25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 16EKİM1992CUMA 14 DIZIYAZI Bir gece vakti. Biraz önce kahkahalarla gülen Leyla hıçkırarak ağlamaya başlıyor Mıun ışığıkorkuyu aydııılatır Leyla ya da Açgözlü Genç Kızlar R O G E R V A I L L A N D Çeviren: Feridun M. AKSIN ^Vntigone kendisi söz konusu oluncu bu kadar kesin olamazdı. Constantiople"da doğmuştu, genç kız- lığında Türk uyrukluydu. Ama bu bcn7cri olmayan güzelliği. bu Asyalı oval yuziü. slav gözleri, bu Yunanlı burnu. bu armul biçimi memelcri. bu gcniş kalçalan. bu uzun esnek bacak- lan. bu mat tenı. bu dar alnı ve bütün bu lcvanten baygınlığı yaratmak için bütün kanlar birbırine kansmıştı. Bir "Perair'ydıo. "Gcçcn hafta", diye anlaııyordu. Büyükadah zengin bir Türkün evine ça> içmeyc davet edildim. "Gelır gelmez beni odasına çektı ve üsiümc atladı. Onu itıim: "Hayır, ol- maz" dedim. "önce bırakın da size alı- şayım. Bir siire bırbirimizle görüşür- scİc herhalde size karşı bir yakınlık duyabilirim. Eh işte o zaman sevgılı olabıliriz." "Öyle değil mi?" diye soruyordu ba- na. Bu denli basit bir şeyi reddetmiş olmaktan özürdilergibiydi: "Tanıma- dığın bir adamla hemen de sevişemez- sin herhalde, değil mi?" vA aşam tarzı üzerine bu soruyu da çok tatlı bir dudak büküşüyle süslü- yordu. x\dalarda uzun gezintiler yapı- • yor. kimi zaman da gemiye binerek Asya kıyısına kadar gidiyorduk. Eski bir Ford bizi limandan alıyor. eski Bi- zanslılann da "yazlık"a geldikleri kut- sal kaynaklardan birinın bulunduğu ycrc götürüyordu. Dev çınar ağaçlan- nın gölgcsinde hasırlar üzerine uzan- mış. önümüzdeki tepside tatlılar. so- ğuk su ve güleç yüzlü küçük kızlann aralıksız tazeledikleri Türk kahveleri, bütün bir öğleden sonrayı orada geçi- riyorduk. ^ •f*\.ntigone bana uzun uzun kocası- mn ğeniş yüreklılığinden söz ediyor. âşıklarının becerileri, tutkunluklan ile övünüyordu. Bir sürii boş inana var- dı. Boyuna tahtaya vuruyor. bütün dünyada Fransız usulü diye bilinen okşama biçimi nedeniyle kör olmak- tan korkuyordu. Yaşlı bir Ermeni bunun doğru olduğunu söylemişti ona. yla üzerinde bir tür alacah bu- lacalı pıjama. bütün o kocaman. ağır bılczikleri kollarında. yan çıplak yata- ğın üzerine uzanmıştı. Burası yan yan- ya. bohem bir öğrenci odası ile aşağı tabakadan bir randevu evi arası bir ye- re benziyordu. Bunu kendisine söyle- dim ve özellikle dc kotü romanlar de kavuşturduğu kollan arasına gömmüş hıçkınklarla ağlıyor. Ben. orada. yatağın yanında bir iskemle üs- tünde. bir erkek kadar beceriksizim. Dışarda çepeçevre yayılan denizin gü- neş altında panldadığinı. adanın gü- lüşlerle uğuldadığını düşünüyordum. JLieyla hıçkınklar arasında kesik kesik konuşuyor. "Dayanamıyorum artık. dayanamı- yorum... Hep mücadele... Ichtar Bey'- Ie... Annemle... Sevgılilerimle... Sevgı- lim olmak isteyenlerle... Para bulmak için... Harcamak için... Eğıtimi bırak- mak için... Zevkli olmak için.... Zevk- siz olmak için... "Artık fazla geliyor, uyumak istiyo- rum. uyumak yıllarca uyumak. An! Haremde yaşamalıydım. büyük anne- lerimgibi..." /\.ma kendine geldi bile. bana dö- nüyor: "Ah! Ah! Çok memnunsunuz A-ieyla arkadaşı NVanda'dan ko- nuşuyor. Onu bir gün Quartier Latin- de bir kahvede yazı yazdığı sırada içeri girerken görüyor: Beyaza yakın san saçlar. keten çiçeği mav isi gözler. Ta- tarlar gibi kınşık bir yüz, düzensiz ama olağanüstü anlamlı çizgiler. NVanda. Polonyalı kız öğrenci. Leyla'- nın yanındaki masaya oturuyor. Biraz 5onra yanma Pan-Avrupa Birliği'nin övgüsünü yapan bir genç geliyor. Ley- la birdenbire konuşmalanna kanşı- yor: "Ben de". diyor. "Pan-Avrupa'ya ben de katılmak isterdim." "Hangi uyruktansınız?" diye soru- yor propagandacı. "Türk. Mustafa Kemal ıktidara gel- diğinden beri. Türkiye Avrupa'nın bir parçası oldu" diye. bütün coğrafı. et- nografık. ve polıtik benzerliklen hıçe sayarak devam ediyor. Ne önemi var ki. böylece Wanda ile ilişki kurmuş oluyor. lerle ezıyor, hatta vuracak kadar ileri gidiyordu. Wanda ıse hor gören bir suskunluk ve sinir bozucu bir gülüm- seme ile boyun eğerek karşılık veriyor- du. Bir haziran ayında Polonya'ya döndü. Şimdi bakanhklardan birinde memur olarak çalışıyor. Ba*ana sevgililerinin sayısını bilme- diğini söylemiş olan Leyla, ""Tek aş- kım o oldu" diyor. B Tünel'e çok yakın bir mağazanın, 392 numaradaki Beyoğlu'nun en iyi konfeksiyonculanndan Nikos Skarlatos'un dükkânının »itrini. Mağaza, o zamanlar Foto Süre\ \ a'nın. günümüzde ise Dört Mosirn Lokantası'mn bulunduğu yapının biraz ilerisinde,Jsveç KonsoJosJuğıTnun karşısındadır. (Foıoğraf: SELAHATTİN GİZ). okuyan oda hızmetçilerine özgü ro- mantizmin öğeleri olan günnük koku- su ve karanlık oda özentisinden hiç hoşlanmadığımı belirttim. onra küçük bir caminin önünde- ki köy meydanında meyve kümeleri arasında dolaşıyorduk. Bu sırada başı sanklı bir muını Gazi'nin dinsel alan- daki baskılanndan hiç kaygı duymak- sızın önünde bir bardak su, sakin sa- kin luırgîlesini içiyordu. B'u arada bir öğleden sonra Leyla'nın odasına girdim. İçeri bir ışık girmesın diye yalnızca perdeleri ört- mcklc yetinmemiş bir de battaniye asmıştı pencereye. Bir köşede birmum yanıyordu. Başucu masası üstündeya- nan günnükıen yayılan koku odayı dolduruyordu. Masalann. koltuklann üzcrinden yerlere kadar kaımakanşık bir kitaplar. elbıseler. çoraplar, ayak- kabılar. kâğıtlar. gazeteler ve izmarit- lcryığını vardı. Lahkahalarla güldü. "Bayağı zevklere de. bayağı yerlere de bayılıyordum ben. Le Corbusier stiliyle. 1925 dekoratif sanatlanyla kendinden geçmek, benım o kendisi- nin "ileri" ve "modern" olduğuna ina- nan arkadaşlanm için iyidir. Benimse umurumda değil. umurumda değil. umurumda değil..." değil mi sayın Fransız! Bir genç Türk kızı size haremden söz ediyor. Ne! Not almıyor musunuz? Ama, size bir şey söyleyeyim mi. evet hâlâ harem var. Nerede olduğunu da biliyorum. Sizin Paris'teki genelev lerinizdir harem. Ben Saint-Michel çevresinde küçük sokaklardaki genelevlerin hepsini do- laştım. Ne dingınlik, ah! Monşer, ne dinginlik. İşte oralara düşeceğim so- nunda. "Pek de olmayacak şey değil, Ley- la." "Değil mi?" oğrusu. Paris'te öğrenilen ve es- tetizmin bir türü olan şu antiestetik görüşlerden biriyle karşılaşmayı bekli- yordum. Ama işte şimdi kahkahalann tonu gittikçe yükselmeye başlıyor, kesik kesik titreşiyor ve Leyla birden ağlamaya başlıyor. D« Ma, ınzaraya bakın Mum titreşi- yor. Yan karanlıkta, Leyla başını ön- 'ekor değişti- Saatler boyunca birbirini izleyen hıçkınklar. gülüşler. yakınmalar, lakılmalardan sonra, Leyla. pencereden perdeleri indirdi. Şimdi dirseklenmiz pencereye dayalı. üzerine gece inmeye başlayan Mar- mara'ya karşı yanyana duruyoruz. Güneş Antigoni'nin iki memesinin tam arayerinden battı. Uzaklardan Haliç'e girmek için yol arayan gemile- rin farlan panldıvor. MT olonyalı genç kız Leyla'nın tam tersidir: Bizimki ne denli hoyrat ve doymazın biriyse, öteki de o kadar içe kapalı ve yumuşaktır. Türk kızı bütün isteklerinın bilincinde olmak, yaşamı- nı egemenliği altında tutmak istiyor. Slav ise bütün isteklerini öldürmeye çalışıyor, uykulu bir dinginliğe gömü- lüp kendini unutmayı diliyordu. Ama yalnızlıklan aynıydı. Annesi deli. ba- bası her şeyini yitirmiş sarhoş bir soy lu olan VVanda da. Leyla kadar ailesin- den kopuktu. İkisi de kendilerini bir yurt düşüncesine ya da herhangi bir geleneğe bağlı hissedebilmek için gere- ğinden fazla düşünce sistemiyle uğraş- mışlardı. ülkelerinin gözü yükseklerde gençlerinin basit hedeflerinin çekimine kapılmak ıçın de fazla zekiydiler. On- ları birbirine bağlayan ikisinin de fazla gururdan kendi kendilerine bile itiraf edemedikleri bu aynı acıydı. 'ir süre sonra. gecenin geç saatle- rinde. Leyla. yeniden yatağının üzeri- ne uzanmış. ellerimi tutarak şunlan söyledi: "Korkuyorum. "Küçücük bir çocukken. anımsar mısınız. bir merdiveni tırmanıyor, ya da bır ovada koşuyorsunuzdur. İşte o zaman ansızın büyük bir baş dönmesi duyarsınız, öğrendiğiniz her şey. örne- ğin toprak serttir, üzerinde yürüyebi- lirsiniz. ya da büyükler güçlüdür ve onlann kollannın arasına sığınabilirsi- niz gibi düşünceler yıkılıyormuş gibi gelir size. Bütün kesinlikler bir anda yok olur. Kendinizi karanlık ve tehli- keli şeylerin dolaştıği büyük bir boşlu- ğun orta yerinde bulursunuz. "Şımdı ben bu durumdayım işte. "Avrupa'da. sizin ülkelerinizde çok şeyler biliyorsunuz. İnsan kendisini çevreleyen kişilerin davranışlan hak- kında varsayımlar üretebiliyor. Çün- kü bu insanlar basit ve belirli. adı konulmuş isteklere. gereksinimlere, kinlere kıskançhklara. öfkelere göre hareket ediyorlar. Herkes uysun ya da karşı koysun, aşağı yukan aynı ahlâk yasalannı kabul ediyor. Doğa olayla- nnın gidişini öngörebilecek güvenilir kaynaklara inanılıyor. Tutarh bir ev- renle karşı karşıyasınız. "Hatta yabanıl dünyanın bile bir tür oturmuşluğu var. Onu yöneten ruhlar da çok basit duygularla yönlendirili- yor, belirli büyülerle öfkeleniyorlar ya da yatışıyorlar. "Bense hiç bir şeyi anlaytrmıyorum artık. Herhangi bir kimse herhangi bir şeyi yapabilir gibi geliyor bana. Ichtar Bey dün çok ıyiliksever görünüyordu: yann belki sonsuz derecede kötü ola- bilir: bu adam konusunda hiçbir şey belirli değil kafamda. "Paris'te hırsızlığın kötü birşey ol- duğu söylenir. buradaysa bir zekâ kanıtı olarak görülüyor. Fizikte ve matcmaktikte kullanılan aynı mantık kurallan benim yurttaşlanmı, geçen gün Yalova'da duyduğunuzsaçmalık- lara götürüyor. Ama. sahi. saçmalık mı bunlar? "Ben ne biliyorum peki? Yann ne olacağım?Nedeneminolabilirim?Oh! Kesin ve somut olan tek şey çok yor- gun olduğum ve şurada karın boşlu- ğumda yerleşen bunaltının beni boğ- duğu." O ç olarak söyleyebilirim ki Fransızlar Leyla"yı iyi anlayamadılar. Onu yer yer ukala ve bozulmuş bula- caklar. Ne sevinçlerinin ne de acılan- nın içine girebilecekler. Bu genç Türk kızını ağır bir biçimde yargılayacak- lar. Yüzyıllardan beri kurumlann şu kadarcık değiştiği bir ülkede doğanlar onu nasıl anlayabilirler? Ölçülü insan- lardır onlar. ^».ma Leyla'nın ölçüsü yoktur. Hareket halinde bir toprak üzerinde, yirmi yıl süren savaşlardan. yalnız po- litik .değil. toplumsal devrimlerden geçen bir ülkede doğdu Fransız kızla- nnı küçümsüyor. çünkü aralannda en ••modern""leri bile her şeyi kendilerine Batı uygarlığınm bıraktığı kavramlara göre yargılıyor. Nasıl küçümsemesin onlan Leyla? teyandan birbirlerinden nefret ediyorlardı: Leyla VV'anda'yı kıncı söz- Tatar kiıııedenir? Bulgar kînıdir? Tataristan'ın yüzölçümü' 68 bin km 2 , nüfusu ise 3.6 milyondur. Bu nü- fusun halen yüzde 48'i Tatar, yüzde 44"ü Rus'tur. Bu sayılann 1991 öncesi- ni yansıttığını, bugün artık Ruslann yüzde 43"e indiğini söyleyenler var. Ancak başkent Kazan'da Rus nüfu- sun yüzde 80"e vardığı görülüyor. Tataristan dışında yaşayanlar da sa- yılırsa, Bagımsız Devletler Toplu- luğu'ndaki (BDT) tüm Tatar nüfusu 7 milyon olarak hesaplanıyor. Başta Türkiye olmak üzere Finlandiya'dan Amerika'ya, Avustralya'dan Al- manya'ya, dünyanın dört bir yanına dağılmış Tatar diasporasırun miktan konusunda ıse tam bir sayı bilinmiyor. Tatarların tarihi Göçebelikten yerleşik düzene geçen ilk Türk boyu olan Tatarlann tarihi, Volga Bulgarlanna dayanıyor. Volga'ya İdil diyen Tatarlar Volga la- fına, bizlerin İstanbul'a Kostantinopl denilişinde gösterdiğimiz duyarlılığı gösteriyorlar. Daha IX. yüzyılda par- lak bir uygarlığa sahip olmuş olan Bulgarlar, X. yüzyılda da İslamı ka- bul ederek, Müslüman olan ilk Türk boyu olmuşlardır. Bugün Tatarlar, Bulgar gecmişleriy- le çok ıftihar ediyorlar. Soyyetler dö- neminde Kuybişev adı verilnüş olan Samara kentıne yeniden tarihtekı ilk adı, Bulgar adı verildi. Hatta bir kısım Tatar. yeni bir başlangıç yapmak, öz- lerinedönmek üzere Tatar ısmini bıra- kıp Bulgar ismini almak istiyor. Ge- rekçeleri de, "Tamr" sözcüğünün çağnşımlanndan kurtulmaktır. "Tatar" kimi zaman sadece Kınm'- Bulgar (eski adıyia Samara) kentinde Küçük Minare. 6'ncı yüzyılda kurulan ve özellikle 9'uncu yüzyıldan sonra pariak bir dönem yaşayan Bulgar kenti, Volga Bulgarlarının başkentiydi. 14'üncü yüzyıida Moğollar tarafından istilada Bulgar kentinin tam ortasındaki cami tamamen yıkıldı. Küçük Minare ise avakta kaldı. TATARLARI U N U T M A Y I N I Z GÖNÜL PULTAR da ve Volga Nehri'yle L'ral Dağlan arasındaki İdil-Ural bölgesinde yaşa- yanlara dennruş. kimi zaman da, bu- günkü "Türki" anlamında. yani Sov- yetler Birliği"nde yaşayan tüm Türkle- ri kastetmek için kullanılmıştır. Gerçekte "Tatar" bir Moğol boyunun adıdır. "Tatar" kavramının, "Türk- Moğol kanşımı" anlamını da ıçerecek şekilde kullanılması yanlış olmayabı- lir. Ancak. günümüzde Tataristan hal- kı "Tatar" adını taşıdığı sürece. Rus- lar "Moğollar Orta Asya"ya dönün. burası zaten sizin değil" denı>. hakkını kendilerinde göreceklerdir. Bu. gerek- çelerden biridir. Yanlış bilgi İkinci gerekçe ise Ruslann yüzyıllar- dır "Tatar" sözcüg^..^ ^^klemiş ol- duklan olumsuz imgedır. '"Moğol- Tatar istilası" ve "Tatarlann" yıkıcık- ğı. vandalizmi ve genelde kaba-sabalı- ğı. yüzyıllardır Ruslann tarih kitapla- nnda. müzelennde ve de her fırsatta basında işlemiş. bir ölçüde Batılılan ve hatta Türkleri dahi inandınnış olduk- lan bir dezenformasyondur. Işin ger- çeği şudur ki, Volga Bulgarlannı Moğollar yıkmışlardır. Yani yıkıcılık- tan ilk yakınacak olan Tatarlardır. (Daha doğrusu, Volga Bulgarlannın bugün Tatar diye çağnlan torunlan olan kımselerdır. çünkü Bulgarlan yı- kan Moğol boyunun adı "Tatar"dır. Bundan dolayı "Tatar" uzun süre Bul- garlann torunlan arasında "barbar"la eşanlamlı sayılmıştır. Bir görüşe göre 19. yüzyılda Nasıri ve Mercani gibi, dinsel hüviyetin öte- sinde bir ulusal kimlik şekillendirmeye çalışanlann kendi uluslanna, ayıncı bir tanımlama gereği olarak Tatar de- mekte beis görmemiş olmalan. halkın "Tatarlık"ı benimsemesıne yol açmış- tır. Tabii herkes bu duyarlığı paylaşmı- yor. Halen Tataristan'da Tatar kimli- ğınden rahatsız olmayan, bilakis gu- rur duyan sayısız insan vardır. Ancak yüzyıllardır ailelerinde Bulgar kimliği- nin bihncini taşımış. şimdi de Bulgar adına dönüş yapmak isteyenlerin be- lirttiklerine göre. Bulgar adını alma konusunda en büyük engel diğer va- tandaşlannın karşı çıkması değil, ken- di içlerinde taşıdıklan bir korkudur. Bu da Türkiye'nin "Bulgar'" adına gösterebileceği olası bir olumsuz tep- kıdır. Kazan Hanlığı Volga Türklerini daha sonra. Altı- nordu devleti yıkıldıktan sonra Kazan Hanhğı'nı kurmuş olarak görüyoruz. Onbeşinci yüzyılda kurulan Kazan Hanlığı Moskova Prensliği'nin vergi vermiş olduğu güçlü bir devlet olmuş- sa da Korkunç Ivan tarafından 1552'- de işgal edilmiş ve Kazanlılar bundan sonra yüzyıllarca. Rus boyunduruğu altında yaşamaya mahkûm olmuşlar- dır. İngıliz tarihçisi Toynbee 1552 tarihi- ne çok önem verir, zira Kazan Han- lığı'nın düşüşü bir dönüm noktası olmuştur. Ruslar için Doğu'nun kapı- sı açılmıştır. Ruslar bundan sonra ko- layhkla Orta Asya'ya yönelebilmişler ve bugün Türki cumhuriyetler dediği- miz ülkelerin topluluklannı teker te- ker yutabilmişlerdir. 1552'nin üzerinde durmakta yaraı vardır. Ruslann bu olayı, örneğin Normanlann İngjltere'ye girişi gibi. geriye dönüşü olmayan bir gelişme olarak görme eğilimleri vardır. SORECEK ANKARA/ANKA MÜŞERREF HEKÎMOĞLU Cobra Güzel Bir Yıbn... Güneş rengi bir kapak, beyaz bir cobra kıvrılıyor ortasın- da. Güzel bir yılan Beynimize bir aydınlık sokar gibi. SA- NART-92 olayında yer alan Cobra sergisinin kitabı bu. Ancak adını yılandan değil, Danimarka, Belçika, Hollanda başkentlerinin ilk harflerinden alıyor. 1948 yılında oluşan bir grubun yapıtlarını başkentimizde görmek inanılmaz bir olay. Mimar Ali Artun'u yürekten kutluyorum. Cobra sergisi Galeri NEV'in başkentimizin sanat yaşa- mındaki yerini ve düzeyini de yeniden vurguluyor bence. İki yıllık bir çalışmanın ürünü. Dünyanın ünlü müzelerinde korunan çok değerJİ tabloları (örneğin biri on bir milyar li- raya sigortalı) Resim-Heykel Müzesi'ne getirmek güç bir iş. Ama bilerek, inanarak, severek başlayan girişimler ba- şarıya ulaşıyor. Danimarka'nın ünlü Luisiana Müzesi'nin kapılarını, Batı ülkelerinin ünlü müzelerinin yöneticileri açamıypr ama SANART'ın kurucu üyesine açılıyor. Nasıl derseniz Cobra'nın oluşmasına benzer ortak coşkuyla. Danimarka'nın sanatsever büyükelçisi Niels Christian Til- lisch de büyük çaba gösteriyor bu sergi için. SANART-92 uluslararası bir olay başkentimizde. Yaratanlar kime, ne- reye başvuracaklarını biliyor, amaçlarını kesin kararlılıkla gerçekleştiriyorlar. Bize de çağdaş bir yaklaşımın üret- kenliğini gösteriyorlar. Yabancı sanatçılar, müzeciler, dip- lomatlar da bu olaya katılmaktan geri kalmıyor. Cobra sergisinde, sanatta özgürlüğün sınırsızlığını yaşı- yor insan. Grubun önculeri tüm kurallan reddediyor. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra oluşuyor Cobra. Savaşın acı- masızlığını, savaştan başka bir şey üretmeyen Avrupa kültürünün utancını duyarak. Kuşkusuz barışı özleyerek. Herke&bir sanatçı olmalı, yaratıcı gücünü geliştirmeli, di- yorlar. Böyle oluşuyor ilk yapıtlar. Zaman tünelinde 1948 yılı. Ama herkes bir sanatçı olmaiı sözü gerçekleşiyor mu acaba? Sınırsız özgürlüklerle yaratılan yapıtları bugün bi- raz hüzünle seyretmiyor muyuz? Kırk yıl sonra yine savaş ateşleri içinde değil miyiz? Gerçek acı da olsa Cobra'nın aydınlık uyarısı yadsınamaz bence. Sanatta sınırsız özgür- lüğün savaşı bu. Sınırsız özgürlüğün özlemi. Kimi tablolar çocuksu biraz, kiminde masalsı biçimler, cadılar, büyücü- ler, kiminde çocuklar, çiçekler, bir düş dünyasından gö- rüntüler gibi. Kuraharı aşınca bilinçaltı dışa vuruyor, bilin- caltındaki ortaklığı yaşıyor insan. Cobracılar ortak bilinçal- tını yansıtmak istiyorlar. Içgüdülerle oluşan bir resim şenliği bu. Resim Heykel Müzesi için de güzel bir uyarı bu sergi. Tabloların yerleşim biçimi, ışık düzeniyle çağdaş sergilerin düzeyini belirtiyor. öte yandan başkentimizde bu tür sergiler için yeni müzeler gereksinimi hissettiriyor. Eski Halkevi rahmetli Fahri Korutürkün cumhurbaşkanlığı döneminde müzeye dönüşmeseydi başkentimiz bir Re- sim ve Heykel Müzesi'nden yoksun olacaktı bugün. Sayın Emel Korutürk'ü teşekkürle anımsadım sergiyi gezerken. Olayın gerçekleşmesinde büyük katkısı var. Ancak baş- kentimizdeki modern sanat müzelerinin boşluğu dolmuş değil. Yer olsa çok güzel sergiler düzenlenebilir, ülkemiz- den dünyaya, dünyadan ülkemize sanat köprüleri kurula- bilir. Kültür Bakanlığı ya da özel kuruluşlar, çok değerli koleksiyonları olan bankalar bu boşluğu hızla doldurmalı bence. Çağdaş bir başkent çağı yaşamaktan geri kalamaz değil mi? SANART-92 de en çok çağdaş bir yaklaşımın ne güzel boyutlara varacağını kanıtlıyor doğrusu. istenirse neler yapılıyor, olanaklar nasıl zorlanıyor! Bu güzel olaylsrın, hipodrom konserlerinin. sokak ser- gilerınin, Altın Park etkınliklerinin yaşanması bir rastlantı değil elbet. Galiba başkentimizde de Cobra türü bir olay yaşanıyor Başkentlilerin bilinçaltındaki ortak özlem. Çağ- *daş bir başkentte yaşamak özleminın uzantıları bu olaylar. Bir başkent ya da bir büyükşehir de sanat ve kültür olayla- rıyla büyür ve boyutlanır ancak. Yoksa köy ya da kasaba yaşamına gömülür. Böyle dönemlen de yaşadı başkenti-. miz, ama artık çağdaş bir başkent olmak yolunda. Bir yan- da metro kazıları, bir yanda kültür ve sanat etkinlikleri ve, SANART-92 olayıyla güzel sonbahar günleri yaşıyor. An- kara'nm başkent oluşunu da coşkuyla kutladık. Anakent Belediye Başkanı Murat Karayalçın ve eşinin Devlet Ko- nukevi'nde düzenlediği toplandı büyük ilgi gördü. Üniver- sitelerden. sanatçılardan, başta Anayasa Mahkemesi, yargı organlarından başkanlar, politikacılar, gazeteciler, yabancı diplomatlar ve başkentlilerle kalabalık, salonlar- dan taşıyor. Ama konuklar arasında SHP'li bakanlar yoktu nedense! DYP'li dörtbakana karşın SHP'li bakanların yok- luğu beni biraz düşündürdü doğrusu. Yorum yapamadım. Başarılı bir başkanı kutlamak güzel bir görev bence. Erdal Inönü SHP lideri olarak da, Başbakan Yardımcısı olarak da bu tür görevlerden geri kalmaz hiç. Murat Karayalçın ve arkadaşlanm da güzel selamladı. Otekilerin bir selamı esirgemeleri nasıl yorumlanır! Yazımı Cobra kitabının son satırlarıyla bitiriyorum. Rein- houd'un heykelini anlatan satırlar. Sergideki yılan heykeli bu. "Bu yılan günümüzün sanatsal ormanı içinde ilerleme- ye devam eden, arada bir başını kaldıran, kuyruğunu oy- natan ve sürekli öz kuyruğunu ısıran bir yılandır. içinde bulunduğu orman değerıni yitirse de Cobra hala var" di- yor. Bu sözler yalnız sanatsal ormanlar için mi geçerli aca- ba? Ya siyasal ormanlar? BULMACA SOLDAN SAGA: 1/ Koruma, destek- leme. 2/ Bir nota... Sazın en ince ses ve- ren teli... Evrensel alıa olan kan grubu. 3/ Bir çeşit kâğıt oyunu... Parola. 4/ Bir şeyin ön tarafı; cephe... Yankı. 5/ Boru sesi... Kuran'da bir sure. 6/ II. Dün- ya Savaşı'nda önemli çarpışmalara sarfne olmuş bir Japon adası. 7/ Manavgat Çayı üzerinde kuru- lu olan baraj ve hidroelektrik sant- ralı. 8/ Nazi partisinin hücum kıta- sını simgeleyen harfler... Nefret edi- len kimseler için kullanılan bir söv- gü sözü. 9/ Bir işletmenin ani batı- şı... Birine dokunsun diye söylenen söz. YUKARTOAN AŞAĞrYA 1/ Atlas Okyanusu'nda yaşayan iri bir kuş türü. 2/ Bir çeşit otomobil yanşı... Tibet sığın. 3/ Hububat to- _ ^ _ zu... Bütün kutsal Hint metinlerinin başında ve sonunda tek- rarlanan mistik hece. 4/ Tokmakbaş adı da verilen bir balık. 5/ Adları sıfat yapmakta kullanılan bir yapım eki... Bir doku- ma maddesi. 6/ Hint-tran dil grubuna verilen ad... Ekin biçil- dikten sonra toprakta kalan köklü sap. 7/ Doğal demir ve kal- siyum silikat. 8/ Bir haber ajansının simgesi... Sert ye fazla kı- zarmayan bir domates türü. 9/ Sırma ya da gümüş işlemeli bir cins ipekli kumaş. MUĞLA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ Sayı: 1992/126 Davacı Hasan Keskin tarafından davalı Günnur Keskın aleybine açılan boşanma davasırun yapılan duruşmalan sırasında: Muğla ili, Köyceğiz ilçesi, Gulpınar Mahallesi, Güleri Caddesi, no: 34'te ikamet ettiği bildiri'en, Ektem km, Raziye'den olma, 1964 D.lu davalı Günnur Keskin adına çıkarılan dava dilekçesini içenr, tebli- gat bila tebliğ iade edilmiş olup, zahıta marifetiyle yapılan tahkikat- ta da açık adresinin tespit edilemediği bildirilmiş olmakla, davalı Günnur Keskin'in HUMK.'nun 213, 337. maddeleri gereğince, du- ruşmanın bırakıldığı 6-11-1992 günü saat 09.00'da Muğla Asliye Hu- kuk Mahkemesi duruşma salonunda hazır bulunması veya kendisini bir vekille temsil etlirmesi, aksi takdirde duruşmanın yokluğunda ya- pılıp, karar verileceği ilanen tebliğ olunur. 22/6/1992
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear