22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 8KASIM1992PAZAR 12 DIZIYAZI Alevi-Süııııi aynıııı siyasi—ıı— ALİ BULAÇ -İslamıyettekı üç te- mel inanç ilkesine Aleviler muhalefet ctmiyor. Allah'ın birliğine. ahiret inanana vc risalete muhalefet etmi- yorlar. Kuran'ıdakutsalbirkitapola- rak kabul ediyorlar. Biz öyle bir döne- me geldik kî. bizler tarihsel İslamı sorguluyoruz. Tarihte olan. muılaka olması gereken ve doğru olan değildir diyoruz. Kendi kültür tarihimizı. dini tarihimizi yenıden sorguluyoruz. Yan- lışı ve doğruyu ayırdetmemiz gerekir. Bunu da sorgulamanın en pratik yolu kaynaklaradönmek. Ve İslam dünya- sında en yaygın slogan Kurarfa ve Sünnet'e dönmektir. Eğer Aleviler de kendi kültür tanhini sorgulayıp kay- naklara dönme gibi bir endişe ortaya koyarlarsa, bence bu temelde birleş- memek için bir sebep yok. Ama bu demek değildir ki özdeşleşelim. dün- yayı aynı şekildegörelim. Görebilirsek ıyi bir şey ama görmesek bu bir farklı- lık olur ve farklılık bir zenginliktir. tLHAN SELÇUK -Ali Beyden bir noktayı aydmlatmasıru rica edeceğim. Ya da ben yanlış anladım. tslami dev- lette mezhep olmaz dediniz. Peki îran'daki İsLam devrimi Şii inancına bağlannuyormu? Bu konuda ne düşü- nüyorsunuz? İran niçin Şiiliği benimsedi? ALt BULAÇ -Bıldiğinız gibi 15. yüzyıla kadar Iran Sünni bir toplum. 15. yüzyıldan sonra Osmanlı ve Safavi kavgası, Safavilenn aklına şöyle bir fi- kir getirir: 'smanlılar'ın, İslam dünyasın- daki liderliğı Sünni bir temele dayanı- yor. Biz de bu İslam mezheplerinden bir tanesini resmi görüş haline getire- lim ve elimizde de onlara karşı müca- delede kullanabılcccğımiz dini bir dayanak, meşruiyet temeli olsun. Böy- lece İran'ı Şiileştirme yoluna gidiyor- lar. Bunun için de Suriye , Kuzey Arabistan ve Irak tarafında Şii alimle- ri İran'a çağınyorlar. Ve gerçekten de 100 yıl içinde İran Şiileşmeye başlıyor. Bu gelenek devam ediyor. Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşıyoruz, resmi din görüşü. bizim açımızdan bir sorun değil. İran'da devrimden sonra resmi mezhep değilse bile cumhurbaş- kanmın Caferi mezhebine bağlı olması gerekir yolunda Anayasa"ya bir mad- de konuldu. Bu bildiğim kadanyla devrimin başından bugüne kadar bü- tün İslam dünyasında eleştirilmekte- dir. Bu. İran İslam devriminin bir ayıbıdır. Mesela Celalettin Farisi, cumhurbaşkanı olmaya çok elverişli kişi olmasına rağmen. Caferi olmama- sı dolayısıyla seçilemedi. Benzer bir durum Suudi Arabistan'- da da var. Orada da Vehabilik resmi mezheptir. Fakat Suudilerin hayat tarayla, sistemleriyle, ne Vahabilikle bir ilişkileri var, ne Müslümanlıkla bir ilişkisi var. Dolasıyla bunlar ilke açı- sından savunulacak şeyler değil, ama birer gerçek. İLHAN SELÇUK -Irak-İran sava- şının temelinde tabii petrol çıkarlan olmakla, emperyalizmin hesaplannın rolü olmakla birlikte, bu savaşı bir mezhepler savaşı sayabiliriz değil mi? ALİ BULAÇ -Mezhep savaşı say- mak çok güç. Çünkü. Irak nüfusunun yüzde 6O'ı Şii zaten. Şii endişelerinden hareket etselerdi, İran'ın yarunda yer abnalan gerekırdi. Orada başka fak- törler devreye girdi. Devrimci radikal İslamı temsil eden ve azmhkta kalan bir gnıp ile Şüler arasında bir çatışma çıktt. Ve onlann temsilcileri Ayetullah M.Bakır Es-Sadr ve 79 Şii bilgin Sad- dam tarafmdan öldürüldü. Irak çapın- da da bir ayaklanma meydana gelme- di. Şii dünyanın 160 milyonluk bir nüfusu var. Şii dünyasının en büyûk beş ayetul- lahından ikisi de Irak'taydı. Ama Irak halkı İran'ın yanında yeralmadı. Do- layısıyla bu alanda mezhep aynlığıru belirleyici göstermek biraz güç. İslamı birbirine kırdırdılar tLHAN SELÇUK -Sanıyorum dev- let mekanizmalan savaşa girdi. Ora- daki mezhepler, dinler. ağırhklannı yitirdiler. Bir anlamda hatta, halklar şavaşta fonksiyonlannı yitiriyorlar. Örneğin, Birinci Dünya Savaşı'nda Yeni Zelandalılar. Avustralyalılar, Anzak adı altında geliyorlar. Çanak- kale'de savaşıyorlar. Şimdi Irak'laki devlet yapısı, İran'daki devlet yapısına ters düşüyor. İran'daki devrim, devlet yapısında büyük ölçüde Şii örgütlen- mesiyle patladı değil mi? Ve Şiilik bir karakter haline geldi. Irak kendi iç ya- pısından çok Suudi Arabistan ve daha ötesindeki İslami dünyayı bir destek olarak gördü. Batılılar öyle yorumlu- yorlar. Az buçuk da gerçeği vardır. İran'ın devrimci atılımından korun- mak için Irak'ı İslami bir kalkan ola- rak gördüler. Kendi içinde birbirlerine kırdırdılar İslamı, sonuç budur. ORAL ÇALJŞLAR -Aleviler, Mus- tafa Kemal'in hilafeti kaldırması nede- niyle Cumhuriyet'e sempatiyle yaklaş- tılar. Alevi kitaplarmı kanştırdığmda, türkülerinde, şarkılarında bu temalara rasthyorum.. Ama I924'te Diyanet İş- leri'nin kuruluşundan bu yana, bu ku- rum Sünnigörüşleri savundu ve Alevile- re yer vermedi. Osmanlı'dan kalan gelenekK kurumsal olarak aynı kalmış. Sayın İlhan Selçuk sizce bunu nasıl açıklamak gerekir? Cumhuriyet'in amacı İLHAN SELÇUK -Cumhuriyet ku- rulurken devlet. laik devlet olarak dü- şünülüyor. 1924'te Diyanet îşleri Başkarîbğı, hilafete karşı eylemin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Bu ku- rum da, bütün mezheplere ve bütün dinlere kar$ı belirli mesafede kalamı- yor doğrusunu isterseniz İslamın Di- yanet İşleri Başkanlığı var ama Hıristi- yanhğın düzeni çeşitli mezhepleri de var. islamın da mezhepleri var. Diya- net İşleri Başkanhğı'nın o zamanki iş- levi aşağı yukan, yukandan aşağıya düzeni zapturapt altına almak. Dinsel olgu devletin dışına sürülecek Diyanet İşİeri'nin onun bir mekanizması ola- rak kullanılması düşünülüyor. A ekkelerin kapatılmasına gelin- ce, bir yandan Bçk'*şilerle Mustafa ğine inanır. Ama uygulamada, bazı tapınma yöntemlerinin dışında kal- maktadır. Böyle olunca da rîamaz kıl- tna zorunluluğu, cenaze namaa dışın- da yoktur diye düşünüyorlar. Alevi köylerinde şu anda cami göremezsi- niz. Ozaman karşımıza bir sorun çı- kıyor. Diyelim ki dın dersleri zorunlu. Devlet naal bir tavır alacak. Devlet te- tevizyonu nasıl bir tutum içine girecek. Bu bir sorun olarak bugün duruyor. Alevi-Sünni sorununu bugün günde- tne getirenler de bu problemlerdir. O jaman güncelleşiyor. Buna laik açı- dan nasıl bakacağız. Bu sorunu aydın- latmak için Cumhuriyet'te bu diziler yayınlanıyor. Ben de bunu bir soru şareti olarak bırakıyorum. ORAL ÇALIŞLAR -Saym Zelyut, Aleviler Diyanet İşleri'ndeyok. Yeral- sınlar mı ? Diyanet kaldırüstn RIZA ZELYUT -AJevilerin Diya- net içinde niye yer almamalan, niye yer almadıklan tarihsel bir sürecin so- nucu. Diyanet 1924'te kuruldu. Cum- İslamda ilk ayrılıHar Hz. ALİ MUAVİYE % KAVGASI sÖRAL CALISLAR Yönetimin tümü hemen hemen Su- ni kesimde. Alevüer dışlanmış durum- da. Bir de en önemli şey bence yüzyıl- lar boyunca Aleviler, Sünni yönetim tarafından düşman edilmek suretiyle kötülenmişler. Birbirlerine karşı olumsuz ön yargılarla dolular. Bu olumsuz ön yargılann içinde genç cumhuriyetin çıkıp da Alevilikten sö- zetmesi ve Alevilerin orada temsilini sağlaması mümkün değildi. Olması gerekirdi olmadı. Bırakalım o yıllan. bugün bile res- men Alevi sözünü devlet görevlileri- miz ağızianna alamıyorlar. Bundan korkuyorlar. İkincisi devlet. Alevilerin bir varlık olduğunu, gerçek olduğunu bir türlü söyleyemiyor. Resmiyette bu konuda herhangj bir çalışması yok. • Alhan Bey söyledi, okullarda şimdi zorunlu din dersi, çoculdanmıza ille de Sünnilik bilgisi niye verilsin. Sünnilik de verilsin. Aleviük de verikin. 1989 Alevilik Bildirgesi'nde baa temel ta- leplerimiz olmuştu. Hatta biz o za- manlar AJeviler de Diyanet'te temsil edilsin diyorduk. Ama baktık ki, bu Diyanet olayı yine devlet tarafından Sünni kurumlann korunması ve geliş- tirilmesi yönünde kullanılıyor . Biz dedik ki, o zaman bizim bu kurum içinde olmamız Alevilere bir kazanç getirmeyecektir. Biz Diyanet'in içinde olmayahm, Diyanet'te temsil istemi- yoruz, bilakis Diyanet İşleri kaldınl- sın. Laik bir toplumda devlet din işleri- rine kanşamaz. Diyanet İşleri devlet eliyle dine çeki düzen vermede ve bir müdahalede bulunmaktadır bu da yanlış. Ne yapmak lazım? Kemal arasında bir yakınlık var. Ulu- sal kurtuluş savaşında Bektaşilerin büyük desteği var Mustafa Kemal'e. Ama Cumhuriyet ilan edildikten son- ra laik bir lider olarak bakıyor olaya. Zaman geçtikçe karmaşık duruma girdi iş. Orta ve ilköğretim okullannda zorunlu din dersleri var. Hoca sınıfa girdi, nasıl bir tavır alacak. Tabii şu anda Hıristiyanlann nüfusu İslama göre azaldı Türkiye'de, ama gene var. Diyelim ki islamın beş şartından, üçünü Alevi toplumunun bir kesimi benimsemiştir. Hacca gitmek. namaz kılmak, oruç tutmak gibi zonınluk ol- duğunu kabul etmiyorlar. Demin Ali Bey'in de söylediği gibi temel ilkelerde İslamdır. Alîah'ın birli- huriyet bir yaşında idi. Alevilerin yüzyıllar boyunca katlini ferman eden Osmanh yönetiminin yıkılması üzeri- ne kurulan bir yönetimdir. Bu yüzden Aleviler Cumhuriyete sahip çıkmışlar- dır. Bu nedenle, Atatürk, bir zulüm düzenini sona erdirdiği için, Aleviler açısından zulüm ve kıyım düzenini so- na erdirdiği için, çok sevilir. Bugün Atatürk'ü eleştiren pek çok insan var- dır, ama onun altında başka nedenler var. İ923'te Türkiye Cumhuriyeti ku- rulduğu zaman bu gökten inmedi. Bu Osmanlı'nın temelinin üzerinde yük- seldi. Yöneticilerin çoğu da Osmanlı paşasıydı. Bunlar laik insanlar toplu- ma yeni çehre vermek istiyorlar ama Osmanlı sistemi alttan varlığını sürdü- riiyor. emaatlere bırakmak laam. Sünni insan cami kuracaksa kursun, hoca tutacaksa tutsun, okul acacaksa açsın, ama bu vicdan ve din meselesi- dir. bunun masrafını da kendi karsıla- sın. Aleviler kendilerine cemevi kura- caklarsa kursunlar. Paralanyla kur- sunlar. Ben ne cami ne dc cemevi istiyorum. Ben niçin devlete bu konu- da para vereyim. Bu soruyıa pek çok insan soruyor. Bu nedenle Diyanet çözüm değil. Türkiye'nin demokratikleştirilmesi, eğitimin bilimselleştirilmesidir. Alevi- lerin de bu konudaki talepleri de önce- likle Diyanet'te temsil hakkı değil de, varlıkjannın genel anlamıyla kabulü- dür. Üzerlerinde zorunlu din dersi gi- bi, halkta var olan ön yargılar gibi, olumsuz yargılann silinmesine yönelik programlara öncelik verilmeli. SİRECEK Başbakankk'la hııkıık savaşı KITABIN SULEYMAN EGE A zm. nayasa bu konuda şöyle demek- tedir: 'Yasama ve vürütme organları ile idare, mahkeme kararlarma uymak zo- rundadır; bu organlar ve idare, mahke- me kararlarını hiçbir suretle değiştire- mez ve bunlarm yerine getirilmesinı geciktiremez' ve hiçbir kimse veya or- gan kaynağım anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.' Bu nedenlerle, sıkıyönetim yasasuun 3[c fıkrasmdaki müsaderesine karar verilmemekle birlikte' sıkıyönetim ko- mutanlarma imha yetkisi tanıyan hü- küm, ancak, savalik ineelemesi yönün- den zaman asımma girmemiş ve yargı denetiminden geçmemiş yuyınlar \b. için söz konusu olabilir. Yoksa. yasa metninde açıkça beraatma karar veril- miş de olsa' denmesi gerekirdi ki, yasa- da böyle bir hiiküm yer almamıştur. b) Başbakanhğın savunmasmda. hiç gereği yokken, 1402 sayılı yasanın 3,c fıkrasmm, anayasanm 15. nuıddesine aykırılığmın ileri sürülemeyeceğinden söz ediliyor. Bizim bövle bir sav ileri sürmenüze bir gereksinim voktur. Çünkü. yüksek vargı organlarmca kesinleştirilmiş be- raat kararlarma sahip kitaplarm imha edilmesi bizzat 3,'c fıkrasına aykırıdır. Bunu açıklamış buhmuyoruz. Ama bu inılıa olayı hiçbir yasaya, anayasanm hiçbir maddesine sığmadığı gibi aynı zamanda Basbakanlığm da- yanmak istediği anayasanm 15. madde- sine de aykırıdır. Anayasanm bu mad- desi devlet güvenliği ile ilgili önlemlerin sınırmı çizmektedir. Mahkemelerce ak- lanmıs kitaplar, mülkiyet hakkı, devle- tin güvenliği ile ilgili önlemlerin konusu olamaz. kiyet hakkı yok edilmistir. Demek ki anayasanm 15. maddeside Basbakanlığm savunmasma ve yoru- muna bir dayanak olamaz ve mahkeme- lerce aklanmış kitaplarm imha edilebi- leceği savına hakhltk kazandıramaz. 'öv/e bir uygulamaya olanak tanı- nırsa sıkıyönetim rejimi hukuk devleti- nin iistüne ve dışına çıkarılmış olacaktır ki bu durum anayasa hükümleriyle bağ- daşmaz. Sıkıyönetim, anayasada yer alan ve anayasa ile düzenlenen olağanüstü bir rejimdir. Anayasanm ikincimaddesinde ve genel esaslar' başlığı altında cumhu- riyet devlet şeklinin nitelikleri ve esasla- rı düzenlenmiştir. Bu maddeve göre Türkiye Cumhuriyeti bir 'hukuk dev- leti'dir. Anayasaya göre cumhuriyet devlet anlavışında bu, yaııi hukuk devle- tim yasasmm 3 jc fıkrasmdaki yetkiyle, adli aşamalardan geçmiş, aklanmış ki- taplarm imhasma gidüemeyeceğini kendisi de ztmnen kabul ediyor ve bir varsayımla 'Cumhurbaşkanmm baş- kanlığmda toplanan Bakanlar Kurulu, sıkıyönetim halinin gerekli kıldığı konu- larda kanun hükmünde kararname çı- karılabileceğinden, gerekli hallerde böyle biryetkinin kanun hükmünde ka- ramamelerle sıkıyönetim komutanları- na tanmması da mümkündur' diyor. A eki ama sıkıyönetim yasasmm 3jcfıkrasmda komutanlığa tanman yet- ki mahkemelerce aklanmış kitaplarm imhasma olanak veriyorsa, böyle bir yetki için ayrıca yasa hükmünde karar- name çıkarılabileceğinden söz etmeye ne gerek var? Ayrıca belirtelim ki hiçbir yasa, hiç- bir yasa hükmündi kararname bir hak- kı yok etmeye yönelik olamayacağı gibi kesinleşmiş yargı kararlarını ortadan kaldtramaz. Sonra burada varsayımlar, mevcul olmamış kararnameler değil, yasalar geçerlidir. Devlet adma iş yapanlar, varsayımlara göre değil, yasalardan al- dıkları yetkilere göre hareket ederler. Bütün bu çelişmeler, savunmanm hu- kuksal dayanaktan yoksun bulunma- sından kaynaklanmaktadır. d) Başbakanhk, sıkıyönetim yasası- nın 3!c fıkrasmdaki 'iadesinde sakınca görülen' ibaresini ele alırken de tutarlı olmayan bir yaklaşım içine gırmiştir. Dava dilekçemtde biz, bu konuyu şöyle açıklamıştık: bunu maddede açık olarak ifade etmesı gerekirdi' demekledir. Biz 'sakmca 'yı 'suç öğesi taşıma' ola- rak tanımlamıs değiliz. 'Sakmca', bir şey'm suç öğesi taşıma ya da suça yol açma olasılıgmı (ihtimalini) ifade eder diyoruz. Büindiğigibi 'suç öğesi taşıma ile 'suç öğesi taşıma olasılığı' hukuk di- lindefarklı ikikategoridir. Bir şeyin suç öğesi taşıyıp taşımadığı yargılama sonunda belli olur. 'Sakm- ca', yani 'suç öğesi taşıma olasılığı' ise yargılama öncesi ilerisürülebilir ve yar- gılama aşamasma kadar idari önlem atmayı gerektirebilir. Basbakanlığm savunmasmda yer alan 'biryaymm sıkı- yönetimce yasaklanması için o yaymm suç unsuru taşıması gerekli değildir'ya da 'önleyici zabıta göreviniyerine getir- mek amacıyla suçtan bağımsız idari tedbirler alınması mümkündur' biçi- mindeki anlatımlarm da ancak bu smır- lar içinde, yani yargılama aşamasma kadar geçecek süre için bir anlamı var- dır. Birşeyin suç öğesi taşımadığı yargı- lama sonunda belli olunca da o şey üze- rinde hiçbir organ ya da kimse 'sakmca' ileri süremez. Basbakanlığm savunmasmda şöyle deniliyor: 'Bir şeyin sakmcalı olarak mütalaa edilebihnesi için aranacak kriter 1402 sayılı kanunun 3. maddesinde gösteril- miştir. Bu maddenin birinci fıkrasmda sıkıyönetim komutanlarma kamu düze- nini, genel güvenlik ve asayişi koruma ve sağlama görevi verilmiştir. Aynı maddede yer alan yetkilerin kullaml- masında da... bugörevin baz olarak alı- nacağı tabiidir.' tJitleyıyman Ege Başbakanhk aleyhincyakıkm 133 bm607kitabm zaranran taznûnedUmesiiçm davaaçtı. Başbakanhk savunmasmyaptL Ege Başbakanhk'mbusavunmasuuyantikuh. Başbakanhkikmdkezsavunmayapn. L aldı ki anayasanm 15. maddesin- de '...durumun gerektirdiği ölçüde te- mel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir denilmekteu'ir. Dava konusu olayda bir 'durdurma' değil, 'vok etme' söz konu- sudur. 'Durdurma' burada belli bir hak- km kulkuulmasmı geçici olarak askıya almakıır. Oysa dava konusu olavda be- raat etmiş kitaplar ve buna ilişkin mül- ti olmak. temel bir öğedir, bundan hiç- hır koşutda vazgeçilemez. Bir hukuk devletinde insan hakları güvence altma almmıştır. 'Mahkeme kararlarma say- gı. kazanılmış haklara saygı' bu güven- celer arasmdadır. Sıkıyönetim. hukuk devletinin üstünde ve onun dışmda bir rejim değildir. Sıkıyönetim hatinde de liukuk devletinin ükeleri geçerlidir. Sı- kıyönetim dönemi içinde de yargı or- ganlarmca verilmiş ve kesinleşmiş ka- rarlara saygı duyulacak, bunlara uyula- caktır. Bu kararlardan doğan 'kazanıl- mış haklar 'a ilişilemeyecektir. Bilindiği gibi kazanılmış haklara saygı, hukuk devletinin, devletin sürekliliğinin temel bir ilkesidir. ^Kazanılmış haklara saygı gösterilmeyen yerde hukuk devletinin varlığından söz edilemez. Bu nedenle sıkıyönetim komutanları- nm yetkilerini değerlendirirken anaya- sa hukukunun bu ilkelerini gözden uzak tutmamak gerekir. c) Başhakanlık her nasılsa sıkıyöne 1 asalarda 'sakmca' hukuksal bir terimdir ve anlamı bellidir: Birşeyin suç öğesi taşıma ya da suça yol açma olası- lıgmı (ihtimalini) ifade eder. Yasa ob- jektif karineler, kanıtlar arar. Bilim ve Sosyalizm Yayınları'nın kitaplan için 'sakmca'değil, tam tersine 'sakmca'sız- lık kesindir. Bu kitaplar arasında 'iade- sinde sakmca görülen' hiçbir kitap düşünülemez ve ileri sürülemez. Böyle bir sakmca olsaydı yetkili mahkemeler oybirliğiyle befaat kararları vermez, Yargıtay'ca oybirliğiyle onaylanmaz. cumhuriyet savcılıkları takipsizlik ka- rarları vermezlerdi. Hiç kimse yargı organlarmca aklanmış kitaplarm 'sa- kmca' taşıdığmı ileri sürerek bunları imha yetkisini kendisinde göremez. Hiç kimseye böyle bir yetki verilmemiştir, verilemez. Başbakanlık bu açıklamamıza karşı 'sakıncanm anlamı suç öğesi taşıma olarak düşünülse idi kanun koyucunım ncak kesinleşmiş beraat kararla- rma sahip kitaplan imlıa etmek bu gö- revin bir gereği olamaz. Yargı organla- rınm kararlarmm çiğnenmesi, mülkiye- tin yok edilmesi, kamu düzenini genel güvenlik ve asayişi korumanm bir gere- ği olamaz. Yasaların süzgecinden geç- miş, aklanmış kitaplarm kamu düzeni- ni, genel güvenlik ve asayişi bozacağı düşünülemez ve ileri sürülemez. Bu nedenlerle Basbakanlığm 'adı ge- çen kitaplarm beraat ve takipsizlik ka- rarları almış otmaları (imha) yetkisi- nin kullanılmasmı bertaraf edemez' biçimindeki savmın da inandırıcı bir ya- ni olmadığı ortadadır. d) Yine Basbakanlığm savunmasm- da'... Bu kitaplarm yasiak yaymlar kap- samma alınması 1982 tarilıinde olduğu gibi yargı mercileri ile idari mercilerin farklı kriterleregöre karar verdikleri de malumlarıdır' denilmektedir. A. ani bu kitaplar yargı organları- nm kararlarıyla yasalar m ölçütünaen geçirilerek aklanmışlardır, ama idare sonradan idari bir ölçüt kullanarak bu kitaplan yasaklamış ve imha etmiştir denilmek isteniyor. Bu savm da yerinde olmadığı açıktvr. İdare, yargı organlarmdanfarklı kriter- lere göre karar verse de anayasa hükmü olarak son sözü 'Türk milleti adma yar- gı yetkisini kullanan' mahkemeler söy- ler. Davalı idarenin yanıtmda ileri sü- rüldüğügibi devletin karar mekanizma- larmdafarklı kriterlerin geçerli olması halinde her şeyden önce idare mahke- melerine gerek kalmazdı. Bu gibisavlar yasalar düzenine, anayasal sisteme ay- kırıdır, hukuk devleti ve devletin bütün- lüğü ilkelerine lemelden aykırıdır. ej Dava dilekçemizde sıkıyönetim komutanmm 'tam sıkıyönetimin bitme- sine yakm bir sırada' verdiği emirle 133 bin kitabımt yaktırdığmı belirtmiştik. Buna karşı Başbakanlık, 'imha işle- minin tam sıkıyönetimin bitmesine ya- km bir zamanda yapıldığı iddiası tutarlı görülmemiştir... ayrıca Ankara'dan sı- kıyönetimin 19 Temmuz 1985'te kaldı- nlacağı 8.6.1985 tarihli Resmi Gazete - de yayımlanmıştır ve 28.5.1985 tarihin- de Ankara'dan sıkıyönetiminin kaldırı- lacağı belli değildir' diyor. Oysa imha emrinin verildiği 28 Ma- yıs 1985 tarihinde Ankara'dan sıkıyö- netimin 19 Temmuz 1985'te kaldırda- cağı bellidir. Milli Güvenlik Kurulu 26 Mayıs 1985'te bu konuda 'tavsiye' ka- rarı almış ve bu karar aynıgün TR T'nin akşam haberlermde yayımlanmıştır. Milli Güvenlik Kurulu'nun 'tavsiye'ka- rarı 27 Mayıs 1985 günlü gazetelerde de geniş yer almıştır. Bunu ek olarak sunduğumuz ogünün gazete haberleriy- le belgelivoruz. Görüldüğü gibi Basbakanlığm bu ko- nudaki savıdadayanaksızdır. Ankara'- dan sıkıyönetimin kaldırılacağı tarih 26 Mayıs 1985'te kararlaştırılmış ve he- men iki gün sonra 28 Mayıs 1985'te, Ankara Sıkıyönetim Komutanı kitapla- rımm imha edilmesmi emretmiştir." Başbakanlık'ın savunması Yanıtımıza karşı Başbakanbk 17.6. 1986'da savunmasmı yaptı. Başbakan adına mahkemeye gönderilen ikinci savunma şu: "Savunmamız: 'avacının cevap dilekçesinde yer alan hususlar, dava dilekçesinm tekrarı niteliğinde olup iddialarına karşı itiraz- larımız, birinci savunmamızda etraflıca karşılanmış bulunmaktadır. StRECEK ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Ben Avruna'daykenL Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde dolaşırken Metin Eloğlu'- nun dizelerini mırıldanıp, kendi kendime güler, eğlenir- dim... Eloğlu'rtun "Le Grand Parmak La Porte" şiirinin dizeleri şöyle: "Sevgili Şermin, Hayrünnisa, Saadet Hanım;/Bu mem- lekette aydın kan yokt diyen efendiler;/Geçerken şöyle bir uğrayın perşembeleri./Vallah topunuzla sidik yarışı eder.../ Mozart hatırlatınca da Beethoven ezber;/Matma- zelinden mandolin dersi almış kadın./Heykel konusunda alkışı milyon değer;/Şahiter Dokümcü izak'la Despieau'- nun baldızı, canım.../Sen kim oluyorsun, ben kim oluyo- rum, o kim oluyor?/Koskoca Yahya Kemal'e tenezzül etmemiş kadın!/ Ayaküstü Verlaine, yatağa girince Baı>- delaire./Dikkat edin, pörsümesin kauçuk memeleri,/ Şurasına yastık, burasına minder./Bedri Rahmi'ymiş, Balaban'mış... boş verir öyle şeylere;/Salvador Dali'yi sokakta görmüş kadın.VGitse gitse Muhsin'e gider,/Düm- büllü'ye gitmez tabii/Comdie- Française seyretmiş kadın. /Le grande parmak la porte, yaaa, ne sandın?/Gâvurca- nın ruhunu bilirmiş meğer!/ Sanatsever, oğlansever, kız- sever.../Kendisi kısır, kocası hadım. Ne de olsa Avrupa görmüş kadın!" Göz ucuyla dolaştığım kimi Avrupa ülkelerini, birkaç "Ankara Notları"na sığdırmam kolay değil; olsa olsa dizi olabilir! Ankara'ya döner dönmez yokluğumda, "Ben Av- rupa'dayken!" gelmiş okur mektuplarına baktm. Yerel seçimlerden önce yazılmışlardı. Gazi Üniversitesi öğren- cisi Ufuk Yurt'un 23.10.1992 günlü mektubu şöyleydi: "Sayın Ekmekçi, Uzun süredir size yazmak istiyordum, ama bir türlü ol- madı. Ben 25 yaşında üniversite öğrencisi bir okurunu- zum. Yaklaşık 1983'ten beri (o malum dönem haric) Cumhuriyet okuruyum. Cumhuriyet okurken çok keyifle- niyor, bilgileniyor ve bunları başkalarına aktararak onla- nn da bilgilenmesini sağlayabiliyorum. Birkaç gün önceki yazınızda Erdal Inönü hikayelerini eleştiren ve Baykal'ın aleyhine yazıyorsunuz diye tepki gösterenlere yer vermiştiniz. Sayın Ekmekçi, ben bu in- sanların görüşlerine katılmıyorum, ayrıca Baykal ve yan- lılarının genel seçimlerde ve sonrasında partiyi başarısız gösterebilmek için neleryaptıklarını yazmanızı istiyorum. SHP, bu insanların engellemeleriyle sürekli tökezle- miş, kurultaylardan çıkamamış bir partiydi. Arök içindeki 'safra'ları atmıştır. Bence daha da güçlenmiştir. Bu aşa- mada sizlerin, demokrasiye inanan tüm sosyal demok- ratların desteğine ihtiyacı vardır. Yazılarınızda bakanlıklanmızın başarısını anlatın ne olursunuz? Küstahlıkla size, ne yazacağınızı söylediğimi düşünmeyin. Böyle bir şeyi akltmdan dahi geçiremem. Ama SHP nin sizlerin desteğine (özellikle bugünlerde) gereksinimi var. Bir de blucin giymeye heves ederek uzlaşmacı olduğu- nu düşünen hizip başı Baykal ve ANAP Genel Başkanı Yılmaz'ın birbirini destekleyen demeçlerini gazetelerden okuyoruz. SHP'nin bu düşüncedeki CHP ile birleşmesinin ne SHP'ye ne de sosyal demokrasiye bir yarar getirece- ğine inanmıyomrr.. Benim gözümde bugünkü CHP'nin ANAP'tan hiçbir farkı yok. SHP yeni hastalıktan kalkmış bir insan gibi. Ona iyi ba- kıp, güçlendirmemiz gerekiyor. Siz Cumhuriyet yazarları- nın vitaminleri ise bu insanı güçlendirecektir. Saygı larımla." Izmir'den Nurettin Bozkurtdaşunları yazmış: "Sayın Mustafa Ekmekçi, Size daha önce de bir şeyler yazmıştım, ama sonra yazdıklarımı saçma bulmuş, mahçup olmuştum. Aslında, siz Cumhuriyet yazarlan ile ilerişim kurmak gibi bir ama- cım vardı; işin önemli yönü buydu. Şimdi ise SHP'yi CHP'den ayrı düşünen, kendilerini gerçek CHP'nin sahipleri sayan ve solun bölünmesinin getireceği çok zararlı sonuçları göremeyen bölünmüş'- lere şunları söylemek isterim: - CHP idealini bugüne taşıyan SHP değil mi? - SHP bayrağındaki altı ok neyi anlatır? - Hinthorozu'ndan daha çok CHP'li olabilir misiniz? - Halen SHP'de bulunanlar CHP felsefesinden başka şeyler mi düşünürler?' Sonuç olarak: Seçimlerde barajı da aşamayıp kıçüstü oturacaksınız ve tarih solun iktidar olma şansına engel olduğunuz için basiretsizliğinizi yazacaktr." Cumhuriyet kurulduğundan beri Cumhuriyet gazetesi yayınına başlamış ve yaşamını sürdürmüştür. Hem de en doğru yolda... Siz Cumhuriyetciler en doğru yolun ve Ke- malizmin en güclü savunucularısınız. Yolunuz açık ola! "Ellerin lafı batsın!" • • • Taşlama ustası Ozan Hasan Çelebi de yokluğumda şu dörtlüğü düşmüş: "Yeniden doğdu doğurgan CHP, Baştan beri, baştan sona yanlış yapılandı; O ki yanlış bir adam kondu büyük mirasa, Valla, o büyük parti asıl şimdi kapandı." BULMACA SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 1/ Kum, cakıl ve mucurun buldozerle sıkıştırılmasıyla ya- pılan yol. 2/ Kısa ve uç bölümü geniş bir tür kılıç... Çok anla- yışlı ve sezgili kimse. 3/ "O yer" anlanun- da kullanılan söz... Kafkasya'da ve iran'ın kuzeydoğu- sunda yaşayan Türk soyundan halk. 4/ Eski Mısır'da güneş tanrısı... Kalabalık bir şeyin arkası kesil- meyen bir geliş durumunda olması. 5/ Eti yenen bir cins mürekkepbalı- ğı. 6/ Satrancta bir taş... Bir calgı. 7/ "OI büt-i sana mey nûş eder misin demiş / Elaman ey dil ne müşkilter sual olmuş sana" (Ne- dim)... Gözleri görmeyen. 8/ Yaba- nıl incir ağacına ve bu ağaçlarda döl- lenmeyi sağlayan sineğe verilen ad... Aynı tiyatroda çalışan oyuncular top- luluğu. 9/ Ünlü kişilerin cinsel ya- şamlannı gözetleyip fotoğraflayan gazetecilere verilen ad. YUKARIDAN AŞAGlYA: 1/ Çiçeksiz bitkilerde üreme organı... Ilgi cekici ve degisik kimse. 2/ Ayağın yüksek olan üst bölümü... Bir göz rengj. 3/ tyi, gü- zel.. Bir burç adı. 4/ Baryum elementinin simgesi... ABD'yi oluş- turan eyaletlerden biri. 5/ Bir pamuk türü. 6/ Yapılması gerek- li olan sey... Uzaklık işareti. 7/ Mavi peri knşu da denilen En- donezya'da yaşayan ötücii bir kuş... Sunma. 8/ Sazın en ince ses veren teli... Simge 9/ Eski dilde engerek yılanı... Kumar oyun- lannda kâr ve zarar olmadığını belirtmek için kullanılan söz- cük. İNSAN SICAĞI Erdal Atabek 5. bası 10.000 lira (KDV içinde) Çağdas Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstanbul ödemeli gönderilmez.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear