25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Sk'FA CUMHURİYET 22 MART1992 PAZAR PAZAR YAZILARI Tutkularuı beyaz başkenti OSLO NADİR PAKSOY E»ıxağında uzunca bir süredir bık- madaı usanmadan beklediğiniz bir arzjEun günüo birinde apansızın önü- nûzdc durduğunu hiç yaşadınız mı? Heb hele söz konusu özlem, tesadüfle- rin bir oyunu değil de kavuşabilmek için yıllarca peşinden koştuğunuz uğ- raşlann ürünü ise işte o vakit, önünüz- de bclıriveren arzu tramvayırun basa- maUanndan içeri tüm benlığınızle atıl- maktan sizi hiç kimse alıkoyamaz samr- sınız. Böylesi anlar yaşamda en fazla bir ikı kez insanın avcuna konar. Kimi kez meslekle ilgilidir, kimi kez yaşanmamış bir sevdayla... Ustüne üstiük, eş kum- rular misali ıkisi bırlikte kol kola çıka- gelirse vurgun yemişe dönersiniz; coş- kudan lime lime olmuş yüreğınıze gem vurabilmenin mümkünü kalmaz. Neredeyse bir yıl oluyor. Antalya'- dakı posta kutumun kapısını sessizce tıklatan bir mektup Norveç Bilim Tek- nik Konseyi'nın bursunu kazandığjmı müjdeliyordu. Yaklaşık iki yıldır böyle bir fırsatı kolluyordum. Tıp fakültesi öğretim üyesiyim. Uzmanlık dalım pa- toloji. Patoloji, hasLalıklann doku dü- zeyınde oluşturduğu gözle görülmez değişikliklerin, şekillerin, resimlerin mikroskop altında incelenerek has- talığın kesin tanısına varma işlemi ik ilgili bir tıp dalı. Özelliklc de kanser kuşkusu devreye girdiğınde son taru patolojinın yolundan gcçiyor. İskandinavya'nın en büyük kanser merkezi olan Norveç Kanser Hastane- si'nde (Oslo Radium Hospital), kanser kuşkusu duyulan organa şınnga ile ulaşılarak elde edilen hücre kümesin- den kanser tanısına varma yöntemi (si- topatoloji) üzerinde eğitim görecek- tim. 'Dünyalar benim olmuştu' deyi- minin keyfinı tüm kınnülanna değın yaşamanın önüne ne engel çıkabilirdi ki!.. Buianık görüRtüJer Bahar hızla geçti. Oslo Ekspresi'nde cam kenan yolculuğu yapıyordum sanki. Dışandaki görüntüleri tam seçe- miyordum; doğa, yerleşim birimleri, is- tasyonlar ve de asıl önemlisi insanlar, film sarma mekanizması olmayan eski model bir fotoğraf makinesinden çıkmışçasına birbiri üstünde buianık görüntüler oluşturuyordu. Yaz ortasıydı; sırt çantamı toparla- ma vakti gelip çatmışü. Yanılmışım! Meğer posta ekspresı diye bindiğim, vahşi Batı'nın altın yüklü buharlı ka- tanymış. Vanşa az kala, tünel çıkışında raylara döşenen dinamitlere çarpmasıyla katann yoldan çıkması bir oldu. Ortalık toza dumana boğul- du. Gözlerimi açüğırnda kendimi bir kayanın dibinde yan baygın buldum. Arzu katanm bir metal enkazından farksızdı. Makinist ve tüm yolcular öl- müştü. Nasıl sağ kaldığıma bugün bile hSlİ şaşıyorum: Ve sonunda Oslo, çok uzaklarda yaralı bir düşe dönüştü. Arzu katanmda aynı kompartımanı paylaştığımız yol arkadaşım da kayıp- lara kanşmıştı. Ne bir ses, ne bir ne- fes; o da tıpkı Oslo gibi ulaşılmaza kaçmışü!.. Ağır aksak, günler geceler boyu sü- ren bir yürüyüşe başladım. Yaz bitti, sonbahar geçti; kışın sonu takvimlerde filizlenmeye ağardı. Birden, umudu- mun söndüğünü kabullenmeye haar- landığım sırada, öldügünü sandığım Oslo karşıma dikilivermesin mi? Işte sapasağlam tam önümde duruyor, bana elini uzatıyordu! Üstelik, yitirdi- ğüni sandığım yol arkadaşım da umu- dun kapısında bana kucak açmış, kanı henüz dinmemiş sargjlanmı çözmeyi bekliyordu. Serap olabilir miydi?.. Hayır, hayır değülerdi; düpedüz birer gerçektiler. Dört kıtada onlarca kentle seviştim. ama hiçbiri Oslo kadar bende tutkuya dönüşmedi. Avcuma bir bahar günü art arda kondular, görkemü birer ışık seli gibiydiler. Tutmasını becereme- dim. Apansızın kayboldular daha ne olduğunu tam kavrayamadan. Ve son- ra her ikisi de üpkı kaybolduklan gibi yine apansızın ortaya çıkjp beni sanp sarmaladılar. Buna yürek dayanır mı şaşanm! Mucizeleri, yalnızca kutsal kitaplar- da peygamberlere özgü sanırdım. Artık anladım ki değilmiş! Yaşamın tüm öğeleri gibi mucizelerin de yaşana- cağı anlar olurmuş.. Şimdi tutku- larunın beyaz başkentindeyim. Aylar- dan mart; günler kısa. Hava gri ve pus- lu. Yanm milyonluk kentte tek bir çıt yok. Havanın puslu olması umurumda değil; yeter ki yürekler gri, sevgiler sisli olmasın. Yıkım günleri geride kaldı. Güverte- ye çıkıp bç üstünde köpüklerine bak- mak bile içimden gelmiyor. Ancak sıla- ya düşen, o günlerin yol, şimdilerin yü- rek arkadaşımın yüzünü çok özlüyo- nım. "Dinleyin neyden hikâyet etmede / Aynlıklardan şikâyet etmede!.." Os- lo'dan Akdeniz'e selam olsun. Yumak yumak çağnşım, düğüm düğüm anı. Kuzeyin bu kendi halinde inziva, sükunet ve doğa kentinde, yıtirdığim iç huzurumu kazanmaya çalışıyorum. Kendi kendime kalabilmenin, kimseye hesap vermeksizin bir başınaiığın tadıru çıkanyorum. Dünyanın en küçük süper gücü:Vatikanİtalyan başkenti Roma'nın tönde bir başka başkent daha var. Bu.~bir devlet aynı zamanda. Dünyanın en küçük, fa- kat en güçlü devletlerinden biri olan Va- tikan'a gerçek bir süper güç bile denebi- lir. Nükleer silahlan ve ordulan olmayan, fakat ABD ile birlikte Sovyet impara- torluğunu yıkmayı başaran Vatikan'ın, Doğu Avrupa devrimindeki taruşmasız rolü, her geçen gün açıklık kazanıyor. Bu hafta gene İtalyan "Panorama" dergisine bir demeç veren eski Başkan Ronald Reagan, "Papa ile birlikte amaamız" diyor. "başından beri komü- nist güçleri yıkmak oldu. Polonya'nın de- mokratikleşmesi halinde diğer Avrupa ülkelerinin de Polonya örneğini izleyece- ğinden emindık. Bu amaca ulaşmak için elbirliğiyle elimizdekı her türlü imkânı kullanmaya karar verdik. Papa. 'Dayanış- ma' hareketinin güçlenmesi ve beslen- mesinde bizim için çok büyük destek sağ- ladı..." Vatikan'ın bankalan yoluyla "Dayanış- ma' hareketini maddeten besleyen ve bu hareketin lideri Lech VValesa ile sürekli temas içinde olan, VValesa'ya telkin edil- mesi gereken nasihatleri ulaştıran Polon- yalı Papa'nın 1978 ekimınde papa seçil- mesinde ise CIA'nın parmağı olduğu id- dia ediliyor. Bir iki istisna dışında daima İtalyan papalann elinde olmuş olan bu kurumun '70'li yıllann sonunda birden- bire tanınmamış bir Polonyalı kardinalin eline geçmesi bir rastlantı olarak görül- müyor. "Papa'nın BBC'si diye anılan ve ki- lisenin en güçlü propaganda araçlann- dan biri olan "Vatikan radyosu" 34 dil- den yayım yapıyor. Tamil, Kirundu, Svvahili, Yoruba'ya dek her türlü dilde yayım yapan bu radyo, kozmopolit ve kültürlü Cizvit papazlan tarafından yö- netiliyor. Dünyada bir milyar kişi tarafın- dan dinlenen radyonun en birinci dinle- yicilerini Doğu Avrupa ülkeleri oluşturu- yor. Ama Vatikan, dünyada kilisenin gü- ROMA NİLGÜN CERRAHOĞLÜ cünü ve siyasi seçimlerini yaymak için yalnız radyoyu kullanmıyor. Yerkürenin dört bir köşesine dağılan papazlar, mis- yonerler. gönüllü örgütler, Caritas gibi yardım kurumlan Vatikan'ın merkezi örgütü tarafından yönlendiriliyor. Ve Vatikan'ın mesajlannı yaymakta etkin bir rol üstleniyorlar. Papa II Jean Paul adıvla tanınan Karoi VVajtyla. bu yüzyılın en siyasi Papası diye anılıyor. 50'yi geçen dış seyahailerinde 750.000 kilometre yol kateden Papa, çe- şitlı Batı ve Doğu dillenni anadiii gibi ko- nuşuyor. Siyasete en az din kadar ilgi du- yan II. Jean Paul. dünyanın en yaygın diplomatik ağına sahip bulunuyor. 125 ülkede temsilcıliği bulunan Vaıikan. kili- seler sayesinde tabandaki "grassroot' kit- lelere çok kolay ulaşıyor ve pek çok siyasi gelişmeden tüm diğer ülkelerin temsilci- liklerinden önce haberdar oluyor. Vati- kan, kendi diplomatlannı Roma'daki özel akademisinde eğitıyor ve haber al- mada Katolik Kilisesi'nin 3000 piskopo- su, 400.000 papazı ve I milyonun üstün- deki rahibe ve keşişinden yararlanıyor. Vatikan'ın uluslararası ilişkilerde kü- çümsenmeyecek etkisi bazı ülkelerin ikili ıhşkilerinde. bu ülkeyi aracı olarak kul- lanmalanndan belli oluyor. Örneğin Vatikan'ın kontrolündeki Hıristiyan De- mokrat Partıli İtalyan Başbakanı Giulio Andreottfye mesaj yollamak gercktiğin- de bazı ülkeler, Vatikan'ın araalığından yararlanıyorlar. Polonya'da iş takip et- mek isteyenler Vatikan'dan bir mektupla gittiklerindc en yüksek hükümet mercile- nnde hemen kabul görüyorlar. Vatikan. dünya politıkasının en önem- li konulannda söz sahibi olduğunu her fırsatta belirtiyor. Körfez savaşında Irak'taki Hıristiyan nüfusu gözetmek amaayla savaşa karşı tutum alan ve bu nedenle ABD ile karşı karşıya gelen Vati- kan. Ortadoğu sorununda da ağırlıkla Filıstinlılerden yana çıkıyor. Dünyanın en küçük, ama en güçlü ülkesinin devlet başkanı olan II. Jean Paul, Katolik dünyası içinde de 'sağcı bir reaksiyoner' olarak tanınıyor. Franco diktatörlüğünün en kanlı yıllannda İspanya'daki dikta rejimini desteklemek- ten kaçınmayan 'Opus Dei' adlı sır dolu bir Katolik tankatına yakınlığıyla bili- nen Papa. bu yıl söz konusu tarikatın ku- rucusu Josemaria Esenva de Balaguer'i "aziz' yapmaya haarlanıyor. 17 mayısta yapılacak tören için dünyanın dört bir yanından gelecek olan müminler, şimdi- der. Roma'daki otellerin tüm odalannı kapatmış bulunuyorlar. ^Büyük aşk'ın gizli kalmış >önleri ATİNA STELYO BERBERAKİ Yunanistan'ın eski başbakanı, ana muhalefet sosyalist partisi PASOK'un liden, kendisinden 35 yaş küçük Dimitra ile evlenerek adını dünyanın her bir yanına duyuran adam, Andreas Papand- reu, en büyük tirajlı TO VIMA gazetesi ve aynı yayın gurubunun TAHIDROMOS dergisine eşiyle birlikte verdigı demeçlerle yine il- gileri topladı. Gazeteci Thanassis Lalas, Pa- pandreu (72) ile Dimitra nın (37) villasını bir hafta içinde beş kez ziyaret etti ve toplam 12 saat ken- dileriyle her bir konuda uzun uzadıya söyleşti. Papandreu ve Dimitra'nın bu hflmanist sö> leşide verdikleri yanıtlar çiftin yaşadığı "büyük aşkın" bilinmeyen yanlannı orta- ya çıkardı. Bu büyük söyleşilerden alıntı- lar yaparak Papandreu çiftinin neler hissettiğini anlamak fazla güç olmasa gerek. SORU: Sayın Papandreu eğer babanız yaşasaydı.eski eşinizden aynlmanıza ve yeniden evlenme- nize ne derdi? PAPANDREU: Babam ne olursa olsun benim siyaset ya- şamımı korumaya çalışacaktı. Bu nedenle bu konuya biraz muha- fazakSr yaklaşacakü. Babam evli Papandreu ve Dimitra çfflti Tahldromos dergisine verdikleri demecle yine ilgileri üzeıierine olduğu halde 1919 yıhnda âşık ol- duğu Kybele ile 1938 yılına kadar birlikte dezavantajı insan ilişkilerinde son derece da almıştım. Bunun büyük bir siyasi ma- yaşadı ve büyük yankılara yol açmıştı. duyarlı olmasıdır. Birbirimizi seven iki liyeti olacağını hesaba katmışıım. Ancak Ama evlenmedi; çünkü o devirde boşan- insanız. Birbirimize destek ve şefkat ve- riyoruz. Yoldaşlık yapıyoruz. Yoldaşını kollarken bazı şeylere çok dikkat etmek gerekir. SORU: Dimitra ile olan ilişkilerinizin PASOK'a mak zordu. Buna karşın bu karanmı et- kileyecek olan insanlar annem ve babam olurdu.. SORU: Şimdi birliktesiniz ve fırünalı ilişkikrinizdc rahatlama var. Sayın Di- kamuoyuna duyurulması mıtra, Papandreu'nun en büyük deza- kaça mal oldu? vantajı nedir? DİMİTRA: Papandreu'nın en büyük ranmı bir ameliyat gecirdiğim Londra'- yapılan saldınlann bu denli büyük bo- PAPANDREU: Dimitra ile ilgili ka- kalbimin derinliklerinde orta halli bir Yunarun beni anlayacağını da biliyor- dum. Çünkü bu cesaret isteyen adil bir karardı. SORU: Peki almış olduğunuz bu kara- nn bugünkü eşinizin yaşamında neye mal olacağını düşünmüş müydünüz? PAPANDREU: Dimitra'ya karşı yutlar kazanacağını tahmin et- miyordum. Clkemizde hiç bir kadın bu şekildc saldınya uğra- mamıştır. Eğer bunlan tahmin etmiş olsaydım belki de bu ka- ranmdan vazgeçerdim.. SORU: Sa>ın Dimitra, Pa- pandreu ile ilişki kurma ka- rannı siz mi aldınız yoksa Pa- pandreu mu? DİMİTRA: Sanınm ikimiz de bunu istiyorduk. Davraruş- lanmızla ve dayanıklıhgınıızla bunu hcrhalde kanıtlamış sayılmz. PAPANDREU: ...Bendeaynı görüşıeyım.. SORU: Sayın Papandreu ge- çirdiğiniz ağır kalp ameliyatın- da ecelle tanışan pek az insan- dan birisiniz.Neler hissediyor- sunuz? PAPANDREU: Yaşamımızın ufak bir geçit oldu- ğunu öğrendim. Dönüşü olma- yan yolda ilerlerken bu küçük geçitte işe yarayan bir şeyleri yapıp yapmadığını soruyorsu- nuz kendinı^e.. Aynı anda müt- hış bir yaşama hırsı geliyor insa- na. Bu könuda Dimitra ile ilişki- min büyük yardımı oldu bana.. Ancak halkın da büyük yardım- ları oldu... Kaç kişi telgraf çe- kip kendi kaljîlenni vermeye hazır olduklannı belirttiler bir bilseniz.. SORU: Sayın Dimitra aşkın yaşı olmaz derler değil mi? DİMİTRA: (Aşk her bir mü- cadelenin galibidir) der büyük Sofokles..Ben bunu sadece kanıtladım sanıyorum.. SORU: Sizi en çok korkutan çektiler. nedir? DİMİTRA: İstikbal... Ancak bu konuda hiçbir şey söylemek istemiyorum... SORU: Bir insan cekicliğiyle etrafm- dakileri kolayca aldatabilir mi? PAPANDREU: Evet... Etrafmdakileri aldatabilir.. SORU: Sayın Dimitra Papandreu'nun çekiciliği sizi aldattı mı? DİMİTRA: Andreasın en büyük çe- kiciliği; sizi aldatmadan kalbinizi fethet- mesidir.. 700yülık kültür turşusu ZüRİH Güzeller güzeli Louise'in hakkından iştahı geldi "Sevgili dostum. 8 Nisan günü öğleden sonra 2'de sana geleceğim. Benim baraka Taht Fuannda kuruluyor. Fuara girer- ken solda. Çok iyi bir yerim var. Eğer be- nim için bir şeyler çizersen çok sevinece- ğim; tuvalleri nereden almam gerektiğini söylersin. Hemen ahr, aynı gün veririm sana..." İmza, Louise Weber. Tarih 1895. İnanılmaz çekicilikte, tüm ölçülerin dı- şında bir güzelliği olan Louise VVeber, "Doğaa Kadril" diye tanımlanan Can Can dansı türünün yaratıcısıydı.Bir ayağını ensesinden geçirir, öteki teîcin üs- tünde seker, sonra iki bacağını cart diye ayınp, 180 derecelik bir açı üstüne ve tiz bir çığlık atarak oturuverirdi yere. Dünya, onu "Obur" diye tanıdı tam bir yüzyıldır: "'La Goulue". Siyah çoraplı bacaklanru, san dantelli eteklerinin fırfırlan arasından havaya kaldırdığı eş- siz sanat yapıtının altında. bir Fransız Kontunun imzası vardı: Henri de Toulo- use Lautrec. Görülmemiş iştahı yüzünden "Obur" adıyla anılan Louise VVeber, san kıal saçh, çarpıa ve görkemli bir Alsacelıydı. Önce çamaşırcılık yaptı Paris'te. Sonra biraz orospuluk. Sirklerde çalışü. La Galette Değirmeni denilen • marjinal Montmartre ka- baresinde dans et- meye başladı. Paris Bahçeleri'nde sah- k PARÎS hakkından. so- MİNE G. SAULNIER nunda bilmeyen gcldi. Kırmızı men'de doymak iştahı "Obur". Değir- sahneye çıkamayacak ka- dar şişmanlamıştı. Taht Fuan deni- lcn üçüncü sınıt neye çıktı. Ve 1890 ile 1895 yıllan ara- bir mesire yennde. etıne buduna uygun sında Moulin Rouge, Kjrmızı Değirmen "oryantal" göbek dansı yaptığı bir bara- kabaresinin baş yıldızlan arasında yer kaya sığındı. Ve "ressam dostu" Laut- aldı. rec'e, yukanda okuduğunuz mektupla. O yıllarda "Monmartre Cumhuriyeti" barakanın girişine konulacak iki tanıtım diye anılan bu Paris bucağındaki herşey resmi ısmarladı. ve herkes, Üçüncü Napolyon'un yönetti- Toülouse Lautrec. en büyük iki ği Fransa'da yerleşik geleneksel ahlak ve yapıtını oluşturan bu resim panolanna tabulara karşı bir ayaklanmaydı. Tıpkı Louise VVeber'den başka tüm dostlannı Henri de Toülouse Lautrec'in resimleri çizmişti. Ünlü dansöz Jane Avril. anar- gibi. Kınk kalcalanyla cüce bir insan ka- şist eleştirmen Felix Fcneon. fotoğrafçı rikatürünü andıran Lautrec, "Obur"un Sescau, kuzeni Tapie de Celeyran ve ken- yilzlerce resmini yaptı ve sekiz yıl boyun- disinden başka. o yıllarda eşcinselliği yü- ca, bu çamaşırcılıktan gelen dansözün zünden Londra mahkemelerine düşen yükselişini ve çöküşünü ızledi. İngiliz yazan Oscar VVilde'ın ponreleri Ele avuca sığmayan Louise Weber'in yer alıyordu bu panolarda. Bütün bu kişileri Louise VVeber'in or- yantal dansını izlerken çizen ressam. şu mesajı ıletmek istiyordu sonsuzluğa: "Ey ahali. güzeller güzeli Obur'un ne halc geldiğine iyi bakın; ne olduk demeyin, ne olacağız diye sorgulayın kendinizi!" Taht Fuannda, Louise NVeber'in bara- kası önüne yerleştirilen resimler yıllarca soğuğa, sıcağa, yağmura ve güneşe karşı dayandılar. "Obur". çok aç kaldığı bir gün resimleri Belçikalı bir koleksiyoncu- >a sattı. Belçikalı koleksiyoncu ise bir süre sonra. Fransız bir tacire. Fransız ta- cir. bir evde saklaması çok güç olan re- simleri depolayabilmek üzere parçaladı ve baa parçalan başkalanna sattı. Yıllar sonra tek tek aranan, bulunan ve satın alınan bu parçalar yeniden bir ara- ya getirildi, bugünlerde Paris'te açılan bü\ük Toülouse Lautrec sergisi do- layısıyla seyredilebiliyor. Louise VVeber'e gelince... Oryantal dans da yapamayacak duruma gelen Obur. daha sonra bir sırk- te vahşi hayvan terbiyecisi rolünü üstlendi. Ve yaşamı. tekerlekli bir Çingene karava- nında söndü, gitü. ADEM SAĞLAM Şu sıralarda Zürihliler bahan karşılamakla meşgul. Bahann ilk ha- vasının sarhoşluğunu yaşıyor kentliler. Limmat Nehn'nde oradan oraya uçu- şan martılar bahann bir başka haberci- sı. Nehrin ikı >akasında bir başka hava esiyor. Sağ yamaçta bankalar, kiliseler ve ünlü ış merkezlen oturmuş. Sol ya- maçta ise ünıversiteler. sanat galenleri ve kitapçılann dünyası yaşanır. Kültür mozaığinın her çeşidıni bu \akada ya- şar bu insanlar. Yıllanmış şarap gibi kültürün de yıllanmışı ınsanı sarhoş ediyor. İsviçre'de yaşayan insan mozaığı açısından. üç ulusal kültür birden so- luklanır. Bu topraklarda İsviçre'nin eski adı olan Helvetıa İmparatorluğu hüküm sürmüş uzun yıllar. Bu konfe- derasyona bir süre sonra Cenevre yöre- sı vc Lugano'nun da katılmasıyla. bu küçük ülkede İtalyan ve Fransız kültü- rü de soluk alınır olmuş. Bu kapsamda, geçenlerde İsvıçre'nin devlet oluşunun 700'üncü yılı. bir dizi şenliklerle kut- landı. Ancak. İsviçrenin Fransızca ve İtalyanca konuşan bölgeleri 700 yıllık hikayenin abartıldığı kaydıyla. şenlik- lere fazla ilgi göstermedi. İsviçre'de birlikte yaşayan ınsanlara. tatlılıkla benimsetilmek istcnen tatlı hikâye şöy- le sürüyor: Bu topraklar üstünde ilk kez 1291 yı- hnda üç küçük kasaba Uri, Schwyz ve Untenvalden kendi çıkarlannı gözetmek kaydıyla, bir birlik kurar. 700 yıllık köklü bir kültüre sahip ol- duklannı sanan bu insanlar. ülkeye her gelen yabancı kültür akışı karşısında paniğe düşüyor. Kendilerine özgü ulu- sal kültürlerinin, yoğun göçler sonun- da eriyip yok olacağı kuşkusu içinde yaşayan bu ınsanlann dramı. ürkütücü boyutlara ulaştı. Kültür turşusu an- layışının yol açtığı bu karmaşaya el at- manın. çok yararlı yönleri olsa gerek. Ülkede küçük küçük gruplar halinde yaşayan yabancılar kültürü. zamanla zaten asimile oluyor. Helvetia İmpara- torluğu'nun bıraktığı kültür mirasına fazla güvenemiyor Isviçreliler. Ancak. ona inatçı bir mirasyedi örneği sahip çıkmalanna. bir anlam verilmiyor. Yo- ğun göçlerin yol açtığı kültür yelpaze- sinin dönen çarkı, dünya kurulduğun- dan bu yana çok hızlı bir biçimde dö- nüyor. Dönen bu dev çarkı, insanlann durdunnak istemesi bir başka za- valhlık. Tanhte bu çarka engel olmak isteyen bazı kabilelerin, tannlar tarafın- dan aforoz edildiğı söyleniyor. Artık çağımızda. çokuluslu kültür mozaigi- nin gelişmiş ülkelerde daha da geniş bir >elpaze\e oturtulması öngörülüyor. Bu dönemde, kültür kuşkusuyla içine kapanan toplumlann ilginç övküsü. çocuklara masal oldu. Altmışlı yıllarda İsviçre'ye işçi olarak çalışmaya gelen. ilk göçün başını çeken İtalyan emekçilerinin yaşadığı dram, hâlâ ilgiyle dinlenir. Bu dramatik öy- küyü birlikte yaşayan yaşlı İsviçrelile- rin anlattığı hikâye. yeni kuşağın ku- lağında bir küpe misali saklanır. . Geçmişi yaşayan gizemli Safed'i unutmak mürnkün mü? İsraü'e gelen bir turist herhalde Safed'i görerek başlamaz gezi programına. Buradaki pek çok şehir arasında Kudüs, Tel-Aviv, Hayfa ya da Netanya çok daha çekicidir. Oysa Safed, bir insanın ilk bakışta göremeyeceği, anlayamayacağı bir kenttir. Neden Safed? Bunu anlayabilmek için önce Tel-Aviv'dcn kuzeye, dağlara uza- nan iki buçuk saatlik zor ve yorucu bir yolculuğu göze almanız gerekir. Arap- lann yaşadığı Galile'ye vardığınızda, yo- lunuzun güç tarafı başlayacaktır. Dik bir yokuşta, ağaçlann arasından ormanlık bir yoldan geçerek yükseklere. göğe doğ- ru uzanırsınız. Zaman akıp giderken, gördüğünüz harika ormanlar, bunlann içindeki Yahudi köyleri, burada yaşayan insanlar size Karadeniz'in bir dağ kasa- basını ve çevresini hatırlatır. Bir süre son- ra bu zor yolculuk tamamlanacaktır; Sa- fed, her yerinde gizemciliği yaşayan bir kentin silueti görünecektir gözünüze. Daha girişte Safed'in büyüsüne kapılırsınız. Artık apayn bir dünyanın içindesinizdir. Gizemcilik sarar her yanınızı. Kentin eski bölümüne girdiği- nizde karşımza İsrailli dindar Yahudiler (Datiyim) çıkmaya başlar yavaş yavaş. Ama bunlar Kudüs veya diğer şehirlerde yaşayanlardan çok farklıdırlar. Çünkü onlar yalnızca ortodoks Yahudi düşün- cesinin birer temsilcisi olarak kalmazlar. onlann hayatlannda Kabala'nın gizem- ciliği daha etkilidir. Yürümeye devam ettiğinizde. sokakla- nn giderek daralmalan dikkatinizi çeke- cektir. Her şey, ama her şey eskidir bu so- kaklarda, isimleri bile. Sokaklann her bi- rinin taşıdıklan isimler bu kentte ya- şamı^ büyük düşünürlere aittir. Bıraz ile- ride Israil Nacara'nın sokağına gelecek- siniz. Nacara, Kahireli bir Yahudi >airiy- di; Yahudi mistisizmiyle ılgilcndi. Izmirli mistik mesih ve üstat Sabeta) Sevı. onun Meliseldasını tevada (sinagoglarda dua ve Tevrat okurıan bölüm) okuduğu için büyük tepkiler almıştı. Kabala nedir? İslam dünyasında ta- savvuf nasıl tarikatlarla kurumsallaştıy- sa, Yahudi dünyasında bu Kabala ile oldu. Tüm mistik fikirler bu kitapta top- iandı. Kabala'nın esas yazannın kım ol- duğu tam olarak bilinmemekle beraber. çağlar boyunca gelişmiştir. Ortodoks Yahudıiık ve din adamlan çoğu kez Ka- balastik düşünceyi reddettiler, ondakı ışığı açmaktansa kaçmayı seçtiler. Kaba- la'nın ana kitabı Zohar ise tüm bu misti- sizmin temelinı oluşturmuştur. Rav Bar- yohay ve Rav Deleon tarafından yazıidığı söylenir. İşte bu muazzam dü- şüncenin merkezi, 16. yüzyılda Safedh oldu.Bütün devirlenn en büyük Kabalis- ti sayılan Isac Luria, ha>atının son yıllannı burada geçirdi. Ardında hiçbir yazılı metın bırakmamasına rağmen öğ- rencilerinin yayınlan sayesinde tanındı. klasik Kabala ekolünün piri sayıldı Ondan sonra gelen İzmirli mistik Mesih Sabetay Sevı. Luria Kabala'sını ve dü- şüncesini yeniden yorumladı. Safed'de. bu dağlann arasındaki olağanüstü şehir- de çalıştı. düşüncelerini öğrencilerinc ak- tardı. İslam gizemci öğretısinde Kuran'ı sayılarla yorumlamaya çalışan Ebced he- sabı gibi Yahudilikte de harflere değer vererek Tevrat'ı açıklama yoluna girdi ve mesih olduğunu ilan etti, sonra da Müs- lümanlığı seçti. Ancak o ve ona inanan cemaati, Kabala'nın ve Zohar'ın yolun- dan gıttiler. Artık aynlma vakti geldi, kentin yeni tarafına geçmek istemiyorum. Bu mistik havayı ve tüm eskiliği bozan bir şeyler var orada ve yeni gelen göcmenler. Eti- yopyalı zenci Yahudiler burada. Kuşku- suz bir süre sonra Safed'in havası değişe- cek tümüyle. Aynlırken son bir kez daha geriye bakıyorum. beni saran gizemcilik, geride bugün pek çok kimsenin tanı- madığı büyük düşünür ve Orta Ameri- kası Israil'de hâlâ geçmişi yaşayan, buna çabalayan Safed. Unutmak mümkün mü?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear