29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 1NİSAN1992 ÇARŞAMBA 14 GORUŞLER BELKİ MURAT BELGE Dünyada Yeni Eğilimler Ş imdiye kadar bin kere söylendi. ama herhalde daha bin kere söylenecek: İki-İcutuplu dünya dengesinde meydana gelen ciddi değişım, beklenen iyiliklerden çok, beklenmeyen kötülüklerin önünü açtı. Irak'ın körce saldırganlığı ve fırsatçılığı ile birlikte bir dizi olay baş- ladı. Yugoslavya, arkasından koskoca Sovyetler Birliğj parçalandı. Ama asıl felaket, bu parçalanmadan çıkan bi- rimlerin (yani etnik topluluklann) arasındaki çatışmada. Çoğu zaman bu çatışmalarda da, Irak'a ilişkin olarak söyle- diğim "körlük" ön plana çıkıyor. Ama bu kısa-vadeli kötü- lüklerin yanında, uzun-vadeli iyiliklerin tohumu da ekili- yor. Bu yaayı uçakta yazıyorum: Çekoslovakya'da, Slovak- ya'nın başkenti olan Bratislava'da yapılan bir uluslararası toplantıdan Türkiye'ye dönerken. Toplantıda ele ahnan çok çeşitli sorunlar arasında ikisine değineceğim. Bu çalış- malardan birine kendim katıldım; öbürüne katılamadım, ama sonuçlarını öğrendim. Toplantıyı Helsinki Yurttaşlar Meclisi düzenlemişti, do- layısıyla burada yer alan insanlar resmî toplumu, resmî ku- rumlan temsil eden kişiler değil, sivil toplum örgütlerinde çalışan yurttaşlardı. Ben "Balkanlar" üstüne toplantıya ka- tıldım. Katılanlar HYM değerlerini bir ölçüde benimsemiş olduğu için, bu "Balkan Toplantısf'nı ölü ve yaralı verme- den bitirmeyi başardık. Aynca. bir "Türk" olarak, bugü- Balkan duygusal Dünyada bir değişim başlâdı. "Belirleme" yeteneği,güçlü iktidarlardan güçsüz yurttaşlara doğru kayıyor ya da güçten vicdana doğru kayıyor. nun yoğunluğunda yerimi- zin bir hayli marjinal- leştiğini gözlemledim. Bundan yirmi, otuz yıl önce olsa, önce beni vurur, sonra kendi aralanndaki sorun- lann kavgasına girer- lerdi. Neyse, kavga sü- rüyor, ama bizim "kav- ga merkezinde" olma- ~ ^ ~ " ~ ~ " ~ ~ ^ ^ ~ ~ " ^ ~ " ~ ~ mamız bence iyi. Sırplar Arnavutlara, Hırvatlar Sırplara, Yunanlılar Arnavutlara, Makedonlar Yunanlılara saldırdı. Başka türlü bir Balkan toplantısının da zaten hiç tadı ol- mazdı. Her şeye rağmen, bazı şeyleri yapabileceğimiz umu- dunu kaybetmeden ve bazı şeyleri yapma karannı vermiş olarak tamamladık toplantıyı. Gidemediğim öbür toplantı ise Kaflcasya'daki çatışma- larla ilgiliydi. Toplantıyı izleyemedim, ama katılanlarla ta- nışıp kısaca konuşmam mümkün oldu. Bu kişiler Azerbay- can, Ermenistan ve Gürcistan'dan geliyordu. Çoğu bir hay- li gençti; o bölgede yaşanan çarpık olaylar sırasında, kendi- lerini olaylann içinde bulmuş insanlardı. Dolayısıyla, baa- lan milletvekili olmuş ya da resmî bir göreve atanmış da ol- salar. "yurttaş" nitelikleri hâlâ ağır basıyordu. Kafkaş top- lantısı, Balkan toplantısının tersine. kavgasız geçmiş. Üçta- rafın temsilcileri dostça konuşmuş. ne olacaksa, mutlaka ve her şeyden önce banşçı bir biçimde olması gerektiği ko- nusunda anlaşmışlar. Bu, o bölgedeki gerilim ve vahşet dü- şünüldüğünde, göz yaşartacak derecede sevindirici. Bu ekip kısa bir süre sonra, aynı yaklaşımı, Helsinki'deki uluslara- rası toplantıda sürdürecek. Şüphesiz, biri çıkabilir ve der ki: "Bunlar iyi insanlardır, ama hiç bir şeyi temsil etmezler. Bir şeyi temsil edecek kişiler ise böyle banş türküleriyle dolaşmaz ortahkta.'" Böyle bir yargının -ne yazık ki- epey bir doğruluk payı taşıdığını ka- bul etmek gerekiyor. Ama dünya, bu yargıyı neredeyse se- vinçle verenlerin inandığı kadar da kötü değil. En azından, dünyada bir değişim başladı. "Belirleme" yeteneği güçlü ik- tidarlardan. güçsüz yurttaşlara doğru kayıyor: ya da, güç- ten vicdana doğru kayıyor. Yeni başlayan her eğilim gibi, bu da şimdilik egemen değil. Ama sanıyorum ve umuyorum ki, şimdiden belirleyiciolmaya başladı. 60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET 1932:M.Yansengeldi Ankara'nın planını yapan maruf Alman miman Profesör Yansen dünîcü ekspresle Berlin'den şehrimize gelmiş akşam trenle Ankara'ya gitmişür. M. Yanson kendisiyle görüşen bir muharririmize demişür ki: "-Istanbul'da büyük üstat "Sinan"ın ihtilafında bulunmak için bilhassa bugün geldim. Her güzel şeyi seyretmek, her medeni insan için en büyük zevktir. Sinan gibi büyük bir adamı nasıl takdir etmek lazımsa onu takdir edenleri takdiretmek de bir lazimedir. Tarihte bir çok büyük insanlar vardır ki hiç takdir edilmemişler. ihmal olunmuşlardır. Sinan'ın Edirne'deki şaheseri bütün dünyaca belki Türklerden daha ziyade takdir edilmisür. Bütün Türkler Sinan gibi büyük bir adamı yadetmekle bundan kendilerine de bir takdir hissesi ayırmış oluyorlar." M.Yansen bundan sonra şehircilik hakkında da şunlan söylemiştir: "-Türkler yapacaklan her işte en iyisini intihap etmeli ve bunlan yapacak adamlan bulmalıdır. O zaman medeniyetin en yüksek mertebesineerişeceklerdir. Bir şehrin güzel olabilmesi için bütün binalann da ayn ayn güzel olması lazundır. Mesela bugün İstanbul'da mevcut binalann hepsi Sinan'ın eserleri gibi olsaydı hiç şüphe yok ki şehriniz dünyada bir misüne daha tesadüf edilmeyecek bir ülke olurdu. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN Arkada, fiosfond'i" yaphr- mctı/ı iasarladığl çifHlk evi ıçın çizdiği desen.. £DMOND ROSTAND 1868'&E BUGÜN, ÜNLÜ FRANS/Z OZHfJ VE OYUM YA- 2ARI EDMONO ROSmNO POİÛU. ALEMNDER. Dü- MA£(8*8A) VE PARNASYEN OZAULA/ZDAN ÇOK YARARLAHAN EDMONO R.OŞTANP, EDEBİYATT* %O~ MANTİZM AKlM'NlN ETKİLİ KİŞiLBIt'tNbEN BİKİ OLMUÇTU.. EDE8İYAT DÜNYASINA $İieLERİYLE 6İRMİÇ, SUNU MANZUM OYÜNLARl İ2LEMİŞ- Tİ- (CY/ZANO OE BEBGERAC GİBİ'.) 20- VÜZYIL BAŞLA&INDA!y YAPirM/ZiYCA BÜYÜK ÜN YAPAN ROSTAMD, GÖSTÇRİÇLİ SÖZLE&LE SÜSLÜ ANLA- TIMIYLA, AÇK,MİZAH VE YAŞAM-ÖLÜM TBMA- LARtNl USTACA İŞLEMİÇTf.. OZAMIN CAM8C LES BAINS'OE YAPTtRPtĞI ey, ÖLUMÜMDBN SONISA ROS7ANO MÜZESİ HA LİAJE GETİRİLMİŞTİ.. METROPOL ATİLLÂ DORSAY Tramvaycılık Oynamak... Y erel seçimler 3. yılını doldur- du. Bu seçimlerle yurt çapın- da göreve gelen sosyal de- mokrat belediye başkanları- nın birçok yerde başarılı bir yerel yö- netim sınavı verdiği söylenemez. Hele istanbul'da bu başansızlık çok açıktır. İstanbul yerel yönetimi, gerçi şimdi iktidar ortağı bir partiye mensup olmanın avantajlannı kullanmaya başlamış, genel bütçeden aldığı payın artmasıyla "biti kanlanmış" bir halde. Yüzünde güller açan bir Nurettin Sö- zen, gün geçmiyor ki o "beşuş" çehre- siyle medyalarda ara endam etmesin, yeni proje demetleri açıklayıp yeni "müjdeler" vermesin!.. Ama İstanbul halkının bunlara inanması, bunlara umut bağlaması nasıl bekleniyor? "Dalan kompleksi", sosyal demokrasinin artık neredeyse kader gibi kabul etmeye başladığımız geleneksel beceriksizliği, aynı partiden olduklan halde hepsi hern Nurettin Sözen'le, hem de kendi aralannda düşman kardeşleri oynayan hırçın başkanlanyla, bu yönetime hâlâ nasıl inanaüm? Bir türlü açılamayan PERPA'yı, yı- lcıntılardan temizlenemeyen Yemiş Is- kelesi'ni, yılan hikâyesine dönen Ga- lata Köprüsü'nü, tarladan beter Emi- nönü ve Karaköy meydanlarını, varlık- lannı inatla, ısrarla sürdüren tüm kente yayılmış çukurlan, fantezi uy- gulamalarla gitgide içinden çıkılmaz hale gelen trafıği, "park tanzim ediyo- ruz" diyerek betonu çoğaltılan Tak- sim Parkı'nı ve kuşkusuz aynı akıbetin beklediği Maçka (diğer adıyla "De- mokrasi") Parkı'nı, bir skandala dö- nüşen doğalgaz döşemesini, 3 yıldır İstanbul'u içinde yaşanması daha da zor hale getiren bir yönetimi, dağ taşı kaplayan gecekondulan ve daha bir çok şeyi gözardı edip Nurettin Sözen'- in iyimserliğini mi takınalım, onun gülücüklerine mi kanalım? 3. yüında büyük kent yerel yöne- timlerinin daha aynntıh bir hesaplaş- maya, kamuoyuna bir bilanço sunma- ya gerekleri ve zorunluluklan var. Biz bu yaada şimdilik yalnız bir porjeye değinmek ve daha önce yanlışhğını kendimizce belirtmeye çalıştiğımız "hızlı tramvay" projesine bir kez daha eğilmek istiyoruz. Yayalaştırma, motorlu araçlardan anndırma, motor gürültüsü ve egzoz gaandan olabildiğince kurtulma... Evet, çağdaş kentçilikte bu kavramlar ve yöntemler gözde. Dünyanın neresinde turistik bir bölgenin tam ortasından saatte 20-30 km. yapacak olan "hızlı tramvay" geçiyor? Be\oğlu'ndaki gibi alıeste-beste gidecek olan bir tramvay da değil bu. Avrupa'da da Strasbourg kenti ilk kez kent merkezini araç trafiğine ka- payan ve tramvaya açan kent olarak dikkati çekti ve bu konuda geçen haf- talarda Fransız basınında ciddi tartış- malar oldu. Strasbourg, kent merkezine araçla geüşleri olabildiğince kısıtlıyor. Toplu taşımayı ve gerektiğinde taksileri mer- keze sokuyor. Yasakladığı, yalnızca özel arabalar. Aynca bu plaru tüm aynntılanyla kent halkına sergiliyor, aylar öncesinden... Ve kentlilerin, ku- rum ve kişi olarak görüşlerini, eleştiri- lerini alıyor. Bizde son yayalaşOrılan bölge, Sultanahmet - Çarşıkapı - Beyazıt - Aksaray aksi gibi, bu kentin tam can- damarlannı oluşturan bir bölge. Bu bölge, bir anlamda yalnız biz Istan- bullular veya Türkiyeliler için değil, tüm dünya için önem taşıyor. Çünkü burası, hem Bizans'ın, hem de Osmanlf nın yüzyıllar sürmüş baş- kentlik serüveninin de tam göbeği, ül- kemizin turistik merkezi, dünya turiz- minin can damarlanndan biri. Böyle bir bölgede yapılacak her tür- lü proje, dünya çapında önem taşıyor. Bir kez, böyle bir bölgede artık asıl önemli olan, "İstanbulluyu lOdakika- da Aksaray'dan Sirkeci'ye ulaştır- mak" değil, olmamalı. Bu tür laflar, yalnızca demagoji sözcüğüyle açıkla- nabilir. Bu bölgede eğer çabuk ulaşım ge- rekiyorsa, bu ancak yeraltına irülerek sağlanabilir. "Hızlı tramvay"la değil. Dünyanın neresinde turistik bir bölge- nin tam ortasından saatte 20-30 km. yapacak olan "hızlı tramvay" geçi- yor? Beyoğlu'ndaki gibi aheste- beste gidecek olan bir tramvay da değil bu. Dalan'ın gerçek anlamda bir hızlı tramvay, bir diğer deyişle metro için getirttiği vagonlarla yapılacak bir ula- şım türu. Bu, tümüyle yanhş. Bu bölgede amaç hızla geçmek değil, her bir yanı tarihle, geçmişle dolu olan bu bölgeyi etrafa bakarak, her yapının, her anıtın, her perspektifın tadını çıkara- rak gezmek olmalı. Bu bölgede turis- tin gezip dolaşmasına, neredeyse biz İstanbullulann geçişinden çok önem verilmeli. Özel arabalar yasaklanmalı, ama turistik açıdan gerekli olan turist oto- büsleri ve taksiler beüi bir güzergah dahilinde girebilmeli. Tramvay, kona- caksa, bir fantezi, bir ağır aksak dolaş- ma amaayla konmah. Hızlı trafık ise, yineliyelim, mutlaka yeralüna alı- nmalı. İşte belediyenin bizce tümüyle yanlış, turizmi hiç dikkate almadan ve bölgedeki gitgide artacak olan müthiş turizm hakeketini nasıl planladığı ko- nusunda kamuoyuna da hiçbir açık- lama yapmadan yürürlüğe koyduğu ve "Topkapı'dan Kabataş'a uzat- mayı" da planladığı tramvay olayının perdearkası. Bilmcm, bu kent üzerinde bunca düşünmüş, bu kenti böylesine sevmiş ve bu kentte yıllar yılı turizm olayına da kannca karannca katkıda bulun- muş biri olarak, haksız mıyım? SEMİHBALCIOĞLU Turk Cumhupiyeüepinde TRT'nin atagı YrdL Doç. Dr. NURDOĞAN RİGEL İst. Ünv. Basm Yaym Yüksekokulu T RT'nin EUTELSAT II F-l uydusundan kiralanan kanal- la bugünden itibaren başlata- cağı Türk cumhuriyetlerine vönelik TV test yayını, son günlerde gereksinimini fazlasıyla hissetiğimiz ""Türkiye'nin tanıtımfnda önemli bir görevi üstlenecek. Haftaria 486 saat Tûrkça ABD'nin ağırlıklı gazetelerinden VVashington Post, geçen hafta "Türki- ye Uydu ile Doğu'yu Fethediyor" başlıkh haberinde, Türkiye'nin en bü- \ük kozunu masaya sürdüğünü belir- terek. "70 yıldır dünyayı Rus dilinde ve Sovyet gözüyle anlatan kanal susa- çak. Türk TV'sinin sinyali eski Sovyet İmparatorluğu'nun izole edilmiş ve doğal kaynak zengini uzantısını büyü- leyecek. Aniden. haftada 486 saat Türkce haber, eğlence ve kültür prog- ramları Türk cumhuriyetlerine aka- cak" ifadelerine yer verdi. TRT. Türkiye'nin tanıtımında işlev- sel ve söz sahibi devlet kuruluşlannın arasında ilk sırayı alıyor. Şimdilerde de \eni açılan pazar, Türk cumhuri- yetlerinde bu atağı iletişim teknolojisi- nin gücünü de kullanarak başlatıyor. 57 rnilyon, TRT kapşnımla Türk cumhuriyetlerine yönelik ola- rak Batı'ya karşı en önemli silahı, Türkçeyi devreye sokan TRT, ilk ola- rak bölgede 57 milyon yeni izleyiciye ulaşacak. Böy lece TRT, Türk cumhu- riyetlerinin Batı'ya açılan penceresi olacak. A\ nı zamanda da Türkiye'nin tanıtımında büyük bir avantaj elde edecek. Kazakistan ve Kırgızistan'a kadar uzanacak 6 Türk cumhuriyetine Türk cumhuriyetlerine yönelik olarak Batı'ya karşı en önemli silahı, Türkçeyi devreye sokan TRT, ilk olarak bölgede 57 milyon yeni izleyiciye ulaşacak. Böylece TRT, Türk cumhuriyetlerinin Batı'ya açılan penceresi olacak. PTT'nin test sinyaliyle başlayacak "Teknik Deneme Yayım" ile prog- ramlanan "Tanıtım"ın ülkemize fatu- rası 25 milyon dolan bulacak. Ancak EUTELSAT'tan (European Telecommunacation Satellites Orga- nisation) kiralanan bir uyduyla bölge- ye yayın yapmak, her zaman için yayını, teknik açıdan riske etmek de- mektir... Bunun yanında, ülkemize ait olan ve yapımı çeşitli nedenlerle bir süre duraksayan TÜRKSAT projesi çerçevesindeki uydumuz tamamlanıp yörüngesine oturduğunda Türkiye, Türk cumhuriyetleriyle telekomüni- kasyon hizmetleri sayesinde doğru- dan haberleşme imkaruna kavuşacak. Türkiye kendisine ait TÜRKSAT projesi çerçevesinde, Asya, Avrupa ve Kuzey Afrika'daki Türkçe konuşan insanlara ulaşabilecektir. TV yayınla- rıyla Türkiye, dilini ve kültürünü yıllar- dır Batı'nın yaptığı gibi geniş bir izleyi- ci kitlesine aktaracaktır. TÜRKSAT'a karşı ZÜHRE Böylece TRT sayesinde Türkiye de Batı'nın yıllardır üzerimizeçevrili ileti- şim teknolojisi sayesinde, kültürünü yaygınlaştırma silahını kullanarak Türk cumhuriyetlerinde etkili bir tanıtım kampanyasmı önümüzdeki birkaç ay içinde başlatmış olacak. Bu arada hatırlatmak gerekir ki, İran da Türk cumhuriyetTerini aynı yolla etkisi altına alma çabasına girdi. Bu amaçla, TÜRKSAT projesine karşı "Zühre" adını verdikleri uydu projesini başlattı. TRTnin çalışmalannın hedefine ulaşması ve devamı için, en kısa süre- de de, TÜRKSAT'a hız verilmesi ge- rekiyor. Bu alanda kaybedilen her saat, ülkemizin zarar hanesine yazıla- cakür. POLİTİKA fiVEÖTESİ MEHMED KEMAL Kanunuesasi Kıraathanesi... Şairi epeydir gördüğüm yoktu, Beyoğlu'nda ağır ak- sak yürüyordu. Buna, topallayarak da denebilir. Eskiden sık sık görürdüm. Tarlabaşı'nda bir yerde otururdu. Şimdiki, kocaman bir bulvara dönmüş Tarlabaşı değil; o daracık sokaklı Tarlabaşı... Nicedir geldi- ğim yok buralara, şair de yıllardır uğramıyormuş. Hoşbeş- ten sonra gün ve saat verdi, "Kanunuesasi Kıraathanesi'n- de buluşahm" dedi. ('Yahu, Kanunuesasi Kıraathanesi mi kaldı?' diyemedim.) "Olur" dedim. Bu kahve (Kanunuesasi), ilk Meşrutiyet'ten beri varmış. Meşrutiyet aydınlannın uğrağı, buluşma yeriymiş. Nasıl Babıâli'de Meserret, Nuruosmaniye'de Ikbal varsa, Beyoğ- lu'nda da Kanunuesasi.. İstanbul gazetelerinin Ankara muhabirliğini ettiğim yıl- larda, İstanbul'a geldiğimde Büyük Londra Oteli'ne iner- dim. Bu otel, Tepebaşı'nda bulunanlann en iyilerinden bi- riydi. Beyoğlu'nun göbeği sayılırdı. Geceleri eğlenecek olanlar için kolay da bir yerdi. Gecenin epeyce ıierlemiş bir saatinden sonra insan kendini kolayca yatağına atabilirdi. Şıp meyhane, şıp otel!.. Sabahlan kalktığımda Kanunuesasi Kıraathanesi'ne gi- der, günlük gazeteleri orda okurdum. Otel de, kahve de ya- bancım değildi. ı Kahve, uzunca bir koridor gjbiydi. Pen- cere önüne kahvenin eskileri ve gediklileri otururdu. Kahvenin ortasındaki uzunca yer tavlacılara aynlmıştı. Tavlacılar neredeyse sabahtan başlarlar, gece yanlanna kadar oynarlardı. Bu oyu- nun içinde belki biraz kumar bile vardı. Sağlı sollu duvar dibinde oturanlar ise randevu verenler- di. Buralar, aynı zamanda nargilecilerin de yeriydi. En güzel yer, kuşkusuz, pencere kenan idi. Sandalyeye kurulup geleni geçeni seyretmeye doyum olmazdı. Pencere kenan müşterilerine alışırdınız. İkinci Dünya Savaşı yıllannda bu kahve (Kanunuesasi) Cumhuriyet aydınlannın yeri olmuştu. Meyhane saati değil de erken ise kahveden başka gidilecek yer pek yoktu. Emek- liler, işsizler, başıboşlar için en uygun yerdi. Bundan beş on yıl önce bu kahve bir süre, şairlerin buluş- ma yeri de olmuştu. Tavlaya meraklı olanlar burda bulu- şurlar, belki bir iki el tavla oynarlar, sonra meyhanelerden birine kapağı atarlardı. Tavla boşuna değil, rakısına oy- nanırdı. Verilen saatte kahveye geldim. Daha kapıdan girerken şairi gördüm; pencere kenannda oturuyor, etrafı seyredi- yordu. Tepebaşı ypnünden geldiğim için beni görmedi. Gö- rünce, yeniden kucaklaştık, sarmaş dolaş olduk. İlk sözü- müz, pahahlık, geçim sıkıntısı oldu. Şairin, her zaman, hali vakti yerinde idi, ama nedense o da yoksulluktan söz edi- ^ordu. Yoksulluğun baskısı ağırdı. Sıra şiire geldi. "Şiir de yoksullaştı mı?" diye sordum. "Evet" dedi. "Şurada bir otuz yıl var ki, şiir de yok, şair de yok!." "öyleyse ne yapacağız üstat?" "Şiiri de, şairi de bekleyeceğiz."' "Ödül vermeler, şair secmeler ne oluyor?" "Şairi anyorlar." "Adına ödül koysalar istemez misin?" Duraladı, gözlerinin içi güldü, alacalı baktı, "İstemem" dedi. Şiir söyleşisini kapattı, kalkana kadar hiç söz etmedi. Belli ki üstat da ödül bekleyenlerdendi. Bundan beş on yıl önce bu kahve bir süre şairlerin buluşma yeri de olmuştu. Tavlaya meraklı olanlar burada buluşurlar, sonra meyhanelerden birine kapağı atarlardı. OKURLARDAN Davet ediyoruz 27Şubatl992tarihinde Cumhuriyet gazetesinde, Sayın Necati Güngör'ün yazısını okuduk. Buyaayı okuyunca, çok duygulandık. Sınıfca yardım yapmayı kararlaştırdık. Çünkü hayvanlar insanlann dostudur. Hayvan sevgisi küçük yaşta başlar. Geçen yıl Samandıra Hayvan SevenlerÇiftliği'ne gelmiştik. Oradaki köpekler, bizi görünce çok sevinmişlerdi. Fotoğraf çekerken kimisi poz veriyor, kimisi de havlıyordu. Çünkü bizlerden sevgi bekliyorlardı. Sayın Necati Güngör gazetede: "Bir kurşun parasıyla, hajrvanlara aşı yapılabilir"diyeyazmış. Biz de buna içtenlikle kaülıyoruz. Soğuk kış gecelerinde hayvanlann hali acı. Avrupa ülkelerinde, sokaklarda hiç sahipsiz hayvan yok. Bizim ülkemizde ise her sokak başıboş hayvanlarla dolu. Insanlanmızın düzelmesi gerekli. Bunun da öncülüğünü sizler yapıyorsunuz. Bizler de Özel Sezin İlkokulu üçüncü sınıf öğrencileri olarak sizlere kaülıyoruz. Sınıfça mukavva kutular, yemek kaplan ve para topluyoruz. Sayın Suna Deveüoğlu ve Sayın Necati Güngör'ü okulumuza davet ediyoruz. Bağışta bulunduğumuz yardımlan kabul etmeniziricaediyoruz. Kısacası biz doğayı, insanıyla. hayyanıyla, bitkisiyle bir bütün olarak kucaklamarun mutluluğunu yasamak isüyoruz. Tüm haj-van sevenlere saygılanmıa sunu\oruz. Özel Sezin İlkokulu üçüncü sanıf öğrencileri İstanbul Talihsiz açıklamalar Ne tesadüf! İstanbul Ermeni Patriği Ruhani Kazancıyan ile İran'ın Ankara büyükelçjsi Ekselans Bagıri birkaç gün ara> la açıklama yaptılar. Ve hikmet buyurdular. " Azeriler Türk değildir" diye. Açıklama eğer Ermenistan ya da Tahran'da yapılsaydı. amenna. Beyanatlar Türkiye'de veriliyor. Hangi cesaretle, hangi izan ile... Azeri Türklerinin bu açıklamalarla kalbi kınlmadı. Gönüldosta kınlır. Gönlümüzden gönlünüze yol yok. Çünkü biz Türk oğlu Türküz. FÖVZtYEHANZADE MERAĞÎ Ankara tLAN SEFERİHİSAR KADASTRO HÂKİMLİĞI'NDEN Dosya no: 989/1% Es. Davacı Mücev her Gökçe tarafından davalılar Osman Akyol vs. aley- hine açılan kadastro tespitine itiraz davasmda: Davacı Mücevher Gökçe vekili tarafından S.Hisar Hıdırlık Mahal- lesi Tepecikaltı mevkünde kain kadastroca 284 ada, 2 parsel numara- sı verilen 3518 m! miktarındaki gayrimenkulün 1/6 hissesinin Hasibe adına yapılan tespitine itiraz edilmiş olup. mahkememizce davalının mirasçısı olan HÜSEYÎN SOYKAN'a davacı vekilinin 6.11.1991 la- rihlı dahali da\a dılekçesi ve duruşma günü tebliğ edilemediğinden davetiye ycrıiR- kaim olmak uzere duruşmamn mahkememizde 20.5.1992 gu'.'i saat 09.00da yapılacağı ve dahili dava dılekçesi ila- nen tebliğ olunur. 11.3.1992 Basın: 24133
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear