23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 26 NİSAN1992 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER Afganistan Kâbin. işgal etmek üzere olan "Mücahitler"in aralanndaki istek, amaç ve düşünce farklılıklarını bir araya getirerek, bu dost ülkenin bitmez ve tükenmez acılannı durdurabilecek bir yönetim kurabilmek niteliğini taşıdıklan, kuşkuva yer veren bir varsavımdır. YAVUZGÖR EmekliElçi Ülkenin adı ne olursa olsun, Afganistan'da, Afganlı denilen insarî varlığı bir aanhktır. Bi- linen anlamı ile bir nüfus sayımı yapılmamış olmakla beraber, (1960 yıhndaki bir saptama- ya göre) ülkede: - Kuzeyde 3.5 milyon Türkmen ve l milyon Özbek, - Doğu'da 5.5 milyon Patan (Paştu), - Hazarajad adlı orta bölgede l milyon Mo- ğol.. - İran sınınndaki batı bölgesinde, 500.000 Şii, Farsî. - Güneyde 500.00 Baluç ve Seyistanf, - Kâbil ovası ve yakın bölgesinde, 350.000 Afgan. Ulkeyi uzun zaman yöneten Afganlar, baş- lıca 4 kabileden oluşuyordu: Muhammedzaî, Popelzaı, Barakzaî ve Saduzaî... Kral Zahir Şah ve ailesi, Muhammedzafler- dendir. İktidar kavgalan Yukanda açıklanan etnik gruplar, Kâbil'deki özeksel (merkezi) yönetime adeta "pamuk ipli- ği" ile bağlı ıdiler. Özellikle, Patan kabileleri. sık sık Kâbil'e kar- şı tavır alırlar, Afgan hûkümeti de bunlan şiddet kullanmadan vatışürmaya çalışırdı. Bütün bu heterojenik görüntüde müşterek olan bir şey varsa, bu da kuvvetli özeksel (mer- kezi) yönetime olan "alerji"leri idi etnik grupla- rın. Ülkenin ekonomik bünyesinde, Türkmenle- rin kuzeyde yeüştinp dışan satüklan Karakul kürkleri ve ürettikleri hablardan başka, döviz getirebilen riıallar, yok denecek kadar azdı. Af- gan parası "Kote" değildi. Kâbil'deki -çoğu Hintb- sarraflarda her tür parayı, carşıda, hiçbir gümrük işlemine bağîı olmadan dışabmb (ithal edilen) her türlü yabancı eşyayı bulmak kabildi. Okuma-yazma oranırun % 10'u geçmediği sa- nıhyordu. İngilizlerin Afganistan'a son saldınlan (1919) yine yenilgi ile sonuçlanınca önceleri "Kâbil emirliği" dıye anılan ülke "Afgan Krallığı" adı ile uluslararası alana geçti. Ülkeyi -Atatürk'ten esinlenerek- ileri götür- meye, modemleştirmeye girişen Kral Emanul- lah Han'ın karşısma, kökten (radikal) dinci çevreler, Ingiliz entrikalan ve bu oyuna kendi çı- karlan için kaülan Muhammedzaî kabilesinin bir kolu da katılınca Emanullah Han, I929'da çıkan Beçe-i Saka (Sakanın oğlu) isyanı sonun- da ülkeden aynlmak zorunda kaldı. İsyanda parmağı olduğu söylenen Muhammedzailerin söz konusu kolu işe el koyup Beçe-i Saka ve ya- nındaki asileri ortadan kaldınp yönetime el koy- du. Halen Roma'da oturmakta olan Kral Zahır Şah'm babası Nadir Şah tahta geçti. 1933 yıbnda bir suikaste kurban giden Nadir Şah'tan sonra tahta geçen Zahir Şah, amcazade- si olan ve uzun müddet sadrazamhk görevini yapan Davud Han tarafından bir saray darbesi ile tahttan indirildi. Dayud Han, 1973'teki bu darbeden sonra cumhuriyet ilan etti ve ilk cum- hurbaşkanı oldu. 1979'daki sol darbe, Davud Han ve yanblannı kanlı bir biçimde ortadan kal- dırdı ve hiçbir halk tabanı olmayan bir hükümet kurarak egemenhklerini sağlamak üzere Sovyet ordusunun birliklerini Afganistan'a cağırdı. Uygarlaşma yolundayken... Emanullah Han döneminde ülkeye hizmet et- mek için gerekli elemanlan yetiştirmek amacıyla birçok Afganb öğrenci, dış ülkelere eğitim için gönderilmiştir. Bu akım, sonraki sürelerde de devam etti. Bu arada "Mülkiye" ile "Harp Oku- lu" gibi Türk eğitim merkezlerine de birçok Af- ganh öğrenci gelmiştir. Bu çabalar sonucu büyük çoğunluğu Afgan kökenli olan ve daha çok Kâbil'de "hûkümet iş- leri"nde görevli bir "Intelligetsia" oluşmuş bu- lunmakta idi. Bu aydınlann bir bölümü, bir süre sonra sol eğibmler göstermeye başladılar. 1950'li yıllann sonuna değin Sovyetler'in Afganistan'a gittikçe artan bir "ilgi" göstermeleri bu sürece rastlar. Afgan ordusuna yardım malzemesi veren Sov- yetler, bu durumdan yararlanarak ordunun, özellikle küçük rütbeli subaylanru da yavaş ya- vaş kendi taraflanna çekmeyi başardılar. Bu "Cadı Kazanlan" Kâbil'de kaynarken, Türk- menler, Özbekler, Patanlar vb. yine eskisi gibi kendilerine özgün yaşamlannı sürdüregeldiler. Ne zaman ki Sovyet desteğini arkasına alan, yeni Kâbil yönetimi süngü zoru ile bu etnik gruplann -sürdürmek için canlannı verecekleri- yaşam tûrlerine ve abşkanlıklanna el atmaya başladılar, işte o zaman -deyim yerindeyse- "Kızılca kıyamet" koptu ve savaş başladı.. I979'da başlayan ve hâlâ da nerede ve nasıl biteoeği belli olmayan bu kanlı süreç sonunda, ülkeyi süratle kalkındırmak için Sovyet ordusu- nu da işe kanştırmak dahil pek yaniış ve Afgan gerçelderinden uzak yöntemlerle iş başına gelen "aydınlar"ın sonu geldiği anlaşılıyor. Sonuç Kâbil'i işgal etmek üzere olan "Mücahitler"in aralannda istek, amaç ve düşünce farkhhklannı bir araya getirerek bu dost ülkenin bitmez ve tü- kenmez acılannı durdurabilecek bir yönetim kurabilmek nitebğini taşıdıklan, kuşkuya yer veren bir varsayımdır. Çoğu çoktan ülkeyi terk etmiş, çoğu da 14 yıl- bk kanb sürede yitiribniş olan Afgan aydınlan- nın yerine ne konabilir? Afganistan'm birdostuolarak Montesquieu'- nün "Her toplum ergeç yakışır olduğu yönetimi başına geçirir" anlamındaki hakb kehanetini, burada düşünmek istemiyoruz. Kesin olan bir şey varsa o da şöyle özetlenebi- bn Her kabile, kavim vb. hakb bildiği ya da haklı sandığı amaçlar için dövüşebilir, savaşabibr, ama her kabile, kavim vb. "devlet" kuramaz. ARADA BİR TOKTAMIŞ ATEŞ Son Bir Umut Son yıllarda dünyamız 1. ve 2. Dünya Savaşı yıllarından sonra bile görülmemiş sarsıntı ve değişimlere sahne olu- yor. Hatta belki de 2. Dünya Savaşı yeni bitti ve aynen 1. savaş sonrasında olduğu gibi barışın imzalandığı gün yeni arayışlar başladı. Ve böylesine önemli değişim, dönüşüm ve sarsıntılar ortaya çıkmışken Türkiye'nin bunların etkile- rini derin bir biçimde duymaması olanaklı değil. Balkan- lar, Kafkasya, Asya Müslüman Türk cumhuriyetleri ve Ortadoğu kaynarken bunların göbeğinde yer alan ve ço- ğuna göbekten bağlı Türkiye'de her şeyin "güllük gülis- tanlık" olmasını beklemek mantık dışıdır. Türkiye, dört bir yanında farklı yönlerden esen fırtınala- rın azdırdığı dalgalarm bordasında patladığı bir gemiye benzemektedir. Bu dalgaları burundan karşılamak da mümkün olamamaktadır. Zira dalgalar farklı yönlerden gelmektedir. Bu koşullaraltında Türkiye için "uzlaşmazla- rı uzlaştırma" zorunluğu vardır. Ve aralannda kimi "mon- şerler" olsa bile Dışişleri kadrolarımız bugüne dek gurur verici birçaba içinde olmuşlardır. Günümüz Türkiyesi'nin dostu düşmanı karışmışör. Al- manya, Slovenya ve Hırvatistan üzerinden Balkanlar'a sarkmak isterken Kuveyt petrolü konusunda son derece duyarlıdır ve bu çerçevede her olanağı kullanmak iste- mektedir. Rusya Federasyonu -ama BDT kanalıyla, ama kendi başına- Çarlığın ve SSCB'nin yerini almanın hazırlı- ğı içindedir. Japonya bu kez ordusunu değil, sermaye ve otanaklarını seferber etmiştir. Tek süpflTflücgibi görj&nen (Arkası 17. Sayfada) „..*». ,. , Bir EğitJmcİve Odülü... Tonguç'un her zaman yanında ve arkasında yer alarak derin bir uyum ve özveriyle çalışıp yıkım sonrasında Foçası'na çekilerek kendine özgû sade yaşamını sürdüren, alçakgönüllü bir dava adamı, ödünsûz bir Kuvayı Milliyecidir Ferit Oğuz Bayır. PAKİZE TÜRKOĞLU Eğitimci "Yaşam boyu arayıp buJduğum kitaplan okudıon. İpek böceğinin yediği atlas dut yaprağı örneği yayınlar kanştırdım. Ne çare ki ipek yapamadun. Yani yazma.vı sınama- dım" diyor "Köyün Gücû" kitabının önsö- zünde Ferit Oğuz Bayır. Bu özgün yapıtını da -yönetiminde ikincı adam olarak yer al- dığı- Köy Enstitüleri uygulamasına tanıklı- ğmı dile getirmesi için yapılan zorlamalar karşısında yazdığını söylüyor. Enstitülerin kurucusu Tonguç'la 1933'te gezici eğitim sergjsinde başlayan meslek ar- kadaşlığı, kısa sürede ülküdaşbğa dönüşü- yor. 1937'de Edirne Karaağaç. 1938'de îzmir Kızılçullu, 1939'da Manisa Horoz- köy eğitmen kurslannı kunıyor. Aynı yıl ilköğretim genel müdür yardıması oluyor. Tonguç'un her zaman yanında ve arka- sında yer alarak derin bir uyum ve özveriy- le çabşıp yıkım sonrasında Foçası'na çeki- lerek kendine özgü sade yaşamını sürdü- ren, alçakgönüllü bir dava adamı, ödünsüz bir Kuvayı Milbyecidir Ferit Oğuz Bayır. Şubat ayının yurdu kara kestiği günlerdi Foça'ya onu görrneye gittigımde; güneşın asıl yeri orası gibi pinltıb ve Akfc ortabk. Sevgiyle, saygıyl^ gûacnyarlatüb^vını, ye- rini. Komşusunun işaret ettiği bahceli evin düzayak merdivenlerini çıkıp soldaki küçük pencereden içeri baktıgımda, koza- sının içindeki 'ipek böceği' gibi oturuyordu köşesinde. "Ben geldim" dedim, cama vu- rup adımı verdim. "Gel!.." dedi, kapıya koştu. Yolda bekleyen yeğenlerimi göster- dim. "Onlan da isterim" dedi, el etti. Eşiyle birükte hepimız sığdırdılar sıcak kış odala- nna. Sıradan obnayan bir sevgi, saygı abşveri- şi gidıp geldi aramızda. Eb ayağı, gözü ku- lağı sağlam, beb dikti. Daha da iyisi yüjeği, duygu ve düşünceleri pınl pınldı. Yeşilliği- ni yitirmeyen ulu bir çınar gibiydi. "Çok iyisiniz" dedim sevinçle. "lyiyim elbet, yaş doksan üç" dedi gülümseyerek. Koynun- dan Galip Candoğan'ın "öğretmenim!" diye başlayan mektubunu çıkardı. Yazaca- ğı yeni kitabı için sorulan vardı. Mektubu yerine koyarken "Seninki de buradaydı bir süre öncesine kadar" dedi. "Sevdiklerimizden iyi haberler var mı" diye sordu. Verdiğim haberle içtenbkle se- vindı. Eşine de iletti söylediklerimi, o da sevinsin diye. Kimya mühendisi olan genç kan-keca, ensüiülerden geride kalan bo güzel ibşkilerin gizini sordular ona, "Biz bu tür zenginlikleri yaşamadık" diye hayıfla- narak. "Bunu anlamanız zor, Kuvayı Mil- liye'den geçip gelen ortak bir duygudur" dedi kısaca. "Biz de sana verebm sevineceğin bir ha- ber" dedi kulağıma. Eşinin göçmenbğin- den kalan arsaya ev yapılmış. Bir daire Dil Derneği'ne birini de Nâzım Hikmet Vakfı- na vermişler. "Mührü, Has Kadın bastı" dedi eşini göstererek. O da sanki herkesin kolayca yaptığı bir görevmiş gibi konuştu. öyle varbklı değiller asbnda. Ama gözleri tok, gönülleri yüce. Onlardan koparak aynlıp akşamın alaca kızılbğında Petkim'e doğru yol abrken çev- renin eşsiz güzelliğine dalma yerine o beyaz evde, mitolojiden bir öykü gibi yaşadığı- mız, insanoğlunun akşam güzellığini ko- nuşuyorduk arabanın içinde. Bir ödülün anlamı Bir de "Düsün ve Sanat ödûlü"( + +) var yıllar önce koyduğu (1985). Enstitüle- rin kuruluş günü 17 nisanlarda veriyor. Eğitirne, ülkesinin gebşmesine olan özlem- leri 'ipek yapanlan' özendirmeyi amaçla- yan candan bir ödül. Adından söz edilme- sirden hoşlanmıyor asbnda. Yıllar önce bir ansiklopedinin eğitim sayfasında kendisine de yer vereceklerini söylediğimde karşı çık- mış, "Tonguç'u iyi yazsınlar yeter" demiş- ti- ödülünün yedincisini bu yıl Kartal'da Arkası 17. Sayfada PENCERE Cumhupiyet Okuru...Cumhuriyet okuru kim? Bu soruyu yanıtlamak için an- ketler yapıldı Mesleği? Yaşı? Öğretim düzeyi? İşçi mi? Memur mu? Yönetici mi? İşadamı mı? Kadın mı? Erkek mı? Köylü mü? Kentli mi? Kondulu mu? Varsıl mı? Yoksul mu'' Öğretmen mi 7 Öğrenci mi? Doktor mu? Avukat mı? Neönemı var? Hiçbir anketın saptayamayacağı değerlerin dünyasında yaşıyor Cumhuriyet okuru. Kendi hesabıma ben her gün düşünürüm: Makinede yazdığım bu yazıyı gazetede okuyacak kişi kimdir? ikimi- zin arasında nasıl bir bağ var? Bir dosta seslenıyorum. Kaç yaşında olursa olsun!.. Mesleği ne anlam taşır ki? is- ter öğretmen olsun, ister hekim. isterse boş gezenin boş kalfası!. Sanki son beş ay içinde ben boş gezmedım mi? Hayatımda kaç kez işsız kaldım? Cumhuriyet okuru varsıl mı? Yoksul mu? Haydi canım sen de!.. Zengin olmak er- dem değil, yoksul olmak suç değil. Okul görmemiş mi? Profesör mü' 7 Dünya çapında bir uzmanla mı karşı karşı- yayım? Önemi yok. Maganda mı? Entel mi? Her şeye du- dak bükmesıni seven bir 'müşkülpesent' mi? Erkek mi? Kadın mı? Hayır İnsan!... • Canım. herkes insan değil mi? Evet, herkes insan Isa dan once de herkes ınsandı: Isa'dan sonra da insan- dı. mağara devrınde, taş devrinde. tunç devrinde, demir devrınde de ınsandı: 11'inci, 12'nci yüzyılda da insandı; ama. ınsanın ınsana yolculuğu bıtmiyor ki, yıl geçtikçe, gunler geride kaldıkça daha çok ınsaniaşmaya çalışmıyor muyuz? Cumhuriyet okuru, insanın insanlaşması yolunda kendi benliğinin içinde yolculuğa çıkmış kişidir. Çokgüç bir yolculuk bu!.. Her dakıka. her saat. her gün, ınsanın kendi kendısıyle hesaplaşmasım göze alması kolay mı.' Insanlaşmak en güç ış... Insanlaşmanın en zor yanı insanın insana saygısıdır. Cumhuriyet okuru bir robot değil, emirle oturup kalkan, kendisine tepeden bakılan bir ast değil. Düşünmesini bi- len bir insan; senin gibi, benim gibi, eksikleriyle, yetersiz- likleriyle, yetkinlikleriyle, yetileriyle bir insan... - Merhaba!.. - Merhaba!.. Kaç günden beri bu köşede yazmaya başladım? Merha- balaşmak için vakit geç değil mi? Hayır. Birbirinden uzak kalmış iki dost, ilk kez karşılaştıklarında ne söyleyecekleri- ni bilemezler, sürekli gülumsemeler içinde hep benzer sözcükleri yinelerler: - Nasılsın? - iyiyim... Söyleyecekleri öyle çok şey vardır ki konuya bir türlü gi- remezler Ben bu kez tuzağa düşmedim. Çünkü geçmişte birkaç kez Cumhurıyet'ten ayrı kaldığım için deneyimliydim. Beş ay uzak kaldıktan sonra "Nasılsınız?" diye sormadan ko- nulara giriverdim; ama, artık sırası geldı, hal hatır sorabili- rim. - Nasılsınız? Cumhuriyet okurunun gözlerine bakıyorum. Sıcak mı? Öfkeli mi? Kırgın mı? Sevinçli mi? Gelen telgraflar, mek- tuplar, kutlamalara yanıt veremeyeceğim: ama, ben hem çok sevinçli hem çok üzgünüm. Eğer benim elimde olsay- Arkası 17. Sayfada "BUYL'K BA!CKACILIK"TA B Ü V C K X E T Ö Z K A V X A K IKIBANKA GARANTI Bir bankanın özkaynaklarıyla kârının toplamından; iştirakler, sabit kıymetler ve net tahsili gecikmiş alacaklar toplamını çıkarırsanız, bulacağınız rakam, onun -bankacılığa tahsis ettiği- net özkaynaklarını gösterir. 458 milyarlık net özkaynaklarıyla Garanti, Türkiye'nin en büyük iki özel bankasından biridir. Bunun uluslararası finans çevrelerindeki anlamı, güvenilir, sağlıklı bir yapı, yüksek kredibilite demektir. Bu özelliklerin sizin için de çok önemli olduğunu biliyoruz. Sizi Garanti'ye, yıldızlar arasındaki yerinizi almaya, bekliyoruz. GARANTİ BANKASI Her müşteri bir yıldızdır"
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear