22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
10 Cumhuriyet dünyada geçen hafta 3 Şubat 1992 Filistinli göçnıen skandah DANÎMARKA FERRUH YILMAZ (Kopenhag) - Sığınma başvurulannın geri çevrilmesi üzerine Kopenhag'daki birkiüseye sığınan yüzün üzerinde Filistinli mülteci, kilisede 153 gün kaldıktan sonra geçen cuma günü günyüzüne çıktılar. Filistinli mültecilenn kiüsedeki eylemlerinin geniş bir kamuoyu oluşturması sonucu, parlamentoda çoğunluğu bulunan üç partı, hükümete rağrnen çıkardıklan özel bir yasayla Filistinlilere oturma izni verdi. Sosyal Demokratlar, Sosyalist Halk Partisi ve merkez parti Radikaller'in yasa tasansı, Danimarka'da genış tartışmalara yol açtı. Filistinlilerin durumu, yeni bir siyasi skandalın daha başlayabileceğine işaret etti. Skandala yol açması beklenen gelişmeler, Adalet Bakanf nın görevini kötüye kullandığı suçlamasıyla başladı. Danimarka'da Adalet Bakam'nın, sığınma başvurusu M ülteciler Kurulu'nda geri çevrilen mültecilere, "insani nedenlerle" oturma izni verme hakkı bulunuyor. Ancak Adalet Bakanı, M ülteciler Kurulu'nun kararlanna kanşmaya yetkili olmadığını beliıterek Filistinlilere oturma izni vermesi yolundaki baskılara sonuna kadar ayak diretti. Bu arada, Adalet Bakanhğı hukukçulannın konuyla ilgili notada, Adalet Bakam'nın böyle biryetkisinin bulunduğunu belirttikleri, ancak Adalet Bakam'nın bu notadan hiçbir yerde söz etmediği ortaya çıktı. Aynca Adalet Bakanhğı 2. Dairesi'nin de Adalet Bakam'nın böyle bir karar alamayacağı yolundaki başka bir nota hazırladığı ortaya çıkü. Bu ikinci nota Filistinli mültecilenn avukatına gönderilirken, birinci notanın gönderilmediği anlaşıldı. Bunun ûzerine eski Adalet Bakanı Sosyal Demokrat milletvekili Ole Espersen, Adalet Bakam Hans Engell'i, görevini kötüye kullanmak ve parlamentoya yalan söylemekle suçladı. Adalet Bakanı da kendisini, "Ben yetkim yoktur demedim, sadece bu karara kanşmayacağım dedim" diyerek savundu. Yeni paranın adıne olacak? BELÇİKA SABETAY VAROL (Brüksel) - Geçen aralık ayında Maastricht'te kararlaştırılan Birlik Anlaşması önümüzdekı cuma günü ımzalanacak. Bu konuya ilişkin olarak geçen hafta boyunca, AT başkentleri arasında mektuplar bol bol gidip geldi. Çünkü, en geç 1999 yılbaşında yürürlüğe girmesi "birlik" anlaşmasında açıkça ifade edilen Avrupa "tek" para biriminin adı üzerinde görüş aynlıklan hafta sonuna kadar devam etti. Fransa, İspanya ve Hollanda gibi ülkeler, mustakbel Avrupa para biriminin anlaşma belgesınde "ecu" olarak isimlendınlmesini isterken, Almanya, İtalya ve İngiltere, söz konusu yeni dövizın yazılışınm "ECU" olmasında ısraretti. Hemen belirtelim ki ECU, "Avrupa Para Birimi" (European Currency Unit) sözcüklerinin İngilizcelerinin ilk harflerinden oluşan bir kısaltma.. Buna karşılık "ecu", Fransa'da 14. yüzyılda kullanılan tarihte varolmuş bir para biriminin gerçek adı. Anlaşmazlık, para biriminin adının iki tanımdan hangisini çağnştıracağı noktasında yoğunlaştı. Sonuçta 7 şubatta Maastricht'te imzalanacak birlik anlaşması, tercüme edildiği dile göre iki farklı yaahş tarzından birini seçecek. Almanlann da aralanhda bulunduğu bir grup üklenin kullanmayı kabul ettiği yazılış tarzı, yani "ECU", aynca halen geçerli olan Avrupalılar arası para biriminin adı. Ne var ki bu ad sadece ve sadece uluslararası tahvil çıkarmaya yarayan "hayali" bir para birimini tanımlıyor. Kısacası gerçekte ECU diye bir döviz yok. Maastricht sözleşmesi, 1997-99 yıllan arasında tek paraya gecilmesini öngördüğüne göre yeni paranın ille de aynı adı kullanacağına dair bir zorunluluk yok. Almanlann, 1997-99 yıllan arasında yürürlüğe girecek "gerçek" Avrupa para birimi için, büyük ya da küçük harfli yazıhşıyla "ECU" admda diretilmesinden yana olmadıklan nakledildi. Alman kamuoyunun "mark" deyişinin terkine İcarşı olduğu sanılıyor. AFP'nin bir haberinde Alman Başbakanı Helmut Kohl'ün, yeni para biriminin asla "ECU" olmayacağını söylemek suretiyle kendi kamuoyunu yatışiırma çabası içinde dduğu vurgulandı. Kendi kamuoyunu yatıştırma amacı taşıyor olsa da Almanya'nın son bir kaç ay içinde, topluluk bünyesinde gösterdiği bu ve benzeri çıkışlar, diğer bazı Avrupa ülkelerinin dıplomatlannca en azından yadırganıyor. İ Gondollar kenrinde Limuzin'Ie gezintiNÎLGÜN CERRAHOĞLU (Roma) Körfez savaşında "akıllı bombalara" hükmeden komutan General Norman Schwarzkopf, iki gün için geldiği Venedik'te emrine Limuzin istedi. Gondollar kentinde araba kullanılmadığı hatırlatıhnca kaderine razı olan Schwarzkopf, bu kez kanallan çevreleyen ara sokaklarda rahatça dolaşabilmek için odasına 48 numara bir çift spor ayakkabı ile kalın bir rüzgârlık bırakılmasını talepetti. Tanınmış maden suyu markası "Acqua Vera" tarafından bir günlük bir konferans için Venedik'e davet edilen ünlü general, İtalya'yı ilk kezziyaret ettiğini söyledi. Söz konusu konferans için 120.000 dolar alan ve iki günlük ziyareti sırasında kentın en pahalı oteli "Gritti Palace"de kalan Körfez savaşı kahramanı general, gazetecilerden bucak bucak kaçtı. General, anılarını 5 milyon dolara basmak için anlaştığı "Bantatn" yaymevinin, kitap çıkmadan basına herhangi bir açıklamada bulunmasım istemediğini belirtti. Venedik'e Nis üzerinden özeljetiyle gelen emekli general Schwarzkopf, her şeye rağmen ıtalyanlar tarafından bir devlet başkanı gibi ağırlandı. Limuzin yerine kanallararasındaki gezintilerinde Prens Charles ile Dıana'nın kullandığ özel yatı kullanan Schwarzkopf, ttalya'nın incisi sayılan bu sanat kentinde en çok "Palazzo Ducale"deki (Doc'lann Sarayı'nda) cephanelik bölümüyle ilgilendi. 30 yıl öncesine dek Avrupa'mn en hızlı çoğalan ülkesi olan İtalya, eski kıtanm en İTALYA yaşh ülkesine dönüştü. Hafta içinde Nüfus Araştırmalan Enstitüsü'nün yaptığı bir seminerde açıklanan verilere göre italya, dünyada en az çocuk yapan ülkelerin başını çekiyor. Son yıllarda kadın başına 1.27'ye düşen çocuk doğum oranının sonucu olarak ülke nüfusu gıderek yaşlanıyor. önümüzdeki 30 yıl içinde nüfusunda 3,5 milyonluk bir gerileme kaydetmesi beklenen 58 milyonluk İtalya'da çok çocuklu büyük aileler yerini giderek tek çocuklu çekirdek ailelere ve tek yaşlıdan oluşan tek kişilik ailelere bırakıyor. Az çocuklu aile tipinin yerleşmesine neden olarak gösterilen faktörler arasında evlenme yaşının ilerlemesi, boşanmalann artması, evlenmeden birlikte yaşayan çiftlerin çoğalması ve çok sayıda kadının çalışma hayatına atılması sayıhyor. Katoliklerin azalmasından endişe duyan Papa, tüm vaazlannda kadının görevinin evde çocuk büyütmek olduğunu söylüyor, doğum kontrolü ve kürtaja şiddetle karşı çıkıyor, boşanmalan ve evlenmeden birlikte yaşayan çiftleri lanetliyor. Milano'da hava kirliliği cumartesi günü rekor düzeylere ulaştı. Egzoz ve fabrika bacalannın isiyle "dumanaltı" olan Milano'da hafta sonu otomobille gezinti yasaklandı. Hafta içinde çalışan ve haftahk alışverişlerini cumartesi gününe bırakan kadınlar 5 milyonluk kentte süpermarkete bisiklet, motosiklet, otobüs, taksi ya da metroyla gitmek mecburiyetinde kaldılar. Yalnız zehirli gazlan elimine eden ekolojik egzozu olan ya da benzin yerine elektnkle çalışan yeni otomobillerden edinenler özel otomobille trafığe çıkabildi. Tüm İtalyan metropollerinde başa çıkılması güç bir sorun halini alan hava kirliliğine karşı bir dizi yeni önlem alınması kararlaştınldı. Hava kirliliği ile etkin biçimde mücadeleyi güden bu önlemler çerçevesinde otomobillerine ekolojik egzoz takanlar üç yıl trafık vergisinden muaftutulacak 1971 yılı öncesine ait olan otomobillerini "yok eden" (hurdacıda tamamen tahrip ettiren) kişiler yeni otomobilleri için verdikleri vergideyaklaşık 1 milyon TL'lik bir vergi muafiyeti hakkına sahip bulunacaklar. Ekolojik benzin "super"e göre yüzde 10 oranında ucuzlatılacak. Keşmir'de buruk bağımsızlık yüdönümü Dış Haberler Servisi - Hindistan'da Müslümanlann çoğunlukta olduğu tek eyalet olan Cemmu Keşmir'de bağımsızlık 'gergin bir havada' kutlandı. Başkent Srinagar'da Lal Chowk Meydanı'nda tek Müslüman yoktu. Hindu askere 'gördüğün yerde vur' emri verilmişti. Meydandaki saat kulesinin dört cephesindeki saatler durmuştu. Her biri farklı birzamanı gösteriyordu. Dükkânlann kepenkleri inikti. Kutlama töreni, aşın milliyetçi Bharatiya Janata Partisi (SJP) yetkilileri ile bin asker denetiminde gerçekleştirildi ve 17 dakika sürdü. Hindistan bayrağı alel acele açıldı. BJP lideri Dr. Murli Josi, konuşmasında "Keşmirliler, ulusun birlik istediğini anladı" dedi. tki yıldır bağımsızlık mücadelesi veren Keşmirliler, kutlama törenıni yenilgi olarak kabul etmediler. Aksine, BJP liderinın kente iddia ettiği gibi karayolu ile gelememesini ve uçakla ulaşmasını "kendi zaferleri" olarak ilan ettiler.Hindistan'ın İngilız Uluslar Topluluğu'ndan 42 yıl önce bağımsızlığını kazanması başkent Yeni Delhi'de pazar günü törenlerle kutlandı. (Fotoğraf: AP) Asparagas haber yapacaksan böyle yap FRANSA MİNE G.SAULNIER (Paris) - Güzel Türkçemizde düzmece habere verilen "asparagas" sözcüğü başka dıllerde olmadığı için kırk yılda önemli bir uyduruk habercilik örneğine rastlayınca, feleğini şaşınyor Batılı medyalar. Fransız televizyonlan geçen hafta, görkemli bir "asparagas" olayı ile calkalandı. Yazılı basın da ayıla bayıla tanıkhk etti tabii. öykünün en güzel yanı ise kahramanının ülkedeki en tanınmış, en güvenilir, süzme aydın ve ciddiyet anıtı, üstelik azıcık soylu bir gazeteci olmasıydı. Patrick Poivre d'Arvor, Fransa'nın en büyük televizyon kanalı TF l'in yıldız sunucusu, büyük röportajcısı ve kültür programlan yapımcısı. Ülkede öylesine popüler, güvenilir ve sevilen bir imge sahibiydi ki uzun adını bir yana bırakıp PPDA diye çağnlıyor her yerde ve herkes de PPDA'nın kim olduğunu anlıyor. Plus kanalının programladığı Muppet Show benzeri güldürü skeçlerinde, PPDA'ıun kuklası sunuyor televizyondaki haberleri; vann anlayın artık siz PPDA'nın şöhretini. Sözünü ettiğimiz "asparagas" habercilik olayı, işte bu PPDA'nın başının altından çıkıyordu. Olay, 16 Aralık 1990'a uzanıyor. Bu tarihte Patrick Poivre d'Arvor, "kendi" programında, kendisinin,TFl ekibinden Regis Faucon'un eşliğinde, Havana'da Fidel Castro ile özel olarak yapıldığını ileri „ sürdüğü bir röportaj yayımlıyor. Küba Devlet Başkanı Fidel Castro ile özel röportaj yapmak öylesine zor ve az bulunur bir başan ki 16 aralık gecesi herkes, PPDA'ya parmak ısırdı. Bizım gördüğümüz, PPDA ve arkadaşı Regis Faucon sorular soruyor, Fidel Castro da yanıtlıyordu. Ekrandan geçen olağan karelerin üstünde kimse durmadı, bir yayın organı hariç: Haftahk televizyon dergisi Telerama. Bu derginin yazı işleri, Castro'nun verdiği yamtlan, aym sıralarda yapılan ve tüm gazetecilere açık bir basın toplantısında söylediklerine şaşırtıcı oranda benzer bulmuşlardı. Ciddi bir araştırma, gerçeği ortaya çıkardı. PPDA ve arkadaşı Regis Faucon, söz konusu tüm gazetecilere açık basın toplantısmın yapıldığı günlerde, Fidel Castro'dan TF 1 için özel bir randevu almak istemiş ve bu istekleri Kübalı lider tarafından geri çevrilmişti. Paris'e geri dönen iki ahbap çavuş, herkese açık basın toplantısında Fidel'iırçeşitli gazetecilerin sorulanna verdiği çeşitli yanıtlannı içeren filmi elden geçirip bazı sorulan ayırmışlar ve kendi imgelerini filme koyup, sanki o yanıtlann sorulannı kendileri sormuş gibi yapmışlar. îşin İcötüsü, bu herkese açık basın toplantısmın tanıklan, PPDA ile arkadaşının toplantı boyunca oturduklannı ve tek bir soru bile sormak için ağızlanm açmadıklannı iddia ediyorlar. Telerama dergisi, ciddi yayınlanyla 1 milyon tirajlı, ülkenin en önemli televizyon dergisi. PPDA da en önemli televizyon stan. Dergi, iddialannda ısrar ediyor. PPDA ise kesinlikle böyle bir düzmece röportaj yapmadığını, Fidel'le gerçekten baş başa görüştüğünü söylüyor. Kimın hakh çıkacağı şu kapsamda önemli: Telerama yanıldıysa, satışlanna bir şey olmaz. özür diler, tazminat verir, paçayı kurtanr. Ama PPDA "uydurma habercilik" yaptıysa.. epeyce yıpranır. Acımasız virüs Michelangelo'ya panzehir aranıyorDİLEK ZAPTÇIOĞLU (Berlm) - Almanya'da bilgisayar sahipleri, yani toplumun büyük bir kesımi, takvim yapraklannı titreyen ellerle kopartmaya başladı. Mart ayı yaklaştıkça korku da artıyor. Çünkü tam 6 martta bilgisayar virüsü "Michelangelo" faaliyete geçecek. IBM ve IBM'le uyumlu olup MS-DOS adı verilen yaygın sistemle çalışan bilgisayarlar, eğer virüsü kapmışlarsa, belleklerindeki bütün verileri kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya. İsviçreli iki bilgisayar mühendisi öğrencisi tarafından üretilip yaygınlaştınldığı sanılan virüse 6 Mart 1475'teioğan İtalyan heykeltıraş, ressam ve mimar Michelangelo'nun adı verilmiş. Virüs, bilgisayarlarda tarih 6 mart gününe atladığı anda faaliyete geçiyor. tlk kez geçen yıl Hollanda'da ortaya çıkan "Michelangelo" virüsünün MS-DOS sistemiyle ABD ve Avrupa'da iyice yayıldığı saptandı. Hamburg Üniversitesi'nden Prof. Klaus Brunnstein'in verdiği bilgiyegöre "Michelangelo olağanüstü hızla yayılıyor ve bilgisayan bir anda felce uğratıyor." Virüs, bilgisayardaki verileri ALMANYA kendiliğinden değiştirerek yerine anlamsız işaretler, harfler ve sayılar yazıyor. Kaliforniyalı "anti virüs uzmanı" John McAfee, basına verdiği demeçlerde virüsün disketler üzerinden bulaştığını söyledi. Uzmana göre virüs "hard dısc"teki sisteme bulaştıktan sonra artık kullanılan herdiskete geçiyor. Nitekim virüsün bu yolla yüzbinlerce bilgisayara çöreklendiği tahmin ediliyor. Yani tam bir sabotaj eylemi. "Michelangelo"dan kaçış yolu yok mu? İlk akla gelen, bilgisayardaki tarihi değiştirip, 6 mart gününün atlanmasını sağlamak. Ama bu, bir işe yaramıyor. Çünkü bilgisayar sizden de akıllı. Günleri sayarak "18 Mart" da yazsanız 6 marta tekabül eden günde virüsü aktive ediyor. Bellekteki verileri disketlere geçirmek de bir işe yaramıyor. Çünkü virüs her diskete sızıyor. Almanya'daki en son "anti virüs programlan"nm Michelangelo'yu ortaya çıkarttığı saptandı. Ama program, virüsü öldüremiyor. Virüsü öldürme yeteneğine Almanya'nın Karlsruhe ve Hamburg kentlerindeki "anti virüs merkezleri" bile sahip değil. Michelangelo'yu bilgisayannda keşfeden kullanıa, bu merkezlere acilen başvurmaya çağnlıyor. Almanya'da uzmanlar, 6 mart günü gelmeden Michelangelo'nun köküne turp suyu ekecek bir panzehir bulmak için hanl hanl çalışıyorlar. Tam otuz bir günleri kaldı. Bilgisayannda kökü dışanda bir virüs keşfedenler Almanya'nın Hamburg kentindeki "anti virüs merkezi"ne telefon açabilir. Numarayı da verelim: 9-949/40/45 715406. Yamyam Dahmer'den yemek tarifleri ŞEBNEM ATİYAS (New York) - Milwaukee'de 15 kişiyi öldürmekten dolayı suçlu bulunan 'yamyam' Jeffrey Dahmer'ın akli dengesinin bozuk olup olmadığına karar verebilmek için mahkemejürisi tanıklan dinliyor. Öldürülenlerin ailelerinin de hazır bulunduğu mahkeme salonunda anlatılan hikâyelerin her biri ötekinden korkutucu ve dehşet verici. Dahmer polise verdiği 160 sayfalık ifadede 17 kişiyi öldürdüğünü itiraf etti. Mahkeme Dahmer'ı 15 kişiyi öldürmekten suçlu buldu. Eğer akli dengesinin bozuk olduğuna karar verilirse Dahmer akıl hastanesine kapatılacak. Hastaneden bir yıl sonra her altı ayda bir salıverilmesi için yeniden mahkemeye başvurma hakkı kazanacak. Akli dengesinin bozuk olmadığına karar verilirse her öldürdüğü kişi için bir ömür boyu hapis cezasına çarptınlacak. Avukatı 31 yaşındaki Dahmer'ın akli dengesinin bozuk olduğunu kanıtlamak için kurbanlan nasıl parçaladığını sonra çeşitli parçalar halinde nasıl pişirdiğini ve bazen yediğini jüriye anlattı. Avukat Jorld Boyle, Dahmer'ın bir şeytan değil, hasta biri olduğunu, cinsel güdülerinin kurbanı olduğunu, nakrofiliden (ölülere duyulan cinsel yakınlık) mustarip olduğunu öne sürdü. ABD Avukatın savunmasına göre Dahmer ilk kez 14 yaşındayken bir erkek arkadaşı ile cinsel ilişkide bulundu. Daha sonra 16 yaşında iken ilk kez ölülere cinsel yakınlık duyduğunu farketti, hatta birkaç kez mezardan kadavra çalmaya çalıştı. Dahmer Milwaukee'ye taşındıktan sonra genç homoseksüelleri evine davet edip sonra içkilerine kattığı uyuşturucularla uyuşturdu. Polisin ıfadesine göre çok beğendıkîerinin kafalanm ve penislenni keserek saklamaya çalıştı. Dahmer'ın apartman dairesinde kavanozlann içinde çürümüş testisler bulundu. Avukatına göre Dahmer sevdiği kurbanlannı sürekli çevresinde tutabilmek amacıyla uyuşturduktan sonra kafalanm matkapla delerek içine çeşitli kimyasal maddelerakıtmayı denedi. Polisin apartmanda bulduğu üç kafatasında matkap delikleri tespit edildi. Dahmer öldürdüğü kurbanlannın ırzına geçtikten sonra vücutlan kokuşmaya başladıkça ölüleri ortadan kaldırabilmek için kafataslannı haşladı, kemikleri asitler içinde eriterek yok etmeye çalıştı. Polise verdiği ifadede Dahmer insan kafasının ortalama bir saatte piştiğini öne sürdü. Yine polise verdiği ifadede, bir keresinde kaslı bir kolun hoş göründüğünü, o nedenle bir parça kopardıktan sonra yağda kızartıp yediğini, etin aym biftek tadında olduğunu söyledi. Dahmer polisler evine ilk girdiklerinde dolapta bir kalp sakladığını ve döndükten sonra pişirip yemeyi düşündüğünü söyledi. Dahmer'ınelinden kurtularak polisi uyaran Tracy Edwards, başmdan geçenlerijüriye anlattı. Edwards, Dahmer'ın birdenbire üzerine atlayıp ellerini kelepçelediğini, daha sonra elindeki bıçakla tehdit ederek kendisini yatağa oturttuğunu, yanına oturup videoda Exorcist II filmini seyrettiğini, daha sonra yere yatınp kalbini dinleyerek "Kalbini çıkanp yiyeceğim" dediğini söyledi. Dahmerjüriye verdiği ifade sırasında bir keresinde barda tanıştığı bir homoseksüelin kendisine tecavüz ettiğini anlattı. Barda tanıştığı adamın evine gittiklerini, evin tavandan sarkan ipler ve çeşitli işkence araçlanyladolu olduğunu, adamın kendisine mumla tecavüz ettiğini söyleyen Dahmer, daha sonra zorla kurtulduğunu belirtirken bu durumu 'onun gibi büyük risklerle yaşayanlar için normal bir şey' olarak niteledi. Dahmer, kurbanlanna yaptıklannı anlatırken sogukkanlıydı
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear