23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
-SAYFA CUMHURİYET 22KASIM1992PAZAR 12 DIZIYAZI Osmanlı yönetimi, fethedilen ülkelerde yürürlükte olan hukuku, tanımaya gayret etti İslamve Hıristiyanyanyana O s m a n l ı İmparatorluğu T a r i h i ^Jcuıı Luıııs Btnyıw-Granımom^ Loms Bazin• /reııe BeUln eanıı• .\icoara Beltticeanu • Puııl Dumonl • François Georgeott^ Robert Muntran • Amlre Raymoud*- Jean Puul Rmı v *• ,\icotas Vî^Gilltfs i'eıiMein Çeviren: ServerTANİLLİ şıklığı kapsayamadığından. II. Meh- met. yeni bir örfî yasa kabul etti. Bu >asa, üç kitaptan oluşuyor ve sırasıyla. ceza hukukunu. tımar sahiplerinin statüsünü, köylüleri (reâyâ), göçebele- ri. kimi Balkan bölgelerinde oturanla- n konu olarak alıyor; bu sonunculann örgütlenişi -birçok kurumsal terimin de gösterdiğigibi- Bizans İmparator- luğu'nun ılk zamanlanna değin çıkı- yor. o, -8- A z rastlanır bir bolluk gösteren belgeler -söz- lü kav naklar ve Kapı'- dan (Babıâli) çıkan kararlar- OsmanJı yö- netiminin kurumsal yapısını tanımamız olanağını veriyor bize. Osmanlı devleti. çeşitli hukuksal temellere dayaniyor. Osmanblar, Müslüman ve Türk olarak, Küçük -Asya Selçuklulanrun ve onlara mirasçı olan beyliklerin yerleştirdikleri kuru- luşlara mirasçı oldular. Osmanlılann, İslamın hukuksal geleneklerinden baştan aşağıya farklı geleneklere sahip Bizans, Sırp ve Bulgar topraklannı fet- hetmeleri, sultanlan böylece ödün ver- meye zorladı ki, yeni devletin yönetici- lerinin uygulama ve yarara önem verdiklerini aydınlığa çıkanyor bun- lar. Hükümdar, Balkan halklannın örf ve âdet hukukuna ya da eski huku- kuna ve Mısır için de, Memlûklerin yayımladıklan kanunlara başvura- .caktır çoğu kez. smanlı yönetimi. fethedilen ül- kelerde yürürlükte olan hukuku, dev- letin iyi işlemesi için gerekli görülen her vesilede. tanımaya gayret etti. Oy- sa. Osmanlı devleti. örfî hukuk der-. ken. toplulukla bireyler, topluluklara- rası ya da topluluklarla merkezî siya- sal iktidar arasındaki ilişkileri yasalaş- tırma zorundaki bir halkın binlerce yıllık deneyiminin ortaya çıkardığı hu- kuk kurallannı anlamıyordu yalnız. Osmanlı örfî hukuku. Bizans huku- kundan farklı olarak, şenatta bulun- mayan her kanunu. her hukuk düzen- lemesini kabul eder: devlete katılan bir ülkenin yönetiminin ortaya koyduğu bir kanun bile olsa. böyleydi bu. Os- manlı örfî yasalan. bu anlayış sayesin- de. yüzyıllar boyunca oluşmuş hukuk- sal uygulamalann yanısıra. Hıristiyan ya da Müslüman hükümdarlann daha yeni bir tarihte yaptıklan kanunlan da içeriyor. Böylece, sultan derlemeleri- nin yapraklan arasında, köklen Ro- ma, Bizans, Slav. Germen ya da Memlûk kaynaklanna iyiden iyiye kök salmış düzenlemelerin öğelerini bulmak hiç de şaşırtıcı olmuyor. açıktır. Hıristiyanlığı fethe çıkan bir devletin kendi yasal dayanaklannın epeyce bir bölümünü ondan çekip al- ması. gariptir. Sultanlan böylesi bir siyasetegötürenetkenlerdenbiri. yeni- len halklann hukukuna kök salmış kımi gelenekleri bozmama isteği oldu kuşkusuz; bunu yaparken, daha az muhalefetle karşılaşacaklan umudu içındeydiler. Kimi durumlarda. eko- nominin kendisi, belli bir yasal düzen- lemeye saygılı olmayı dayattı: Daha önce de gördüğümüz gibi, Balkanlar'- daki altın ve gümüş madenlerinin işle- tilmesi. Osmanlı sulıanını. maden bölgelerinin fethedildiği anda yürür- lükte olan kanunlan, ıstesin istemesin. sürdürmeye zorladı. Aynı türden baş- ka örnekler de gösterilebüir. >öylece, Osmanb devletinin hu- kuk temeli, iki sütuna dayanıyor: İs- lam hukuku (şeriat) ile Osmanlılann fetihleri boyunca imparatorluğa kat- tıklan halklann hukuksal örf ve âdet- leri. Osmanlı devletinde bu ikilik pek smanlı sultanı. gücü hiçbir mu- halefetle karşılaşmayan mutlak bir hükümdar değil; çünkü, kullandığı ik- tidar gerektiğinde. Hıristiyan halkla- nn hukuk gelenekleriyle dizginJenmiş durumda. Şeyhülislam'ın verdiği fetva. dinsel İslam yasasını. uygulamada is- tediği gibi. ancak belli sınırlara da say- gılı olarak yorumlama olanağını sağîı- yor ona: örf konusunda ise aynı biçım- de hareket edemez, çünkü örfü değiş- tirme olanaksızdır. Şaşırtıcı olanı şu: Sultanın. kendisininkınden farklı bir din taşıyan halklara özgü kimi kanun- lan gözönünde tutmak zorundâ kalışı. Osmanlı sultanının iktidan keyfî ol- maktan uzaktı. Merkezî iktidar Hükümdann sarayı, imparatorlu- ğun ruhudur. Hizmeti, binlerce kişi sağlar orada: Sipahi (süvariler), kapıcı (sarayın kapılannı bekleyenler), çavuş (hükümdann bir iş için görevlendir- dikleri ve hatta elçileri), çeşitli doğancı sınıflan, sarayın azık ve gereçlerinin sağlanmasından sorumlu olanlar. ha- zine görevlileri. hükümdann haremini korumakla yükümlü olan hadımlar, ayn bir topluluk oluştururlar. kJaraym hizmeti, bir bölümüyle. Hıristiyan kökenli olup İslamlaşmış kişilerce yerine getirilir; bunlann sayı- sı, XV. yüzyıl boyunca artmıştır. En yüksek görevliler, ya hükümdarhk sa- rayının okullannda ya da yeniçeri bir- b'klerinde başlardı çıraklıklanna çoğu kez. Böylece. devletin mülkî ve askeri kadrolannı sağlayan sınıf ağır ağır de- ğişir: Budönmeler. Türk kökenli halk- la hiçbir bağlan olmadığından ve bir Osmanlı ortamında canlılığını hâlâ sürdüren aşiret ya da klan gelenekle- rinden bütünüyle koptuklan için. an- cak Osmanlı hanedanına sadık kala- rak bir gelecek umudunda olabilirler- di. smanlı hükümdan, devletini, bir yüksek görevlinin yardımıyla yö- netir Veziriazanı'dır bu. İlk veziria- zam, ikinci sultan Orhan'ın kardeşi olmalı. XV. yüzyıl boyunca, görevler ve sorumluluklar arttığından, veziria- zama. sayısı üçe varabilen vezirler yar- dım ettiler. İmparatorluk kurulu ya da divan. aynca bir kadıasker ile Rumeli için bir büyük defterdar"ı içeriyor: II. Bayezıt'ten başlayarak. Anadolu için de bir büyük defterdar göriiyoruz. İm- paratorluk mühürdan da (nişancı), divanın üyesidir. I. Muratdöneminde. bu kurul genişledi ve bir beylerbeyi (Rumeli yönetfcisi) katıldı içine; I. Ba- yezit. Anadolu için olmak üzere, bir ikinci beylerbeyliği kurdu. XVI. yiizyı- lın ikinci yansında. imparatorluk de- niz gücünün komutanı olarak kapu- dan paşa ile -vezir mertebesine eriş- mek koşuluyla- yeniçeri ağası da. Divan'a kabul edileceklerdir. edir divanın çeşitli üyelerinin yetkileri? Öteki vezirlerin yardım ettiği veziriazam, yönetim. üzerinde söz sa- hibidir ve sultanın beliriediği poütika- nın uygulanmasma göz-kulak olur. Sefer halinde. ordunun başkomutanlı- ğını elınealabil-r. Kadıasker (ordu var- gıcı), adaletin başıdır: bütün impara- torlukta kadılarca temsil edilir. Baş- defterdar (kelime anlamıyla. defterle- rin başkoruyucusu). devletin malî yönetimini en yukardan denetler. XIV ve XV. yüzyıllarda, Rumeli'nin mali- yesine de bakan tek bir defterdar var- dır: görevi. II. Bayezit'in hükümdarlı- ğında. Anadolu için bir defterdar atanmakla, ıkiye bölünür. Daha son- ralan. ımparatorluğun her ilinin def- terdarı olacaktır; ancak. yalnız başdef- terdar divana katılacaktır. İmparator- luk mühürdarlığının başı olan nişancı. imparatorluk yönetimiyle ilgili çeşitli belgeleri dağıtan dairelere göz-kulak olur. Böylece, imparatorluk kurulu- nun üyelerinin hemen hepsi, çeşitli bakanhklann başında bulunmakta- dırlar; bu bakanlıklar. görevlileri ara- cıbğıyla. Osmanlı sultanının devletin- de en ücra köşelere değin kurulmuş daireleri yönlendirerek. Babıâb'nin idaresini saelarlar. Deevlet. livalara (sancak) bölü- nüp, bir yöneticiye (sancakbeyi) bıra- kılmıştır her biri. I. Mehmet dönemin- de, Rumeli livalan gibi Küçük Asya livalannı da. bir beylerbey yönetir. Daha sonra, yeni fetihler yapıldıkça, beylerbeylerin sayısı artacakür. J_Jivanın askeri başı olan sancak- beyi, kentin iktisadî etkinbği ile idare- sini de denetlemekle yükümlüdür; dahası, sancakbeyi, adaletin yolunda gitmesıni sağlamabdır ve kimi zaman merkezî idare hesabına soruşturmala- Ferçekten, Osmanlı hükümdar- Jannın İslam hukukundan başka bir hukuku tanımalan. sapkın mezhepli mi yapmıştır onlan? Hayır! Çünkü şe- riat, İslamın dinsel hukukunun. bu hukukça gözönünde tutulmayan du- hımlan çözüme ulaşurma olanağı ver- mediği her vesilede, yeni bir kanun yayımlamak konusunda her türden serbesüiği tanıyor hükümdara. Sul- tanlar, tannsal yasarun verdiği bu öz- gürlükten yararlanmaktan pek yok- sun kılmadılar kendilerini. Böylece. Balkanlar'da maden işletmelerinin or- taya çıkardıklan sorunlarla yüzyüze gelen Osmanlı yönetimi, onlann sade- ce şeriatla çözülmeleri olanaksız oldu- ğundan, Sırp ya da Bosna madenlerin- de yürürlükte bulunan Sakson maden hukukunu sürdürmekte duraksama- dı; Eflâk'taki topluluklan, kimi vergi- İerden âzat edip de, Osmanlı askeri sistemı içine aldığında da böyle yaptı. Bulgar topraklannda, Osmanlı fethin- den öncekı dönemde uygulanan vergi- len de sürdürdü. II. Mehmet'in kabul ettiği örfî kanunlann miktan, sultanı, XV. yüz- yılın ikinci yansı boyunca gerçek bir örfî yasa yayımlamaya zorlamak için yeterince önemli oldu. Osmanlı hu- kukçulan, darphanelere. paraya, tuz- lalara, toprak rejimine, vergilendirme- ye, gümrük rejimine. pazar ve bmanla- ra ilişkin bir dizi kuralı birleştirdiler. Ne var ki, bu derleme. devletin lemel- lerindeki o alabildiğine geniş karma- Modern savaş yöntemlerini çok iyi kullanan Osmanlı ordusunun rakibi yoktu Ordu: Üstünbir savaş makinesi S ultanlar, devrin or- dulanndan farklı bir savaş aracı yaratma- yı başardılar. Os- manlı ordusu, beş bölüme aynlabilir: Süvariler, piyadeler, topçular, do- nanma ve özel birlikler. Osmanlı ordusu, çoğu kez sanılanın tersine, yalnızca Müslüman ortamdan almı- yordu savaşanlannı: çünkü, Hıristi- yan halkın kimi tabakalan da, Ba- bıâliye asker sağlıyordu. Hıristiyan çocuklardan de\şirilen yeniçerilerin ağası (solda),Osmanlı merkezi yönetiminde önemli görevlerden vezir(sağda). (METIN AND Arşivinden) ra ginşır. Sultanın çevresinde topla- nan genel kurul gibi, onun da yardım- ası bir divan vardır. Babıâli'nin istedi- ği çeşitli hizmetlerin karşıbğında, bu yüksek görevb, livanın çeşitli iktisadî etkinliklerinden bırer vergi abr ve kimi para cezalan keser. Sancakbeyinin topladığı gelirlerin yıllık tutan onbin- lerce Osmanlı altınına erişebibr (bir altın para = 3,57 gram). XV. yüzyıbn ılk yansında. Arnavutluk yöneticisi- nin geliri. 9249 altına vanyordu. Te- salya sancakbeyinin ebne 1454-1455 yıllannda. 8684 altın para. Batı Make- donya yöneticisinin ise 19075 altın para geçiyordu. 1464-1465 yıllannda, Bursa lıvasınm yöneticisi. 15 bin altın para alırken, Trabzon yöneticisi, 1486-1487 yıllannda 5128 altın para- dan yararlanabiliyordu. smanh piyadesi, birçok bir- liklere aynlıyor. Orhan'ın hüküm- darlığından başlayarak, halk. yaya ya da piyade dıye bilinen. ocak halin- de örgütlenmiş piyade birlikleri sağ- ladı. Her yayanın toprağı vardır ve malî bağışıklıklardan yararlanır. Ba- bıâli , aynca Türk birlikler arasın- dan, keşif ışlerinde. lağım kazmada, kale muhafızlığında ya da deniz güç- lerinde kullanılan bir piyade oluştu- rur. II. Mehmet döneminde, bu birli- ğin mevcudu. azaplar. 12 bin kişidir. (Süvariler, büyük bölümüyle tı- mar sahiplerince oluşturulur. Tımar sahipleri, daha önce gördüğümüz gi- bi. sultanın kendilerine bıraktığı ge- lirlere göre, süvarilerin donanımını sağlarlar. Tımar sahiplerinin sağladı- ğ; mevcutlann çoğunluğu, hafif sü- vari birlikJennden oluşur; kendileri ve atlan zırhlı bir miktar süvariyi de beraberlerinde getirmek zorunda olan büyük tımar sahipleri bunun dı- şındadır. 1475'te, yardımalan da içinde olmak üzere, tımarlılann sayı- sı. 40 bin kişi dolayındadır. B»u ümarlı sipahiye, akıncılan da katmalı; bu hafif süvariler, başlar- da Türk aşiret çevresinden toplanı- yordu, daha sonra Eflâk'ta Timok- Morava halkından olduğu gibi baş- ka ortamlardan da alındılar Akıncı- lann sayısı, 10 bin kişi dolayında değişti durdu. Süvariler arasında, Müslüman ya da Hıristiyan halktan müsellemlcri de söylemek yerinde olur. XV. yüzyıbn sonlannda, Ba- bıâli, atlı bir 50 bin kadar insana saf tutturabiliyor böylece. X iyade birlikleri içinde en tanın- mış olanı. Babıâli'nin. yeniçeri safla- nnda hizmet etmek üzere topladığı, Hıristiyan çocuklardan oluşan bir- liklerdir. Bu vurucu yeni gücün orta- ya cıkışı I. Murat dönemine rastlı- yor. Yeniçerilerin sayısı. II. Meh- met'in hükümdarlığında 6 bin olmalı. Birçok birlikler halinde ör- gütlenen yeniçeriler, yalnız savaş alanlannda Osmanlı sultanına hiz- met ederler. Savaşta kendini göste- ren yeniçeri tımar sahibi olabilir. İçlerinden en yeteneklileri.' impara- torluğun yüksek makamlanna. vezi- riazamlığa değin yükseleceklerdir. karşılığmda, yerel Hıristiyan halkça sağlanır. T M. opçuluğun önemini kavramış olan Osmanlılar, ordulannı bu güçle donatmak için ellerinden geleni yap- tılar. Top dökümü konusunda tek- nik bilgileri yetersiz olduğundan, sultanlar. özellikle XV. yüzyılda, Al- man ustalan hizmete aldılar ve onlar da. ordu ile donanmayı toplarla do- nattılar. II. Mehmet'in çağdaşı olan bu döküm ustalanndan biri. Türkler arasında bulunduğu günlerin öykü- sünü bile yazıp bırakü. Bir başka dökümcü, Konstantinopolis kuşat- ması döneminin (1453) ünlü Ur- bain'i. Osmanlı sultanına yaptığı hizmetlerin karşılığmda, bir tımar sahibi oldu. zırh ya da ok yapımı işyerlerinden söz ediyorlar sık sık. Kuşatma halin- de, Babıâb, kuşatılmış kalenin ta duvarlannın altına değin lağım gale- rileri açmada uzmanlaşmış birlikler getirtiyordu. Özellikle madenciler arasından seçilen bu uzman birlikler. Müslüman olmaktan çok Hıristiyan idiler çoğu kez. B, H-îristiyan halk, yalnız yeniçeri birliklerini doldurmakla kalmaz. Os- manlı kentlerinin çoğu. yerel halktan toplanan bırliklerce savunulur. Kentlerinin savunmasına katkıda bulunan kentli Bulgar. Rum, Sırpya da Ermenilcr, bu hizmet karşılığm- da. mali bağışıklıklardan yararlanır- lar. Bunun gibi, kırsal kesimde, kimi stratejik noktalann korunması, bir takım vergilerden bağışık tutulma 'abıâli. Orhan zamanından be- ri, bir donanma edinmeye başladı; üssü de Gelibolu'da kuruldu. Kimi kaynaklara göre, Osmanlı yönetimi, tayfa olarak. başjarda, Türklerin ya- nı sıra, Rumlar, Italyanlar. Katalan- lar ve Provans bölgesinden Fransız- lara değin yararlandı. XVI. yüzyılın başlannda bile. Gelibolu deniz üssü- nün savunulması, kentin Rum hal- kmca şağlanıyordu. Rum halk, bu işbirliği karşılığmda, malî bağışıklık- lardan yararlandı. Gelibolu yönetici- si, imparatorluk donanmasınm ami- rab (Kapudan paşa) görevini de üstle- niyordu. •öylece, Osmanlı stratejistleri. kendilerine düşman güçlerin ordula- nnınkine üstün bir savaş aleti örgüt- lediler. Hafif süvariler olan akıncıla- nn görevi, düşman ülkesinin bağnna değin sokulup, iletişim yollannı ve savunma haarbklannı bozup dağıt- maktı. Yeniçeri piyadesi, sultana, disiplinli ve iyi donanmış bir bütün sağlıyordu; topçulann desteklediği bu birlikler, düşman ordusunu kınp parçalıyor ya da Niğbolu'da olduğu gibi (25 Eylül 1396), Bourgignonlu zırhlı ağır süvarinin saldınsına dire- nebiliyordu. Askerî koşullara göre, tımarb yan-hafıf süvari, düşmanın ağır süvarisini üstüne çekiyor. sonra da yeniçerilerin önüne sürüyordu ve Osmanlı topçusu da ortahğı silip sü- pürüyordu ya da bozguna uğrayan birliklerin arkasına düşerek zaferden yararlanıyordu. Sultanlar, Hırisli- yan öğelerden yararlanmayı da ba- şardılar; onlara gözalıcı bağışıklıklar taruyarak hınçlannı yauştınp gider- diler. Os o,smanlı askeri sistemi. bir dizi zanaatçı olmadan işleyemezdi. Kale- lerde, garnizonun bakımı ve askeri gereksinmelerini karşılamakla gö- revli çeşitli meslekten birlikler vardı. Osmanlı belgeleri. demırcilerden. 'rtaçağ savaş yöntemlerini pek gerilerde bırakan Osmanlı ordu- su önünde, modası geçmiş yöıitemle- rin içine gömülü hasımlan. olsa olsa kaybedebılirlerdi. XVI. yüzyılın baş- lannda İran Safevilerinin ve Mısır Memlûklerinin yazgısı böyle olacak- tır. k3ancakbeyinden sonra subaşı ge- lir. Sayılan, sancağın bölümlenişine göre değişir. Subaşı. sancakbeyiy le ay- nı y etkilere sahiptir. Bu makama sahıp olan. dolgun gelirlerden yararlanır. Böylece, Fener subaşısının. 1454-1455 yıllannda 3156 altın para eline geçer- ken, Serez (Doğu Makedonya) subaşı- sı. 1465"te toplam 2477 florin (altın para)vePatras(Mora)subaşısı. 1473"- len önce 1340 florin dolayında toplu- yordu. Bu yüksek makamlılann çevre- sinde. belli sayıda görevliler. kanunla- nn uygulanışını denetler ve imparator- luğun en uzak köşelerine değin devle- tin varlığını sağlarlar. smanlı devleti. büyük devlet çı- karlan, genişliği ve askeri politikası nedeniyle, korkunç giderleri göğüsle- mek zorundadır. II. Mehmet'in çağdı- şı Cenevizli İacopo de Promontorio de Campis'e göre, bu giderler, 1475'te, 4908.75 kilogram altın tutan 1 375 bin altın paraya ulaşıyordu; smanhlann malî durumu, pek parlak değildi gerçekte. I462'de bir florinin karşılığı 40 akçe idi; 1510'da. aynı altın para için 54 akçe gerekiyor- du. SURECEK ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Bahri Savcı'yla Söyleşi...Geçtiğımiz Ağustosta, Dikili Şenlikleri sırasıydı; Dikili'de Perla Oteli nde, söyleşiyorduk. Cumhuriyet'te o gün, "Evli- liğın aşkı oldürdüğü" yolunda bir haber vardı. Bahri Savcı ile eşı Sudiş de var, oturuyorlar. - Sız ne dıyorsunuz? diye sordum; evlılik aşkı öldürür mü, oldurmez mı? Bence öldürur1 dıye ekledım. Sudış: - Aldoğan yok da konuşuyorsun! dedi. Aldoğan gelsin görürüz! - Sız ne diyorsunuz Bahri Bey, evlılik aşkı öldürür mü, öl- dürmez mı? - Ben bu konuda görüş bıldıremem kardeşım, çünkü ben esırim! (Kahkahalar) Sudış: - Bahri, Ören'e gideceğız nasıl olsa! Bahri Savcı, dünya tatlısı bir adamdır. Bu yaz, ûren'de uzun kaldılar Savcılar. Bu yaşam pahalılığında Bahri Bey, Istanbul yerine Ören'de oturmayı yeğliyordu. 12 Eylül'de 1402lik olmuş, Danıştay'a başvurmayı gereksız görmüştü. 1402lik olup, üniversıteden uzaklaştınlınca, kimi "YÖK profesörleri" Hoca'dan selamı sabahı kesmişlerdi. Kimile- rı onu gorünce, yampirı yampırı giderlerdı! Bahri Bey, olan- ları görmezden gelır, yürür giderdı. Bahri Savcı, onurlu, gerçek bılım adamıydı. Onu görünce yan çızenlerse sade- ce "YÖK Profesörü'ydüler. Bılım adamlığıyla uzaktan ya- kından bir ılgılerı yoictu. Karşılaştıklarınıza sorun, "12 Ey- lul'de neredeydınız?" diye, ekleyın: "Ne yaptınız 12 Ey!ül'- de?" Bahri Savcı'yı Ankara'dan telefonla aradım, uyuyordu, sağlığını denetimde tutmaya çalışıyordu. Yenıden aradım. Sudış uyandırdı bu kez. Prof. Bahri Savcı, daha ben konuş- madantakıldı: - Burada ne arıyorsun? - Orada değılım, Ankaradayım! - Orada ne arıyorsun? Almanya dar mı geldi? (Kahkaha- lar) Ha, Almanya dar mı geldi? - Duyduğuma göre, siz kendinıze Bahri Savcı süsü verip dolaşıyorrrıuşsunuz! -öyie, öyle. Doktorları gezıyorum! -Neyinlzvar? - Burhanıye'de bir hastane var amma, bizim hastalıklan- mız, daha mu'dil (karmakarışık), onun için buraya gelince, bir gözden geçirtirim her yaz. Kalbımi, o pillı kalbimi, gözle- rımi, kulağımı gözden geçirtirim. Böyle birşey var. - Bu kez aşk üzerıne düşüncelerınizı sormayacağım. Ben burada yoktum, Çağdaş Türk Dili Dergisinin Ekim sayısını yeni okudum. Orada, Türk Dil ve Tarıh Kurumlan'nın yeni- den yaşama geçirilmesi konusunu ışlıyorsunuz. İzninizle, o yazınızdan yararlanmak istiyorum, bir. -Olurcanım.al. -ikincısi, savunman Atilla Sav diyor ki, "Anayasa değişik- liği olmadan, bir yasayla, değişiklık yapılabılir ve TDK ile TTK 12 Eylül öncesindeki durumlarına döndürülebilir" di- yor, buna katılır mısınız? - Katılırım. Bak, şoyle; Devlet, 12 Eylül'den sonra bir mü- essese kurdu. O durur. Onun kalkması, ona yeni bir biçim verılmesi, aynca bir Anayasa değişıkliği ister. "Atatürk Kultür Dil ve Tarıh Yüksek Kurumu" durur yerinde. istediği kaynaktarı yasa ile sağlar. Ama, Türk Dil Kurumu ile Tarih Kurumu'na ait olan parayı, Atatürk'ün vasiyeti gereğince, harfı harfine yerine getirır, geri verir. bir yasayla; alelade bir yasayla. -Anladım. - Alelade bir yasayla, onları gerı verir. Geri verince Türk Dil Kurumu ile Tarih Kurumu'nun son yönetim kurulları da, kendi aralarındasağ olanlar toplanırlar; yeniden ihyaeder- • ler (canlandırırlar) derneklerinı. Onun için, Atatürk'ün kur- duğu Dil ve Tarih Kurumları, biryandan Dernekler Yasası'- na göre, bir varlık olarak devam ederler, çalışırlar, binalan- nı alabilırle'r. Devlet kendi kuruluşunu istediği yere kurar, bu da aynî konularda yine çalışabılir. Yazıda da söylediğim budur. Anayasa Profesörü Bahri Savcı, "Dil Derneği"nin yayın organı "Çağdaş Türk Dili" dergisinin Ekim sayısında çıkan yazısının sonunda, 1982 Anayasasfna konan hükümle ilgili olarak özetle şöyle diyor: "Bu konuda önce şunu saptamalıyız ve vıcdanlarımıza kazıyıp hiç unutmamalıyız: 134/2, Atatürk vasiyetıni açıkça bozmuştur. Vasıyetin ıki kuruma sağladığı malsal yararları, ikı kurumun elinden zorla almıştır, bir başka kuruma da, kendısini bir vasıyet hakkı olmayan bu avantayı, büyük bir memnunlukla kabul etmiştir. 'Ben onu bılmem, bana bir tahsis vardır, ben onu kullanırım diyemez. Bir darbe den- siz şeyler yapabılir. Fakat, hukukun, her zaman için geçerli moral bağlan, her dönemde, her dönemin her koşulunda, butün vıcdanları bağlamasını sürdürür. BUimsel ve vicdan- sal algılarımız, şu ırdeleme ile bağlıdır: 12 Eylül hukukunun, ikı kurum üzerindeki eylemi, iki ku- rumun yaşamına, açıkça bir kasıttır. Birey'in, kitlelerin yaşamlarının kutsal olduğu kadar, si- vil toplumun da demokrasinın kurumlarının da yaşamlan kutsaldır. 12 Eylül hukuku, bu kutsallığa aldırmadığı gibi, hem mül- kiyet hukukunu, hem vasıyet hukukunu bozmuştur. Eski Hammurabı yasalarınca, modern hukukun kaynağı olan eski Roma hukukunca ve islam hukukunca, 'vasiyet- mülkiyet' kombinezonu, dokunulmazdır. Roma hukukunun bu nıtelığini bilmeyenler. hukuk fakültelerınde sınıfta kalır- lar. İslam, Cahılıye döneminin gasp-yağma karmaşası yeri- ne, bir hukuk düzeni getirirken, bu 'vasiyet-mülkiyet' kom- bınezonunu. kutsal olarak dokunulmaz kılmıştır Yaşayan bir ınsan, yasalar, çındekı kişi istenci ile mülki- yetine yön verebilir, onu koruyabilir. Ama ölü bir kimse, böyle bir yön verme-koruma istenci gösteremez. Fakat, va- siyet yoluyla, mülkıyetine öyle bir cihet-i tahsis' güç verir ki, artık devlet düzeni bile ona saygı göstermek zorunda kalır. Bırölünün istenci, devleti de bağlar... işte diyoruz ki, bu haksızlığı, bu adaletsizliği düzeltmek üzere ve böylece, bu 'çığnemişlık'ı, Türkiye'nın ayıbı ol- maktan kurtarmak için, Koalisyon üzerine düşeni yapmak- ta geç kalmıyor mu?.." BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Genellikle yetiş- tirme koşullarını in- celemek amacıyla değişik türlerden ya- banıl ağaç, ağaççık ve çaklann deneysel yetiştirümesine aynl- mış park. 2/ Engel, uymazlık... Uzun tüylü bir süs köpeği. 3/ Rütbe ya da kı- demce küçük olan asker... ölüm. 4/ Boru sesi... Güney Amerika'da yaşayan bir yük hayvanı. 5/ Birim zamandaki titreşim sayısı. 6/ Gizli görevli... Yiyecek bulainayan, yoksuî kimse. 7/ Bir işte yardımcı olarak çalışan erkek... Katışıksız. 8/ İleri gelenler... Güç, emek, çaba. 9/ Yelkenleri yerlerine çekmekte kulla- nılan halatların genel adı. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/ Bayındır... Tibet siğırı. 2/ Su dü- zeyindeki sıra kayalar... Hıristiyan er- mişlerine verilen san. 3/ Insan ve hayvanlarda asalak olarak yaşayan ufak bir böcek... Yurdumuz- da bir petrol bölgesi. 4/ Kat kat çakıl ve kumdan oluşmuş yer kıvnmı... Bir fotoğrafın, desenin ya da karikatürün gösterdiği şeyi belirten yazı. 5/ Bir maymun türü. 6/ Bir toplulukta çah- şan insanlann her biri... Yabancı. 7/ Don, şalvar... Gösteriş. 8/ Muğla'nın bir Ucesi... Yurdumuzun batısında bir körfez. 9/ EUi şiniklik tahıl ölçeği... Lamba.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear