum- •nasının içinde tüketmek öyte kolay değit. İnsanı tüketmek öyle kolay değil. Biliyoruz, hepimiz biliyoruz.. O gece sahnede insan yürekleri vardı. Salonda insan yüreklerı vardı Bırbirini bulan titreşimler vardı. Her yeri saran buğu vardı, her yerı saran buyü vardı. Saıt Faik "hişt hişt" diye sesleniyordu. Haldun Taner yü- zündeki bılge gülümsemeyle oradaydı. Münir Nurettin güzelim şarkılarını söylüyordu. Geçmişten geleceğe sü- zülen güzellıkler ne zaman toplanmış kı? MSM'ye bir önerim var. Türkiye'min bu güzellikleri gör- mesi için çok beklemesinler. Bu gösteriyı ülkemizin götü- rebilecekleri her yerine götürsünler. Ben iletebildiğim her yere ıleteceğim. MSM bu önerileri değerlendirsin. Ulkemi- zin yeşeren umutlara hasret çeken öyle çok yeri var ki... Yaratılan güzellikleri paylaşmaya özlernimiz öyle büyük ki... Size binlerce teşekkür genç insanlar... Yürek dolusu te- şekkür... Genç Melahat Pars, Esin Engin, Seha Okuş, Hüs- rev isfendiyaroğlu, Müveddet Günday ve Savaş Dinçel... Genç insanlar, Gülcanlar, Ayşegüller, llkerler, Fundalar, Elifler. Denizler, Özcanlar, Zeynepler, Seviller, Yoncalar, Ümitler, özgürler. Kıvançlar, Gülçinler. Banular, Yeşim- ler, Güneşler, hepinize, hepinize sevgiler, sevgiler, sevgi- ler... Biliniz ki, gözlerinizle, ellerinizle, ayaklarınızla, yüreği- nizle "dünyayı değiştiriyorsunuz..." Yaşasın insan... 30 YIL ONCE Cumhuriyet 01 Demekle Olmuyor 27 NİSAN 1962 Birgün önceki gazetelerde "düzeldi. düzeliyor" gibi iri puntolu başlıklan gören vatandaşlardan acaba kaçta kaçı allı aylık karma iktrdann kadcri hakkında iyimserduygulara kapılmıştı? Sayılannın gittikçe azaldığına şüphe etmediğimiz buiyimserlik şampıyonlan dünden itibaren artık her halde parmakla gösterilebilecek bir küçük grup haline inmiş olmalıdırlar. Çok parlili demokratik yönetimin. kendi deyimi üzereaçıkrejiminvedolayısiyleşirndikıkoalisyon hükümetınin baş kurucusu Sayın İnönü bile sisteme hâlâ inanıyormu. şüphe edilebilır. 27 May ıs devriminın en büyük lalihsizliği. devrim ve yurt koşullânnı bir yana bırakarak so> ut demokrasi kurallannın aldatıcı ışığına kendinı kaptırması olmuşiur. diyebıliriz. Böylece. 27 Mayısı başaranlar. yıkmak istedileri ve y ıktıklannı sandıklan zihniyetin > urt ölçüsünde yeniden güçlenıp teşkilatlanmasına âdeta kendi elleriyle imkân hazırlamışlardır. Bir kaç y üz kışilik bir sorumlular kadrosunu yakalamak ve Demokrat Partiyi kapatmakla her şeyi olup bittı sananlar. gerçeğın acı y üzünü gördükçe kimbilir nedenli üzülüyorlardır! Olaylann bör ylesineumut kıncı biryola sapmasından M.B.K. üyeleri de. onlara bilim açısından yardıma kalkışan kimi ünlü profesörlerde. hiç bir zaman biraksiyon adamı olamıyan Sayın İnönü \earkadaşlan daderecederecesorumludurlar. Bununla beraber, bir hatalar zincirinin arkasından vanlan seçim. sonuçlanna göre. rejimi yürütebilecek en iyi formül yine de bir karma iktidardan başkası olamazdı. Ne var ki bu formülün işlıyebilmesi. mucizeye benzer bir şarta bağlı idi. Karma iktidan kuran partilerden hiç biri geçmiş dev ir üzerine politik yatınmlara kalkışmıyacaktı. Oysa. o partilerden bir tanesı hemen bütün varlığını geçmiş devre borçlu görünüyordu. Teşkilâtın baskısı altında olsun. kendi duygu ve düşüncelerinin etkisi ile olsun, 27 may ısa karşı cephe alan bir takım üyeler, koalisyon gemisini hep özledikleri limana doğru dümen kırmaya zorluyorlardı. Altı aydır koalisyonun bir o yana. bir bu yana hocalaması, bir türlü doğru dürüst yürüyememesi bu yüzdendir. Görünüşe göre bu sonuna değin böyle gjdecek. iki kanat arasındaki bağlar kopmadıkça durum değişmiyecektir. O halde, olumlu bir ış başarmasına imkân görülemiyen, sadece zevahiri kurtarmaya yanyan acayip bir koalisyonu böyle boşuboşuna sürüklemektense bir an önce ondan aynlmak daha akılhca bir iş olmaz mı? Bu sorunun yersiz olduğunu hiç de sanmıyoruz. Altı aydır AP ile samımı bir ışbırliği imkânlan araştıran CH P bu süre içinde çok yıpranmış. karşı tarafa lüzumsuz tâvizler vermiş. ilkelerinden ve gücünden çok şeyler kaybetmiştir. Aynı gay retlere devam ettiği takdirde bu parti bir gün memlekete hiç bir hizmette bulunamıyacak bir halegelebilır. İyisi mi, CHP hükümettençekilsin.ötekipartileraralannda bir başka karma iktidann formülünü araştırmaya baksınlar. Bclki bu suretle Büyük Millel Meclisi bünyesinde yeni birgruplaşmanın imkânlan da belirir. Bir yanda Atatürkçü ve devrimcileri. öte yanda da gerici ve geçmiş özlemcilerini toplıyacak birmeclis düzeni kurulursa. altı aydır tehlikeli bir çıkmaza giren rejim kararsızlığına bir son vermek de belki kolay laşır. Her halde şimdiki şartlar altında hareketsiz geçen her gün bızi ileride çözümü daha güç davalara doğru sürüklüyor. Bunu görmcmezlik cdemcyiz. NADİRNADİ Türkiye-Almanya ilişkileri Nadolny'nin çabalanyla yeniden kuruldu Berliııle ikiııci balayı Ismet Paşa'yla buluştum. Bana Ankara'da büyükelçiük açıp açmayacağımı sordu. 'Evet' dedim. Prefabrik tahta bir ev gelecekti. Bunlan ona anlattım. *O zaman bu sökülebilir bir bina mı olacak?' diye sordu. 'Hayır' dedim, 'Kurulabilir bir bina olacak, ama sökülebilir olmayacak.' İyi' dedi paşa, 'O zaman size uygun bir arsa vereceğiz.' Ankara'dayken. en uygun zaman Tür- kiye'ye geldiğimi kavradım. Osmanlı İm- paratorluğu'nun yerini, yeni kurulmakta olan milli Türk devleti almıştı. Arap top- raklan bırakılmıştı. Her tarafta yeni dü- zen kuruluyordu. Yeni dünyarun sembolü yeni başkentti. Bütün bu ilerlemenin ruhu ise Gazi Mustafa KemaTdı. Amaa Tür- kiye'yi Avrupalılaştırmaktı. Düşüncele- rini bütün ulusa yayıyordu. Herkes, her yerde bir gayret içindeydi, bütün Tür- kiye'yi Avrupalılaşma ateşi sarmıştı. Ben de elimden gelen her konuda Türkiye'ye yardım etme karannı aldım. Bazı sorunla- nm vardı. Müttefıkler bütün Alman kuru- luşlann idaresine e!- koymuştu. hepsini yeniden kazanmam gerekiyordu. Alman imajını yeniden dÜ7eltmem gerekiyordu. Gene de Türkiye'ye, devletlerini kurmada yardımcı olacak zaman kalıyordu. İsmet Paşa'yla randevu İstasy ondan kente. Dışişleri BakanlığY- na gitmek için yola çıktım. Bakanlık yan sokaklann birinde. eski. ufak bir konak- taydı. Ziyaretim haberliydi. Orada Başba- kan ve Dışişleri Bakanı olan İsmet Paşa'- yla buluştum. Ufak bir adamdı. kırmızı kuzu kürkünden kalpak takmıştı. Eskiden asker olduğu hemen anlaşılıyordu. Alman askeri mısyonunda çalışmıştı ve Almanca biliyordu. ama kulaklan ağır işitiyordu. Beni dostça selamladı. ortak geçmişimiz- den söz ettik. Sonra bana Ankara'da bü- yükelçilik açıp açmayacağırnı sordu. 'Evet' dedim. 13 ağustosta elçilik erkânı Haydarpaşa'dan trene binecek. Başkon- solos Padel İzmir'e tayin edilmişti. Orada hemen ev bulamamış ve Christoph Un- bach firmasının yaptığı tahtadan bir pre- fabrik evde oturmuştu. Şimdi bahçeli bir ev bulmuştu. Bu lahıa evın Ankara'ya yollanmasını emretmiştim. Bunlan ona anlattım. "O zaman bu sökülebilir bir bina mı olacak?" diye sordu. "Hayır" dedim. "Kurulabilir bir bina olacak, ama sökülebi- lir olmay acak" "İyi", dedi paşa, "O zaman size uygun bir arsa vereceğiz." Güven bel- gemi ne zaman sunabileceğimi, ticaret an- laşması ve diğer anlaşmalan kiminle konuşacağımı sordum. "Gö>en belgesini yarın sunabilirsiniz, bunu protokol şefiyle göriişün. Anlaşmalar için de hukukçumuz Münir Bey'le konuşun. O her şeyi bilir" de- di. Protokol şefine gittim. Ertesi gün yapı- lacak töreni konuştuk. Beni istasyondan arabasıyla alacaktı. Sonra Münir Bey'e gittim. Anlaşmalar konusunu konuşium. "Evet" dedi. "Önce ticaret anlaşmasını >apmak istiyoruz." "Tam imtiyaz anlaşması mı?" diye sor- dum. Şaşırarak "Llusun çıkanna olan an- laşmayı"dedı. Eskı kapıtalüsyon yasalan- nın getirdiğı korkunun devam ettiğini gördüm. Ama durumu onlara anlattığım- R B 19 0 U i r 24- e r D D 0 i P 1933 1 e y L 1 e F o m 1ları n : N a a S A t 1 ra E n sı Z D 0 A n nda E R L ı 1 Tü D N Y a r ı rkiye ü R U 1924'ten 1933'e kadar Türkiyc'de göre\ yapan Almanya Büyükelçisi Rudolf \a- dolnv, kı/ı Anorte ile birlikte Ankara'daki Alman rezidansının önünde, ata biniyor. da yatışacaklannı biliyordum. Kapitülas- yonlann kaldınlmasından bu yana henüz yeni bir ticaret anlaşması yapmadıklan anlaşılıyordu. Böyie bir anlaşmayı yapan ilk kişi ben olacaktım. GaziMe buluşma Ertesi gün protokol şefı arabay la geldi ve beni Çankaya'ya Gazi'ye götürdü. evın önünde bir tabur asker diziliydi. Bando Alman mılli marşını çaldı. Gazi'nin emir subayı Tevfık Bey beni merasim ünifor- masıyla karşıiadı. Onunla merasim kıtası- nı teftiş ettim. sonra e\e gırdim. Oldukça küçük bir evdi, ama olağanüstü bir man- zarası vardı. Ankara uzakta, düzlükteydi. Gazi sivil giyimliydi. başında kuzu kür- künden büyük bir kalpak vardı. İkimizin konuşması ve güven belgesinin verilme- sinden sonra oturup biraz sohbet ettik. Gazi de Ankara'da elçilik açıp açmayaca- ğımı sordu. açarsam sevineceğini söyledi. Kansı Latife HanınTı ziyarel edip edeme- yeceğimi sordum. "Evet" dedi. "Zamanı size bildirilecek." Gazinin Almanlan pek sevmediğı söylenir. savaş sırasında von Falkenlıay n'la güçlükleri olmuş. LJman von Sanders'den ise iyi söz etti. Türkleri pek sevmediğini. çok sert olduğunu söyle- Rudolf Nadolny'nineşi Ann> Nadolny. Alman büyükelçi, anılarınınTürkiye'yleilgi- li bölümünde, Gazi Mustafa Kemal'in, eşi Anny Nadolny'yle hiçbir zaman fazla samimiyet kurmadığını, tam tersine, ona karşı sürekli saygılı davrandığını yazıyor. di. ama adalctii oluşunu ve bilgisini övdü. Biraz sohbet ettikten sonra Gazi'ye \e- da ettim. Gene merasim kıtasını denetle- dim. Alman milji marşı çahndı. dağdan aşağıya indim. Öğleden sonra Gazi'nin eşinin beni kabul edemeyeceğı haberi gel- di. dişi ağnyormuş. Sonradan duyduğu- ma göre o da merasim kıtası istemiş. Reddedilince beni kabul etmekten vazgeç- miş. Bendenbirkaç gün sonra Macarelçisı güven mektubunu verdi. ona öğleden son- ra Gazi'nin kansı tarafından kabul edıle- ceği söylenmiş. Elçi öğleden sonra köşke çıkarken oradan inmekte olan bir tabur askerle bando görmüş. Ga7inin kansı kendiliğinden askerlerle bandoyu çağır- mışmış. Onlar geri gönderilince elçiyi ka- bul etmekten vazgeçmiş. Kendisi İzmirli zengin bir ailenin kızıydı. Yunanlılar ko- vulduktan sonra İzmir'de \erilen bir da- vette Gazi'nin yakasına yapışmış. Çok güzelmiş. Gazi de onunla evlenmiş. Ben kendisini hiç görmedım: çünkü Ankara'- ya gelmemden kısa süre sonra Gazi onu gönderdı. Eski Türk usulünce ondan bo- şanmış. yani üç kez babasının evine geri dönmesini söylemış. kansının isteklerine dayanamamış. Birçok "manevi kızı" vardı. Akıl almaz derecede becerikli bir insandı. O zamankı dünyanın şefleri içinde en yetenekli ola- nıydı. Fanatizm nedir bilmezdi. kişisel hır- sı yoktu. kendini beğenmiş değildı. Yal- nızca vatanını düşünür, her ne pahasına olursa olsun Avrupalılaştırmak isterdi. Bu iş kolay değildi. Ama coşkuy la işe koyul- du, başardı da. Fes. çarşaf değiştı. Erkekler bere ve şap- kataktı. Fesgiymekayıpsayıldı. Kadınlar çarşafı atıp erkeklerin yanında yeraldılar. Avrupa hukuku şeriatın yerini aldı. Dinci hukukun yerine Isviçre Medeni Kanunu. Alman ticaret vemahkemeyasalan. Fran- sızCeza Kanunu geçti. Avrupalı hâkimler gelip Türk hâkimleri yetiştırdiler. Dil te- mizlendi. Türkçe eskiden üçte bir Arapça, üçıe bir Farsça sözcüklerden oluşuyordu. Köylüleıin Türkçe sözcüklerini araştıran bir komisyon kuruldu. İsmet Paşa ilk kez Türkçe bir konuşma yaptığında kimse onu anlamadı. Bugün herkes Türkçe ko- nuşuyor. En önemlisi yazıydı. Arap harflerinden Latin harflerine geçildı Çok zor bir baş- langıçtı. ama Gazi başanlı oldu. 60 yaşına kadar olan herkes okula gitmek zorunda kaldı. Gazi'nin kendisi ders verdi. Hangi yazı tarzını kabul edeceklerini bilemiyor- dum. Alman yazı tarzını kullanırlarsa se- \mecektim. Ama Almancada bazı sesliler şaşırtıa derecede yanlıştı. Neyşe ki kısmen Macar yazı tarzını aldılar. Örneğin Al- mancada budalaca üç harften oluşan sch yerine ş'yi aldılar. yani s harfıne kanca taktılar. Türkçenin Lıuin harflerine uy- mayacağını sa\unanlarda vardı. Örneğin bugün Dışişleri Bakanı olan Prof. Köprü- lüzade Fuad bunlardan biriydi. O sırada Heidelberg Cniversitesi fahri doktorluğu- na seçilmişti. Diplomasını vermek üzerc bir davet verdim. Konüşmamı Türkçe olarak yaptım. V'a/dırdığım metnı oku- yordum. Herkes şasırdı. ne iyi Türkçe bili- yor diye. Sonra profesöre kâğıdı göster- dim, çok şaşırdı. SCRECEK POLİTİKA VE OTESİ MEHMED KEMAL Karaborsa mı, ihtikâr mı?.. Halk Partisi kodamanlarıyla 1950 öncesi genç bir muha- birin konuşması, hele demeç aiması hayaldi. Bir Sara- coğlu'nun, bir Recep Peker'in, bir Hasan Saka'nın yanına yanaşmak olası değildi. 1950 yılında iktidar değişti de ara- daki buzlarçözüldü. Kodamanlar, gazetelerin muhabir takımıyla konuşmaz- lardı. Söyleyecek bir şeyleri varsa çağırırlar gazetelerin patronlarını, onlara söylerlerdi. Zaten her gazete de bir patronundu, patronun adıyla anılırdı. Gazeteleri şöyle bir sıralayacak olursak Tanin, Hüseyin Cahit Yalçın'ın; Yarın, Arif Oruç'un; Akşam, Necmettin Sadak'ın; Tan, Zekeriya Sertel'in; Vatan, Ahmet Emin Yalman'ın; Cumhuriyet, Na- dir Nadi'nin; Son Posta, Selim Ragıp Emeç'in; Yeni Sabah, Cemalettin, Saraçoğlu'nun; Millıyet Ali Naci Karacan'ın; Son Telgraf, Ethem izzet Benice'nin; (Ulus'tan sonra) Dün- ya, Falih Rıfkı Atay'ındı. 1950den sonra 10 yıl başbakanlık koltuğunda oturan Adnan Menderes bu geleneği bozmadı. Gerçi birkaç göz- de muhabiri vardı. onları seçimlerde milletvekili yapar, patronlardan öcünü alırdı. Patronlarla muhabirlerin arası bu yüzden açılırdı Cumhuriyet'in Ankara muhabiri Mekki Sait Esen, Vatan'ın Ankara muhabiri Sabahattin Sönmez bu yüzden milletvekili olmuşlardı. Hürriyet muhabiri Emin Karakuş'a da milletvekili yapacağım demiş, yapmamıştı. Böylece de patron yerine muhabirden öcünü almıştı. Kodamanlarla konuşma, demeç alma yolunu bizim ku- şak açtı. Bizden sonrakiler de işi Başbakanlık önünde ayakta demeç almaya kadar geliştirdiler. Bugün kapıda kolunu kaldıran Başbakan'a birsoru patlatabiliyor. Muhalefet yıllarında Millet Partisi Genel Başkanı Mare- şal Fevzi Çakmak'tan bir demeç almıştım, yer yerinden oynamıştı. Ilkin bir demeç aldığıma inanamamışlar, böyle bir demeç verdi diye şaşmışlardı. öyle ki ne söylediğini önemli saymadılar da verip vermediğinı önemli saydılar Mareşal kılkuyruk bir muhabire demeç verir miydi? Şimdinin enflasyonu gibi o zamanın da karaborsası baş- ta geliyordu. Ikinci Dünya Savaşı'ndan yeni çıkmıştık. Ka- raborsa azdıkça azıyordu. Milli Korunma Kanunu da kara- borsanın önüne geçemiyordu. Kodamanlar vurgunu vuruyorlar; çırak, tezgâhtar gibi çalfşanlar hapis yatıyor- du. Karaborsa diyorum, ama o yıllarda karaborsanın adı ih- tikâr, karaborsacının adı da muhtekir. Resmi dilde ihtikâr, muhtekir, halkın dilinde karaborsa ve karaborsacı... Mareşal'ı yakaladım ya, hemen soruyu patlattım: "Mareşalim, iktidara geldiğinizde ihtikârı nasıl önleye- ceksiniz?" "Muhtekirleri darağacında sallandırarak!." demez mi? Demeci hemen şefe götürdüm. Bu demece şef de şaştı ama, "Bir kontrol edelim" dedi. Mareşal'in sivil yaveri ve damadı Şefik Paşa vardı (onun da soyadı Çakmak), ona gösterdiler, Şefik Paşa da genç bir gazeteciye böyle bir demeç verildiğıni onayladı Biz, öteki arkadaşlan atlatan bir demeç aldık, ama bir türlü gazetede değerince yayım- latamadık. Bize karaborsa ve karaborsacı bugün nasıl eğlence gibi geliyorsa, sanırım ilerideki gençlere de bugünün enflas- yonu öyle gelecekiir. İsmet Paşa demedi mi, "Biz enflasyon diye bir şeyi yıllar sonrası öğrendik" diye... Şimdi ömrümüz enflasyon içinde Beçiyor, belini de bir türlü kıramadık... Kırabileceğimiz de yok sanırım. Günü gelir anlatılır... BULMACA SOLDAN SACA: 1/ Eşcinsel kadın. 2/ Madenleri yont- mak için kullanılan çelik araç... Tankın her türlü arazide yol almasını sağla- yan iki yanındaki tekerleklerini içine alan metal şerit. 3/ Meydan... Bir yü- zeyin eğiklik dere- cesini anlamaya yarayan araç. 4/ Diş köklerini kap- layan sert madde... Kimse, kişi. 5/ Ja- ponlara özgü çiçek düzenleme sa- natı. 6/ Dokuma tezgâhında tara- ğı tutan ağaç ya da metal parça... Yabancı. 7/ Bir spor kulubümuzün kısa yazılışı... Geniş kollu sabahlık. 8/ "—'dan yaza ettik de vedâ / Sız- lıyor bağrımız üstündeki dağ / Se- ni hatırlıyoruz Viranbagş" (Yahya Kemal). 9/ İşsiz, aylak... İsyankâr. YUKARIDAN AŞAGlYA: 1/ Fi- nansal kiralama da denilen ve ya- tırımcının ihtiyaç duyduğu maİcine ve ekipmanın bir kirala- ma kuruluşu tarafından piyasadan alınarak yatırımcıya kira- lanmasına verilen ad. 2/ Oğle sıcağında sürünün dinlendiği gölgelik... İslamlık öncesi Türk edebiyatında atasözüne veri- len ad. 3/ Osmanlılarda sipahilerin aldığı en büyük tımar... Rusçada 'evet'. 4/ Haylaz, serseri. 5/ Kalın bükülmüş sicim... Fazladan kılınan namaz ya da tutulan oruç. 6/ Taraf... Büyü- me, gelişme. 7/ Vücuttaki AIDS virüsünü saptamakta kulla- nılan test... 'O yer' anlamında kullanılan sözcük. 8/ Türk mü- ziğinde bir makam... Genişlik. 9/ "Doğu doğudur, batı da batı" örneğinde olduğu gibi aynı düşunceyi değişik terimlerle yine- lemeye dayanan üslup kusuru ya da oyunu. 1 İSTANBUL İL ÖRGÜTÜ ÖMİVERSİTE SEKRETERYASI GENÇ SOSYAL DEMOKRATLARI YARIŞMAYA ÇAGIRIYORUZ " 2000li Yılların Törkiye İdeali ve Sosyal Demokrasi" Birinciye 5.000.000.. Tl İkinciye 2.500.000.. Tl Öçöncöye 1.000.000._TL JÜBİ ÜYEltRİ Prof.0r. Asaf Savaş AKAO Prof.0r. Aydın AYBAY bmailCEM Melih BALTAOĞUI Prof.Dr. Nurettin SÖZEN Şahin ALPAY Son Başvuru Tarıtıı. 11 Mayıs 1992 Başvuru Adresı: Sıraselvıler Caddesı 48/10 Taksim-İST. Tel 243 63 21 -243 59 71 Katılma Koşulları: Konu metınlerınin en az iki, en fazla altı sayfa daktılo harften ile yazılmış olup, yanşmacıların fotoğrafla birlikte ozgeçmışlennı ve açık adreslerını belırtmelerı gerekmektedir Yarışmaya 15-29 yaş arası dıleyen herkes kalılabılır Gaziosmapaşa'da satıhk 545 43 44 nolu telefon Tel: 564 18 88
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear