Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 3MART1992SALJ
14 GÖRÜŞLER
BURAŞI
TÜRKİYE
HALl'K ŞAHtV
Televizyonda
Pornografi Fupyası
B
ir süredir iddia ediyorum ki, basınımız kullandığı
kağıdın santimetrekaresi başına düşen çıplak
kadın eti bakımından, bırakın Ortadoğu'yu ve Bal-
kanlar'ı, dünyada birincidir. Bu iddianın tersini
kanıtlayabilen henüz çıkmadı.
Şimdi kafamda yeni bir soru: Acaba dehşet verici bir re-
kabetin ilk raundlannın çarpışıldığı özel televizyonlanmız
da mı öyle olacak? Bir başka deyişle, acaba toplam yayın
saatleri içinde dünyada en fazla kadın eti teşhir edilen ek-
ranlara sahip olma ayncalığı (!) da mı bize ait olacak?
Korkanm, bu gidişle öyle olacak.
Bu gidiş, kıran kırana rekabet ortamında ayakta kalmak
için her şeyin mübah görüleceği gidiştir. Televizyonlann
reklam çekebilmesi için izleyici sayısı arttırması, izleyici sa-
yısını arttırması için ise "beğeninin en düşük ortak katına"
seslenmesi gerekecektir.
îstismarcı çıplaklık ve cinsellik, toplumbilimsel terimiyle
"pornografı", işte bu ortak kat içinde yer alan banko öğe-
lerden biridir. Dünyanın başka yerlerinde de böyledir.
Ama, kadın erkek arasındaki kopukluğun toplumsal dü-
zeyde sürdüğü Türkiye'de özellikle böyledir. Basınımız
bunu tüm çıplaklığı ile 1980'den sonra keşfetmiştir. Tek
amaçlan para kazanmak olan ve toplum yaran diye bir
kaygılan olmayan özel televizyonlanmız ise elbette bilmek-
tedir.
Göreceklerinize kendinizi hazırlayın; önce gözleriniz fal-
taşı gibi açılacak, sonra ise büyük bir ihtimalle mideniz bu-
lanacaktır.
•••
Pornografi, totaliter diktatörlüklerin değil, özgür, de-
mokratik toplumlann sorunudur. Totaliter rejimler ero-
tizmle pornografi arasındaki aynmı yok sayıp her ikisini de
yasaklayıp işin içinden çıkarlar. Çoğulcu demokratik top-
lumlarda ise böylesine bir yasaklama istenmeyeceğine göre,
insanlan cinsel organlanndan tutarak gerçekleştirilen istis-
mara nasıl engel olunacağı sorusu ciddi bir soru olarak ele
alınır. tartışılır.
Çözüm, "ölçü"de aranır.
Cinsellik ve erotizm elbette hayatın ve sanatın aynlmaz
bir parçasıdır. Bir sanat eserinin onsuz olmaz öğesi sayılabi-
lecek erotik bir sahneyi kapatmak eserin bütünlüğünü par-
çalar. Böyle bir sahne özgürlük alanının içindedir, korun-
malıdır.
Peki, ya hiçbir sanat değeri olmayan, salt para kazanmak
ve cinsellik istisman yapmak için üretilmiş bir filmde bir ka-
dının bir adama masturbasyon yaptırmasını seyretmek? Bu
da özgürlük alanının içinde midir? Özgürlük kavramı çarpı-
tılarak bu sahnenin çoluk çocuk, ailece seyredilen televiz-
yon ekranından yaymlanmasına izin verilmeli midir? Ya
yaşlı bir eşcinselin çocuklan ayartmak için kullandığı yön-
temlerle ilgili adi bir film?
Özgürlüğün, bağnnda sorumluluk ölçüsü taşıyan bir
kavram olduğunu unutamayız. Ünlü bir Amerikan Yüksek
Mahkeme yargıcının dediği gibi, "İfade özgürlüğü insanla-
ra kalabalık bir sinema salonunda yalancıktan 'Yangın var'
diye feryat etme hakkını vermez." Böyle bir şey yapıldığı
anda o özgürlüğün istisman başlamış olur kı, hukuk devle-
tinde buna izın yoktur.
öyleyse? Öyleyse kıran kırana rekabet ortamı içinde her
şeyi mübah görecek olan özel televizyonculara sorumlukla-
n hatırlatıimahdır. Bu çıkar yol değildir: cinsei istismann
sonu yoktur. önce Avnıpa normlanna uyulması zorunlu-
dur.
Efendim, seyretmek istemeyen televizyonun düğmesine
bassın kapatsın demek ucuz bir demagojidir. Bu safsata
Batı'nın demokratik ülkelerinde denendi, yutmadılar. Ba-
kalım bize yutturabilecekler mi?
Yumuşaİc ya da katı porno meraklılanna benim bir itira-
zım yok; gitsinler, videoculardan istedikleri filmi alıp evleri-
nin mahremiyetinde seyretsinler. Bu onlan ilgilendirir.
Ama biraz da bana ait olan radyo dalgalannı üç beş mil-
yon uğruna cinsellik pazarlamacılığı için kullanmasınlar.
Bu hem beni hem de tüm toplumu ilgilendirir.
60-30 Y1L ÖNCE CUMHURİYET
1932: Heyeti Veküede
Heyeti Vekile saat üçte
Başvekilin riyasetinde
toplanmıştır., İçtımada 931
bütçesinin mütebaki üç
aylığında yapılacak tasarruf
mes'elesinin konuşulduğu
tahmin edilmektedir.
Söylendiğine göre bu arada
yeni memur tayinlerinin tahdit
olunması, muayyen bir
müddet için münhalâta yenı memur alınmaması da
kararlaştınlmıştır. Heyeti Vekile bundan başka devlet
sarfiyatını da tahdit edecektir. Tahminlere göre bazı
masraflann yapılması vekâletlere bırakılacak, bazılan ancak
Heyeti Vekile kararile yapılabılecektir.
Heyeti Vekilenin mevkıi tatbikte bulunan bütcehakkındaki
kararlan derhal tatbik olunacaktır.
ERMENONMLLE FELAKETI!
İ374 'T
&C-tO " YOLCU OÇAĞt,
£/Çj4Ğ/A/ SA6AT
£7714/f77'. 8U
Y/MC£, UÇAA: OGMAMA
SSS #/f//V/A/ Öl£>ÜĞÜ
Ermenistan Karşısında Gaflete Son!
A. COŞKUN KIRCA Emekli Büyükelçi, D YP İstanbul Milletvekili
K
ıbns'ta 1974 Ağustosu'ndan
beri silahlar niçin susmuştur?
Çünkü, Kıbns Rum yönetimi
ve Yunanistan, KKTC'ye
karşı herhangi bir silahlı hareketin
Türkiye'nin aynı yoldan müdahalesini
davet edeceğini çok iyi bilmektedir. Yu-
nanistan çeyrek yüzyıldan beri Ege'deki
karasulannı 12 deniz miline niçin çıka-
ramıyor? Çünkü, Türkiye'nin, böyle bir
tek taraflı karan tanımayarak savaş ge-
mi ve uçaklannı, Yunan karasulanna
bu şekilde eklenecek alan içine göndere-
ceğini ve onlan ateşle karşılarsa iki dev-
let arasında savaş çıkmasma sebep ola-
cağını çok iyi bilmektedir.
Bir devletin-banşcı tahammülünün
nerede biteceğinin çok iyi bilinmesi, o
devletle çıkar çatışmasını tırmandırmak
isteyebilecek olanlan caydırabilmenin
en etkili yoludur. Kıbns ve Ege'de bu
yaklaşımı büyük başanyla uygulaması-
nı ve böyleoe yıllardır bu bölgelerde ba-
nşj korumasını bilen Türkiye, üzülerek
söyleyelim ki inanılmaz bir safhkla, aynı
siyaseti Ermenistan karşısında uygula-
mamıştır.
Ermenistan, aşağı yukan bir yıldan
beri bağımsızlık yolundaydı. Bu ülke,
Sovyetler Bırliği'nin resmen dağılmasıy-
la bağımsızlığını elde etmiştir. Erivan
yöneticileri, bağımsızlıklan daha resmi-
leşmeden, Türkiye'ye karşı politikalan-
nı şöyle tanımlıyorlardı: Ermenistan,
Türkiye'yle dostluk, iyi komşuluk ve
her aJanda işbirliğinden yanadır. İki
devlet arasındaki ilişkiler, önce bu yak-
laşımla yürütülmelidir. Ancak bu politi-
ka, Ermenistan'ın Türkiye'yle temel si-
yasi davalanm terk ettiği anlamına gel-
mez ve Erivan, zamanı gelince bu da-
valan ortaya atacaktır. Nitekim, Erivan
Parlamentosu, bağımsızbktan önce al-
dığı ve bugün de geçerli bir karannda,
Türkiye'ye karşı soykjnm iddialannı
tekrarlamış; bununla kalmamış, bu id-
dialarla ilintili olarak Türkiye'nin doğu
bölgesi üzerinde toprak isteminde bu-
lunmuştur. Ermeni görevlilerin bu yön-
de sayısız demeci vardır.
Türkiye'nin Ermenistan'dan hiçbir
toprak talebi olmadığı ve bu komşusuy-
la en geniş bir işbirliğine girişmeyi red-
detmeyecegi muhakkaktır. Ama dost-
luk karşılıksız olamaz. Ermenistan'ın
dostluğundan emin olabilmek için ise
Türkiye'nin elbette bazı şartlan olmalı-
dır. Bu şartlar nelerdir?
1. Ermenistan, komşulanyla (yani bu
arada Türkiye ve Azerbaycan'la) sınır-
lannın değişmezliğini açıİcça kabullen-
mebdir.
2. Ermenistan, soykınm iddialannı
miUetlerarası forumlara getirmeyeceği-
ni; bu konuyu milletlerarası ilişkilerinde
istismar etmeyeceğini ve istismar caba-
lanna destek vermeyeceğini vaat etmeli-
dir.
3. Ermenistan, tedhişçiliğin herçeşidi-
ni açıklıkla kötülemelidir.
Bu şartlar makuldür ve ne Batı âlemi
ne de Rusya bu şartlann isabetliliğini in-
kâr edebilirler. Işte, Türkiye, fcrmenis-
tan'ı tamrken bu şartlan ileri sürmeyi ih-
mal etmiştir. Bu kadanyla da kalmamış;
Türkiye, bu ülkeyi, Karadeniz İşbirliği
Projesi adlı milletlerarası kuruluşa ken-
di elcağızıyla kabullenivermiştir. Hükü-
met sözcüsünün ağzından, bazı şart-
lanmızın bu ülkeyle karşılıklı diplo-
matik ilişki kurmak amacıyla yapılacak
görüşmeler sırasında tarafımızdan öne
sürüleceği ifade edilmişse de bu konuda-
ki ilk temas sırasında Türk tarafının ye-
teri açıklıkta istemlerde bulunmadığı
anlaşılıyor. Yine anlaşılıyor ki Ermenis-
tan, birinci istemimizi kabule yanaşma-
yacaktır.
Ermenistan'a göre AGfK'e girmekle
zaten sınırlann değişmezliği ilkesini be-
nimsemiştir. Oysa Helsinki Sonuç Se-
nedi'nde yer alan kural, milletlerarası
hukuk ilkesi niteliğinı taşımadıktan baş-
ka, sadece sınırlann zor yoluyla değişti-
rilemeyeceğine ilişkindir.
Türkiye söz ve kâğıt
diplomasisiyle
yetinmeyeceğini gösterirse,
Batı âleminin bize karşı
büyük bir tepki göstermesi
beklenemez. Çünkü,
Türkiye'nin haklüığı
ortadadır ve AGİK
tarafından da kabul
edilmiştir.
Kaldı ki şu anda Azerbaycan'a karşı
giriştiği saldınlar, Ermenistan'ın AGİK
belgelerinden doğan yükümlülüklerine
dahi saygı göstermek niyetinde ol-
madığını kanıtlıyor. Bırakalım bu
önemli konuyu, Ermenistan'la diplo-
matik ilişki kurulması konusunda ciddi
görüşmelere girişmeden ve üstelik
Dağlık Karabağ'da yüzlerce Azeri Tür-
kü katledilmekteyken, Türk-Ermeni
smınndaki kapılan açmaya niyetlenebi-
len resmi makamlanmız çıkabilmiştir.
Halbuki Türkiye'ye düşen, bu kadar ge-
cikmeden sonra da olsa, Ermenistan'ı
çok gerçekçi bir dille uyarmaktı. Bu
yapılmak şöyle dursun, Ermenistan'a si-
lah götürdüğünden kuşkulanılan uçak-
lann hava sahamızı kullanmalanna bile
müsamaha edilmiş ve bu arada, üstüne
görev olmayan işlere en yüksek seviyede
kanşmaya pek hevesli bir işadamının
Ermenistan'a yanhş mesaj vermekten
başka hiçbir sonucu olmayan acayip gi-
rişimleri itibar görebilmiştir.
Şimdi Türkiye, Ermenistan'ı durdu-
rabilmek için başlıca devletler nezdinde
diplomatik temaslar yürütüyor. Türki-
ye, AGİK'ten de uygun bir karar çıkar-
mayı başarmıştır. Fakat, bir buçuk yıl-
lık pısınkbk siyasetınin sonuçlannı şim-
di sırf diplomatik temaslarla çözmek
mümkün değildir.
İlk yapmamız gereken, doğu bölge-
mizdeki geleneksel bir askeri tatbikatı,
üstelik capını küçülterek tekrarlayışımı-
zı bile Ermenistan'ı ve destekçilerini ya-
tıştırma çabalanmızın konusu haline
getirmek değildir. İlk yapmamız gere-
ken, Ermenistan'ın resmi olmayan Er-
meni milislere hâkim olamadığı yolun-
daki sahtekârca iddialanna asla inan-
madığımızı ilan ederek, Türk-Ermeni
sınınna hemen birlik yığmaya başlama-
mız ve ayrıca Bakü'nun muvatfakatini
alarak Nahcivan-Ermenistan sınınnda
birliklerimizi mevzilendirmemizdir.
Türkiye söz ve kâğıt diplomasisiyle ye-
tinmeyeceğini böylece gösterirse, Batı
âleminin bize karşı büyük bir tepki gös-
termesi beklenemez. Çünkü Türkiye'-
nin haklılıği ortadadır ve AGİK tarafın-
dan da kabul edilmiştir. Batı'nın ve en
başta Amerika'nın, bugün sadece
BDT'de mevcut belirsizlikler karşısında
değil, aynı zamanda Balkanlar'da, Or-
tadoğu'da ve Kafkasya ile Orta Asya'da
temel dengeleri koruyabilmek için de-
mokratik ve laik bir Türkiye'ye ihtiyaa
her dönemdekinden daha fazladır. Sa-
yın Süleyman Demirel'in Amerika ziya-
reti bu gerçeği bir defa daha gözler önü-
ne sermiştir. Türkiye, saldırgan Er-
menistan'ı durdurmak amacıyla kendi-
sine düşeni yapma azmini açıklarsa,
olası bir Türk askeri müdahalesini önle-
mek için Ermenistan'ı milletlerarası hu-
kuka saygjlı bir tutuma sokmak ama-
cıyla elindeki imkânlan kullanmak,
başta Amerika olmak üzere Batı'ya ve
Rusya'ya düşecektir.
Bundan başka Türkiye, Ermenistan
milletlerarası hukuka uygun bir tutumu
benimseyip uygulamadıkça bu devletle
hiçbir alanda işbirliği yapmayacağını ve
bu ülkeye her çeşit mal ve hizmet akjnu-
nı durduracağını da açıklamalıdır. Bu-
nun tek istisnası, karşılıklı nüfus miktar-
lanna göre Azerbaycan'a gönderilenle
orantılı olmak kaydıyla, denetimimiz-
den geçecek insani yardımlardan ibaret
kalmalıdır.
Ermenistan'ın nüfusu Azerbaycan'-
ınkinden çok azdır. Fakat Ermenistan,
bugün savaş helikopterleri edinebilmiş
olarak Azerbaycan'a -üstelik başanyla-
saldırabilmektedir. Bu hazin sonuca
ulaşılmasının sorumlulan. "küçücük"
Ermenistan'ın "koskoca" Türk komşu-
lanna zaran dokunmayacağını sanma
hayaline kapılan bir avuç sözde diplo-
masi oyunculanmızdır. Oysa, Sayın
Başbakan, Batı'yı Ermenistan'a aynca-
lık.lı muamele etmemesi için uyanrken
gerçeği görmüştü. Kendisinin artık bu
konuya bizzat eğilmesi zamanı gelmiş-
tir.
FERRUH DOĞAN
"MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI"
Yeni Radyo-Televizyon Yasası üzerine
AYDEVOLGUN TRT tnceleme ve Araştırma Kurulu üyesi
T
ürkiye Radyo-Televizyon Ya-
sası'nın yeniden haarlanışıyla
ilgili çalışmalar başlamış bu-
lunmaktadır. Yeni yasada
üzerinde önemle durulacak konulann
başında özel radyo ve televizyon kuru-
luşlan gelmektedir.
Günümüzde özel televizyon kuruluşu
olduklannı iddia eden; ancak gerçekte
birer "Prodüksiyon Merkezi" olmaktan
öteye gidemeyen; yayınlannı haber,
film, müzik, güldürü ve porno program-
larla sürdürmeye calışan ve anayasanın
133. maddesine aykın yayın yaptıklan
kesin olan özel televizyon kuruluşlannın
gerçek ve yasal kuruluşlar haline sokul-
ması, yeni yasanın üstleneceği en önemli
görevlerden biridir.
Bunun için TRT Kurumu'na yükleni-
len "eğiticilik ve öğreticilik" görevinin
bir oranda özel radyo-televizyon kuru-
luşlanna da verilmesi kaçınılmaz bir hu-
sustur. Aynca bu kuruluşlann sermaye-
Ierinin, teknik donanımlannın, yıllık
yayın planlannın, uluslararası standart-
lara uygun asgari ve azami yayın sürele-
rinin, drama üretme zorunluluklannın,
reklam ilke ve tarifelerinin, denetim ku-
rallannın, uluslararası yayın kuruluş-
lanna üye olma zorunluluklannın yeni
yasada açık bir şekilde belirlenmesi ge-
rekmektedir.
Bunlann yanı sıra siyasi partilerin özel
televizyonlardan yapacaklan pro-
paganda konuşmalan ile açıkoturumla-
nn süre, içerik ve katıhm şekilleri ve öde-
necek ücretler, siyasi partilerin güç den-
geleri ve mali potansiyelleri göz önüne
alınarak yeni yasada hakça bir sistem
içinde saptanmalıdır.
Aynca yeni yasada kurumun
TBMM'den yapacağı naklen yaymlara
açıklık getirilmeli; kurum kanallanndan
birinin belirli süre ve zamanlarda
TBMM'ye ücretsız olarak tahsisi düşü-
nülmeli; siyasi partilerin, devlet radyo ve
televizyonundan hakça ve eşit bir şekil-
de yararlanmalan sağlanmalı; partilerin
açıkoturumlara katılış kıstaslan saptan-
malıdır.
Yürürlükteki yasanın 5. maddesinde-
ki ünlü "yayın ilkeleri"nde yer alan ve
programlarda "karamsarlık, kargaşa,
umutsuzluk, dehşet ve saldırganlık"
duygulan yaratacağı öne sürülen an-
lamsız ve izahı zor kavramlardan kesin-
likle kaçınılmalıdır. Yeni yasada sansür
ile denetim birbirine kanştınlma-
malıdır.
Aynı yasanın 19. maddesindeki hükü-
met uygulamalannın tanıtılması ile ilgili
ünlü "Icraatın İçinden" programının
benzeri programlara yeni yasada kesin-
likle yer verilmemeli, "sansür" ile "de-
netim" birbirine kanştınlmalıdır.
Radyo-Televizyon Yüksek Kurulu ile
TRT Kurumu Yönetim Kurulu'nun se-
çimlerine, ilgisiz kurum ve kuruluşlann
katılmalan önlenmeli, özellikie TRT
Kurumu Yönetim Kurulu'nda, kurum
çalışanlannın da temsil edilmesi sağlan-
malı, personelin yetersiz ücretler yüzün-
den özel sektöre "kaçması", yasaya ko-
nulacak mali tedbirlerle önlenmelidir.
Yeni yasa hukuka uygun esnek, yu-
muşak ve kolay anlaşılabilir sade bir
Türkçe ile kaleme alınmalı, muğlak ve
aniaşılması güç ifadelere kesinlikle yer
verilmemelidir. Yasalarda yapılacak de-
ğişikliklerin yıllar aldığı bundan da ulus-
ca zararlı çıkılacağı unutulmamalıdır.
BLOKNOT
YAGMUR ATSIZ
Yunan Mitolojisi
E
fsaneler uydurup sonra bunlan "yaşama "eğilimi
bütün toplumlarda az çok vardır.
•Mesela dinlerin yapı taşlanndan birini (ama sade-
ce birini) de bu eğilim oluşturur.
Birtakım efsaneler uydurup sonra bunlara taassup dere-
cesinde inanma eğiliminin en güçlü olduğu toplumlann
başında herhalde Yunanlılar gelir.
Yunanistan, 1821'deki kurtuluş tarihinden bu yana hep
bir "dış tehlikeparanoyası"içindeyaşamıştır.
Yine o günden bu yana, komşulanna tecavüzeden -İkind
Dünya Savaşı'ndaki Alman istilası istisna edilirse- sürekli
kendisi olmuş, ama Yunanistan hep yaygarayı basarak
kendisinin tecavüze uğradığını ileri sürmüştür.
Hikâyedeki kızkurusunu bilirsiniz.
- Komiser Bey, bu adam benim ırzıma geçecek...
- Nereden anladın, kızım?
- Benimle hiç meşgul olmuyor, umursamaz görünüyor,
yüzüme bile bakmıyor ki dikkatim dağılsın ve gafîJ bir
arumda üzerime çullansın...
Bu şirret, arsız ve müzmin sözleşme döneği çelimsiz ülke,
sadece talihsiz komşusu olan Türkiye'yi değil, nasıl içine
kapağı attığı hâlâbelli olmayanAvrupaTopluluğu'nun öbür
üyelerini de canından bezdirmektedir. Mesela sırf mevzu-
atını AT normlanna uydurmak gibi teknik konularda sü-
rekli yan çizmekle ve ayarsız para bozma otomatı gibi her
ağzına sürülen banknotu yutup karşılığında bir şey verme-
mekle kalmamakta, üstelik önemli politik konularda da sü-
rekli ayak bağı olmaktadır.
Başka bir değişle,
Yunanistan, on yıllardır
ileri süriip kendi de
inandığı "Türk tehdidi"
efsanesinin yanı sıra
şimdi bir de "Makedon
tehdidi*'efsanesi ni
ortaya atmıştır.
1980'den bu yana yak-
laşık 20 milyar do-
larlık AT yardımını iç
edip hâlâ, "Daha yok
mu" , havalan çalan
Yunanistan, Brüksel-
Ankara ilişkilerine sü-
rekli taş koyduğu yet-
mezmiş gibi şimdi
Topluluk'un başına
bir de "Makedonya " ^ ^ ı ^ - ^ —
belası" sarmıştır. Bilindiği üzere AT İnceleme Komisyonu,
yeni bağımsızbğını ilan eden Makedonya'nın, insan haklan
ve başkalannın topraklannda gözü olmama gibi bir dizi
kıstası yerine getirdiği için tanınması gerektiğini belirtmesi-
ne rağmen, Makedonya AT üyeleri tarafından tanınmamış,
çünkü Yunanistan "Makedonya"admaiüTHZetmiştir. Ma-
kedonlar Bulgarlarla akraba bir Slav kavmidir. Batı Trak-
ya'nın hemen batısında, Selanik'in kuzeyine doğru uzanan
topraklarda, 200.000 kadar Makedon yaşamaktadır.
Işte Atina, Batı Trakya'daki 150.000 Türk kadar bu Ma-
kedonlann da korkusu içindedir. Oysa Türkiye, Batı Trak-
ya'da gözü olmadığını inandına biçimde yüzlerce kere tek-
rar ettiği, Makedonya da "Büyük Makedonya "hülyâsı için-
de olmadığını resmen açıkladığı halde Yunanistan, muhte-
melen "kişiâlemikendi gibibilirmiş^"fehvâsmca bu teminata
inanmamaktadır.
Yunanlılar bir yandan Türklerin kendilerine "Türk"de-
^mesini yasaklamaya uğraşır ve Makedonlann da Slav değil
"bozulmuş Helen " oldukları safsatasına dünyayı inandır-
maya çabalarken, Londra'da yayımlanan "Foreign Re-
/7or/"ûJ?rg«/',Yunanistan'ınhâlâEpir'de, Kıbns'tavemuhte-
melen Batı Anatolu'da gözü olduğunu (belgeleriyle) anlat-
maktadır. PKK ile ilişkilerini ise artık saklama gereği bile
duymamaktadırlar.
Yunanistan, on yıllardır ileri sürüp kendi de inandığj
"Türk tehdidi'•" efsanesinin yanı sıra şimdi birde "Makedon
tehdidi'"efsanesi ortaya atmıştır ki buna yakında bir de "Ar-
navut tehdidi" efsanesi eklenirse hiç şaşmamak gerekir.
Ancak Atina, bu akıl fikir fukarası politikası ile Türkiye'-
nin ekmeğine yağ sürmektedir. Çünkü Makedonya ve Ar-
navutluk, Yunanistan'a göre daha da güçsüz devletler ola-
rak bu yüzden Türkiye ile bağlannı daha da sıklaştırma ge-
reğini hissetmektedirler.
OKURLARDAN
Kjşİah'yaYanıt
Bana bu saurlan yazdıran, 9
Şubatl992tarihii
gazetenızde Sn. Ahmet
TanerKışlalı'nın
"Müslümanhk Gelişmeye
Engel mi?" başhklı yaasıdır.
Bu konuda sıradan bir okur
olarak ben yazsam tekmil 5
bölüm roman olur ya da
yüzlerce sayfa dokümanter.
Şakası yok, öyle!
"A be adam" diyebilirsiniz,
"her vazar senin zevkine göre
mi yazacak ya da düşünce
tarzına göre mi? Ninni
saatini kaçırmış bir bebek
gibi sızlanıyorsun.
Cumhuriyet'te değişik
fikirler olabilir, değişik
düşünenlerde."
Bu dedikleriniz olabilir. Ama
bu. biraz basitleştirmek olur.
Öyleçok uzaklara
gitmeyelim. Bir üst kattaki
komşum tam bir Müslüman,
neeksik ne de fazla. Aynca
çok dürüst veçok sevdiğim
bir insan. 6 çocuğu var ve
hiçbirini zorunlu olan ilk
öğretimin ötesinde
okutmuyor. Sebebini
sorduğumda İslami
Görünen köy
Her nedense türban konusu
stk sık ve inatla, ısrarla
kamuoyu önüne getirilip
daıma gündemde ve canh
tutulmaya cahşıbyor. Türbanı
savunanlar, insan haklan ve
kıhk kıyafet özgürlüğü
şemsiyesi altına çekmeye
çalışıyorlarolayı. İlk bakışta
gayet haklı ve masumane bir
savbu. Konuya dar
çerçeveden bakınca, türbanı
savunanlara hak vermemek
elde değil. Ama daha geniş bir
çerçeveden bakarsanız
geiecektedaha başka
manzaralarla da
tanışabileceğınızi kolaylıkla
görebilirsiniz. Türbanı dini
birgereğin icabı sayar. kıhk
kıyafet özgürlüğü \e insan
hakk. gibi görürseniz hemen
akabinde daha başka kıhk ve
kıyafetlerkde karşı karşıva
kurallara göre yetiştireceğini
söylüyor. Tabii ki bu onlann
yaşam tarzı, saygım sonsuz.
Gelelim Ahmet Taner
Kışlah'ya. "'Müslümanlık
gelişmeye engel mi?" diyor.
Bu soruya direkt cevap
vermeyeceğim. İslam dini,
kurallan olan ve bunun
yanında kutsal kitabı olan bir
dindir. O kutsal kitapta
insanlann A'dan Z'ye ne
yapmalan gerektiği ve nasıl
yaşamalan gerektiği
yazılmıştır. O kitapta yazılı
olan yoruma açık değildir.
İyi bir Müslûmansanız
yazılanlan uygulamahsınız.
Şimdi düşünün, ben üst
kattaki komşuma çıkıp o
kutsal kitaptaki en ufak bir
konuyu ne kadar tartışınm?
Bunun arkadaşhğımızın
sonunu getireceğinden
eminim.
Yani bütün kuralcı
kurumlann gelişmeye büyük
elkisi vardır. Sn. Kışlalı'nın
sandığından daha çok...
AHMET BtLGEN
İstanbul
gelirsiniz. Şenatı savunan,
laikliği dinsizhk sayan
ınsanlar sokaklara
Cezayir'dekiler gibi çıkarlarsa
ne
yapabilirsiniz? Tabii ki
türbanı dın gereği sayar, kıhk
kıyafet özgürlüğünü birinsan
hakkı sayarsanız öbürlerine
bir şeylerdeme hakkınız
kahrıaz. İşte o zaman seyret
manzaravı. Bu sadece göze
hoş görünen bir manzara
olarak kalsa kim nediyebüir?
Köy göriipüyor. Görünen
köv' rı' jlavuza ne gerek var.
Bukr.ıuyasesçıkarmayanlar
ya da ^onuya sıcak bakanlar
h nce Atatürk'ün ifadesiyle
gaflet dalâlet ve hatta hıyanet
fçindeler. Bu böyle biline
\
Samsun